Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/173 E. 2021/1113 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/173
KARAR NO : 2021/1113

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan), Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
ASIL DAVA TARİHİ : 12/03/2019

(BİRLEŞEN BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2019/267 ESAS SAYILI DOSYASI )

DAVA : ALACAK ( TİCARİ SATIMDAN KAYNAKLANAN )

BİRLEŞEN DAVA TARİHİ : 15/04/2019
KARAR TARİHİ : 25/11/2021

GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan), İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
ASIL DAVADA
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 12/03/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;
Müvekkilinin muhtelif tarihlerde ithalini yaptığı … cinsi keresteyi Hopa Gümrük Müdürlüğü sahasına kadar getirdiğini, davalının da Gümrük işlemlerini ve gerekli gümrük ödemelerini yaparak gümrükten çektiğini ve kendisine ait depoya naklettiğini, işbu ticari ilişki neticesinde davalıya 8 adet irsaliyeli fatura ile kereste teslim edildiğini, taraflar USD bazında anlaştığından faturaların USD olarak kesildiğini, faturaların toplamının 160.966,69 USD olduğunu, davalının kısmi ödemeler yapması neticesinde kalan 41.037,00 USD bakiye borcunun TL karşılığının ¨218.845,51 olduğunu, bu alacağın tahsili için yukarıda ayrıntılı yazılı icra takibinin başlatıldığını, davalının itirazı neticesinde takibin durduğunu, Müvekkilinin davalı şirkete kestiği faturaların 10/07/2018 tarihinden başlayarak 24/09/2018 tarihine kadar devam ettiğini, müvekkilinin alacağının davanın konusu icra takibine konu edilenden fazla olduğunu, işbu dava konusu icra takibine bir kısmının konu edildiğini, davalının takibe konu faturalara itiraz etmediğini, İzah edilen nedenlerle, davalının itirazının iptaline, takibin ¨218.845,51 üzerinden devamına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA,
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 15/04/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;Davacının beyaz çam cinsi kereste üretip sattığını , uzun süredir … cinsi keresteyi Hopa Liman Gümrüğüne getirip davalıya teslimatını yapmakta iken davalının önceki ve 8 adet faturalı teslimatlarının her birinde kısmi ödemeler bulunması sebebiyle 189,15m3 miktardaki keresteyi bu limana teslim etmediğini ve malı Çekmeköy’de bir depoya emanet gibi taşıdığını bunun üzerine davalının eski faturalı teslimatlardan kalan kereste borçlarına mahsuben 20.000USD lik bir ödeme yaptığını bunun üzerine malların davalının Gebze deposuna sevkedildiğini, davalı tarafından davacının bu tutumu üzerine Eyüpsultan …. Noterliğinin … yevmiye nosu ile ihtarname gönderildiğini bu ihtarnamede teslim aldıkları kerestelerin kalite ve ölçülerinin istendiği gibi olmadığını bu sebeple faturayı kabul etmeyip iptalini istediklerini, ayrıca Gebze ……… Sulh hukuk Mahkemesi aracılığı ile davacının gıyabında delil tespiti amaçlı keşif icra ettirdiklerini, davacının davalıya teslim ettiği keresteler yerine döküntü keresteleri bilirkişilere göstererek gerçekle bağdaşmayan rapor verilmesine sebep olduklarını, davalıya verilen malların davalının kapalı deposuna indirildiği halde bilirkişilere deponun dışında bulunan hurda kerestelerin gösterildiğini, davacının davalıya verdiği malın cinsinin faturada ayrıntılı olarak yazdığını, davalının kötü niyetli olarak hareket ettiğinden bahisle davalıla teslim olunan kereste bedeli olan ¨350.000,00 nin 29/11/2018 tarihinden hesaplanacak ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsili ile, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA SAVUNMA:
