Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/862 E. 2019/1234 K. 26.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/862
KARAR NO : 2019/1234

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 03/06/2009
KARAR TARİHİ : 26/12/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 03/06/2009 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;davalıların 25/05/2008 tarihine dek iş yeri kooperatifinin yönetim kurulu üyeleri olduklarını, görev yaptıkları dönemde kooperatifin kurumlar vergisi yükümlüsü olduğu halde vergi yükümlülüğünü tesis etmeyip beyanname vermediklerini, bir kısım kooperatif üyelerinin uyarısı sonucunda 2006 döneme için pişmanlık başvurusu ile beyanname verdikleri halde ilgili dönemin geçici vergi beyannamelerini vermediklerini, zamanında beyanname verilmediğinden İstanbul Defterdarlığı tarafından inceleme başlatıldığını, yasa gereği 5 yılla sınırlı geçmişe dönük inceleme yapıldığını, vergi denetim raporuna göre yönetim kurulunun görev yaptığı 2003-2007 yıllarına ilişkin zamanında beyanname verilmediğinden kooperatife gecikme cezası hariç ¨ 159.568,92 vergi borcu, ¨403.759,36 vergi ziya ve usulsüzlük cezası tahakkuk ettirildiğini, kooperatifin uzlaşma isteği sonucu vergi borcu ve usulsüzlük cezalarında indirim yapılarak vergi borcunun ¨119.676,69’ye, ziya ve usulsüzlük cezasının ise ¨20.187,97’ye indirildiğini, bu borcun da kooperatifin KDV alacağından mahsup edilerek ödendiğini, kooperatifin neticeten ¨ 20.187,97 ziya ve usulsüzlük cezası, ¨85.546,00′ de gecikme cezası olmak üzere toplam ¨105.733,97 zarara uğratıldığını, bunun nakden ya da mahsup yoluyla ödenmesinin sonuca katkısı olmadığını, zira kooperatif mal varlığındaki eksilmenin zarar niteliğini taşıdığı ve İstanbul Sanayi Ticaret İl Müdürlüğünün yazısı uyarınca ilgili dönemin yönetim kurulu üyeleri hakkında karar alınması istendiğinden TTK 341.maddesi uyarınca mali sorumluluk davası açılması için 2008 yılı genel kurulunun yapıldığını, 10/05/2009 tarihli genel kurulda denetim kuruluna yetki verilmesinin kararlaştırıldığını, hatta aynı kurulda, hesap teknik komisyonu kurulmasına da karar verildiğini, kooperatiflerin TTK hükümlerine tabi olup basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorunda olduklarını, mali danışmanlar olduğu halde vergi yükümlülüğünün kurulmamasının, ihmalin çok ötesinde bir davranış olduğu belirtilerek, bu zarardan yönetim kurulu üyelerinin şahsen sorumlu olduğu gerekçesiyle benzer düzenlemeyi yapan KK 62/3 maddesinin de aynı yasanın 98.maddesi delaletiyle TTK nun AŞ’lerdeki sorumluluğu düzenleyen maddelerine atıf yaptığı belirtilerek tahakkuk eden vergi borcunun indirimli halinin kooperatif tarafından zaten ödenmekle yükümlü olan bir borç olduğunu, zarar kapsamına girmediği ancak zamanında ödenmediğinden tahakkuk ettirilen ceza bedeli ¨85.546,00 ile vergi ziya ve usulsüzlük cezası tutarı ¨20.187,97 toplamı ¨105.733,97’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı yana yüklenmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :
Davalıların mahkememize sunduğu 07/09/2009 havale tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; bu davanın açılmasına yetki veren genel kurul kararının usule uygun olmadığını ve Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile genel kurul karar iptali davası açtıklarını, eğer bu genel kurul kararı iptal edilir ise davacıların bu davayı açma yetkilerinin ortadan kalkacağını ve bu sebeple beklenmesi gerektiğini, esas yönünden de vergi inceleme tutanağındaki bilgisizlik ve basiretsizlikten böyle bir tutanağın düzenlendiğini, vergi incelemesi sırasında yeni kooperatif yönetiminin kasti ya da ihmali hareket ederek 24/06/2008 tarihli tutanağı imzaladıklarını, temelinde düşmanlığın yattığını, bu davanın da bu vergi inceleme raporuna dayandırıldığını, bu tutanağın kendilerine ibraz ve tebliğ edilmediğini, kooperatifi beyanname vermemiş ve KDV borçlusu durumuna düşürenin verdikleri beyanlar sonucu yeni yöneticiler olduğunu, ceza kesilmesinde herhangi bir kusurlarının bulunmadığını, verilen beyannameleri verilmemiş hükmüne düşürenlerin görev başındaki başkan ve ikinci başkan olduğunu, şayet vergi incelemesine dayanak bu tutanağı imzalamamış olsalardı KDV veya usulsüzlük, vergi ziya cezasının kesilmeyeceğini, tutanağın sorumluluk dayanağı yapılmasının gerçeğe uygun olmadığı belirtilerek ve eğer kooperatif haklarını korumak amaç ise yeni yönetimin vergi borcuna ilişkin zaman aşımı itirazını da ileri sürmeleri gerektiğini, bunu yapmadıkları ve benzer gerekçeler ileri sürerek kooperatifi zarara uğratacak herhangi bir eylemleri bulunmadığından davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkememizce verilen 27/12/2015 gün ve …. esas, …. karar sayılı ilam Yüksek Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 02/10/2019 gün ve …. esas, …. karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3. maddesinde; “Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur” hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, ana sözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3. maddesinde ise; “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 98. maddesi yollaması ile atıf yapılan anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri ise , TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir.Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, kooperatifin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de kooperatiflere uygulanmasına imkân verilmiştir.
Yönetim kurulunun hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır.
Yönetim kurulunun denetim ve gözetim görevi ile ortaklara eşit işlemde bulunma, kooperatife karşı rekabette bulunmama, kooperatifle işlem yapmama, özen ve bağlılık yükümünün yerine getirilmemesi bir zarara yol açmışsa, bunlara aykırılık yönetim kurulunun sorumluluğuna yol açacaktır.
İşte yönetim kurulunun işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayan kooperatife, meydana gelen zararın giderimini sağlamak için kanunda hukuki sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu çeşitli durumlara göre farklılıklar gösteren hallerde,kooperatife veya ortaklar ile kooperatif alacaklılarına uğradıkları zararları müdürlerden veya diğer sorumlulardan talep etme hakkı vermektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki, yönetim kurulunun hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir. Zira zarar tehlikesi sorumluluk için yeterli değildir. Ayrıca meydana gelen zararın müdürlerin kanuna ve esas sözleşmeye aykırı kusurlu davranışları, yani uygun illiyet bağı sonucu meydan gelmesi şarttır.
Yönetim kuruluna (organa) özgü genel sorumluluk hallerini düzenleyen, TTK m. 553, 6762 sayılı TTK m. 336 dan farklı olarak, ayrı ayrı hangi hallerin sorumluluk doğuracağını belirtmemiş, genel ve kapsayıcı bir şekilde yönetim kurulunun kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlâl edip kooperatifin zarar görmesine sebep olmaları hallerine hasretmiştir. Maddede belirtilen kanun ifadesi, sadece TTK’nu değil, diğer kanunlardaki yükümlülükleri de kapsar şekilde anlaşılmalıdır.
Madde anlamındaki yükümlülük, yönetim kurulunun kanunlardaki veya esas sözleşmede bir görev veya yetki bağlamında öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluğunu ifade eder. Bu bağlamda ilk olarak yönetim kurulunun özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağına aykırı davranması, eşit işlem ilkesini ihlâl etmesi açıkça yükümlülük ihlâli olarak tespit edilebilir. Öte yandan, yönetim kurulunun kanunla veya kooperatif sözleşmesiyle genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkili olduğunu, kanunların ve kooperatif sözleşmesinin genel kurula görev ve yetki vermediği bütün konularda görevli ve yetkili olduğunu belirterek yönetim kurulunun kullanacakları yetki kapsamındaki yükümlülükleri gösterilmiştir. Yükümlülükler, yönetim kurulunun kooperatifi, ortakları ve alacaklıları korumaya yönelik görev ve yetkilerdir.Yükümlülüklerin kusurlu olarak ihlâli nedeni ile yönetim kurulunun sorumlu olabilmesi için, ihlâl sonucu, kooperatifin, ortakların ya da alacaklıların bir zarara uğraması gereklidir. Yükümlülüğün ihlâline rağmen ortada bir zarar yoksa yönetim kurulunun sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Kooperatif yönetim kurulunun hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan yönetim kurulunun sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta kooperatifin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi müdürleri sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık yönetim kurulu kendisine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşsa, sorumlu olacaktır. TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması, yönetim kurulunun sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
6102 sayılı TTK da değişiklik yapan 6335 sayılı Kanun, m. 553’ü ilk haline dönüştürerek, önceden olduğu gibi kusurun ispatını davacıya yüklemiştir.Buna göre meydana gelen zararın oluşmasında müdürün kusurlu olduğu davacı tarafından ispat edilecektir.
