Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/466 E. 2022/1151 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/466
KARAR NO : 2022/1151

DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)

DAVA TARİHİ : 19/07/2020
KARAR TARİHİ : 24/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 19/07/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle ; Müvekkilinin Beyoğlu … Noterliği 05/08/2019 tarih … yevmiye nolu devir sözleşmesi ile … Kurumları Ltd. Şti.’ni devralarak birleştiğini, müvekkili ile davalı arasında 01/07/2019 tarihli “Ruhsat Devir Mutabakatı ve Sulh Sözleşmesi” ve 01/07/2019 tarihli “Marka Lisans Kullanım Sözleşmesi” akdedildiğini, müvekkilinin bu sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirerek davalıya 31/07/2019 tarihli faturayı tanzim ettiğini, fatura ile ilgili davalı şirketle 16/08/2019 tarihli “Ek Sözleşme” imzalandığını, müvekkili ile davalı şirketin akdettiği 01/07/2019 tarihli “Ruhsat Devir Mutabakatı ve Sulh Sözleşmesi”nin 2.3 maddelerine göre sözleşmenin imza tarihinden önce … Kampüsü’ne kayıt yaptıran ve sözleşmenin ekindeki listede yer alan 200 öğrencinin ödenen ve ödenecek 6.179.892,07 TL’sinin …’ya ait olacağınım kararlaştırıldığını, davalının bu 200 öğrencinin öğrenim bedellerini tahsil ettiğini, müvekkili namına tahsil edilen bedellerin müvekkiline ödenmediğini, davalıya Beşiktaş …. Noterliği 10.06.2020 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamenin keşide edildiğini, ancak davalının yine ödeme yapmadığını, neticede, müvekkilinin cari hesap ve sözleşmeden doğan alacağının fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 150.000,00 TL’sinin tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekili 14/10/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle ; Davacının “….” olarak 2019 yılına kadar … Mah. …. Cad. No…. Bakırköy / İstanbul adresinde faaliyet gösterdiğini, kira borçlarını ödeyememesi üzerinde mülk sahibi … tarafından taşınmazdan tahliye edildiğini, mülk sahibinin aynı zamanda müvekkili şirket yetkilisinin babaannesi olduğunu, davacının taşınmazı boşaltmasından sonra müvekkili firmanın mülk sahibi olarak taşınmaz yeni bir okul kurduğunu, davacının taşınmazdan ayrılırken 3.300.000,00 TI kira borcu olduğundan, müvekkilinin bu borçların tasfiyesi ve sair hususlarla ilgili davacıyla 16/07/2019 tarihinde “Ruhsat Devir Mutabakat ve Sulh Sözleşmesi” imzaladığını, sözleşmenin 2.3. mad. Gereğince, sözleşmede Ek-6 olarak belirlenen 200 kişilik öğrenci listesindeki kişilerin eğitim bedelleri ile davacının sözleşme anında paralarını tahsil etmiş olduğu öğrencilerin yemek, kıyafet ve kitap bedellerinden maliyet haricindeki kâr kısmının davacıya ait olacağı, bu hizmetlere ilişkin maliyet kısmının ise müvekkiline ait olacağının kararlaştırıldığını, davacının yemek, kıyafet ve kitap bedellerinden pay alabilmesinin bu hizmetlere ilişkin bedelleri önceden tahsil etmiş olması koşuluna bağlı olduğunu, aksi takdirde sözleşme imzalandıktan sonra müvekkilinin tahsil ettiği yemek, kıyafet ve kitap bedellerinin tamamının müvekkiline ait olacağını, sözleşmenin imza anında davacının gerek listedeki öğrencilerin sayısı, gerekse öğrencilerden tahsil edilen paraların bedeli ile ilgili gerçek verileri paylaşmadığından davacının 200 öğrenci ile ilgili alacak hakkı bulunmadığını, davacının 2019-2020 eğitim dönemi için 2018 Aralık ayından itibaren kayıtlarını almaya başladığı öğrencileri bir liste haline getirerek, işbu öğrencilerin eğitim bedellerinin 6.179.892,07 TL olduğu beyanını içeren 200 kişilik listeyi sözleşme ekine koyduğunu, sözleşme ekinde sadece öğrenci listesi sunulmuş olup, bu öğrencilerin davacıyla ayrı ayrı imzaladıkları ve okula hangi hizmetler için ne kadar para ödediklerinin içeren sözleşmelerin asıllarının ek olarak sunulmadığını, sözleşme ivedi şekilde hazırlandığından müvekkilinin listedeki verilerin doğruluğuna güvenerek kesilen 31/07/2019 tarihli faturayı davacının cari hesabına kaydettiğini, 2019 Eyiül ayında öğrenciler okula gelmeye başlayınca, davacının müvekkili ile paylaştığı lisenin neredeyse tamamının gerçeğe aykırı olduğunun ortaya çıktığını, davacının paralarını aldığı halde