Davalı vekilinin 09/04/2019 tarihli dilekçesini özetle;Müvekkili ile davacı arasında ticari ilişki olduğunu, davacının takibe dayanak yaptığı faturalardan dolayı müvekkilinin borçlu olmadığını, müvekkili ile davacı arasındaki ihtilafın 06/10/2018 tarihli fatura ve fatura konusu ürünlerden kaynaklandığını, 06/10/2018 tarihinde davacının teslim ettiği ürünlerin müvekkili şirket deposunda tasnif edildiğini, teslim edilen ürünler ile talep edilen ürünler arasından uyumsuzluk olduğunu, ürünlerin standart dışı ölçü ve biçimde olduğunu, ürünlerin istenilen 1. Sınıf ürünler olmadığını, işlenmiş sarıçam olarak teslim edilen ürünlerin işlenmemiş ürün olduğunu, davacının faturasının Eyüpsultan … Noterliğinin 12/10/2018 tarih ve … Yevm. Nolu ihtarname ile iade edildiğini ve ayıp ihbarında bulunulduğunu, müvekkilinin ayıplı ürünler ile ilgili Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi …. D. İş dosyası ile tespit yaptırdığını, teslim edilen ürünlerin ayıplı olduğunun belirlendiğini, davacıya ayıplı ürünlerin iade alınması ve bedelin iade edilmesi hususunun ihtar edildiğini, müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, İzah edilen nedenlerle, davanın reddine, davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
ASIL DAVADA;Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
BİRLEŞEN DAVADA:Dava, alım-satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 28/01/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; Taraflar tarafından ibraz edilen ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığını, ticari defterlerinin birbirini teyit eder şekilde tutulduğunu, ticari defterlerinin yanların lehine delil niteliğinin sayın mahkemenin takdirlerinde olduğunu, yukarıdaki ayrıntılı tespitler ışığında; Asıl dava yönünden; yanlar arasında davacı tarafından davalıya kereste satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğunu, davacının davalıya kestiği faturaların USD bazında düzenlendiğini ve davalının da ödemelerini USD bazında yaptığının sabit olduğunu, davacı ticari defterlerinde asıl dava konusu 8 ad. faturadan kaynaklı olarak, davalıdan 46.200.222 USD alacaklı olduğunu, icra takibine 41.266,69 USD’nin (¨218.845,51) tahsili konu edildiğini, davalı ticari defterlerinde, davalının davacıya borçlu olmadığı gibi davacıdan 299.78 USD alacaklı gözüktüğünü, asıl dava konusu 8 ad. faturanın tamamının davalı kayıtlarında olduğunu, ancak; yanlar arasındaki ihtilafın (46.200,22 USD * 299,78 USD- 46.500,00 USD) davalının davacı borcuna işlediği 46.500,00 USD ödemenin davacı kayıtlarında olmamasından kaynaklandığını, rapor içeriğinde gerekçeleri ile izah edildiği üzere, davalının davacı borcuna işlediği 43.500,00 USD’nin davacı şirkete yapılan ödeme olarak değerlendirilmediğini, 3.000,00 USD’nin ise davalı alacağı olarak değerlendirildiğini, dolayısıyla davacı tarafından icra takibinde talep edilen bedel olan 41.266,69 USD’den davalı alacağı olarak değerlendirilen 3.000,00 USD mahsup edildiğinde, asıl davada davacının alacaklı olduğu bedelin 41.266,69 USD – 3.000,00 USD – 38.266,69 USD olarak hesaplandığını, icra takip tarihindeki TL karşılığının TCMB kuru 5,2905 x 38.266,69 USD = ¨202.449,92 olduğunu, davacı alacağının kabulü halinde, icra takibinde TL alacağa uygulanacak avans faizi ile tahsili talep edildiğini, takip