Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/276 E. 2022/339 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/276
KARAR NO : 2022/339

DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ : 27/03/2020
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 19/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacılar vekilinin 27/03/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin restoran yıyecek ve içecek hizmetleri sunmak üzere 19/11/2015 tarihinde kurulduğunu, bugün itibariyle müvekkillerinin %10′ ar olmak üzere şirketin toplam % 20 ortakları olduğunu, diğer %10′ un …… ve %70′ inin …..’a ait olduğunu, müvekkillerinin ….. ile, …… vasıtası ile tanışmış olduklarını ve restorana ufak hisseler ile ortak olmaya karar verdiklerini, 19/11/2015 tarihinde şirket kuruluşunun yapılmış ve müvekkillerinin üzerlerine düşen ödemeleri yapmış olduğunu, …..’ın mimar olması sebebi ile şirket kuruluşu ve dekorasyon ile ilgili sürecin onun tarafından yürütüldüğünü, ancak restoranın açılışının sürekli ertelendiğini, bu sürede ayrıca ….. tarafından
müvekkillerinden borç para alındığını, ilerleyen süreçte açılışın yapılmaması ve alınan borcun ödenmemesi sebebi ile müvekkillerinin rahatsız olduğunu, restoranın belirtilen süreden 5 ay sonra açılabildiğini, verilen borcun ise ödenmeyip karşılığında müvekkillerine senet verilmiş olduğunu, şirket açıldıktan sonra şirket ile ilgili tüm yetkinin şirket müdürü …..’da olduğunu, sonrasında ise iki sene kadar önce restoranın kapatıldığını ve müvekkillerinin bundan çok sonra haberi olduğunu, gelinen noktada müvekkillerinin TTK 638 uyarınca çıkma haklarını kullanmak için Mahkeme’ye başvurmadan önce …..’a ihtarname keşide ederek şirketten ayrılmak istediklerini belirttiklerini, ancak bu ihtara bir cevap verilmediğini, davacı müvekkillerinin davalı şirketten ayrılmaları için gerçekleşen haklı sebeplerin; kuruluş aşamasında müvekkillerinden alınan borcun geri ödenmediğini, bunun güven ilişkisini bozduğunu, kuruluştan bu yana şirket müdürü …..’ın tüm işlemleri keyfi olarak yapmış ve müvekkillerine hiçbir bilgi vermemiş olduğunu, genel kurulların yapılmamış veya yapılmışsa da müvekkillerine gerekli çağrıların yapılmamış olduğunu, müvekkillerinin bilgisi dışında …..’ın şirket hisselerini devredip tekrar geri almış olduğunu, restoranın kapatılması gibi önemli bir olaydan dahi müvekkillerinin çok sonra haberi olduğunu, şırketin unvanı ve mallarının diğer ortaklar tarafından şahsi çıkarları için kötüye kullanılmış olduğunu, toplamasına rağmen şirket müdürü ….. tarafından vergi borcu ve SGK ödemelerinin yatırılmamış olduğunu, bu sebeple müvekkillerine ödeme emirleri gelmesi üzerine SGK’ya ödeme yaptıklarını, şirketin %80′ ini oluşturan diğer ortakların akraba olup müvekkillerini dışladıklarını, şirket ortaklarının toplanarak tasfiye kararı alması sonrasında büyük ortak …..’ın tasfiye için son imzayı atmaktan imtina ettiğini, bu kişinin müvekkillerini arayarak alacaklarından vazgeçmeleri halinde tasfiyeye onay vereceğini bildirdiğini, müvekkilleri tarafından bilgi isteme amaçlı …..’a çekilen ihtara bu kişi tarafından soyut iddialar ileri süren bir cevap verildiğini, sıralanan bu sebepler ile taraflar arasındaki ortaklığın devam etmesinin beklenemeyecek seviyede olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin davalı şirketten ayrılmasına karar verilmesini talep ettiklerini; şirketin yaklaşık 2 yıldır gayri faal durumda olduğunu, şirketin reel malvarlığı