Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/142 E. 2022/14 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/142
KARAR NO : 2022/14

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 11/02/2021
KARAR TARİHİ : 13/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunduğu 11/02/2021 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;
Müvekkilinin ….. Tarım ve Tekstil Ürünleri Pazarlama Anonim Şirketi’nde %48.8 oranında ve 258.749.896 adet paya sahip olduğunu, ….. Tarım ve Tekstil Ürünleri Pazarlama Anonim Şirketi’nin 11/11/2020 tarihli 2018 ve 2019 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 4., 5., 6., ve 8. gündem maddelerinin tamamının kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiğini ve bu nedenle iptal davasına konu edildiğini, 11/11/2020 tarihli olağan genel kurula katıldıklarını, alınan kararlara karşı muhalefet şerhlerinin tutanağa derç edildiğini ve böylelikle genel kurul kararının iptali için TTKnin 445. ve 446. maddelerinde aranan usuli şartlar da gerçekleştiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına, rekabet yasağı ve şirketle işlem yapma yasağından beri kılınmasına ilişkin kararlarda oydan yoksunluğa ilişkin (TTK 436) hükümlere riayet edilmediğini, ….., ….. ve ….. oyları ile kararlar alındığını, Yönetim Kurulu üyelerinin bu şekilde ibralarına ve şirketle işlem yapma ve rekabet etme izni verilmesine ilişkin karar alınarak kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı işlem yapıldığını, bu nedenle adı geçen kararların iptalinin gerektiğini, faaliyet raporu ile finansal tablolar arasında yanlışlık ve uyumsuzluklar bulunduğundan gereği gibi müzakere edilemeyen finansal tabloların onaylanmasına ilişkin alınan kararın iptali gerektiğini, şirkette kâr payı dağıtılmadığını ve bu sebeple %48,8 oranda paya sahip ve fakat yönetimde bulunmayan müvekkili şirketten mali hak elde edilemediğini ve buna karşılık yöneticilere fahiş ücretler ödendiğini ve bu şekilde şirkette eşitsizlik yaratıldığını,ana sözleşmede yer almayan bir imtiyaz yaratıldığını, müvekkilinin müktesep hakkı olan kâr payı haklarını ihlâl eden kâr payı dağıtılmamasına ilişkin karar ile yine eşit işlem ilkesine aykırı olarak yöneticilere yüksek ücret ödenmesine ilişkin kararların iptali gerektiğini, genel kurul esnasında alınan kararlar hakkında müvekkilin bilgisi olmadığı için alınan bu kararların hukuki olarak sakatlanmasına yol açtığını ve bu sebeple bilgi edinme hakkına riayet edilmeksizin alınan kararların geçersizliğinin tespiti gerektiğini, sonuç olarak ….. Tarım ve Tekstil Ürünleri Pazarlama Anonim Şirketi’nin 11/11/2020 tarihli 2018 ve 2019 yılı olağan genel kurul toplantısında 4., 5., 6., ve 8. gündem maddeleri uyarınca alınan kararların müvekkilinin yasadan kaynaklanan vazgeçilmez ortaklık haklarını sınırlandırması ve ortadan kaldırması nedeni ile TTK. 447/1-a maddesi gereğince butlanlarının tespitine, bu istemin kabul görmemesi halinde yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı şekilde alınan kararların TTK 445. maddesi gereğince iptallerine, yargılama masraflarının ve vekâlet ücretinin davalı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 19/03/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının 2005 Yılından bu yana, her genel kurul sonrası, ”Genel Kurul İptal”, ”Sorumluluk-Tazminat”, ”Özel Denetçi Atanması”, ”Bilgi Edinme Hakkının İhlali” türlerinde, yıllardır süregelen rutin şekilde, onlarca dava ikame ettiğini, Kâr Payı Dağıtılmasına İlişkin 4 No’lu Gündem Maddesi: kârın dağıtılıp dağıtılmamasına veya dağıtılacak ise ne miktarda dağıtılacağı hususuna karar verme yetkisinin genel kurula ait olduğunu, müvekkili şirket genel kurulunda “kârla ilgili 4 no’lu gündem maddesine ilişkin olarak alınan genel kurul kararının usul ve yasaya uygun şekilde alındığını, gerek işbu dava konusu genel kurul toplantısının yapıldığı dönem gerekse de işbu davanın ikame edildiği tarih itibariyle tüm dünyayı etkisi altına alan ve gerek şirket gerekse de devlet ekonomilerinde ciddi anlamda olumsuz etkiler bırakan pandemi koşullarının halihazırda devam ettiğini, TTK geçici madde 13 hükmü düzenlemesi uyarınca sermaye şirketlerince net dönem kârının dağıtılması bir yana şirketlerin ekonomik anlamda bekasının sağlanması amacıyla önceki yıllara ilişkin kâr dağıtımının yasaklandığını, 2019 yılı için oldukça ciddi bir sınırlandırma getirildiğini, bu sınırlamaların şirketlerin sermaye güçlerinin, yeterliklerinin korunması ve netice itibariyle varlıklarının, inkişaflarının devamının sağlanması açısından gerekli olduğunu, müvekkili şirketin kanuni düzenleme çerçevesinde hareket ederek, pandeminin ne kadar süreceğinin dahi bilinmediği ve halihazırda devam ettiği aşamada, mevcut piyasa ve ekonomik şartları dikkate alarak, dava konusu edilen genel kurul toplantısı gündeminin 