Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/882
KARAR NO : 2023/448
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 15/11/2019
KARAR TARİHİ : 08/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 15/11/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Her iki davalı şirkette de müvekkilinin yüzde onbeş (%15), ….’ın yüzde altmışbeş (%65), ….’ın çocukları olan …. ve …’ın yüzde 10’ar (%10) hissedar olduklarını, her iki şirkette de yönetim kurulunun iş bu davanın açılma süreci başlangıcında müvekkili, …. ve eşi …’dan müteşekkil olduğunu, her iki davalı şirketin merkezinin aynı adreste olduğunu, davalı iki şirket arasında organik bağ bulunduğunu, bu sebeple usul ekonomisi gereği huzurdaki dava ile her iki şirketin fesih ve tasfiyesi, kabul edilmemesi halinde müvekkilinin her iki şirketteki hisselerinin değerinin ödenerek şirketlerden çıkarılmasının talep edildiğini, bu şirketlerdeki hakim hissedar ….’ın 2016 yılında müvekkiline müracatla müvekkili ile ortaklık ilişkilerini sonlandırmayı düşündüklerini beyan ederek, …. şirketlerindeki müvekkiline ait hisselerin kendileri tarafından satın alınması yoluyla ortaklığın tasfiyesini teklif ettiğini, bu tekliften sonra Tatar ailesinin bir yandan aile şirketleri ile ticari hayatlarına devam ederken, diğer yandann da müvekkilinin …. şirketlerinde hissedar ve yönetici olmaktan kaynaklı haklarını haleldar etmeye, söz konusu şirketleri kendileri ve aile şirketleri lehine ancak …. şirketleri aleyhine yönetmeye başladıklarını ve aynı zamanda şirketleri fiili tasfiye sürecine sokmuş olduklarını, bu suretle müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğinin de sona erdirilmiş olduğunu, yine ortaklığın sonlandırılması teklifinden sonra TTK 408/f maddesi gereği zorunlu olmasına rağmen genel kurul kararı alınmadan, …. şirketlerinin nizasız gayrimenkullerinin tamamı olan, başka bir deyişle …. şirketlerinin bütün mal varlığı olan İstanbul İli, …. İlcesıv …. Mahallesi, … Ada, … Parselde bulunan 5991 m2 alanlı arsa, Edirne İli, … İlçesi, … Mahallesi, …, … ve … Parsel sayılarında kayıtlı 312.560 m2 alan üzerine kurulu 55.000 m2 kapalı alanlı fabrikalar ve 705.441 m2 alanlı toplam 80 adet tarlanın Web satış portalları üzerinden satışa çıkarılmış olduğunu, bu durumun …. şirketlerinin ticari faaliyetlerini durdurduğunun ve hakim hissedar kontrolünde fiili tasfiye sürecine sokulduğunun açık bir göstergesi olduğunu, sonuç olarak …. şirketlerinin diğer hissedarlarca kendi lehlerine ve müvekkilinin hakları hiçe sayılarak yönetildiğinden ve bu durum artık çekilmez bir hal aldığından, ayrıca gayri faal duruma düşerek ticari işletme özelliklerini yitirdiklerinden huzurdaki davayı açma zorunluluğunun doğduğunu belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da açıklanan sebepler ile davalı şirketlerin Türk Ticaret Kanunu’nun 531. maddesi gereği fesih ve tasfiyesine, bu talep uygun görülmez ise müvekkilinin davalı şirketlerdeki paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek şirketlerden çıkarılmasına, yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkilerinin kaldırılarak bu yetkilerin kayyıma devredilmesine, bu talep kabul görülmezse şirketlere ait taşınmazlara ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalılar vekili mahkememize sunmuş olduğu 24/12/2019 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle ; Davalı müvekkili şirketin fesih ve tasfiyesi için haklı gerekçenin oluşmamış olduğunu, ortaklık ilişkisinin sonlandırılmasına yönelik müvekkili şirketlerin diğer yönetim kurulu üyeleri tarafından davacıya herhangi bir teklif yapılmamış olduğunu, davacı tarafından ortaklık ilişkisi sürerken aynı / benzer iş kolunda faaliyet gösteren ticari işletmelerin kurulmuş olduğunu, davacının genel kurullara davet