listeye eklemediği kayıt dışı öğrencilerin mevcut olduğunu, listeye göre yalnızca eğitim bedeli ödemiş gözüken öğrencilerin aslında yemek, kitap, kırtasiye bedeli gibi tüm hizmet bedellerini de davacıya ödediğinin anlaşıldığını, muhasebe kayıtları ve sözleşmeler incelendiğinde davacının öğrencilerden 4,676.798,12 TL tahsil ettiği, liste dışı öğrenci kaydettiği ve müvekkilinin payına düşen bedelleri dahi aldığının ortaya çıktığını, bahsi geçen 200 öğrencinin kayıt bedelinin 6.179.892,07 TL değil 5.514.334,57 TL olduğunu, davacının keşide ettiği ihtarnamede 4.676.798,12 TL’yi tahsil ettiğini beyan ettiğini, tahsil edilen tutarın 5.514.334,57 TL’den mahsup edilmesi gerektiğini, listeye göre davacının okula 200 öğrenci kaydetmiş otlması gerekirken 24 öğrencinin okula başlamadan kaydını iptal ettirdiğini, 24 öğrencinin kayıt bedeli olan 771.749,02 TL’nin davacının alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, davacının listeye eklemediği kaydını alıp parasını tahsil ettiği 13 öğrenci bulunduğunu, müvekkilinin bu 13 öğrenciye bila bedel eğitim vermek zorunda kaldığını, bu öğrencilerin eğitim bedeli olan 250.231,01 TL’nin davacının alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, davacının sözleşmenin hazırlandığı 01/07/2019 tarihinden imzalandığı 16/07/2019 tarihleri arasında geçen 15 günlük sürede okulda faaliyet gösterdiğinden müvekkilinden habersiz şekilde 19 öğrencinin kaydını alıp bir kısım paraları tahsil ettiğini, bu öğrencilerden tahsil edilen 172.798,00 TL nin davacının alacak bedelinden mahsup edilmesi gerektiğini, davacının kaydını alıp İisteye eklediği ancak ücretini ödemeyen öğrecilerden tahsil edilemeyen 154.000,00 TL alacak bakiyesi olduğunu, sözleşmelerde muhatap davacı olduğundan müvekkilinin icra takibi başlatamadığım, tahsil edilemeyen 154.000,00 TL’nin davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, Milli Eğitim Bakanlığından ödeme gelmediği halde listede yer alan teşvikli öğrenciler için 17.140,00 TL ücret iadesi yapılması gerektiğini, bu bedelin davacı alacağından düşülmesi gerektiğini, davacının …. kitap evinin alması gereken kitap paralarının bir kısmını önceden velilerden tahsil ettiğinden, kitap evinin işbu öğrencilere gönderdiği kitapların maliyet kısmının ….’ye ödenmesi gerektiğini, ödenen 54.497,96 TL’nin davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, davacının alacaklı olduğu tek kalemin öğrencilerden tahsil edilen yemek ve üniforma bedellerinin maliyet tutarları olup bu bedelin 289.891,00 TL olduğunu, müvekkilinin yukarıda sayılan kalemlerden dolayı 587.879,54 TL alacağı olduğundan, takas mahsup içerisinde davacının herhangi bir alacağı kalmadığı gibi müvekkiline 297.988,54 TL borçlu olduğunu, neticede; davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,taraflar arasında imzalanan sözleşmelerden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Dava, ticari sözleşmeden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 07/05/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacının kayıt aldığı 200 öğrenciden bakiye alacak olarak 6.179.892,07 TL – 4.592.448,12 TL = 1.587.443,95 TL alacağı kaldığını ispatlaması halinde, dava tarihinde davacının davalıdan 1.389.548,99 TL alacaklı olacağı, davalının davacının kayıt ettiği 200 öğrenciden kalan alacak bakiyesinin 1.587.443,95 TL olmadığı veya daha düşük olduğunu ispatlaması halinde, ispatlanan tutarın hesaplanan davacı alacağından düşülmesi gerekeceği, davalının davacı alacağından diğer mahsup talepleri tamamen mali yönden incelendiğini, davalı alacağı olarak nitelendirilmeyen aşağıdaki kalemler mahkemece davalı alacağı olarak değerlendirilmesi halinde, davacının davalıdan herhangi bir alacağı olmayacağı,

SÖZLEŞME KAYIT FARKI ( Davacının iddiası 6.179.892,07 TL – davalının iddiası 5.514.334,57 TL bakılması gereken davacının kayıt aldığı öğrencilerden gerçekte ne kadar alacak bakiyesi kaldığı)
665.557,50 TL
KAYIT İPTAL EDEN 24 ÖĞRENCİ
771.749,02 TL
KAYIT DIŞI 13 ÖĞRENCİ
250.231,01 TL
DAVALI ALACAĞI OLARAK NİTELENDİRİLEN
1.687.537,53 TL

DAVACI ALACAĞI
1.389.548,99 TL
KALAN DAVALI ALACAĞI
297.988,54 TL

Yönünde görüş ve beyanlarını bildirmiştir.