değerinin çıkarılması ve müvekkillerinin esas sermaye payının gerçek değerine uygun ayrılma akçesi konusunda talepleri bulunmadığını, müvekkillerinin tek arzusunun diğer hissedarlar ile ortaklık ilişkisini bitirmek ve davalı şirketten ayrılmak olduğunu, herhangi bir maddi taleplerinin bulunmamakta olduğunu belirterek, TTK 638 ve devamı maddeler uyarınca müvekkillerinin haklı sebebe dayalı olarak davalı şirketten ayrılmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davacılar vekili 20/10/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile davayı ıslah ederek, ortaklıktan çıkma taleplerinin kabul edilmemesi halinde, şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
CEVAP:
Davalı şirket tasfiye memuru …’ın 04/04/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; “Dava dilekçesinin taraflarına ulaşmadığını, yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, tasfiye memuruna tebligat yapılmadığını, davacıların ortaklıktan çıkma talepleri sözleşmeye dayalı bir talep ise (TTK 638/1) şirket ana sözleşmesinde ortaklıktan çıkma hakkının düzenlenmemiş olduğunu, davacıların ortaklıktan çıkma talepleri haklı sebebe dayalı bir talep ise (TTK 638/2) bu taleplerini dayandıracakları şartların oluşmamış olduğunu, davacıların ortaklıktaki asli edimleri olan ve şirket ana sözleşmesinde yer alan sermaye taahhütlerini yerine getirmediklerini, ana sözleşmede 24 ay olarak belirlenen bu sürenin 19.11.2017 tarihinde bittiğini, bu tarih itibariyle davacıların şirkete karşı temerrüde düşmüş olduğunu, davacıların şirketle ilgili konulardan haberdar olmadığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, limited şirketlerde ortakların TTK 614 maddesi gereği bilgi alma ve inceleme haklarının her daim mevcut olduğunu, şirket defterlerinin denetime açık olduğunu, davacıların süreç içerisinde şirket mali müşavirinden bilgi aldıklarını, davacıların keşide etmiş olduğu ihtarnamede ortaklıktan ayrılma isteği ile ilgili bir talep bulunmadığını, ihtarnamede tasfiye prosedürünün tamamlanmasının talep edildiğini, davacıların, şirket ortaklarının şirket malvarlığını kendi çıkarlarına kötüye kullandığı iddiasının da gerçek dışı olduğunu, şirketin adına kayıtlı motorsiklet dışında bir malvarlığı bulunmadığını, davacı tarafın asılsız iddialarla açmış olduğu sayısız davanın takipsizlikle sonuçlandığını, davacı tarafın süreç içerisinde tasfiye kararının alındığı genel kurul toplantısı dışında hiçbir toplantıya katılmadığını, genel kurul toplantısı prosedür ve çağrılarının şirket mali müşaviri tarafından usulüne uygun olarak takip edilmekte olduğunu, davacıların göndermiş olduğu 21.02.2020 tarihli ihtarfiâmeye verilen 26.02.2020 tarihli cevapta, davacıların sermaye taahhütlerini yerine getirmedikleri, şirkete karşı temerrüde düştükleri, şirketin yüklü miktarda borcu olduğu, vergi ve masrafların kimlerce karşılanacağı, tasfiye gerçekleştikten sonra alacaklıların tasfiyenin iptaline yönelik dava açması durumunda doğacak borçlar konusunda nasıl hareket edileceği konularının değerlendirilmesi için düzenlenecek genel kurul toplantısına mutlaka katılımlarının istendiğini, davacıların ise 26.03.2020 tarihli ihtarname ile pandemiyi bahane göstererek daha önce olduğu gibi toplantıya katılmadığını, davacıların şirketin tasfiyesine yönelik (TTK 636) taleplerini dayandıracakları şartların oluşmamış olduğunu, şirketin sürekli zarar etmiş, ortakların bilgi edinme haklarına bir müdahalede bulunulmamış, malvarlığının kötüye