Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/240 E. 2022/22 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/240
KARAR NO : 2022/22

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 05/08/2015
KARAR TARİHİ : 13/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili tarafından Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne hitaben yazmış olduğu 05/08/2015 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirkette her biri 9610 oranında paya sahip olmak üzere toplamda % 30 oranında pay sahibi olduklarını, davalı şirketin 07.07.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 2,4,5,8 ve 9 nolu kararların yasanın emredici hükümlerine aykırı olmaları nedeniyle TTK m.447 hükmü uyarınca batıl nitelikte olduklarının tespitini talep ettiklerini, işbu talepleri kabul edilmese dahi söz konusu kararların en azından kanuna TTK hükümlerine ve iyiniyet kurallarına aykırı bulunmaları nedeniyle TTK m.445 hükmü uyarınca iptaline karar verilmesi gerektiğini, geçersizliklerinin tespiti ve iptali talep edilen tüm kararlara olumsuz oy kullanarak muhalefetlerini zapta geçirdiklerini, yönetim kurulu tarafından hazırlanan yıllık faaliyet raporunun olağan genel kurul toplantısında müzakere edilerek oylanmasının zorunlu olduğunu, 07.07.2015 tarihinde yapılan toplantıda faaliyet raporunun sadece okunduğunu, müzakereye açılmış ve oylanmamış olduğunu, TTK m. 409 hükmünün ihlal edildiğini, faaliyet raporunun tasdik edilmediği bir ortamda yönetim kurulu üyeleri hakkında verilen ibra kararını da hukuken sakatladığını, faaliyet raporunun yönetim kurulu üyelerinin şirkete hesap verme borcunun bir gereği olarak hazırlandığını, yönetim kurulu üyelerinin verdiği hesabın şirket tarafından uygun görülmediği bir durumda yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesinin MK m.2 hükmü anlamında çelişi oluşturduğunu, TTK 436/2 hükmüne göre, yönetim kurulu üyelerinin yalnız kendi ibralarına ilişkin oylamada değil, yönetim kurulu üyelerinin tümünün ibralarına ilişkin oy hakkından yoksun bulunduklarını, dava konusu genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 5 nolu kararda şirkette aynı zamanda pay sahibi statüsünde bulunan yönetim kurulu üyeleri …, … ve …’ın hem kendi ibralarına ilişkin oylamada, hem de diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada oy kullandıklarını, 5 nolu kararın TTK m.436/2 hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle batıl olduğunu en azından iptal edilmesi gerektiğini, davalı şirketin finansal tablolarının tasdikine ilişkin 4 nolu kararın da iptali gerektiğini, finansal tabloların TTK m.515 hükmünde öngörülen dürüst resim ilkesine ve Türkiye muhasebe standartlarına uygun olmadığını, şirketin 2014 faaliyet yılı içerisinde uğradığı iddia edilen zararın nedenlerini gizlemek kastı ile hazırlanmış yanıltıcı, gerçeğe aykırı nitelikte finansal tablolar olduğunu, 3.000.000,00 TL sermayesi olan şirketin -7.272.462,68 TL olağan faaliyet zararına uğradığının iddia edildiğini, bu büyüklükteki bir faaliyet zararının izah edilmesinin mümkün olmadığını, bunun olağanüstü bir basiretsizlik, tedbirsizlik ya da kasıtlı olarak şirket mal varlığını eritme iradesi sonucu ortaya çıkabileceğini, müvekkilleri tarafından Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi …. E. sayılı dosyada görülmekte olan davalı şirketin haklı nedenle feshi davasında müvekkillerinin paylarının gerçek değerleri üzerinden satın alınması karar verilmesi ihtimaline karşı şirket malvarlığının tüketilmesi yoluna gidildiğini, 2014 yılındaki zarar nedeniyle şirketin özkaynak toplamının 350.332,00 TL’ye düştüğünü, TTK m.376 hükmü anlamında sermayenin 2/3 ünden fazlasını kaybettiği belirtilerek TTK m.376 hükmü kapsamında tedbir alınmasının olağan genel kurul toplantısı gündemine alındığını, 9 nolu karar ile şirket sermayesinin önce 350.332,00 TL’ye indirilmesinde sonrada eş zamanlı olarak 2.649.668,00 TL arttırılarak yeniden 3.000.000,00 TL’ye yükseltilmesine karar verildiğini, şirket