Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/687 E. 2021/1010 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/687
KARAR NO : 2021/1010

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/09/2019
KARAR TARİHİ : 04/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 16/09/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Davalı tarafından 08/07/2015 tarihinde Bakırköy …. İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında dosyasından müvekkiline kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, söz konusu dosyanın mesnedini oluşturan senedin borç taahhüdü içermediği ve davalı yana borçlu olmadıklarının tespit edilmesi gerektiğini, müvekkili … Kırgızistan’da çevresi olan ve onların Türkiye’deki bağlantılarını kuran …’ya Kırgızistan’da bulunan şirketin kumaş talepleri doğrultusunda mal alımı yapabilmesi için aracılık etmek istediğini, müvekkilinin kayın biraderi olan ….’den aracılık işine yardımcı olması için talepte bulunduğunu, bunun üzerine …’in sahipleri akrabaları olan … firması ile irtibata geçtiğini ve istenilen ürünlerin temini için yardım edebileceklerini bildirdiklerini, ilerleyen zamanlarda …’nın Kırgızistan şirketinin 20 ton kumaş siparişi verdiğini bildirdiğini, …’ün müvekkilini arayarak söz konusu 20 ton kumaşın gönderileceğini ancak davalı yan tarafından kefilli teminat senedi verilmesi gerektiğini ve bu çerçevede işlemlerin başlatılabileceğini bildirdiğini, müvekkilinin bir kaç kez daha mal gönderme talebi ihtimaline karşın boş teminat senedini imzalayarak davalıya gönderdiğini, süreç ile ilgili tüm işlemlerin … tarafından yapıldığını, daha sonra davalı yanın …’nın talep ettiği ürünleri yurt dışına gönderdiğini, senedin tesliminden sonra …’nın müvekkilini arayarak gönderilen kumaşların bozuk olduğunu söylediğini, davalı yanın malların bozuk çıkanlarını iade alacağını belirttiğini ve …’dan firmaya bilgi vermesini istediklerini, malları Kırgızistan’da davalı yan adına …’a teslim edilmesini istediğini, bu nedenle 16 ton bozuk kumaşın Kırgızistan’da davalı adına …’a teslim edilğini, davalı yan yetkilisinin Bakırköy … Asliye Ceza Mahkemesi … E. Sayılı dosyasında hakim huzurunda vermiş olduğu beyanlarının da tüm bu iddialarını kanıtlar nitelikte olduğunu,”zarara uğradıklarından bahisle; …. tarafından teminat olarak alınan 500.000.-TL bedelli senet ile icra takibi başlatılmıştır”. Müvekkili ile davalı yan arasında hiçbir ticari ilişkinin olmaması mal alış verişinin bulunmamasına rağmen davalı yanın elinde bulundurduğu boş teminat senedini kendince doldurarak karşılığında mal satıldı gibi göstermek sureti ile işleme koymasının hukuken kabul edilemez olduğunu, yapılan ticarette Kırgızistan’daki şirket ile davalı yan arasında müvekkilinin aracı konumunda olduğunu ticari defterler, ihracat belgeleri ve diğer resmi kayıtların incelendiğinde açıkça ortaya çıkacağını, müvekkilinin teminat olarak verdiği boş senedin davalı yan tarafından ticaret yapılan borçlu taraf kabul edilmek sureti ile işleme konulmasının davalı yanın kötü niyetli olduğunun açık göstergesi olup icra-i işlemlerin durdurulması gerektiğini, söz konusu işlemlerler ile alakalı müvekkilinin davalı yana hiçbir borcu bulunmadığını, müvekkilinin bu ticarette taraf vasfına dahi sahip olmadığını, söz konusu ticari ilişki sebebi ile davalı yana bir takım ödemeler yapıldığını Kırgızistan’da mukim şirkete gönderilen kumaşlara binaen … tarafından 120.000,00 TL çek(çek bilgisi bilahare ibraz edilecektir.) ile ödeme yapıldığını ve icra tehdidi karşısında ayrıca bir adet dairenin davalı yana verildiğini, Kırgızistan’da … vasıtasıyla iade edilen mallarda hesaba katıldığında … firmasının hiçbir alacağının da olmadığının ortaya çıkacağını, müvekkilinin söz konusu teminat senedinden dolayı