Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/279 E. 2021/291 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/279
KARAR NO : 2021/291

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 30/03/2020
KARAR TARİHİ : 25/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekil aracılığı ile Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine verdiği 30/03/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesi ile; Öncelikle fazlaya, önceki yıllarda yapılan genel kurullara ve alınan kararlara, şirkette yapılan iş ve işlemlere dair bütün hakları ile davalı şirket, şirketin yönetim kurulu, denetçileri ve diğer yöneticileri hakkında açtıkları ve açacakları davalarla ilgili her türlü haklarını saklı tuttuklarını, müvekkilleri … ve …’nın, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasına kayıtlı davalı …. Turizm Taşıt Kiralama Sağl. Ve Eğt. Hizm. San. Tic. AŞ’nde 800’er adet hisse sahipli ortak olduklarını, müvekkillerinin davalı şirkete hissedar oldukları gibi aynı zamanda davalı şirketin de içinde bulunduğu … Sağlık Grubu altında bulunan … Sağlık ve Eğitim Hizm AŞ ve … İlaç Sanayi Sağlık ve Bil. Tekn. Hizm. Tic. Ltd. Şti.’nin de hissedarları olduğunu, müvekkillerinin hissedar oldukları şirketlerle ilgili ortaklık hakkı kapsamında bilgi edinmek için hesaplar hakkında soru sormaya başladıklarında şirketlerin hakim ortakları ve yöneticileri tarafından yoğun bir sindirme ve baskı ortamı oluşturulduğunu, nihayetinde müvekkillerinin paylarının yok edilmeye çalışıldığını, ortaklık haklarının yok sayılarak ihlal edildiğini ve müvekkillerinin … Sağlık Grubu bünyesinde hizmet gösteren … Hastanesi’nde iş akdiyle uzman hekim olarak çalışmaktayken haksız olarak işten çıkarıldığını ve haklarının mahkeme kararlarına rağmen ödenmediğini, işbu davada da kanunun emredici hükümlerine aykırı ve müvekkillerinin genel kurula katılma hakkı, oy hakkı, şirket hakkında bilgi alma ve inceleme hakkını kısıtlayan, ayrıca mahkeme kararını yok sayan, yasa, esas sözleşme hükümleri ile objektif iyi niyet kurallarına aykırı olan genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğunun tespiti aksi durumda iptali gerektiğini, davalı şirketin 2013, 2014 ve 2015 yılları faaliyet dönemine ait genel kurul toplantıları yasada öngörülen süre içinde gerçekleştirilmediğinden, şirketin faaliyetleriyle ilgili yönetim kurulu tarafından müvekkillere hiçbir bilgi ve belge de verilmediğinden, ihtarnameyle şirket genel kurulunun toplantıya çağrılmasının talep edildiğini ve bunun üzerine 12.07.2016 tarihli genel kurul toplantısının gerçekleştiğini, davalı şirketin 12.07.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemiyle açılan davada ise Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.07.2019 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı kararıyla; “Davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 12.07.2016 tarihli Genel Kurul Toplantısında Faaliyet raporuna ilişkin (2) numaralı kararı, Finansal tabloların onaylanmasına ilişkin (3) numaralı kararı, sermaye artırımına ilişkin kararı (7) numaralı karar ile bu kararla bağlantılı şekilde iştirak taahhüdüne ilişkin (8) numaralı kararı yönünden anılan ayrı ayrı iptallerine” karar verildiğini, davalı şirketin sermaye artışına ilişkin kararının iptal edilmiş olması nedeniyle ortaklık yapısı dahi değişmediğini, davalı şirketin,mahkemenin verdiği bu kararı yok sayarak, kararda gösterilen hususlarda hiçbir değişiklik ve düzeltme yapmadan davaya konu 30.12.2019 tarihli genel kurul toplantısını gerçekleştirdiğini, davalı şirketin, sermayesinin üçte ikisinden fazlasını kaybettiğini, davaya konu genel kurul toplantı tutanağında da TTK m.376 hükmü ile Uygulama Tebliği’ne atıf yapılarak borca batıklık riski nedeniyle ara bilanço çıkarıldığının ifade edildiğini, şirket sermayesinin 2/3’ünden çoğu kaybedilmiş olmasına rağmen TTK m.376/2 hükmünde yer alan hususların genel kurul toplantısının gündemine dahi alınmadığını, bu hususta bir karar verilmeden gündemin diğer maddelerine ilişkin alınan kararların açıkça yasanın emredici hükmüne aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca genel kurul toplantısına çağrının usule uygun bir şekilde yapılmadığını, davalı şirket, yapılacak genel kurul toplantısına dair müvekkillere hiçbir bilgi vermediğinden ve bildirim yapmadığından müvekkillerin davaya konu genel kurul toplantısından, toplantı yapıldıktan çok sonra tesadüfen haberdar olduklarını, bu nedenle müvekkillerinin huzurdaki davaya ilişkin genel kurul toplantı tutanağı dışında diğer bilgi ve belgelere ulaşmasının