bünyesinde sermaye kaybı oluşup oluşmadığının tespit edilmesi için, şirketin maddi, gayri maddi duran ve dönen varlıklarının muhtemel satış fiyatları üzerinden değerlenmesi suretiyle hazırlanan özel bir ara bilançoya ihtiyaç bulunduğunu, böyle bir bilanço hazırlanmadığı sürece, yıllık bilançoda varlıklar iktisap değerleri üzerinden gösterildiğinden sonradan oluşan değer artışları yıllık bilançoya yansımadığından, gerçekten bir sermaye kaybı durumunun mevcut olup olmadığının tespitinin mümkün olmadığını, şirketin 27.709.178,00 TL aktif varlıklarının muhtemel satış fiyatları üzerinden değerlenen özel bir ara bilanço hazırlanmadığını, böyle bir bilanço hazırlanması halinde şirketin malvarlıklarının sermayenin altına düşmediğinin ortaya çıkacağını, sermayenin önce azaltılarak daha sonra yeniden aynı miktara yükseltilmesinin esas sözleşme değişikliği olduğunu, TTK m.453 hükmü uyarınca esas sözleşme değişikliklerinde değişiklik taslağının genel kurul öncesinde ilan edilmesi gerektiğini, genel kurul toplantısı öncesine esas sözleşme değişikliğinin ilan edilmediğini, genel kurul toplantısında sermaye maddesinin halinin oylamaya sunulduğunu, sermaye azaltımının hangi yöntemle yapıldığı belli olmadığı gibi, sermayenin yeniden arttırılması esnasında kaç adet yeni pay yaratıldığı ve yaratılan payların itibari değerinin ne olduğunun karara bağlanmadığını, kararın batıl olduğunun tespiti en azından iptali gerektiğini, şirketin faaliyetlerini minimize etmesi nedeniyle sermayenin 350.332,00 TL’ye indirilmesi ile yetinilmesi gerektiğini, sermayenin yeniden arttırılmasının azınlık hissedar konumunda müvekkillerinin finansal açıdan zor duruma düşürülmek istenmesinden kaynaklandığını, müvekkillerinin rüçhan haklarını kullanmamaları halinde payların erimesinin amaçlandığını, neticede; davalı şirketin 07.07.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 2,4,5,8 ve 9 nolu kararların TTK’nın amir hükümlerine aykırılık nedeniyle batıl olduklarının tespitine, bu taleplerinin uygun görülmemesi halinde iptallerine, şirket sermayesinin 350.332,00 TL’ye indirilerek yeniden 3.000.000,00 TL’ye arttırılmasına ilişkin 9 nolu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekili tarafından Mahkememize sunulan 07/09/2015 tarihli cevap dilekçesinde; davacıların 9 no.lu genel kurul kararının iptali ve uygulanmasının durdurulması talebine ilişkin beyanlarının aşağıda sunulacağını, diğer genel kurul kararlarının iptali taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacılar tarafından 9 nolu genel kurul kararının geçersizliğinin tespiti, iptali ve yürütmesinin geri bırakılması talep edilmişse de, 9 no.lu genel kurul kararının Ticaret Sicili tarafından tescil ve ilan edilmediğini, Ticaret Sicili tarafından hukuka aykırı da olsa, genel kurul kararının tescil ve ilan edilmesi talebi reddedildiğinden, vakit ve emek kaybına yol açılmaması adına bu konuya ilişkin söz konusu karar uygulanmayarak, yapılacak uygulama ve mevcut durum karşısında alınacak tedbirler konusunda YK tarafından Genel Kurul’un yeniden Olağanüstü Toplanması için toplantı çağrısı yapılması yoluna gidileceğini, bu nedenle, söz konusu kararın uygulanmasının tescil ve ilana bağlı olması sebebiyle, mevcut hali ile uygulanma alanı bulunmadığından, davacıların gerek yokluk tespiti, gerek iptal ve gerekse uygulanmasının durdurulması yönündeki taleplerinin konusuz kaldığını, davacılar tarafından yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun oylamaya sunulmamış olması nedeni ile 2 no.lu genel kurul kararının iptaline karar verilmesi talep olunmuşsa da bu talebin reddine karar verilmesi gerektiğini, gerek TTK hükümleri gerekse de kanun uyarınca yayımlanmış olan “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul Ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 13. Maddesi uyarınca, faaliyet raporunun Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan bir belge olduğunu, genel kurul tarafından oylanmasına gerek bulunmadığını, davacıların beyanının