Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/211 E. 2020/348 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/211
KARAR NO : 2020/348

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 25/03/2019
KARAR TARİHİ : 02/07/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 25/03/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin geçimini sağlamak için üzerine kayıtlı gayrimenkul ve herhangi bir menkul mal bulunmadığını gibi kendisi engelli vasisi olduğu oğlu ..’da cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu, engel raporu ve sosyal yardımlar ile geçindiklerine dair evraklar ekte sunulduğunu, …, …’nin oğlu olduğunu, … İzmir Kapalı Cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu ,bu sebeple babası … kendisine İzmir … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile vasi olarak atandığını, …’nin psikolojik sorunlar yaşadığından dolayı tedavi olmak istediğinde Bağ-Kur’lu olduğu gerekçesi ile tedavisi yapılmadığını, SGK’dan yaptığı araştırmada kendi adına …/…. ilçesinde …. İnşaat Nakliyat Madencilik Mühendislik Reklam San. Tic. Ltd. Şti. isimli bir şirket kurulduğunu öğrendiğini, müvekkili …., İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na …. soruşturma numarası ile şikayetçi olduğunu, 23/09/2016 tarihinde Cumhuriyet Savcısına beyanda bulunduğunu ve imza örnekleri verdiğini, ilgili dosyanın celbini talep ettiklerini, müvekkilinin belirtilen şirket ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, kimlik bilgileri kullanılarak adına şirket açıldığını, müvekkili hasta ve ekonomik olarak sıkıntı yaşayan biri olduğunu, Bakırköy…. Asliye Ticaret Mahkemesi …. Esas sayılı dosya ile açtıkları davanın usulden reddedildiğinden yeniden mahkemede dava açma zarureti doğduğunu, müvekkilin adı geçen şirket ile bir ilgisinin bulunmadığının tespiti ile şirketin feshine karar verilmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı şirket temsil kayyımı tarafından sunulan 08/05/2019 tarihli dilekçesinde özetle; Mahkemece 01/04/2019 tarihli ara kararında, davacının aynı zamanda şirket müdürü olduğu gözetilerek, şirketi bu davada temsil etmek üzere “temsil kayyımı” sıfatı ile görev verildiğini, davalı şirketin İstanbul Ticaret Odasında kayıtlı bilgilerine bakıldığında ¨ 10.000,00 sermaye ile 11/08/2016 tarihinde odaya ve ticaret siciline kayıt olduğunu, şirket kuruluşunun 17/08/2016 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlandığını ve İstanbul’un …. ilçesinde kurulu şirkette davacı …’nin tek ortak ve tek müdür olduğu görüldüğünü, davacı … atayacağı münferit imzası ile şirketi her hususta temsil ve ilzama yetkili kılındığını, bu bilgilere göre; Limited Şirketin kurulma aşamalarını inceleyecek olursak; şirket merkezi olarak gösterilecek adresin belirlenmesini, şirket ana sözleşmesinin hazırlanmasını, ardından ise noter imza tasdikini, notere tasdik için gidilirken, ana sözleşmenin altına imzanın atılması, imza beyannamesinin hazırlatılması ve %25 sermaye payının ödenesi de gerektiğini, bundan sonra dört tescil işlemi daha olduğunu, bu aşamalardan şirket ticaret sicili tescilini takiben “imzam sirküleri” çıkarmak için, şirket temsil ve ilzam yetkilisi davacının noter huzurunda imzalarını bildirmesi gerektiğini, ayrıca davacının veya mali müşavirinin ticari defterleri noter tasdiki yaptırarak ticarete hazır hale getirmesi gerektiğini, verilen adreste Vergi dairesi şirketin bulunduğu adreste yoklama yapacak ve yoklamada şirket sahibinin bulunmasını ve yoklama tutanağını imzalamasını isteyeceğini, yoklama memuru şirket sahibini adreste bulamaz ise büyük ihtimalle tutanak imzası için vergi dairesine davet edeceğini, işte bu