Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/906 E. 2018/980 K. 27.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

BAKIRKÖY (3) NO’LU ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2018/906
KARAR NO : 2018/980

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/06/2018
KARAR TARİHİ : 27/09/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 16/10/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının dosya üzerinde yapılan incelemesi sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu 13/06/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; davacının babası … ile ağabeyi…tarafından 01/07/1970 tarihinde …San. Tic. Ltd. Şti. ünvanlı şirket kurulduğunu, …’in 1985 yılında vefat ettiği sonrasında müteveffa…ve davacı tarafından yönetilmeye başlandığını, davalıların Murisi ….’in müvekkilinden yaşça büyük olması sebebiyle Müdürlük sıfatının ….’e verildiğini, 2003 yılına kadar müvekkili ve müteveffa şirket idaresi ile ilgili kararları birlikte aldıklarını, ancak 2003 yılından sonra müteveffa ….’in müdürlük görevinin gereklerini yerine getirememesi ve basiretsiz bir yönetim göstermesi nedeniyle müvekkili ile müteveffa arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktığını, davacı yaşça kendisinden büyük olması sebebiyle müteveffanın kendisine yönelik olumsuz tutum ve davranışlarana karşı sürekli olarak alttan alan taraf olduğunu, özellikle 2008 yılından sonra müteveffanın müvekkile yönelik eylemlerinin daha da arttığını, 2008 yılında davalıların Murisi…şirket anahtarını değiştirdiğini, müvekkilin şirkete girmesine, şirket işleri ile ilgilenmesine engel olduğunu, müvekkili ve çocukları şirkete girmek istediklerinde müteveffa tarafından engellendiğini, müteveffa ….’in bu eylemleri sonrasında müvekkili tarafından şirket ortaklığından ayrılmasına izin verildiğini, bu mümkün olmadığı takdirde ise şirketin tasfiyesene karar verilmesi istemiyle dava açıldığını, müteveffa …., müvekkilinin şirkete girmesine ve şirket işleri ile ilgilenmesine engel olduktan sonra , şirkete ait makineleri ve demirbaşları stoklarda bulunan malları ve iplikleri, müvekkilin bilgisi, onayı ve rızası olmaksızın satmaya başladığını, müteveffa müdürlük yetkisini kötüye kullanarak açıkça suç işlediğini, müvekkilin şirkete girmesine engel olup şirekete ait defter ve belgeleri müvekkilin incelemesinden kaçırdığını, şirketin tasfiyesi sonrasında müvekkili durumun vahametini daha iyi anladığı müteveffanın şirketin için boşalttığını, şirkete ait demirbaşları ve makineler ile stoklarda bulunan malları elden çıkardığını gördüğünü, müvekkilin şirkete girmesine ve şirket işleri ile ilgilenmesine engel olunmaya başlandığını 2008 yılında şirket stoklarında toplam ¨ 1.661.169,00 değerinde mal olduğu tasfiye başladıktan sonra bu malların hiçbirinin mevcut olmadığını, davalılar murisi…tarafından elden çıkarıldığını, davalının şirket stoklarında bulunan malları elden çıkarmak suretiyle eline ne miktarda bir para geçtiğini, eline geçen parayı ne için kullandığını, bu paradan şirket borçlarının ödeyip ödemediği bilinmediğini, şirkete ait olan makinelerin pek çoğunun nerede olduğu belli olmadığını, davalıların murisi bir kısım makinelerin satımı ile ilgili olarak düzenlediği faturalarda, satım bedellerini düşük gösterdiğini, aradaki farkı uhdesine geçirdiğini, davalılar murisi…müvekkilin bilgisi, onayı ve rızası olmaksızın müdürlük yetkisini kötüye kullandığını, haksız kazan elde etmek için şirkete ait demirbaşları da elden çıkardığını, davalılar murisi…elden çıkardığı makinelerin, demirbaşların ve malların satımından elde ettiği parayı şirkete ait borçları ödemek için kullanmadığını, söz konusu makineler, demirbaşlar ve stoklardaki mallar davalıların murisi tarafından usulsüz olarak elden çıkarılmasaydı tasfiye sırasında şirket borçlarının ödenmesi için kullanılacağını, müdürlük yetkisini ve müvekkilin kendisine olan güvenin kötüye kullanmak suretiyle haksız menfaat elde eden davalıların murisi…ve onun külli halefi olan davalılar müvekkilin uğradığı zararlardan sorumlu olduğunu, davalıların murisi …., müvekkilin bilgisi, rızası ve onayı olmaksızın, müdürlük yetkisini ve müvekkilin kendisine olan güvenini kötüye kullandığını, şirket stoklarında bulunan malları, şirkete ait demirbaşları ve makineleri elden çıkardığını ve bu şekilde müvekkilin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, tüm bu nedenlerle müvekkilinin uğradığı zarar, şimdilik asgari bir tutar olarak ¨ 2.000,00 tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek müvekkillerine ödenmesini, yargılama giderleri harç ve masraflar ile vekalet ücretinin davalılara yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, dava dışı limited şirket yöneticisinin murisi olan davalıların, şirket yönetici olan murislerinin şirketi ve şirketin ortağı bulunan davacıyı zarara uğrattığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 644/1-(a) bendi yollamasıyla TTK’nın 553.maddesinde düzenlenen şirket yöneticilerinin sorumluluğuna ilişkin hükümleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen limited şirket yöneticileri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur.