davalı yana karşı hiçbir borcu bulunmadığının aşikar olduğunu, bu teminat senedinin yasal takibe konu edilmesi müvekkilinin mağduriyetine sebebiyet verdiğini, davalı yana 500.000,00 TL borçlu olmadığımızın tespiti amacıyla açılan menfi tespit taleplerinden önce dava şartı arabuluculuğa baş vurulduğunu ancak taraflar arasında uzlaşı sağlanamadığını, fazlaya ilişkin tüm haklarının saklı kalması kaydıyla öncelikli olarak tedbiren satışın durdurulmasını, davalı firmaya verilen senedin borç taahhüdü içermediğini dava yana borçlu olmadıklarının tespitini, takibe konu teminat senedinin müvekkili yönünden kambiyo vasfı taşımadığına karar verilmesi ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki takibin tedbiren durdurulmasını ve takibin iptalini, haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle %20’den aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
CEVAP :
Davalı vekilinin 24/12/2019 havale tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddia ve isnatlarını kabul etmedikleri gibi haksız davanın reddinin gerektiğini, davaya konu senedin teminat amacıyla verildiği iddiasında olunduysa da senede karşı senetle ispat kuralları mucibince iddiasını yazılı deli ile ispatlaması gerektiğini, böyle bir durum olmadığından dolayı ispatlamasının da mümkün olmadığını, usul ekonomisi ve ispat kuralları gereğince davacının tanık dinletme talebine muvafakat etmediklerini, ceza davası müştekisi … firması yetkilisi …’ın beyanında kastettiğinin davacı … tarafından kendisine verilecek senedin teminatı mahiyetinde bir kefil istemesi ve senedin ödeneceğine kefil olarak da huzurda davacının ceza mahkemesinde sanık …’ün eşinin imzası ile söz konusu senedin müvekkil firmaya teslim edilmesi olduğunu, firma yetkilisinin beyanında … ile …’ün Kırgızistan için istedikleri 20 ton kumaşın verildiğini ifade ettiğinden buradan anlaşılması gerekenin satım için verildiği şeklinde olması gerektiğini, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların gerçeğe uygun olmadığını, davacının kardeşi …’ün beyanında aleyhe hususları kabul etmedikleri gibi …’ten kumaş satın aldıklarını ve işleyerek ihraç ettiklerini, davacının iddialarının aksine ortada …. tarafından davacıya yapılan bir satım olduğunu ve bu nedenle de davacı alım bedeli için kambiyo evrakı düzenlenerek müvekkili firmaya teslim edildiğini, verilme amacının teminat olmadığını, bu sebeplerle haksız dayanaksız dava bağlamında takibin durdurulması talebinin ve davanın reddi ile kötü niyetli davacının asgari %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun 72.maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi … 17/08/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda; Davalı tarafından ibraz edilen ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığı, ticari defterlerinin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, ticari defterlerinin davalı lehine delil niteliğinin sayın mahkemenizin takdirlerinde olduğu, davacı tarafından 05/05/2015 düzenlenme tarihli 15/05/2015 vadeli 500.000,00 TL bedelli senedin davalıya teminat senedi olarak verildiği ve senetten dolayı herhangi bir borcu olmadığı iddiası ile huzurdaki menfi tespit davasının açıldığı, davalı ticari defterlerinde dava konusu edilen senede ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığı, yine davalı ticari defterlerinde davacıya ait başkaca herhangi bir işleme rastlanmadığı, her iki yan tarafından da ikrar edilen Kırgizistan’da mukim firmaya yapılan kumaş satışları yönünden (firma adı verilmediğinden, davalı ticari defterlerinden 2015 yılından Kırgizistan’a yapılan tüm satışlar incelenmiştir), davalının ticari defterlerinde 2015 yılında Kırgizistan’da mukim 3 firmaya kumaş ihracatı yaptığı ve bedellerinin tahsil edilmiş olduğunun