da mümkün olmadığını, Türk Ticaret Kanunu’nun Çağrının Şekli başlıklı 414. maddesi, “Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve … yayımlanan ilanla çağrılır” ve “pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir” hükümlerine amir olduğunu, davalı şirketin, müvekkillerinin genel kurul toplantısına katılmalarını ve oy kullanmalarını engellemek amacıyla, müvekkillere toplantı günü ve gündemini iadeli taahhütlü mektupla bildirmeden, internet sitesinde genel kurul toplantısına çağrıda bulunmadan netice olarak usulüne uygun çağrı yapmadan genel kurul toplantısı düzenlediğini ve bir kısım kararlar aldığını, çağrı usulüne uyulmaksızın düzenlenen genel kurul toplantısında alınan bu kararların, yasanın emredici hükmüne aykırı olup yoklukla malul olduğunu, bu nedenle davalı şirketin 30.12.2019 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitini talep ettiklerini, genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4, 5 ve 8 nolu kararların iptali gerektiğini,
Genel kurul toplantısında alınan 2 nolu kararın, yıllık faaliyet raporunun müzakeresine ilişkin olduğunu, davalı şirketin, yasada öngörülen süre içinde olağan genel kurul toplantısı yapmadığını, 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin toplantıyı tek seferde yaptığını, TTK m.514 vd. maddeleri uyarınca yıllık faaliyet raporlarının şirketin, o yıla ait faaliyetlerinin akışı ile her yönüyle finansal durumunu, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtması gerektiğini, yıllık faaliyet raporunun, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlanması gerektiğini, Yasa ve Yönetmelik hükümlerine uygun hazırlanmayan ve gerçeklere aykırı faaliyet raporunun onaylanmasına dair 2 numaralı kararın bu nedenlerle iptali gerektiğini,
Genel kurul toplantısında alman 3 nolu kararın, 2016-2017-2018 yıllarına ait bilançolar ile kar ve zarar hesaplarının ve 31.12.2018 tarihli ara bilançonun onaylanmasına ilişkin olduğunu, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.07.2019 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı kararıyla davalı şirketin finansal tabloları ve faaliyet raporlarının gerçekleri yansıtmadığını, fiktif kayıtların olduğunun tespit edildiğini, buna rağmen davalı şirketin, bu kararın gereklerini yerine getirmediğini, gerçeğe aykırı düzenlenen eski finansal tablolar esas alınarak düzenlenen yeni tarihli tabloların da öncekilerin devamı niteliğinde olup, aynı hata ve yanlışlıkların sürdürüldüğünü, özellikle finansal tablolardaki ortaklara borçlar ve sipariş avansları kalemlerinin özenle incelenmesi gerektiğini, davalı şirketin, sipariş avansı adı altında hakim hissedarların başka şirketlerine para aktardığını, ayrıca davalı şirketin müvekkil haricindeki tüm ortaklarının şirkete para verdiğine ilişkin fıktif kayıtların oluşturulduğunu, özellikle davalı şirketin hakim hissedarları ile davalı şirketin ve diğer grup şirketlerinin banka hesapları arasında hiçbir dayanağı olmayan para transferleriyle yönetim kurulu üyesi de olan hakim hissedarların şirkete karşı alacaklı hale getirilmektedir. Şirket sermayesinin 2/3’ünden fazlasının kaybedildiği açıkça görülen, gerçeğe aykırı biçimde düzenlenen, şirketin gerçek ve fiili durumunu yansıtmayan bilanço, kâr-zarar hesapları ve 31.12.2018 tarihli ara bilançonun onaylanmasının, ana sözleşmeye, yasaya ve objektif iyiniyet kuralarına aykırı olduğunu, bBu nedenle genel kurulda alman 3 nolu kararın iptali gerektiğini, genel kurul toplantısında alınan 3 nolu kararla ayrıca gündemde bu yönde bir madde olmamasına rağmen davalı şirket yönetim kurulunun iyileştirme tedbirlerine ilişkin bir karar da alındığını, alınan kararda, şirketten alacaklı görünen ortaklar …, … ve …’ın diğer tüm alacaklıların yararına bağlayıcı taahhütte bulunmaları şeklinde sıradan çekilme sözleşmesi yapmaları ve Yönetim Kurulunun iyileştirme tedbirlerinin kabul edildiğini, şirket ortağı olarak ifade edilen bu üç kişinin, aynı zamanda davalı şirketin yönetim kurulunu oluşturduğunu, şirketin ortaklara olan borcunun %95’inden fazlasının yönetim kurulu üyesi de olan bu üç kişiye ait olduğunu, Şirketin yönetim kurulu üyesi olan bu üç kişinin, şirkete sermayesinin 3-4 katı tutarında borç verdiği iddiasının da ticari hayatın olağan akışına ve teamüllerine uygun olmadığını, genel kurul toplantısına ilişkin Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan gündem metninde sıradan çekilme sözleşmesinin yahut Yönetim Kurulunun iyileştirme tedbirlerinin oylanmasına ilişkin bir madde olmadığını, TTK m.413/2 emredici hükmü uyarınca gündemde bulunmayan