Bilirkişiler … ve … tarafından mahkememize sunulan 21/02/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; Kök raporda yapılan tespit ve görüşleri değiştirecek yeni bir bilgi ve belge sunulmadığından kök raporda varılan görüşlerinin değişmediği yönünde görüş ve beyanlarını bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …, … ve DOÇ. DR. …. tarafından mahkememize sunulan 04/08/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; Dosyaya mübrez belgelerden davalı şirketin sekiz günlük süre içerisinde davacı tarafından kesilen faturalara itiraz etmediği, hâl böyle olunca faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyen davalı şirketin, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen davacının, faturaya dayalı bu alacağının varlığını kanunun ilgili hükümleri gereği ispatlamış olduğu, tarafların ticari defterlerinden anlaşıldığı üzere davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup; huzurdaki davada alacaklı olduğunu iddia ettiği 6.179.892,07-TL’nin 4.592.448,12-TL’sini yine davacının kendi ticari defterlerinin de tevsik ettiği; bu nedenle huzurdaki ihtilafta 4.592.448,12-TL’lik kısım için bir ihtilaf bulunmadığı bundan hareketle ise taraflar arasındaki ihtilafın 1.587.443,95-TL’ye ilişkin olduğu, yapılan mali incelemeler neticesinde ise davalının alacak iddialarını ispatlayamaması (davacının kayıt aldığı öğrencilerin 6.179.892,07 TL değilde daha düşük olduğu iddiaları) halinde davacının davalıdan 1.389.548,99 TL alacaklı olacağı, TBK m.183 uyarınca, kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklının, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilmesinin mümkün olduğu, bu kapsamda dosyaya mübrez belgelere göre dava dışı …’in, davacı şirket ile arasındaki kira ilişkisinden kaynaklanan toplamda 3.300.000,00-TL’yi davalı şirkete temlik ettiği; bu yönü ile davalı şirketin …’in yerine geçerek, davacı şirketten 3.300.000,00-TL alacaklı olduğu, dava dışı … Turizm’in, davacı şirket ile arasındaki borç ilişkisinden kaynaklanan toplamda 510.000,00-TL’lik takip alacağını davalı şirkete temlik ettiği, bahse konu protokol ile birlikte davalı şirketin … Turizm’in yerine geçerek, davacı şirketten 510.000,00-TL alacaklı olduğu, kesinleşen fatura içeriği ve tahsil edilen tutarın çıkartılması neticesinde davacının davalıdan 1.389.548,99 TL alacaklı olabilecekse de davalı şirket, bahse konu temlikler neticesinde (3.300.000,00-TL ve 510.000,00-TL) davacının işbu talebine karşı takas def’ ileri sürmesinin mümkün olduğu; hâl böyle olunca da davacı şirketin davalıdan alacaklı olmadığı, mahkemece davalının takas def’inin ileri sürmesinin mümkün olmadığı sonuç ve kanaatinde olunması ihtimaline binaen yapılan incelemede ise dava dilekçesinde davacı şirketin herhangi bir faiz talebinde bulunmadığı; bu nedenle faizin ancak ıslah tarihinden itibaren işletilebileceği yönünde görüş ve beyanlarını bildirmişlerdir.
Tarafların ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde davacı tarafından davalı şirkete 6.179.892,07-TL bedelli fatura keşide edilmiştir. Buna karşın davalının ise bahse konu faturaya herhangi bir itirazda bulunmadığı tespite konu bir diğer husustur.
Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanunu’nun 21/f.2 maddesi gereği, sekiz (8) gün içinde fatura içeriğine itirazda bulunulması gerekmekte olup, düzenlenmiş olan faturalarının içeriğine yönelik süresi içinde herhangi bir itirazın ileri sürülmemesi halinde faturanın kabul edilmiş sayılması söz konusu olup aksini faturayı defterine kaydeden tarafın ispatlaması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi olmayıp yalnızca ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. Tüm bu açıklamalardan sonuçla dosyaya mübrezbelgelerden davalı şirketin sekiz günlük süre içerisinde davacı tarafından kesilen faturalara itiraz ettiği tespit edilememiştir. Hâl böyle olunca dava konusu takip konusu açısından fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti (ispat külfeti yer değiştirdiğinden) faturayı alan tarafa; yani davalıya aittir. Ne var ki dosyaya sunulan belgelerden davalı şirketin bu hususu tevsik eder nitelikte sunduğu bir delil tespit edilememiştir. Hâl böyle olunca faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyen davalı şirketin, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen davacının, faturaya dayalı bu alacağının varlığını 6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85 inci madde hükümleri (HMK m. 222) uyarınca ispatlamıştır.
Davacı ticari defterlerinin bilirkişi kurulu tarafından incelenmesi sonucunda davacı tarafın, kayıt aldığı 200 öğrencinin sözleşme bedeli olan 6.179.892,07-TL’yi ve davalının borcuna işlediği görülmektedir.