gözüktüğü yönünde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi …29/01/2021 havale tarihli bilirkişi ek raporunda; Dava dışı Kırgizistan şirketlerinin hesaplarının yurtdışından para gelmesi şeklinde değil de, Türkiye’de kambiyo mevzuatı açısından davalı şirketin kendisinin yatırmış olduğu bedellerle kapatılıp kapatılmadığı yönünde incelemeler yapılması için davalı şirket ile irtibata geçilmiş, ancak, işlemler … üzerinden gerçekleştiğinden (davalı muhasebecisi beyanı) ve söz konusu banka kapatılmış olduğundan dekontlar ibraz edilememiştir, dolayısıyla kök raporda varılan sonuç ve kanaati değiştirecek yeni bir bilgi ve belge sunulmadığından, davacı tarafından, 05/05/2015 düzenlenme tarihli 15/05/2015 vadeli 500.000,00 TL bedelli senedin davalıya teminat senedi olarak verildiği ve senetten dolayı herhangi bir borcu olmadığı iddiası ile huzurdaki menfi tespit davasının açıldığı, davalı ticari defterlerinde dava konusu edilen senede ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığı, yine davalı ticari defterlerinde davacıya ait başkaca herhangi bir işleme rastlanmadığı, her iki yan tarafından da ikrar edilen Kırgizistan’da mukim firmaya yapılan kumaş satışları yönünden (firma adı verilmediğinden, davalı ticari defterlerinden 2015 yılından Kırgizıstan’a yapılan tüm satışlar incelenmiştir), davalının ticari defterlerinde 2015 yılında Kırgızistan’da mukim 3 firmaya kumaş ihracatı yaptığı ve bedellerinin tahsil edilmiş olduğunun gözüktüğü, davacı vekili tarafından, dava konusu senede istinaden davalıya çek + daire verilerek ödeme yapıldığı ve bozuk çıkan malların iadesi edilmesi ile de senetten herhangi bir borç kalmadığı iddialarına dayanak olarak dosyaya herhangi bir delil sunulmadığı, davalı şirket yetkilisinin “Ben abim …. ile birlikte kumaş işi yapıyorum, bizden … ile … 20 ton kumaş istediler, Kırgizistan’a gideceğini söylediler, bizde kabul ettik, eşininde kefilliğini isteriz, teminat olarak senet alırız dedik, senedi getirdiler, … imzasını atmış, ancak eşi ….’ın imzası kendisine ait değilmiş, icraya verince ortaya çıktı, bizde mağdur olduk, paramızı alamadık…Senedi … ve … kendi getirdi, … eniştemiz olur, senet 500.000,00 TL dolu geldi, hatırladığım kadarıyla dolu gelmiştir, hiç ödeme yapılmadı, işlemlere başladık, takiptede imzaların ….’a ait olmadığı tespit edildi, malın karşılığı 500.000,00 TL idi, biz devamlı alışveriş yapıyorduk, cari açıklarına ödeme yapmış olabilirler, bu işe özgü bir ödeme yapılmadı, önceki işlerine ilişkin ödemelerdi, bu ürünlerin Kırgizistan’a çıkışını biz yaptık, kendilerinin yurtdışı belgeleri olmadığı için biz kendi faturamız ile gönderdik, … adına…” beyanlarında, “bir kısım ödemeler alındığı ancak önceki işlere ait ödemelerdi” ifadeleri ile ilgili davalı ticari defterlerinden herhangi bir kayıt olmadığı, beyanların takdirinin mahkemede olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi …. 16/07/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda; Davacı tarafından, 05/05.2015 düzenlenme tarihli 15.05.2015 vadeli 500.000,000 TL bedelli senedin davalıya teminat senedi olarak verildiği ve senetten dolayı herhangi bir borcu olmadığı iddiası ile huzurdaki menfi tespit davasının açıldığı, davalı ticari defterlerinde dava konusu edilen senede ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığı, yine davalı ticari defterlerinde davacıya ait başkaca herhangi bir işleme rastlanmadığı, her iki yan tarafından da ikrar edilen Kırgizistan’da mukim firmaya yapılan kumaş satışları yönünden (Irma adı verilmediğinden, davalı ticari defterlerinden 2015 yılından Kırgızistan’a yapılan tüm satışlar incelenmiştir), davalının ticari defterlerinde 2015 yılında Kırgızistan’da mukim 3 firmaya kumaş ihracatı yapıldığı ve yine 2015 yılında bu firmalardan