konuların, genel kurulda müzakere edilemeyeceğini ve karara bağlanamayacağını, ayrıca genel kurulun onayına sunulduğu ifade edilen sıradan çekilme sözleşmesi, TTK’nun 376. maddesinde öngörülmüş olup madde hükmü uyarınca sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliğinin mahkemece atanan bilirkişiler tarafından doğrulanmış olması gerektiğini, ancak, şirket adına yapılan bir iflas başvurusu olmadığı gibi alacağın ve sözleşmenin gerçekliği ve geçerliliğinin de araştırılmadığını, yönetim kurulu üyesi de olan ortakların alacaklarının fiktif şekilde oluşturulduğunu, bu durumun objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, genel kurul toplantısının 3 nolu kararıyla, sıradan çekilme sözleşmesi yapılması ve Yönetim Kurulunun iyileştirme tedbirlerinin kabulü yönünde alınan kararın gündeme bağlılık ilkesini ve dolayısıyla emredici yasa hükmünü ihlal ettiğinden yok hükmünde olduğunu, , ana sözleşmeye, yasaya ve objektif iyiniyet kuralarına da aykırı olduğundan iptali gerektiğini, genel kurulda alınan 4 nolu kararla yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini, bu karar mda ana sözleşmeye, yasaya ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, TTK md. 369 gereği yönetim kurulu üyelerinin, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmekle yükümlü olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin, süresinde genel kurulu toplantıya çağırmadığını, sermayenin 2/3’ü kaybedilmiş olmasına rağmen hiçbir önlem almadığını, üç sene sonra toplanan genel kurulda ise gerçeğe aykırı fınansal tablolar ve faaliyet raporlarıyla pay sahiplerini yanlış yönlendirdiğini, şirketin zararın sebepleri irdelenmediği gibi zararın nasıl giderileceği konusunda yapılan bir çalışma bulunmadığını, şirketi sürekli zarar ettiren kişilerin ibra edilmesinin doğru olmadığını, bu yüzden yönetim kurulu üyelerinin ibralarıyla ilgili 4 nolu karar iptal edilmesi gerektiğini, toplantıda alınan 5 nolu kararla, eski yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçildiğini, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin ibrası yönünde alınan kararların iptali için yapılan açıklamalarda da açıklandığı üzere, davalı şirket yönetim kurulu üyesi olan kişilerin görev ve sorumluluklarını gereği gibi yerine getiremediğini, sermayenin 2/3’ünden fazlasının kaybına yol açtığını ve ayrıca gerekli kararların alınmasını sağlamadıklarını, genel kurulları zamanında yapmadıklarını, şirketi kendilerine karşı borçlandırdıklarını ve son noktada şirketi fesih ve iflasın eşiğine getirdiklerini, şirkete bu derece zarar veren kişilerin üç yıl süreyle yeniden yönetim kuruluna üye olarak seçilmelerinin şirketin ve müvekkillerin menfaatlerinin ihlali anlamına geldiğini, bu nedenle yasaya, objektif iyiniyet kuralarına, hukuka ve hakkaniyete aykırı 5 nolu kararın iptali gerektiğini, davaya konu edilen genel kurul toplantısında alınan 7 nolu kararla yönetim kurulu başkanı, genel kurula ortaklık yapısı son halinin hazır bulunanlar cetvelinde yazılı şekilde olduğu hususunu bildirmiştir. Ancak şirketin sermaye artışına ilişkin aldığı genel kurul kararı mahkeme kararıyla iptal edilmiş olup şirketin ortaklık yapısı değiştiğini, davalı şirketin, mahkeme kararını dikkate almadan düzenlediği 30.12.2019 tarihli genel kurul toplantısına ait hazinin cetveli gerçeklere uygun olmamasına rağmen yönetim kurulunun aksi yöndeki beyanının genel kurulda karar olarak benimsenmesi hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle anılan maddeye karşı dava, şikayet ve diğer tüm haklarını saklı tuttuklarını,
Genel kurul toplantısında alınan 8 nolu kararla yönetim kurulu üyelerine TTK m.395-396 uyarınca şirketle işlem yapma ve rekabet yasağına aykırı işlemler yapma hususlarında izin verildiğini, yönetim kurulu üyelerinin, şirketi sürekli zarara uğrattıkları ve şirketi fesih noktasına getirdikleri ortada iken bu kişilere şirketle işlem yapma ve aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirkette görev alma imkânı tanınmasının, zaten zor durumda olan ve gerekli özen gösterilmeyen şirketi çok daha zayıf hale getireceğini, ortaklar cari hesabında kaydı işlemlerle şirketi borçlandırıp kendilerine alacak yaratan kişilere şirketle işlem yapma imkânı tanınmasının, bu tür muvazaalı işlemleri daha rahat yapma imkânı vereceğini, bu yüzden 8 nolu karar yasaya ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup iptali gerektiğini, bu nedenlerle, davalı şirketin 30.12.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan tüm kararların yok hükmünde olduğunun tespitine, aksi durumda aynı toplantıda alınan 2, 3, 4, 5 ve 8 nolu kararların ayrı ayrı iptallerine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 01/07/2020 tarihli cevap dilekçesini özetle;