aksine TTK.409/1 hükmünde, yönetim Kurulu Faaliyet Raporunun kabulü ya da reddi yönünde karar alınmasının gerekli olduğu şeklinde bir düzenleme bulunmadığını, faaliyet raporunun genel kurul toplantısı tutanağından anlaşılacağı üzere okunduğunu ve müzakere edildiğini, davacılar vekili tarafından müzakereye ilişkin beyanlarını içerir dilekçe sunulduğunu, yönetim kurulu tarafından hazırlanan ve kanun ve yönetmelik kapsamında oylamaya tabi olmayan faaliyet raporunun genel kurul tarafından oylanmadığından bahisle, genel kurul kararının iptalinin talep edilmesinin kanuna aykırı olduğunu, davacılar tarafından, finansal tabloların oylanmasına ilişkin genel kurul kararının finansal tabloların TTK 515. Maddesine aykırı olarak düzenlendiği iddia edilmişse de bu iddianın gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkil şirketin finansal tablolarının Türk Muhasebe Standartlarına, dürüst resim ilkesine ve şirketin mevcut durumuna tamamen uygun olduğunu, Finansal tabloların gerçeğe uygun olmadığı iddiasının soyut olarak ileri sürülmesinin iptal nedeni olarak değerlendirilemeyeceğini, finansal tabloların hangi açılardan ve hangi gerekçe ile gerçeğe uygun düşmediği, hangi açılardan Türk muhasebe standartlarına aykırı ve dürüst resim ilkesini yansıtmadığının gerçek verilerle açıklanması gerektiğini, davacılar tarafından 07.07.2015 tarihli genel kurulun yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 5 nolu kararın iptali talep edilmişse de, bu talebin de reddine karar verilmesi gerektiğini, Genel kurulda yapılan ibra oylamasında ibra kurallarına uyulduğunu, usul ve füruğ yasağı ihlal edilmediği gibi, yönetimde yer alanların da birbirlerinin ibrasında oy kullanmadıklarını, bir an için davacıların ibra oylamasında oydan yoksunluk ilkesine aykırı hareket edildiği iddiası kabul edilse dahi (ki kabulü olanaksızdır) ileri sürdükleri esaslara göre oylama yapılmış olsa bile (yasaklı olduğunu ileri sürdükleri kişiler ibrada oy kullanmamış olsa bile) sonuçta tüm YK üyelerinin ibrası doğrultusunda netice çıkacağını, davacılar tarafından, denetçi seçimine ilişkin 8 no.lu genel kurul kararının da iptali talep edildiğini, ancak buna ilişkin hiçbir iddia ortaya konulmadığını, hukuki yarar bulunmadığından talebin reddine ve denetçi seçimine ilişkin 8 no.lu genel kurul kararında da hiçbir hukuka aykırılık bulunmadığından nihayetinde davacıların bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacıların daha önce açtıkları bir çok davada olduğu gibi, huzurdaki davayı da tamamen kötü niyetle ikame ettiklerini, davacıların gerçek amacının, sahibi oldukları azlık paylarından kaynaklanan haklarını kötüye kullanmak suretiyle, davalı şirketi çalışmaz hale getirmek olduğunu, davacıların henüz müvekkil şirketin yönetim kurulu üyesi oldukları ve Yönetim Kurulu Başkan ve Başkan yardımcılıklarını yürüttükleri sırada YK üyesi oldukları şirket dışında ve aynı alanda faaliyet gösteren yeni oluşumlar içine girdiklerini, 28.06.2012 tarihinde … JENERATÖR KOJENERASYON VE ENERJİ SİSTEMLERİ SAN. TİC. LTD. ŞTİ. ünvanlı şirketi kurduklarını, daha sonra 03.08.2012 tarihinde ise, … ANONİM ŞİRKETİ ünvanlı şirketi kurduklarını, 28.06.2012 tarihinde halen … Güç Sistemleri A.Ş.’nin Yönetim Kurulu üyesi durumunda olduklarını, … Kojenerasyon ünvanlı şirketi başlangıçta sorumluluktan kurtulmak adına başkaca şahıslar tarafından kurulmuş gibi görünse de şirket unvanının dahi davacıların isimlerinin baş harflerinden oluştuğunu, şirketin kurucuları gibi görünün şahısların daha sonra kurulan … ünvanlı şirkette istihdam edilmeye başlandığını, …’in kurulmasından sonra, ilk kurulan şirketin tasfiye edildiğini, davacıların şirket yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonra şirkete ait bilgi işlem dosyası yedekleri, cep telefonu, bilgisayar, taşıt, modem v.b. bir kısım mal varlığını da beraberlerinde götürdüklerini, müvekkil şirket müşterilerini yalan ve gerçeğe aykırı bilgiler ile yanıltmaya çalıştıklarını ve şirketin işleyişine zarar verdiklerini, davacılar tarafından, …. Güç Sistemleri A.