Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/514 E. 2021/91 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/514
KARAR NO : 2021/91

DAVA : Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
DAVA TARİHİ : 10/07/2019
KARAR TARİHİ : 28/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacının vekil aracılığı ile Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine verdiği 10/07/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesi ile; Müvekkilinin davalı şirketin %50 oranında pay sahibi olduğunu, diğer ortağın … olduğunu, her iki ortağın müştereken imza yetkilisi olduğunu, ortaklar arasında 2018 yılında başlayan anlaşmazlıklar olduğunu, …’in babası ….’in, şirketle herhangi bir ortaklığı ve başkaca yetkisi bulunmamasına rağmen, işyerinde çalışmakta olan … ile hareket ederek, müvekkilinin şirketin işleyişinden uzaklaştırmaya dönük olarak eylemlerde bulunduğunu, şirketin müşterek imza ile temsil zorunluluğu bulunmasına rağmen, şirketin banka hesapları ve internet bankacılığı şifre bilgilerini ellerinde tutarak, müvekkilinin bilgisi olmadan müşterek gerçekleştirilecek para transfer işlemlerini … Bankası internet bankacılığı yolu ile gerçekleştirerek nakit akışını şirket çıkarları aleyhine kullandıklarını, müvekkilinin banka hesap hareketleri ile ilgili dökümleri müşterek imza yetkisi gerektiğinden alamadığını, şirketin mali tabloları, banka ve nakit hareketlerinin müvekkilinin gizlenmeye, müvekkili işyerine gittiğinde müdahalede bulunmaya ve müvekkiline hissesinin devretmesi için baskı oluşturmaya başladıklarını, müvekkilinin uzun süredir işyerine giremediğini, şirketle ilgili hiçbir bilgi alamadığını, müvekkilinin davalı şirketteki hissesini eşi …’dan 14.08.2012 tarihinde devir aldığını, …’un daha önce hissedarı olduğu …. San. ve Dış Tic. Ltd. Şti.’den satın aldığı 16.08.213 tarih …. nolu irsaliyeli fatura ile belirlenmiş bulunan bir kısım ayakkabı ökçe imalatında kullanılan makine ve ekipmanı, şirket hissesini devrettiği eşi …’un hissedar olduğu davalı şirketin ayakkabı ökçe imalatında kullanmasına izin verdiğini, davalı şirketin kullandığı bir kısım makine ve ekipmanın mülkiyetinin müvekkilinin eşine ait olduğunu, makine ve ekipmanın tarafına iadesi için 11.09.2018 tarihinde Üsküdar … Noterliği … Yevmiye nolu ihtarnameyi davalıya gönderdiğini, müvekkilinin işyerine gittiği 15.11.2018 tarihinde işyerinde haciz uygulandığını fark ettiğini, icra memurundan alınan bilgide, şirket hissedarı …’in babası …. tarafından alacaklı olduğu iddiası ile davalı şirkete ilamsız icra takibi yapıldığını, icra takiplerinden müvekkiline bilgi verilmediğini, takibe itiraz edilmeksizin yüksek miktarda alacak iddiası ile başlatılan icra takiplerini … ve … tarafından tebliğ edildiğini, itiraz edilmediği için takibin kesinleştiğini ve işyerinde haciz tatbik edildiğini, müvekkilinin işbu haciz ile birlikte, ….’in davalı şirket aleyhine 01.08.2017 tarihli ¨500.000,00 tutarlı alacak kaydı ile borcun dayanağı belirtilmeksizin Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosya ile takip başlattığını öğrendiğini, ödeme emrinin 26.10.2018 tarihinde şirket çalışanı …’in tebliğ aldığını, itiraz edilmeksizin kesinleşmesi ile 07.11.2018 tarihinde haciz tatbik edildiğini, hiçbir yetkisi olmayan …’in “…. firmasından haczedilen mallar firmaya aittir. Şirket yetkilisi burada