tarihinde bu oranın %19,50 olduğunu ve değişen oranlarda uygulanması gerekeceğini, birleşen dava yönünden; davacı tarafından, asıl dava konusu 8 ad. fatura haricinde, davalıdan 06/10/2018 tarih …. nolu 63.611,15 USD (¨391.310,35 ) bedelli muhteviyatı “189.15 m3 İşlenmiş … Kereste” olan faturadan kaynaklı olarak ¨350.000,00 alacaklı olduğu iddia edildiğini, davacı ticari defterlerinde dava konusu faturadan kaynaklı olarak davalıdan ¨391.310,35 alacaklı olduğunu, birleşen davada ise ¨350.000,00’nin tahsili talep edildiğini, davalı ticari defterlerinde, birleşen dava konusu faturanın kayıtlı olmadığını, ancak; fatura muhteviyatının davalıya teslim edildiğinin sabit olduğunu, davalının “malların ayıplı olduğu ve fatura tutarının yüksek olduğu” iddiası ile faturaya itiraz ederek, kanuni süresinde davacıya iade ettiğini, fatura tutarının yüksek olup olmadığının değerlendirilebilmesi yönünden dosya muhteviyatında yanlar arasında yapılmış bir sözleşmeye rastlanmadığını, fatura muhteviyatı ürünlerin ayıplı olup olmadığına ilişkin ise sayın mahkemece Gebze Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimata istinaden, rapor tarihine kadar gelen bir bilirkişi raporu olmadığından, rapor içerisinde bu hususa yer verilmediğini bildirmiştir.
Gebze Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda ;
Davalı tarafın deposunda bulunan sarıçam kerestelerinin Rusyadan ithal edilen ve dava konusu keresteler olduğunu, tarafların tacir olduğunu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığını, dava konusu emvalin standartlara uymadığı ve dolayısıyla açık ayıplı olduğunu, dava konusu malın 06/10/2018 tarihinde teslim alındığını, ayıp ihbarının Eyüpsultan …. Noterliği, 12/10/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile 6102 sayılı TTK’nun 23/1-c maddesindeki ‘Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içince satıcıya ihbarla yükümlüdür’ hükmünde belirtilen iki günlük süreden sonra yapıldığını bildirmişlerdir.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 03/03/2021 havale tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;Asıl Dava Yönünden; yanlar arasında davacı tarafından davalıya kereste satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğunu, davacının davalıya kestiği faturaların USD bazında düzenlendiğini ve davalının da ödemelerini USD bazında yaptığının sabit olduğunu, davacı ticari defterlerinde asıl dava konusu 8 ad. faturadan kaynaklı olarak, davalıdan 46.200,22 USD alacaklı olduğunu, icra takibine 41.266,69 USD’nin (¨218.845,51 ) tahsili konu edildiğini, davalı ticari defterlerinde, davalının davacıya borçlu olmadığı gibi davacıdan 299.78 USD alacaklı gözüktüğünü, asıl dava konusu 8 ad. faturanın tamamının davalı kayıtlarında olduğunu, ancak; yanlar arasındaki ihtilafın (46 200,22 USD 4 299,78 USD- 46.500,00 USD) davalının davacı borcuna işlediği 46.500,00 USD ödemenin davacı kayıtlarında olmamasından kaynaklandığını, rapor içeriğinde gerekçeleri ile izah edildiği üzere, asıl davada seçenekli yapılan hesaplamalar neticesinde; kök rapor kapsamında davacı şirket kayıtlarında olmadığı tespit edilen 46.500,00 USD’lik ödemelerden, davacı vekilinin …’a yapılan 10.000,00 USD’nin davacı şirkete yapıldığını kabul etmesi neticesinde; asıl davada davacının alacaklı olduğu bedelin 41.266,69 USD -3.000 USD – 10.000 USD = 28.266,69 USD karşılığı ¨149.544,92 hesaplandığını, ancak; Sayın Mahkemece, davacı şirket kayıtlarında olmamakla birlikte, gerek davacı vekilinin … cari hesabı için yapılan ancak davacı şirket ortağı …’ın tahsil ettiği bedelin (1000,00 USD) davacı şirkete yapıldığının kabul edilmesi, gerek … banka hesabına davacı şirket adına yapıldığı şerhi yazılarak havale yapılması, gerekse dosyada mübrez e-mail yazışmalarından …’ın davacı şirket adına hareket ettiğinin sabit olması karşısında, artık …’a yapılan ödemelerin davacı şirket adına yapıldığının kabul edilmesi halinde; davacın alacaklı olduğu bedel 41.266,69 USD, … hesabına yapılan ödemeler 46.500,00 USD olması nedeniyle, davacının davalıdan herhangi bir alacağı olmayacağını, davacı alacağının kabulü halinde, icra takibinde TL alacağa uygulanacak avans faizi ile tahsili talep edildiğini, takip tarihinde bu oranın %19,50 olduğu ve değişen oranlarda uygulanması gerekeceğini, birleşen dava yönünden; davacı tarafından, asıl dava konusu 8 ad. fatara haricinde, davalıdan 06/10/2018 tarih 29921 nolu 63.611,15 USD (¨391.310,35 ) bedelli muhteviyatı “189.15 m3 İşlenmiş … Kereste” olan faturadan kaynaklı olarak ¨350,000,00 alacaklı olduğu iddia edildiğini, davacı ticari defterlerinde birleşen dava konusu faturadan kaynaklı olarak davalıdan ¨391.310,35 alacaklı olduğunu, birleşen davada ise ¨350.000,00’nin tahsili talep edildiğini, davalı ticari defterlerinde, birleşen dava konusu faturanın kayıtlı olmadığını, ancak; fatura muhteviyatının davalıya teslim edildiğinin sabit olduğunu, davalının “malların ayıplı olduğu ve fatura tutarının yüksek olduğu” iddiası ile davacıya Eyüpsultan ……… Noterliği 12.10.2018 Tarih … Yevm, Nolu ihtamame ile ayıp bildiriminde bulunduğunu ve faturayı iade ettiğini, her ne kadar dosyada faturanın davalıya tebliğ tarihi görülmese de, fatura tarihinin 06.10.2018 olması ve ihtarname tarihinin 12/10/2018 tarihi olması dikkate alındığında, faturaya TTK 21/2 mad. Gereği süresinde itiraz edildiğinin anlaşıldığını, fatura muhteviyatı ürünlerin ayıplı olup olmadığına ilişkin Gebze Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimata istinaden alınan bilirkişi raporunda, ürünlerin açık ayıplı olduğunun tespit edildiğini, ancak ayrı raporda ayıp bildirim süresinin 2 gün olduğunu ve davalının süresinde ayıp bildiriminde bulunmadığı kanaati bildirildiğini, davalı vekilinin birleşen dava konusu ürünlerin 6 tır olması nedeniyle 2 gün içinde gözden geçirilmesinin mümkün olmadığı itirazlarının ve birleşen davada davacının alacak taleplerinin mahkemenin takdirlerinde olduğunu bildirmiştir.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 18/06/2021 havale tarihli bilirkişi ikinci ek raporunda özetle ; görevlendirmede belirtilen e-maillerin rapor içine alındığını, yine dava dışı … ve dava dışı … ile davalı şirket arasında herhangi bir cari hesap veya ticari ilişkinin tespit edilemediğini, zaten kök raporda da bu tespit yapılmadığı için dava dışı …’ın davacı şirket ile olan ilişkisinin irdelendiğinin, ikinci ek rapor kapsamında birinci ek raporda belirtilen görüş ve kanaati değiştirecek yeni bir bilgi ve belge sunulmadığından, birinci ek rapordaki hesaplama ve görüşlerinin değişmediğini bildirmiştir.
ASIL DAVADA;Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
İspatın konusu HMK.nun 187’nci maddede “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nun 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesi ortaya konmuştur.
İspat vasıtaları ise HMK.nun 200’ncü maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”düzenlemesi ile ispatın nasıl yapılacağı gösterilmiştir.
