Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/25 E. 2021/410 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/25
KARAR NO : 2021/410

DAVA : Menfi Tespit (Alım Satım)
DAVA TARİHİ : 26/04/2019
KARAR TARİHİ : 22/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 19/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Alım Satım) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili tarafından Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan 26/04/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Menfi tespit davalarında yetkili mahkemenin neresi olduğu 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinin 8. fıkrasında belirtildiğini, bu maddeye göre menfi tespit davaları genel yetki kuralı doğrultusunda davalının ikametgahında açılabileceği gibi icra takiplerinin başlatıldığı yer mahkemelerinde de açılabildiğini, huzurdaki davada davalı taraf …. adresinde ikamet ettiğini, …. ilçesi … Adliyesi’nin yetki alanı kapsamında olduğunu, huzurdaki uyuşmazlıkta müvekkili ile davalı adi yazılı bir sözleşme yaptığını ve bu sözleşme karşılığında müvekkili davalı inşaat firmasından 6 adet taşınmaz satın alma karşılığında ….bank A.Ş’ye ait her biri ¨150.000,00 değerinde 10 adet çeki verdiğini, davalı bu çekleri dolaşıma soktuğunu ve çeklerden biri için icra takibi başlatıp 5’i için de karşılıksız çek şikayeti yaptığını, ancak 25/11/2017 tarihinde imzaladığı sözleşmeye istinaden 6 adet gayrimenkulü müvekkiline teslim etmediğini, müvekkilinin 6 adet gayrimenkulü ticari amaçla almadığını, alınacak bu gayrimenkullerin müvekkilinin ticari işletmesi ile ilgisi bulunmadığını, bu gayrimenkulleri aldığı tarihte müvekkili bir market sahibi olduğunu, huzurda hernekadar çekten kaynaklı bir işleme dayanıldığı için Asliye Ticaret Mahkemeleri doğrultusunda bir kanaat oluşsa da Yargıtay’ın yerleşik içtihatları nedeniyle görevli mahkeme belirlenirken temel ilişkiye bakılması gerektiğini, davalı ile müvekkilin arasında imzalanan sözleşme bir ticari sözleşme olmadığını ve müvekkilin ticari işletmesi ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, müvekkilinin bu gayrimenkulleri çocuklarının geleceğini garanti altına almak maksadıyla satın almayı amaçladığını, müvekkili … market işletmeciliği yapmaktayken 25/11/2017 tarihinde davalı şirket ile bir satış sözleşmesi yaptığını, yapılan satış sözleşmesine istinaden davalı şirket … Mh. … Cd. … Sk. No:… … adresinde bulunan ve tapu bilgilerine göre de …. ili, … İlçesi … Ada, … Parsel de bulunan gayrimenkullerden 4. kat, daire 60,61,62,63,64 ve 65’i müvekkiline devir ve teslim etmeyi ve karşılığında ise söz konusu çekleri alacağı konusunda tarafların anlaştıklarını, sözleşme ekine göre müvekkilinin bu daireler karşılığında … bank 30/08/2018 vade tarihli, ¨150.000 TL bedelli, … seri numaralı, …bank 30/09/2018 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı, ….bank 30/10/2018 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı, ….bank 30/11/2018 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, …. seri numaralı, ….bank 30/12/2018 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı, …bank 30/01/2019 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, …. seri numaralı, ….bank 30/02/2019 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, …. seri numaralı, ….bank 30/03/2019 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, ….seri numaralı, … …bank 30/04/2019 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı, ….bank 30/05/2019 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı çekleri verdiğini, bu çekler sözleşmeye zımbalandığını ve her bir sayfası gerek müvekkili gerekse davalı tarafından sözleşmeyle aynı gün imzalandığını, sözleşmenin bir örneği müvekkilinde bir örneği ise davalı da bulunduğunu, imzalanan sözleşmede dairelerin teslim tarihi olarak 