Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/421 E. 2022/1305 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/421
KARAR NO : 2022/1305

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/05/2019
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu 28/05/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkilinin yardıma muhtaç olduğunu, maddi duru- munun yetersiz olduğunu, yaşı itibariyle bakıma muhtaç bulunduğunu, emekli maaşıyla geçinmeye çalıştığını, emekli maaşına da Bakırköy … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasında haciz konul- duğunu, emekli maaş hesabında 45.608,31TL biriktiğini ancak bu parayı da çekemediğini, müvek- kilinin üzerine herhangi bir mal varlığı bulunmadığını, yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda bulunmadığını, bu nedenle adli yardım talebinde bulunduklarını, …’nin 22/01/2012 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin …’nin yasal mirasçısı olduğunu, alacaklı ….’nin borçlusu … olan 15/12/2008 düzenleme, 30/06/2012 ödeme tarihli 250.000 Euro bedelli senedi icra takibine koyduğunu, dosya borcunun yarısından fazlasının tahsil edildiğini, müvek- kilinin davalı hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan suç duyurusunda bulunduğunu, davanın Bakırköy ….Asliye Ceza Mahkemesi’nin … E sas sayılı dosyasında derdest olduğunu, dosyada alınan ATK raporuna göre senetteki imzanın murisin eli ürünü olmadığının tespit edildiğini, davalının Bakırköy …İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasından murisin yaklaşık 10 adet taşınmazına haciz koyduğunu, bu taşınmazların kıymet takdirinin yapılmadığını, bu taşınmazların değerinin alacaktan fazla olduğunu, taşkın haciz yapıldığını, Bakırköy ….İcra Hukuk Mahkemesinin … E.sayılı dos- yasında taşkın hacizden dolayı şikayette bulunduklarını ancak 7 günlük süreyi kaçırdıkları gerek- çesiyle talebin reddedildiğini, söz konusu dosyanın BAM ….HD.nin .. esasında görülmeye devam edildiğini beyanla müvekkilinin yargılama giderlerini karşılayacak durumu olmaması nedeniyle adli yardım talebinin kabulünü, tedbiren icra takibinin durdurulmasını, takibin iptalini, dosyada mevcut müvekkile ait paranın alacaklı tarafa ödenmemesini, Bakırköy ….Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. E.sayılı dosyasında senetteki imzanın murisin eli ürünü olmadığının tespit edilmesi nedeniyle bu dosyanın bekletici mesele yapılarak akabinde takibin iptalini, birikmiş 45.608,31 TL emekli maaşının müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalının, dava dilekçesi ve eklerinin kendisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmadığı görüldü.
DELİLLER ve GEREKÇE :
Dava, icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık,davalı-alacaklı tarafından icra takibine konu edilen bononun sahte olarak üretilip üretilmediği,takibe konu bono altındaki imzanın davacının murisine ait olup olmadığı sonuçu olarak ,bu bonodan dolayı davacının borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir.Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir.Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Prof. Dr. Hakan Pencanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Doç. Dr. Meral Sungurtekin Özkan, Doç. Dr. Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m.68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.
Davalının, takip konusu senette lehtar-hamil olup davacının murisi tarafından davalıya verildiği, anılan senette “nakden” kaydının bulunduğu görülmüştür.
Mahkememizce dava konusu bono ile ilgili olarak açılan ceza ve hukuk dosyalarının kesinleşmesinin beklenilmesine karar verilmiştir.
Bekletici mesele yapılan Bakırköy ….Ağır Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyası incelendiğinde,sanığın dosyamız davalısı olduğu,sanığın,davacının murisi tarafından düzenlenen bononun sahte olarak düzenlendiğinden bahisle sanık hakkında kamu davası açıldığı,mahkemece yapılan yargılama sonunda sanığın resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği,sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün CMK’nın 231/6.maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına,sanığa dolandırıcılık suçundan ise hapis ve para cezasının verildiği,hükmün 28/11/2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş deyişle, ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 74. maddesine göre,
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklindedir.
Görüldüğü üzere gerek 6098 sayılı Kanunun 74. maddeleri uyarınca hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Maddenin açık hükmü uyarınca ve ayrıca hukuk ile ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan ceza mahkemesi kararları kural olarak hukuk mahkemesi için kesin hüküm oluşturmaz; hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değildir.
T.B.K.nun 74. maddesiyle Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasındaki ilişkiye yer verilmiştir. Madde irdelenirken Ceza Mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamıyacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tesbit ediyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tesbiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamıyacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur-Borçlar Kanunu 1 cilt Sh.844).
Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamıyacağı kuşkusuzdur (H.G.K. 10.12.1975 T. E.11-406 K, 25.11.1983 T. E.4-261, K.1220).
Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir.
Türk Borçlar Kanununun 74. maddesinin uygulanmasında ceza hakiminin, suçun sanık tarafından işlenmediğinin tespit olunması ya da suçun sübut bulmamış olması nedeniyle beraat kararı vermesi ile, sanığın kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle beraat kararı vermesi farklı sonuçlar doğurur.
Ayrıca, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptamanın tek başına hukuk hakimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Kanununun 74. maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.).
Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.1998 gün 1998/19-523 E., 1998/508 K. sayılı; 06.02.2002 gün 2002/19-16 E. 2002/47 K. sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/10-345 E., 2002/342 K. sayılı kararlarında da; “hukuk davasına konu olay sebebiyle açılan ceza davasında, ceza mahkemesince saptanan maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı” hususuna işaret olunmuştur.
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Bu nedenle ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin, hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Diğer yönüyle ispat hukuku açısından da bakıldığında da;HMK’nın ispata ilişkin maddeleri ışığında beraat kararı konusu olduğu vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği takdirde hukuk mahkemesindeki tazminat davasında bu ceza kararının kesin hüküm ya da kesin delil olarak kabul edilemeyeceği de bir gerçektir.
Nitekim aynı ilkeler kararlı biçimde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.12.1975 gün ve 11 E., 406 K.; 25.11.1983 gün ve 4-261E,1220 K.; 17.06.1998 gün ve 1998/19-523 E.-508 K.; 28.11.2001 gün ve 2001/11-1103 E., 1084 K.; 21.11.2001 gün ve 2001/4-955 E., 1073 K.; 06.02.2002 gün ve 2002/19-16 E., 2002/47 K.; 01.05.2002 gün ve 2002/10-345 E., 2002/342 K.; 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E., 2004/108 K. ile 12.05.2004 gün ve 2004/4-290 E. 289 K. sayılı ilamlarında da açıklıkla kabul edilip, vurgulanmıştır.
Özellikle tarafların iddia ve savunmalarını ispat için, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasına dayanmış olmaları ve ceza kararının hukuk mahkemesini bağlaması ihtimali mevcut ise; hukuk mahkemesinin, ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması hâlinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı,İstanbul, 2001, cilt:V, s. 5153).
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davanın dayanağını teşkil eden ve davacının suç duyurusuna da konu ettiği sahte belge düzenlenmesi ve dolandırıcılık suçlarından dolayı ceza yargılamasında verilen karar, eylemin kimin tarafından gerçekleştirildiğine veya davalı tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine ilişkin yapılacak saptama yönünden hukuk yargılamasına da etkili olacaktır.
Açıklandığı şekilde, hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesi kararıyla bağlı olmamakla birlikte eylemin taraflarca veya tarafların katılımı ile gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti halinde, bu saptama hukuk hakimini bağlayacak niteliktedir.
Zira, eylemin suç teşkil etmemesi ceza hukukunu ilgilendirmekte iken aynı eylemin taraflarca gerçekleştirilmediğine ilişkin tespit ise hem ceza hem de hukuk hakimini bağlayacaktır.
Diğer yandan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/01/2019 gün ve 2017/13-681 esas,2019/46 karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından TBK’nın 74. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlamayacaktır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Dava konusu bononun ,davacının murisi tarafından davalıya verildiğidavalının vadesinde ödenmeyen bononun tahsili amacıyla Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine giriştiği,takibe konu bono üzerindeki imzanın davacının murisine ait olmadığından bahisle huzurdaki menfi tespit davasının açıldığı,davalıların iddiaları kabul etmediği anlaşılmıştır.
Yukarıda da ayrıntılı olarak belirtildiği gibi TBK’nın 74.maddesi uyarınca hukuk davasına konu olay sebebiyle açılan ceza davasında, ceza mahkemesince saptanan maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı tartışmasız olup somut olaya konu bono nedeniyle Bakırköy ….Ağır Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunda,karara dayanak yapılan bilirkişi raporuna ve dosyadaki diğer delillere göre icra takibine konu bononun davacının murisi tarafından düzenlenmediği davalı tarafından sahte olarak düzenlenmesi nedeniyle davalının suçu işlediği sabit görülerek sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.Davalı hakkında verilen mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olduğundan anılan ceza mahkemesi kararının mahkememiz açısından bağlayıcı olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.Davalı yönünden verilen mahkumiyet hükmünün mahkememizi bağlaması ve yapılan ceza yargılamasında ortaya konulan maddi olgunun bağlayıcı nitelikte bulunması nedeniyle,icra takibine konu bonu üzerindeki imzanın davacının murisine ait olmadığı anlaşıldığından davanın kabulü ile davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile davacıyı menfi tespit davası açmaya zorlayan davalı aleyhine İİK’nın 72/3ncü maddesi uyarınca bono bedelinin %20’si oranında kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline,kesinleşmiş icra takibi nedeniyle davacının yatırmış olduğu para yargılama sırasında davacıya iade edildiğinden paranın istirdadı istemi ile açılan davanın konusu kalmadığından söz konusu davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davanın KABULÜ ile;davacının, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında takibe konu 30/06/2012 vade tarihli ,250.000,00€ bedelli bonodan dolayı borçlu olmadığının TESPİTİNE ve icra takibinin davacı yönünden İPTALİNE,
2-İstirdada konu paranın iadesine karar verilip iade işlemi yapıldığından bu konuda esas hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
3-Takip konusu alacağın %20’si üzerinde hesap edilen 63.322,74.-TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
4-Alınması gerekli 103.592,12 TL karar ve ilam harcı ile karar tarihinde yürürlükte bulunan 80,70 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 103.672,82 TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
6-Davacı tarafından yapılan 11 adet tebligat + posta ücreti olan toplam 62,80 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 169.320,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 60,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.29/12/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”