Akdi ilişki taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir. (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.”Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur. “
Örneğin faturalara dayalı olarak karşı taraftan alacaklı olduğunu iddia eden taraf faturadaki mal ve hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini belge ile ispat etmelidir.Tek taraflı düzenlenen faturalar hiçbir zaman bir akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp , akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belgedir.Bu nedenle faturanın geçerli olabilmesi için mal ve hizmetin verildiğine dair belge sunulamaması durumunda faturaların karşı tarafın defterlerinde de kayıtlı olması gerekir.
Davacı yan icra takibinde ödenmediğini iddia ettiği alacak için takibe girişmiştir.Taraflar arasında yazılı bir akit olmadığı sözlü olarak ticari ilişkiye girdikleri anlaşılmıştır.Kendisi lehine bir olaydan hak çıkaran taraf ispat külfeti altındadır.Davacı yanın tek taraflı olarak tanzim ettiği fatura davalı yanca itiraza uğramıştır.
Buna göre davacının takibe konu fatura içeriğindeki malın davalıya teslim edildiğini yazılı olarak ispat etmek zorundadır.Davacı tarafından düzenlenen ve davalıya mal satışına ilişkin faturaların davalının aleyhine olan ticari defterlerinde kayıtlı olması gözönüne alındığında davacı tarafında fatura içeriğindeki mal ve hizmetin davalıya verildiği ispat edilmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık,davalı tarafından yapılan ödeme savunmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde,davacı tarafından satılan malların bedelinin ödendiğini savunmuştur.
Davalı tarafından yapılan ödemeler incelendiğinde,3.000,00USD’nin davacı şirket hesabına,10.000,00 USD,10.000,00 USD ve 23.500,00 USD olarak üç parça halinde toplam 43.500,00 USD’nın … adına yatırıldığı anlaşılmaktadır.Bilirkişi raporuna göre dava dışı … ile … ile davalı arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmamaktadır.
Davacı vekili Mahkememize sunduğu dilekçe ile … hesabından düşülmekle birlikte … tarafından alınan 10.000,00 USD’lik ödemenin bu kişinin şirket ortağı olması nedeniyle kabul edildiği bildirilmiştir.Geriye kalan ve yine … hesabına yapılan 33.500,00 USD’lik ödemenin,davacı şirkete yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Davacı şirket kayıtlarında olmamakla birlikte, gerek davacı vekilinin “…” cari hesabı için yapılan ancak davacı şirket ortağı ………’ın tahsil ettiği bedelin davacı şirkete yapıldığının kabulü, gerek … banka hesabina davacı şirket adıma yapıldığı şerhi yazılarak havale yapılması, gerekse dosyada mübrez e-mail yazışmalarından …’ın davacı şirket adına hareket ettiğinin sabit olması ve davalı şirketin … veya … ile ticari ilişkisinin bulunmaması karşısında, artık …’a yapılan ödemelerin davacı şirket adıma yapıldığını kabul edilmesi gerekmekte olup; davacınn alacaklı olduğu bedel 41.266,69 USD, … hesabına yapılan ödemeler 46.500,66 USD olması nedeniyle, davacının davalıdan herhangi bir alacağı kalmadığı ve davacının yemin deliline de dayanmadığı anlaşıdığından davanın reddi ile davacı,ödeme almasına rağmen icra takibine giriştiği,giriştiği icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşıldığınından takip konusu alacağın %20’si üzerinden hesaplanan kötüniyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.

BİRLEŞEN DAVADA;Davacı vekili,müvekkilinin, davalıya kereste sattığını bunun karşılığında 8 adet fatura düzenlediğini,davalının malları teslim almasına rağmen bedelini ödemediğinden bahisle bedelin ödettirilmesi istemi ile huzurdaki davayı açmış,davalı vekili de,davacı tarafından satılan kerestelerin ayıplı olduğunu,bu nedenle davalının,davacıya borçlu olmadığını savunmuştur.