Davacının bu kez, davalıya …’nı devretmeden önce 2019-2020 öğretim yılı için kayıt aldığı 200 öğrenciden, sözleşme bedeli olan 6.179.892,07-TL’nin 4.592.448,12-TL’sini tahsil ettiğini davalıdan olan alacağına işlediği görülmüştür. Nitekim bu hususta taraflar arasında herhangi bir ihtilaf da bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile tarafların ticari defterlerinden anlaşıldığı üzere davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup; huzurdaki davada alacaklı olduğunu iddia ettiği 6.179.892,07-TL’nin 4.592.448,12-TL’sini yine davacının kendi ticari defterleri de tevsik etmektedir. Hâl böyle olunca 4.592.448,12-TL’lik kısım için bir ihtilaf bulunmamaktadır.Bundan hareketle taraflar arasındaki 1.587.443,95- TL’lik ihtilaflı alacağın tespiti gerekmektedir.
Davacı yönünden;
Davacıya ait ….nın 01.07.2019 tarihli sözleşme ile davalıyadevredildiği ve ruhsat devir işlemleri konusunda yanlar arasında bir ihtilaf olmadığı sabittir.
Davacının işbu sözleşmeden önce 2019-2020 yılına ait kayıt aldığı 200 öğrencinin kayıt bedellerinin 6.179.892,07 TL olduğu (bir diğer ifade ile devir bedeli) taraflar arasında imzalanan 16.08.2019 tarihli EK Sözleşme ile de kararlaştırmış ve davacının keseceği faturanın “Makine Teçhizat, demirbaş, portföy ve marka kullanım ve ruhsat bedeli” olarak kesilmesinde mutabık kalınmıştır.

Davacı 200 öğrencinin sözleşme bedeli olan 6.179.892,07 TL bedelli faturayı 31.07.2019 tarihinde davalıya düzenlemiş, davalı da bu faturayı kayıtlarına almıştır.
Davacı bu 200 öğrencinin sözleşme bedeli 6.179.892,07 TL olmakla birlikte,öğrencilerden tahsil edilen bedelin 4.592.448,12 TL olduğunu kabul etmekte, davalının da davacının tahsil ettiği bu bedele itirazı bulunmamaktadır (ihltilafsız). Yine davalı davacıya 84.350,00 TL ödeme yapmış ve tüm bu işlemler neticesinde, davacının davalıdan 1.503.093,95 TL alacağı kalmıştır.
Davacı yan 16.07.2020 tarihine davalıya “Kıyafet-Kitap” bedeli olarak 810.274,38 TLbedelli fatura düzenlemiştir. İşbu faturayı davalıya tebliğ ettiğine ilişkin 24.07.2020 tarihli posta gönderim detayı ibraz etmiş ve davalının bu faturaya itiraz etmediğini iddia etmektedir. Ancak; yanlar arasında davacıya ait Özel Okulun davalıya ne şartlarda devir edileceğine ilişkin düzenlenen 01.07.2019 tarihli sözleşmede, devredilen okulda davacıya ait kitap-kıyafetler olduğu ve bunların davalıya fatura edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Söz konusu özel okul tüm demirbaş, makine teçhizatı ile davalıya devredilmiştir, keza zaten davacı sözleşmeden yaklaşık 1 yıl sonra bu faturayı düzenlemiş olmakla, davacı faturasının sözleşmeye uygun düşmemekte olup davacı alacağında gösterilemeyecektir,
Yine davacı yan dava tarihinden sonra davalıya, yanlar arasındaki sözleşme sonrası davacının kayıt aldığı ve bir kısım eğitim ücretlerini tahsil ettiği 19 öğrenciye ilişkin 2 ad. 465.022,73 TL bedelli fatura düzenlemiştir.
Halbuki yanlar arasındaki sözleşmede açıkça “..Sözleşme 01.07.2019 tarihinde imzalandıktan sonra okula kayıt yaptıran 19 öğrencinin kayıt bedellerini devralan alacakken, devreden almıştır. Bu nedenle 19 öğrenciden alınan bedeller de kayıtlardan gelecek paralardan peyder pey mahsup edilecektir. Kayıtlardan para gelmeye devam ederse,sözleşmede belirtildiği gibi önce 4.4’de belirtilen çek ödemeleri yapılacak, sonra 2.1’deki eski borçlar devredenin kar payından mahsup edilecek, sonra 19 öğrenciden devredenin aldığı bedeller devredenin kar payından mahsup edilecek, tüm bu ödemeler ve mahsup işlemleri bitince de, devralan devredene yıllık kardan net % 20 kar payı verecektir.” Hükmü bulunmaktadır. Yani sözleşmeden sonra davacının kayıt aldığı 19 öğrenciden tahsil ettiği bedeller davacının değil, davalınındır ve yanlar arasındaki diğer eski borçların mahsubundan sonra davacının aldığı bedellerin kar payından mahsup edileceği hüküm altına alınmıştır. Sözleşmeden sonra davacının kayıt ettiği 19 öğrenciden tahsil ettiği bedellerin davalıya ait olacağı açıkça yazılıdır. Bu nedenle davacı bu tahsil ettiği bedellerden borçlu iken, üstüne 19 öğrenci bedeli olarak davalıya fatura kesmesi uygun değildir.