Ş.’nin her genel kurul toplantısının gerçekleştirilmesinden sonra, şirketin işleyişinin engellenmesi amacı ile ve kötü niyetli olarak genel kurul kararlarının iptali istemli dava açtıklarını, huzurdaki davaya konu genel kurulun gerçekleştirilmesinden sonra, davacılar tarafından müvekkil şirket yönetim kurulu üyeleri hakkında şirketi zarara uğrattıkları iddiası ile bir dava daha açıldığını, son olarak davacılar tarafından Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. E. Sayılı dosyası ile müvekkili şirketin feshi istemli dava açıldığını neticede; davacıların dava açma hakkı bulunmadığından esasa girilmeksizin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddini, davanın usulden reddedilmemesi halinde esastan reddini, 07.07.2015 tarihli ve 9 no.lu genel kurul kararı bakımından, kararın tescil ve ilan edilememiş olması nedeni ile, yürütmenin geri bırakılması talebi ve davanın konusuz kaldığının tespitini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Yüksek Yargıtay … nci Hukuk Dairesi’nin 07/03/2019 gün ve …. esas, … karar sayılı ilamı ile; ” …Dava Anonim Şirket genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespitine ve iptaline karar verilmesine ilişkindir. Genel Kurul kararlarının iptali davasının görülmesi için iptale konu kararların Ticaret Sicilinde tescil edilmesi ve ilan edilmesi zorunlu değildir. Kaldı ki TTK’nın 422/ son maddesinde de gösterildiği üzere her genel kurul kararının tescil ve ilanı da zorunlu değildir. Mahkemece işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu husus bozmayı gerektirmiştir…Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacılar yararına Bozulmasına…” şeklinde karar verilmiş ve Mahkememizce verilen 24/03/2016 gün ve … esas, …. karar sayılı karar bozulmuştur.
Usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına Mahkememizce uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE;
Dava, davalı şirketin 07/07/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait olağan genel kurulunda, gündemin 2,4,5,8 ve 9 nolu maddeleri ile alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler … ile …’in 16/08/2021 tarihli bilirkişi kök raporunda; Genel kurul toplantısında davet yapıldığından, davacılar genel kurula katılarak alınan kararlara karşı muhalefet şerhi de koyduklarından, alınan kararlar tüm pay sahiplerinin değil sadece bir takım paysahiplerinin haklarını ihlal edebilecek nitelikte kararlar olduklarından dava konusu kararlar ile ilgili butlan şartlarının bulunmadığı, Genel kurulun 9. maddesinde, ara bilanço hazırlanmadan sermaye azaltımı ve artırımı kararı alındığından, yapılan sermaye azaltımının ve artırımının TTK. m. 376 hükmüne uygun olup olmadığının tam olarak denetlenmesi mümkün olamayacağından, TTK. m. 376/3 hükmüne aykırılık nedeniyle, alınan kararın iptali şartlarının oluştuğu, dava konusu diğer kararların ise iptali şartlarının oluşmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişiler …. ile ….’in 15/10/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda; sermaye artırım ve azaltım kararı, diğer genel kurul kararlarının aksine, ticaret siciline tescile hüküm ifade ettiğinden, somut olayda kararın tescili yapılamadığından, verilecek iptal kararının konusuz kaldığı, diğer kararlar ile ilgili olarak heyetin kök rapordaki görüş ve kanaatinde bir değişiklik oluşmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
Dosya içeriğinden davacıların davalı şirketin % 30 tutarında sermayesine sahip ortağı oldukları, davalı şirket tarafından 07/07/2015 tarihinde 2014 yılına ilişkin olarak genel kurul toplantısı yapıldığı, davacıların dava konusu kararlara muhalif kaldıkları ve kararların alındığı tarihten itibaren üç ay içerisinde de iş bu iptal davasını açtıkları,dava konusu kararların butlan şartlarının oluşmadığı anlaşılmaktadır.Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; genel kurulda alınan kararların iptal şartlarının oluşup oluşmadığıdır.