4 no’lu maddesi uyarınca aldığı kâr dağıtmama kararının dürüstlük kuralına aykırılığının iddia edilemeyeceğini, davacının her genel kurul sonrasında kârın dağıtılmamasına yönelik olarak alınan genel kurul kararlarının kâr dağıtılması gerektiğinden bahisle iptalini talep ettiğini, Mahkemelerce davacı tarafın taleplerinin daha önce defalarca reddedildiğini, müvekkil şirketin 2016 ve 2015 yıllarına ait genel kurullarında kârın dağıtılmamasına yönelik genel kurul kararlarının iptali taleplerinin haklı ve yerinde olarak reddine karar verilmediğini, müvekkili şirketin 2017 yılına ait genel kurulunda ise müvekkil şirketin finansal durumu uyarınca bir miktar kârın dağıtılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, daha önce kârın dağıtılmaması kararına itiraz eden davacı tarafın bu kez ise dağıtılmasına karar verilen kârın miktarını beğenmediğinden, alınan kâr dağıtımına ilişkin olarak kararın iptaline karar verilmesi talepli olarak Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. E. sayılı dosyası ile dava ikame ettiğini, mahkemece davacı tarafın kâr payı dağıtılmasına ilişkin genel kurul kararının iptali talebinin reddedildiğini, işbu dava konusu edilen genel kurul toplantısının önceki genel kurul toplantılarından oldukça farklı koşullarda yapıldığını, tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi koşullarına rağmen kısıtlayıcı önlemler göz ardı edilerek, müvekkili şirket tarafından bir miktar kâr dağıtımı yapılsaydı bile bu durumun da davacı tarafın alınan genel kurul kararına karşı dava açmasını engellemeyeceğini, Yönetim Kurulu Üyelerinin İbrasına İlişkin 5 No’lu Gündem Maddesi; işbu dava konusu edilen genel kurul toplantısında alınan bir diğer kararın ise 5 no’lu gündem maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olduğunu, davacı tarafın bu hususa ilişkin beyan ve iddialarına da diğer beyanları gibi itibar edilmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafın somut olay bakımından emsal teşkil etmesi mümkün olmayan birtakım Yargıtay kararlarına atıfta bulunduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile de kabul edildiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin sadece kendilerinin ibralarına ilişkin kararlarda oy hakkını haiz olmadığını, TTK m. 436 f.1’deki yoksunluk halinin gerçekleşmesi için de gündem maddesinin, pay sahibi veya eşi veya usul ve füru ile şirket arasındaki şahsi bir işe yahut davaya dair olması gerektiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibrasının “şahsi bir iş” olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, söz konusu yasa hükmünün yönetim kurulu üyelerinin ibrası konusunda oy hakkından yoksunluk hali olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, TTK m. 436 f.2 düzenlemesinin ise davacı tarafça iddia edildiği şekilde yorumlanması ihtimalinde, özellikle aile şirketi niteliğinde olan şirketlerde görev yapan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesinin neredeyse imkansız hale geleceğini, hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yalnızca bir an için müvekkil şirketin işbu davaya konu edilen genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararın geçersiz olduğu varsayımında dahi, müvekkili şirket genel kurulunda şirket bilançosu ve kar ve zarar hesaplarının onaylandığı ve bu durumun da TTK m. 424 hükmü uyarınca yönetim kurulu üyelerinin ibrası sonucunu doğurduğu nazara alındığında, davacı tarafın aksi yöndeki tüm beyan ve iddialarının bu nedenle de haksız ve mesnetsiz olduğunu, Yönetim Kurulu Üyelerine Ücret Verilmesine İlişkin 6 No’lu Gündem Maddesi; davacı tarafın müvekkili şirketin 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait genel kurul toplantılarında yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücret hakkındaki genel kurul kararlarına ilişkin iptal taleplerinin mahkemelerce reddedildiğini, yönetim kurulu üyelerine ödenmesine karar verilen ücretin yüksek olduğu şeklinde mesnetsiz beyanlarda bulunulmuşsa da, bu hususun tamamıyla şirket ve genel kurulunun takdirinde olduğu ve en nihayetinde oylama yapılmak suretiyle usul ve yasaya uygun şekilde karar alındığını, yönetim kurulu üyelerine ödenmesine karar verilen ücretin fahiş miktarda olduğuna ilişkin olarak davacı tarafın yerine getirmekle yükümlü olduğu ispat külfetini yerine getiremediğini, her ne kadar genel kurullarda yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı yıllık brüt 108.000,00-TL ücret ödenmesine karar veriliyor ise de yönetim kurulu üyelerinin bir kısmının bu haklarından uzun zamandır feragat ettiğini ve ödenmesine karar verilen ücretleri uzun zamandır almadıklarını, davacı tarafından müvekkili şirket aleyhine ikame edilen genel kurul iptali davalarına konu genel kurul kararlarında da yöneticilere ücret takdirine ilişkin kararlar yer almasına rağmen, bu hususa ilişkin genel kurul kararlarının iptal edilmediğini, Yargıtay tarafından gerçekleştirilen incelemeler neticesinde de taraflar arasında görülen davalar bakımından herhangi bir mahkeme kararının bu husus yönünden bozma konusu yapılmadığını, davacı tarafça 5.300.000-TL sermayeli, yaklaşık 400 kişinin istihdam edildiği, sektöründeki mevcut yüksek teknolojiyi kullanan, gelişen teknolojiye yönelik sürekli yatırımlar yapmak durumunda olan, üretimini büyük oranda yurt dışı müşterilerine yapan bir şirket konumunda olan müvekkili şirketi küçük bir imalathaneymiş gibi göstermeye çalıştığını, Yönetim Kurulu Üyelerinin bu büyüklükteki bir şirketi yönettiğini, riskleri ve sorumlulukları üzerlerinde olacak şekilde kararlar aldığını, kredi kullanımlarında şahsi kefaletlerini dahi kullandıklarını, genel kurulda yönetim kurulu üyelerine ödenmesine karar verilen ücret tutarlarını fahiş olarak değerlendirmenin ülkemiz gerçekleri, çalışma hayatının gerçekleri, hayatın olağan akışı karşısında abesle iştigal olduğunu, bizzat davacı tarafın atıfta bulunduğu Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyası tahtında gerçekleştirilen yargılama neticesinde müvekkil şirketin işbu dava konusu genel kurul toplantısından önceki genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu üyelerine ücret ödenmesine ilişkin genel kurul kararının iptaline karar verilmiş ise de, Mahkeme kararına karşı yapılan kanun yolu başvurusu neticesinde bozulmasına karar verildiğini, Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yapması gereken incelemeyi eksik bilirkişi incelemesi nedeni uyulmasına karar verilen bozma ilamına aykırı olacak şekilde hatalı bir karar verdiğini, kararın kesinleşmediğini, işbu dava konusu genel kurul toplantısından önceki 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait genel kurul toplantılarında alınan yönetim kurulu üyelerine ücret ödenmesine ilişkin genel kurul kararlarının iptaline yönelik taleplerinin, belirlenen ücretin objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmaması nedeniyle reddine karar verildiğini, Yönetim Kurulu Üyelerine İzin Verilmesine İlişkin Olarak 8 No’lu Gündem Maddesi; söz konusu kararın alınması aşamasındaki oylamada yönetim kurulu üyelerinin kendilerine ilişkin karar sırasında oy kullanmadıklarıın, yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine ilişkin genel kurul kararının da toplantıya katılanların oy çokluğu alındığını, davacı tarafından müvekkili …..’ın 11.06.2008 tarihinde yapılan 2007 yılına ait genel kurul toplantısında alınan genel kurul kararları aleyhine Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….. E. sayılı dosyası tahtında ikame edilen davada tüm yönetim kurulu üyelerine verilen izinlerin iptaline karar verildiğini, ancak Yargıtay …. Hukuk Dairesi tarafından gerçekleştirilen temyiz incelemesi neticesinde ittihaz edilen …. E., … K. sayılı ve 14.01.2014 tarihli karar uyarınca 6762 sayılı TTK’nın 374/1. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesinin, TTK’nın 334-335. maddesi gereğince izin verilmesi hususunda kendi lehine oy kullanamaz ise de diğer yönetim kurulu üyeleri için yapılan oylamada oy kullanabileceği hususu da belirtilmek suretiyle Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verildiğini, Yargıtay bozma ilamından sonra dava dosyasının Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. Sayısına kaydedildiğini ve bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, yönetim kurulu üyelerine TTK 334 ve 335 maddelerinde sayılan izinlerin verilmesine ilişkin alınan kararın sadece yönetim kurulu üyesi ….. yönünden iptaline karar verildiğini, 26.05.2010 tarihinde yapılan 2009 yılına ait genel kurul toplantısı ve toplantıda alınan genel kurul kararları aleyhine Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyası tahtında dava ikame edildiğini, yukarıda izah edildiği şekilde Yargıtay bozma ilamı verilmesinden sonra yönetim kurulu üyelerine TTK 334 ve 335 maddelerinde sayılan izinlerin verilmesine ilişkin alınan kararın sadece ….. yönünden iptaline karar verildiğini, neticede; davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin 11/11/2020 tarihinde yapılan 2018-2019 yıllarına ait olağan genel kurulunda, gündemin 4,5,6 ve 8 nolu maddeleri ile alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti aksi halde iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Dosyada delil olarak davalının ticari defterlerine dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca davalının ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …. ve …. tarafından mahkememize sunulan 15/10/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; dava
konusu 4, 5 ve 6 numaralı kararların iptali şartlarının oluştuğu, 8 numaralı kararın ise iptal edilme şartlarının oluşmadığını ‘bildirdikleri görülmüştür.
Dosya içeriğinden davacının davalı şirketin 258.749.896 payına ve % 48,8 tutarında sermayesine sahip ortağı olduğu, davalı şirket tarafından 11/11/2020 tarihinde 2018-2019 yıllarına ilişkin olarak genel kurul toplantısı yapıldığı, davacının dava konusu kararlara muhalif kaldığı ve kararların alındığı tarihten itibaren üç ay içerisinde de iş bu iptal davasını açtığı anlaşılmaktadır.Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; genel kurulda alınan kararların iptal şartlarının oluşup oluşmadığıdır.
Anonim şirketler hukukunda yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptal edilebilirliktir. Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre:
“a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b)Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”.
Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak pay sahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir.
Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren pay sahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445).
Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak,
a)usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması,
b)genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları,
c)müktesep hakların ihlal edilmiş olması,
Hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir.
Davacının, davalı şirketin genel kurul toplantısına katılarak alınan kararlara muhalif kaldığı görülmektedir. Bu nedenle dava konusu kararlar bakımından dava açma şartının gerçekleştiği açıktır. Bununla birlikte iptali talep edilen kararlar bakımından bu kararların kanun, ana sözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekir.
İptali Talep Edilen Genel Kurul Gündem Maddeleri Bakımından Yapılan İnceleme ve Değerlendirme;
a)Kâr dağıtımı yapılmamasına ilişkin gündemin 4. maddesiyle alınan karar:
Gündemin dördüncü maddesine göre şirketin geçmiş yıl kârlarının dağıtılıp dağılmaması hususu genel kurul onayına sunulmuş yapılan oylama sonucunda ortaklardan ….’in temsilcisi …’ın ret oyuna karşılık diğer ortakların kabul oyu ile oyçokluğu kabul edilmiştir.
Kârın dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılacaksa ne ölçüde dağıtılacağı hususunda genel kurulun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Gerçekten genel kurul dağıtılabilir kârdan TTK. m. 523/2 hükmüne göre yedek akçe ayırabileceği gibi, belirli şartlar altında bu karın esas sermayeye eklenmesine de karar verebilir. Ancak genel kurul bu yetkilerini kullanırken bazı sınırlamalara tabidir. Kârdan yapılacak ayırımlar konusunda öncelikle emredici kanun hükümlerine riayet etmek gerekir. Bu kapsamda vergi, fon, kanuni yedek akçe gibi emredici kanun hükümleriyle belirlenmiş ayırımların yapılması kaçınılmazdır. İkinci olarak, esas sözleşme hükümleriyle kâr dağıtımı konusunda bazı prensipler belirlenmişse genel kurul bunları da bertaraf edemez. Örneğin esas sözleşmede belirli oranda kârın dağıtılması öngörülmüş ise, pay sahipleri bakımından güçlü bir müktesep hak oluştuğu için genel kurul bu dağıtımı yapmak zorundadır. Üçüncü olarak, gerçek anlamda genel kurulun takdirine bırakılan ayırımlar konusunda da (TTK. m. 523/2-3), genel kurulun takdir hakkını sınırlayan ilkeler söz konusudur. Bunlar, kanun ve esas sözleşmede belirlenenlerden daha fazla miktarda yedek akçe ayrılmasının geniş anlamda objektif iyi niyet kuralları ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kâr dağıtımı bakımından gerekli olmasıdır. Söz konusu ayırımlara ve kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararlarının iptali istenmesi halinde mahkeme bu kriterleri uyulup uyulmadığını araştıracaktır (Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 399-400).
Yukarıda açıklandığı üzere, genel kurul kararlarının iptalinin nedenlerinden birisi de, alınan kararın objektif iyi niyet kuralına aykırı olmasıdır. Söz konusu olan objektif iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlali de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyi niyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu bakımdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kurul kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir (Üçışık/Çelik, AO, s. 358). Dolayısıyla somut olayda kârın hiç dağıtılmamasına ilişkin kararın objektif iyiniyet kuralına da aykırı olmaması gerekir.
Kâr payının dağıtılıp dağıtılmaması hususunun takdiri genel kurula ait olmakla birlikte bu yetkinin kullanılması keyfiyete bağlı değildir. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulur” (TTK’nın 271) ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. İşte, şirketin kâr elde etmek ve dağıtmak nihai amacından doğan kâr payı, bir vazgeçilmez haktır. (TTK 385). (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu-Ortaklıklar ve Koop. Hukuku 8.bası s.487) Ortaklığın hiç kâr payı dağıtmaması yasaya aykırı olup, kârın ihtiyari nitelikteki kısmının dağıtılmaması ise müktesep hakkın ihlâli sayılamaz. Mahkemece mecburi temettü dışında kalan kısım için kâr dağıtım kararı alınmayarak yedek akçeye ayrılmasının yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, kanunda öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyiniyet kurallarına uygun olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.”(Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk Dairesi’nin 17/03/2016 gün ve 2015/6354 esas ,2016/3021 karar sayılı ilamı)
Kâr payının hangi gerekçelerle tam olarak dağıtılmadığı hususunun somut bir şekilde davalı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nda ise esas itibariyle, sermaye şirketlerinde yıllık kâr dağıtımı bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. TTK’nun 507 nci maddesine göre her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış “Net Dönem Kârına” payları oranında katılma hakkına sahiptir.
Bunun yanında TTK’nun 523 ncü maddesine göre genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.
Bilirkişi kurulu raporuna göre;Şirketin 2019 yılında Dönen Varlıkları 50.184.895,00 TL iken Kısa Vadeli Borçları
39.644.802,00 TL ve Cari Oranı 1,265 olduğu, 2019 yılında Dönen Varlıklar borçlardan
10.540.093,00 TL daha fazlad olduğu,2019 yılı kârının dağıtımına karar verilmesi halinde,
ayrılacak yedek akçelerden sonra dağıtılabilecek kâr 2.441.032,29 TL’olduğu,bu rakamın en fazla
%25’i dağıtılabileceğinden, dağıtılabilecek kâr rakamı 610.258,07 TL olduğu, 2019 yılında
şirketin Dönen Varlıklarının Kısa Vadeli Borçlarından 10.540.093,00 TL fazla olduğu
dikkate alındığından, şirketin mali yapısının 610.258,07 TL kârın dağıtılmasına uygun
olduğu anlaşıldığından genel kurulun kâr dağıtılmamasına yönelik gerekçesi kanuna,esas sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olduğundan bu maddenin iptaline karar vermek gerekmiştir.
b)Şirket müdürünün ibrasına ilişkin gündemin 5. maddeleriyle alınan karar:
Gündemin beşinci maddesine göre şirket müdürlük görevi süresinde yapmış olduğu çalışmalardan dolayı ibra edilmesi hususu genel kurul onayına sunulmuş yapılan oylama sonucunda ortaklardan ….’in temsilcisi ….’ın ret oyuna karşılık diğer ortakların kabul oyu ile oyçokluğu kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere ibra, genel kurulun yönetim kurulu üyelerine karşı karar şeklindeki bir irade açıklamasıdır.Genel kurul bu kararı ile, yönetim kurulu üyelerinin söz konusu dönemdeki işlemlerini hukuka ve ortaklık açısından işin gereğine uygun bulduğunu beyan etmektedir. Genel kurul ibra kararı ile, yönetim kurulu üyelerini ilgili dönemdeki faaliyetleri sebebiyle sorumlu tutmayacağını açıklamaktadır. Bu açıdan ibra bir menfi borç ikrarı niteliği taşır (Zühtü Aytaç. Anonim Ortaklıklarda İbra» Ankara 1982» s. 8; Ersin Çamoğlu, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2010, s. 223; Necla Akdağ Güney, Yönetim Kurulu, 2 Bası, İstanbul 2016, s. 413 vd.). Hükmün amacı, genel kurulun yönetim kurulu üyelerine güvenini ve faaliyetlerinden dolayı sorumlu tutmayacağını ifade eden ibra kararında, bu faaliyetlerin yerine getirilmesine iştirak etmiş olan pay sahiplerinin oy kullanmak suretiyle çelişkili bir irade açıklamasının ortaya çıkmasına engel olmaktır (Mustafa Çeker, Anonim Ortaklıkta Oy Hakkı ve Kullanılması, Ankara 2000, s 204; Teoman, s. 122)
Ancak ibra, ortaklık dışındakilere etkisi olmayan tümüyle ortaklık içi bir hukuki işlemdir. Bu nedenle, ibra, İsviçre-Türk Hukukunda, sadece ortaklığı ve belli şartlarda bazı pay sahiplerini bağlar (Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2008, s. 157).
Genel kurul tarafından ibra karan “açık” veya bilânçonun onaylanması suretiyle “zımni” olarak verilebilir, hesapların onaylanmasından bağımsız olarak ve genel kurulun gündeminde açıkça yer verilmek suretiyle alınan kararları “açık ibra”, bazı şartların gerçekleşmesi halinde ibra sonucunu doğuran hesapların onaylanmasıyla alınan kararları ise “zımni ibra” şeklinde ifade etmek mümkündür (Akdağ Güney, s. 159), Huzurdaki davada bir açık ibra söz konusudur. Zira ihtilâf konusu genel kurul toplantı gündeminde ibra” ayrı bir madde halinde yer almaktadır. Dosyanın incelenmesinden, davalı şirketin ibrayı ayrı bir gündem maddesi olarak oylayıp karara bağladığı dolayısıyla açık ibra yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı bu gündem maddesi bakımından TTK md. 436’ya aykırılık nedeniyle iptal talebinde bulunmaktadır.
TTK.nun 436/1. maddesi
“Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz.”
TTK m. 436/1 ile kanun koyucu, pay sahibinin, kendisi ya da belirli yakınlan ile anonim ortaklık arasında çıkacak menfaat uyuşmazlıklarında tarafsız kalamayacağını ve bundan ortaklığın zarar görebileceğini düşünerek, bu gibi durumlarda oy hakkının kullanılmasını kabul etmemiştir. Görüldüğü gibi bu madde ilk planda ortaklığı korumak amacı ile konulan bir hüküm olup, pay sahibinin kendi kişisel menfaatini gözeterek oy vermesini önlemek istemektedir Bu madde emredici bir kuraldır (Ömer Teoman, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, İstanbul 1983, s 87).
TTK.nun 436/2 maddesi ise;
“Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.”şeklindedir. TTK.nun 436/2 maddesindeki yasak, genel kuruldaki ibra oylamalarına ilişkindir.
Belirtmek gerekir ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 436. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen oydan yoksunluk, açık veya örtülü olması önem taşımaksızın, yönetim kurulu üyelerinin ibrası sonucunu doğuran her türlü genel kurul kararı bakımından geçerli olacaktır.
Dosyanın incelenmesinden, anılan gündem maddesinde her ne kadar yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmadıkları belirtilmişse de ibra bakımından sadece yönetim kurulu üyesinin değil yönetime dahil diğer üyelerin de oy kullanma yasağı bulunup onların da ibra oylamasında oy kullanmamaları gerekmektedir. Geçerli bir ibradan bahsedebilmek için TTK md. 436 (2)’de yer alan koşullara uygun yapılması gerekir. Bununla birlikte Yargıtay’ın yerleşik uygulaması; yönetimde görevli kimselerin oyları düşüldükten sonra geriye kalınan oylar ibra için yeterliyse aykırılığın iptale yol açmayacağı yönündedir. İptali talep edilen 4. Gündem maddesi bakımından yönetim kurulu üyelerinin birbirlerinin ibrasında oy kullanamayacakları da dikkate alındığında geriye kalan oyların ibra bakımından yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu ibra kararının bu açıdan da iptali koşulu oluştuğundan yönetim kurulu üyeleri ….. ile …..’ın ibra edilmelerine ilişkin 4.maddenin ilgili kısmının batıl olduğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.
c)Yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcıları ile yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı verilmesine ilişkin gündemin 6. maddesiyle alınan karar:
Gündemin altıncı maddesinde yönetim kurulu üyelerine yıllık brüt 108.000,00 brüt huzur hakkı verilmesi hususu oyçokluğu kabul edilmiştir
6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmü düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır.Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir.
TTK 507/1.maddesi uyarınca “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış dönem kârına payı oranında katılma hakkını haizdir…..”. Şirket yöneticilerine verilecek yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların payları oranında kâr payı alma haklarının zayıflatıldığı, belli ortaklara örtülü kâr dağıtılması sonucunu doğuracağı bir gerçektir.
