Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/435 E. 2020/565 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/435
KARAR NO : 2020/565

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/06/2019
KARAR TARİHİ : 24/09/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 14/06/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;Davalının icra müdürlüğüne yaptığı itirazın haksız olduğunu, davalının icra takibine itirazında borcu kabul ettiğini, ancak borcun hesaplaşma sonucunda başka şirkete ödendiğini beyan ettiğini, bir ticari şirketin alacağının başak bir şirkete ödenmesinin yazılı temlikname ile mümkün olduğunu, müvekkilinin bu şekilde bir alacak feragatnamesi olmadığını, davalının dayandığı sözleşme incelendiğinde, müvekkilinin imzası olmadığı gibi, müvekkilinin alacakları ile ilgili bir hükümde bulunmadığını, müvekkilinin davalıya ¨439.474,91’lik mal verdiğini, ¨84.000,00 ödeme yapıldığı ve kalan kısmın ödenmediğini, bakiye kısım için yukarıda ayrıntılı yazılı icra takibinin başlatıldığını, izah edilen nedenlerle, davalının itirazının iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekilinin 16/07/2019 tarihli cevap dilekçesini özetle ;Müvekkili ile davacı arasında doğrudan bir ticari ilişki olmadığını, taraflar arasında sözlü ve yazılı bir anlaşma olmadığını, müvekkilinin kat karşılığı yapımını üstlendiği ……. Konaklan projesinin bir kısım inşaat imalatlarının yapılmasına yönelik, davacı şirketin grup şirketleri olan ……. Kuyumculuk İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ve ……. Dekorasyon İnş. San.ve Tic. Ltd. Şti. arasında sözleşme akdedildiğini, sözleşmenin tarafı olan …… Dekorasyon İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin seramik malzemelerini grup şirketi olan davacıdan temin ettiğini, müvekkili ile davacı arasında doğrudan bir ticari ilişki olmadığından, …… Dekorasyon ile Mayıs/2018 tarihinde hesaplaşma yapıldığını, davacıdan temin edilen malzeme bedelleri de dahil olmak üzere mutabakat sağlandığını, doğan alacağa karşılık olarak ……….. projesinden 9 ad. taşınmazın tapusunun değişik tarihlerde …… İnş. Kuyumculuk ve şirket yetkililerine devredilerek borcun tamamının ödendiğini, muhasebe kayıtlarının uygunluğu bakımından davacı tarafından müvekillerine fatura kesilmiş ise de, taraflar arasında doğrudan bir mal alım satımı gerçekleşmediğinden, ödemelerinde grup şirket üzerinden yapıldığını, izah edilen nedenlerle, davanın reddine, davacı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,fturaya dayalı olarak başlatılan icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi …… ‘nın 09/01/2019 tarihli bilirkişi raporunda; Yanlar tarafından ibraz edilen ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığını, ticari defterlerinin birbirini teyit eder şekilde tutulduğunu, ticari defterlerinin yanların lehine delil niteliğinin mahkemenin takdirlerinde olduğunu, yanlar arasında, davacı tarafından inşaat malzemesi satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğunu, davacı ticari defterlerinde icra takip tarihinde davacının davalıdan ¨ 355.474,91 alacaklı olduğunu, davalı ticari defterlerinde de, icra takip tarihinde davalının davacıya ¨355.474,68 (krş. Farkı) borçlu olduğunu, icra takip tarihinden sonra, davalının davacıya verdiği 31.12.2019 vadeli senette takip konusu borcun ödenmiş olduğunun görüldüğü ve bu konuda yanların ticari defter kayıtlarında herhangi bir ihtilaf olmadığı ve dolayısıyla dava tarihinde davacının davalıdan herhangi bir alacağı olmadığını, dava konusu talep ¨355.474,91’ye itirazın iptali olduğundan ve bu bedelde ödenmiş gözüktüğünden, taleple bağlılık esası gereğince, takip ve ödeme tarihi arasında işlemiş faiz ve vekalet ücreti hesabı yapılmadığını, keza davacının da verilen senet rakamını kabul ederek ticari defterlerine işlemiş olduğunu bildirmiştir.
Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
İspatın konusu HMK.nun 187’nci maddede “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nun 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesi ortaya konmuştur.
İspat vasıtaları ise HMK.nun 200’ncü maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”düzenlemesi ile ispatın nasıl yapılacağı gösterilmiştir.
Akdi ilişki taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir. (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.”Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur. “
Örneğin faturalara dayalı olarak karşı taraftan alacaklı olduğunu iddia eden taraf faturadaki mal ve hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini belge ile ispat etmelidir.Tek taraflı düzenlenen faturalar hiçbir zaman bir akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp , akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belgedir.Bu nedenle faturanın geçerli olabilmesi için mal ve hizmetin verildiğine dair belge sunulamaması durumunda faturaların karşı tarafın defterlerinde de kayıtlı olması gerekir.