aşamaların 2016 yılında geçildiği varsayımında, davacı vasisinin iddialarının gerçekliği için, söz konusu aşamalarda atılan imzaların davacıya ait olmaması gerektiğini, 17/08/2016 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde davalı şirkete ait tescile delil olan husus olarak Şirket Sözleşmesi gösterildiğini; eğer, söz konusu evrak imzaları ve başvuru süreçleri davacı tarafından işletilmemiş ise; sahte evrak tanzimi suretiyle kurulduğu anlaşılacak şirketin kurulmamış sayılmasına, ve sicilden terkinine karar verilebileceğini, ancak, evrak imzaları davacıya ait ise, davacının genel kurul kararı ile fesih ve tasfiye süreci işletmek gerekirken işbu davayı açmakta hukuki yararı olmadığını, bu nedenlerle davacının iddialarının somutlaştırılabilmesi için noterde tasdik edilen ana sözleşmenin altında imzalar, imza beyannamesi, imza sirküleri, vergi dairesine bildirilmiş olan varsa kira sözleşmesi, SGK beyanları ve sari deliller üzerinde atılan imzaların imza ve sahtecilik konusunda uzman bilirkişi marifetiyle incelenmesini, ayrıca şirket sahibinin yoklama tutanağını imzalayıp, imzalamadığı hususlarının da vergi dairesinden araştırılmasına ve imza varsa incelenmesini, yine %25 sermaye payı ödemesinin hangi bankaya yapıldığını, kim tarafından yapıldığını tespit bakımından bankadan imza örneklerinin araştırılarak incelenmesini, sonucuna göre imzaların davacı yana aidiyeti halinde davanın haksız olduğu tespit edilerek reddini, yargılama harç masrafları ve kayyım masrafları ile ücretlerinin davacı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,davacının,şirket ortağı ve müdürü olmadığının tespiti ile şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Bilirkişi Prof. Dr. …. ‘un 02/03/2020 tarihli raporunda; Belgelerin analizi sonucunda elde edilen bulgular ışığında; inceleme konusu belgelerde …’ye atfen atılan imzalar ile … ‘nin karşılaştırma belgelerindeki imzaları arasında grafolojik ve grafometrik tanı unsurları açısından benzerlik noktasında bir ilişki bulunmaması nedeni ile , şirket kuruluş belgesi ve kurucular beyanındaki imzaların, karşılaştırma belgelerindeki imzalarıyla kıyasla, …’nin eli ürünü olmadığını bildirmiştir.
Davacı vekili,müvekkilinin davalı şirket ile hiç bir ilgisi olmadığı halde sahte imza ile müvekkili adına şirket kurulduğunu,bu nedenle müvekkilinin davalı şirket ortağı ve müdürü olmadığının tespiti ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkememizce alınan bilirkişi raporuna göre,davalı şirketin kuruluş belgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı hususu sabit olup davacının iradesi dışında sahte imza ile şirketin kurulduğu anlaşıldığından davacının,davalı şirket ortağı ve müdürü olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekili,müvekkilinin şerket ile bir ilgisi olmadığının tespiti istemi yanında davalı şirketin fesih ve tasfiyesini de istemiştir.Buna göre davalı şirketin feshinin mümkün olup olmadığının ve tescilin iyileştirici etkisinin tartışılması gerekmektedir.
Tescilin iyileştirici etkisi teorisi İsviçre hukukunda iyi niyetle tüzel kişilik kazanan şirketle ticari ilişkiye giren üçüncü kişilerin güvenlerinin korunması amacıyla geliştirilmiş ve yasal bir dayanak olmadığı halde 1889 tarihli Federal Mahkeme kararında kabul görerek uygulanmıştır.Buna göre koşulların bulunmamasına rağmen tescil edilen şirket tüzel kişilik kazanır. Kuruluştaki kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıkların, alacaklıların ve pay sahiplerinin menfaatlerini önemli derecede tehlikeye atmaları veya ihlâl etmeleri halinde alacaklılar veya pay sahipleri tarafından üç aylık süre içerisinde feshinin talep edilmesi mümkündür.
