Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/854 E. 2020/745 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/854
KARAR NO : 2020/745

DAVA : İpotek (İpoteğin Kaldırılması (Fekki))
DAVA TARİHİ : 08/06/2018
KARAR TARİHİ : 12/11/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan İpotek (İpoteğin Kaldırılması (Fekki)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 08/06/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;
Müvekkilinin eşi … davalı …… Boya Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nde uzun yıllardır çalıştığını, iş bu ana sermayesinin 6.000,00 olan şirketin 5.400,00 sermaye sahipli ortağı ve şirketi tek başına münferiden temsile yetkili temsilcisi olan …..’ın müvekkili eşinin ilgili şirkete çalışmasından kaynaklı olarak tanımakta olduğunu, müvekkilinin ve eşinin 2015 yılı Ağustos ayında bir takım maddi sebeplerle borç paraya ihtiyacı olduğunu ve kendileri müvekkilinin eşinin uzun yıllardır çalıştığını ve tanıdıkları davalı …… Boya Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin ortağı olan …….’dan ¨160.000,00 borç istediklerini, bunun üzerine ….. isimli …… Boya Sanayi Ticaret Limited Şirketinin ana sermayedarı ve temsilcisi olan şahısın müvekkiline 19/08/2015 tarihinde 160.000,00 tutarlı borcu müvekkilinin ……. Bank mevduat hesabına , kendisinin ……. Bankası hesabından gönderdiğini, aldığı borç karşılığında kendisinin ailesi ile birlikte ikamet ettiği taşınmazını davalı …’nin bankadan kredi kullanması için ipotek vermeye şirket yetkilisi tarafından ikna edildiğini ve davalı … ile dava dışı ……. bank A.Ş. arasında mevcut ve ileride verilecek krediler için davalı şirketin borcunun teminatı olarak müvekkilinin taşınmazı üzerine 2015 Eylül ayında ipotek tesis edildiğini, bu ipoteğe binaen krediler kullanıldığını, yaklaşık bir yıl kadar sonra davalı şirketin bu banka ile artık çalışmayacağını bu sebeple ipoteğin ……. bank A.Ş’den kaldırılarak diğer davalı ……. bank A.Ş. lehine kurulması talebini henüz borcu ödemediğinden yönlendirme ile kabul ettiğini, 01/09/2016 tarihinde ……. banka A.Ş. lehine müvekkilinin taşınmazında ipotek tesis edildiğini, müvekkilinin aldığı borcu tamamen ödemesine rağmen taşınmazındaki ipoteğin kaldırılmadığını, evi üzerine ipotek koydurulan sözleşmeyi yapmaya hile ile ikna edildiğini belirterek, müvekkili iradesinin hile, kabul edilmezse gabin hukuki sebebine dayalı olarak ipotek resmi senedinin iptalini, taşınmaz üzerindeki ipoteğin fekkini ve davalı bankanın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine geçmemesi için teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesini , yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekilinin, 25/07/2018 tarihli cevap dilekçelerinde özetle; davaya konu ipotek tesisi sebebinin diğer davalı şirket ile müvekkili banka arasındaki ticari kredi ilişkisi olduğunu ve bu ilişkinin Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde mutlak ticari işlerden olduğunu, dava konusu ipotek tesisinin ticari kredi ilişkisine dayanması ve ticari iş kabul edilmesi sebebiyle Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu, dava değerinin eksik belirlendiğini, ipoteğin kaldırılması talepli davalarda dava değerinin ipotek bedeli olması gerektiğini, taşınmaz maliki ile borçtan kişisel sorumlu borçlu aynı kişi değilse, taşınmaz malikinin borçlu borcunu ödemediği takdirde taşınmazının paraya çevrilmesine katlanmakla yükümlü olduğunu, tüm borç tahsil edilmeden ipoteğin terkininin mümkün olmadığını, hile kastının hem sözleşmenin kurulduğu sırada hem de ipoteğin kurulmasından sonraki 2 yılda mevcut olmadığını, Bankacılık Kanunu gereği müşterilerine ait sırları yetkili olanlardan başkasına açıklayamayacaklarını, müvekkili banka ile davacı arasında mevcut bir sözleşme bulunmadığından gabin iddiasında da bulunulamayacağını belirterek, öncelikle görevsizlik kararı verilmesini ve eksik harcın tamamlatılarak ihtiyati tedbir talebinin ve müvekkili banka yönünden davanın esastan reddine , yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı …ne usulüne uygun tebligat çıkartıldığı ancak davalının cevap dilekçesi sunmadığı görüldü.
DELİLLER ve GEREKÇE : Dava, aldatma (hile) hukuksal sebebine ipoteğin kaldırılması(fekki) istemine ilişkindir.
Davacı vekili,müvekkilinin,kendisine ait taşınmaz üzerine davalı banka lehine ipotek konulması sırasında, davalı …… firması yetkilisi tarafından aldatıldığını ve iradesinin fesada uğradığını iddia ederek ipoteğin kaldırılması istemi ile huzurdaki davayı açmıştır.Davalı banka vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiş,diğer davalı ise davaya cevap vermemiştir.