olmadığından sorumluluğu kabul ediyorum” beyanında bulunduğunu, yine 21.11.2018 tarihinde müvekkilinin davalı şirkete aciz geldiği bilgisi aldığını, hacze müdahale ile mallar üzerine aynı alacaklı tarafından daha önce de haciz tatbik edilmiş olduğunu ve malların eşi …’a ait olduğuna ilişkin istihkak beyanının haciz zaptına geçirilmesini sağladığı esnada, …’in yine haczedilen malların firmanın malları olduğu ve borcu kabul ettiğini, davalı şirketin bilançolannda iddia edilen tarihlerde ve tutarlarda herhangi bir borç bulunmadığını, arada herhangi bir ticari ilişki olmaksızın şirket ortağının babasına borçlu olunmasının ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, şirketi borçlandırmak adına şirketin diğer ortağı … tarafından yapılan tüm işlemlerin TTK hükümlerine aykırı olduğunu, ayrıca … tarafından münferit imza yetkisi olmamasına rağmen, davalı şirketin vekili olan Av. …’a Bakırköy … Noterliğinin 21.11.2018 tarih ve … Yevm. Nolu ihtarnamesi gönderilerek, icra takiplerine itiraz edilmemesi, bu konularda vekil olarak yetkili bulunmadığı konusunda ihtar edildiğini, bu hususun dahi şirketin usulsüz olarak borçlandırıldığını ve müvekkilinin zarara uğramasına ilişkin işlemler olduğunu ispatladığını, şirket ortakları arasındaki güven olgusunun tümüyle ortadan kalktığını, bu süreçte müvekkilinin bilgisi dışında, diğer ortakla birlikte hareket eden çalışanları ücretlerine fahiş zamlar yapılarak davalı şirketin maliyetlerinin artmasına sebep olunduğunu, müvekkilinin icra takipleri ve borca itiraz için davalar açtığını, Bakırköy …. İcra Hukuk Mahkemesinin … Esas dosyasında davaların birleştirildiğini, davalı şirket müşterek imza ile temsil edildiğinden, müvekkilinin vekil tayin etme olanağı ve açılan davalarda şirketi tek başına temsil olanağı bulunmadığını, Bakırköy ….İcra Hukuk Mahkemesinin … Esas dosyasından yargılamaya katılım için öncelikle müvekkiline yetki verilmesini, aksi kanaatte şirkete kayyım atanması ile dosyanın takibi için gerekli yetkisinin verilmesini talep ettiklerini, Bakırköy …. İcra Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasına davalı taraf olan …. tarafından, davalı şirketin 2018 yılı bilançosu iddiası ile usulsüz şekilde alacaklandırılmış olduğu kayıtların ibraz edildiğini, tahrifat yapılmış şekilde şirket kayıtlarının icra ihtilafı bulunan 3. Şahısa verilmiş olmasının dahi şirketin kuruluş amacına aykırılık oluşturduğunu, şirketin devamlılığı için ortaklar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalkmış olduğunu ispatladığını, davalı şirketin diğer ortağı … tarafından Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile “şirket ortaklığından çıkarılma” davası açılmış isede, … nolu 24.05.2018 tarihli karar ile “aktif dava ehliyeti olmadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, bu karar sonrasında davalı şirket adına Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile aynı taleplerle açılan davanın da “genel kurul karan olmaksızın davanın açılmış olması” gerekçesi ile usulden reddine karar verildiğini, bu nedenlerle, şirkete kayyım atanmasını, davalı şirketin tasfiyesine karar verilmesini, tasfiye sürecine ilişkin tasfiye memuru atanmasını, müvekkilinin davalı şirketteki sermaye, tasfiye payı ve şirketten olan tüm alacaklarının tahsiline karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep etmiştir.