Taraflar arasında bir satım sözleşmesi olduğu ve faturaya konu malın teslim edildiği uyuşmazlık konusu değildir.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. (TTK. m.23) Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1-(c) bendi). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1 hükmü de uygulanacaktır.
Satım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Satım sözleşmesi synallagmatik, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yan birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimler yüklenirler. Eş deyişle bu sözleşmeler nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kılar. Yanlardan her biri karşı edimi elde etmek için borç altına girer. Satıcının malın teslimi ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “ Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir.Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 23/1-(c) maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/1-(c) maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunun 223 ncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı belirtilmiştir.Türk Borçlar Kanunun 223/2. maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Türk Borçlar Kanununun 227.maddesinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davacı dava konusu edilen faturalarda yazılı olan malların davalıya teslim edildiğini ileri sürmüş, davalı ise akdi ilişkiyi kabul etmiş ancak kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğunu,buna ilişkin davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davalı taraftadır.Davalı tarafından,davacıya Eyüpsultan Noterliğinin 12/10/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ayıp ihbarında bulunulduğu sabittir.Buna göre,davalı davacıya ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlamıştır.Ancak somut olayda tartışılması gereken temel konu yapılan ayıp ihbarının süresinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Satım sözleşmesine konu mallar üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesine göre,inceleme konusu ürünlerin 1.ve 2.sınıf kalitesinde olmadığı,çoğunlukla 3.ve 4.sınıf kalitesinde olduğu,bazı kerestelerin ise her dört sınıfa da girmediği,söz konusu kerestelerin ayıplı olduğu,ayıbın ilk bakışta anlaşılabilecek nitelikte açık olduğu belirlenmiştir.
TTK’nın 23/1-(c) maddesine göre Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etme külfeti altında bulunup davalı tarafından gönderilen Eyüpsultan Noterliğinin 12/10/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde de belirtildiği gibi ayıplı olduğu iddia edilen kerestelerin 06/10/2018 tarihinde teslim alınmasına rağmen ayıp ihbarının 2 günlük ihbar süresinden sonra 12/10/2018 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.Buna göre davalı alıcı tarafından ihbar külfeti süresi içerisinde yerine getirilmediğinden alıcı-davalı ,TTK’nın 23/1(c) maddesi yollamasıyla Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi uyarınca satılanı ayıp ile birlikte kabul etmiştir.Kaldıki bilirkişi incelemesi yaptırılan ürünlerin fatura içeriğinde belirtilen ürünler olup olmadığı dahi belli değildir.Çünkü fatura içeriğinde sadece işlenmiş … kereste yazmakta ürünlerin ayırt edici özelliği yazmamaktadır.Davacı tarafından da incelenen ürünlerin satılan ürünler olduğuna dair bir kabul söz konusu olmadığı gibi davacı vekilinin bu hususta itirazı da bulunmaktadır.
Davalı vekili,savunmasında,satın alınan ürünlerin 6 tır ürün olduğunu,bu ürünlerin incelemesinin 2 günden fazla zaman aldığını bu nedenle süresinden sonra ayıp ihbarında bulunulduğunu savunmuş ise de, TTK’nın 23/1-(c) maddesinde belirtilen süre hak düşürücü süre olup bu sürenin uzatılması veya haklı sebeplerin varlığı halinde dahi ihbar külfeti altında bulunana ek süre imkânı tanımamaktadır.Kaldıki çok sayıda malın teslim alınmış olması ayıp süresinin uzamasına neden olmaz.Açık ayıpta gözle görülür nitelikte ilk bakışta farkedilecek ayıp sözkonusu olduğundan davalı şirket basiretli bir tacir gibi davranıp yeteri kadar eleman görevlendirerek malların açık ayıplı olup olmadığını süresi içerisinde tespit edip 2 günlük süre içerisinde ayıp ihbarında bulunabilirdi.Süresini geçirdikten sonra böyle bir savunmaya sığınılarak ihbar külfetini bertaraf etmek mümkün olmadığından davalı vekilinin savunmasına itibar edilmemiştir.
