Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/797 E. 2020/695 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/797
KARAR NO : 2020/695

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 18/10/2019
KARAR TARİHİ : 22/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunduğu 18/10/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin davalı şirketin kurucusu ve ortağı olup, 2019 dönemine kadar şirkette yönetim kurulu başkan yardımcısı görevini yürüttüğünü, 18.07.2019 tarihinde pay sahiplerinin katılımıyla 2016-2017 ve 2018 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısı yapıldığını, müvekkilinin de toplantıya katıldığını, toplantının usulüne uygun yürütülmediğini, kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı kararlar alındığını, toplantının 4. Gündem maddesi uyarınca 2016-2017 ve 2018 yıllarına ait finansal tabloların müzakeresinin, faaliyet raporlarından haberdar olmayan müvekkilinin talebiyle TTK 402 md. uyarınca ertelendiğini, toplantının 5.gündem mad. uyarınca, yürüttükleri yönetim kurulu üyeliği görevleri hakkında … ve müvekkili …’nın genel kurul tarafından ibra edilmediğini, toplantının 6. Gündem mad. uyarınca …’un yönetim kuruluna seçildiğini ve kendisine aylık ¨ 10.000,00 ücret bağlandığını, toplantının 8. Gündem mad. uyarınca şirket faaliyetleriyle ilgili çalışmalar için TTK 395 ve 396 mad. gereğince …’a yetkiler verildiğini, Genel Kural toplantısında Finansal Tablolann görüşülmesi ertelendiği halde, buna rağmen yönetim kurulu üyelerinin ibrası konulu gündem maddesinin oylamasında, yönetim kurulunun ibra edilmediğini, genel kuralda alınan ibra kararının kanıma aykırı olduğunu, yöneticilerin ibrası doğrudan finansal tablolann müzakeresiyle ilgili olduğundan gündem maddesinin TTK 420 m. Kapsamında ertelenmesi gerektiğini, bu nedenle kararın iptali gerektiğini, müvekkilinin genel kural toplantısından önce finansal tabloları incelediğini, ancak genel kural toplantısı sırasında müvekkiline farklı bilançolar gösterildiğini, bu yeni bilançoları daha önce görmemiş olan müvekkilinin müzakerenin ertelenmesini talep ettiğini ve şerh ettirdiğini, finansal tabloların ertelenmesine karar verildiğini, özellikle yönetim kurulu üyelerinin ibrası, şirket ortaklarına kâr payı dağıtımı, yeni yönetim kurulu üyesi seçimi, yöneticilere ücret bağlanması ve huzur hakkı verilmesi gibi konuların nitelikleri itibariyle finansal tablolann görüşülmesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu, ibra edilmeme karannm müvekkili dahil tüm genel kurulun aydınlatılmış iradesi olmadan alındığını, dava konusu genel kurulda yönetim kurulu ibra edilmeden yeniden yönetim kurulu seçimi yapıldığını, …’un yönetim kurulu üyesi olarak 3 yıllığına şirketi temsile yetkili kılındığını, davalı şirketin bir aile şirketi olduğunu, 2018 yılında Yönetim Kurulu Başkanı …’un vefatından sonra, yönetim kurulunda müvekkili … ve kardeşi …’un kaldığını, …’un annesi olan ….’un davalı şirkette 53.750 ad. hisseye sahip olduğunu, …’un vefatından sonra zamanla ortaklar arasında ihtilaflar yaşandığını, … ve …’un oyları ile müvekkilinin oyları olmak üzere iki bloğa ayrıldığını, bu blokların birbirine yakın oy sayısı içerdiğini, ….’un oy hakkı ve vefatla veraseten intikal eden bölünemeyen oyların alman kararlarda belirleyici olduğunu, 78 yaşında olan ….’un uzun süredir sağlık problemleri yaşadığını ve ilaç tedavisi gördüğünü, …’un bu durumdan faydalanarak ….’dan vekalet aldığını, yetkisiz temsilci olarak toplantıya iştirak eden …’un hukuka aykm şekilde 53.750 ad. oy hakkını kendi lehine olan bloklarla birlikte kullanarak blok oyların eşitliğini bozduğunu ve genel kurulda istediği kararlan aldırdığını, iptali talep edilen, yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçimi konulu 6 numaralı genel kural karannda oylamaya bakıldığından, …’un ….’a ait oyları kendi lehine karar aldırmak için kullandığının görüleceğini, genel kural toplantı tutanağına göre; …’un 276.875 olumla oya karşılık 223.125 olumsuz oy ile yönetim kurulu üyesi seçildiğini, bloklar arasındaki farkın 53.750 olup tam olarak ….’un sahip olduğu oya tekabül ettiğini, 6 numaralı genel kurul kararının TTK 446/1-b hükmünce iptal edilmesini talep ettiklerini, pay sahiplerinin genel kurulda finansal tablolar görüşülmeden, son 