Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/174 E. 2020/625 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/174
KARAR NO : 2020/625

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/12/2017
KARAR TARİHİ : 08/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 26/12/2017 harçlandırma tarihli dilekçesiyle; Müvekkili ile davalının 28.11.2011 tarihinden 26.12.2013 tarihine kadar … Doğrudan Satış Paz. Ve Reklam San. Tic. Ltd. Şti.’de ortaklık ilişkisi kurduklarını, davalının %70 hissedar, müvekkilinin de %30 hissedar olduğunu, Müvekkilinin … Doğrudan Satış Pazarlama’nm vergi borçlarının tamamını ödediğini, söz konusu şirketin 2011 ve 2012 yıllarını kapsayan ticari kayıtlarının 30.12.2013 tarihinde 1 yıldan uzun süren bir denetime tabi tutulduğunu, denetim sonucu düzenlenen 22.09.2014 ve 23.09.2014 tarihli vergi denetim raporları ile şirkete ¨ 388.694,28 vergi aslı,¨38.694,28 vergi ziyan cezası, ¨ 69.623,69 özel usulsüzlük cezası ve ¨ 192.505,63 gecikme zamlarından oluşan toplam ¨ 1.039.515,96 vergi borcu tahakkuk ettirildiğini, bu tahakkuklara istinaden Vergi Mahkemelerinde davalar açıldığım, özel usulsüzlük cezasının iptaline karar verildiğini, ancak ¨969.892,27 vergi borcuna istinaden davamn reddedildiğini, Vergi Mahkemesinin kararının Danıştay … Dairesinde Temyiz edildiğini, temyiz incelemesi devam ederken 6736 sayılı kanun çerçevesinde yapılandırma yapılarak ¨ 363.816,77 ’nin müvekkili tarafından ödendiğini, söz konusu şirketin ödeme imkanı olmadığından, zararın azaltılması amacıyla ödemelerin yapıldığını, … Doğrudan Satış Pazarlama’nın Vergi incelemesi süreci sonrasında, bu incelemelere konu . merkezli firmaların faturalarının sahte belge kullanımı olduğu yönündeki raporlar gerekçe gösterilerek ek incelemelere tabi tutulduğunu, bu incelemeler sonrasında tekrar vergi cezalan ve vergi borcu tahakkuk etmesinin önüne geçilmek için 6736 sayılı kanun çerçevesinde, tarafların ortaklık ilişkisinin bulunduğu yıllara ilişkin KDV ve Kurumlar Vergisi Matrah artırımına başvurulduğunu, 2012 ve 2013 yıllanna ilişkin KDV matrah artırımının ¨ 172.645,36 , Kurumlar Vergisi Matrah artırımının ¨ 109.484,67 olduğunu, müvekkili tarafından bu vergilerden dolayı bugüne kadar ¨78.369,45 ödeme yapıldığını, bu ödemelerden davalının payına düşen ¨ 309.530,36 %70’lik kısmında müvekkili tarafından ödendiğini, davalıya ihtarname gönderilerek bu bedelin müvekkiline ödenmesinin bildirildiğini, davalının ihtarnameye cevap vermediğini, izah edilen nedenlerle, müvekkilinin … Doğrudan Satış Pazarlama’nın vergi borçlarından dolayı ödediği ¨ 309.530,36’nin ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 30.11.2017’den itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsil edilip müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini” arz ve talep etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekilinin 09.04.2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; … Doğrudan Satış Pazarlama’nın davacı tarafından kurulan bir Limited Şirket olduğunu, davacımn teklifi ile müvekkilinin 17.11.2011 tarihinde şirketin %70 hissesinin davacıdan satın aldığım, TBK 202 mad. gereğince payını devreden ortağın sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlı olduğunu, dış ilişkide iki yıl olan sorumluluğun evveliyetle iç ilişkide de iki yılla sınırlı olduğunu, devrin borcun dış üstlenilmesi hükümlerine tabi olduğunu ve TBK 193(1) mad. de dış üstlenme sözleşmesinde devreden kişinin (müvekkilinin) borcunun sona ereceğinin ifade edildiğini, vergi borcunun ise doğumu anında muaccel olan bir borç olduğunu, davacının bu borcu geç ödemesinin müvekkiline karşı ertelenmiş bir rücu hakkı kazandırmadığını, davacının ödediğini iddia ettiği borca ilişkin tarihleri belirtmediğini, müvekkilinin hisseleri devir tarihi 24.12.2013 olduğundan, 24.12.2015 tarihinde müvekkilinin bu şirketten doğan sorumluluğunun devralan ortağa karşı sona erdiğini, dava tarihini bu tarihten çok sonra olduğundan davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığını, limited şirket payının hak ve borçlarıyla devredildiğini, devralan kişinin hisseyi bilinen hak ve borçlarıyla birlikte devraldığını, davacının kuruluşundan bu yana şirketin yetkili müdürü olduğunu, vergi borcu