Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/143 E. 2021/35 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/143
KARAR NO : 2021/35

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/02/2020
KARAR TARİHİ : 14/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili tarafından Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne hitaben yazmış olduğu 14/02/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket tarafından davalının eskiden kiracısı bulunduğu … adresinde bulunan taşınmazın inşaat ve tefrişat işleri tamamlanarak davalı borçluya eksiksiz olarak teslim edildiğini, müvekkili tarafından kesilen ve davalı şirketçe yasal süre içerisinde itiraz edilmeyen faturalar neticesinde müvekkili şirketin davalı-borçludan ¨ 554.188,89 alacağının kaldığını, işbu alacağın rızaen tahsili amacıyla yapılan görüşmeler netice vermeyince müvekkili şirketin davalı-borçludan olan ¨ 554.188,89 bakiye alacağının tahsili amacıyla İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası ile takip başlatıldığını, icra takibine davalı-borçlu tarafından itiraz edilmesi üzerine İstanbul …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …. D.İş sayılı dosyasında yaptırılan tespit işlemi ile işlerin yapıldığı tespit ettirilerek sonrasında itirazın iptali davası açıldığını, İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyası kapsamında yapılan yargılama neticesinde dosyasında yapılan yargılama neticesinde dosyadan alınan bilirkişi raporuyla ; davacı müvekkilin işi eksiksiz teslim ederek ¨554.189,39 alacaklı olduğu ancak tarafların ödeme şartları doğrultusunda takip tarihi itibariyle dava konusu alacağın ¨ 346.368.06’lik kısmının muaccel olduğunu, ¨ 207.820,83’lik kısmının takipten sonraki tarih olan 29.04.2015 tarihinde muaccel olduğundan bahisle bu miktar yönünden itirazın iptali davasının kabulüne, bakiye ¨207.820,83’lik kısmının takip tarihi itibariyle muaccel olmadığı gerekçesiyle bu miktar yönünden davanın kısmen reddine karar verildiğini, kararın taraf vekillerince istinafa konu edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … Esas …Karar sayılı 25.12.2018 tarihli ilamı ile Yerel Mahkeme kararına yönelik olarak tüm alacağın muaccel olduğunun kabulü gerekirken bir kısmının muaccel olduğunun kabulü ile davanın tamamı yönünden itirazın iptaline karar verilmesi gerekirken kısmen karar verilmesi itirazında bulunulduğunu, davalı-borçlu vekili ise davanın tamamen reddine karar verilmesi gerektiğini ve icra inkar tazminatı talebinin yersiz olduğu gerekçesiyle istinaf talebinde bulunulduğunu, istinaf mahkemesinde yapılan yargılama neticesinde tüm alacağın muaccel olduğuna ve sair hususlara yönelik istinaf başvurularının reddedildiğini, davalının istinaf talebi sadece icra inkar tazminatı yönünden kabul edilerek ilk kararda olduğu gibi davanın kısmen kabulü ile ilk karardaki ¨ 346.368,06 asıl alacak yönünden itirazın iptali ile takibin devamına icra inkar tazminatının reddine karar verildiğini, İstinaf Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyize de konu edilmiş olup Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2019 tarihli …Esas, .. Karar sayılı ilamı ile yapılan temyiz incelemesi sonrasında taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile İstinaf Mahkemesinin kararının onanmasına karar verildiğini, temyiz mahkemesinin kararı ile davalı-borçludan toplam alacaklarının ¨ 554,188.89 olduğunu, ilk takip tarihi olan 08.04.2015 itibariyle söz konusu alacağın ¨ 346.368,06′ lik kısmının muaccel olduğunu, bakiye