Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/130 E. 2021/1181 K. 14.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/348 Esas
KARAR NO : 2021/1178

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/02/2019
KARAR TARİHİ : 14/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 31.08.2018 tarihinde davalıdan ithal kayın su kontrası olarak bilinen 25 plaka malzeme ile birlikte 30 plaka … bambu malzeme 2 plaka MDF malzeme ve 1800 metre PVC kenar bandı satın aldığı; davalıdan sipariş edilen marin su kontrası olarak bilinen malzemenin niteliği ve kullanılış amacı gereği suya dayanıklı mukavemeti yüksek, yağmur vb. temas durumunda kabarma, çatlama, bozulma gibi durumların meydana gelmemesinin gerektiği; davalıdan alınan malzemenin monte edildiği; ancak rnalzemelerde monte edildikten kısa bir süre sonra yağmur suyunun temas etmesi ile birlikte bozulmalar ve kabarmalar meydana geldiği; niteliğine göre kendisinden beklenen faydayı göstermeyen malzemelerin gizli ayıplı olduğu ve taşıması gereken ozellikleri taşımadığının anlaşıldığı; ürünlerde ortaya çıkan ayıbın müvekkili tarafından öğrenilir öğrenilmez davalı tarafa ihbar edildiği; Bursa … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş dosyasından delil tespiti yaptırıldığı; delil tespiti dosyasında alınan raporda ürünlerin kendisinden beklenen faydayı sağlamadığı, gerekli nitelikleri taşımadığı, bu nedenle ürünlerin gizli ayıplı olduğunun tespit edildiği ve zarar miktarının 29.375,00 TL olarak hesaplandığı; davalı satıcıdan alınan ürünlerin bedellerinin iadesi ile birlikte, ürünlerde ortaya çıkan ayıp nedeniyle uğramış oldukları zararın fazlaya dair tüm talep ye dava hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL tutarındaki zararlar ile yapılan giderlerin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tarafımıza ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının müvekkil şirketten 31.08.2018 tarihli fatura ile uyuşmazlık konusu malları satın aldığı; Müvekkilinin malları satış sözleşmesine uygun olarak davacıya teslim ettiğini, davacı tarafından müvekkiline bildirilen ürünlerde meydana gelen deformasyonun sebebinin ancak malın kötü ve yanlış kullanımından kaynaklanabileceği; müvekkili tarafından satış sözleşmesine uygun olarak malların davacıya teslim edildiği; açıklanan nedenlerle davanın usul ve esastan reddine, davanın ihbarı talebimizin kabulüne ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Dosyaya sunulan SMMM …. tarafından düzenlenen 16/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda; tarafların ticari defterlerinin tasdiklerinin yasal süreleri içerisinde yapıldığı ve sahibi lehine delil kabiliyetlerinin bulunduğu, Davacı tarafından düzenlenen 04.10.2018 tarih ve … numaralı, 20.434,06 TL tutarındaki iade faturasının davalı tarafından Bakırköy …. Noterliği tarafından 12.10.2018 tarih ve … yevmiye numarası ile düzenlenen “Hızlı Tebligat” belgesi ile davacı tarafa iade edildiği, bu fatura öncesi davacı kayıtlarında davalıya ait hesap 14.305,29 TL alacak bakiyesi davalı tarafın kayıtlarında da düzeltme sonrası davalıya ait hesap bakiyesi 14.305,41 TL borç bakiyesi verdiği, sonuç olarak tarafların iade faturası haricinde 12 Kr. hesap farkı ile mutabık oldukları, yapılacak teknik inceleme sonucunda bu iade faturası ve davacı iddialarının mali açıdan da gerekirse tekrar incelenebileceği hususları belirtilmiştir.
Dosyaya sunulan Prof. Dr. … tarafından düzenlenen 16/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu 12 mm kalınlığındaki kontrplak malzemenin kayın ağaç türünden imal edilmiş olduğu, teknik olarak taşıması gereken özellikler noktasında ürünün suya, yağmura, dış hava şartlarına uygun olması gerektiği, fakat standarda dayalı yapılan test neticesinde bu özelliğe sahip olmadığı, bu yetersizliğin basit bir incelemeyle anlaşılamayacağı, bu bağlamda üründe meydana gelmiş olan ayıbın gizli ayıp niteliği taşıdığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
Dosyaya sunulan 30/09/2021 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda; davacının ayıplı ifa nedeni ile uğramış olduğu zararın tazmini talebinin yerinde olduğu, davacının talep edebileceği zarar miktarının 29.375,00 TL olduğu belirtilmiştir.