Davacı yan icra takibinde ödenmediğini iddia ettiği alacak için takibe girişmiştir.Taraflar arasında yazılı bir akit olmadığı sözlü olarak ticari ilişkiye girdikleri anlaşılmıştır.Kendisi lehine bir olaydan hak çıkaran taraf ispat külfeti altındadır.Davacı yanın tek taraflı olarak tanzim ettiği fatura davalı yanca itiraza uğramıştır.
Buna göre davacının takibe konu fatura içeriğindeki mal ve hizmeti davalıya verdiğini yazılı olarak ispat etmek zorundadır.Davacı tarafından düzenlenen ve davalıya mal sattığına ilişkin faturaların davalının aleyhine olan ticari defterlerinde kayıtlı olması gözönüne alındığında davacı tarafında fatura içeriğindeki malların davalıya teslim edildiği ispat edilmiştir.
Somut olayda irdelenmesi gereken bir diğer konu da,davalı tarafından verilen bononun borcu sonladırıp sonlandırmadığı hususudur.Bilirkişi raporuna göre,davalı tarafından verilen 31/12/2019 vade tarihli bono nedeniyle davalının borçlu olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.Davacı vekili ise dosyaya sunduğu teslim belgesi ile söz konusu senedin 02/01/2019 tarihinde değil 24/06/2019 tarihinde teslim edildiğini bildirmiş olup davalı tarafından teslime ilişkin herhangi belge sunulmadığı gibi boncun senetle ödendiği bile savunulmamış olduğu,buna göre söz konusu bononun davacı kayıtlarını destekleyen bono teslim belgesi uyarınca 24/06/2019 tarihinde verildiği kabul edilmiştir.Ancak davalı tarafından verilen bono vadesinde ödenmediği için somut olay bakımından teslim tarihinin bir önemi de kalmamıştır.
Diğer yandan davalı,dava tarihinden sonra davacıya borcu karşılar şekilde bono verdiği sabit olup ödeme savunması yargılamanın her aşamasında değerlendirilmesi gerektiğinden verilen bononun borcu sonlandırıp sonlandırmadığının da tartışılması gerekmektedir.
Bu noktada konuyla ilgili kavram ve kurumların açıklanmasında yarar vardır.
I-Tecdit (Borcun yenilenmesi);
Tecdid (borcun yenilenmesi), eski borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. Eski ve yeni borçlar arasında hukuki sebep bakımından herhangi bir fark mevcut değilse, bahis konusu olan yenileme değil, bir borç ikrarıdır. Fakat mevcut borçta herhangi bir değişiklik yapmakla, borç yenilenmiş olmaz. Örneğin tarafların sadece borç miktarını veya ifa şartlarını değiştirmeleri yenileme için yeterli değildir; bu tür değişiklikler, mevcut borç ilişkisinin hukuki sebebinde de değişiklik yapılmadıkça yenileme niteliğinde kabul edilemez.
İsviçre Federal Mahkemesi’ne göre, alacaklının borçluya yeni bir süre vermiş olması yenileme mahiyetinde sayılmamaktadır (BGE 84 II 645 = Jdt 1959 I 494). Keza, Federal Mahkeme, başka bir kararında (BGE 60 332 = Jdt 1935 I 168) ise, tecile veya borç miktarının arttırılmasına ilişkin anlaşmaların yenileme mahiyetinde sayılmayacağına işaret ederek: “116.madde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.133) anlamında yenileme, eski bir borcun yeni bir borç haline dönüşmesidir. Yeni borcun sebebi, eskisininkinin aynı değildir. Bu sebep, yenilemeyi meydana getiren bağımsız hukuki işlemde yer alır. Eğer eski borcun hüviyeti değişmiyorsa, yani onun özü ve esası muhafaza edilerek sadece muhtevası değiştiriliyorsa (ifanın tecili, edimin çoğaltılması gibi) ya da alacaklının veya borçlunun şahsı değişmiş bulunuyorsa (alacağın devri veya borcun nakli) ortada bir yenileme yoktur.” demektedir.
Bunun yanında, taraflar yeni bir borç meydana getirirlerken eskisini ortadan kaldırmak iradesine sahip bulunmalıdırlar. Aksi takdirde, ya ikinci ve bağımsız bir borcun daha kurulduğu ya da tarafların birinci borçta bazı değişiklikler yapılmasını istedikleri kabul edilir.
Zira, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 133/I.maddesinde; “eni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur.” denmiş olması esas itibariyle bunu ifade eder. Buna göre, tarafların yeni bir borç ilişkisi kurarlarken, eskisini ortadan kaldırmak amacıyla hareket ettikleri, yapılan işlemin içeriğinden ya da işin özelliklerinden makul surette çıkarılamıyorsa, yenileme iddiası reddedilmelidir.
O halde, taraflar arasında ikinci bir borç ilişkisinin kurulması veya mevcut borcu değiştiren yeni bir işlemin yapılması, yenileme için birer karine sayılamaz; şüphe ve tereddüt halinde, asıl borç ilişkisinin devam ettiği, tarafların buna son vermek istemedikleri kabul edilecektir.