30/06/2018 tarihi belirtildiğini, ancak davalı taraf teslim tarihi geçmesine rağmen sözleşmede belirtilen daireleri teslim etmediğini ve üstüne üstlük sözleşmede belirtilen çeklerden biri için icra takibi başlatıp 5’i içinse karşılıksız çek şikayetinde bulunduğunu, yukarıda belirtilen çeklerden …bank 30/08/2018 vade tarihli, ¨ 150.000 bedelli, … seri numaralı olana istinaden davalı tarafça Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası tahtında icra takibi başlatıldığını, müvekkiline gelen icra takiplerinden kadarıyla çeklerden sadece biri için icra takibi başlatıldığını ve bu icra takibinden de müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini talep ettiklerini, bu çeklerden 5’i için ise Büyükçekmece …. İcra Ceza Mahkemesi’ne çek şikayeti yapıldığını ve bu davaların derdest olduğunu, taraflar arasında 25/11/2017 tarihinde imzalanan sözleşmeden kaynaklı olarak üzerine düşen edimi yerine getirmeyen davalı tarafa müvekkilinin herhangi bir borcu bulunmadığını, zira çeklerden kaynaklanan borcun doğumu gayrimenkullerin teslimi şartına bağlandığını, davalı taraf üzerine düşen edimi yerine getirmeden icra takibi başlatıp, karşılıksız çek şikayetinde bulunarak kötüniyetli hareket ettiğini, imzalanan sözleşmeye istinaden müvekkilinin edimini yerine getirdiğini, müvekkili üzerine düşen borç olan çekleri keşide ederek davalıya verdiğini, ancak davalı sözleşmece belirlenen karşı edimi hiçbir şekilde yerine getirmediğini, bu nedenle verilen çeklerin tamamen bedelsiz kaldığını, taraflarca imzalan sözleşme gayrimenkul satışına ilişkin olarak yapıldığını, gayrimenkul satış sözleşmeleri noterde yahut tapuda yapılmadığı sürece geçerli olmadığını, adi yazılı bir gayrimenkul satış sözleşmesinin geçerli hale gelebilmesi için taraflardan birinin edimini yerine getirmesi diğer tarafın ise edimini yerine getireceğine ilişkin ciddi ve inandırıcı işlemler yapması gerektiğini, burada öncelikle sözleşmenin gereğinin yerine gelmemesi nedeniyle müvekkilinin çeklerinin bedelsiz hale geleceğine ilişkin karar verilmesi gerektiğini bu nedenlerle haklı davanın kabulünü, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası tahtında icra takibi başlatılan …bank 30/08/2018 vade tarihli, ¨150.000 bedelli, … seri numaralı çekten kaynaklı olarak müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini ve takibin iptalini, henüz icra takibi başlatıldığına ilişkin kendilerine ulaşan bir tebligat olmaması nedeniyle dilekçe içerisinde belirtilen 9 adet çekten dolayı temel ilişkinin gereği yerine getirilmediğine ilişkin bedelsizliğin ve müvekkilinin bu çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespitini, davalının gayrimenkulleri devretmediği halde köttüniyetli olarak icra takibi başlattığını, şikayette bulunduğu ve çekleri teslim etmediği açıkça ortada olduğundan çek toplamının %20’sinden aşağı kalmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekilinin 12/02/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı müvekkili şirket arasında 10 adet dairenin satımı için anlaşma yapıldığını, davacı alım aşamasında anlaşmada yazılı bu dairelerden 60, 61 , 62 , 63 , 64, 65 nolu daireleri almaktan vazgeçmiş başka daireleri beğendiğini söyleyip yerlerine başka dairelerin kendisine verilmesini istediğini, bunun üzerine davacıya 73, 74, 75, 76 , 77 , 78, 116, 117 , 138 , 139 nolu daireler olmak üzere toplamda 10 adet daire satıldığını, davacı bu dairelerden 73, 74, 75, 76 , 77 , 78 nolu dairelerin tapuda kendi adına yapılması talep etmiş , 116, 117 , 138 , 139 numaralı dairelerin de öz oğlu olan …. adına yapılmasını talep ettiğini, davalı müvekkili şirket , davacının bu talebini yerine getirdiğini, davacıya ve davacının gösterdiği oğlu …’ a satışı yapılan dairelerin bulunduğu ana taşınmazda davalı müvekkil şirket ile dava dışı …. ve …. YAPI DIŞ TİC. A.