6102 sayılı TTK mehazındakine benzer bir hükme yer vermemiştir.Bu durumda acaba Türk Hukuku bakımından da tescilin iyileştirici etkisinden bahsedilebilir mi?TTK md.353/1’de açıkça anonim şirketin butlanına veya yokluğuna karar verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.İşte bu düzenleme dolayısıyla kanun koyucunun örtülü (implizit) olarak tescilin iyileştirici etkisini öngördüğünü söylemek mümkündür. Kuruluştaki eksikliklerin butlan veya yokluğuna karar verilememesi bu eksikliklerin üç aylık bir sürede açilabilecek fesih davasının konusu olabilmesi dolaylı bir biçimde tescilin iyileştirici etkisini ortaya koymaktadır. Nitekim Kanunun gerekçesinde de “
Kuruluştan itibaren, aylarla ifade edilen çok kısa bir süre geçtik ten sonra anonim şirketin butlanına veya yokluğuna karar verilememesi, tescilin her türlü hukukî sakatlığı onarması (sağlığa kavuşturması) ilkesi, işlem güvenliğinin korunması gereğinin zorunlu sonucu ve anonim şirketler hukukunun bir temel ilkesidir”
denilmek suretiyle tescilin iyileştirici ilkesine ve bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğuna işaret edilmiştir. Bu durumda gerek anonim şirketlerin kuruluşu, gerekse sermaye artırımı bakımından (TTK md. 456 (3)) tescilin iyileştirici etkisinden bahsedilebilir.
TMK md, 47 (2)’de yer alan, amacı hukuka veya ahlaka aykırı olan kişi ve mal topluluklarının tüzel kişilik kazanamayacağı yönündeki hükmün, anonim şirketlerin butlanına ve yokluğuna karar verilemez şeklindeki TTK md. 353 ile ilişkisinin de incelenmesi gerekmektedir. Konuya ilişkin olarak 353. maddenin gerekçesinde
“(…) Türk Medenî Kanununun 47 nci maddesinin ikinci fıkrasının anonim şirketlere uygulanması ise sorgulanabilir. Bu sebeple, İsv. MK 52 (3) hükmüne dayanılarak İsviçre doktrininde savunulan geçersizlik hallerini Türkiye ’ye uygulamak, tartışılması gereken bir konudur”
denilmek suretiyle sorunun çözümü doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Esasen madde metni bu tartışmaya girilmesine gerek kalmayacak şekilde açıktır. Şöyle ki, İsviçre hukukunda TTK md. 353’te olduğu üzere anonim şirketlerin butlanına ve yokluğuna karar verilemeyeceği yönünde bir düzenleme yoktur. İsviçre doktrininde OR Art. 643 Abs. 2’nin ZGB Art. 52 Abs. 3 karşısındaki durumu, yani amacı hukuka ve ahlaka adaba aykırı şirketin tescili ile tüzel kişilik kazanıp kanamayacağı, son derece tartışmalıdır. Federal Mahkeme hukuka ve ahlaka adaba aykırı Şirketlerin de tescil ile tüzel kişilik kazanacağı ve bunların ileriye dönük sona erdirilip tasfiye edilebileceği görüşünü benimserken,doktrin tescilin iyileştirici etkisinin ZGB Art. 52 Abs. 3’te öngörülen hali kapsamadığı bu şirketlerin baştan itibaren geçersiz olduğu ancak üçüncü kişilerle hukuki ilişkiye girilmiş olması halinde sona ermenin ileriye dönük olacağı, yönünde görüş bildirmektedir. Bu görüş ayrılığına rağmen Federal Mahkeme ve doktrin, hukuka ve ahlaka adaba aykırı amaç taşıyan şirketlerin tescil ile tüzel kişilik kazanıp kazanmadığından bağımsız olarak aynı sonuca varmakta ve şirketin ileriye dönük sona erip tasfiyeye gireceği hususunda birleşmektedir.
