Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/668 E. 2020/866 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/668
KARAR NO : 2020/866

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali)
DAVA TARİHİ : 29/09/2020
KARAR TARİHİ : 17/12/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 29/09/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Davacı müvekkili …… davalı şirketin %12,5 hissedarı olduğunu, şirketin diğer ortakları ise …… %12,5, ……. %12,5, …… %12,5, …….%50 olduğunu, müvekkili ile davalı şirket arasında sorunlar yaşandığını ve bu sorunlar yargıya taşındığını, müvekkilince davalı şirketin feshi talepli dava ikame edilmiş olup Bakırköy ….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …… Esas sayılı dosyası ile derdest olduğunu, davalı şirket, müvekkili ile olan sorunları şirket ilişkilerine taşıdığını, hakkaniyete ve iyi niyete aykırı kararlar aldığını, müvekkilinin TTK’nun 420. Maddesi gereğince, finansal tabloların incelenmesi amacıyla toplantının ertelenmesini talep etmişse de, müvekkilinin bu talebi hiçbir gerekçe bildirilmeksizin reddedildiğini ve finansal tablolar incelenemediğini, bu sebeple 01.07.2020 tarihli olağan genel kurul toplantısının 1. Maddesinin iptalini talep ettiklerini, 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 2. Maddesinde alınan karar ile Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu oy çokluğu ile kabul edildiğini , ancak raporun ve devamında gelir tablosunun incelenmesinde, şirketin net satışları artmasına rağmen zarar oluştuğunu, bir önceki yıl ile mukayese edildiğinde zararı oluşturan sebebin ne olduğu anlaşılamadığını, bu sebeple de davalı şirketin 01.07.2020 tarihinde yapılan 2016 yılı genel kurul toplantısının 2. Maddesinin iptalini talep ettiklerini, 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 3. Maddesinde alınan karar ile, bilanço ve kar/zarar hesapları oy çokluğu ile kabul edildiğini, ancak bu kalemlerin incelenmesinde, genel yönetim giderlerinin 2017 yılında ¨ 910.410,35, 2018 yılında ¨1.135.636,27, 2019 yılında ¨1.246.780,62 olduğunun görüldüğünü, alt açılımlarının bilinmemesiyle beraber; Yönetim Kurulu üyelerine maaş, huzur hakkı, seyahat giderleri vb. adı altında ödenen tutarlar tespit edilemediğini, yönetim kuruluna ve görevli ortaklara mutad olan dışında yapılan yüksek ödemelerin örtülü kazanç dağıtımı sayılacağı ve kar dağıtımı kararı almayan şirketlerde azınlık hisseye sahip ortaklara kar dağıtılmaması sonucunu doğuracağını, 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 4. Maddesinde alınan karar ile Yönetim Kurulu ibra edildiğini, bu kararın hukuka, emredici kurallara, hakkaniyete ve iyi niyete aykırı olduğunu, müvekkili tarafından denetçi firmanın hazırladığı rapor incelendiğinde, Yönetim Kurulunun usulsüz işlemlere imza attığı anlaşıldığını, yönetim Kurulunun ibra edilmesi; emredici hukuka, hakkaniyete ve iyi niyet aykırı olduğundan müvekkilinin bu konuda da olumsuz oy kullandığını ve ibra yönünde alınan kararın iptali için de mahkemeye başvurma zorunda kaldığını, bu sebeple de davalı şirketin 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 4. Maddesinin iptalini talep ettiğini, yine 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 5. ve 6. maddeleri ile ……. ’ın yönetim kurulu başkanlığına seçilmesine ve münferit imzası ile şirketi en geniş şekilde temsil ve ilzama yetkili olduğu oy çokluğu ile kararlaştırıldığını, ……. davalı şirketin büyük hissedarı olup bu karar ile küçük hissedarların yönetimden kaynaklanan haklarını kullanması tamamen imkansız hale geleceğini, işbu sebeple 01.07.2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 5. ve 6. Maddesinin iptalini talep ettiklerini, müvekkilnin iptalini istedikleri kararların tamamına olumsuz oy kullandığını, muhalefet şerhi koyduğunu, bu nedenlerle 01.07.2020 tarihli olağan genel kurul kararında alınan 1,2,3,4,5 ve 6 no.lu kararların iptalini yargılama giderleri ile ücret-i vekaletin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekilinin Mahkememize sunduğu 05/11/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı toplantıda hazır bulunma şartını yerine getirmediğinden