SAVUNMA:
Davalı vekilinin 06.08.2019 h.tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle;Müvekkili şirketin ortaklarının davacı … ile … olduğunu, şirketin … ve … tarafından kurulduğunu, 14.08.2012 tarihinde …un …’un hisselerini devraldığını, her iki ortağın %50 oranında hissesi olduğunu ve müşterek imza yetkilisi olduklarını, davacının şirketle ilgili yetki ve sorumluluklarını kötüye kullandığını, …’un aynı bu şirketin kuruluşunda olduğu gibi farklı bir şirket üzerinden işler almaya başladığını, …’un Üsküdar …. Noterliğinin 11.09.2018 tarih ve … Yevm. Nolu ihtarnamesi ile müvekkili şirketin envanterinde bulunan makinaların tarafına teslim edilmesini, aksi takdirde şirketi haksız yere zarara uğratacağını beyan ettiğini, eşinin davacının bilgisi dışında hareket etmesinin mümkün olmadığını, davacı ve eşinin aynı sektörde faaliyet gösterecek bir şirket kuracağının düşünüldüğünü, davacının şirketin kuruluşundan itibaren tek yetkili gibi hareket ettiğini, kendi sorumluluğunda olan müşterilerin taleplerinin zamanında yerine getirmediğini, imalatta kusurlu davranarak şirketi zor duruma düşürdüğünü, müşterilerden bazılarının ayıplı ifadan dolayı müvekkiline başvurduğunu, zararın tazminin talep ettiklerini, iade faturası düzenlediklerini, davacının kâr payı haricinde şirket hesaplarından haftada 1.000,00 USD aldığını, tek başına yetkisi olmadığı halde, yönetimin bilgisi dışında mal alım ve satımı ile ilgili önemli anlaşmalar yaptığını, diğer ortağın bilgisi dışında ödemeler yaptığını, diğer ortağın bilgisi dışında SGK’na ödenmesi gereken ¨ 428.302,82’yi ödemediğini, yapılandırma ile ¨ 492.548,24 olarak ödeneceğini, vergi borcunun da davacı tarafından zamanından ödenmeyerek yapılandırıldığım, …’in babasının şirketin mali darboğazdan kurtulabilmesi için ¨93.688,00 borç verdiğini, davacının, aile fertleri tarafından kurulan … Ayakkabı şirketin %100 indirim yaparak ürün gönderdiğini, yakınları lehine davranarak indirimli ürünlerin bedelini de şirket hesaplarına aktarmayıp, kendi hesabına aktardığını, müvekkili şirket ortakları arasındaki anlaşmazlık ve uyuşmazlığın şirket faaliyetlerinin durmasına sebebiyet vereceği gibi, şirketin zarar etmesine sebep olduğunu, şirket çalışanlarının çalışma şartlarım zorlaştırdığını, kendi istediği gibi davranmazlar ise işten çıkartmakla tehdit ettiğini, davacının şirket markasının değil kendi adının yazılı olduğu kalıp ve tabanlar yaptığını, kendi markasını oluşturmaya çalıştığını, şirketin menfaatine aykırı olarak kendi markasını şirketin ürünlerine koyduğunu, şirketi maddi ve manevi zarar uğrattığını, şirketin 12 çalışanı olduğunu, banka hesapları kullanılamadığı için maaş ödemesi yapılamadığını, çift imza sağlanmadığı için hammadde tedarikinde sorun yaşandığını, banka çekleri kullanılamadığı için ödemeler yapılamadığını, SGK şifresinin davacının tek başına kullanma hakkı olduğundan, işyerinde çalışan 6 kişinin tek taraflı olarak SGK çıkışını yaptığını, SGK’ya dilekçe verilerek işçilerin yeninde SGK girişinin yapılmasının talep edildiğini, bu nedenlerle, davacının şirketin feshi talebinin reddine, şirket ortaklarının birbirlerine güvenleri kalmadığından ve davalı ortağın şirkete zarar vermek kastıyla hareket etmesi nedeniyle şirketin devamı, çalışanların ve müşterilerin mağdur olmaması açısından davacı ortağın yetkilerinin dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurulmasına, şirket ortağı …’e tek imza yetkisinin verilmesine, davacının hisselerinin değerinin tespiti ile bedelinin kendisine ödenerek ortaklıktan çıkarılasını, karşı davanın kabulüne karar verilmesini ,yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirketin iki ortaklı olduğu ve her iki ortağın da davalı şirketi temsile müştereken yetkili oldukları,davalı şirket adına vekaletname sunan avukatın vekaletnamesinin eski tarihli olup davacının bu dava için bir vekaletname vermediği,menfaat çatışması nedeniyle bu dosyada vekil olarak kabul edilemeyeceği belirlendiğinden yeni tarihli vekaletname sunması için süre verilmiş ancak davalı şirket vekili yeni tarihli vekaletname sunamadığından cevap dilekçesi Mahkememizce kabul edilmemiş,bu avukat tarafından açılan ve davacı ortağın çıkarılması talepli davanın bu davadan tefrikine karar verilmiştir.
Davalı şirketi temsile davcı ile birlikte diğer ortağın müştereken yetkili olduğu ve davalı şirketin davada temsil edilmediği anlaşıldığından,davalı şirketi bu davada temsil etmek üzere temsil kayyımı atanarak davalı şirketin bu davada temsili sağlanmıştır.