3 yılda şirketin nasıl yönetildiğine dair hiçbir bilgi sahibi olmadan eski yönetim kurulu üyesi …’u tekrar yönetim kuruluna seçtiklerini, izah edilen nedenlerle, 18.07.2019 tarihinde düzenlenen genel kurul toplantısında alınan kararlardan; şirket yönetim kurulunun ibrası hakkında verilen 5 numaralı kararın TTK 420 m. Hükmüne açıkça aykırı olması sebebiyle iptal edilmesini, Yönetim kurulu üyesi seçimi konulu 6 numaralı kararın finansal tabloların müzakeresiyle doğrudan bağlantılı olması sebebiyle TTK 420 m. Hükmüne aykırı olduğu ve …’un yetkisiz temsilci olarak toplantıya katılması, oy kullanması ve kullandığı oylarında iptale konu kararın alınmasına etki etmesi nedeniyle iptalini, Yönetim kurulu üyesi seçimi konulu 6 numaralı kararın hukuka aykırı olması sebebiyle, anılan kararın devamı ve sonucu niteliğindeki “Yönetim kurulu üyesine TTK 395. Ve 396. Mad. gereğince yetki verilmesi konulu 8 numaralı kararın iptali edilmesini, yönetim kurulu üyesi …’a huzur hakkı adı altında aylık ¨ 10.000,00 ücret bağlanması konulu 6 numaralı kararın iptal edilmesini, 18.07.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alman kararların yürütülmesinin geri bırakılmasını, netice olarak olağan genel kurulda alman 5, 6, ve 8 numaralı kararların iptalini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini arz ve talep etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekilinin 29.11.2019 h.tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının genel kurul öncesi incelenen finansal tabloların genel kurul toplantısında farklı olduğunu iddia ettiğini, iddia olunan finansal tabloları genel kurula sunma görevinin davacı üzerinde olduğunu, davacının 2016 yılı Ağustos ayından itibaren davalı şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğunu, yönetim kumlu başkanın ise … olduğunu, …’un 01.05.2018 tarihinde vefatından sonra yönetim kumlu başkanının davacı olduğunu, söz konusu genel kumla davacının yönetim kumlu başkanı olarak katıldığını, finansal tabloları genel kumla sunma görevinin kendisinde olduğunu, genel kurulda seçilen yeni yönetim kurulunun yaptığı incelemelerde, muhasebe biriminin genel kurul öncesi finansal tabloları elektronik ortamda davacıya raporladığını, bu raporlar ile genel kurula sunulan raporlar arasında hiçbir fark olmadığının tespit edildiğini, davacının fînansal tabloların görüşülmesi ile ilgili iddiasının bir an için kabul görmesi halinde bile, bu hususun ancak çok ortaklı şirketlerde ortakların birden fazla aday arasından seçim yapması hali için geçerli olduğunu, ancak yönetim kurulu görevi olmayan sade hissedarların ileri sürebileceğini, davacının fiil ehliyeti olmadığını ileri sürdüğü …., … ve eşi …’un şirketin düştüğü borç batağından davacıyı sorumlu tuttuklarını, aile şirketi olan ortakların fînansal tabloları bildiğini, finansal tabloların görülmemiş olmasının bir aile şirketi olan ve davacı ile dört kişiden oluşan genel kurulun iradesini değiştirmeyeceğini, davacının ve yönetim kurulu üyesi …’un genel kurulda zaten ibra edilmediği için, ibra kararı olmadığından bu talebin reddi gerektiğini, ….’un noter huzurunda verdiği vekaletin geçerliliğinin konusunun bu davanın konusu olmadığını, ….’un davacının annesi olduğunu, annesinin fiil ehliyeti olmadığı iddiasında yetkili mahkemeden vasi talep etmesi gerektiğini, daha sonra vekaletin iptali davası açması gerektiğini, davacının genel kurula konu olan resmi olarak yönetim kurulu başkan yardımcılığı, fiilen ise yönetim kurulu başkanı tek yetkili olduğu 2016-2017-2018 yıllarında davalı şirketi ağır borç altına soktuğunu, şirketin diğer hissedarlarının ve ….’un davacının yönetimden acilen uzaklaştırılması konusunda hem fikir olduklarını, davacının şirketi borç batağına sokmasından sonra, 2018 yılında 3. Kişiler ile ortak olarak okul açma girişimlerine başladığını, daha sonra kendi ve kızları adına yine eğitim sektöründe faaliyet gösteren şirket kurduğunu, bu şirket bünyesinde okul açtığını ve davalı şirketin öğrenci ve öğretmen portföyünü yeni kurduğu şirkete kaydırmak ve davalı şirketi borçları ile baş başa bırakmak çabasına girdiğini, davalı şirketin eğitim sektöründe faaliyet gösterdiğini, 18.07.2019 tarihinde genel kurulda yönetim seçimi olmasaydı davalı şirketin organsız kalacağını, çünkü 28.07.2016 günü yapılan 2015 genel kurulunda seçilen yönetim kuruluna üç yıl süre ile yetki verildiğini yönetim kurulunun görev süresinin 28.07.2019 tarihinde sona ereceğini, davacının yönetim kurulu başkanı olmasına rağmen genel kurulu toplamadığını, diğer yönetim kurulu üyesi …’un çabaları ile genel kurulun toplandığını, davacının yönetim kurulu başkanı olduğu halde fînansal tablolardan haberi olmadığı gerekçesi ile toplantının 20.08.2019 tarihine bırakılmasını istediğini, böylece 09.09.2019 tarihinde başlayacak eğitim yılı öncesi davalı şirketin organsız kalmasını amaçladığını, temel liselerin dönüşümü ile ilgili mevzuat gereği, davalının …’de bulunan temel liseyi, 2019-2020 eğitim yılı öncesi özel okula dönüştürmesi için yasal zorunluluk bulunduğunu, temel lisenin bahçesi olmadığından özel okul olarak kullanılması mümkün olmadığından yeni bina arayışına girildiğini, davacının toplantının 20.08.2019 tarihine bırakılmasını sağlayarak eğitim yılının başlayacağı tarihe kadar yasal zorunlulukların yetiştirilmemesi çabasına girdiğini, böylece eğitimin başlayacağı 09.09.2019 öncesi öğrenci ve öğretmenleri kendi kurduğu okula aktarma çabasına girdiğini, davacının 2018 Aralık ayında üçüncü kişiler ile ortaklık protokolleri imzalayarak özel okul açma faaliyetlerine girdiğini, “… Koleji” olarak işleteceği binanın her türlü masrafını davalı şirkete yaptırdığını, davacının 29.08.2019 tarihinde … Eğitim Kurumlan A.Ş. ’yi kurduğunu ve bu şirket altında …’de … Koleji isminde özel okul işletmeye başladığını, davalının öğrenci ve öğretmenlerine telefon mesajı atarak, kayıtlarını yeni okula yaptırmaları, öğretmenleri ile davalıdan istifa ederek, kendi kurduğu okulda çalışmaya teşvik ve davet ettiğini, davacının bu fiilleri ile ilgili olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturma yürütüldüğünü, izah edilen nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davacının hissedarı olduğu davalı şirketin 18/07/2019 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan 5,6 ve 8 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Mahkememizce aldırılan 04/06/2020 havale tarihli Dr. … ve … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda;
Davacı taraf, dava konusu kararlara ilişkin olarak sadece olumsuz oy kullandığından, muhalif kaldığını ve muhalif olma gerekçesini yazılı olarak tutanağa geçirmediğinden iptal davası açma şartının gerçekleşmediğini, bir an için davacının dava konusu kararlara muhalefet ettiği bu bakımdan dava açma şartının bulunduğu kabul edilse dahi, davacının 5. ve 6. maddelere ilişkin iptal talebinin iyiniyet kuralıyla bağdaşmadığını ve ayrıca yönetim kurulu seçimine ilişkin 6. numaraları kararın alınmasının yasal bir zorunluluktan kaynaklandığı, 8. numuralı kararın da usulune göre alındığı anlaşıldığından dava konusu 5, 6 ve 8 numaralı kararlann iptali şartlarının oluşmadığını bildirmişlerdir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide …, … ve … birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
“Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılanı, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, İkincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem ( karar ) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır. (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 )”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 02/04/2014 kararından alıntıdır)
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere TTK.nun 446.maddesi uyarınca toplantıya katılan üyenin karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirmesi gerekmektedir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında, sonradan alınacak karara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımamaktadır. Muhalefetin, görüşülen öneriye değil, alman karara karşı yapılması gerekmektedir. Yine Yargıtay kararlarında, muhalefetin anılı karardan sonra olması gerektiği, zira karar öncesinde karara peşinen muhalefet etmenin mümkün olmadığı da ifade edilmektedir.
Dava, genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde açılmalıdır. süre hak düşürücü olup resen dikkate alınmalıdır.
Huzurdaki dava 18/07/2019 tarihli Genel Kurul karar iptaline ilişkin olup, iptal davası yasal (3) aylık süresi içerisinde 18/10/2019 tarihinde ikame edilmiştir.