Diğer yandan davalı vekili,davacı tarafın ayıp ihbarının süresinde yapılmadığına ilişkin bir itirazının bulunmadığını,süresinde ayıp ihbarı yapılmaması hâlinde mahkemenin bu hususu re’sen gözönünde bulunduramayacağını savunmuş ise de,davacı tarafından davalıya gönderilen Bakırköy ……… Noterliğinin 29/11/2018 tarih ve ……… yevmiye numaralı ihtarnamesinde açıkça ayıp ihbarının süresinde olmadığı belirtilerek ayıp ihbarına karşı çıkılmıştır.Ayıp ihbarının süresinde olmadığına ilişkin beyanın mutlaka mahkemeye hitaben yapılması zorunlu olmayıp davadan önce ayıp ihbarının süresinde yapılmadığına ilişkin beyan yeterli olup davalı vekilinin bu yöne ilişkin itirazı da yerinde değildir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacının,yurt dışından ithal ederek getirdiği birinci sınıf … kereste ürününü taraflar arasındaki anlaşma uyarınca davalıya sattığı ve davalını deposuna teslim ettiği,bu satım karşılığında davacının fatura kestiği,bu faturanın davalı tarafından ayıp ihbarı ile birlikte davacıya iade edildiği,satılan ürünlerin teslim edildiğinin sabit olduğu,davalının yazılı olarak ayıp ihbarında bulunduğu ancak ayıp ihbarının süresinde olmadığı gibi ayıplı olduğu anlaşılan inceleme konusu ürünlerin davacı tarafından satılan ürünler olduğunun davalı tarafından yazılı delil ile ispat edilemediği,kaldıki bu ürünlerin fatura içeriğindeki ürünler olduğu kabul edilse dahi davalı tarafından ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı,davalı vekilinin ayıp ihbarının süresinde olmadığı hususunda davacı şirket tarafından gönderilen ihtarname ile durumun davalıya bildirildiği ve ayıp ihbarının süresinden sonra yapıldığı hususunda davacının itirazının bulunduğu,davalı vekilinin çok sayıda mal teslim edilmesi nedeniyle kortrolün 2 günlük süre içerisinde yapılamadığından ayıp ihbarının süresinde yapılamadığına ilişkin savunmasının yerinde olmadığı,neticeten davacının 06/10/2018 tarih ve …….. seri numaralı faturadan kaynaklı olarak ¨350.000,00 alacaklı olduğu,davacı tarafından gönderilen ihtarnamede ödenecek miktar belirtilmediğinden temerrüdün oluşmadığı bu nedenle faiz başlangıcının dava tarihi olduğu sonucuna varılarak davanın kabulü ile ¨350.000,00’nin dava tarihinden itibaren işleyek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin tazminat talebinin kabulü ile ¨43.769,10 kötüniyet tazminatının İİK’nın 67/2.maddesi uyarınca davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
2-Alınması gerekli ¨59,30 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨2.643,11 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨ 2.583,81 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına ¨330,00 x 2 saat= ¨660,00) X 2 = ¨1.320,00 arabulucuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
6-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨23.769,19 ücreti vekaletin davacılardan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,

7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨200,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın KABULÜ ile,¨350.000,00’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Alınması gerekli ¨ 23.908,50 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨ 5.977,13 harcın mahsubu ile bakiye ¨ 17.931,37 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafından ödenen ¨44,40 başvurma Harcı ile ¨ 5.977,13 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan 4 adet tebligat+posta ücreti olmak üzere toplam ¨ 42,70 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
6-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına ¨330,00 x 2 saat= ¨660,00) X 2 = ¨1.320,00 arabulucuk ücretinin davalıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
7-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨ 32.950,00 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨200,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere asıl ve birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davada davalı vekilinin yüzlerine karşı, oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.25/11/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”