Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/74 E. 2021/34 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/74
KARAR NO : 2021/34

DAVA : Tazminat (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/01/2018
KARAR TARİHİ : 14/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunmuş olduğu 18/01/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;
Müvekkilleri … ile 16/11/1999 tarihli ortaklık sözleşmesi karşılığında 250.000 DEM, … ile yine aynı tarihli kar payı ortaklık sertifikası karşılığında 40.000 DEM olmak üzere davalı şirket tarafından alınan paraların istendiği an geri alabileceğini ve yüksek kar verileceği vaadi ile alınmış olunduğunu, bu şekilde binlerce insandan milli ve ekonomik gayeler altında insanlar kandırılarak davalı şirketçe istenildiği an iade edilmek koşulu ile kanunlara aykırı şekilde izinsiz halka arz şeklinde mevduat toplandığını, paraları iadesini engellemek amacı şirketin içi boşaltılarak şirketin iflası sağlandığını bu yüzden davanın açılmasının zaruretinin hasıl olduğunu, …,’ nin 03/10/1997 tarihinde diğer davalı … tarafından kurulmuş olduğunu, daha sonra üretimi yapılacağı bahanesiyle …. grubu altında Federal Almanya Cumhuriyeti Frankfurt Ticaret Sicilinin … şirketinin Almanya’da kurularak para toplanmaya başlandığını ve bu şirket …. olarak adlandırıldığını, bu şirketin topladığı paraların Liechtenstein mahreçli …. şirketine aktarıldığını, her iki şirkette uhdesinde bulunan toplanan paraların hiçbir ticari faaliyeti olmayan ….’ye aktarılmasını, ….’nin de davalı …., tarafından tek başına temsil edilmesi ayrıca bu kişinin ve diğer davalı şirket ortaklarının aktarılan paraları kendi şahsi hesaplarına aktarmaları sebebi ile şirketler arasında hukuki ve fiili olarak organik bağ söz konusu olduğu gibi şirket yöneticilerin ve ortakların suç ve dolandırıcılık teşkil eden eylemleri nedeni sorumlulukları söz konusu olduğunu, mahkemelerce alınan kararlar ile davalı şirketin ve yöneticilerinin hukuki ve cezai sorumluluklarına karar verildiğini, öncelikle müvekkillerinin daha fazla mağdur edilmemesi anılan mahkeme kararları ve diğer belgelerle birlikte yapılacak değerlendirme neticesinde davalıların kötü niyetli olarak kasten müvekkilleri zarar uğrattıklarını ve mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ve mahkeme sonucunda verilen ilamın infaz edilebilirliğinin olması açısından davalıların menkul ve gayrimenkul ile bankada bulunan hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasını, müvekkilleri davacılar tarafından davalılara ödenen mevduatın ödeme gününden itibaren işleyecek ticari faizleriyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, bu talebin kabul edilmemesi halinde ödeme tarihi itibarıyla hisse bedellerinin nominal değerlerinin tespiti ile müvekkillerden fazla alınan paraların ticari faizleriyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, yapılacak yargılama sonrasında tespit edilecek edinilmiş kardan paylar ve müvekkillerin uğramış oldukları zararların hüküm altına alınmasına, tüm taleplerin ödeme gününden itibaren ticari faize, yargılama gideri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar vekili tarafından mahkememize sunulan 31/01/2018 havale tarihli beyan dilekçesinde;
Davacılar arasında dava arkadaşlığı bulunmamakta olduğunu, davacılar arasında herhangi bir ortak işlem yapma durumu söz konusu olmadığını, herhangi bir biçimde HMK.m. 57 veya HMK.m.59 hükümlerinde düzenlenmiş dava arkadaşlığının da bulunmamakta olduğunu, davanın reddi gerektiğini, dava dilekçesinde açıklandığı gibi davacıların dava dışı …. isimli şirkete ortak olduğunu ve bu şirkete para verdiğinin iddia edildiğini, davacıların müvekkilleri ile hiçbir ticari ya da hukuki ilişki veya para alışverişinin bulunmamakta olduğunu, müvekkili şirketin ya da diğer müvekkillerin bu tür bir yatırım işlemi bulunmadığını, müvekkillerinin davacılardan para almadığını, davacıların da zaten dava dışı şirkete para yatırdığını iddia etmekte olduğunu, huzurdaki davanın müvekkillere yöneltilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dışı şirketin, müvekkili şirkete sermaye koymak suretiyle ortak olduğunu, herhangi bir usulsüz ve yasal olmayan para aktarma durumu söz konusu olmadığını, söz konusu şirket yasalara biçimde müvekkili şirkete ortak olarak katıldığını ve halen de ortak durumunda olduğunu, ancak ortakların şahsi işlemleri ile ilgili olarak şirketlerin ya da diğer ortakların sorumlu tutulmalarının hukuken olanaksız olduğunu, davanın davacılarca birlikte açılmasını ve müvekkillere husumet yöneltilmesini kabul anlamına gelmemek üzere, bir an için husumetin yöneltilebileceği kabul edilse bile somut olayda davacıların var olduğunu iddia ettiğini ve dava konusu yaptığı alacakların zamanaşımına uğramış olduğunu, davacıların dava dışı şirkete para yatırıp yatırmadığının kesin olarak bilinmemekte olduğunu, davacıların bu konuda bahse konu şirkete karşı açmış ve alacağını kesinleştirmiş oldukları bir dava bulunmadığından, davacı