Anonim şirket genel kurul kararlarının iptal edilmesine, Türk Ticaret Kanunu’nun 381. maddesinde değinildiğini, pay sahipleri tarafından iptal davası açılabilmesinin koşullarının, pay sahibinin genel kurul toplantısına katılıp katılmamasına göre farklılık arz ettiğini, TTK’nın 381. maddesine göre, toplantıya katılan pay sahiplerinden, sadece, karara muhalif kalarak keyfiyeti toplantı tutanağına geçirtenler veya oyunu kullanmasına haksız olarak müsaade edilmeyenler, genel kurul kararları aleyhine iptal davası açabileceklerini, davacılar ise gerçeğe aykırı beyanda bulunarak genel kurula davet edilmediklerini ileri sürdüğünü, oysa ki, usulüne uygun tebligat yapıldığını ve iştirak etmediklerini, davacılar yönünden işbu davayı ikame etme koşulları oluşmadığını, 30.12.2019 tarihli genel kurul toplantısının 2 no.lu kararında, 2016-2017-2018 yıllarına ait yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun okunduğunu ve müzakere edildiğini, Yönetim Kurulu Faaliyet Raporunun 28.08.2012 tarih ve 28395 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “ şirketlerin yıllık faaliyet raporunun asgari içeriğinin belirlenmesi hakkında yönetmeliğe uygun olarak hazırlandığını, şirket genel kurulunun yapılması için şirket hissedarlarının toplantıya çağrılmasına ilişkin davet yazısında açıkça yer aldığı üzere, şirketin ilgili yıllara ait fınansal tablolarının, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun genel kurul toplantısından 15 gün önce şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulacağının Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, ayrıca pay sahiplerinin şirkette mevcut adreslerine iadeli taahhütlü mektup ile bildirimde bulunulduğunu, ayrıca ana sözleşme gereği mahalli gazetede de yayınlandığını, hal böyleyken, davacı yanın şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine açık olan fınansal tablolar üzerinde herhangi bir inceleme yapmayarak ve toplantıya katılmayarak sadece alınan genel kurul kararlarını sabote ettiğini, davacıların kendilerine inceleme yapmak üzere toplantıdan önce verilen asgari 15 günlük süre içinde herhangi bir inceleme yapmadan ve genel kurula iştirak etmeden faaliyet raporunun yetersiz olduğunu ileri sürdüğünü, sunulan mali tablo, bilanço kanunun aradığı şartları ihtiva etmekte, herhangi bir eksiklik bulunmadığını, davacıların bu iddiasını ileri sürerken hangi konuda eksiklik olduğu açıkça belirmediklerini, somutlaştıramadıklarmı, bu madde yönünden taleplerinin reddi gerektiğini,
3 nolu kararla ilgili, dava dilekçesinde, müvekkili şirketin 12.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen genel kuruluna ilişkin, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden açılan davaya atıf yapıldığını, davanın henüz kesinleşmediğini, istinaf aşamasında olduğunu, genel kurulda alınan 3 nolu kararın, şirketin ve ortakların menfaatlerine uygun bir şekilde alındığını, müvekkili şirketin herhangi bir zarara uğratıldığından söz edilemeyeceğini, dava dilekçesinde ileri sürülen para aktarımları, dosyaya celp edilecek evraklardan da anlaşılacağı üzere ticari hayatın olağan akşına uygun bir şekilde aktarılmış olup gerçek ödemelerden oluştuğunu, davacı yanın, yönetim kurulu üyelerinin hukuk dışı para aktarım işlemleri yaptığına ilişkin algı oluşturmaya çalışsa da, yapılacak incelemelerde bu durumun açığa kavuşacağını, sıradan çekilme sözleşmesinin ise, şirket bilançosundaki açık ve borca batıklıklık risklerine karşı yapıldığını, tamamen şirket menfaatine düşünülerek objektif ve iyi niyet kuralları çerçevesinde alındığını,
Genel kurulun 4.no.lu maddesinde, müvekkili şirket yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiklerini, işbu kararın dürüstlük kuralına aykırılığı sonucuna varılabilmesi için bu kararın amacına aykırı olarak ve çoğunluğun azınlıkta bulunan pay sahiplerini kayba uğratmak üzere kullanılmış olması gerektiğini, ibra kararının davacı pay sahiplerini kayba uğrattığını ifade etmenin mümkün olmadığını, işbu maddenin iptaline ilişkin talebin reddi gerektiğini, davacı yanın iddiasının aksine, olağan genel kurul toplantısının zamanında veya hiç tertip edilmiş olmamasının kanuni müeyyidesi olmadığını,