Yeni TTK kusurun niteliğini, İsviçre hukukundaki gelişmelere uygun olarak, objektifleştirmiştir. Objektifleştirilmiş kusura göre, sorumlu olan kişi aynı olayda, bilinçli ve mantıklı bir kişinin aynı şartlar altında göstermesi gereken özeni göstermiş olmalıdır. Bu nedenle hakkında sorumluluk davası açılan yönetim kurulunun kendi işinde göstermesi gereken özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulması mümkün olmadığı gibi, tecrübesizliği ve yeterince bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması da mümkün değildir.
Hâkim, yönetim kurulu aleyhine açılan sorumluluk davalarında, özen borcunun kapsamını dikkate alarak, onların kusurlu olup olmadığını, kendilerine yüklenen özen borcunu yerine getirip getirmediklerini araştıracaktır. Yönetim kurulunun söz konusu kararı verirken, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığı, gerekli dokümanların toplanıp toplanmadığı, konu hakkında uzman kişilerden görüş alınıp alınmadığı özen borcu kapsamında incelenecektir. Hâkim, yönetim kurulunun karar verdikleri konuya vakıf olup olmadıklarını, verdikleri kararın bilincinde olup olmadıklarını ve kooperatifin çıkarlarına yabancı hususların karara etkisinin bulunup bulunmadığını, özen ölçüsünde araştıracaktır. Bir karar alınmadan önce gerekli araştırmanın yapıldığı, kooperatif çıkarına yabancı etkilerin söz konusu olmadığı bir kararın özen borcuna aykırı olamayacağı ve yönetim kurulunun sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bu durumda yönetim kurulunun tercihine saygı duyulmalı,kararın yerinde olup olmadığı tartışılmamalıdır. Zira yönetim kurulu, kanunun kendileri için getirdiği objektif özeni göstermiş ve bu kararı almıştır.
TTK m. 553/1 göre, meydana gelen zarardan kooperatif, ortaklar ve alacaklılar doğrudan zarara uğramışlar ise bunlar, yönetim kuruluna karşı doğrudan sorumluluk davası açabileceklerdir. Bu nedenle TTK ortakların ve kooperatif alacaklılarının doğrudan uğradıkları zararlar nedeni ile yönetim kuruluna karşı dava hakkına sahip olduklarını açıkça hüküm altına almıştır.
Doğrudan zararlar şirketin zarar görmesinden dolayı değil, ortak ve alacaklıların şirketten bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Bu dava sonucu elde edilen tazminat davayı açan kişilere verilir.
Buna karşılık kooperatifin zarara uğradığı hallerde, kooperatifin yanında ortaklar da, tazminatın şirkete ödenmesini istemeleri şartıyla dava hakkına sahiptirler (TTK m. 555). Bu maddeye göre, kooperatif ya da pay sahipleri zarara neden olan yönetim kuruluna karşı sorumluluk davası açabileceklerdir. Ayrıca bu davanın ortak tarafından açılmış olması halinde, TTK m. 555/2’de bir yenilik olarak dava masrafları rizikosu, davacı lehine kolaylaştırıcı hüküm getirmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, yönetim kurulu aleyhine sorumluluk davası açma hakkı öncelikle kooperatifindir. Davanın kooperatif tarafından açılmaması veya açılamaması halinde şartlar mevcutsa, ortakların veya alacaklıların da bu davayı açma hakları vardır (TTK m. 555- 556).
Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından istenilen zararın dolaylı zarar olduğu ve zararın kooperatife ödettirilmesinin istendiği buna göre açılan davanın dinlenebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında somut olaya döndüğümüzde,davacı vekili,genel olarak davalı eski yönetim kurulunun kooperatifi zarara uğrattıklarından bahisle huzurdaki sorumluluk davasını açmıştır.
Yukarıda da açıklandığı üzere müdürlerin hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması ve kusurun davacı tarafından ispat edilmesi gereklidir.Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporlarında ihtimalli değerlendirmeler yapılmış ve vergi beyannamelerinin verilmemesinde davalı yönetim kurulu üyelerinin kusurları davacı yanca kesin olarak ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken ¨44,40 karar ve ilam harcının peşin yatırılan ¨1.427,50 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨1.383,10 harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar tarafından yapılan 2 adet tebligat + posta ücreti ¨76,80 yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,

5-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨ 11.208,72 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan ¨2.000,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
7-Davalılar tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalılara İADESİNE,

Dair,6100 sayılı HMK’nun geçici 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrası yollamasıyla mülga 1086 sayılı HUMK’nun 26/09/2004 gün ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümleri uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere ,davacı vekilinin yokluğunda,davalılar vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 26/12/2019

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Kâtip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”