huzurdaki davayı açmaya dair hususi dava şartını karşılamadığını, temsilci aracılığıyla anonim şirket genel kuruluna iştirak etme halinde temsil yetkisine dair vekaletnamenin hangi şekil şartlarına haiz olması gerektiği 28.11.2012 Tarih ve 28481 sayılı Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esaslarıyla ve Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkındaki Yönetmeliği’nin 21/1. maddesinde “Vekaletnamede; şirketin unvanı, ait olduğu genel kurul toplantısının tarihi, vekilin adı ve soyadı, pay sahibinin pay adedi ile adı ve soyadı veya unvanı ve imzasının bulunması şarttır. Bu bilgilerden herhangi biri bulunmayan özel veya genel vekâletnameler geçersizdir” belirtildiği halde, davacının genel kurula kendi adına temsilen iştirak etmesi için … adına çıkardığı Büyükçekmece ……. Noterliğinin 30.06.2020 gün ve ……. sayılı vekaletnamesinde pay adedinin gösterilmediği zımnında vekaletnamenin geçerli olmadığı için davacı toplantıda hazır bulunma şartını ifa etmediğinden hususi dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddi gerektiğini, davacı taraf huzurdaki davayı kötü niyetli olarak aleyhe ikame etmiş olup taleplerinin Kanun, esas sözleşme ve dürüstlük kuralıyla telif edilebilir bir tarafı olmadığını, davacı tarafın Bakırköy …… Asliye Ticaret Mahkemesinin …… Esas sayılı dosyasında haksız olarak ikame ettiği müvekkili şirketin feshi bağlamındaki talepleri mezkur dosyadaki bilirkişi mütalaasında haklı bulunmadığını ve keza davacının huzurdaki davayı da mezkur dava derdestken ikame etmiş olmasının salt müvekkili şirketi zor durumda bırakmaya matuf olduğu yetkisiz temsilciyle iştirak ettiği genel kuruldaki kararlara da bu temelde muhalefet ettiğini ve keza davalının huzurdaki davayı ikame etmesinin hakkın kötüye kullanılması bağlamında mütalaa edileceğini, davacının müvekkili şirket aleyhinde haksız ikame ettiği şirketin feshi talepli açmış olduğu davada Kanunen davacının ortaklıktan çıkmasına karar verilmesi ihtimali yönüyle, huzurdaki davanın devamı müddetince sıfat sorununun da nazara alınması gerektiğini,davacı tarafın Bakırköy….. Asliye Ticaret Mahkemesinin……. Esas sayılı dosyasında haksız olarak ikame ettiği müvekkili şirketin feshi bağlamındaki davada davacının haklı bulunmadığı bilirkişi raporuyla sabit olduğu halde, Kanundan kaynaklanan yetkiye istinaden mezkur dosya Hakiminin davacının ortaklıktan çıkarılmasına karar verebileceği ihtimali de nazara alındığında davacının sıfat sorununun huzurdaki dava devam ederken nazara alınması gerektiğini, bu nedenlerle davacının müvekkili şirket aleyhine kötü niyetli ikame ettiği davanın davacının toplantıda hazır bulunma şartını yerine getirmediği için hususi dava şartı yokluğu sebebiyle usulden ve keza esasa taalluk eden hususlar yönüyle de esastan reddine, yargılama masrafı ve ücret-i vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davacının hissedarı olduğu davalı şirketin 01/07/2020 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan 1,2,3,4,5 ve 6 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmıştır.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide ……. birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
“Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılanı, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, İkincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem ( karar ) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır. (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 )”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 02/04/2014 kararından alıntıdır)
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere TTK.nun 446.maddesi uyarınca toplantıya katılan üyenin karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirmesi gerekmektedir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında, sonradan alınacak karara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımamaktadır. Muhalefetin, görüşülen öneriye değil, alman karara karşı yapılması gerekmektedir. Yine Yargıtay kararlarında, muhalefetin anılı karardan sonra olması gerektiği, zira karar öncesinde karara peşinen muhalefet etmenin mümkün olmadığı da ifade edilmektedir.