5 nolu kararla ilgili olarak; Yönetim kuruluna seçilecek kişilerin şu niteliklere sahip olmaları gerektiğini, “ Yetki ve sorumluluk taşıyacak, tam ehliyet sahibi olması, Türk vatandaşı olması şart değildir. Yabancı uyruklular da yönetim kurulu üyesi olabilir. Türkiye’de ikamet etmek mecburiyeti yoktur. Seçilme engellerinin bulunmaması gerekir. İflas etmemiş olması gerekir, Hacir altına alınmamış olması gerekir. Ağır para cezası ile emniyeti suistimal, hırsızlık, dolandırıcılık suçlarından dolayı mahkum edilmiş kimseler olmaması gerekir. Aynı şirkette denetçi (murakıbı) olmaması gerekir.” Genel kurul toplantısında, oy çokluğuna sahip olan hissedarların, kendi istedikleri kişileri yönetim kuruluna seçebileceğini, gerek kuruluş ana sözleşmesi gerekse genel kurullarda seçilen ve ticaret siciline kaydedilen yönetim kurulu üyelerinin ad ve soyadları ikametgahları, ve uyrukları ticaret sicil gazetesine tescil ve ilanı gerektiğini, yönetim kurulu üyelerinin en fazla 3 yıllığına seçilebileceğini, tüm bu şartlar gözönünde bulundurulduğunda, davacı yanın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, seçilen yönetim kurulu üyelerinin şirketin değil davacıların kişisel çıkarlarına hizmet etmediği için, davacıların bu kararın iptalini talep ettiğini, Türk Ticaret Kanunu’nda yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin gereklilikler arasında üyelerin daha önceden şirketi zarara uğratmamış olması gibi bir şart aranmadığını, bu madde yönünden taleplerinin reddi gerektiğini,
8 nolu kararla ilgili olarak; Türk Ticaret Kanunu 395.ve 396 maddelerinin yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma şirkete borçlanma ve rekabet yasağı hususlarım ihtiva ettiğini, yönetim kurulu üyelerinin olası şirket maksat ve mevzuuna giren işleri bir başkaları ile yapabilme olasılıkları karşısında kötü niyet sahibi pay sahipleri ve yönetim değişikliklerinde mevcut yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılacak davalarda mevcut yönetim kurulunu koruyabilmek maksadı ile genel kurulun iznine tabi tutulduğunu, genel kurul tarafından yönetim kuruluna bu yetkinin verildiğini, genel kurulda alman bu kararın hukuka aykırı bir yanı olmadığını, genel kurulda karar alındığını ve yönetim kurulu üyelerine bu yetkilerin verildiğini, alman kararın, usule, kanuna aykırı bir karar olmadığı gibi, objektif iyi niyet kuralları dahilinde olduğunu, davacılar ayrıca, her ne kadar iptalini talep etmeseler de, 7 .no.lu kararın da hukuka aykırı olduğunu belirterek şikayet ve dava haklarını saklı tuttuklarını, şirketin ortaklık yapısının değiştiğini dahi ileri sürdüğünü, davacıların henüz kesinleşmemiş bir karara dayanarak bu iddiaları ileri sürdüğünü, bu nedenlerle, davacılar yönünden dava açma koşulları oluşmadığından, davanın öncelikle usulden reddine, davanın esasına girilmesi durumunda müvekkili şirket aleyhine açılan haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, davacının hissedarı olduğu davalı şirketin 30/12/2019 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti,aksi hâlde aynı toplantıda alınan 2,3,4,5 ve 8 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. … ve … tarafından mahkememize sunulan 16/02/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
Dava konusu genel kurula ilişkin davetin yapılmış olması nedeniyle alınan kararların yokluğunun ileri sürülemeyeceğini, davacıların genel kurula katılarak muhalefet şerhlerini tutanağa yazdırmamaları nedeniyle iptal davası açma şartlarına sahip olmadıklarını, mahkeme aksi kanaate olması halinde, dava konusu genel kurul kararlarının iptal edilebilirliği açısından ele alındıklarında, kararların iptal edilmesi şartlarının da gerçekleşmediğini bildirmişlerdir.
Somut uyuşmazlıkta öncelikle davalı şirket tarafından yapılan çağrının usulsüz veya geçersiz olup olmadığı,çağrının usulsüz veya geçersiz olduğunun tespiti hâlinde iptale konu genel kurulda alınan kararların yok hukmünde olup olmadığı,çağrı usulsüzlüğünün veya geçersizliğinin yapılan toplantıya etkisinin ne olduğu hususlarının tartışılması gerekmetedir.
Anonim şirketlerde çağrı şekli TTK.’nın 414/1 maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddede ”Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Gerçekten, gerek kanunda gerek doktrinde kabul edilen ana kural, anonim şirket toplantısının şirkete kayıtlı olan bütün ortaklara, toplantının amacını, yerini, zamanını ve toplantıda görüşülecek hususları çok önceden bildirmek suretiyle bütün ortaklara mümkün olduğunca toplantıya katılmalarını sağlamaktır.Şirkette pay sahibi her ortağın toplantıya ilgi gösterip gelmesi kanunun amaçladığı bir yöndür.
Davalı şirket yönetim kurulu 30/12/2019 tarihinde genel kurul yapılacağını Kanun’da belirtildiği gibi 2 hafta öncesinden ilan ettiği hususunda bir tartışma bulunmamaktadır.
Davalı şirket tarafından bildirilen barkod numaralarının … barkod sorgulama servisinden yapılan sorgulamada,toplantı gününün bildirildiği iadeli taahhütlü mektupların muhatabına tebliğ edilemediği görülmektedir.Yapılan incelemede,söz konusu evrakın muhatapların adreste bulunmaması nedeniyle …’nin ilgili bürosunda tebliğ alınmak üzere bekletilmiş ve toplantıya bir kaç gün kala gönderici davalı şirkete iade edilmiştir.Yine davacılardan …’nın bir önceki genel kurulda .. adresini bildirmesine rağmen tebligat Sultangazi adresine tebliğe çıkartılmıştır.Şirketin,iadeli taahütlü mektupları TTK’nın 414/1 nci maddesine göre toplantıdan en az 2 hafta öncesinde davacılara tebliğ etmesi veya tebliğ edilmiş sayılma tarihinin bu tarihten önce olması gerekmektedir.Söz konusu iadeli mektuplar davacılara tebliğ edilmemiş,adresin doğru olması durumunda dahi tebligatların tebliğ edilmiş sayıldığı(23/12/2019 ve 26/12/2019) tarihler ile toplantı gönü arasında 2 haftadan az sürenin bulunduğu,kaldıki davalı şirket tarafından toplantı gününün bildirildiğine dair herhangi bir evrakın sunulmadığı,Mahkemece …’den yapılan sorgulamada tebliğ evraklarının çıkartıldığı,bu tebliğ evraklarında da içeriğin belli olmadığı,davalının çağrının usulüne uygun olduğunu ispat etmekle yükümlü bulunduğu,davalının bunu ispat edemediği anlaşıldığından davalı şirket tarafından yapılan çağrının usulsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı şirket tarafından yapılan çağrının usulsüz olduğu tespit edildikten sonra bunun yaptırımının yokluk mu yoksa iptal edilebilirlik mi olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
Genel kurul toplantısına çağrının yapılmaması veya usulsüz yapılması halinin müeyyidesinin bu toplantıda alınan kararların mutlak butlanı mı, yoksa iptal edilebilirliği mi olduğu hususu Türk ve yabancı doktrinde tartışmalı olup, çoğunluk düşüncesi, hukuki işlemlere güvenlik getirme amacı da dikkate alınarak bu nevi sakatlıkların müeyyidesinin iptal edilebilirlik olduğu yönündedir.Buna göre çağrının usulsüz olması tek başına genel kurulda alınan kararların yoklukla malul olduğu sonucu çıkarılamayacağından iptal edilebilirlik açısından davacıların taleplerinin tartışılması gerekmektedir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide ARSLANLI, MOROĞLU ve DOMANİÇ birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
“Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılanı, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, İkincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem ( karar ) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır. (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 )”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 02/04/2014 kararından alıntıdır)
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmak dava şartı ise de,yukarıda da açıklandığı üzere davalı şirket yönetim kurulu tarafından yapılan çağrının usulsüz olduğu tespit edildiğinden,davacılar toplantıya katılıp olumsuz oy kullanıp muhalefet şerhlerini tutanağa geçirmiş gibi davacılar tarafından ileri sürülen iptal sebeplerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava, genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde açılmalıdır. süre hak düşürücü olup resen dikkate alınmalıdır.
Huzurdaki dava 30/12/2019 tarihli Genel Kurul karar iptaline ilişkin olup, iptal davası yasal (3) aylık süresi içerisinde 30/03/2020 tarihinde ikame edilmiştir.
Herşeyden önce davacıların davalı şirketin % 1 hissesine sahip hissedarı oldukları ve üç aylık süre içeresinde de işbu davayı açtığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; alınan kararların yokluk ve butlan hâllerin bulunmadığı anlaşıldığından 30/12/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alman 2,3,4,5 ve 8 numaralı genel kurul kararların iptali şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Buna göre iptale konu genel kurulda,iptale konu maddelerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Gündemin 2 nolu kararı ile alınan kararın, yıllık faaliyet raporunun müzakeresine ilişkin olup karar katılanların oybirliğiyle alınmıştır.Bilirkişi kurulu raporuna göre,şirketin faaliyet raporlarının tümden incelenmesinde; 2016-2017 ve 2018 yılındaki finansal tablolardaki bilgiler ile faaliyet raporundaki bilgilerin uyumlu olduğu, herhangi bir yanlış bilgi içermediği,yine faaliyet raporlarında şirketin borca batıklık durumu değerlendirilmiş, SPK lisanslı Ekip Taşınmaz Değerleme A.Ş’ye şirketin yapılmakta olan yatırımının rayiç değeri tespit ettirilmiş, şirketin aktifinde kayıtlı değer olarak 6.680.228,38 TL yer alan (verilen sip avans+yapılmakta olan yatırım) inşaatın rayiç değeri 14.740.000,00 TL tespit ettirilmiş, buna göre şirketin rayiç değerli özkaynaklarının 9.719.808,04 TL olduğuna yer verildiği,davalı şirketin faaliyet raporlarının taşıması gereken asgari bilgileri taşıdığı, şirketin faaliyetleri ile ilgili detaylı ve açıklayıcı bilgileri verdiğine kanaat edinildiği bildirilmiş olup buna göre faaliyet raporunun yanlış bilgi içermeyip finansal tablolardaki bilgiler ile faaliyet raporunun uyumlu olması hususları gözönüne alındığında ilgili maddenin iptal koşulları oluşmadığından bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddi gerekmektedir.
Gündemin 3 nolu kararı ile alınan kararın, kâr zarar hesaplarının ve ara bilançonun onaylanmasına ilişkin olup karar katılanların oybirliğiyle alınmıştır.Bilirkişi kurulu raporuna göre,; davalı şirketin dava dışı ortaklarının cari hesaplarının incelenmesinde, ortakların 2016 yılı öncesinden gelen yüklü miktarlarda alacakları olduğu, incelenen 3 yıllık dönemde, SMMM raporu ile alacakların bir kısmının sermaye artırımında kullanıldığı, bir kısım alacakların ise davalı şirket banka hesaplarından ödendiği görüldüğü,yapılan tüm işlemler ticari defter kayıtlarında yer aldığından, finansal tabloların gerçeği yansıtmadığı gibi bir değerlendirme yapmak mümkün olmadığı,ancak ortakların 2016 yılı öncesinde gelen cari hesap alacaklarının gerçek olup olmadığı; gerek 2016 yılı öncesinin dava konusu genel kurulların dışında kalması, gerekse ortak alacaklarının gerçek olmadığı yönünde kesin bir kanı bildirmenin ancak yapılacak Bağımsız Denetim ile söylenebilmesi mümkün olduğundan, incelenen yıllarla sınırlı olmak üzere, ortaklar cari hesaplarında bir çelişki görülmediği bildirilmiş olup buna göre kâr zarar hesaplarının ve ara bilançonun onaylanmasına ilişkin alınan kararın kanuna,ana sözleşmeye veya objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddi gerekmektedir.