kullanılmamış olduğunu, davacıların sermaye taahhütlerini yerine getirmemiş ve sorunların görüşüleceği genel kurul toplantısına da bahane göstererek katılmamış olduklarını, davacıların restoranın kar ettiği dönemde ortaklıktan çıkmayı ve hisse devrini düşünmemişler, sermayesini bile ödemedikleri restorana restorana gelip kar paylarını almış olduklarını, işler bozulduğunda ise borç ve sorumluluktan kurtulmak için huzurdaki davayı açtıklarını, iki katlı restoranın kaba inşaat halinde alınmış, inşaat mekanik ve elektrik tadilatlarının davacılar dışındaki diğer ortakların katkılarıyla yapıldığını, neticede davacıların bu davayı açarak ödemedikleri sermaye taahhüdünden kurtulmayı ve borçları diğer ortaklar üzerine yıkmayı hedeflediklerini, sonuç olarak davacı taleplerinin haklı sebebe dayanmadığını, davacıların asılsız iddialarda bulunarak sürekli yeni davalar açtığını, bu davada ise amacın şirkçte karşı olan sorumluluklardan kurtulmak olduğunu belirtmişler ve de netice-i talep olarak açıklanan sebepler ile davacıların şirketin tasfiyesi ve ortaklıktan çıkma talepleri haklı sebebe dayanmadığından ve gerekli şartlar oluşmadığından sermaye taahhütlerini yerine getirmeyip 19.11.2017 tarihinde şirkete karşı temerrüde düşmüş olduklarından ve bu dava ile şirkete karşı olan sorumluluklarından kurtulmayı amaç edindiklerinden; davanın reddine karar verilmesini ve şirkette halihazırda görevli tasfiye memuru olduğundan davacıların buna yönelik taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, 6102 sayılı TTK’nın 638. maddesi gereğince açılan limited şirket ortaklığından çıkma olmadığı takdirde davalı şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Prof. Dr. …. ,…., Dr. … ve … tarafından düzenlenen 14/03/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davalı Şirketin 31.12.2021 tarihi itibariyle rayiç değerli bilançosu üzerinden özkaynaklarının (-) 153.171,86 TL hesaplandığı, bir diğer ifade ile davalı şirketin 31.12.2021 tarihi itibariyle (-) 153.171,86 TL Borca batık olduğu, Davalı şirket Borca Batık olduğundan, davacılara ödenebilecek bir ayrılma payının bulunmadığı gibi, davalı şirketin tüm ortaklarının sermaye ödeme taahhütlerini yerine getirmediği ve temerrüde düştükleri, huzurdaki dava bakımından haklı sebeple çıkma koşullarının oluştuğu, ancak davacıların davalı şirketten haklı sebeple çıkmaları yerine davalı şirketin haklı sebeple feshinin daha gerçekçi olacağını bildirmişlerdir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK”) m. 638/2 hükmü uyarınca “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.”. Buna göre ortak, şirketten çıkmasını haklı gösterecek bir sebebe dayanmak koşuluyla, şirket sözleşmesinde çıkma hakkının düzenlenmiş olup olmamasından bağımsız bir biçimde şirketten çıkabilecektir. Ortağın bu hakkı mutlak ve vazgeçilmez bir hak olup, tüm ortaklara eşit olarak sağlanmıştır (Öztürk-Dirikkan, s. 37-38). Hiçbir ortaktan çekilmez hale gelen bir ilişkiyi devam ettirmesi istenemez (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul 2020, s. 567).
Çıkma hakkının kullanılması münhasıran ortağın iradesine bırakılmamış olup bu hakkın kullanımı ancak dava yolu ile mümkündür. Bu davanın davalısı, limited şirket tüzel kişiliğidir.
Haklı sebeple fesihde olduğu gibi, çıkmada da mahkemenin kararı yenilik doğurucu niteliktedir ve ileriye etkilidir (Öztürk-Dirikkan, s. 46). Şöyle ki, ortak mahkemenin kararıyla ve karar tarihi itibariyle ortaklıktan çıkar (Tekinalp, s. 567).