Davacı vekili tarafından verilen 01/11/2021 tarihli dilekçe ile talep arttırım talebinde bulunularak 31.697,64 TL’nin davalıdan tahsili talep edilmiştir.
Huzurda görülen dava HMK’nın 107. maddesi uyarınca açılmış belirsiz alacak davasıdır.
Yerleşik yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, 2015/22-1078 esas ve 2016/1010 karar sayılı ilamı).
Belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin Esas No: 2016/13884, Karar No: 2018/8136 tarihli kararına göre;
“Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacının davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açtığı, halbuki Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinin….. D.İş dosyasında davaya konu taşınmaz başında 23/01/2015 tarihinde keşif yapıldığı, 16/02/2015 havale tarihli inşaat bilirkişi raporunda, meyve ağaçlarının, tarla yerinin temizlenmesi ve bu malzemenin kaldırılması için ayrı, kanalın temizlenip sel suyunun getirdiği malzemelerin kaldırılması için ayrı ve kavaklığın içinin tesfiye edilip sulama kanallarının yapılabilmesi için de ayrı tespit yapıldığı ve toplamda 22.650,00 TL zarar olduğunun, yine 17/02/2015 tarihli ziraat bilirkişi raporu ile de bahçede, kavaklıkta ve yoncada ayrı ayrı tespit yapılıp toplam 12.011,23 TL zararın meydana geldiğinin belirlendiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davacının iddia ettiği maddi zararın miktarı tespit dosyasındaki bilirkişi raporları ile belirli hale gelmiştir. Davacının, şartları oluşmadığı halde davayı belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, belirsiz alacak davası açılmasına Kanun izin vermemiştir. Bu nedenle mahkemece, dava konusu edilen zararın gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.”
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafından huzurda görülen dava açılmadan önce satış sözleşmesine konu ürünler nedeni ile uğradığını iddia ettiği zararın tespiti için Bursa …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş dosyasından delil tespiti yaptırıldığı; delil tespiti dosyasında alınan raporda ürünlerin kendisinden beklenen faydayı sağlamadığı, gerekli nitelikleri taşımadığı, bu nedenle ürünlerin gizli ayıplı olduğunun tespit edildiği ve zarar miktarının 29.375,00 TL olarak hesaplandığı görülmüştür. Mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesinde de davacının talep edebileceği zarar miktarı 29.375,00 TL olarak belirlenmiştir. Gerek dava dilekçesinde davanın açık bir şekilde belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmesi gerek davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 01/011/2021 tarihli dilekçede talep arttırımında bulunduğunu belirtmesi karşısında huzurda görülen davanın HMK’nın 107. maddesi uyarınca açılmış belirsiz alacak davası olduğu açıktır. Davacı tarafından her ne kadar huzurda görülen dava belirsiz alacak davası olarak açılmış ise de yukarıda belirtilen ilkeler ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararı doğrultusunda davacı tarafından huzurda görülen dava açılmadan önce mahkeme aracılığıyla yapılan tespit dosyasında düzenlenen bilirkişi raporu ile zararın artık belirlenebilir hale gelmiş olması nedeniyle artık belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-AÇILAN DAVANIN HUKUKİ YARAR YOKLUĞU NEDENİ İLE REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 545,78 TL nispi harçtan mahsubu ile fazla alınan 486,48 TL harcın istek halinde davacıya iadesine,
3- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
6- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesi gereğince takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13. fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin, davalı vekilinin ve ihbar olunan …… vekilinin yüzüne karşı ihbar olunan ….. ‘ın yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/12/2021

Katip ….
e-imzalıdır.

Hakim ….
e-imzalıdır.