Ş. aralarında kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca iş ortaklığı olduğunu, davalı müvekkili şirketin, davacıya satmış olduğu bu dairelerden 73, 74, 75, 76 , 77 , 78 nolu dairelerin satışı, yapının müteaahhiti ve kat karşılığı sözleşmesi uyarınca bu dairelerin maliki görünen …. tarafından , davalı müvekkilinin nam ve hesabına yapıldığını, bu nedenle davacının , taşınmazların kendisine satışının yapılmadığı hususu doğru olmadığını, davacı satışı yapılan 10 adet dairelerin satım alım bedeli olarak davaya konu çeklerinde aralarında olduğunu, toplamda ¨ 2.290.000,00 bedelli 15 adet çeki keşide ederek , davalı satıcı müvekkil şirkete verdiğini, satıcı müvekkili şirkette bu çekleri tahsili için takasta işlem görmek üzere … Bankasına teslim ettiğini, ancak bu çeklerin tamamı karşılıksız çıktığını, davacıya satışı yapılması gereken 10 adet daire yukarıda izah edilen şekilde davacıya satıldığını, davacı bunların bir kısmının tapuda kendi adına tescilini, bir kısmınında öz oğlu olan …. adına tescilini talep ettiğini, davacının talebi gibi satış işlemi yapıldığını, satılan bu dairelerin bir kısmı (73,74, 75, 76 , 77, 78 nolu daireler) davalı müvekkili şirketin iş yüklenicisi olan … tarafından davalı müvekkil nam ve hesabına olacak şekilde davacı … ‘a , bir kısmı da (116, 117 , 138 , 139 numaralı daireler) , davalı müvekkili tarafından davacının talebi üzerine öz oğlu olan … adına tapuda temlik edilerek satışı yapıldığını, davalı 10 adet daireyi bu şekilde satın aldıktan çok kısa bir süre sonra tamamını üçüncü bir kişiye tapuda satış gibi göstererek devretmiş , bu dairelerin satım parası olarak verdiği çeklerin hiçbirini ödememiş ve bu şekilde davalı müvekkilimi dolandırdığını, davacı kendisine verilmediğini iddia ettiği 60, 61, 62 , 63 , 64, 65 nolu daireleri beğenmediğini, bunların yerine kendisine 73,74, 75, 76 , 77, 78 nolu dairelerin verilmesini talep etmesi üzerine , davalı müvekkili , bu dairelerin maliki olan … ile anlaşarak , bu dairelerin kendi nam ve hesabına ve aralarındaki hesaplara ilişkin olarak davacıya verilmesini sağladığını, davacı ve öz oğlu olan …’ın mali içtimai durum araştırması yapıldığında bu kişilerin 10 adet daireyi alamayacakları açığa çıkacağı gibi , davacının , 73,74, 75, 76 , 77, 78 nolu dairelerin satın alımı için de o kadar büyük bir miktardaki parayı nasıl ve ne şekilde ödeğinin ispatı gerektiğini, davalı müvekkili şirket edimlerini yerine getirdiğini, ancak davacı …, davalı müvekkil şirketi dolandırdığını , vermiş olduğu çeklerin tümü karşılıksız çıktığını, dolayısıyla davalının menfi tespit davası suretiyle vermiş olduğu çeklerin iptalini ya da borcunun olmadığının tespitini talep etmesinin haksız olduğunu, davacının geçersiz satım sözleşmesini bahane ederek verdiği çeklerin iadesini , iptalini yada borçlu olmadığının tespitini talep edebilmesi için öncelikle aldığı 10 dairenin tapularını aynen iade etmesi gerektiğini ,davacının haksız ve yasal dayanaktan yoksun taleplerinin ve davasının reddini, davacının %20 ‘den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama Giderleri ile Avukatlık Vekalet Ücretininde davacıya yüklenmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,menfi tespit istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemeler ve ispat yükünün özellikleri üzerinde durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesine göre, kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Az yukarıda anılan maddeye göre; borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Borçlu, menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa davaya istirdat davası olarak devam edilir. İspat yüküne ilişkin yukarıda açıklanan genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 tarihli ve 2011/19-473 E., 2011/607 K. sayılı kararında da açıklanmıştır.