Somut olayda davacı vekili yönetim kurulu üyelerine anılan genel kurulda belirtilen miktarda huzur hakkı ödenmesinin objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmesini talep etmiş ve bilirkişi kurulu da belirlenen ücretin fazla olduğu hususunda görüş bildirmiş ise de,Mahkememizce yapılan araştırma neticesinde benzer yapıdaki şirketlerde belirlenen ücretler ile davalı şirket yönetim kurulu üyelerine verilen ücret kıyaslandığında bu miktarın yüksek olmadığı (Örneğin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde 14026 sicil numarası ile kayıtlı Ali Raif İlaç San.A.Ş.’nin 28/03/2018 tarihli genel kurulunda gündemin 9.maddesi ile yönetim kurulu üyelerine 15.000,00.-TL(Net) ücret ödenmesine,62255 sicil numarası ile kayıtlı Akın Tekstil A.Ş’nin 17/05/2017 tarihli genel kurulunda gündemin 6.maddesi ile yönetim kurulu üyelerine aylık 8.500,00.-TL(net) ücret ödenmesine,183636 sicil numarasında kayıtlı Çebitaş Demir Çelik Endüstri A.Ş.’nin 27/04/2018 tarihli genel kurulunda gündemin 8.maddesi ile yönetim kurulu başkanına aylık 25.000,00.-TL,başkan yardımcılarına aylık 17.000,00.-TL ve yönetim kurulu üyelerine aylık 13.000,00.-TL (net) ücret ödenmesine karar verilmiştir.)şirketin bir önceki genel kurulda da aynı ücretin ödenmesine karar verildiği,şirketin mali yapısı ve benzer nitelikteki şirketlerde belirlenen ücretler dikkate alındığında yönetim kurulu başkan ve yardımcıları ile üyelerine verilen huzur hakkının fahiş olmadığı,bu ücretin objektif iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

d)Yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396 ncı Maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesine ilişkin gündemin 8. maddesiyle alınan karar:
Gündemin yedinci maddesinde yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396 ncı Maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesi hususu oyçokluğu kabul edilmiştir.
Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet yasağı bakımından şunları söylemek mümkündür. Şirketle işlem ve rekabet yasağının amacı çıkar çatışması halinde şirketi korumaktır. Anılan yasaklar mutlak nitelikte olmayıp genel kurulun izni halinde yönetim kurulu üyeleri bu yasaklardan muaf olurlar. Burada sorun yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını ve rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul kararına katılabilip katılamayacağı ve kendi lehinde oy kullanabilip kullanamayacağıdır.
Bilindiği üzere, şirketle işlem yapma ve şirkete borçlanma yasağı TTK’nun 395, maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin 1, fıkrasına göre”Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”
Rekabet Yasağı ise TTK md. TTK’nun 396 düzenlenmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasına göre;
“Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.”
Her ne kadar kanunda yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını veya rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul oylamasına katılabilip katılamayacağı konusu açıkça düzenlenmemişse de, konu Öğretide tartışılmış ve olumsuz şekilde cevaplandırılmıştır. Gerçekten Teoman, şirketle işlem yapma ve rekabet yasağının kaldırılmasının yönetim kurulu üyesini bir pay sahibi olarak ilgilendirmediğini, aksine buradaki menfaatin (pay sahipliği sıfatından doğmayan) özel nitelikteki bir menfaat olduğunu ve ilgili kişi ile anonim şirketi karşı karşıya getirdiğini, genel kurulun verdiği izin kararına yönetim kurulu üyesinin oyu ile katılamayacağının kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Ümer Teoman, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, İstanbul 1983, s. 109 vd).
Yargıtay da bu sorunun olumsuz cevaplanması gerektiğini yani üyelerin yasağı kaldıran oylamada oydan yoksun olduklarını çeşitli kararlarında ortaya koymuştur (Y. 11.HD. 14.3.2011 tarih ve 2009/10138 E, 2011/2606 K. sayılı kararı; Y. 11. HD. 29.11.1994, E. 5250/K. 9136; 11. HD. 5.5.1981 E. 1267/K. 2213).
Bu durumda gündemin 8. maddesi yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluğu dikkate alınarak değerlendirilmelidir Yukarıda ibraya ilişkin gündem maddesinde de belirtildiği üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulaması oydan yoksunluk hâlinde bu kimselerin oyları düşüldükten sonra geriye kalan oyların kararın alınması bakımından yeterli olup olmadığına bakılarak bir sonuca varılması yönünde olup, huzurdaki davada yönetim kurulu üyeleri 8. Gündem maddesinin onaylanmasında oy kullanamazlar. TTK işlem yasağının ve rekabet yasağının kaldırılması bakımından ağırlaştırılmış bir nisap öngörmemiştir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de aksi bir düzenleme yoktur. O halde TTK md. 418 (2) gereği kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir. Bu durumda 6102 Sayılı YTTK’nm 436/1. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri kendileri ile ilgili rekabet yasağının kaldırılması oylamasında, anılan yetkinin verilmesine ilişkin karar ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan, oy yoksunluğu hali uygulanmalıdır. Ancak buradaki oy yoksunluğu yönetim kurulu üyesinin kendisi ile ilgili karara ilişkin olup diğer üyelerin yasaklarının kaldırılmasında yönetim kurutu üyesi oy kullanabilir. Davalı Şirket Genel Kurulunda TTK md. 395,396 daki izinlerin verilmesine ilişkin oylama sonuçlarının aşağıdaki gibi olduğu görülmektedir.