alacakları olan ¨207.820,83’lik kısmın ise ilk takipten sonraki tarih olan 28.04.2015 tarihinde muaccel olacağına yönelik mahkemenin kabulü ve kısmen kabul-kısmen red kararı verildiğini, kesinleşmiş mahkeme kararıyla vadesi gelmemiş bakiye ana para alacakları olarak tespit edilen ¨207.820,83 ‘nin tahsiline yönelik olarak yine kesinleşen mahkeme ilamında muaccel olacağı tarih olarak kabul edilen 29.04.2015 tarihi gözetilerek avans faizi oranında hesaplanan takip öncesi 127.963,54 faizin ilavesiyle toplam ¨ 335.784,37L alacakları için Çatalca İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, icra dosyasından gönderilen örnek 7 Ödeme Emrinin 07.01.2020 tarihinde borçlu şirkete tebliği üzerine borçlu vekili tarafından 13.01.2020 tarihinde tamamen haksız olarak borcun tamamına itiraz edilmiş olduğundan icra takibinin durduğunu, işbu itiraz sonrasında uzlaşma yoluyla alacağın tahsiline yönelik olarak …. Arabuluculuk numarası ile 14.01.2020 tarihinde Bakırköy Arabuluculuk Bürosuna başvurulmuş ancak yapılan arabuluculuk görüşmeleri neticesiz kaldığını ve tarafların anlaşamadığına dair 06/02/2020 tarihli Arabuluculuk Son Tutanağı düzenlendiğini, daha önceki yargılama sürecinde alacaklarının varlığı tespit edildiğini ancak takip tarihinde henüz muaccel olmadığı gerekçesiyle usulen reddine karar verilmiş olup alacaklarının esasına yönelik davalı-borçlunun itirazı reddedilerek ¨ 207.820,83’lik alacaklarının varlığı istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, alacaklarının varlığı kesinleşmiş mahkeme ilamı ile tespit edilmiş olmasına rağmen borçlunun borçları bulunmadığına yönelik itirazı haksız ve kötü niyetli bir itiraz ettiğini, Yargıtay incelemesinden geçmek suretiyle alacaklarının varlığının kesin olarak kabul edildiğini : İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dava dosyası getirtilerek incelendiğinde ayrıca bilirkişi incelemesine ihtiyaç dahi bulunmadan davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalı-borçlu vekili 13.01.2020 tarihli itiraz dilekçesinde ayrıca takip konusu alacağın zamanaşımına uğradığına yönelik itirazda bulunmuşsa da işbu zamanaşımı itirazının hiçbir hukuki dayanağı bulunmadığını, davalı-borçlunun itiraz dilekçesindeki borçları bulunmadığına yönelik afaki itirazı tamamen haksız, kötü niyetli ve zaman kazanmaya yönelik olduğundan haksız itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmesi gerektiğini, ayrıca davalı-borçlu tarafından haksız olarak itiraz edilen Çatalca İcra Müdürlüğü .. Esas sayılı icra dosyasına konu müvekkili alacağının tamamı ; Mahkeme ilamıyla da kesin olarak tespit edilmiş olan belirli ve likit bir alacak olduğundan davalı-borçlunun dava konusu alacak miktarı üzerinden hesaplanacak %20’den aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ettiklerini, icra takibinin davalı-borçlunun haksız itirazı neticesinde durmuş olması ve yargı dışı uyuşmazlık çözüm yollarından bir netice alınamaması sebebiyle mahkemeye müracaatla işbu itirazın iptali davasını açtıklarını, dava konusu alacak miktarı üzerinden hesaplanacak %20’den aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatıyla birlikte yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 23/03/2020 tarihli cevap dilekçesini özetle; Davacının huzurdaki davaya konu alacak bakımından kesin hükmün varlığı yönündeki iddiası mahkemeyi yanıltma amacına matuf olup, hukuken kabul edilemeyeceğini, İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde ikame edilen … Esas sayılı itirazın iptali davası ¨346.368,06’lik