Dolayısıyla buraya kadar davacının davalıdan 1.503.093,95 TL alacaklı olduğu,bu bedelin haricinde davacının davalıya düzenlediği faturaların sözleşmeye aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı yönünden;
Davalı yan, sözleşme gereği 200 öğrencinin sözleşme bedelleri her ne kadar 6.179.892,07 TL olduğu gözüküyorsa da, fiziken yaptıkları incelemelerde bu 200 öğrencinin sözleşme bedelinin 5.514.334,57 TL olduğunun tespit edildiğini, dolayısıyla sözleşme gereği davacının düzenlemesi gereken faturanın 665.557,50 TL fazla olduğunu ve bu bedelin davacının alacağından mahsubu gerektiğini iddia etmektedir.
Davacı yan her ne kadar 200 öğrencinin kayıt bedeli olarak 6.179.892,07 TL bedelli fatura düzenlemiş ise de, bunun karşılığında 4.592.448,12 TL tahsil ettiğini de ikrar etmektedir. Burada bakılması gereken sözleşme bedellerinin hangi tutarda olduğu değil, davacının kayıt aldığı 200 öğrencinin sözleşme bedeli alacağının tespiti doğru değildir.Davacının alacaklı olduğu bedel 200 öğrenci ile yaptığı sözleşmeden tahsil ettiği bedellerden sonra bu öğrencilerden geriye kalan alacak bakiyesi kadardır.
Her ne kadar söz konusu ihtilafın çözümü için taraflardan her bir öğrencinin sözleşmesi,bu öğrencilerden davacının tahsil ettiği bedel ve davacının kalan alacak bakiyesi yönünden dayanakları sunulmamıştır.
Davalı 200 öğrenciden 24 öğrencinin kaydını iptal ettirdiğini ve bunların bedelinin 771.749,02 TL olduğunu ve bu bedelin davacı alacağından düşülmesi gerektiğini iddia etmektedir. Kayıt iptal ettiren 24 öğrencinin kayıt bedellerinin iadesi davalı tarafından yapılmadığından, davalının bu talebi yerinde değildir. Davalı bila bedel 200 öğrenci okutmayı taahhüt etmiştir. Öğrencilerin 100 tanesi de kayıt iptal ettirse, davalı yan bu iptal bedellerini kendisi öğrencilere geri ödemediği sürece, davacının alacağından mahsup etmesinin taraflar arasındaki sözleşmeye uygun değildir.
Davalı sözleşmede olmayan 13 öğrencinin (200 kişilik listede olmayan), eğitim öğretim yılı başladığında tespit edildiğini ve bu öğrencilerin kayıt bedellerinin 250.231,01 TL olduğunu ve davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Her ne kadar yanlar arasındaki sözleşme de bu 13 öğrenci yer almasa da, davalının yükümlülüğü 200 öğrenciyi bila bedel okutmaktır. Davalının kendi beyanlarında olduğu üzere 200 öğrenciden 24 öğrenci kaydını iptal ettiğinden, yerine bu 13 öğrenci kayıt alınsa da 189 öğrenci olmaktadır. Bu nedenle davalının bu talebinin sözleşmeye uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı sözleşme sonrası davacının kayıt aldığı 19 öğrenciden tahsil ettiği 172.798,00 TLnin davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Yanlar arasındaki sözleşmede açıkça, sözleşme sonrası kayıt alınan 19 öğrencinin kayıt bedelinin davalıya ait olacağı hükmü bulunduğundan, davalının bu talebisözleşmeye uygun düşmektedir.
Davalı, davacının kayıt aldığı öğrencilerden 154.000,00 TL’nin tahsil edilemediğini ve davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Bu öğrenciler … ile sözleşme yaptığından herhangi bir takipte başlatılmadığını beyan etmekte olup davalının bu talebinin sözleşmeye uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı, davacının kayıt aldığı öğrencilerden eğitim teşviğinden yararlananlara 17.140,00 TL geri iade ödeme yapıldığını iddia etmektedir. Neticede davacının kayıt aldığı ve alacaklı olduğu bedele istinaden, davalı tarafından geri yapılan bir ödeme olduğundan davalı talebinin sözleşmeye uygundur.
Davalı, davacının kayıt aldığı öğrencilerden kırtasiye ücreti de tahsil edildiğinden ve sözleşme gereği; “…Bu 200 öğrenciye ilişkin Ek.6 da verilen listede eğitim dışında kitap,kırtasiye, yemek vb. giderleri sadece 2019-2020 eğitim ve öğreti döneminde devreden tarafından tahsil edilmiş ise bu hizmetlere ilişkin bedeller devreden tarafından karşılanacaktır…Devreden bu 200 öğrenciden tahsil ettiği yemek, kıyafet, kitap ve diğer bedeller için 150.000,00 TL devralana 31.12.2019’a kadar ödeyecektir” Davacının bu hizmetlerin maliyetini karşılaması gerektiğinden, davacının …. Kitap evinin alması gereken bedeli velilerden önceden tahsil ettiğinden, ….. kitap evine kitap maliyeti olarak 54.497,96 TLnin ödendiğini ve davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Sözleşme gereği davalının bu iddiasını yazılı delil ile ispat edemediği gibi yemin hakkı hatırlatılmasına rağmen yemin deliline dayanmadığından söz konusu talebin sözleşmeye uygunluğu davalı tarafından ispat edilememiştir.