Yasal çıkma hakkına dayanarak şirketten ayrılmak isteyen ortağın gösterdiği sebebin haklı olup olmadığının tespiti; çıkmak isteyen ortağın, şirketin ve diğer ortakların menfaatlerinin dikkate alınmasını gerektirir. O nedenle haklı sebep, somut olayın özelliklerine göre değişebilir(Öztürk-Dirikkan, s. 42-43). Gerek öğreti gerekse Yargıtay kararlarında haklı sebebin, ortak ile şirket arasındaki ilişkiden, ortakların birbiri ile olan ilişkisinden veya doğrudan şirketin durumundan kaynaklanabileceği kabul edilmektedir.
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi haller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan haller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kar elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Limited ortaklık sürekli bir borç ilişkisidir. Ortağın ortaklıkla arasındaki hukuki bağ, sahip olduğu hak ve borçlar birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmede çıkma hakkı tanınmadıkça ahde vefa ilkesi gereğince ortağın sebepsiz yere ortaklıktan ayrılması düşünülemez.Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde tarafl arın MK m. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince, devamı kendisi için çekilmez hâle gelen bir ilişkiyi sürdürmesi beklenemeyeceğinden, haklı sebeplerin varlığı hâlinde bu ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür. Limited ortaklıklarda, haklı bir sebebin gerçekleştiğini düşünen her ortak TTK m. 638/2 hükmüyle verilen imkândan yararlanarak haklı sebeple çıkma davası açabilir. Kanuni çıkma hakkı olarak da anılan haklı sebeple çıkma hakkı, sözleşmeyle çıkma hakkı tanınmış olsa dahi bâkidir. Nitekim haklı sebeple çıkma hakkı vazgeçilmez, mutlak bir haktır.
Haklı sebep uygulamada bahsi çok geçen temel bir kavramdır. Özel hukukun birçok alanında ve özellikle ticaret hukukunda yaygın kullanımı olduğu söylenebilir. Ortaklıklar hukuku anlamında bazı tanımlara göz atıldığında, örneğin Çamoğlu haklı sebebi, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortak açısından bu ilişkinin sürdürülmesinin kendisinden istenemeyeceği nedenler şeklinde ifade etmektedir. Limited ortağın çıkma gerekçeleri bağlamında bazı durumlara topluca işaret etmesi bakımından ifade edilecek olursa haklı sebep, ortak açısından ilişkinin objektif imkânsızlığına neden olan, ilişkinin sürdürülmesi imkânını ortadan kaldıran hâller şeklinde tanımlanabilir. Şirketler hukuku açısından Kanunda haklı sebebin tanımı genel hükümlerde veya limited şirketlere ilişkin hükümlerde yer almamaktadır. Sadece kollektif şirketlerin sona ermesi bölümünde TTK m.245’de haklı sebebin tanımı yapılarak numerus clausus olmayan haklı sebep hâlleri sayılmıştır. Bu maddeye göre haklı sebep: “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması” şeklinde tanımlanmış, bir ortağın yönetimde, hesaplarda şirkete ihanet etmesi, kendisine düşen asli görev ve borçları yerine getirmemesi, şirket unvanını veya mallarını şahsi çıkarları için kötüye kullanması, şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi hâlleri haklı sebebe örnek olarak dört bent halinde sıralamıştır. Bu örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere haklı sebep herhangi bir ortakla ilgili olabileceği gibi ortaklar arasındaki münasebetlerde de kendisini gösterebilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Bu genel açıklamalar ışığında huzurdaki dava değerlendirilecek olursa: şirketin %100 üne sahip pay sahibi olan davacı ile diğer ortağın bir araya gelerek uzun zamandan beri ortaklar kurulunu toplayamadıkları ve yaptırılan zabıta araştırmasına göre davalı şirketin tescilli adresinde faaliyet göstermediği,gibi vergi kaydının da işyerinde faal olmaması nedeniyle resen terkin çalışmasına başlanıldığı,davalı şirketin gayri faal olduğu anlaşılmıştır.