ve cezalarının ortaya çıkmasından kendisinin sorumlu olduğunu, müvekkilinin hissesini devralırken ortaklık payma ilişkin borçlan bildiğini,Şirket müdürü olan davacının, dava konusu zararın ortaya çıkmasına neden olan kişi olduğunu, müvekkili bu zaran ortak sıfatıyla ödemiş olsaydı, bu zaran sorumlu müdür sıfatıyla davacıya rücu hakkına sahip olacağım, davacının zaran ortak sıfatıyla ödemesinin, onun sorumlu müdür sıfatıyla bu borçtan doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, müvekkilinin bu şirkette hiçbir zaman yönetim ve temsil yetkilisi olmadığım, müvekkilinin hisselerini devrettiği tarihte, davacı tarafından kendisine herhangi bir borcunun bulunmadığına dair belge verildiğini, davacının borcu ödemesi için, bu borcun şirketten tahsil edilemeyecek bir aşamaya gelmesi gerektiğini, bir diğer ifade ile tasfiye sürecine girmesi gerektiğini, şirketin 22.08.2017 tarihinde tasfiye sürecine girdiğini, şirketin tasfiyeye girmesinin müvekkilinin hissesini devrettiği tarihten dört yıl sonraya denk geldiğini, şirket henüz tasfiye sürecine girmemişken ve bu borcu ödeyebilecekken, davacının bu borcu kendisinin ödediğini iddia edip müvekkiline rücu etmeye çalışmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, şirketin sorumlu ve yetkili müdürü davacı olduğundan, bu ödemelerin fiilen davacı tarafından yapılsa da, şirket hesaplarından da yapılmış olabileceğini, izah edilen nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Huzurdaki dava ilk önce Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi …. E. sayılı dosya ile ikame edilmiş, yargılama sürecinde 27.12.2017 tarih … nolu karar ile mahkemenin görevsizliğine ve talep halinde Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, dosya Bakırköy … Asliye Hukuk MahkemesVne gönderilmiş, …. Esas kaydedilmiş, mahkemenin 15.03.2018 tarih …. nolu kararı ile mahkemenin görevsizliğine, görevli mahkemenin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi olduğuna, görev uyuşmazlığının halli için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … Esas …. nolu karar ile yetkili mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğuna, karar verilmiş ve dosya huzurdaki esasa kaydedilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,dava dışı şirket ortağı olan davacının şirketin vergi dairesine olan borcunu ödemesi nedeni ile eski ortak olan davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. … ve …. tarafından mahkememize sunulan 25/01/2019 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle;
Davanın TBK. m. 147/4 hükmü gereğince beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu bu sürenin dolmadığını, şirketi idare ve temsil etme, finansal tablo ve raporlan hazırlama dolayısıyla da ticari defter, fatura ve kayıtlannı usulüne göre tutma yetkisinin davacıda olduğunu, bu bakımdan yasal yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle tahakkuk eden cezalardan kusurlu olanın davacı taraf olduğunu, davacının bu kusurundan, “hiç kimse hukuka aykırı davranışından dolayı hukuka uygun sonuçlar çıkaramaz ” hukuk genel kuralı gereği, sorumlu olması gerektiğini, yine, 22.09.2014 tarihi vergi inceleme raporundan anlaşıldığı üzere, cezaların tümünün 2012 yılma ilişkin olduktan, oysa dava dışı şirketin 20.07.2015 tarihinde tek yetkili müdür ve ortak olan davacı tarafından yapılan olağan genel kurul toplantısında şirket sermayesinin ¨ 1.000.000,00 ’ye çıkartılmasına ve artırımlarının ¨ 950.000,00 sermayenin geçmiş yıl kârlarından karşılanmasına karar verildiğini, bu durum dikkate alındığında, dava dışı şirketin vergi inceleme raporunun düzenlendiği tarih itibariyle tahakkuk eden kamu borçlarını ödeyebilecek durumda olduğunu, bu bakımdan da davacının davalıya rücu etme hakkının bulunmadığını, aynı şekilde, kuruluşundan itibaren şirketi temsil ve ilzama tek yetkili olan davacının hisse devir sözleşmesiyle davalının hisselerini devraldığı 24.12.2013 talihte şirketin mali durumunu bilebilecek durumda olduğunu, buna rağmen, davacının hisse devir sözleşmesinde, doğabilecek kamu borçlarından dolayı davalının da sorumluluğuna başvurabileceğine ilişkin hakkını hisse devir sözleşmesinde saklı tutmadığını, bu nedenle de davalının sorumluluğuna başvurulamayacağını bildirmişlerdir.