Anonim şirketler hukukunda yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptal edilebilirliktir. Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre:
“a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b)Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”. Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak pay sahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir. Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren pay sahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445). Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak,
a)usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması,
b)genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları,
c)müktesep hakların ihlal edilmiş olması,
Hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir.
Davacıların, davalı şirketin genel kurul toplantısına katılarak alınan kararlara muhalif kaldıkları görülmektedir. Bu nedenle dava konusu kararlar bakımından dava açma şartının gerçekleştiği açıktır. Bununla birlikte iptali talep edilen kararlar bakımından bu kararların kanun, ana sözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekir.
İptali Talep Edilen Genel Kurul Gündem Maddeleri Bakımından Yapılan İnceleme ve Değerlendirme;
a) Yönetim kurulu faaliyet raporunun onaylanmasına ilişkin gündemin 2.
maddesiyle alınan karar: Genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde “Yönetim kurulunca
hazırlanan yıllık faaliyet raporu yönetim kurulu başkanı …. tarafından
okundu. …, … ve … vekili muhalefet
şerhini içeren yazılı ve imzalı belgeyi toplantı başkanlığına sundu” hususlarına yer verildiği,
olumlu ya da olumsuz bir karar alınmadığı görülmektedir. Faaliyet raporunun onaylanmasına
ilişkin herhangi bir karar alınmadığından, bir başka deyişle ortada bir karar bulunmadığından,
kararın iptali de sözkonusu olmayacaktır. Bu bakımdan davacıların iptal talepleri yerinde
Değildir. Bir an için faaliyet raporuna ilişkin alınmış bir kararın bulunduğu kabul edilse dahi,
yukarıda, bilirkişi raporunun mali inceleme bölümünde, yer alan “… ‘Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun
Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik’ hükümlerine uygun olarak düzenlendiği,
raporda bulunması gereken asgari bilgi ve açıklamaların bulunduğu görülmüştür. … Davacı
vekili faaliyet raporlarında yer verilen 2014 yılı zararına ilişkin, zararın oluşmasının
sebeplerinin ayrıntılı ve makul, kabul edilebilir şekilde açıklanmadığını beyan etmiştir. Hazırlanan faaliyet raporunda 2014 yılında satışların bir önceki yıla göre azaldığı, buna
karşın faaliyet giderlerinde artış olmasından kaynaklı olarak şirketin esas faaliyetlerinden zararı olduğu açıklanmıştır. Hazırlanan faaliyet raporu taşıması gereken asgari bilgileri
taşımaktadır. Kaldı ki davalı şirket 2014 yılında tam tasdik kapsamında …. Yeminli Mali
Müşavirlik A.Ş. tarafından denetlenmiş ve tam tasdik raporu hazırlanmıştır. Tam tasdik
raporlarında şirketin satış maliyetleri, faaliyet giderleri gibi kalemlerine ilişkin çok ayrıntılı
bilgiler yer almaktadır” yönündeki tespit dikkate alındığında, faaliyet raporunun usulüne
uygun olarak hazırlandığı,alınan kararın kanuna,ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından bu maddenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmelidir.

b) Mali tabloların onaylanmasına ilişkin gündemin 4. maddesiyle alınan karar:
Genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde, mali tabloların onaylanmış olduğu
görülmektedir. Bilirkişi raporunun, mali inceleme bölümünde, yer alan “Tarafımızdan yapılan
incelemelerde, davalı şirketin finansal tablolarının davalı şirket ticari defter ve belgeleri ile
uyumlu olduğu görülmüştür… Satışların düşmesine karşılık satış maliyetlerinin de düşmesi olması gereken bir durumdur. 2014 yılında faaliyet giderleri %18,24 Oranında artmıştır. Şirketlerde satışlar düşerken faaliyet giderlerinin de mutlaka düşmesi mutlaka olması gereken bir durum değildir… Davalı şirketin raporladığı zararın gerçeği yansıtmadığından ve dolayısıyla finansal tablolarının gerçeği yansıtmadığından bahsedebilmek için, somut olarak
davalı şirketin gerçekte katlanmadığı bir giderin, gider olarak gösterilip davalı şirketin
zararına sebep olduğunun ispatlanması gerekmektedir” yönündeki tespit dikkate alındığında,
mali tabloların usulüne uygun olarak hazırlandığı, alınan kararın kanuna,ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından bu maddenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmelidir.
c) Yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5. maddesiyle alınan
karar:
Genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde “Yönetim kurulu üyelerinin ibrası
gündem maddesinin görüşülmesine geçildi. …, … ve
…. vekili muhalefet şerhini içeren yazılı ve imzalı belgeyi toplantı başkanlığına
Sundu.
01.01.2014-03.07.2014 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olan ….un
ibrasına ilişkin yapılan oylamadan 90.000 olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy
çokluğu ile … ’un ibra edilmesine karar verildi.
01.01.2014-03.07.2014 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olan ….’nun
ibrasına ilişkin yapılan oylamadan 90.000 olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy
çokluğu ile ….’nun ibra edilmesine karar verildi.
Yönetim kurulu üyesi …’in ibrasına ilişkin yapılan oylamadan 90.000
olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy çokluğu ile …’in ibra
edilmesine karar verildi.
Yönetim kurulu üyesi …’ın ibrasına ilişkin yapılan oylamadan 90.000
olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy çokluğu ile …’ın ibra
edilmesine karar verildi.
Yönetim kurulu üyesi …’ın ibrasına ilişkin yapılan oylamadan 90.000
olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy çokluğu ile …’ın ibra edilmesine
karar verildi” şeklinde karar alındığı, davacılar dışındaki diğer bütün hissedarların olumlu oy
kullandıkları, dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin hem kendi ibralarında hem de
birbirlerinin ibralarında oy kullandıkları görülmektedir.
TTK. m. 43 6/1 hükmüne göre: “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların
ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket
arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da
hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz”. Pay sahibinin bu gibi hallerde
ortaklığın çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarını gözeterek hareket edebileceği ihtimali
bulunduğundan; ortaklık çıkarları açısından sakıncalı olan bu durumu önlenmek amacıyla
böyle bir oydan yoksunluk hali kabul edilmiştir. TTK. m. 436/1 hükmünde öngörülen “kişisel
nitelikteki işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya”, geniş
yorumlanmalı ve ibra da, bunların içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan ibra pay sahibi ile
ortaklık arasında şahsi bir iş niteliğinde olup; hükümde ifade edilen kişiler, yönetim kurulu
üyelerinin ibrasında da oy kullanamazlar (Aydın Çelik, Anonim Ortaklıklarda Yönetim
Kurulu Üyelerinin İbrası, Ankara 2007, s. 136-139; Üçışık/Çelik, C. 1, 312 vd.).
Yine, TTK. m. 436/2 hükmüne göre: “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde
görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin
kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz”. Bu hükümle, yönetime
katılan yönetim kurulu üyeleri dışındaki bu kişilerin maddi ve manevi açıdan yönetime bağlı
olmaları, menfaatlerinin genellikle yönetim kurulu üyelerinin menfaatleriyle aynı yönde
olması sebebiyle yönetim kurulu üyelerini koruma eğiliminde hareket etmelerinin sakıncaları
önlenmek istenmiştir. Hükmün kapsamına öncelikle yönetim kurulu üyelerinin girdiği
şüphesizdir. Aksine bir çözümün benimsenmesi hem TTK. m. 436/2 hükmüne aykırı olur ve
hem de üyelerin müteselsil sorumluluğuyla bağdaştırılamaz. Yönetim kurulu üyeleri arasında,
kural olarak, müteselsil sorumluluğun bulunması nedeniyle, üyelerin birbirleri hakkında
tarafsız olmaları düşünülemez. Bu gerekçeye ilave olarak, yönetim kurulu üyeleri arasındaki
karşılıklı dayanışma ve birbirini koruma, ileride birlikte çalışabilme düşüncesi gibi kişisel
ilişki ve unsurların da dikkate alınması gerekir (Çelik, İbra, s. 139-143; Üçışık/Çelik, C. 1, s.
