Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/822 E. 2020/788 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/822
KARAR NO : 2020/788

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 28/10/2019
KARAR TARİHİ : 26/11/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 28/10/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin davalı şirketin %49 oranında pay sahibi olduğunu ve aynı zamanda iş ortağı konumuna olduğunu, 10.07.2019 tarih ve 9866 sayılı TTSG’de yayımlanmış olan Şirket Olağan Genel Kurul çağrısına ilişkin ilanı takiben 26.07.2019 tarihinde Genel Kurul toplantısı yapılarak kararlar alındığını, müvekkili şirket adına 26.07.2019 tarihinde, davalı şirketin yönetim kurulu ve genel kurul toplantı divanına, 10.07.2019 tarihinde yapılmış olan ilanın Anonim Şirketlerin genel kurul toplantılarının usul ve esasları ile bu toplantılarda bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri hakkında yönetmelik kapsamında uyulması zorunlu olan çağrı usulü ve özellikle ilan içeriğine uyulmadığı konusunda ihtarname gönderildiğini, ihtarnamede genel kurul toplantısının ertelenmesi ve yeni bir tarihte usulüne uygun şekilde bir ilan ve çağrı prosedürü ile yapılmasının talep edildiğini, davalı şirketin ihtarnameyi dikkate almaksızın, mevzuata ve iyiniyet kurallarına aykırı davranarak genel kurul toplantısını yapıp, kararlar alındığını, iadeli taahhütlü mektupla yapılacak tebligatın 7201 satıh Tebligat kanunu 12. ve 13. Mad. gereği, ya yetkili temsilciye ya da hazır bulunan memur veya müstahdemlerden birine yapılması gerektiğini, ancak kanun hükmüne aykırı olarak ilgili tebligatın tüzel kişilikle ilişiği olmayan bir üçüncü kişiye yapıldığını, müvekkilinin genel kurul çağrısından haberdar olamadığını, Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 11 mad. ikinci fıkrasında “Yapılacak ilanda, genel kurul toplantısında kendisini vekil vasıtasıyla temsil ettirecekler için vekaletname örneklerine de yer verilir” düzenlemesi olduğunu, ancak ilan içeriğinde bulunması gereken genel kurul toplantısında kendisini vekil vasıtasıyla temsil ettirecekler için vekaletname örneğine yer verilmediğini, davalı şirket tarafından yapılmış olan çağrı usulündeki hukuka aykırılıklar sebebi ile Genel Kumla katılamayan yurt dışmda kumlu olan müvekkili şirket için 6102 Say. TTK 446/b mad. kapsamında ilgili genel kuralda alınmış olan kararlara karşı iptal davası açma hakkı doğduğunu, müvekkilinin çağrıda usulsüzlük nedeniyle genel kurula katılamamasının toplantıda alman kararların dürüstlük ve eşitlik ilkesine aykırılık taşımasına sebep olduğunu, davalı şirkete gönderilen ihtarnamede, “genel kumlun mevzuata aykırı bir şekilde ertelenmemesi halinde, TTK 420 mad. esas alarak azlık pay sahiplerine tanınmış olan finansal tabloların müzakeresinin ve buna bağlı konuların genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanın kararıyla finansal tablolarla ilgili konuların görüşülmesinin bir ay sonraya bırakılması” talep edildiğini, ilgili madde metninde sermayenin onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine, toplantı başkamnm takdir yetkisine sahip olmaksızın ilgili konuların görüşülmesinin bir ay sonraya bırakılacağının düzenlendiğini, ancak emredici bir hukuk kuralının öngördüğü madde metnine karşın, davalı şirketin finansal tabloların müzakeresinin ve buna bağlı konularının müzakeresini bir ay sonraya ertelemekten imtina ettiğini, bu durumun müvekkili şirketin yönetim kumlu üyelerinin ibrasına dair bir karara TTK 446/a mad. göre olumsuz oy vererek muhalefetinin tutanağa geçirmesine engel teşkil ettiğini, izah edilen nedenlerle, davalı şirketin genel kurul kararının iptaline, taleplerinin kabul görmemesi ve genel kurul kararının iptal edilmemesi halinde, finansal tabloların müzakere ve buna bağlı konulara ilişkin alman kararların iptaline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 19.12.2019 h.tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu, davacıya usulüne uygun çağrı yapıldığını, ancak davacının bu çağrıya icabet etmek yerine toplantının olduğu sabah saat 08.30’da müvekkili şirketin mail adresine ve şirketin o zamanki ortak ve yönetim kurulu başkam …’un whatsapına, dayanaksız ve gündem ile ilgili olmayan soyut nedenler üreterek erteleme talebinde bulunduğunu, davete ilişkin tebligatın usulsüz olarak yapıldığı kabul edilse dahi, toplantı ve gündeminden haberdar olan davacının toplantıya katılmayarak ve gündeme ilişkin çekincelerini, şerhlerini sunmayarak, işbu davayı açmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini ve hakkın kötüye kullanılması olduğunu, Genel Kurul kararlarının iptalinin TTK 445 ve devamı mad. düzenlendiğini, buna göre; davacı yanın olağan genel kuruldan haberdar olduğu ve ertelenmesini talep ettikleri hususu nazara alınarak, yasal süre olan davanın üç aylık süre zarfında ve 446 mad. sayılan kişiler tarafından açılmadığından, davanın gerek husumet gerekse hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, davacının, genel kurul toplantısının ertelenmesini talep ettiğini beyan ettiğini, bu hususta yasal şartlan taşıyan bir belge sunmadığını, TTK 420 mad. hangi hallerde erteleme istenebileceğinin düzenlendiğini, ilgili olağan genel kurul toplantısında …’un şirketteki hisselerini …’e devrettiğini, Ticaret sicilde tescil ettirildiğini, davacının hangi hukuki sebeplerle davayı açtığını, hukuken korunan menfaatinin anlamlandırılamadığını, pay devri ile davacının şirketteki payının değişme uğramadığını, herhangi bir zararı veya gelecekte uğrayabileceği bir zararı olmadığını, hukuki bir menfaat taşımayan, iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykın davanın reddi gerektiğini, izah edilen nedenlerle, TTK 445 mad. uyarınca süresinde açılmayan davanın reddine, TTK 446 mad. uyarınca davacı ehliyeti olmayan davanın reddine, davacı yanın hukuki bir menfaatinin olmaması sebebiyle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin 26/07/2019 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Dosyada delil olarak davalının ticari defterlerine dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca davalının ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişiler Dr. …. ve … tarafından düzenlenen 28/05/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda;
Davacı tarafa yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, davanın da üç aylık süre içinde açıldığı bu bakımdan davacı açısından iptal davası açma şartlarının gerçekleştiğini, davacı açısından dava açma şartlarının bulunmasının tek başına alınan kararların iptali için yeterli olmadığı, anılan kararların iptalinin sağlanabilmesi için bu kararların kanun, anasözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olması da gerektiğini, davacının azınlık pay sahibi haklarını kullanabilecek konumda olduğundan, herhangi bir gerekçe ileri sürmeden toplantının ertelenmesini talep etme yetkisi bulunduğundan ve toplantı başkamna ulaşmak suretiyle toplantının ertelenmesini talep ettiğinden, davacının bu talebine uyulmadan finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konularda alman kararların iptali gerektiğini, buna göre, mali tablo ve raporların onaylanmasına ilişkin gündemin 3. ve 4. maddesiyle alınan kararlar ile yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5. maddesiyle alman kararın iptali şartlarının oluştuğunu, yönetim kurulu başkanmm istifa etmesiyle yerine birisinin seçilmesi zorunlu olduğundan; gündemin 6. maddesi kapsamında alınan karar açısından iptal şartlarının oluşmadığı, yine, anonim şirketlerde çoğunluk ilkesi hakim olduğundan, davacının genel kurul toplantısına katılması durumunda dahi sahip olduğu oy orsamın bu kararların alınmasını engelleyebilecek oranda olmadığından ve davacının bu kararların