edilmediği, karar süreçlerinden dışlandığı iddiasının gerçeği yansıtmamakta olduğunu, davacının 2019 yılına ilişkin olağan ve olağanüstü genel kurul toplantısı da dahil olmak üzere tüm toplantılara iştirak etmiş katıldığı genel kurul toplantılarında tüm yıllara ilişkin olarak da yönetim kurulunu ibra etmiş olduğunu, bu noktada davacının iddia ve taleplerinin hukuki dinlenirliğinin dahi bulunmamakta olduğunu, davacının dava dilekçesinde haklı sebeplerden biri olarak göstermiş olduğu kredi sözleşmelerine bizzat kendi imzası ile davalı müvekkili şirketleri kafil ettiğini, davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde bankalar nezdinde şirketlerin kefaletine ilişkin sözleşmelere şirketi temsilen imza attığı dikkate alındığında bu durumun TTK 531 kapsamında haklı sebep olarak değerlendirilemeyeceğinin ortada olduğunu, konu olan kredi sözleşmesine bizzat davacının imzası ile davalı müvekkili şirketlerin kefil edildiğini, bu kapsamda her iki müvekkili şirketin banka kredi sözleşmelerine ilişkin değinilmesi gereken bir başka hususun davacının şirketlerin diğer ortaklar lehine malvarlığının azaldığı ve kefalet ile karşılıksız borçlandırıldığı iddiasının mesnetsiz olduğu noktasında toplanmakta olduğunu, davacının yönetim kurulunu tüm işlemlere ilişkin 22.10.2019 tarihli son genel kurul toplantıları da dahil olmak üzere tüm genel kurul toplantılarında yönetim kurulunu ibra ettiği göz önünde tutulduğunda davacı tarafça özellikle kredi sözleşmelerine ilişkin sürecin ticari teamül gereği uzun yıllardır uygulandığı ve bilindiği açık olup davacının iddia ve taleplerinin TTK 531 madde çerçevesinde değerlendirilemeyeceğinin ortada olduğunu, davacının haklı sebeple fesih nedeni olarak gösterdiği ancak TTK 531 maddesi anlamında haklı sebep teşkil etmeyen hususlara ilişkin itirazlarının sıralanmış olduğunu, belirtilen diğer itiraz gerekçeleri ve deliller birlikte değerlendirildiğinde dava konusu uyuşmazlıkta haklı fesih sebebi oluşmadığı gibi, davacının yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle birtakım sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmaya çalıştığının açık bir şekilde görülmekte olduğunu belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da açıklanan sebepler ile davacının haksız ihtiyati tedbir ve kayyum atanması taleplerinin reddine ve haksız davanın külli olarak reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER ve GEREKÇE :
Dava, 6102 sayılı TTK’nın 531’nci maddesi uyarınca davalı şirketin haklı nedenlerle feshi istemine ilişkindir.
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 08/05/2023 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini beyan etmiştir.
Davadan feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.Davadan feragat,davacının mahkemeye karşı yapacağı tek taraflı bir irade beyanı olup feragatın geçerliliği için bunun davalı veya mahkeme tarafından kabul edilmesine veya davalının muvafakat etmesine gerek yoktur.Somut olayda,davacı vekilinin feragat beyanı nedeniyle 6100 Sayılı HMK’nun 307-312. maddeleri gereğince, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın feragat sebebiyle REDDİNE,
2-Feragat yargılamanın ilk celsesinden sonra vuku bulduğundan Harçlar Kanunun 22. maddesi gereğince 179,90 TL karar ve ilam harcının 2/3’üne tekabül eden 119,93 TL’nin peşin Yatırılan 44,40 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 75,53 TL’nin davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar vekilinin beyanı gözönüne alınarak davalılar lehine vekâlet ücreti hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 824,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda karar verildi. 08/05/2023
Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪
“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”