314 vd.). Bununla birlikte ortaklığı temsil etme yetkisi olmamasına rağmen yapılan işlemler
sonucunda diğer pay sahiplerine nazaran özel bir menfaat sağlayan kişilerin de oydan
yoksunluğunun kabul edilmesi gerekir.
Aynı şekilde, aile tipi anonim ortaklıklarda tüm ortakların yönetici olması durumunda,
TTK. m. 436 hükmü nedeniyle ibra kararı alınamaz. Buna gerek bulunmadığı gibi; böyle bir
kararın pratik bir değeri de yoktur. Çünkü bu durumda yönetim kurulu üyelerinin hesap
verecekleri bir organ, kendilerinden başka bir pay sahibi yoktur. Aynı sonuç tek kişilik
anonim ortaklık açısından da sözkonusudur.
Bununla birlikte, pay sahiplerinin tümünün değil de, çoğunluğunun yönetici olduğu aile
tipi anonim ortaklıklarda, ibra kararı alınabilir. TTK. m. 436/1 hükmündeki yakın akrabalık
yasağı gözönünde bulundurularak, yöneticilerin dışında kalan tek pay sahibi geçerli bir ibrayı
sağlayabilir (Çelik, İbra, s. 154-155; Üçışık/Çelik, C. 1, s. 321-322).
Bütün bu hususlar dikkate alındığında, hazirun cetveli incelendiğinde, yönetim kurulu
üyelerinden …’in %11,67; …’ın %11,67 ve …’ın
da yine %11,67 oranında hissedar oldukları, dolayısıyla ibra kararlarında oy kullanmaması
gereken toplam oy oranının %35,1 olduğu görülmektedir. Geriye kalan oy oranının %64,9
olması ve davacıların sahip oldukları oy oranın da %30 olduğu dikkate alındığında, oy
kullanmaması gereken yönetim kurulu üyelerinin oylamadaki oyları dikkate alınmadığı
takdirde dahi yine de davacıların %30 oranındaki red oyuna karşılık %34,9 olumlu oy ile ibra
kararının alınabileceği açıktır. Bir başka deyişle, yönetim kurulu üyelerinin oyları ibra
kararının alınmasında etkili değildir. Bu bakımdan ibra kararının alınmasına ilişkin kararın
iptali şartlarının oluşmadığında bu maddeye ilişkin talebinde reddine karar verilmelidir.
d) Denetçi seçilmesine ilişkin gündemin 8. maddesiyle alınan karar:
Genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde “Denetçinin seçimi gündem maddesinin görüşülmesine
geçildi. …, … ve … vekili muhalefet şerhini
içeren yazılı ve imzalı belgeyi toplantı başkanlığına sundu. Paydaşlardan … söz
aldı “Denetçi olarak ….’ü öneriyorum” dedi. Başka aday olmadığından
yapılan oylamadan 90.000 olumsuz oya karşılık 210.000 olumlu oyla ve oy çokluğu ile ….
….’ün denetçi olarak seçilmesine karar verildi” şeklinde karar alındığı görülmektedir.
Seçilen denetçinin neden seçilmemesi gerektiğine ilişkin somut bir iddia ve delil
sunulmaması, sadece bir denetçi adayının bulunması, anonim ortaklıkta egemen olan
çoğunluk ilkesi uyarınca kararların esas itibariyle çoğunluğun talebi doğrultusunda
alınmasının bir gereklilik olması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde alınan kararın
kanuna,ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından bu maddenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmelidir.

e) Sermayenin azaltılması ve artırılmasına ilişkin gündemin 9. maddesiyle alınan
karar:
Genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde, şirketin sermayesini önemli oranda
yitirdiği bu bakımdan TTK. m. 376 hükmü kapsamında öngörülen tedbirler uyarınca
sermayenin azaltılmasına ve artırılmasına karar verildiği görülmektedir. Davacıların iddiası
bu tedbirlerin bir ara bilanço hazırlanmak suretiyle alınması gerektiği yönündedir.
Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim
kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları
üzerinden bir ara bilanço çıkartır (TTK. m. 376/3). Ara bilanço düzenlenmesindeki amaç,
yıllık faaliyetin kar ya da zararla mı kapatıldığının tespiti değil, doğrudan doğruya anonim
şirketin, bilançonun çıkarıldığı anda borçlarını ne derece ödeyebileceğinin tespitidir. Bu
yüzden bilançodaki kalemlerin değerlemesi yapılırken satış fiyatları dikkate alınır. Bir başka
deyişle, bilançoda şirketin malvarlığı, piyasadaki cari fiyatları esas alınarak değerlendirilir. Bu
bilanço şirketin gerçek değerini, borca batık olup olmadığını ortaya koyar. Bir anlamda
şirketin malvarlığını tespit bilançosudur (Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal
Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 25).
Somut olayda ara bilanço hazırlanmadan sermaye azaltımı ve artırımı kararı
alındığından, yapılan sermaye azaltımının ve artırımının TTK. m. 376 hükmüne uygun olup
olmadığının tam olarak denetlenmesi mümkün olamayacağından, TTK. m. 376/3 hükmüne
aykırılık nedeniyle, alınan kararın iptali şartlarının oluştuğu anlaşılmakla birlikte;
Sermayenin artırılmasına ilişkin gündemin 9 ncu maddesiyle alınan karar tescil edilmediği gibi Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ilan edilmemiştir.Anonim şirket genel kurulunda alınan kararların bir kısmının tescil ve ilanı zorunlu iken(Sermaye artırımı kararı ve yönetim kurulunun seçimine dair karar gibi) bazı kararların tescil ve ilan koşulu bulunmayıp bu kararların iptali istemi ile açılan davalarda tescil ve ilan zorunlu değildir.
Davalı şirket tarafından yapılan dava konusu genel kurulun 9 ncu maddesiyle şirket sermayesinin artırılması kararı alınmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 456 ncı maddesinin üçüncü fıkrası hükmü “Artırım, genel kurul veya yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilemediği takdirde, genel kurul veya yönetim kurulu kararı ve alınmışsa izin geçersiz hâle gelir ve 345 inci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde olup buna göre sermaye artırımı kararı üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmedikçi geçersiz hâle gelecektir.Somut olayda da gündemin 9 ncu maddesiyle alınan sermaye artırımına ilişkin karar üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmediği için geçersiz hâle gelmiş olup ortada iptali gereken bir karar kalmadığından bu maddenin iptali istemi ile açılan davada karar verilmesine yer olmadığına,,bilirkişi raporuna göre sermaye artırımına ilişkin kararın iptal şartlarının oluştuğunun belirlenmesi karşısında davacıların bu maddenin iptalini istemekte haklı oldukları,bu nedenle konusuz kalan davada haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hesaplanması gerektiğinden yargılama giderlerinden davacıların haklılık durumuna göre 1/5’inin üzerilerinde bırakılmasına ve davacıları bu madde ile ilgili dava açmaya zorlayan davalı şirket aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davalı şirketin 07/07/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait olağan genel kurulunda gündemin 9. Maddesi ile alınan kararın tescil ve ilan edilmediği anlaşıldığından konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
2-Davalı şirketin 07/07/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait olağan genel kurulunda gündemin 2,4,5 ve 8. maddeleri ile alınan kararların iptaline ilişkin davanın ise esastan REDDİNE,

3-Alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 27,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 53,00 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA
4-Davacılar tarafından yapılan 19 adet tebligat + posta ücreti 229,30 TL ile iki bilirkişi inceleme ücreti 2.000,00 TL olmak üzere toplam 2.229,30 TL yargılama giderinin kabul ve ret oranına (1/5) hesap edilen 445,86 TL’sinin davalıdan alınarak davacılara VERİLMESİNE, kalan kısmın davacılar üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı vekili tarafından yapılan 1 adet tebligat + posta ücreti 47,50 TL’nin kabul ve ret oranına göre (4/5) hesap edilen 38,00 TL’sinin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalıya VERİLMESİNE,kalan kısmın davalı üzerinde BIRAKILMASINA,

6-Davacılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacılara VERİLMESİNE,
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 855,40 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
9-Davalı tarafıdan yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,

Dair, 6100 sayılı HMK’nun geçici 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrası yollamasıyla mülga 1086 sayılı HUMK’nun 26/09/2004 gün ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümleri uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 13/01/2022

Başkan … Üye … Üye … Kâtip … e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır