Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/656 E. 2021/1009 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/656
KARAR NO : 2021/1009

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/07/2020
KARAR TARİHİ : 04/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Büyükçekmece nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu 27/10/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Tarafların … İli, … İlçesi, …. (…ki …) Mahallesi, … Ada, … Parsel, …, A3 Blok, 36 nolu bağımsız bölümün davacıya 1.550.000,00 TL bedelle satışı konusunda anlaştıklarını, aralarında satış sözleşmesi bulunmadığını, davacının bu satış için takibe konu 29/05/2019 keşideli 700.000,00 TL bedelli bonoyu boş olarak imzaladığını, davacının söz konusu taşınmazın satış bedeli için davalı …..’ ya 29/05/2019 tarihinde 650.000-TL ve 900.000-TL olmak üzere toplamda 1.550.000-TL’ lik iki ayrı EFT işlemi yaptığını, davalının davacının boş olarak imza altına aldığı seneti sonradan doldurularak Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü ….. Esas sayılı dosyası ile kambiyo takibine konu yapıldığını, davacı tarafından davalıya verilen bononun takibe konu yapılması nedeni ile kötü niyetli olduğunu, bu nedenlerle davalının Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü ….. Esas sayılı dosyasından takibe koyduğu kambiyo senedi (bono) sebebiyle İİK 72 maddesine göre davacının borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, İİK 72/3 maddesine göre takdir edilecek teminat karşılığında icra müdürlüğüne yatacak bedelin davalıya verilmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, haksız takip nedeniyle davacının uğradığı zarar için, İİK 72/5 maddesine göre takip tutarının %20′ sinden az olmayan tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili Mahkememize sunduğu 28/05/2018 havale tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; Her ne kadar davacı tarafça davaya konu bonoya ilişkin borcunun bulunmadığı iddia edilmişse de bu iddianın gerçek dışı olduğunu, davaya konu bono üzerinde bedel kaydını içerir “…” ibaresi bulunduğunu, söz konusu bedel kaydının davacı ile müvekkili şirket arasındaki hukuki ilişkiyi nitelemiş olmakla, Yargıtay’ın yerleşik ve ilke içtihatları da göz önüne alındığında davacı tarafın aradaki borç ilişkisinin temelinin nakit alışverişi dışında olduğu hususunu ispat etmesi gerektiğini, bu hususta ispat külfetinin de davacı tarafa düştüğünü, davacının bu husustaki soyut bir kısım iddiası dışında ispata yarar herhangi bir delil bulunmadığını, davacının söz konusu senedi imzaladığı hususunu ikrar ettiğini, ancak boş olarak imzaladığını iddia ettiğini, davacının söz konusu iddiasını kabul etmemekle birlikte, açığa imza atılan senedin iradesi dışında doldurulduğu hususunu da yine davacı tarafın ispat etmesi gerektiğini, davacı tarafça bu hususta da bir açıklama yapılmayıp davaya konu senedin davacının iradesi dışında doldurulduğu iddialarının da dinlenebilir olmadığını, davacının neden boş senet verdiğini, boş senedin satış işleminden sonra neden geri istenmediğini, rızası hilafında geri verilmediyse bununla alakalı cezai yahut sair bir hukuki girişimin neden yapılmadığını, hususlarının da belirtilmediğini, bu durumun davacının borçtan kurtulmak maksadıyla kötü niyetli olarak gerçeklik payı bulunmayan iddialar üzerine dava ikame ettiğini, davacı taraf ve müvekkili şirket arasında yapılan bir satış sözleşmesi bulunmadığından bahsedilmişse de bu hususun gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkili şirket ile davacı asil arasında 29/05/2019 tarihli satış sözleşmesi akdedildiğini, davacının imzasını içerir işbu sözleşmenin tüm temel hukuki ilişkiyi ve verilen senetleri açıkladığını, davacı tarafın 28/07/2018 tarihli satış sözleşmesi kapsamında müvekkili