iptal edilmesinde herhangi bir menfaati bulunmadığından, gündemin 7. ve 8. maddesiyle alman kararlar yapılan işlemlerin tamamlanmasına yönelik prosedürlere ilişkin olduklarından, anılan kararın iptali şartlarının gerçekleşmediğini bildirmişlerdir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide ARSLANLI, MOROĞLU ve DOMANİÇ birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere TTK.nun 446.maddesi uyarınca toplantıya katılan üyenin karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirmesi gerekmektedir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında, sonradan alınacak karara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımamaktadır. Muhalefetin, görüşülen öneriye değil, alman karara karşı yapılması gerekmektedir. Yine Yargıtay kararlarında, muhalefetin anılı karardan sonra olması gerektiği, zira karar öncesinde karara peşinen muhalefet etmenin mümkün olmadığı da ifade edilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta öncelikle çağrının usulsüz olup olmadığının tespiti önem arz etmektedir.Anonim şirketlerde genel kurula çağrı usulünü belirleyen 414 ncü madde hükmü “Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir.” şeklinde olup buna göre davalı şirketin çağrıya ilişkin ilanı10/07/2019 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yaptırdığı,davacı şirketin adresine de iadeli taahhütlü mektup ile toplantı gününün 04/07/2019 tarihinde gönderildiği,PTT sorgulamasından tebligatın 11/07/2019 tarihinde yapıldığı görülmüştür.Ancak söz konusu tebligatın kime yapıldığı hususunda davalı şirket tarafından bir tebliğ mazbatası dosyaya sunulmadığı gibi PTT’ye yazılan müzekkere ile de tebliğ mazbatasının bir örneğine ulaşılamamıştır.Davacı vekili ise tebligatın şirketi temsile yetkili kişiye yapılmadığını,tebligatın geçersiz olduğunu savunmuştur.
İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Anılan ispat kuralları gereği davalı şirket genel kurul tarihinden makul bir süre önce toplantı gününü şirket ortağı davacı şirkete bildirdiğini ve bu bildirimin de Tebligat Kanunundaki hükümler çerçevesinde usulüne uygun bir şekilde yapıldığını ispat etmek zorundudır.somut olayda davalı şirket herhangi bir tebliğ mazbatası sunmamış,tebligatın usulüne uygun bir şekilde tebliğ edildiğini ispat edememiştir.Davacı vekilinin tebliği aldığı bildirilen kişinin davacı şirket yetkilisi veya tebligat almaya yetkili memur olduğu ispat edilemediği,bu nedenle yapılan tebligatın Tebligat Kanunun 12 nci maddesine aykırı olduğu ve bu hâli ile tebliğ işleminin usulsüz olduğu,davacı vekilinin toplantı günü gönderdiği e-posta dışında toplantı gününü daha önce öğrendiğine dair bir delil bulunmadığı,buna göre davacı tarafından toplantı gününü bu tarihte öğrenildiği,yabancı menşeili davacı şirketin aynı gün içinde toplantıya katılmasının da olağan olmadığı,buna göre davalı şirket yönetim kurulu tarafından yapılan çağrının usulsüz olduğu,davacının toplantıya katılmadan ve muhalefet şerhini yazdırmadan dava açma hakkına sahip olduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekili davanın her ne kadar 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını savunmuş ise de,dava açma süresinin son gününün hafta sonu tatiline denk geldiği,tatili takip eden ilk günde davanın açıldığı,bu hâli ile davanın 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının ortak olması,davayı üç aylık hak düşürücü süre içerisinde açtığı ve çağrının usulsüz olması nedeniyle toplantıya katılıp kararlara muhalif olup muhalefet şerhini tutanağa geçirmeden dava açabileceği,çağrının usulsüz olmasının kararların iptali için yeterli olmadığı alınan kararlarınkanun,anasözleşme ve objektif iyiniyet kurallarına da aykırı olması gerektiği saptandıktan sonra davalı şirketin genel kurulunda alınan kararların iptali kabil kararlar olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.
