Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/338 E. 2019/729 K. 04.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/340
KARAR NO : 2019/730

DAVA : MENFİ TESPİT
DAVA TARİHİ : 29/11/2010
KARAR TARİHİ : 04/07/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/07/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 12/09/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Davalılardan …’nun müvekkili aleyhine Bakırköy ….. İcra Müdürlüğü’nün ……. Esas sayılı dosyası ile 02/11/2010 tarihinde ”kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile” icra takibi başlattığını ve işbu takibe ilişkin ödeme emrinin 05/11/2010 tarihinde müvekkili davacının eşine tebliğ edildiğini, müvekkilinin ödeme emri ekindeki bono fotokopisinde lehdar olarak gözüken davalılardan … ile hamil olarak gözüken diğer davalı …’nu tanımadığından bir hata olabileceği düşüncesi ve bayram hazırlıkları ve işlerinin yoğunluğundan söz konusu ödeme emri ile ilgilenemediğini, bu arada yasal itiraz süreleri geçtiğinden takibin kesinleştiğini ve bayram sonrasında mesainin başlaması ile alacaklı tarafın haciz işlemlerine başlaması ile müvekkilinin çalışmakta olduğu bankadan hesabına haciz konulduğu bilgisi gelmesi üzerine müvekkili içinde bulunduğu durumun vehametini idrak ettiğini, zira müvekkilinin tüm gayrimenkulleri ve araçları üzerine alacaklı tarafından hacizler konulduğunu , müvekkilinin davalılar olan lehdar … ile icra takibinde hamil/alacaklı olarak görünen …’nu tanımadığını, takip konusu yapılan bononun sahte olduğunu, bono üzerindeki hiçbir yazı müvekkiline ait olmadığı gibi takip konusu bonodaki imzanın da müvekkili davacıya ait olmadığını, bunun üzerine müvekkili adına vekaleten Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına Resmi Evrakta Sahtecilik ve Suç Oluşturmak Maksadı ile Örgüt Kurmak nedeniyle suç duyurusunun 26/11/2010 tarihinde yapıldığını, söz konusu sahte olarak tanzim edilen bono üzerindeki yazı ve imzanın müvekkili davacıya ait olmadığının tespit edileceğini, müvekkili davacının her şeyden önce takip konusu bonoda lehdar olarak görünen … isimli şahsı tanımadığını, takip konusu bono incelendiğin de 10/12/2007 tanzim tarihli olduğunu, 01/07/2008 vade tarihli ve ¨ 618.000,00 bedelli olduğunu ve ”bedeli nakden ahzolunmuştur” yazılı olduğunun görüldüğünü, tanımadığı bir kişi bu miktar da ”borç” verilmesi veya alınması hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi bu miktar da bir paranın ne şekilde alınıp/verildiğinin de ispatı gerektiğini, sonuç olarak davanın kabulünü, sahte olarak tanzim edilmiş takip konusu bononun iptalini, davalıların İ.İ.K. 72. maddesi gereğince sahte senet tanzimi ve bu nitelikteki senedin icra takibine konulması nedeniyle kötüniyetinin kabulü ile hükmonulacak meblağın %40’ından aşağı olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına mahkum edilmesini, müvekkilinin dava konusu sahte bono nedeniyle karşı karşıya kaldığı durumun vehameti ve tüm malvarlığının elden çıkması söz konusu olabileceğinden geri dönüşü olamayacak olası mağduriyetin önüne geçilmesi maksadıyla H.U.M.K. 317/2c. maddesi ve Yargıtay H.G.K.’nun yukarıda belirtilen kararı ışığında mahkemenden işbu dava dilekçe üzerine verilecek olan tensip kararında; imza incelemesine esas olabilecek ıslak imzalı belge asılları üzerinden dosyada tensiben bilirkişi tayinine karar verilmesini, dosyanın bilirkişiye gönderilmesi kararı ile birlikte H.U.M.K. 317/2c hükmü uyarınca icra takibinin kendiliğinden dava sonuna kadar durdurulmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalılara,usulüne uygun dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edilmiş ancak davalılar süresi içerisinde davaya cevap vermemişlerdir.