Avcılar Tapu Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye verilen cevapta,dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin 19/02/2020 gün ve ……. yevmiye numaralı cebri satış işlemi sonucu terkin edildiği anlaşılmıştır.
Davaya konu ipoteğin yargılama sırasında kaldırıldığı anlaşıldığından konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verileceği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.Ancak 6100 sayılı HMK’nin 331. Maddesi hükmü; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.”şeklinde olup, hakim, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir eder. Bu durumda, davanın konusuz kaldığı anlaşılmakla, mahkemece dava tarihi esas alınarak tarafların haklılık durumu değerlendirilerek sonucuna göre yargılama giderlerinden ve vekalet ücretinden sorumluluğun tayini gerekmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile uyuşmasını ifade eder (Kocayusufpaşaoğlu, N.: Borçlar Hukukuna Giriş, 7. b., İstanbul 2017, s. 95).
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda da (TBK) sözleşme; borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK. m.1) hüküm altına alınmıştır.
İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392).
Belirtmek gerekir ki; bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.
İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup, bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır.
İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı BK’nda “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 30 ila 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere Türk Borçlar Hukuku sisteminde iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar.
Aldatma TBK’nın 36. maddesinde; ” Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Yanılma (hata) ise; irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uyumsuzluk hâlidir. Hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 03.04.1963 tarih ve … E., ….. K. sayılı kararında hile; “…gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılmış olması demektir” şeklinde tanımlanmıştır.
Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK. m.36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi halinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., HGK’nın 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K. sayılı kararı).
Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. Mülga BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “…ilzam olunamaz.” (BK.23), “…o akit ile ilzam olunmaz.” (BK.28), “…kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK.29/I), TBK’nda ise “… bağlı olmaz.” (TBK. m.30), “…sözleşmeyle bağlı değildir.” (TBK. m.36 ve 37/1) ibareleri kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülerek, bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Ancak, hile üçüncü bir kişi tarafından da yapılabilir. Böyle bir durumda kural olarak aldatılan taraf sözleşme ile bağlı ise de üçüncü kişinin hilesini karşı taraf sözleşmenin yapıldığı sırada biliyor ya da bilmesi gerekiyor ise aldatılan taraf sözleşmenin iptalini isteyebilir.
Öte yandan, aldatmayı (hileyi) ispat yükü aldatılan tarafa aittir. Hile bir haksız fiil olduğundan her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir.” hükmünü içermekte olduğundan, hile olgusu tanık dâhil olmak üzere her türlü delille ispatlanabilir.
Somut olayda davacı aldatmanın ispatı için tanık deliline dayanmış ve davacı tanıkları dinlenmiştir.Dinlenen davacı tanıkları özetle,davacının,davalı …… firması yetkilisi …..’dan borç para aldığı,bu iyilik karşılığı da davalı …… firmasının diğer davalı bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak üzerine kayıtlı taşınmazı davalı banka lehine ipotek ettirdiği,….. ‘a olan borç ödenmesine karşın bu kişinin ipoteği kaldırmadığını beyan etmişler,gelen ipotek belgelerinden ipotek işlemi sırasında davacının eşinin de muvafakatinin alındığı,tanık olarak dinlenen bu kişi de ipotekten haberdar olduğunu bildirdiği görülmektedir.Bu anlatımlardan ve dosya içeriğinden,davacının davalı banka lehine ipotek verirken aldatılmadığı,bu hususun davacı tarafından ispat edilemediği,davacının ve eşinin beyanın da anlaşılacağı üzere davacının aldıkları borç karşılığı davalı …… şirketi sahibine iyilik yapmak veya aldıkları borcun teminatı için ipotek verdiği,sözleşmenin kurulması sırasında ve devamında bir aldatmanın varlığının ispat edilemediği,sonradan ipoteğin kaldırılmaması ile ilgili gelişen olayların sağlıklı olarak kurulmuş ipotek sözleşmesini etkileyemeceği ve ipoteğin fekki koşullarının oluşmadığı,bu durumda davacının davanın açılış tarihi itibariyle dava açmakta haklı olmadığı anlaşıldığından konusuz kalan davada yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin cebri satış işlemi sonucu sicilden terkin edildiği anlaşıldığından konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA
2-Alınması gerekli ¨54,40 karar ve ilam harcının peşin alınan ¨2.732,40 ve ¨13.320,45 tamamlama harcından mahsubu ile fazla alınan ¨15.998,45 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨64.050,00 ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı …….’ye VERİLMESİNE,
5-Davalı … tarafından yapılan 7 adet tebligat+posta masrafı ¨75,00 yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı ……..’ye VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨367,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı ve davalı banka vekilinin yüzlerine karşı,davacı vekili ile davalı …… ‘in yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.12/11/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip…..
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.