Temsil kayyımı … 26/07/2019 tarihli dilekçesinde;Gelinen aşamada şirketin iki ortaklı yapısında ortak çalışma iradesi sona ermiş gözükmektedir. Şirketin birlikte temsil yetkisi ile sınırlı müdürleri bir araya gelerek şirketin bekasına yönelik yönetim ve teşmil yetkisini kullanamamaktadır. Müdürü olduğu şirkette bilgi ve belgeler ile ticari kayıtlara davacının ulaşımı mümkün olmamaktadır. Davalı şirketin son bir yılı bulan iş ve işlemlerinde ticari hükümlere uygun bir işleyiş olmadığı, ortak temsil ve ilzam yetkisinin gözardı edildiği anlaşılmaktadır. Şirkete karşı girişilen Bakırköy …. İcra Müd. … E. sayılı takipte alacaklının şirket ortaklarından … ’in babası olması, yapılan hacze kayıtsız şartsız muvafakat edilmesi, takiplerin kesinleşmesine ve haciz sürecine göz yumulması da davalı şirkette tarafların ortaklık iradesinin kalmadığını göstermektedir. Burada 300.000,00 USD borçlu gösterilen şirketin …’e neden bu kadar borcu olduğu, sebepleri ile ortaya konulmadan, haczin kabul edilmesi davalı şirketin içinin kötüniyetle boşaltıldığı izlenimi vermektedir. 2012 yılına alacak kaydı, 2018 yılında icra- haciz süreci işletilmesi manidardır. Ticari defter kayıtları ile teyidi gerekir. Bakırköy …. İcra Müd. …. E. sayılı dosyasından da yine aynı şekilde …. alacaklı gösterilerek 500.000,00 TL tutarında alacak için takibe girişilmiştir. Takip usulsüz bir şekilde kesinleştirilerek alacaklısının haciz tatbik süreci işletmesi de kötüniyet ve haksızlık içinde bir uygulamaya işaret etmektedir. Bakırköy …İcra Müd. … E. sayılı dosyasından 12.625,00 EURO, … E. sayılı dosyasından 160.000,00 USD miktarlı takiplerde davalı şirketin muvazaalı, haksız ve gerek şirket gerekse 3. Kişi alacaklıların aleyhine zararlandırıcı işlemler olarak görülmek gerekir….” şeklinde beyanlarında bulunmuştur.
Müdahil … vekili tarafından mahkememize sunulan 29/01/2019 tarihli dilekçede; İki ortaklı davalı şirkette, diğer ortak olan müvekkilinin taraf olarak kabul edilmesiyle, ortakların tamamı davada temsil edildiğinden, şirket taraf olmasa dahi yargılamaya devam edilebileceğini, müvekkilinin taraf olarak davaya kabul edilmesi sonrasında, şirketin kayyım tarafından temsilinin usulen bir zorunluluk olmadığını,Şirkete 11.07.2019 tarihinde atanan kayyımın, şirket kayıtlarını incelemeden davacı tarafın iddialarını temel alarak cevap dilekçesi sunduğunu, davaya cevap dahi verilmeden yeniden beyan verdiğini, bu tutumunun yargılama süresince devam ettiğini, …. tarafından başlatılan takip dosyalarına ilişkin, ….’in …’in babası olduğundan bahisle “yapılan hacze kayıtsız şartsız muvafakat edildiği, takiplerin kesinleşmesine ve haciz süreleri göz yumulduğu” gibi maddi olgularla doğrulanmayan varsayıma dayalı beyanlarda bulunduğunu, şirketin borçlarına ve istihkak iddialarına ilişkin davaların doğrudan bu yargılamanın konusu olmadığını,Uyuşmazlığın kaynağı olan dava dışı …. tarafından şirket aleyhine başlatılan ilamsız takiplerin kesinleştirilmesi hususunun hem davacı hem de kayyım tarafından “şirketin mahvına yol açacak, şirketin zararına yapılan eylemler” olarak takdim edildiğini, “müvekkili şirket alacaklısı ile işbirliği halinde hareket ederek ortaklar arasındaki güven olgusunu ortadan kaldırdığı” şeklinde iddialar öne sürdüğünü, söz konusu alacakların şirket bilançolarında borç olarak yer aldığını, bu hususun …’un hazır bulunduğu genel kurulda kabul ve ikrar edildiğini, bu alacağın kaynağının, oğlunun şirketini kurtarmak amacıyla sürekli borç veren ….’in borcunun ödenmemesinden dolayı icra takiplerine konu edildiğini, yasa gereği dayanağı bir genel kurul kararı olan borca itiraz edilmesinin yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin anılan takibe itiraz etmeyerek, genel kurul kararının yerine getirilmesi bağlamında görevinin icabını yerine getirdiğini, müvekkili şirkette müşterek imza yetkili müdürlerden olduğundan, icra takiplerine tek