Davalılardan,…,yargılama sırasında vefat etmesi sebebiyle bu kişinin mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,hukuki niteliği itibariyle,takip dayanağı bonodaki imzanın sahte olduğu gerekçesiyle,İİK’nun 72’nci maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Davacı,menfi tespit davasını sahtecilik iddiasına dayandırmıştır.Sahtelik iddiasının değerlendirilebilmesi için davacı asilin isticvabı yapılarak imza ve yazı örnekleri alınmış,davacının medarı tatbik imza asılları celp edilmiş,takip dayanağı bono aslı mahkememize sunulduktan sonra mahkememizce re’sen seçilen sahtecilik uzmanı bilirkişiden rapor alınmıştır.
Bilirkişi …. (İ.Ü. Adli Bilimler Uzm.) Öğr. Gör. Grafoloji (Belge İnceleme) ve Sahtecilik Uzmanı 29/12/2010 havale tarihli raporunda; İnceleme konus u senet üzerinde … adına atfen atılı imzanın , davacı …’in eli ürünü olmayıp, serbest taklit yöntemiyle atılmış sahte imza oluduğunu bildirmiştir.
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ‘nın 16.12.2011 tarihli ……. sayılı raporunda;Adli Belge İnceleme Cihazları (…..) ve optik aletler (büyüteç, stereo mikroskop) ile donanımlı Dairemiz Adli Belge İnceleme Laboratuarında yapılan incelemede; İnceleme konusu senet üzerinde sorulan hususular doğrultusunda sağlıklı inceleme yapılarak sonuç bildirir rapor düzenlenebilmesi için; …’e inceleme konusu senet gösterilmeden senet ön yüzündeki tüm yazıların baştan sona aynı tip harflerle (büyük harfler büyük, küçük harfler küçük) ve süratle matbu senet yapraklarına yazdırılmasından elde edilecek tutanakların temini, …’in evvelce ( özellikle inceleme konusu belgenin düzenleme tarihine yakın ve tercihen bu tarihten önce) başka amaçlarla atmış olduğu samimi imzalarını içerir belgelerin çeşitli kurum ve kuruluşlardan (Bankalar,Askerlik şubesi, Seçim kurulları, Evlendirme memurluğu, Su-Elektrik-Doğalgaz işletmesi, Kooperatifler, Noterlikler, Muhtarlıklar, v.b) temini, ayrıca adı geçen şahsın imzalarını içerir ve dosyada fotokopileri bulunan belge asıllarının temin edilerek mevcutlar ve ilgili dava dosyası ile birlikte gönderilmesinin uygun olacağını bildirmişlerdir.
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ‘nın 13/01/2012 tarihli ….. sayılı raporunda;incelme konusu senette …’e atfen atılı imzalar ile adı geçene ait karşılaştırma imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi , alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir , hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’in eli ürünü olduğu sonucuna varıldığını bildirmiştir.
Mahkememizce,davalılar hakkında aynı bonodan kaynaklı olarak sahtecilik suçundan ceza yargılaması bulunması nedeniyle davalıların sahtecilik suçundan yargılandıkları Bakırköy ……nci Asliye Ceza Mahkemesi’nin…… esas sayılı dosyası bekletici mesele yapılarak bu dosyanın kesinleşmesi beklenilmiştir.
Bakırköy …….nci Asliye Ceza Mahkemesi’nin…… esas sayılı dosyası incelendiğinde;müşteki …’in şikâyeti üzerine şüpheliler … ve … hakkında dava konusu bonoda sahtecilik yaptıklarından bahisle cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açıldığı,yapılan yargılama sonunda,… hakkında bu kişinin davadan sonra vefat etmesi nedeniyle düşme kararı verildiği,diğer sanık …’nun ise sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verildiği,kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bu noktada öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durmakta yarar vardır:
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 74 üncü maddesinde (818 s. BK.m.53) düzenlenmiş olup hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
6098 s. Türk Borçlar Kanununun konuyu düzenleyen 74 üncü maddesi: “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” hükmünü amirdir.