yanca öncelikle alacakların varlığı ve paraların dava dışı yabancı şirkete gerçekten yatırılmış olduğunun ispatlanması gerektiğini, dosyaya sunulmuş belgelerin, bu paraların gerçekten yatırıldığını ispatlamayacağının tartışmasız olduğunu, müvekkillerden …’ün kurucusu ve tek yetkilisi olduğu …. Almanya’da kurulmuş bir şirket olduğunu, diğer şirket olan …nin ise Liechtenstein’da kurulmuş olan ve o ülkenin yasaları gereğince kuruluşundan itibaren yeddiemin tarafından yöneltilen bir şirket olduğunu, bu şirketlerin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine ve ilgili diğer yasal mevzuat hükümlerine uygun biçimde diğer müvekkili ….ne ortak olduklarını, davacıların gerçekten para yatırdığı düşünüldüğünde bile kar ve zarar etmeyi de göz önüne alarak Alman yasalarına uygun biçimde, bu şirketlere sessiz ortak sıfatıyla ortak olması söz konusu olacağını, bu durumda herkese ve davacıya da açık olan yasalara göre ortak olunduğunu kabul edilebileceğinden, kandırmadan, dini ve milli duyguların istismarından veya hileden söz edilmesinin abesle iştigal olacağını, davacıların ortağı olduğunu ve para verdiklerini iddia ettikleri şirketin, müvekkili holdingin halen yasal ortağı durumunda olduğunu, bu şirketin ortaklarına ödeme yapamamış olmasının yegane sebebinin Bağcılar …. Asliye Ceza Mahkemesince verilmiş olan ihtiyati tedbir kararından kaynaklanan hukuki ve fiili imkansızlık olduğunu, müvekkilin bu paraların denememesinde herhangi bir kusurları ve katkılarının olmadığını, müvekkillerin hesaplarına yasa dışı ve usulsüz biçimde aktarılmış tek kuruş bulunmadığından, müvekkillerin haksız fiil teşkil edecek bir hile ya da dolandırıcılık eylemlerin de olmadığından haksız fiil veya sebepsiz zenginleştirme gibi bir durumunda söz konusu olmadığını bildirerek,davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılara yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,davacıların yurt dışındaki şirkete sessiz ortak olarak yatırdığı paraların davalılara haksız suretle aktarıldığı iddiası ile sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. …. ve … tarafından mahkememize sunulan 13/05/2019 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle;
Davacıların dava konusu bedelleri ödedikleri ..’nin ayrı bir kişiliği ve malvarlığı bulunduğunu, dolayısıyla davacıların dava konusu bedeli ödedikleri şirketin borcu nedeniyle -ana ortaklık olsa bile- başka bir tüzel kişiye veya o tüzel kişiyi oluşturan ortaklara gidilebilmesinin, kural olarak, mümkün olmadığını, ancak tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin, bu kuralın bir istisnası olduğunu, anılan teorinin “Öz kaynak yetersizliği”, “yabancı yönetim” veya “malvarlığı/alanların birbirine karışması” hallerinde uygulama alanı bulmasının mümkün olduğunu, davacıların dava konusu bedelleri ödedikleri şirketin davalı … ortağı olduğu ve karşılıklı para transferleri yapıldığının tespit edildiğini, bu bağlamda dava dışı … ile davalı … AŞ arasında organik bağın bulunduğunu, bunun yanı sıra davalılardan …’ün de de davalı şirketi tek başına temsil yetkisine sahip olduğunun da göz önüne alınması gerektiğini, yurt dışında mukim dava dışı … şirketinin kendisi dışında bir güç tarafından, tamamen onun menfaatleri doğrultusunda yönetildiği ve .. malvarlığı ile davalıların malvarlığı arasında bir karışmanın söz konusu olduğunu; …’nin davacılardan ve diğer ortaklarından tahsil ettiği nakitlerin Jetpa şirketler topluluğu ve davalı …’ün malvarlığına aktarıldığını, dolayısıyla hem yabancı yönetimin varlığı hem de malvarlığı alanlarının karışması ve takiben …’nin borcunu ödeyemeyeceğinin sabit olması karşısında, dava dışı …’nin davacılara olan borcundan dolayı davacı alacaklıların, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki davalı …. ile …. ve diğer davalılara başvurulmalarının mümkün olduğunu, davalıların yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu veya organ sorumluluğu yoluyla da oluşan zarardan müteselsilen sorumlu tutulabileceğini, davalılardan …’ın talep edebileceği bedelin 40.000 DEM karşılığı 20.732 Euro olduğunu, keşide edilen 21/12/2017 tarihli ihtarnameyle bu bedelin 3 gün içinde ödenmesinin talep edildiğini, tebliğ şerhi olmamakla birlikte ihtarnamenen 3 gün içinde karşı tarafa ulaştığı kabul edildiğinde ve verilen mehil süresi de dikkate alındığında, davalıların temerrüdünün 27.12.2017 tarihi itibariyle oluştuğunu, dolayısıyla anılan alacağa bu terihten itibaren ticari temerrüt faizi uyulanması gerektiğini, davalılardan …’m talep edebileceği bedelin 250.000 DEM karşılığı 129,575 Euro olduğu, keşide edilen 21/12/2017 tarihli ihtarnameyle bu bedelin 3 gün içinde ödenmesinin talep edildiği, tebliğ şerhi olmamakla birlikte ihtarnamenen 3 gün içinde karşı tarafa ulaştığı kabul edildiğinde ve verilen mehil süresi de dikkate alındığında, davalıların temerrüdünün 27.12.2017 tarihi itibariyle oluştuğunu, dolayısıyla anılan alacağa bu terihten itibaren ticari temerrüt faizi uyulanması gerektiğini bildirmiştir.