alacak bakımından kesinleşmiş olup, huzurdaki itirazın iptali davasına konu takibe ilişkin alacak bakımından ise kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığını, dava konusu alacağın varlığını hiçbir surette kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için aksi varsayılsa dahi, dava konusu alacak zamanaşımına uğradığını, zira mahkemece de bilindiği üzere TBK’nın 479. maddesi uyarınca iş sahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olduğunu, iş sahibinin ücret ödeme borcunun eserin iş sahibine teslimi halinde muaccel hale geleceğini açıkça hükme bağladığını, bu itibarla davacı tarafından iddia edilen teslim tarihi dikkate alındığında, mezkur alacağın zamanaşımına uğradığı kolayca tespit edildiğini, davacı yan müvekkilinin … ofisinde “Alçıpan, duvar, tavan şap, seramik duvar kağıdı, mermer tamiri” şeklindeki işleri yerine getirmiş ve karşılığında kararlaştırılan ücret müvekkilince davacı yana ödediğini, bu ödemeler davacının da kabulünde olup, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi işin davacı yanca teslimi ve müvekkilince kararlaştırılan ücretin ödenmesi suretiyle sona erdiğini, sözleşmeye dönüştüğü iddia edilen dayanak teklif formları incelendiğinde formların altında müvekkili şirkete ait kaşenin yahut müvekkili şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin imzasının bulunmadığını, söz konusu belgelerde …’a ait olduğu iddia edilen imzanın bulunduğu görüldüğünü, ….’ın müvekkili şirketi temsil yetkisi bulunmadığı gibi, kendisi halihazırda müvekkili şirket içindeki görevini kötüye kullandığını ve şirket menfaatlerine zarar verecek şekilde eylem ve işlemler gerçekleştirdiği gerekçesi ile nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı İstanbul …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası tahtında yargılandığını, dava konusu teklif formlarının ve iş teslim formlarının … tarafından imzalanmış olması taraflar arasında eser sözleşmesinin kurulduğu anlamına gelmediğini, zira müvekkili şirket tarafından söz konusu teklif formları ve/veya iş teslim formları imzalanmamış, onaylanmamış ve bunlara daha sonradan icazet verilmediğini, bu çerçevede müvekkili tarafından herhangi bir onay/icazet verilmediği sürece sözleşmenin askıda hükümsüz olduğunu Mahkemece de takdir edileceğini, taraflar arasında bir sözleşmenin kurulduğundan bahsedilemeyeceğini, … tarafından imzalanan teklif formunun, iş teslim belgelerinin ve hak ediş formlarının müvekkili şirketi bağlamadığı apaçık ortada olduğunu, dava konusu iş yapılmış olsa dahi, salt işin yapılmış olması taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu anlamına gelmediğini, zira söz konusu işe dair hak ediş belgeleri ve teslim formları da müvekkili temsile yetkisi olmayan … tarafından imzalandığını, müvekkili şirketin genel müdürü olan …. ve onun ekibinde yer alan bazı kişilerin (ki bu ekibe … adlı kişi de dahildir), davacı şirket gibi birden fazla şirket ile işbirliği yaparak bu şirketlere haksız menfaat sağladıklarını, müvekkili tarafından kendilerine duyulan güveni kötüye kullandıklarını, davacıya ve onun gibi başkaca üçüncü kişilere fahiş faturalar tahtında piyasa rayiçlerinin üzerinde ödemeler yapılmasını sağladıklarını, usulüne uygun bir sözleşme imzalanması süreci söz konusu olmadan başta anılan genel müdürün ve onun yardımcılarının ve dahi … ın bu şekilde müvekkile zarar verdikleri gerekçeleri ile nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılandıkları hiçbir surette göz ardı edilmemesi gerektiğini, müvekkili şirket SAP