şirketten 1.050.000,00 TL bedel karşılığında daire satın aldığını, bu tutarın 900.000,00 TL ‘lik kısmının davacı tarafça müvekkili şirkete 15/08/2018 tarihli ve 900.000,00 TL bedelli çek ile 25.000,00 TL’nin nakit olarak ödendiğini, 125.000,00 TL’nin ise ödenmediğini, bu tutara ilişkin olarak Bakırköy …. İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyası üzerinden takip başlatıldığını, davacının takip eden süreçte Türk vatandaşlığı almak amacıyla 250.000,00 USD değerinde taşınmaz alınması gerektiğinden tekrardan müvekkili şirket ile aynı konut sitesi içerisinde bu bedeli karşılayacak şekilde farklı bir daire alma talebi ile yeni bir anlaşma yapılmasını istediğini, bu çerçevede 29/05/2019 tarihli satış sözleşmesi imzalandığını,…. Mahallesi … Cad. … A-3 Blok D:36 Beylikdüzü / İSTANBUL adresinde bulunan dubleks daireyi toplamda 2.650.000,00 TL bedelle satın aldığını, bu bedelin ödemesinin davacının daha önce müvekkili şirketten 28/07/2018 tarihli sözleşme ile satın almış olduğu “… Mahallesi …Cad. …. A-3 Blok D:27 Beylikdüzü/İSTANBUL” adresinde bulunan gayrimenkulü 1.100.000,00 TL değerle müvekkil şirkete yahut göstereceği bir 3. kişiye devredeceğini, bakiye tutarın 900.00,00 TL’lik kısmı davacı tarafça müvekkili şirketin banka hesabına gönderildiğini, devamında işbu 29/05/2020 tarihli sözleşmede belirlenen 2.650.000,00 TL miktarındaki toplam bedelden kalan 650.000,00 TL ile yine aralarında daha önce kurulan 28/07/2018 tarihli satış sözleşmesinden kalan 125.000,00 TL’den ibaret toplamda 775.000,00 TL için ise davacı taraf müvekkili şirkete huzurdaki davaya konu 700.000,00 TL bedelli bono ile 75.000,00 TL bedelli dava dışı bono olmak üzere toplam iki adet bonoyu tamamını doldurmak suretiyle müvekkili şirkete ödeme amacıyla teslim ettiğini, belirtilen sözleşmeler kapsamında tapu devirlerinin yapılarak davacının Türk vatandaşlığına hak kazandığını, ancak borcunu ödemediğini, bunun üzerine davacı aleyhine icra takibi başlatıldığını, borcunu ödemekten kaçınan davalının kötü niyetle bu davayı açtığını, davacının müvekkili şirkete ödemeyi geciktirmek için açtıkları bu davada İİK’nun 72/4 md. Uyarınca alacağın %20’sinden aşağı olmayacak bir şekilde davacıdan alınarak müvekkili şirkete ödenmesini, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun 72.maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi …’ın 08/06/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda; Dava konusunun, icra takibine konu 29/05/2019 tanzim, 15/08/2019 vade tarihli 700.000,00 TL bedelli bono kapsamında davacının borçlu olmadığının tespiti talebinden ibaret olduğu, davalının 2018, 2019 ve 2020 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalının ticari defterlerine göre; ticari ilişkinin Mayıs/2019 tarihinde sonlandırıldığı, 31.05.2019 tarihi itibariyle davalının davacıdan alacağının bulunmadığı, takip konusu 29/05/2019 düzenleme tarihli 15/08/2019 vadeli 700.000,00 TL bedelli bononun davalı şirket ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının davalıdan 1 adet toplamda 1.550.000,00 TL tutarında daire satın almış olduğunu, mezkur daireye karşılık davalıya 29.05.2019 tarihinde 900.000,00 TL ve 650.000,00 TL olmak üzere toplamda 1.550.,000,00 TL ödeme yapmış olduğu ve davalıya herhangi bir borcunun kalmadığını ve dava konusu 700.000,00 TL tutarlı senedi boş olarak verdiğini beyan ettiği, davalının cevap dilekçesinde ise taraflar arasındaki akdi ilişkiyi kabul ettiğini, dairenin satışının yapıldığını, ancak davacının davalıya göndermiş olduğu 650.000,00 TL’lik ödemenin davalı tarafından davacının parasının bulunmadığından ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için bu satışın yapılmasının gerekeceğinden 900.000,00 TL’lik ödeme tahsilatının yapıldıktan sonra 649.750,00 TL’nin davacıya fade edilmiş olduğu