Yine davalı sözleşme gereği, davalının öğrencilerden tahsil ettiği yemek ve üniforma bedellerinin maliyeti düşülüp kalan kar olarak davacının 289.891,00 TL alacağı olduğunu ve borçlarının mahsup edilmesinde, zaten bir alacağı kalmadığını iddia etmiş ise de bu hususun sözleşme ile dava ile bağlantısı ispat edilemeyip ikrarı değerlendirmeye alınmıştır.

Neticeten tüm yapılan değerlendirmeler sonucunda;
Davacının kayıt aldığı 200 öğrenciden bakiye alacak olarak 6.179.892,07 TL – 4.592.448,12 TL = 1.587.443,95 TL alacağı kaldığını ispatladığı, dava tarihinde davacının davalıdan 1.389.548,99 TL alacaklı olacağı, davalının davacının kayıt ettiği 200 öğrenciden alan alacak bakiyesinin 1.587.443,95 TL olmadığı ve daha düşük olduğunu usulüne uygun deliller ile ispat edemediği,buna göre,davacı alacağının 200 Öğrenci kayıt bedeli 6.179.892,07.-TL(-)davacının tahsil ettiği 4,592.448,12.-TL (-)davalının davacıya ödediği 84.350,00.-TL,(-)01.07.2019 tarihinden sonraki 19 öğrenciden davacının tahsil ettiği 172.798,00.-Tl (-)davacının kayıt aldığı öğrencilerden davalının tahsil edemediği 154.000,00.-TL (-)davacının kayıt aldığı öğrencilere iade ödenen teşvik 17.140,00.-TL (-) abc kitap evine ödenen bedel 59.497,96.-TL’nin düşülmesi ve bulunan rakama davalının davacı alacağı olduğunu ikrar ettiği ‘yemek ve üniforma maliyetleri 289.891,00.-TL’nin eklenmesi sonucu davacı alacağının,1.389.548,99.-TL olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacı vekili,Mahkememize sunduğu ıslah dilekçesi ile dava değerini,1.239.548,99.-TL artırarak 1.389.548,99.-TL’ye yükseltmiş ve dava tarihinden itibaren işleyecek faiz adı altında 271.140,00.-TL faiz alacağını da talep etmiştir.
Davalı da,cevap dilekçesini ıslah ederek takas def’ini ileri sürmüştür.
Öncelikle takas def’inin yerinde olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “takas” ve “mahsup” kavramlarının açıklanmasında fayda vardır.
Hemen belirtmek gerekir ki; takas ve mahsup farklı iki hukukî kurumdur. Sık sık birlikte ve aynı anlamda kullanılmaları yaygın ise de bu durum sadece benzer olmalarından kaynaklanmaktadır. İki kurumu ayrı ayrı ele almak gerekir.
Hukukumuzda takas, birbirine karşı bir miktar para veya aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin karşı tarafın kabulüne ihtiyaç duymaksızın tek taraflı beyanı ile bu alacakları az olanı tutarında sona erdiren yenilik doğurucu bir hukukî işlemdir. Böylece takas ifa masraf ve külfetine katlanmadan, her iki tarafı da borcunu ifa ve alacağını tahsil etmiş durumuna getirir.
Somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 139. maddesinde;“İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir.
Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir” şeklindedir.
Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında takas için “İki kişi karşılıklı olarak bir miktar ya da özdeş (aynı cinsten) diğer edimleri birbirlerine borçlu iseler her iki taraf muaccel (istenebilir) olan borçlarından ya da alacaklarından vazgeçerek sözleşmeyi sona erdirebilirler” ( Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1052) denilerek Kanun maddesi ile aynı doğrultuda tanımlama yapılmıştır.
Yapılan bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere takasın söz konusu olabilmesi için iki tarafın karşılıklı olarak birbirinden alacaklı (birbirinden borçlu olması) gerekir. Alacak ve borç karşılıklı değilse veya iki kişi arasındaki borç ilişkisinin, dışında kalan kişilerden olan alacaklar ya da borçlar takasa konu olamaz. Takas bildiriminde bulunan kimse karşı tarafa borçlu bulunmalı, aynı zamanda karşı taraftan alacaklı olmalıdır. Ayrıca takas için, yalnız borçlularda değil, borçlarda da karşılıklılık bulunmalıdır. Ancak aynı nitelikteki cins (nevi) veya özdeş edimlerin takası mümkündür.