Gündemin 4 nolu kararı ile alınan kararın, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olup karar katılanların oybirliğiyle alınmıştır.TTK. m. 436/1 hükmüne göre: “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz Pay sahibinin bu gibi hallerde ortaklığın çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarını gözeterek hareket edebileceği ihtimali bulunduğundan; ortaklık çıkarları açısından sakıncalı olan bu durumu önlenmek amacıyla böyle bir oydan yoksunluk hali kabul edilmiştir TTK. m. 436/1 hükmünde öngörülen “kişisel nitelikteki işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ”, geniş yorumlanmak ve ibra da, bunların içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan ibra pay sahibi ile ortaklık arasında şahsi bir iş niteliğinde olup; hükümde ifade edilen kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibrasında da oy kullanamazlar (Aydın Çelik, Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyelerinin İbrası, Ankara 2007, s. 136-139; Üçışık/Çelik, 312 vd.).
Yine, TTK. m. 436/2 hükmüne göre: “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz”. Bu hükümle, yönetime katılan yönetim kurulu üyeleri dışındaki bu kişilerin maddi ve manevi açıdan yönetime bağlı olmaları, menfaatlerinin genellikle yönetim kurulu üyelerinin menfaatleriyle aynı yönde olması sebebiyle yönetim kurulu üyelerini koruma eğiliminde hareket etmelerinin sakıncaları önlenmek istenmiştir. Hükmün kapsamına öncelikle yönetim kurulu üyelerinin girdiği şüphesizdir. Aksine bir çözümün benimsenmesi hem TTK. m. 436/2 hükmüne aykırı olur ve hem de üyelerin müteselsil sorumluluğuyla bağdaştınlamaz. Yönetim kurulu üyeleri arasında, kural olarak, müteselsil sorumluluğun bulunması nedeniyle, üyelerin birbirleri hakkında tarafsız olmaları düşünülemez. Bu gerekçeye ilave olarak, yönetim kurulu üyeleri arasındaki karşılıklı dayanışma ve birbirini koruma, ileride birlikte çalışabilme düşüncesi gibi kişisel ilişki ve unsurların da dikkate alınması gerekir (Çelik, İbra, s. 139-143; Üçışık/Çelik, 314 vd.). Bununla birlikte ortaklığı temsil etme yetkisi olmamasına rağmen yapılan işlemler sonucunda diğer pay sahiplerine nazaran özel bir menfaat sağlayan kişilerin de oydan yoksunluğunun kabul edilmesi gerekir.TTK yönetim kurulunun ibrası bakımından ağırlaştırılmış bir nisap öngörmemiştir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de aksi bir düzenleme yoktur. O halde TTK md. 418 (2) gereği kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir.Somut olayda yönetim kurulu üyesi olan …,… ve …’ın kendi ibralarında oy kullanmadıkları anlaşılmıştır.Buna göre hesaplama yapıldığında davacıların red oyuna karşılık (40.000) yönetim kurulu üyesi olmayan diğer ortakların olumlu oyu(1.680.000) ile davalı şirketin yönetim kurulu ibra edilmiştir.Davacı vekilinin iddia ettiği gibi alınan sermaye artırımı kararı dikkate alınmadan yapılan hesaplamada da davacıların red oyunun 40.000 yönetim kurulu üyesi olmayıp olumlu oy kullananların oyunun 840.000 olduğu gözönüne alındığında yine davalı yönetim kurulu yeterli çoğunlukla ibra edilmiş olacaktır..Bu nedenle davacıların açtığı ve alınan sermaye artırımı kararının iptali istenen davanın beklenilmesi sonucu değiştirmeyecek olup alınan kararın kanuna,ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğu ispat edilemediğinden bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddi gerekmektedir.
Gündemin 5 nolu kararı ile alınan kararın, yönetim kurulunun seçimine ilişkin olup karar katılanların oybirliğiyle alınmıştır.TTK yönetim kurulunun seçimi bakımından ağırlaştırılmış bir nisap öngörmemiştir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de aksi bir düzenleme yoktur. O halde TTK md. 418 (2) gereği kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir.Somut uyuşmazlıkta,yeni yönetim kurulu belirlenen oy çokluğu ile seçilmiş olup eski yönetim kurulunun yeniden seçilmesi kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğu kabul edilemeyeceğinden ve bu kişilerin seçilmesinin kanuna,esas sözleşmeye veya objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğu davacılar tarafından ispat edilemediğinden davacıların bu maddenin iptaline ilişkin açtıkları davanın reddi gerekmektedir.
Gündemin 8 nolu kararı ile alınan kararın yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396 ncı Maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesine ilişkin olup karar katılanların oybirliğiyle alınmıştır.Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet yasağı bakımından şunları söylemek mümkündür. Şirketle işlem ve rekabet yasağının amacı çıkar çatışması halinde şirketi korumaktır. Anılan yasaklar mutlak nitelikte olmayıp genel kurulun izni halinde yönetim kurulu üyeleri bu yasaklardan muaf olurlar. Burada sorun yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını ve rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul kararına katılabilip katılamayacağı ve kendi lehinde oy kullanabilip kullanamayacağıdır.