Dava, genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde açılmalıdır. Süre hak düşürücü olup resen dikkate alınmalıdır.
Huzurdaki dava 01/07/2020 tarihli Genel Kurul karar iptaline ilişkin olup, iptal davası yasal (3) aylık süresi içerisinde 29/09/2020 tarihinde ikame edilmiştir.
Herşeyden önce davacının davalı şirketin % 12,50 hissesine sahip hissedarı olduğu, dava konusu genel kuruldan bir önceki genel kurulun 18.07.2016 tarihinde yapıldığı,davacının genel kurul toplantısına katılarak toplantının TTK’nın 420 nci maddesi uyarınca ertelenmesini talep ettiği, üç aylık süre içeresinde de işbu davayı açtığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem;alınan kararların batıl olmadığı belirlendikten sonra 01.07.2020 tarihli olağan genel kurul toplantısında alman 1,2,3,4,5 ve 6 numaralı genel kurul kararların iptali şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu genel kurul kararları incelendiğinde, davacının herhangi bir muhalefet şerhinin bulunmadığı görülmektedir. Davacı, dava konusu kararlara ilişkin olarak sadece olumsuz oy kullandığından, muhalif kaldığını ve muhalif olma gerekçesini yazılı olarak tutanağa geçirmediğinden iptal davası açma şartının gerçekleşmediğinin kabulü gerekmektedir. Davacı taraf, her ne kadar toplantının başladığı esnada sadece toplantının TTK’nın 420 nci maddesi uyarınca ertelenmesini talep etmiş,bu talep genel kurulca reddedilmiştir.
Dava konusu genel kurul kararı 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla sözkonusu karar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. Kararların iptalini düzenleyen anılan madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkının olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen maddeye yönelik olarak daha karar alınmadan önce toplantının ertelenmesi talebinde bulunmuş,alınan kararlara olumsuz oy kullanmış ancak muhalefet şerhini tutanağa geçirmemiştir.Bu durumda davacının alınan kararlara karşı olumsuz oy kullanması tek başına kararlara muhalefet ettiği sonucunu doğurmaz. (Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk dairesi’nin 01/07/2019 gün ve 2018/357 esas,2019/4999 karar,yine benzer şekilde ve TTK’nnı 420’nci maddesinin de değerlendirildiği ;06/10/2015 gün ve 2014/13357 esas,2015/9986 karar sayılı ilamları)
Doktrinde bazı yazarlar TTK’nın 420 nci maddesinin emredici nitelikte olduğunu ve yaptırımının iptal olmayıp butlan olduğunu ileri sürmüş ise de,yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre (örneğin Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk Dairesinin yukarıda anılan kararları) TTK nın 420 nci maddesine aykırı olarak alınan kararların batıl veya butlan olmadığı iptali gereken kararlardan olduğu anlaşıldığından davacının TTK’nın 446 ncı maddesine uygun bir şeklide davasını açması gerekmektedir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacının,davalı şirketin 01/07/2020 tarihinde yapılan genel kurulda gündemin 1,2,3,4,5 ve 6 nolu maddeleriyle alınan kararların iptalini talep ettiği,TTK’nın 420 nci maddesinin emredici nitelikte olmaması nedeniyle bu maddeye aykırı olarak alınan kararların iptali kabil kararlar olduğu,anılan genel kurulda alınan ve iptali istenilen kararların batıl veya butlan olmadığı,buna göre, 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla sözkonusu kararlar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği, kararların iptalini düzenleyen anılan madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkının olduğu belirtildiği,somut olayda, davacı ortağın genel kurula katıldığı,TTK’nın 420 nci maddesi uyarınca genel kurulun ertelenmesini talep ettiği,sonradan alınan kararlara olumsuz oy kullandığı ancak muhalefet şerhini tutanağa geçirtmediği, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından, davalı şirketin 01/07/2020 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 1,2,3,4,5 ve 6 nolu kararlar yönünden yapılan iptal isteminin,muhalefete ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2 nci maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın, muhalefete ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2. Maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨4.080,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨250,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.17/12/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.