Davacı vekili vermiş olduğu dilekçede, “şirketin TTSG’de yayınladığı gündem konuları arasında finansal tabloların onaylanması, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesi, kâr payı dağıtımına ilişkin gibi kararların yer aldığını, iç yönergenin onaylandığı ve yeni bir yönetim kurulu üyesi seçildiği hususları haricinde, genel kurulda belirlenen gündem maddeleri hakkında ne kararlar alındığını bilmediğini, bilançonun ertelenmesini talep ettiğini dolayısıyla bilançonun ertelenmesine bağlı olan konularda karar alınmaması gerektiğini ” ileri sürmüştür.
Toplantının ertelenmesine ilişkin TTK. m. 420/1 hükmüne göre: “Finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular, sermayenin onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine, genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanının kararıyla bir ay sonraya bırakılır’’. Davacının azınlık pay sahibi haklarını kullanabilecek konumda olduğundan, herhangi bir gerekçe ileri sürmeden toplantının ertelenmesini talep etme yetkisi bulunduğundan ve toplantı başkanına ulaşmak suretiyle toplantının ertelenmesini talep ettiğinden, davacının bu talebine uyulmadan finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konularda alman kararların iptali gerekmektedir.
Buna göre, mali tablo ve raporların onaylanmasına ilişkin gündemin 4. Maddesiyle alınan karar, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5. maddesiyle alınan karar ve yönetim kurulunun seçimine ilişkin gündemin 6.maddesiyle alınan karar ile yönetim kurulunun seçimi ile ilişkili 8 nolu kararın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bilirkişi kurulu her ne kadar yeni yönetim kurulu seçiminin finansal tablolar ile bağlantılı olmadığını bu nedenle iptali gerekmediğini bildirmiş ise de,TTK’nın 413 ncü maddesinin açık hükmü karşısında,yönetim kurulunun seçimi finansal tablolar ile bağlantılı sayılması gerektiğinden(Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk dairesinin 12/12/2016 gün ve 2016/2098 esas, 2016/9484 karar sayılı ilamı) iptaline karar verilmiş,yine bu maddenin iptali nedeniyle yönetim kurulunun seçimi ile bağlantılı 8.maddenin de iptaline karar verilmiş,gündemin 3 ncü maddesinde herhangi bir karar alınmadığı ve iptal edilecek bir kararın bulunmadığı anlaşıldığından bu maddeye ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, aynı toplantıda alınan diğer kararların kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşıldığından davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile;davalı şirketin 26/07/2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında,gündemin 4,5,6 ve 8 nolu maddeleri ile görüşülen kararların İPTALİNE,
2-Aynı genel kurulun 3 nolu gündem maddesinde görüşülen konu ile ilgili olarak herhangi bir oylama yapılmadığı ve dolayısıyla karar alınmadığı anlaşıldığından bu maddeye ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA
3-Davacının, diğer maddelerin iptaline ilişkin talebinin REDDİNE,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨54,40 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨ 44,40’den mahsubu ile bakiye ¨10,00 harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
5-Davacı tarafından yapılan 12 tebligat+posta ücreti ¨119,10 , bir bilirkişi inceleme ücreti ¨2.000,00 olmak üzere toplam ¨ 2.119,10 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨1.210,91’nin (4/7 üzerinden) davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen kısım üzerinden hesap edilen ¨4.080,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen kısım üzerinden hesap edilen ¨4.080,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacılar tarafından peşin olarak yatırılan ¨662,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı,davalının yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.26/11/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.