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Ancak bu ilkenin bir istisnası kamu borçlarından dolayı ortakların sorumluluğudur.
Amme Alacakları’nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 4369 Sayılı Yasa ile değişik 35’inci maddesi, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağını ve bu kanun hükmüne göre takibe tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Benzer düzenleme içeren VUK’nun 10. maddesinin 2. fıkrası uyarınca vergi yükümlüsü tüzel kişilerin malvarlığından karşılanamayan vergi ve buna bağlı alacaklarda temsilciler kişisel malvarlıkları ile sorumludurlar. Bu nedenle yargılama konusu borcun doğabilmesinin ön koşulu, amme borcunun limited şirketten tahsil imkanının bulunmamasıdır.
Başka bir anlatımla, amme borcunun muhatabı olan şirketten tahsili yoluna gidilmesine rağmen, bunun tahsilinin mümkün olmaması halinde ortakların sorumluluğu söz konusu olur.
Dava dışı şirketin 14.08.2009 tarihinde, … ve ….arasında 50.000,00 TL sermaye ile kurulduğu, davacı …’ın 20 yıllığına şirket müdürü olarak seçildiği, davalının 17.11.2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile şirketin %70 hissedan olduğu, yaklaşık 2 yıl sonra 24.12.2013 tarihinde tüm hisseleri davacıya devrederek ortaklıktan aynldığı, dava dışı şirketin 20.07.2015 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında şirket sermayesinin ¨1.000.000,00’ye çıkartılmasına ve artırılan ¨950.000,00 sermayenin geçmiş yıl kârlanndan karşılanmasına karar verildiği, davacmın şirketin kurulduğu 14.08.2009 tarihinden itibaren, davalının şirket ortağı olduğu 17.11.2011-24.12.2013 tarihleri arasındaki dönem de dahil olmak üzere, şirketin tek yetkili müdürü olduğu, 22.09.2014 tarihli vergi inceleme raporu ile kesilen dava konusu vergi usulsüzlük cezalarının tümünün 2012 yılma ilişkin olduğu hususlarında bir ihtilaf yoktur.
Davacımn talebi, kesilen vergi usulsüzlük cezalarına istinaden yapmış olduğu ödemelerin, davalının hissesi oranına tekabül eden kısmının iadesine ilişkindir.
Davacının talebinin zamanaşımına uğramış olup olmadığı konusunun da çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Dava, limited şirket ortağı olan davacının ödediği, şirkete ait kamu borçlarının diğer eski ortaktan payı oranında rücu istemine ilişkindir. Davanın bu niteliği nazara alındığında; TBK. m. 147/4 hükmü gereğince şirket ortaklan arasında görülen işbu dava konusu alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır (Y. 11. HD’nin E. 2014/10549, K. 2014/19387 sayı ve 10.12.2014 tarihli karan). Davacının ödeme tarihleri ile rücu hakkı doğduğundan, davacının ödeme tarihi ile ilk davanın açılış tarihleri dikkate alındığında beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığının kabulü gerekir.
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklanndan kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığım gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gereklidir (6183 SK. m. 75).
Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel kişinin türüne göre değişmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerde kanuni temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin müdürü, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisidir.
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin malvarlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir (6183 SK. m. 35).
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan, anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir. Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 Sayılı VUK. m. 10). Dolayısıyla yukarda belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamım” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Bu aşamada kanuni temsilcinin, limited şirketlerde kamu borcunu ödeyen ortağın, ödediği kamu alacağını, asıl mükellef olan temsil edilenden değil de diğer sorumlulardan, limited şirketlerde diğer ortaklardan talep etmelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün ise rücu oranının ne olacağı konusu incelenmelidir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup bu payı haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.