Yeri gelmiş iken Türk Borçlar Kanunu’nun 207. maddesinde tanımı yapılan satış sözleşmesi hakkında da birtakım açıklamalar yapılmalıdır. Madde aynen;
“Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.” açıklamalarını içermektedir. Bu madde hükmüne göre; aksi kararlaştırılmadıkça alım-satım ilişkilerinde alıcı ile satıcının edimlerini aynı anda eda etmeleri esastır. O hâlde meselâ alım satım akdine konu malı teslim almadan satıcıya çeki verdiğin iddia eden menfi tespit davacısı, aslın hilafını iddia ediğinden (ettiğinden) bu iddiasını ispat yükü altındadır (Muşul, T: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, İstanbul, 2016, s:323 vd).
Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı,davalıya ait 6 adet taşınmazın satımı nedeniyle dava konusu çekleri verdiğini ancak davalının sözleşmede belirtilen taşınmazları davacıya devretmediğini,davalının sözleşme gereğince edimini yerine getirmediğini ileri sürmüş,davalı da sözleşmeyi ve çeklerin verildiğini kabul ederek sözleşme uyarınca verilmesi kararlaştırılan taşınmazlar yerine davacıya ve oğluna başka taşınmazların verildiğini bu edenle edimini yerine getirdiğini savunulmuştur.
Mevcut bu durum karşısında, TBK’nın 207. maddesinin 2. fıkrasında yer alan karinenin aksi davacı tarafından ,sözleşme ve davalının kabulü doğrultusunda ispatlanmıştır. Bir başka anlatımla davacı, çekin ödeme amacıyla değil avans olarak verildiğini ispatlamıştır.
Sözleşme ve taraf beyanları dikkate alındığında dava konusu çeklerin avans çeki olduğu ,davacı tarafından verilen çeklerin karşılıksız çıktığı ve taraflar arasında imzalanan sözleşmede belirtilen bağımsız bölümlerin davacıya tapuda devrinin yapılmadığı hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Somut olayda uyuşmazlık,taraflar arasında imzalanan sözleşmede verilmesi kararlaştırılan taşınmazlar yerine davacıya ve davacının oğlu …’a başka taşınmazların verilip verilmediği ve bu suretle davalının edimini yerine getirip getirmediği hususudur.
Davalının savunması doğrultusunda … Tapu Müdürlüğüne yazılan müzekkereye verilen cevaptan … İlçesi,… Mahallesi,… Ada,… parsel,B bLok 73,74,75,76,77,78,116,117,138 ve 139 nolu taşınmazların bir kısmının 30/11/2017 tarihinde davacıya,11/04/2018 tarihinde de davacının oğlu …’a,davalı tarafından devredilmiş,bu kişilerde taşınmazları başka kişilere satmışlardır. Davalı sözleşme uyarınca verilmesi gereken taşınmazların yerine yukarıda belirtilen taşınmazların verildiğini ve edimini yerine getirdiğini savunmakla birlikte bu durumu davacı tarafından kabul edilmemektedir.
HMK’nın 190 ncı maddesi uyarınca,ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.Somut uyuşmazlıkta da ispat yükü davalının üzerinde olup davalı,taraflar arasında imzalanan sözleşmede belirtilen taşınmazların yerine davacıya ve davacının oğluna başka taşınmazların verildiğini usulüne uygun deliller ile ispat etmek zorundadır. Davalı tarafından savunmasında belirtilen husus yazılı delil ile ispat edilememiştir.Davalı,sözleşmede belirtilen taşınmazların yerine arsa sahibi tarafından başka taşınmazların verildiğini yazılı delil ile ispat edememiştir.Davalı her ne kadar tanık deliline dayanmış ise de,dava değeri itibariyle savunmanın yazılı delil ile ispatı gerekmesi ve davacının tanık dinlenmesine muvafakat etmemesi nedeniyle tanık dinletme talebi reddedilmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde yemin deliline dayandığından kendisine Mahkeme tarafından yemin delili hatırlatılmış ancak davalı vekili süresi içerisinde yemin deliline dayandığını bildirmediğinden yemin deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılmış olup davalı savunmasını usulüne uygun deliller ile ispat edememiştir.