Şirketler kâr amacıyla kurulur. Gayri faal olma durumunun süreklilik arzetmesi halinde, ekonomik amacını yitirdiğinin kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 04/11/2013 gün ve 2013/2984 esas,2013/19604 karar sayılı ilamı) Somut olayda davalı şirketin uzun zamandan beri herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Bu durumda şirket ortakları arasında ortaklık ilişkisini sürdürme iradesinin ve amacının ortadan kalktığı, şirketin hali hazırda gayri faal olduğunun polis tutanakları ve vergi kayıtları ile sabit olduğu, şirket sözleşmesinde yazılı olan amaç ve işletme konusunu gerçekleştirmesinin hemen hemen imkânsız hale geldiği, bunun yanında davacılar, kuruluş aşamasında kendilerinden alınan borcun geri ödenmediğini, bunun güven ilişkisini bozduğunu, kuruluştan bu yana şirket müdürü …..’ın tüm işlemleri keyfi olarak yaptığını ve kendilerine hiçbir bilgi vermemiş olduğunu, genel kurulların yapılmamış veya yapılmışsa da kendilerine gerekli çağrıların yapılmamış olduğunu, kendilerinin bilgisi dışında …..’ın şirket hisselerini devredip tekrar geri almış olduğunu, restoranın kapatılması gibi önemli bir olaydan dahi kendilerinin çok sonra haberi olduğunu, taraflar arasındaki ortaklığın devam etmesinin beklenemeyecek seviyede olduğunu, davalı şirketin yaklaşık 2 yıldır gayri faal durumda olduğunu, tek arzularının diğer ortaklar ile ortaklık ilişkisini bitirmek ve davalı şirketten ayrılmak olduğunu ileri sürmektedir. Davacıların dava dışı ….. aleyhine (“özel belgede sahtecilik” ve “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan”
suçlarından) suç duyurusunda bulunmuş olması, ortaklar arasında sürtüşme yaşandığını ve ortaklar
arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini göstermektedir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında,
huzurdaki dava bakımından haklı sebeple çıkma koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Davacılar vekili,terditli dava açarak davacının,davalı şirtek ortaklığından çıkmasına izin verilmesini aksi halde davalı şirketin feshine karar verilmesine talep etmiş olup davacıların asli talebi çıkma olduğundan ve çıkma koşulları oluştuğundan davacıların davalı şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesi gerektiği,şirketin feshi koşullarının tartışılması gerekmediği sonucuna varılmıştır.
Çıkma durumunda sözkonusu olabilen payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir, ifade edildiği üzere payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur. Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir (Erdem, s. 274-276).
Ayrılma payının şirket öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanması da gerekli olup davalı şirkettin rayiç değerler üzerinden borca batık olduğu anlaşıldığından davacılara çıkma payı verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.

HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle; İş yoğunluğu nedeniyle gerekçesi 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Yasası’nın 294/4. Maddesi. Uyarınca Bir Ay İçinde Dava Dosyasına Eklenmek Üzere;
1-Davanın KABULÜ ile, davacıların, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde … sicil numarasında kayıtlı Tasfiye Halinde … Gıda Turizm Limited Şirketi ortaklığından TTK’nın 636/3.maddesi uyarınca haklı sebeple ÇIKMASINA İZİN VERİLMESİNE,
2-Davalı şirketin rayiç değerler üzerinden borca batık olduğu anlaşıldığından davacılar lehine ayrılma akçesi takdirine YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gerekli 80,70-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30-TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacılar tarafından ödenen 54,40-TL Başvurma Harcı, 54,40-TL Peşin Harç ve 55,00-TL ıslah harcının davalıdan alınarak davacılara VERİLMESİNE,
5-Davacılar tarafından yapılan 7 tebligat+posta ücreti 168,00-TL ,bir bilirkişi inceleme ücreti 4.500,00, ATGV araç ücreti 430,00TL olmak üzere toplam 5.098,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara VERİLMESİNE,
6-Davacılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00-TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacılara VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 800,00-TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacılar vekilinin yüzüne karşı,davalı şirket tasfiye memurunun yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 31/03/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”