başına itiraz etmesinin mümkün olmadığını, takiplere ilişkin tebligatların şirket tüzel kişiliğine yönelik yapıldığını ve usulüne uygun olarak kesinleştiğini,…’a ait olduğu iddia edilen teçhizatların şirket tarafından kullanıldığı ve şirket alacakları için haksız şekilde haczedildiği iddiasının dava sebebi olarak öne sürüldüğünü,bu taşınırların eski ortak olan … tarafından şirket sermayesi olarak zilyetliğinde devri ile mülkiyeti şirkete devredilen menkuller olduğunu, anılan menkullerin 5 yıllık kazandırıcı zamanaşımından çok daha uzun süredir şirketin zilyetliğinde bulunduğunu,İzah edilen nedenlerle, temsil kayyımının görevine son verilmesine, dava dışı …. ve … ile şirket arasındaki yargılamaların bekletici mesele yapılmasına, şirketin feshi yerine, davacı ortağa payının değerinin ödenerek davacı ortağın şirketten çıkarılmasına kararı verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. …, … ve Dr. … tarafından mahkememize sunulan 10/08/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
Davalı şirketin iki hissedardan oluşması, kalacak olan hissedarın %50’lik bir pay oranına sahip olması, diğer hissedarın ortaklık ilişkisini sürdürmek ismediğine ilişkin herhangi bir talebinin olmaması ve en önemlisi de fesih kararının son çare olarak düşünülmesinin gerekmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının ortaklıktan çıkma talebi yerine fesih karan verilmemesi gerektiğini, dolayısıyla davacının tasfiye payının tespit ve tahsiline ilişkin talebinin şirketten çıkma şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini, davacının haklı nedenle tasfiye payının hesaplanmasına ilişkin talebine karşılık, davalının da davacının çıkma payanm hesaplanarak şirketten çıkanlmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşıldığından; davacının şirketten çıkma talebinin haklı olup olmadığının tespitinin bir öneminin bulunmadığını, bir başka deyişle tarafların iradeleri, davacının tasfiye payının hesaplanması (çıkma payının hesaplanması) yönünde birleşmiş olduğunu, dolayısıyla davacının ayrılma akçesinin tespit edilmesi gerektiğini, davacının ayrılma payının esas sermaye payının gerçek değerine uygun olarak belirlenmesi gerektiğini, bu değerin “bilanço değeri “nden az olamayacağını, ayrılma payı belirlenirken ayrıca şirket öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanması gerektiğini, buna göre, davacının talep edebileceği ayrılma payının;¨ 809.559,85 olarak hesaplana bileceğini, her ne kadar davalı tarafından, davacımn eşi …’a ait bir takım makine teçhizat ve kalıpların davalı şirkete ayni sermaye olarak konulduğu ileri sürülmüş ise de, basiretli tacir olan yanların bunu ticaret sicilde tescil ettirerek, ticari defterlerinde aktifine alması gerekirken bunun yapılmadığını, dolayısıyla bu değerlerin hesaba katılmadığını,mahkemece ihtilafa konu makine teçhizat ve kalıpların davacı tarafından şirkete sermaye olarak konduğunun kabul edilmesi durumunda, davacının çıkma payının ¨ 1.650.809,85 olarak hesaplanabileceğini, dava dışı …. tarafından yapılan icra takipleri incelendiğinde, 160.000,00 USD’lik icra takibinin 30.000,00 USD fazla başlatıldığı ve 22.02.2012 dayanak gösterilen tarihin şirketin kuruluşu olan 28.02.2012 tarihinden önceki bir tarih olduğunu, yine ¨500.000,00 ‘lik başlatılan icra takibinin dayanaksız olduğunu, bir diğer ifade ile ….’in gönderdiği bedellerin tamamının zaten icra takibine konu edildiğini, ancak icra takibine konu olabilecek ayrıca açıkta kalan ¨ 500.000,00 olmadığını ve dolayısıyla ¨500.000,00’nin fazla olarak icra takibine konu edildiğini, dolayısıyla çıkma payı hesaplanırken bu bedellerin dikkate alınmadığını, bir diğer ifade ile çıkma payı hesaplamasında, dava dışı ….’in alacaklı olduğu bedel, icra takiplerine konu edilen bedel kadar değil, banka dekontları ile teşvik edilen ticari defterlerde kayıtlı olan bedel kadar dikkate alındığını bildirmiştir.