adı verilen bir şirket içi yazılımsal onay sistemi kullandığını, müvekkili şirketin rutin akışında herhangi bir mal ve hizmet alımı ile ilgili teklifler bu sisteme girilmekte ve yöneticiler tarafından onaylanmakta ve akabinde ilgili alım süreci yürütüldüğünü, ancak ilginç bir şekilde dava konusu teklif metinleri SAP sistemine … tarafından kaydedilmemiş ve onaya sunulmadığını, … ve onun gibi müvekkili şirketin kendisine duyduğu güveni kötüye kullanan diğer çalışanlar, davacı gibi üçüncü kişilere menfaat sağlarken müvekkili şirketin rutin akışında kullandığı mezkur SAP sistemini hiçbir zaman kullanmadığını, dava konusu teklif metnine konu işlerin davacı tarafından yapıldığı ispatlanamadığını, huzurdaki davaya konu edilen faturalara konu işlerin davacı tarafından yapılan işlerle uyumlu olmaması ve söz konusu fatura bedellerinin fahiş ve piyasa rayiçlerine uygun olmaması sebebi ile anılan faturalara itiraz edilmiş ve faturalar iade edildiğini, bu noktada dava konusu uyuşmazlığın çözümü bakımından açıklığa kavuşturulması gereken husus, davacı tarafından müvekkilinin menfaatleri yerine kendisinin ve üçüncü kişilerin menfaatlerini gözeterek (ki bu durum daha sonradan tespit edilmiş ve bahsi geçen kişinin iş akdi haklı nedenle sonlandırılmış olup, anılan şahıs hakkındaki ceza yargılaması halihazırda devam etmektedir) hareket eden çalışanı … (..) … aracılığı ile müvekkiline fatura edilen mezkur işlerin piyasa rayicine uygun olup olmadığının tespiti olduğunu, bu nedenlerle huzurdaki davanın usulden ve esastan reddine, davacı yanca haksız ve kötü niyetli olarak başlatılan işbu icra takibi dolayısıyla davacı yanın alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan uhdesinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,yüklenici davacının,işverene yaptığı iş karşılığı yüklenici ile olan sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Çtalca …. icra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; Takibe konu cari hesap ekstresinden dolayı ¨207.820,83 cari hesap alacağı ile ¨127.963,54 işlemiş faiz olmak üzere toplam ¨335.784,37 alacağın icra gideri, vekalet ücreti ve takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili için faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu vekilinin süresinde, borca itiraz ettiğini belirterek takibin durmasına sebebiyet verdiği,İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği,bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği,davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından konu ile ilgili “delil”, “kesin hüküm” ve “güçlü delil” kavramlarını kısaca açıklamakta yarar vardır.
Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar (HMK m.188) , senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m.240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m.288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller ( HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./DerenYıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341, Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s.389-390). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
Kesin hükme gelince, kesin hüküm 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. maddesinde düzenlenmiş olup, şekli ve maddi olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.
Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm (mahkeme ilamları) 6100 sayılı HMK’nın 204/1. maddesine göre kesin delil teşkil eder.
Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m.303/1,2) kesin delil teşkil eder.
Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s.2341 vd., Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1990/617 K.; 12.12.1990 tarihli ve 1990/4-429 E., 1990/634 K.; 15.12.2004 tarihli ve 2004/9-727 E., 2004/716 K. sayılı kararları).(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2019 tarihli ve 2017/(18)8-2950 E., 2019/320 K. sayılı kararı)
İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası incelendiğinde; davacı vekilinin ödenmeyen iş bedelinin tahsili için girişilen icra takibine yapılan itirazın iptali istemi ile davalı aleyhine dava açtığı,yapılan yargılama sonunda verilen 27/04/2017 tarih, … esas,…. karar sayılı karar ile”davacının ticari defterlerinde davalı tarafından yapılan ödemeler sonunda cari hesabın ¨554.189,39 alacak bakiyesi verdiği, davalının ticari defterlerinde ise cari hesabın sıfırlandığı ve dava konusu yapılan faturaların kaydına rastlanmadığı, davalının kiraladığı …’da 5 bodrum, zemin, 3 normal katı ve çatı arası bulunan işyerinin davalı gereksinimlerine uygun şekilde modern bir işyeri haline getirilmesi amacıyla davacı yüklenicinin tespit dosyasındaki bilirkişi raporu ve eki fotoğraflar ile diğer belgelerle mimar … tarafından imzalanan iş teslim tutanakları, sözleşmeye göre yapılan ve teslim edilen işlerle ilgili olarak düzenlenen ve yine aynı kişi tarafından teslim alınan faturalar birlikte değerlendirildiğinde, davacı yüklenicinin sözleşmeye uygun şekilde yüklendiği işi tamamladığı ve teslim ettiğinin değerlendirildiği, varsa eksik ve ayıplara ilişkin bildirim yapılmadığı ve delil sunulmadığından davalı iş sahibinin eseri kabul ettiği ve yüklenicinin her türlü sorumluluktan kurtulduğu, iş sahibinin bedel ödeme borcunun teslim anında muaccel olduğu, tekliflerde iş bedelinin %25’inin peşin ve nakit, kalan kısmın ise 30 ve 60 gün vadeli çeklerle ödeneceğinin belirtildiğinden davacı tarafından düzenlenen 13 fatura toplamı olan ¨759.529,89’den ödenen ¨205.341,00’nin düşülmesi halinde davacı yüklenicinin ¨554.188,89 alacaklı olduğunun anlaşıldığı, ancak iş bedelinin vadeye bağlanan %62,50’sine isabet eden ¨346.368,06’lik kısmı yönünden davalı iş sahibinin temerrüde düştüğü, fazlaya ilişkin kısımla ilgili takibin haksız olduğunun anlaşıldığı, davalının iş sahibine gönderilen iş tekliflerini imzalayan … ile ilgili itirazlarının sözleşmenin davalı şirketin adresinde yapılmış olması ve ödemelerin bu kişi tarafından yapılması, şirketin bu kişinin işlemlerine onay verdiği, davacının takip yapmakta kısmen haklı olduğu ve kötüniyetli olduğunun anlaşılamadığı, alacağın niteliği itibariyle yasal şartlar oluştuğundan %20 icra inkar tazminat miktarının kabul edilen miktar üzerinden hesaplanmak suretiyle davalıdan alınıp davacıya verilmesinin uygun olacağı gerekçeleriyle davanın kısmen kabul kısmen reddi ile İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyasındaki davalının itirazının ¨346.368,06 üzerinden iptaline, takibin bu miktar üzerinden aynı şartlarla devamına, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, alacağın %20 si oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verildiği,taraf vekillerinin kararı istinaf etmesi üzerine,İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … nci Hukuk Dairesi’nin 25/12/2018 gün ve … esas,…. karar sayılı kararı ile ,davacı vekilinin istinaf talebinin reddine,davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin icra inkar tazminatına ilişkin bölümün karardan çıkartılarak davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasındaki itirazının ¨346.368,06 üzerinden iptaline karar verildiği,tarafların istinaf kararını temyiz etmeleri üzerine Yargıtay … nci Hukuk Dairesi’nin 09/12/2019 gün ve esas,…karar sayılı ilamı ile istinaf kararının onanmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan doğruya (resen) göz önünde tutulmalıdır.
Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 E. 1980/186 K., 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 Esas 1982/549 Karar ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 Esas 1988/898 K. sayılı kararları)
Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
Nitekim, somut olayda da davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan ilk dava,davacının haklılığının tespiti ile sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bu aşamada Mahkemece ilk davada hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan davada ilk dava aşamasında kesinleşen olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun da kesin delil haline gelip gelmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahati ve özellikle ilk davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, ilk davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.
Özellikle, davalı tarafın ilk davada verilen kararı istinafında bilirkişi raporuna yönelik istinaf itirazları, reddedilmiş, istinaf kararı da onanmış; böylece kesinleşen ilk davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir.Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.