İsviçre doktrinindeki bu sonuca Türk hukuku bakımından varmak çok daha kolaydır. Zira, esas itibarıyla mehazdakinden farklı biçimde kaleme alınan TTK md. 353’e göre, anonim şirketlerin butlanına ve yokluğuna karar verilemez. Kanun koyucu işlem güvenliğini korumak amacıyla geçersizliğin, geçmişi kapsamayacak şekilde ve sadece geleceğe etkili olarak ileri sürülmesine izin vermiştir. Esasen burada tartışılması gereken TMK md. 47’nin anonim şirketler bakımından uygulanıp uygulanamayacağı değil, nasıl uygulanacağıdır. Bunun için de TTK md. 353 hükmü yeterince açıklık barındırmaktadır. Hukuka ve ahlaka aykırı amaç taşıyan şirketin TMK md. 47 f. 2 çerçevesinde geçmişe (ex tunç) değil, sadece geleceğe etkili biçimde (ex nunc) sona erip tasfiyeye girer.(Prof.Dr.Necla Akdağ Güney,Anonim Şirketlerde Kuruluş,Syf. 226 v.d.)
TTK’nın,353 ncü maddesi TTK’nın 643. maddesi yollamasıyla limited şirketler bakımından da uygulanması gerekmekte olup yukarıda da açıklandığı gibi herhangi bir şekilde kurulan şirketin butlanı veya geçersizliği söz konusu edilemeyeceğinden şirketin ileriye doğru fesih ve tasfiyesinin mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Limited şirketin infisah sebeplerinin nelerden ibaret olduğu TTK.m.636 da sayılmış bulunmaktadır. Bu maddenin birinci bendine göre, ana sözleşme ile şirketin infisah sebeplerini önceden kararlaştırmak mümkündür. Ortaklar, kanunda gösterilen sebepler dışında diğer infisah sebeplerini serbest iradeleriyle tespit edip bunları şirket sözleşmesine dercededebilirler.
Örneğin, ortaklardan birinin ölümü veya iflâsı yahut şirket müddetinin sona ermesi gibi sebepleri infisah sebebi olarak kabul edebilirler.
Bunun yanı sıra TTK.m.636/3 de “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir” hükmü getirilmiştir.
Ancak TTK.m.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkânsız olduğu hallerde, ortağın kendisini, çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden, kurtarabilmesi amacıyla, haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir. Haklı nedenin tanımı yasada yapılmamış ancak bazı hükümlerde örnek olarak haklı nedenlere değinilmiştir (TTK md. 245 a-d ). Bu nedenle haklı sebep her olayın özelliğine göre saptanır.
TTK md. 245 metninde dört bent halinde sayılan fesih nedenlerinin sınırlı olmadığı bu hallerin örnek olarak verildiği 4. bendin sonundaki “gibi haller ” deyiminden açıkça anlaşılmaktadır. Haklı sebepler, ya şirket ortakların şahsından ya da ortakların şahıslarıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden doğmuş olabilir. Maddenin a-d bentlerinde sayılan haller ortaklara bağlı (sübjektif) sebeplerdir. Şirketin maksadının elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek maddi ve hukuki sebepler, (örneğin döviz yokluğu nedeniyle ithalatın uzun süre yapılamayacağının anlaşılması gibi) (objektif) sebeplerdir.
Haklı sebeple şirketin feshinin temelinde, dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkeleri bulunduğundan, haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilirken dürüstlük kuralına ve kişilik haklarına aykırı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir (Zeynep Mineliler, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na GöreLimited Şirketterin Haklı SebepleFeshi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVI, Y. 2012, S. 3, s. 109). Haklı sebeplerin şirketin feshini gerektirebilmesi için, artık bu sebeplere dayanılmasının davacı ortak veya ortaklar açısından açık bir şekilde imkânsız hale gelmesi ve şirketin devamını sağlayan unsurların ortadan kalkmış olması gerekmektedir.(Mineliler, s. 109).
Haklı sebep olduğu iddia edilen olayın, şirketin feshine neden olacak nitelikte olup olmadığı değerlendirirken, şirketin yapısı, ortak sayısı, ortaklar arasındaki ilişkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin, iki ortak arasındaki ciddi bir anlaşmazlık, iki kişilik bir şirkette, şirketin çalışamaz duruma gelmesine neden olabilirken, daha fazla ortak sayısına sahip bir şirkette aynı anlaşmazlık şirketin faaliyetlerinin devamını etkilemeyebilir.