Müdür veya müdürler aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da müdür veya müdürler kurulu aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yöneticilerin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları da etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak, TTK’nın 553. maddesi uyarınca dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimalde yöneticilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır.Bu dava türünde ise ortaklar, talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir.Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara adıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556).
Doğrudan ve dolaylı zararlar, yönetim kurulu(müdür veya müdürler kurulu) üyelerine karşı açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir.
Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacının doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda yapılan atıf nedeniyle de limited şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (Reflexschaden) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde limited şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir.
Doğrudan doğruya zarar,limited şirket ortaklarının ve alacaklıların müdür veya müdürler kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, müdür veya müdürler kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması.
Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda limited şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur.
Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır ve diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı hem müdüre ve/veya müdürler kurulu üyelerine hem de şirkete yöneltebilir.
Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar/Reflexschaden). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır.
6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz/conditio sine qua non” şartıdır.
Dolaylı zararın talebi halinde ise davanın limited şirkete yönetilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır.
Huzurdaki davada davacı, davalıların murisi dava dışı şirket müdürünün şirkete ait demirbaş ve stokları sattığını ancak bu paranın şirket borçları için kullanılmadığını,bu nedenle uğranılan zararın kendisine ödenmesi talep etmektedir. Davacının talep konusu ettiği şirkete ait demirbaş ve stokların satışı esasen şirketin malvarlığında azalmaya yol açan eylem ve işlemler nedeniyle davacının dolayısıyla uğradığı zararlar olup, burada davacının şirketler hukuku anlamında doğrudan bir zararından bahsedilemez. Davacı ortak örneğin şirket ödenmesi gereken bir kâr payını ödememiş olsaydı doğrudan zarara uğrayacakken, şirketin zarar etmesi dolayısıyla kâr payı dağıtmaması halinde asıl zarara uğrayan şirket olacağından buradaki zarar davacı bakımından dolaylı zarar teşkil eder.
Dava dışı şirkete ait demirbaş ve stokların satışı nedeniyle davacının uğradığı zarar doğrudan değil dolaylı zarardır. Bu durumda davacının şirkete ait demirbaş ve stokların satılması dolayısıyla uğradığı yansıma zararı ortak sıfatıyla talep edebilecekleri bir başka ifade ile davacının aktif dava husumeti bulunmakla birlikte huzurdaki davada,davacının, 6102 sayılı TTK’nın 644/1-(a) bendi yollamasıyla TTK’nın 555/1 maddesi gereğince tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceği, davacının ise tazminatın doğrudan kendisine ödenmesini talep ettiği, bu şekilde dava açılamayacağı (Yüksek Yargıtay …. inci Hukuk Dairesi’nin 17/11/2016 gün ve …. esas,…. karar,15/11/2016 gün ve …. esas, …. karar, 02/05/2016 gün ve…. esas,…. karar sayılı ilamları) anlaşıldığından davanın HMK’nın 114/2 ve 115/2.maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacının iddia ettiği zarar dolaylı zarar olup, böyle bir davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, oysa davacının kendi adına tazminatın hüküm altına alınmasını istediği anlaşılmakla, bu şekilde dava açılamayacağından, davanın HMK’nın 114/2 ve 115/2.maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Harç peşin alındığında yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨335,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 27/09/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KÂTİP…

☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