ihracat bedellerimin tamamırın tahsil edilmiş gözüktüğü, ancak; ikinci ek rapor kapsamında sunuları deliller ve müflis …. nezdinde yapılan incefemelerde, esasen Kırgizistan firmalarından davalıya gönderilen bir bedel olmadığı, dava dışı … Nakliyat ve davalı çalışanları olduğu sabit olan …ve … tarafından davalının banka hesaplarına yatırılan paraların Kırgızistan firmalarından gelen bedeller olarak gösterilerek bu firmaların cari hesap borçlarının kapatıldığı, davacı vekili tarafından, dava konusu senede istinaden davalıya çek 1 daire verilerek ödeme yapıldığı ve bozuk çıkan malların iadesi edilmesi ile de senetten herhangi bir borç kalmadığı iddialarına dayanak olarak dosyaya herhangi bir delil sunulmadığı, davalı şirket yetkilisinin Bakırköy … Asliye Ceza Mahkemesi … E. Sayılı dosyada, dava konusu menfi tespiti talep edilen senedin, davacının aracılık ettiği Kırgızistan firmasına yapılar kumaş satışlarına istinaden Teminat senedi olarak alındığını ikrar ettiği, ancak -e- maddesinde belirtildiği üzere, Kırgizistan firmalarından davalıya gönderilen herhangi bir ihracat bedeli olmadığının sabit olduğu, bir diğer ifade ile davacının kumaş satılmasına aracılık ettiği Kırgizistan firmalarından davalının mal bedellerini tahsil etmediğinin gözüktüğü yönünde görüş bildirmiştir.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.
Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).
Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Borçlu (davacı) menfi tespit davasına konu senedin teminat, hatır senedi olduğunu veya alacaklı (davalı) ya avans olarak verildiği iddiasıyla menfi tespit davası açabilir. Bu şekilde açılan menfi tespit davasında, kanıt yükü borçlu (davacı) dadır (Çavdar, 766).
Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır (eTTK m.557, TTK m.645 ve Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2.b., Ankara 1997, s.975; Kınacıoğlu, N.: Kıymetli Evrak Hukuku, 5.b., Ankara 1999, s.247). Bononun keşidecisi, bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir vaadde bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Öztan, s.173; Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 15.b., İstanbul 2001, s.25).
Bonolar kural olarak, birer kredi vasıtasıdır. Aksine sözleşme veya âdet bulunmadıkça edimlerin aynı anda ve karşılıklı olarak ifa edilmesine ilişkin genel ilkenin (TBK m.96) bir istisnası olarak, alt hukuki ilişkinin karşı edimini alan borçlu, para borcunu derhal ödemek yerine bir bono düzenleyerek karşı âkide verebilir. Hatta bu ödemeleri taksitler hâlinde ve ardışık vadelerde düzenlediği bonolara bağlayabilir. Böylelikle bono, keşidecisine ödeme konusunda zaman kazandırırken, lehdarına da ciro suretiyle ticari ilişkisini sürdürmek olanağı sağlar. Uygulamada bonoların teminat amacıyla da düzenlendiği görülmektedir. Gerçekten de taraflar arasındaki alt ilişkiden bir borç doğup doğmayacağı ve doğacaksa bunun tutarının ne olduğunun belli olmadığı hâllerde dahi taraflar bono düzenleyebilir ya da mevcut bir bonoyu bu amaçla ciro edebilirler (TTK m.689). Hemen belirtmek gerekir ki, kambiyo senetleri kural olarak mevcut bir borç için düzenlendiklerinden, teminat maksadıyla düzenlenmeleri istisnaidir ve bu durumun da soyutlukla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Nitekim bono metnine teminat amacıyla verildiğinin yazılması hâlinde senedin soyutluğu ortadan kalkmakta ve devir kabiliyeti sınırlanmakta, bu ibarenin yazılmaması hâlinde ise keşidecinin teminat iddiasının ispatlanması, lehdarla sınırlı olmak üzere, yazılı delile ihtiyaç göstermektedir; lehdar dışındaki kambiyo alacaklılarına karşı teminat iddiası ise, bunlar bonoyu kötü niyetle veya ağır kusur ile iktisap etmiş olmadıkça, ileri sürülememektedir (kıyasen TTK m.680).