Bunun yanı sıra talep edilen sonucun kabulünün menfaatler dengesine uygun olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Feshi talep eden ortağın çıkması veya çıkarılması taraf menfaatlerine daha uygun ise feshe karar verilmemelidir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
Bu genel açıklamalar ışığında huzurdaki dava değerlendirilecek olursa: şirketin %100 üne sahip pay sahibi olan davacının imzası taklit edilerek feshi talep edilen şirketin kurulduğu anlaşılmakla,sicil kaydına göre feshi talep edilen şirketin sadece kuruluş kaydının bulunduğu,kurulduğu tarihten sonra genel kurulunun toplanmadığı,vergi dairesinden gelen cevaba göre şirketin re’sen terkin edildiği ,davalı şirketin tescilli adresinde faaliyet göstermediği,adreste başka bir firmanın faaliyet gösterdiği, dava dışı şirketin gayri faal olduğu anlaşılmıştır.Davalı şirketin gayri faal durumda olduğu ve şirkete ait adreste bir başka işletmenin faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Şirketler kâr amacıyla kurulur. Gayri faal olma durumunun süreklilik arzetmesi halinde, ekonomik amacını yitirdiğinin kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 04/11/2013 gün ve 2013/2984 esas,2013/19604 karar sayılı ilamı) Somut olayda davalı şirketin herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Bu durumda şirket ortaklan arasında ortaktık ilişkisini sürdürme iradesinin ve amacının ortadan kalktığı, şirketin hali hazırda gayri faal olduğunun polis tutanakları ve vergi kayıtları ile sabit olduğu, şirket sözleşmesinde yazılı olan amaç ve işletme konusunu gerçekleştirmesinin hemen hemen imkânsız hale geldiği,şirketin tek ortağı olan davacının şirket ile bir ilgisinin bulunmadığı,üç aylık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle şirketin butlanının veya geçersizliğinin ileri sürülememesi ve ileriye dönük olarak feshinin ileri sürülebileceği,şirketin ortağı olmadan faaliyetlerine devam etmesinin mümkün olmadığı dikkate alındığında davalı şirketin feshine ve tasfiyesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE;Davacının,davalı şirketin kuruluşundan beri şirket ortağı ve müdürü olmadığının TESPİTİNE,
2- İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün …. sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı ….. İNŞAAT NAKLİYAT MADENCİLİK MÜHENDİSLİK REKLAM SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin FESİH VE TASFİYESİNE,
3-Tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere SMMM ….’ın TTK’nun 643.madde hükmü yollamasıyla aynı Kanunun 536/3.maddesi uyarince şirkete tasfiye memuru olarak ATANMASINA, bu hususta kendisine yetki VERİLMESİNE,
4-Şirketin mali durumu ve yapılacak işin niteliğine göre gerekirse artırılıp eksiltilmek kaydıyla, tasfiye süreci devam ettiği sürece tasfiye memuruna toplam ¨3.000,00 ücret TAKDİRİNE, ücretin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik suç üstü ödeneğinden KARŞILANMASINA,
5-Şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin mahkememiz kararının kesinleşmesine müteakip tasfiye memurunun görevinin kendisine TEBLİĞİNE,
6-Tasfiye masrafları olarak belirlenen ¨5.000,00’nin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik suç üstü ödeneğinden KARŞILANMASINA,
7-Keyfiyetin karar kesinleştiğinde TESCİL VE İLANINA, tescil ve ilan masraflarının ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik suç üstü ödeneğinden KARŞILANMASINA,
8-Alınması gerekli ¨54,40 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨44,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨10,00 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
9-Davacı tarafından ödenen ¨44,40 Başvurma Harcı ile ¨44,40 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
10-Davacı tarafından yapılan 14 tebligat+posta ücreti olmak üzere toplam ¨167,55 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
12-Bu yargılama için suç üstü ödeneğinden karşılanan temsil kayyımı ücreti ve diğer yargılama giderlerinin davalı şirketten tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
13-Davacı kendilerini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨3.400,00 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
14-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨270,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı şirket temsil kayyımının yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 02/07/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
KÂtip ….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”