Bu açık hüküm karşısında ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK., 10.01.1975 gün ve 1971/T-406 E., 1975/1 K.; 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E, 1985/21 K; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 E, 2011/231 K; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 E, 2013/433 K sayılı kararları).
Hukuk yargılaması usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik (illiyet) bağını tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Kanunu’nun 74 üncü maddesi bir engel oluşturmaz (Çenberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, Ankara 1965, s.22 vd.; ayrıca HGK., 16.09.1981 gün 1979/1-131 E., 1981/587 K.; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 E, 2011/231 K; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 E, 2013/433 K sayılı kararları).
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. (Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14/06/2017 gün ve 2017/15-503 esas, 2017/1190 karar sayılı ilamı)Buna göre hukuk hâkimi maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olduğundan davalıların yargılandığı davada icra takibine konu bononun sahteliği ile bu sahteliğin davalılar … ve … tarafından iştirak hâlinde yapıldığı hususları kesinleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda uyuşmazlık,davalı-alacaklılar tarafından icra takibine konu edilen bonodaki imzanın davacı-borçluya ait olup olmadığı,davacının,davalıya borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir.Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir.Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Prof. Dr. …İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m.68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Dava konusu bono üzerindeki imzanın davacıya ait olmadığı ve sahtecilik suçunun davalılar tarafından iştirak hâlinde işlendiği ceza mahkemesince verilen kesin hüküm nedeniyle sabit olduğu,taraflar arasında temel bir ilişkinin bulunmadığı,sahtelik iddiası mutlak def’i olup herkese karşı ileri sürülebildiği,bu nedenlerle davacının davalılara borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının davasının kabulü ile davacının icra takibine konu edilen bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin borçlo-davacı yönünden iptaline,sahte imzalı bonoyu icra takibine koyan davalı-alacaklı …’nun lehtar olması,bu nedenle bono üzerindeki imzanın davacıya ait olmadığını bilebilecek durumda bulunması nedeniyle takibe girişmekte haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşıldığından borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan davalı-alacaklı … aleyhine İİK’ nın 72/5 nci maddesi uyarınca icra takip tarihinin 05/07/2012 tarihinden önce olması gözönüne alınarak alacağın %40’ı oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği,ölü davalı …’nın takip alacaklısı olmaması nedeniyle bu kişinin mirasçıları aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmemesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın KABULÜ ile ; davacının, Bakırköy …… İcra Müdürlüğü’nün ….. esas sayılı takip dosyasında takibe konu 01/12/2007 tanzim, 01/07/2008 vade tarihli ve ¨618.000,00 bedelli bonodan kaynaklı olarak davalılara borçlu olmadığının TESPİTİ İLE, anılan bononun İPTALİNE,
2-Asıl alacağın % 40’ı üzerinden hesap edilen ¨247.200,00 kötü niyet tazminatının davalı …’ndan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
3-Davalı … ( Mirasçıları … ve … ) takip alacaklısı olmadıkları anlaşıldığından davacı vekilinin … mirasçıları aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine ilişkin talebinin REDDİNE,
4-Alınması gerekli ¨42.215,58 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨9.177,30 harcın mahsubu ile bakiye ¨ 33.038,28 harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨17,15 Başvurma Harcı , ¨9.177,30 Peşin Harcın davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 20 tebligat + posta ücreti ¨202,40, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨350,00 olmak üzere toplam ¨552,40 yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨38.670,00 ücreti vekaletin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨350,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı,davalı … vekili ile Davalı … mirasçısı … ve … mirasçısı …’nın yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.04/07/2019

BAŞKAN …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
KÂTİP …..
E-imzalı

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”