“Yönetim Kurulu üyesi … için yapılan oylamada, … Vekilinin
258.749.896 red oyuna karşılık 271.250.103 adet kabul oyu ile oy çokluğu ile izin verilmesi kabul edildi. … vekili … söz alarak “Alınan işbu karara muhalefet ediyoruz,
dava açma hakkımızı saklı tutuyoruz, muhalefet şerhimizin tutanağa geçirilmesini talep
ediyoruz” dedi.
Yönetim Kurulu üyesi ….. için yapılan oylamada, …. Vekilinin
258.749.896 red oyuna karşılık 271.250.102 adet kabul oyu ile oy çokluğu ile izin verilmesi kabul edildi.
…. vekili …. söz alarak “Alınan işbu karara muhalefet ediyoruz, dava açma hakkımızı saklı tutuyoruz, muhalefet şerhimizin tutanağa geçirilmesini talep
ediyoruz” dedi.
Yönetim Kurulu üyesi …. için yapılan oylamada, 112 kabul oyuna karşılık, …. Vekilinin 258.749.896 red oyu ile izin verilmesi kabul edilmedi.
.”
Dosya kapsamında yer alan nüfus aile kayıt tablosunda; …..’ın,….’ın eşi olduğu anlaşılmıştır.
Yönetim kurulu üyeleri ibra edilmemiş olsa bile, Yasa ve şirket ana sözleşmesinde ibra edilmeyen yönetim kurulu üyelerine T.T.K.’nın 395 ve 396 ıncı maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilemeyeceğine dair açık bir hüküm de yoktur.
Ancak, yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan T.T.K.’nun 436/1 inci maddedeki oy yoksunluğu halinin uygulanması gerekir.
TTK. 436/1. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyesinin rekabet yasağının kaldırılmasına dair oylamaya ilgili yönetim kurulu üyesi, eşi ve alt-üst soyu ( usul ve füruu) katılamaz. Bir yönetim kurulu üyesi kendisiyle ilgili oylamaya katılamaz ise de diğer yönetim kurulu üyesiyle ilgili oylamaya katılabilir. Dolayısıyla somut olayda kendisiyle ilgili toplantıda yönetim kurulu üyesi ….. ’ın kendisi ve eşi ….. oy kullanamaz .Yönetim kurulu üyesi …..’a T.T.K.’nın 395 ve 396 ıncı maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilmesine ilişkin oylamada bu kişinin eşi ….. oy kullanmış ve bu kişinin oylarının etkili olması sonucu izin verilmiştir.Oysa TTK’nın 436/1.maddesi gereğince …..’ın eşi ….. ….. oydan yoksun kişilerden olup bu kişinin oyları düşüldüğünde …..’ın oy çoğunluğunu sağlayamadığı ve buna göre iznin verilemediği anlaşıldığından gündemin 8.maddesi ile yönetim kurulu üyesi …..’a TTK’nın 395 ve 396. Maddelerinde sayılan izinlerin verilmesine ilişkin kısmın batıl olduğu anlaşıldığından bu maddeye ilişkin talebin kabulü ile ilgili kararın batıl olduğunun tespitine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile;
A)Davalı şirketin 11/11/2020 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 5 nolu kararın yönetim kurulu üyeleri … ve …..’ın ibra edilmelerine ilişkin kısım ile 8 nolu kararın yönetim kurulu üyesi …..’a TTK’nın 395 ve 396. Maddelerinde sayılan izinlerin verilmesine ilişkin kısmın batıl olduklarının TESPİTİNE,
B)Davalı şirketin 11/11/2020 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 4 nolu kararın İPTALİNE,
C)Davacı vekilinin,davalı şirketin 11/11/2020 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 6 nolu kararın iptali istemi ile açtığı davanın REDDİNE,

2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 80,70 TL peşin harcın davacı tarafından yatırılan 59,30 TL’den mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,

3-Davacı tarafından ödenen 59,30 TL Başvurma Harcı, 59,30 TL Peşin Harç ve 8,50 TL vekalet harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan 10 tebligat + posta ücreti 67,45 TL , bir bilirkişi inceleme ücreti 4.000,00 TL olmak üzere toplam 4.067,45 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre (3/4) hesaplanan 3.050,58 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
,
5-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,

7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 250,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/01/2022

Başkan … Üye … Üye … Katip ….
☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