Bilirkişiler Dr. ….,… ve Dr. …tarafından mahkememize sunulan 14/12/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
Haklı nedenle davalı şirketin feshi veya ortaklıktan çıkma/çıkarılma şartlarının oluşmadığını, mahkeme aksi kanaatte olması halinde, davacının talep edebileceği ayrılma akçesinin ¨ 1.325.345,67 olarak hesaplanabileceğini bildirmişlerdir.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz. Nuri ERDEM, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle somut olayda haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilecek, diğer bir ifadeyle davacı yanca varlığı iddia edilen olguların birer haklı sebep teşkil edip etmeyeceği incelenecektir.
TTK’nın 636/3’ncü maddesinde haklı sebepten bahsedilmesine rağmen,bu kavram tanımlanmamıştır.Bu nedenle belirsiz bir hukuki kavramla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.Her ne kadar limited ortaklığın feshi bakımından haklı sebep kavramı tanımlanmamışsa da,kollektif ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK’nın 245’nci maddesisinde hem haklı sebep kavramı tanımlanmış hem de örnekseme yoluyla hangi hallerin haklı sebep teşkil edeceği ifade edilmiştir.Bu düzenlemeye göre haklı sebep;ortaklığın kuruluşuna yol açan fiili ve kişisel sebeplerin ortaklığın işletme konusunu elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmasıdır.Ancak doktrinde,TTK’da yer alan bu tanımın başarılı olmadığı ve yanlış yorumlamalara neden olabileceği ifade edilmektedir.Doktrinde birbirine benzer şekilde haklı sebep kavramı tanımlanmaktadır.Bu yazarlardan ….’na göre haklı sebep;hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır. (Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi hâller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan hâller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlâli, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kâr elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Huzurdaki davada davalı şirket iki ortaklı olup, bu ortaklar davacı ile müdahil …’dir
Davacı genel olarak davalı şirketin diğer ortağı ile anlaşmazlıklar yaşandığını,şirketin işleyişi hakkında kendisine bilgi verilmediği ve davalı şirket aleyhine usulsüz başlatılan icra takiplerinin kesinleştirilerek şirketin zarara uğratıldığından bahisle davalı şirketin haklı nedenle feshini talep etmiş,davaya müdahil olan diğer ortakta davacının şirketten çıkarılması gerektiğini beyan etmiştir.
Davacı,davalı şirket aleyhine diğer ortağın babası tarafından girişilen icra takiplerinin usulsüz olarak kesinleştirildiği ve bu şekilde davalı şirketin zarar uğratıldığını iddia etmiş ise de,bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi söz konusu takiplerin davalı şirketin diğer ortağının babasının şirkete ödünç olarak gönderdiği paraların ödenmemesi üzerine başlatıldığı,şirket kayıtlarında yer alan havalelerin dayanaklarının bulunduğu,icra takiplerinin haksız başlatılmadığı, her ne kadar bilirkişi raporunda 160.000,00 USD olarak başlatılan icra takibinde 22.02.2012 tarihinin dayanak gösterildiği, bu tarihin şirketin kuruluş tarihi olan 28.02.2012 tarihinden önceki bir tarih olduğu, keza tarihte sehven yanlışlık olsa dahi 300ç000.00 USD fazla takip başlatıldığı, yine 500.000,00 TL nin de fazla başlatılan bir takip olduğu” tespit edilmiş ise de, şirkete karşı başlatılan icra takibinde alacağın fazla gösterilmesi veya kesinleşen icra takiplerinin usulsüz olması halinin menfi tespit davasının konusunu oluşturup, bu durum tek başına şirkettin haklı nedenle feshi yada ortağın haklı nedenle şirketten çıkması/çıkarılması için bir gerekçe oluşturamaz.