İlk davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını tistinaf isteklerine de konu etmişse de bunlar istinaf Dairesince incelenerek alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak muaccel olan taleplerle bağlı kalınarak verilin mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. İlk dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak muaccel olan alacak ile ilgili karar verildiği belirgindir.
Görülmektedir ki, somut olayda, ilk davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun alacak muaccel olduktan sonra açılan bu dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; ilk davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılması gerektiğinden asıl alacak yönünden davanın kabulü ile davalının itirazının iptaline karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekilinin icra takbine konu ettiği alacak kalemleri arasında işlemiş faiz kalemi de mevcuttur.Davacı vekili alacağın muaccel olduğu tarihten icra takip tarihine kadar hesaplanan işlemiş faiz miktarına yapılan itirazında iptalini talep etmiştir.
Temerrüt (gecikme) faizi; borçlunun, para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını, miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödemesi gereken, miktarı yasalarla belirlenmiş asgari bir tazminat türü olarak tanımlanabilir (Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İst.1992, s.127 vd.).
Borçlunun temerrüdünden söz edebilmek için, öncelikle borcun muaccel hale gelmiş olması gerekir. Muacceliyet; en yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse, kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur.
Hemen belirtilmelidir ki, temerrüdün oluşması için borcun muaccel olması kural olarak tek başına yeterli değildir. Alacaklı, muaccel borcun ifası konusunda borçluya bildirimde (ihtarda) da bulunmalıdır. Ancak, borçlunun temerrüdü için ihtar koşulu mutlak bir koşul olarak düzenlenmiş değildir.
İhtarın gerekli olmadığı hal,6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 117. maddesinde “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.
Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.”şeklinde düzenlenmiştir
Somut olayda; davacı-alacaklı tarafından davalı-borçlu ilamsız icra takibi başlatılmış ve ¨207.820,83 cari hesap alacağı ile ¨127.963,54 temerrüt faizi olmak üzere toplam ¨335.784,37 talep edilmiştir. Davalı borçlu tarafından borcun olmadığından bahisle takibe itiraz edilmesi üzerine takip durmuştur.
Taraflar arasında borcun vade tarihinin kesin olarak belirlenmediği ve icra takibinden önce davalının temerrüde düşürülmediği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda, vade tarihi belirsiz olan para alacağı için davalı borçlu icra takibinden önce temerrüde düşürülmediğinden temerrüt faizi ancak icra takibinden sonraki dönem için talep edilebilir.
Hal böyle olunca, icra takibinden önce temerrüde düşürülmemiş olan davalı borçludan “işlemiş” temerrüt faizi talep edilmesi mümkün olmadığından davacı vekilinin işlemiş faize ilişkin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olması gerekli olup davacı alacağının ilk davada alınan bilirkişi raporu ile belirlendiği ve likit olduğu anlaşıldığından İİK’nun 67/2.maddesi gereğince asıl alacağın %20’si üzerinden icra inkâr tazminatına,davalı,davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden koşulları oluşmayan kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile davalının Çatalca .. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨207.820,83 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen ¨41.564,16. icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
5-Alınması gerekli ¨ 14.196,24 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨4.055,60 harcın mahsubu ile bakiye ¨10.140,64 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
6-Davacı tarafından ödenen ¨54,40 Başvurma Harcı, ¨ 4.055,60 Peşin harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,

7-Davacı tarafından yapılan 12 tebligat + posta ücreti ¨ 107,00 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨66,22’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨22.997,46 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
9-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨16.106,53 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
10-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına ¨330,00 x 2 saat= ¨660,00) X 2 = ¨1.320,00 arabulucuk ücretinden davanın kabul ve red oranına göre hesap edilen ¨816,96’sinin davalıdan, ¨503,04’sinin ise davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
11-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨250,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı ve davalı vekillerinin yüzlerine karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.14/01/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip ….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.