Herşeyden önce davacının davalı şirketin % 44,63 hissesine sahip hissedarı olduğu, dava konusu genel kuruldan bir önceki genel kurulun 18.07.2016 tarihinde yapıldığı, …’un yönetim kurulu başkanlığına, davacı …’un yönetim kurulu başkan yardımcılığına ve …’un da yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, …’un 01.05.2018 tarihinde vefat ettiği, bu nedenle yönetim kurulu başkanlığının fiilen davacıya geçtiği, üç yıl için yönetim kurulu üyeliğine seçilen bu kişilerin görev sürelerinin dava konusu genel kurulun yapıldığı 18.07.2019 tarihi itibariyle dolduğu, davacının genel kurul toplantısına katılarak mali tablo ve raporları inceleyemediğini belirterek toplantının ertelenmesini talep ettiği, üç aylık süre içeresinde de işbu davayı açtığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve raporumuzda çözüme kavuşturulması gereken temel problem; 18.07.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alman 5, 6 ve 8 numaralı genel kurul kararların iptali şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu genel kurul kararları incelendiğinde, davacının herhangi bir muhalefet şerhinin bulunmadığı, hatta, yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin kararın alınmasında aday dahi olduğu görülmektedir. Davacı, dava konusu kararlara ilişkin olarak sadece olumsuz oy kullandığından, muhalif kaldığını ve muhalif olma gerekçesini yazılı olarak tutanağa geçirmediğinden iptal davası açma şartının gerçekleşmediğinin kabulü gerekmektedir. Davacı taraf, her ne kadar toplantının başladığı esnada bir takım itirazlarını ileri sürmüş ise de, alınacak kararlara peşinen muhalefet, sonradan alınacak kararlara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alman karara muhalif olunduğu ve dava açma şartının gerçekleştiği şeklinde değerlendirilemez. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu durumu şu şekilde dile getirmiştir: ” dava konusu genel kurul kararı 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla sözkonusu karar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. Kararların iptalini düzenleyen anılan madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkının olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen maddeye yönelik olarak daha karar alınmadan önce karşı çıktığı, bu şekilde muhalefet durumunun öneriye karşı olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın (muhalefet) bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından, yönetim kurulu ve denetçi seçimine yönelik 4 numaralı karar yönünden yapılan iptal isteminin dava koşulu yerine getirilmediğinden reddine karar verilmesi gerekirken…” (Yüksek Yargıtay 1 nci Hukuk dairesi’nin 01/07/2019 gün ve 2018/357 esas,2019/4999 karar,yine benzer şekilde ve TTK’nnı 420’nci maddesinin de değerlendirildiği ;06/10/2015 gün ve 2014/13357 esas,2015/9986 karar sayılı ilamları) demek suretiyle alınan kararlara peşin muhalefetin geçerli olmadığı belirtilmiştir.
Doktrinde bazı yazarlar TTK’nın 420 nci maddesinin emredici nitelikte olduğunu ve yaptırımının iptal olmayıp butlan olduğunu ileri sürmüş ise de,yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre (örneğin Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk Dairesinin yukarıda anılan kararları) TTK nın 420 nci maddesine aykırı olarak alınan kararların batıl veya butlan olmadığı iptali gereken kararlardan olduğu anlaşıldığından davacının TTK’nın 446 ncı maddesine uygun bir şeklide davasını açması gerekmektedir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacının,davalı şirketin 18/07/2019 tarihinde yapılan genel kurulda gündemin 5,6 ve 8 nolu maddeleriyle alınan kararların iptalini talep ettiği,TTK’nın 420 nci maddesinin emredici nitelikte olmaması nedeniyle bu maddeye aykırı olarak alınan kararların iptali kabil kararlar olduğu,anılan genel kurulda alınan ve iptali istenilen kararların batıl veya butlan olmadığı,buna göre, 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla sözkonusu karar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği, kararların iptalini düzenleyen anılan madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkının olduğu belirtildiği,somut olayda, davacı ortağın genel kurula katıldığı, davacının iptali istenen maddelere yönelik olarak daha karar alınmadan önce karşı çıktığı ve TTK’nın 420 nci maddesi uyarınca genel kurulun ertelenmesini ve iptalini talep ettiği, bu şekilde muhalefet durumunun görüşülecek maddelere ve toplantının ertelenmesine yönelik olup,iptale konu kararların alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın (muhalefet) bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından, davalı şirketin 18/07/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 5,6 ve 8 nolu kararlar yönünden yapılan iptal isteminin,muhalefete ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2 nci maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın, muhalefet şerhine ilişkin dava şartı noksanlığı nedeni ile HMK’nun 114/2 ve 115/2. Maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨54,40 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨44,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨10,00 harcın davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨3.400,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨662,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı ve davalı vekillerinin yüzlerine karşı,davalının yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 22/10/2020

Başkan ….
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.