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacı vekili dava dilekçesinde,davacının,davalı tarafından Kırgızistan Ülkesine yapılan kumaş ihracaatı sırasında aracılık ettiğini,bu nedenle davalıya teminat olarak icra takibine konu bonoyu,boş olarak verdiğini,davalı tarafından satılan kumaşların bozuk çıkması üzerine,davalının malları Kırgızistan’da davalı adına …’a teslim edildiğini, davalı tarafından girişilen icra takibine konu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmıştır.Davalı vekili ise cevap dilekçesinde takibe konu bononun teminat amacıyla verilmediğini,satılan mal karşılığı davacıdan ifa uğruna alındığını savunmuştur.
Somut uyuşmazlıkta öncelikle icra takibine konu bononun teminat bonosu olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.İcra takibine konu bono incelendiğinde,ihdas nedenine ilişkin bir kayıt içermediği gibi üzerinde teminat olarak verildiği de yazmamaktadır.Kural olarak bononun teminat olarak verildiğini davacı borçlunun ispat etmesi gereklidir.Davalı şirket yetkilisinin ceza mahkemesinde verdiği beyanında bononun teminat olarak alındığı açıkça ikrar edilmiş olduğundan icra takibine konu bononun teminat bonosu olduğu borçlu-davacı tarafından ispat edilmiştir.
Borçlu-davacı tarafından icra takibine konu bononun teminat bonosu olduğu ispat edildikten sonra bononun teminat fonksiyonunun devam edip etmediğinin de davacı-borçlu tarafından ispat edilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki anlaşmaya göre davacı, … isimli kişinin Kırgızistan’da kurulu şirkete ,kumaş alımına ilişkin olarak aracılık ettiği ve kumaşların Kırgızistan’a gönderildiği anlaşılmıştır.Bu durumda,davacıdan bono Kırgızistan firması tarafından kumaş bedeli ödenmediği taktirde bedelin teminatı olarak davacı tarafından söz konusu bono alınmıştır.Davacının dava konusu bononun teminat fonksiyonunun devam etmediğini,teminat fonksiyonunu yitirmesi nedeniyle bedelsiz kaldığını ve teminatı bonosunun iade koşullarının oluştuğunu da ispat etmesi gerekmektedir.Mali müşavir tarafından davalı şirketin ticari defterlerinde yapılan incelemede,üç tane Kırgızistan firmasına kumaş satışının gerçekleştiği,bu firmaların defter kaydına göre davalıya borçlu gözükmemekle birlikte bu alacağın yine davalı tarafından kapatıldığı,Kırgızistan firmaları tarafından yapılan bir ödemenin gözükmediği anlaşıldığı gibi davacı tarafından kumaş bedelinin ithalat yapan yabancı firma tarafından ödendiğine ilişkin bir iddia da ileri sürülmemiştir.Davacı,teminat fonksiyonunun ortadan kalkması olarak,davalı tarafından satılan kumaşların ayıplı çıkması nedeniyle davalı tarafından iade alınmasını göstermiştir.Ancak davalı tarafından satılan-ihraç edilen kumaşların ayıplı olduğu ve satın alan yabancı firma tarafından davalı şirket adına … isimli kişiye teslim edildiğine dair yazılı bir delil sunulmadığı gibi davacı yemin deliline de dayanmamıştır.Buna göre davacı,ayıplı malların iadesi nedeniyle teminat olarak verdiği bononun teminat fonksiyonunun kalmadığını,bononun teminat fonksiyonunun yitirmesi nedeniyle bedelsiz kaldığını ispat edemediğinden reddine,Mahkememizce verilen tedbir uygulanmadığından ve davalının alacağına geç kavuşması söz konusu olmadığından davalı vekilinin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin yatırılan 8.538,75 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 8.479,45 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 42.050,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 662,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5-5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.04/11/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