Özdeşliğin, TBK’nın 143. maddesindeki “Borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirdiği anda” mevcut olması gerekir. Karşılıklı alacaklardaki özdeşlik, cins ve nitelik bakımından aranır. Yoksa miktar bakımından bir özdeşlik söz konusu değildir. Çünkü, TBK’nın 143. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi, takasla, her iki borç, takas edilebilecekleri anda, daha az olan borç tutarınca sona erer. Aynen ifa borcu, sonradan tazminat borcuna dönüşmüşse, diğer tarafın borcu da para borcu ise, özdeşlik gerçekleşmiş olduğundan takas yapılabilir. Özdeşlik koşulu, alacakların kaynağının da aynı olmasını gerektirmez. Bu bakımdan sözleşmeden doğan bir alacağın, karşı tarafın haksız fiilden doğan tazminat alacağı ile takası mümkündür (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1,3. Baskı, Temmuz 2013, s. 920-925). Başka bir ifadeyle alacakların aynı cinsten olması, borçlanılan edimlerin ifada birbirlerinin yerine geçebilecek nitelikte olması anlamına gelmektedir.
Takas için aranan üçüncü koşul kural olarak her iki borcun muaccel (ifasının istenebilir) olmasıdır. Dördüncü koşul ise, tarafların alacak ve borçlarının geçerli ve ifa edilebilir olması gerekmektedir. Taraflardan birinin alacağı muaccel olduğu hâlde, karşı tarafa olan borcu için bir vadeden yararlanıyorsa, bu alacak talep edildiğinde diğer taraf henüz muaccel olmayan kendi alacağını takas olarak ileri süremez (Uygur, s. 925).
Yenilik doğuran bir hak olan takasın, davadan önce ve dava sırasında alacak sahiplerinden her biri tarafından ileri sürüleceği gibi, bu yola gitmeksizin taraflar alacaklarını ayrıca dava konusu edebilirler. Diğer bir anlatımla takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklıdır. İlke olarak, takas def’î de diğer def’îler gibi süresinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmelidir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. Aksi hâlde takastan kurtulmak isteyen borçlu hemen bir ihtilaf çıkartarak amacına ulaşabilir. Öte yandan ihtilaflı alacağın takas edilebilir olduğunu söylemekle de takasın ortaya konulması ile ihtilafın alacaklı lehine hâlledilmiş olduğu anlamı çıkmamalıdır. Sonuçta hâkim anlaşmazlığı çözerek sonucuna göre takas def’î talebini red veya kabul edecektir (Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2021 tarihli, 2019/(22)9-267 E., 2021/1463 K. sayılı kararı).
Mahsup ise bir alacağı doğuran olayla ilgili olarak alacaklının elde ettiği bazı menfaatlerin ya da borçlunun katlandığı bazı külfetlerin, bu alacaktan indirilmesini ifade eder. Meselâ, bir malı sahibine iade ile yükümlü zilyedin o mal için yaptığı bazı masraflar, o maldan elde ettiği semerelerin bedeline mahsup edilir (MK. m. 907). Bunun gibi, haksız fiilden zarar gören kimsenin bu fiilden elde ettiği bir menfaat olmuşsa, böyle bir menfaat uğranılan zarara mahsup edilir. Görülüyor ki bu olaylarda karşılıklı alacaklar yoktur; sadece, alacağın net miktarını bulmak için yapılan bir hesap ameliyesi bahis konusu olmaktadır (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi.: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Bası, İstanbul 1993, s. 1013).
Mahsup yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olmayıp sadece alacağın gerçek miktarını belirlemek üzere yapılan bir işlemdir. Burada ayrı ve müstakil iki alacak bulunmamaktadır. Mahsup savunmasını, alacak miktarının indirilmesinde yararı olan herkes ileri sürebilir ve borcu sona erdiren durum olması nedeniyle hâkim tarafından re’sen nazara alınır (Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2017/15-496 E., 2021/208 K. sayılı kararı).
Sonuç itibariyle takas ve mahsup farklı kavramlardır. Takasta karşılıklı aynı cins muaccel alacak ve borç söz konusu olduğu hâlde, mahsupta karşılıklı birer alacak söz konusu değildir. Mahsup, bir alacaktan (zararlı olayın zarar görene sağladığı diğer faydalar, giderlerdeki tasarruflar gibi) bazı kalemlerin düşülmesine izin veren bir sayışma işlemidir. Mahsupta mahsup hakkına sahip olan taraf bu hakkını karşı taraf alacağını kendisinden istemedikçe ileri süremez (Uygur, s. 940).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı sözleşmeden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle açılan eldeki davada, davalı şirketin ıslahen verdiği cevap dilekçesinde takas def’inde bulunduğu görülmektedir.