Bilindiği üzere, şirketle işlem yapma ve şirkete borçlanma yasağı TTK’nun 395, maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin 1, fıkrasına göre”Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”
Rekabet Yasağı ise TTK md. TTK’nun 396 düzenlenmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasına göre;
“Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.”
Her ne kadar kanunda yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını veya rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul oylamasına katılabilip katılamayacağı konusu açıkça düzenlenmemişse de, konu Öğretide tartışılmış ve olumsuz şekilde cevaplandırılmıştır. Gerçekten Teoman, şirketle işlem yapma ve rekabet yasağının kaldırılmasının yönetim kurulu üyesini bir pay sahibi olarak ilgilendirmediğini, aksine buradaki menfaatin (pay sahipliği sıfatından doğmayan) özel nitelikteki bir menfaat olduğunu ve ilgili kişi ile anonim şirketi karşı karşıya getirdiğini, genel kurulun verdiği izin kararına yönetim kurulu üyesinin oyu ile katılamayacağının kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Ümer Teoman, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, İstanbul 1983, s. 109 vd).
Yargıtay da bu sorunun olumsuz cevaplanması gerektiğini yani üyelerin yasağı kaldıran oylamada oydan yoksun olduklarını çeşitli kararlarında ortaya koymuştur (Y. 11.HD. 14.3.2011 tarih ve 2009/10138 E, 2011/2606 K. sayılı kararı; Y. 11. HD. 29.11.1994, E. 5250/K. 9136; 11. HD. 5.5.1981 E. 1267/K. 2213).
Bu durumda gündemin 8. maddesi yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluğu dikkate alınarak değerlendirilmelidir Yukarıda ibraya ilişkin gündem maddesinde de belirtildiği üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulaması oydan yoksunluk hâlinde bu kimselerin oyları düşüldükten sonra geriye kalan oyların kararın alınması bakımından yeterli olup olmadığına bakılarak bir sonuca varılması yönünde olup, huzurdaki davada yönetim kurulu üyeleri 8. Gündem maddesinin onaylanmasında oy kullanamazlar. TTK işlem yasağının ve rekabet yasağının kaldırılması bakımından ağırlaştırılmış bir nisap öngörmemiştir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de aksi bir düzenleme yoktur. O halde TTK md. 418 (2) gereği kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir. Bu durumda 6102 Sayılı YTTK’nm 436/1. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri kendileri ile ilgili rekabet yasağının kaldırılması oylamasında, anılan yetkinin verilmesine ilişkin karar ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan, oy yoksunluğu hali uygulanmalıdır. Ancak buradaki oy yoksunluğu yönetim kurulu üyesinin kendisi ile ilgili karara ilişkin olup diğer üyelerin yasaklarının kaldırılmasında yönetim kurutu üyesi oy kullanabilir.
Dosya kapsamında yer alan nüfus aile kayıt tablosunda;şirket ortaklarından …,… ve ..’un kardeş oldukları anlaşılmıştır.
Yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan T.T.K.’nun 436/1 inci maddedeki oy yoksunluğu halinin uygulanması gerekir.
TTK. 436/1. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyesinin rekabet yasağının kaldırılmasına dair oylamaya ilgili yönetim kurulu üyesi, eşi ve alt-üst soyu ( usul ve füruu) katılamaz. Bir yönetim kurulu üyesi kendisiyle ilgili oylamaya katılamaz ise de diğer yönetim kurulu üyesiyle ilgili oylamaya katılabilir.Yapılan oylamada her ne kadar oybirliğiyle karar alınmış ise de,yönetim kurulu üyelerinin kendi oylamalarında ve bunların kardeşi olan ortakların oylamada oy kullanmaları yasak olduğundan bu oyların düşülerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Bu çerçevede yapılan hesaplamada yönetim kurulu üyesi …,TTK’nın 395 ve 396 ncı maddesinde belirtilen izinlerin,davacıların 40.000 red (sermaye artırımından önce 40.000) oyuna karşılık 1.680.000 (sermaye artırımından önce 840.000 )olumlu oy,yönetim kurulu üyesi …’a TTK’nın 395 ve 396 ncı maddesinde belirtilen izinlerin,davacıların 40.000 red (sermaye artırımından önce 40.000) oyuna karşılık 1.680.000 (sermaye artırımından önce 840.000 )olumlu, yönetim kurulu üyesi …’a TTK’nın 395 ve 396 ncı maddesinde belirtilen izinlerin,davacıların 40.000 red (sermaye artırımından önce 40.000) oyuna karşılık 3.160.000 (sermaye artırımından önce 1.560.000 )olumlu oyu ile kabul edilmiş olup T.T.K.’nın 395 ve 396 ıncı maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilmesine ilişkin oylamada oydan yoksunluk ilkesi gözetilerek hesaplama yapıldığında dahi yeterli çoğunluğun sağlandığı ve davacıların alınan kararın kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğu ispat edilemediğinden davacıların bu maddeye ilişkin iptal talebinin de reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨59,30 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨54,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨ 4,90 harcın davacılardan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨4.080,00 ücreti vekaletin davacılardan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨345,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,

5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 25/03/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.