Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/528 E. 2020/734 K. 06.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/528 Esas
KARAR NO : 2020/734

DAVA : İtirazın İptali (Ödünç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/07/2019
KARAR TARİHİ : 06/11/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/11/2020
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ödünç Sözleşmesinden Kaynaklanan) dava- sının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların uzun zamandır tanıştıklarını, davalının borç para istemesi üzerine müvekkilinin 17/05/2018 tarihinde …. Bankası …. Şubesi’nde bulunan TR…. İBAN nolu hesabından davalının …. Şubesi’nde bulunan TR…. İBAN nolu hesabına “borç” açıklaması ile 90.000,00 TL pa- ra gönderdiğini, aradan uzun zaman geçmesine rağmen söz konusu borcun ödenmemesi nedeniyle da- valı aleyhine Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyası üzerinden takibe girişil- diğini, davalının takibe ve borca itirazı nedeniyle takibin durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamını talep ve dava etmiş, 16/12/2019 tarihli dilekçesi ile de davayı ıslah ederek 90.000,00 TL alacağın tahsilini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından banka aracılığıyla müvekkiline gönderildiği beyan olunan 90.000,00 TL’nin “borç” olarak verildiğine dair dekontta her hangi bir iba- renin bulunmadığını, söz konusu paranın davacının müvekkiline olan borcun ödenmesi ve itfa ama- cıyla gönderildiğini ,yani davacının kendi borcunu ödemek için gönderdiğini, icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Dava, ödünç sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili talebine ilişkin olup …. Bankası … Şubesi’nce düzenlenen 17/05/2018 tarih 90.000,00 TL bedelli dekonta dayanmaktadır.
Uyuşmazlık , davacının dava konusu EFT işlemi ile davalıya gönderdiği paranın davalıya ödünç verilip verilmediği ,bu nedenle davalıdan alacaklı olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.
TMK 6.md hükmü gereğince; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.

Bu noktada ikrar kavramı ile ilgili bazı açıklamalar yapılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2003/3-118 Esas- 2003/158 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlama- lara göre ise, ikrar ( dar anlamda ikrar ), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğru- luğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir.
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu va- kıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşıma- yacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmak- tadır.
Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit ( adi ), ya vasıflı ( mevsuf ) ya da bileşik ( mürekkep ) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir.
Basit ( adi ) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda, ( gerekçeli inkarda ) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin ( vasfının ) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir.
Bileşik ( mürekkep ) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle bir- likte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
Yukarıda da değinildiği üzere, öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altın- da olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benim- senmektedir.
Bu açıklamalar ışığında değerlendirme yapıldığında; davalı, davaya konu paranın kendisine gönderildiğini ( maddi vakıayı ) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle (ödünç verme nedeniyle) değil, başka bir nedenle ( ödünç alınan paranın ödenmesi ,itfa nedeniyle) gönderildildiğini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu savunmuştur.
Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bil- dirmesi karşısında, somut olayda, basit ( adi ) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi duru- munda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açık- lanmıştır.
O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar ( gerekçeli inkar ) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa ( davalıya ) değil, vakıayı ileri süren tarafa ( davacıya ) aittir.
Buna göre, davacı taraf dava konusu ödünç alınan paranın ödenmesi,itfa nedeni ile değil dava- lıya ödünç olarak verilen para olarak gönderildiği yönündeki iddiasını kanıtlamak ile yükümlüdür. Zira, havalenin mevcut bir borcun ödenmesi için yapıldığı yolunda yasal karine vardır. Karinenin aksini iddia eden davacı bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Celp olunan Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyasının tetkikinde ; davacı/ alacaklı tarafından davalı/borçlu aleyhine 17/05/2018 tarih 90.000,00 TL tutarlı banka borç dekontuna dayanarak 90.000,00 TL asıl alacak + 15.600,00 TL takip tarihine kadar işlemiş avans fai- zinden ibaret toplam 105.600,00 TL alacağın tahsili talebiyle 13/05/2019 tarihinde ilamsız takibe gi- rişildiği, ödeme emrini 18/05/2019 tarihinde tebellüğ eden borçlunun 14/05/2019 tarihinde vekili aracılığıyla (süresi içinde ) ibraz ettiği dilekçe ile ” alacaklı görünen tarafa her hangi bir borcunun bulunmadığını” beyanla borca , faize, faiz oranına ve tüm fer’ilerine itiraz ettiği, İİK 66 md gereğince İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Davalı taraf dekontta söz konusu 90.000,00 TL’nin “borç” olarak verildiğine dair her hangi bir ibarenin bulunmadığını, davacının müvekkiline olan borcun ödenmek ve itfa amacıyla bu parayı gönderdiğini beyan etmiş ise de , davacının dosyaya ibraz ettiği 17/05/2018 tarihli dekont ve … Bankası Genel Müdürlüğü’nün … sayılı 17/12/2019 tarihli cevabi yazısından ; davacı …’nin maaş ödemelerinin yapıldığı … Bankası … Şubesi’ndeki … nolu hesa- bından 17/05/2018 tarihinde, davalı …’nın TR… İBAN nolu hesabına EFT yoluyla 90.000,00 TL tutarında para gönderildiği, söz konusu işlemin ” BORÇ” açıklaması içerdiği tespit edilmiştir.
Dosyaya ibraz edilen ve itiraza uğramayan taraflar arasındaki telefon görüşmesi kayıtları , de- kont ve banka kayıtlarına göre söz konusu EFT’nin ,”BORÇ ÖDEME” değil “BORÇ” açıklaması ile yapıldığı, davacı tarafça davalıya ödünç verilmiş paraya ilişkin olduğu, davalının davacıya ödünç verdiği, davacının dava konusu ödünç işlemi nedeniyle davalıdan alacaklı olduğuna dair delil elde edilemediği, dava konusu borcun bugüne kadar ödenmediği anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilip aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Davanın KABULÜNE, dava konusu 90.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işle- yecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,
2- Harçlar Kanunu gereğince tahsili gereken 6.147,90 TL karar ve ilam harcının mahkeme vez- nesine yatırılan 1.008,98 TL peşin/nispi harcın mahsubu sonucu bakiye 5.138,92 TL karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvuru harcı +1.008,98 TL peşin nispi harç + 6.40 TL vekalet harcından ibaret toplam 1.059,78 TL harcın davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,
3-a.) Davacı tarafından sarf olunan posta/tebligat/ müzekkereden ibaret) 90,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,
b.) Davalı tarafça sarf olunan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar tesisine yer olmadığına,
c.) Sarf olunmayan gider/delil avansının karar kesinleştikten sonra ilgilisine iadesine,
4-a.) Kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine hüküm altına alınan dava değerine göre yürürlükte bulunan Av. Kan. ve AAÜT gereğince takdir olunan 12.500,00 TL vekalet ücretinin dava- lıdan tahsil edilerek davacı tarafa ödenmesine dair,
Davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda 5235 Sayılı Kanun’un geçici 2. md göre Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmi Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 341 ila 360. md hükümleri gereğince mahkememize veya aynı sıfatta başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 06/11/2020

Katip …
E-imzalıdır

Hakim …
E-imzalıdır