ve iade edilen 650.000,00 TL tekrar davalı hesaplarına havale edilmiş olduğu bu itibarla sadece 900.000,00 TL ödeme alınmış olduğunun beyarı edildiği ve dosyaya celp edilen davalının …. hesap ekstresinde 900.,000,00 TL’nin gönderildiği ve 647.500,00 TL’nin iade edildiği ve daha sonra 650.000,00 TL’nin tekrar davalıya gönderildiği, davacının davalıdan (1.050.000 TL * 1.550.000 TL) 2.600.000 TL bedelli 2 daire satın almış olduğu, buna karşılık davacının davalıya 1.825.000 TL ödeme yapmış olduğu, davacının 2 daireden (2.600.000 TL – 1.825.000 TL) bakiye borcunun (ilk daireden 125.000 TL ve ikinci daireden 650.000 TL olmak üzere) 775.000 TL olduğu, dosyaya mübrez bilgi, belge ve ticari defterler çerçevesinde davacının borcunun dava konusu 700.000 TL bedelli senet ile dava dışı 75.000 TL bedelli senetlerden müteşekkil olduğu, bu itibarla takip ve dava konusu 700,000 TL senet bedelinden dolayı davacının davalıya borçlu olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık,davacı tarafından davalıya verilen bononun bedelsiz kalıp kalmadığı,davacı tarafından aynı taşınmaz içiin mükerrer ödeme yapılıp yapılmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır.
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (…..).
Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.
Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacı vekili her ne kadar müvekkilinin,davalıdan bir adet taşınmaz satın aldığını ve bunun karşılığında boş bono verdiğini,davalıya taşınmaz bedelinin banka havalesi ile ödenmesine rağmen davalının aldığı bonoyu icra takibine konu ettiğini,bononun bedelsiz kalması nedeniyle davalı tarafından girişilen icra takibine konu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmış ise de,davacı tarafından da inkar edilmeyen 29/05/2019 tarihli sözleşmeye göre,davacının davalıdan iki adet taşınmaz satın aldığı,ilk taşınmaz satışından kaynaklı olarak 125.000,00.- TL borcunun kaldığı,davacının Türk vatandaşlığını almak için 250.000,00 USD karşılığı 1.550.000,00-TL tutarında taşınmaz satın alması gerekmesi nedeniyle tarafların anlaşarak davacı tarafından davalıya gönderilen 900.000,00.-TL tutarlı paranın 650.000,00.-TL’sinin davalı tarafından aynı gün davacıya iade edildiği ve davalı tarafından aynı gün bu paranın tekrar davacıya geri gönderildiği,davacının kalan toplam borcu için 125.000,00.-TL ve 700.000,00.-TL tutarlı iki adet bononun düzenlendiği ve davacıya verildiği,buna göre davacının,davalıdan satın aldığı iki adet taşınmazın bedelini tam olarak ödemediği,dava konusu bononun bedelsiz kalmadığı,davacı tarafından yapılan sözleşmenin davacının Türkçe bilmediği için kabul edilmediği ancak sözleşmenin tercüman huzurunda okunarak imzalandığı,bu nedenle sözleşmenin davacı tarafından bağlayıcı olduğu,bononun mal karşılığı verildiğinin her iki tarafçada kabul edilmesi nedeniyle nakden kaydının geçersiz olduğu,davacının,bononun bedelsiz kaldığını usuli deliller ile ispat edemdiği anlaşıldığından davanın reddine ve Mahkememizce verilen tedbir kararı uygulandığından ve davalının alacağına geç kavuşması söz konusu olduğundan davalı yararına İİK’nın 72.maddesi uyarınca davalı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacının haksız çıktığı anlaşılmakla İİK’nun 72. Maddesi uyarınca hesap edilen 152.941,37‬ TL kötü niyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin yatırılan 13.059,29 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 12.999,99 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 55.285,34 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
6- Davalı tarafından yatırılan ve sarfedilmeyen 50,00 TL gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 250,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.04/11/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”