Bu itibarla, 6183 Sayılı Amme Alacaklannm Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunu’nun “limited şirketlerin amme borçları” başlıklı 35. maddesinde yer alan “limited şirket ortaklan, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü ile 3. maddesinde düzenlenen “tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi; amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi sebeplerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,… ifade eder” düzenlemesi nazara alınarak davacı tarafından ödendiği ispat edildiği takdirde, yapılan ödemenin yasaya uygun olup olmadığı, rücuen istenip istenemeyeceği değerlendirilmelidir (Y. 11. HD’nin E. 2015/9128, K. 2016/7852 sayı ve 6.10.2016 tarihli karan). 
Dava dışı şirketin 14.08.2009 tarihinde kurulduğu, davacı …’m 20 yıllığına şirket müdürü olarak seçildiği, davalının sadece 17.11.2011-24.12.2013 tarihleri arasında yaklaşık 2 yıl hissedar kaldığı, bu süre içerisinde de yönetim yetkisinin davacıda olduğu, davalının hiçbir şeklide yönetimde görev almadığı anlaşılmaktadır.
Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararlan yürütmeye yetkilidirler (TTK. m. 623/3). Limited şirket müdürlerinin devredilmez görev ve yetkileri arasında ‘‘muhasebenin, finansal denetimin ve finansal planlamanın oluşturulması …. Şirket finansal tablolarının, yıllık faaliyet raporunun … düzenlenmesi… Şirketin borca batık olması hâlinde durumun mahkemeye bildirilmesi” hususları da görmektedir (TTK. m. 625).
22.09.2014 tarihli vergi inceleme raporu dikkate alındığında, dava konusu bedellerin vergi usulsüzlük cezalanna ilişkin oldukları anlaşılmaktadır. Yukanda anılan hükümler uyarınca şirketi idare ve temsil etme, finansal tablo ve raporlan hazırlama dolayısıyla da ticari defter, fatura ve kayıtlannı usulüne göre tutma yetkisi davacıda olup davalının böyle bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu bakımdan yasal yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle tahakkuk eden cezalardan kusurlu olan davacı taraf olup davacının bu kusurundan, “hiç kimse hukuka aykırı davranışından dolayı hukuka uygun sonuçlar çıkaramaz” hukuk genel kuralı gereği, sorumlu olması gerektiği açıktır.
Yine, 22.09.2014 tarihi vergi inceleme raporundan anlaşıldığı üzere, cezaların tümünün 2012 yılına ilişkin oldukları anlaşılmaktadır. Oysa dava dışı şirketin 20.07.2015 tarihinde tek yetkili müdür ve ortak olan davacı tarafından yapılan olağan genel kurul toplantısında şirket sermayesinin ¨1.000.000,00’ye çıkartılmasına ve artırılan ¨950.000,00 sermayenin geçmiş yıl kârlarından karşılanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Sermaye artırımında kullanılan kârın miktarı dikkate alındığında, dava dışı şirketin vergi inceleme raporunun düzenlendiği tarih itibariyle tahakkuk eden kamu borçlarını ödeyebilecek durumda olduğu da anlaşılmaktadır. Bu bakımdan da davacının davalıya rücu etme hakkının bulunmadığının kabulü gerekir.
Aym şekilde, kuruluşundan itibaren şirketi temsil ve ilzama tek yetkili olan davacının hisse devir sözleşmesiyle davalının hisselerini devraldığı 24.12.2013 tarihte şirketin mali durumunu bilebilecek durumdadır. Buna rağmen, davacının hisse devir sözleşmesinde, doğabilecek kamu borçlarından dolayı davalının da sorumluluğuna başvurabileceğine ilişkin hakkını hisse devir sözleşmesinde saklı tutmadığından bu nedenle de davalının sorumluluğuna başvurulamayacağından, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨54,40 karar ve ilam harcının peşin alınan ¨ 5.286,01 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨ 5.231,61 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨30.117,13 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨607,50 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yokluğunda, davalı vekilinin yüzüne karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 08/10/2020

Başkan …
E-İmzalı
Üye …
E-İmzalı
Üye …
E-İmzalı
Katip …
E-İmzalı

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.