Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/999 E. 2020/527 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/999
KARAR NO : 2020/527

DAVA : MENFİ TESPİT
DAVA TARİHİ : 23/12/2019
KARAR TARİHİ : 17/09/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit davasının dosya üzerinde yapılan incelemesi sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Büyükçekmece Nöbetçi Asliye Huku Mahkemesi’ne verdiği 23/12/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; davalılar arasındaki alacak borç ilişkisi ve düzenlenen senetlerin sadece ve sadece müvekkiline karşı iş bu tasarrufun iptali davasının açılması için tanzim edildiğini ve düzenlendiğini, düzenlenen senetler ve yapılan icra takibi ve hacizlerin tamamen birer senaryo olarak davalı …’in müvekkiline satmış olduğu gayrimenkulleri geri alma çabası olduğunu, senetlerin tanzim tarihinin 30/01/2016 olduğu, davalı …’in diğer davalı …’e bir ay içerisinde ¨450.000,00 verdiğini, böyle bir paranın cepte taşınamayacağı ve evde de tutulamayacağına göre … tarafından bankadan çekilmesi gerektiğini, ¨ 450.000,00 gibi bir senet alacağının ticaret yapan bir kişinin piyasaya sürmemesi ve bankaya vererek protesto ettirmemesinin mümkün olmadığını, tasarrufun iptali davası açılması için ¨ 450.000,00’lik borç yaratıldığını ve akabinde Bakırköy ….. İcra Müdürlüğü’nün ….. esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, daha sonra aralarındaki bir anlaşmazlık yaşandığını ve işbu tasarrufun iptali davasının açıldığını, davalı …’in borçlandığı 30/01/2016 tarihinde tanzim edildiği görülen senetlerin bu tarihte tanzim edilmediğini, davalılar arasında alacak ve borç ilişkisinin olmadığını, diğer davalı …’in böyle bir borç para verecek nakit parası olmadığı gibi davalı …’in de bu miktarda bir paraya ihtiyacı olmadığını, bu nedenlerle davalılar arasındaki alacak-borç ilişkisinin ve Bakırköy ….. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyası ile yapılan takibin tasarrufun iptali davası açılabilmesi amacı ile oluşturulmuş muvazaalı alacak-borç olduğunun ve davalılar arasında alacak-borç bulunmadığının tespiti ile aralarındaki tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekilinin 28/03/2018 tarihli cevap dilekçesi ile özetle; müvekkili ile davalı … arasında 19.08.2015 tarihinde bir protokol yapıldığını; bu protokol ile müvekkili …’e vereceği borca karşılık İstanbul İli, ….. İlçesi, ….. Köyü, … Ada, …. Parsel,….. Kat, ……. Nolu Bağımsız Bölüm’ün tapu aslının müvekkiline verildiğini, söz konusu protokolün imzalanmasından sonra da aynı gün ¨ 61.000,00, müvekkilince …’e verildiğini, 21.08.2015 tarihinde de ¨100.000,00 borç verildiğini, verilen borç para tutarı, protokol tarihinde net bir tutar şeklinde belirlenmediğini, …’in ihtiyacına göre verileceği kararlaştırıldığını, ancak borca karşılık verilen tapudaki meskenin değeri yaklaşık ¨ 450.000,00 olduğundan, üst sınır olarak ¨450.000,00 borç verileceği kararlaştırıldığını, sonrasında ise 08.10.2015 tarihinde ¨27.000,00, 16.11.2015 tarihinde ¨ 35.000,00 , 02.02.2016 tarihinde ¨65.000,00 , 26.04.2016 tarihinde ¨ 61.000,00 ve son olarak 28.04.2016 tarihinde ¨100.000,00 borç verildiğini, müvekkilinin alacağına karşılık düzenlenen senetler ise; gerek tapu aslının müvekkilde olmasının verdiği güvenceye dayanılarak, gerekse borç verilecek tutarın net olarak belirlenmemiş olmasından dolayı, borç verilen tutarların tamamı …’e verildikten sonra tanzim edildiğini, ancak, davalı tarafın iddia ettiği gibi sırf bu davayı açmak için 2017 yılının sonlarında tanzim edilmediğini, müvekkili ile davalı … arasında muvazaalı bir alacak ilişkisi bulunmadığını, hiçbir teminat ve belge alınmaksızın bu borç para verilmediğini, tapu aslının alınmış olması ve taşınmaz üzerinde …….. Bankası’nın ipoteği bulunduğundan, ipotekli bir taşınmazın satışının yapılmayacağı düşünülmüş ve müvekkili lehine ipotek tesis edilmediğini, müvekkilince verilen borcun ödenme tarihi olarak, …’in ortağı olduğu …… San. Tic. Ltd. Şti.’nin satılma tarihi olarak kararlaştırıldığını, …’in, …… ’nın satılacağı, bu satıştan elde edilecek tutarla da borcunu ödeyeceğini söylediğini, davalı – karşı davacı tarafın karşı dava açması yersiz ve mesnetsiz olup, işbu davanın açılmasında hukuki menfaat bulunmadığını, bu nedenlerle karşı davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava;menfi tespit istemine ilişkindir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut olayda hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki ilişkiyi saptamak gerekli olup,davacı vekili,davalı …’in diğer davalı …’e borcunun bulunmadığını,borcun muvazaalı olduğundan bahisle davalı …’in davalı …’e borçlu bulunmadığının tespitini talep etmiştir.Buna göre dava taşınmaz alım satım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup,anılan davanın,TTK’nun 4.maddesinde sayılan diğer anlatımla bu maddede 6098 sayılı TBK’na atıf yapan sözleşmelere ilişkin olmadığından mutlak ticari davalardan olmadığı ve davacı ve davalıların tacir sıfatının bulunmadığı,diğer anlatımla her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hukuk davası(nispi ticari dava) niteliğinde de olmadığı,icra takibine konu bonoda davacının alacaklı veya borçlu sıfatının bulunmadığı,bononun unsurlarının tartışılmayacak olması,muvazaa iddiasının araştırılması gerektiği,aslında açılan tasarrufun iptali davasında bu hususun tartışılması gerektiği,kaldı ki bir an için davanın bonodan kaynaklandığı düşünülse dahi bonunun ödünç sözleşmesi nedeniyle verildiği,Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre bu durumda taraflar arasındaki kambiyo ilişkisinin tartışılmayacak olması nazara alındığında uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
Ticari olmayan davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup asliye hukuk mahkemesi ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki TTK’ nun 5/3.maddesi uyarınca görev ilişkisidir.Göreve ilişkin usul kuralları HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca dava şartıdır.Dava şartları kamu düzeninden olup kamu düzenine ilişkin hususlarda resen dikkate alınacak hususlardan olup dava şartı yokluğu halinde HMK’nun115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan .davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının açtığı davada,mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla;açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
3-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Büyükçekmece ….. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Büyükçekmece Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak, mahkememizce verilen görevsizlik kararının istinaf edilmeden kesinleşmesi halinde yargı yerinin belirlenmesi amacıyla dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …… Hukuk Dairesi’ne gönderilmek üzere davacı vekilin ile davalı … vekilinin yüzlerine karşı,davalı …’in yokluğunda verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.. 17/09/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip ….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”