Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/837 E. 2019/956 K. 02.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2018/837 Esas
KARAR NO : 2019/956

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/02/2015
KARAR TARİHİ : 02/10/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/10/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile davalı şirketin Avrupadaki Türk işçilerinden para tahsil eden şirketlerden biri olduğunu, istenildiği her ay geri alınabileceği ve karşılığında yüksek oranlarda faiz verileceği gibi garantilerle mevzuata aykırı bir şekilde para toplayarak başlangıçta yeni yatırımcıdan sağlanan kazancın kâr payı vadesi gelmiş yatırımcıya ödenmesi ile güven ortamı yarattığını, yatırımcıların dini ve milli duygularını da kullanmak suretiyle haksız çıkar sağladığını, müvekkilinin 22/10/2000 tarihli teslim tesellüm belgesi ile 43.200 DM ‘nin tahsil edildiği, yapılan bu tahsilat karşılığında davalıya ait hisse senetlerinin müvekkiline verildiğini, mevduat toplama faaliyetlerinin sadece bankalar ile özel finans kurumları tarafından yürütülebileceğini, davalı tarafından müvekkilinden istenildiği zaman geri alınabileceği ve karşılığında faiz getirisi verilebileceği vaat ve garantileri ile para tahsil edilmesinin bankalar kanunu mevzuatına aykırı olduğunu, bu nedenle müvekkilinden tahsil edilen 23.200 DM ‘nin karşılığı olan 22.087,81 Euro ‘nun tahsil tarihi itibariyle 3095 sayılı kanunun 4/A maddesi uyarınca işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davaya karşı cevabında, davanın zaman aşımı süreleri geçtikten sonra açıldığını, ticarette kazanç ve kaybın kardeş olduğunu, müvekkilinin halen aktif bir şirket olduğunu, ticari faaliyetlerine devam ettiğini ve reel bir değerinin olduğunu, davacının davaya açmakta hukuki yararı bulunmadığını, faiz talebinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş olup Yargıtay … . Hukuk Dairesinin… Esas, …. Karar sayılı ilamı ile “Davacının davalı şirkete ortak olup olmadığı hususunun tespiti için davalı kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, sunulan raporda, davacıya teslim edilen hisselerin pay defterinde kayıtlı olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece, bu rapor doğrultusunda davacının davalıya ortak olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, raporda davacıya teslim edilen hisselerin pay defterinde kayıtlı olduğu hususunun yanı sıra 2001 ile 2013 yılları arasında gerçekleştirilen genel kurul toplantılarının sınırlı sayıda ortağın (yaklaşık 5 yada 6) hazır bulunması ile icra edildiği de tespit edilmiştir. Bununla birlikte davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kar payını aldığı veya başka bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girip girmediği de belli değildir. Ayrıca dosya kapsamında bulunan SPK raporlarında, TTK ve SPK hükümlerinin cevaz vermediği usullerle şirket paylarının halka arz edildiği, davalı şirketin ticari faaliyetinin bulunmadığı belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece, pay defterlerinin gerçek ortaklık durumunu yansıtıp yansıtmadığı, ortaklık durumlarının ikincil kayıtlar tutulmak suretiyle izlenip izlenmediği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davalı şirketin yapmış olduğu genel kurullara sınırlı sayıda ortağın katıldığı da nazara alınarak davacıya verilen hisse senetlerinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, bu hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususları açıklığa kavuşturulup dosya kapsamında bulunan SPK raporları da değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bozulmasına ” karar verilmiştir.
Dava alacak davasıdır. İhtilaf konusu davacının davalıdan almış olduğu hisse senetlerinin bedelinin iadesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir. Davacı tarafından dosyaya sunulan hisse senetleri, teslim tesellüm belgeleri, SPK Denetleme Raporu, davalının ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde davalı davacıdan 22/10/2000 tarihinde teslim tesellüm belgesi karşılığında 43.200 DM tahsil ettiği ve karşılığında davacıya hamiline yazılı hisse senedi verdiği, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından tanzim edilen 05/09/1997 tarihli raporunda davalı şirketin 27/11/1996 tarihinde tescil edilerek kurulduğunu, yeminli mali müşavirlik şirketinin görevini yaparken gerekli özen ve titizliği göstermediği bu nedenle ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulmadığı belirtildiği, davalının 2000 yılına ilişkin defteri kebir ve envanter defterinin ibraz edilmediği, Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanununa göre yasal defterlerine ilişkin kapanış kaydının yapılmadığı, defterlerin ticari ilişkilerini ispat aracı olmaktan uzaklaştırdığını, davalı şirketin TTK ‘nın anlamında oluşmuş bir şirket yapısının bulunduğunun şüpheli olduğunu, görüntü itibariyle var olan ancak işleyişi ve kanuni yükümlülüklerini yerine getirmediği dikkate alındığından bir şirket yapısının bulunmadığı düşünüldüğünde böyle bir yapıya aktarılan paraların şirket sermayesi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafın şirkete ortak olma düşüncesiyle parayı ödediği, ancak ortaklık ilişkisi tesis edilmediğinden bu paranın borç olarak verildiğinin kabul edileceğini, davacının ortak olduğu düşüncesiyle ödediği tutarı davalının iade yükümlülüğünün bulunduğunu, ödeme tarihi itibariyle 43.000 DM ‘nin 22.114,08 Euro karşılığında olduğunu belirtmiştir.
Dava konusu olayda davalı her ne kadar zaman aşımı itirazında bulunmuş ise de davalının zaman aşımı defini ileri sürmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu anlaşıldığından zaman aşımı definin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamında tüm deliller değerlendirildiğinde davalıya ait hamiline yazılı hisse senetleri davalı tarafından teslim tesellüm belgesi ile 43.200 DM değerinde olacak şekilde davacıya teslim edildiği, SPK Denetleme Raporlarında belirtildiği ve bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davacının yaptığı işlemi bir hisse senedi alımı olarak değil, geri alım güvenceli bir tür kredi işlemi olarak algılandığı, davalı tarafça satılan senet bedelleri karşılığında katılım paylarının iade edileceğini, davalı şirketin kurulduğu tarihten itibaren ilanlar ile duyurduğu, dolayısıyla yapılan satış işlemini Borçlar Kanununa aykırılık teşkil ettiğinden geçersiz olduğu göz önüne alındığında davacının ödemiş olduğu 43.200 DM ‘nin karşılığı 22.114,08 Euro olarak geri isteyebileceği anlaşılmakla davanın kabulüne, dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4A maddesi uyarınca devlet bankalarının o yabancı parayla açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-22.087,81 Euronun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4A maddesi gereğince işleyecek faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Alınması gerekli 4.264,52 TL harçtan peşin alınan 1.066,14 TL peşin harcın mahsubu ile 3.198,38 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 7.217,19 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yatırılan 1.266,14 TL harç, 283,25 TL tebligat müzekkere gideri, 4.400 TL bilirkişi ücreti toplamı 5.949,39 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılıp harcanmayan masrafın karar kesinleştiğinde iadesine,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/10/2019

Katip …

Hakim …