Bilgi alma ve inceleme hakkına ilişkin TTK. m. 614 hükmüne göre: “(I) Her ortak, müdürlerden, şirketin bütün işleri ve hesapları hakkında bilgi vermelerini isteyebilir ve belirli konularda inceleme yapabilir.
(2) Ortağın, elde ettiği bilgileri şirketin zararına olacak şekilde kullanması tehlikesi varsa, müdürler, bilgi alınmasını ve incelemeyi gerekli ölçüde engelleyebilir; bu konuda ortağın başvurusu üzerine genel kurul karar verir.
(3) Genel kurul, bilgi alınmasını ve incelemeyi haksız yere engellerse, ortağın istemi üzerine mahkeme bu hususta karar verir. Mahkeme kararı kesindir ”.
Genel kurulun toplanmasına ilişkin TTK. m. 617/3 hükmüne göre: “Toplantıya çağrı, azlığın çağrı ve öneri hakkı, gündem, öneriler, çağrısız genel kurul, hazırlık önlemleri, tutanak, yetkisiz katılma konularında anonim şirketlere ilişkin hükümler, Bakanlık temsilcisine ilişkin olanlar hariç, kıyas yoluyla uygulanır”. TTK. m. 411/1 hükmüne göre: “Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler”. TTK. m. 412 hükmüne göre de: “Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir, mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar”. Görüldüğü üzere, davacının, genel kurulu toplantıya davet etme, gündeme madde ekleme, bilgi talep etme gibi bir çok hakkının bulunduğu açıktır. Davacının bu gibi taleplerinin karşılanmaması halinde ise bu taleplerini mahkeme yoluyla yerine getirme hakkı da TTK da düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu haklar kapsamında davacının genel kurulun toplanması için talepte bulunma ve kar dağıtılması yönünde gündeme madde ekleme ayrıca da bilgi talep etme yetkisi bulunmaktadır. Bu taleplerinin reddelmesi halinde de mahkeme yoluyla bu taleplerin yerine getirilmesini sağlama ve genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu gibi haklar kullanılmadan, kâr payının dağıtılmadığı veya bilgi alma hakkının engellediği ya da şirket organlarının toplanamadığı yönündeki iddialarla şirketin haklı nedenle feshinin talep edilemez
Aynı şekilde TTK. m. 644 hükmüne göre: “(1) Aşağıda madde numaraları bildirilen anonim şirketlere ilişkin hükümler limited şirketlere de uygulanır. … Belgelerin ve beyanların kanuna aykırılığına ilişkin 549 uncu; sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi hakkında 550 nci; değer biçilmesinde yolsuzluğa dair 551 inci; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 553 üncü; denetçilerin (…) (1) sorumluluğuna ilişkin 554 ilâ 561 inci maddeler”. Dolayısıyla davacının anılan hüküm uyarınca sorumluluk davası açma hakkının bulunduğu da açıktır.
Davacı haklı sebep olarak ileri sürdüğü iddialarını ispat edememiştir.Ayrıca bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.Somut olayda da davacı ileri sürdüğü hiç bir iddiasını ispat edememesinin yanında haklı sebep olarak ileri sürdüğü hususların çözümünü genel kurulu toplayıp bilgi alma ve inceleme hakkını kullanarak veya özel denetçi atanmasını şirketten talep edip kabul edilmemesi halinde Mahkemeden karar alarak özel denetim yaptırabileceği gibi diğer ortağın yönetim yetkisinin sınırlandırılmasını veya kaldırılmasını da Mahkemeden isteyebileceği gibi sorumluluk davası da açabilir..Davacı,anılan çözüm yollarına başvurmadan faal olan davalı şirketin feshini talep etmesi yerinde değildir.
Bu halde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden,davacının ileri sürdüğü iddiaları ispat edemediği gibi haklı sebep olarak ileri sürülen sebeplerin başka yollarla çözümü de mümkün olduğundan , davacı tarafından açılan davalı şirketin feshi olmadığı taktirde davalı ortağın şirketten çıkarılmasına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨59,30 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨44,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨ 14,90 harcın davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨662,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,

5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile müdahil vekilinin yüzlerine karşı, şirket temsil kayyımının yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.28/01/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.