Kanun, bu ilkeyi daha kuvvetli ifade ederek, şu hallerde-taraflarca aksi kararlaştırılmış olmadıkça-yenilemenin gerçekleşmeyeceğini özel olarak belirtmiştir (TBK. m.133/II):
a) Mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak.
b) Mevcut bir borç için yeni bir alacak senedi vermek.
c) Mevcut bir borç için yeni bir kefaletname imza etmek.
Bütün bunlar -kural olarak- yenileme değildir; fakat bizzat 133/II, 2 nci maddede belirtildiği gibi, bu kuralın aksine anlaşmalar yapılabilir.
Federal Mahkeme’ye göre de, bir borç için taahhütte bulunmanın, kural olarak, yenileme sayılamayacağı benimsenmiştir (BGE 89 II 1337 = JdT 1964 I 241;Yukarıda yapılan açıklamalar için bakınız. Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop: Tekinay Borçlar Hukuku, 7.Bası, İstanbul 1993, Sahife:989-995).
Nitekim, yukarıda vurgulanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.02.2013 gün ve E:2012/11-666, K:2013/238 sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut uyuşmazlıkta; davalı, davacıya olan borcu karşılığında kambiyo senedi vermiştir. Kural olarak, mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak, borcun tecdidi (yenilenmesi) anlamına gelmez. Taraflar arasında, borcun yenilendiğinin kabulü için açık bir anlaşma bulunmalıdır. Dolayısıyla, dosyada taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin sonlandırılıp, yeni bir borç ilişkisinin kurulduğunu gösteren bir delil bulunmamaktadır.
Taraflar arasında bono verilmekle borcun yenilendiğine dair bir sözleşme bulunmadığına göre, tahsilde tekerrür olmamak koşulu ile alacaklının hem cari hesap ilişkisine dayanarak hem de kambiyo senetlerine dayanmak suretiyle alacağını takip ve dava etmesi mümkün olup davalı tarafından verilen bono davacı tarafından mahkeme kasasına teslim edilmiş ve hâlen ödenmemiştir.Buna göre davacının cari hesap ilişkisine dayanarak giriştiği icra takibinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Davacı ile davalı arasında, davacının,davalıya inşaat malzemesi satması şeklinde ticari ilişkinin olduğu, ancak taraflar arasında akdedilmiş yazılı bir anlaşma ve/veya cari hesap sözleşmesi olmadığı,davacının cari hesap alacağını tahsil edememesi üzerine 12/12/2018 tarihinde, ödenmeyen fatura alacağını dayanak göstererek, davalı aleyhine Büyükçekmece …….. ncü İcra Müdürlüğü’nün …….. esas sayılı takip dosyası ile icra takibine geçtiği, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine huzurdaki itirazın iptali davalarının açıldığı,davacının dava konusu alacağını teşkil eden davalı yana tanzim etmiş olduğu faturaları yasal ticari defterlerine usulüne uygun olarak kaydettiği ,davacının yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi (27/07/2018) ve dava tarihi (30/04/2018) itibariyle davalıdan ¨355.474,91 cari hesap alacağının olduğu,yukarıda yapılan ayrıntılı açıklamalara göre davacı tarafından düzenlenen faturalar, davalının aleyhine delil niteliğinde olan ticari defterlerinde kayıtlı olduğu,bu nedenle mal teslimi konusunda bir çekişmenin bulunmadığı,davalının davadan sonra verdiği bononun borcun yenilenmesi anlamına gelmediği,bu husus davalı tarafından savunulmadığı, ifa yerine verilen bononun hâlen ödenmediği,bu hâliyle davacının,hem cari hesap ilişkisine dayanarak hem de kambiyo senetlerine dayanmak suretiyle alacağını takip ve dava etmesi mümkün olup davacının takibe konu faturalardan kaynaklı olarak davalıdan olan bakiye alacağının takip ve dava tarihi itibariyle ¨355.474,91 olduğu anlaşılmakla davanın kabulü ile davalının Büyükçekmece ………. ncü İcra Müdürlüğü’nün ………. esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, karar vermek gerekmiştir.
Dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği,davacı tarafından girişilen icra takibinin kötüniyetli olduğu ispat edilemediğinden davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmemesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın KABULÜ ile davalının Büyükçekmece ……. İcra Müdürlüğü’nün …….. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨355.479,91 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen ¨71.094,98 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
4-Alınması gerekli ¨ 24.282,49 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨4.293,29 harcın mahsubu ile bakiye ¨19.989,20 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨44,40 başvurma Harcı ile ¨4.293,29 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 15 adet tebligat+posta ücreti ¨168,80 bir bilirkişi inceleme ücreti ¨1.000,00 olmak üzere toplam ¨1.168,80 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨33.333,24 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨662,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı,davalının yokluğunda verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.24/09/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip ……..
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”