Hukukumuzda egemen olan ilke, şekil serbestîsidir. Buna göre, kural olarak, kanunda tersine bir açıklık olmadıkça sözleşmeler herhangi bir şekil şartına tabi değildir ( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 12/1). Bununla birlikte, bazı sözleşmelerin geçerli olabilmeleri yasaca belirli bir şekle uygun olarak yapılmaları koşuluna bağlanmıştır. Taraflar da, kanunun herhangi bir şekil koşuluna tabi tutmadığı bir sözleşmenin geçerliliğini, belli bir şekilde yapılmasını hükme bağlayabilirler. İlkinde yasal şekil, ikincisinde ise “taraflarca kararlaştırılan şekil” ( TBK. m. 17) söz konusudur.
Diğer taraftan şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerde; kanunun öngördüğü şeklin bir geçerlilik (sıhhat) şartı olarak düzenlendiğini, buna uyulmadan yapılan sözleşmelere “geçersizlik” müeyyidesinin bağlandığını, bunun hukuki mahiyet olarak emredici nitelikte olduğunu, bu nedenle de “geçersizlik” müeyyidesine bağlanan şekil eksikliğinin hâkim tarafından, taraflar ileri sürmeseler dahi, yargılamanın her aşamasında re’sen gözönüne alınması gerektiğini belirtmekte yarar vardır.
Bu kapsamda, şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerden olan; tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur. (Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; TBK. m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26).
Somut olayda,taraflar arasında ,yapılan taşınmaz satışına ilişkin sözleşme yukarıda belirtildiği gibi resmi şekilde yapılmadığından geçersizdir. Taraflar arasında geçersiz olan taşınmaz satış sözleşmesinin yerine getirilmediği gözetildiğinde, geçersiz sözleşme nedeniyle herkes aldığını geri vermekle yükümlü olup geçersiz sözleşme uyarınca davacı tarafından verilen çekler bedelsiz kaldığından davanın kabulü ile davacının davalıya sözleşme kapsamında verdiği çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespitine e Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibin iptali ile avacı-borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşıldığından takip konusu alacağın %20’si üzerinden hesap edilen tazminatın İK’nın 72/5 nci maddesi uyarınca davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ;davacının,Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında takibe konu edilen … bank … Şubesine ait,30/08/2018 keşide tarihli,… seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli çek ile icra takibine konu edilmeyen;
….bank …Şubesine ait,30/09/2018 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
….bank …Şubesine ait,30/10/2018 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
….bank …Şubesine ait,30/11/2018 keşide tarihli,… seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
….bank …Şubesine ait,30/12/2018 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
…bank …Şubesine ait,30/01/2019 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
…bank …Şubesine ait,30/02/2019 keşide tarihli,….seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
….bank …Şubesine ait,30/03/2019 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
…bank …Şubesine ait,30/04/2019 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli,
….bank …Şubesine ait,30/05/2019 keşide tarihli,…. seri numaralı ve ¨150.000,00 bedelli, çeklerden dolayı davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE, ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı takibin İPTALİNE,
2-Davacı-borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşıldığından takip konusu alacağın %20’si üzerinden hesap edilen ¨33.311,22 tazminatın İK’nın 72/5 nci maddesi uyarınca davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
3-Davalı vekilinin kötü niyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,

4-Alınması gerekli ¨103.595,95 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨ 25.616,25 harç ve ¨282,74 tamamlama harcının mahsubu ile bakiye ¨ 77.696,96 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨44,40 Başvurma Harcı ,¨282,74 tamamlama harcı ile ¨25.616,25 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 16 tebligat + posta ücreti ¨237,10, yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına ¨330,00 x 2 saat= ¨660,00) X 2 = ¨1.320,00 arabulucuk ücretinin davanın, TTK’nın 5/A maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuğa tabi bir dava olmamasına rağmen davacının zorunlu arabuluculuğa başvurması nedeniyle davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨85.879,46 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨1.025,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı ile davalı vekillerinin yüzlerine karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.22/04/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip ….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.