Davalı,davacıdan olan iki alacağını takas olarak ileri sürmüştür.Bunlardan bir tanesi alacağın temliki sözleşmesi ile devraldığı 510.000,00.-TL’lik alacak diğeri ise,taraflara arasındaki sözleşme uyarınca davacının ödemesi gereken eski kiralar nedeniyle oluşan 3.300.000,00.-TL’lik alacaktır.Her bir alacak yukarıda yapılan tanım ve koşullar çerçevesinde değerlendrildiğinde,davalının,510.000,00.-TL’lik alacak için ileri sürdüğü takas def’i yerinde olup bu miktar yönünden davacı alacağından düşülmesi gerekmektedir.Diğer taraftan 3.300.000,00.-TL’lik alacak yönünden ise,taraflar arasında yapılan sözleşmede bahsi geçen eski kira borçlarının nasıl ödeneceği belirlenmiş olup alacaklı konumundaki ev sahibi alacağını davalıya devrettiğine ilişkin bir hüküm bulunmayıp ev sahibi alacaklının imzaladığı bölümde eski kira borcunun sözleşmede belirtilen şartlarda ödenmesi halinde davacıyı ibra edeceği yazmakta olup bu kişi alacağını davalıya devrederek alacaklı sıfatının kalmadığı söylenemez.Bu durumda takasın ilk koşulu olan karşılıklı olarak birbirinden alacaklı olma durumu söz konusu değildir.Çünkü sözleşme uyarınca borç ödenmediği taktirde asıl alacaklı ev sahibinin eski kira borçlarını davacıdan tahsil etme imkânı devam etmektedir.Diğer yandan,eski kira borcunun tasfiyesi için yapılan sözleşme taraflarca her ne kadar takas olarak adlandırılmış ise de,teknik olarak takasın varlığı söz konusu değildir ve borç tasfiye protokolü niteliğindeki sözleşme maddesine göre,borç davalı tarafından değil kâr paı üzerinden ödenecektir.Bu belirlemeler karşısında davalının 3.300.000,00.-TL’lik alacak nedeniyle takas def’i yerinde değildir.
Yukarıda belirtildiği gibi davacının alacağı 1.389.548,99.-TL idi,bu alacaktan 510.000,00.-TL’lik takas def’inin kabulü ile davacı alacağı 879.548,99.-TL’ye inmiş olup bu miktarın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekmektedir.
Davacı vekili mahkememize verdiği ıslah dilekçesi ile,başlangıçta faiz talebinde bulunmamasına rağmen dava tarihinden ıslah tarihine kadar geçen sürede işleyen faizi de davalıdan tahsilini talep etmiştir.Öncelikle davacı ıslah yoluyla ayrı bir dava konusu yapmadan da faiz alacağını talep edebilir.Faiz alacağının tespiti gerekmekte ise de,bilirkişi kurulu tarafından bu yönde bir belirleme yapılmamıştır.Ancak faiz hesabı matematiksel bir işlem olup Mahkemece de yerine getirilebileceğinden ve usul ekonomisi gözönüne alındığında davacının faiz alacağı mahkememizce resen hesap edilmiştir.
Bilindiği üzere faiz hesabı şu şekilde yapılmaktadır.
FAİZ ALACAĞI= ANA PARA X GÜN SAYISIX FAİZ ORANI
36500
Bu formülasyona göre 879.548,99.-TL’ye işleyecek avans faizi aşağıdaki tablo gibidir.
Başlangıç Tarihi
Bitiş Tarihi
Gün Sayısı
Ana Para
Faiz Oranı
Faiz Tutarı
19/07/2020
31/12/2020
165
879.548,99.-TL
13,75
54.670,59.-TL
01/01/2021
31/12/2021
364
879.548,99.-TL
16,75
146.920,83.-TL
01/01/2022
12/04/2022
101
879.548,99.-TL
15,75
38.332,68.-TL
TOPLAM

239.924,10.-TL

Yukarıda yapılan hesaplamaya göre davacının,faiz alacağı 239.924,10.-TL olup bu miktarın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davacı vekili tarafından ne dava dilekçesinde ne de ıslah dilekçesinde ana paraya işlemiş faiz talebi bulunmadığından bu konuda değerlendirme yapılmamasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile ; 879.548,99.-TL asıl alacak ve 239.924,10.-TL faiz alacağı olmak üzere toplam 1.119.473,09.-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
3-Alınması gerekli 76.471,21.-TL harçtan peşin alınan 28.413,83-TL’nin mahsubu ile bakiye 48.110,78.-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40.-TL başvuru harcı ve 2.561,63.-TL peşin harç ile 25.798,80 TL tamamlama harcının davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 19 adet tebligat + posta ücreti 250,00 TL, bir bilirkişi inceleme ücreti 800,00-TL ve bilirkişi yol ücreti 200,00 TL olmak üzere toplam 1.250,00- TL olan yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 842,63-TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davalı tarafından yapılan 3 adet tebligat + posta ücreti 27,00 TL, bir bilirkişi inceleme ücreti 3.673,00TL ve bilirkişi yol ücreti 200,00 TL olmak üzere toplam 3.900,00- TL olan yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.271,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 137.557,85-TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen 77.533,79-TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
9-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına 330,00 TL x 2 saat= 660,00 TL ) X 2 = 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinden davanın kabul ve red oranına göre hesap edilen 889,81-TL’sinin davalıdan, 430,19 TL’sinin ise davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
10-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 250,00-TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekillerinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.24/11/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”