İncelenen tüm dosya kapsamına,tarafların iddia ve savunmalarına göre;
Davacılar vekili tarafından Ortaklık Sözleşmesi aslı ile tahsilat makbuzu aslı dosyaya sunulmuştur.
Davada ileri sürülen iddialar, davalıların konumları, davadışı yabancı şirketin iflasına karar verilip, iflasın kapatılmış olması hususları birlikte nazara alındığında davalılara pasif husumet yöneltilebileceği kanaatine varılarak davalıların pasif husumet itirazlarının ve zamanaşımı def’i dürüslük kuralına aykırı olduğundan zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir.
Liechstein Asliye Mahkemesi’nin …. dosya nolu kararı ile, davadışı … nin iflâsının kapatıldığı ,ticaret sicilinden silinmesine karar verildiği, iflâs massaındaki tüm varlıklarının kullanılmış olmasına rağmen iflâs masası alacaklarının ödenemediği; tüm alacaklıların talebi yerine getirilemediğinden sicilden silinmesi mecburiyetinin doğduğunun yazıldığı, kararın 16/03/2007 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davacıların parasını yatırdığını iddia ettiği … tek yetkilisinin … olduğu, her iki tarafın kabulündedir. Ayrıca bu yabancı şirket, davalı ….’nin de ortağıdır….’nin yönetim kurulu başkanı ….,Bakırköy …’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E ,… K sayılı dosyasında, yurtdışında paravan olarak kurmuş olduğu …ve … şirketlerinin hiçbir ticari faaliyette bulunmadığı,bu şirketlerce şahıslardan toplanmış olan paraların Türkiyedeki ….’nin ve …’ün şahsi hesaplarına yasal olmayan yollardan gelmiş olduğunun bilirkişi raporu ile tespit edilmesi üzerine,nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılamasının yapıldığı ve yapılan yargılama sonunda, …ün dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş ise de, mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay’ca usulden bozulduğu,mahkemenin bozma ilamına uyduğu ve yeniden yapılan yargılama sonunda ,davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği,suç tarihlerinin 1998,1999,2000 yılları olduğu, bu yıllarda paraların aktarıldığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Davalı …. ile … ve ….’ nin her üçünün de diğer davalı … ün şirketleri olduğu,….’ün ….’ nin yönetim kurulu başkanı murahas azası ve hâkim ortağı, …’ nin tek ortaığı ve temsilcisi olduğu, davalılarla davadışı yabancı şirketler arasında organik bağ bulunduğu emsal dosyalarda alınan bilirkişi raporlarında açıklanmıştır.Davacı,…’ye sessiz ortak olmuş, ancak yatırdığı para karşılığında sessiz ortak olarak tek beklentisi olan kâr payı dağıtımı hiçbir zaman gerçekleşmemiştir… ve …’ nin gayrifaal şirketler olduğu,Yargıtay incelemesinden geçip kesinleşmiş çok sayıdaki dosyadan anlaşılmaktadır.
Gerek Türk gerekse Kara Avrupası Hukuk sistemlerinde tüzel kişiliğin,bu kişiliğin arkasındaki kişilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmasına imkân verilmemektedir.Bilimsel görüşler ve yargısal kararlar,eğer tüzel kişilik,arkasına saklanan kişilerin sorumluluğunu gölgelemek amacıyla kötüye kullanılıyorsa,bu perdenin aralanmasına ve arkadaki gerçek sorumluya ulaşılmasına imkân tanınmaktadır.
Davalılardan ….,davadışı Almanya da kurulu … ve … nin ve davalı şirketin hâkim ortağı ve yabancı şirketlerin de tek ortağı ve yetkilisidir.Anonim ortaklıklarda,yönetim kurulu ortaklarının sorumluluğu mülga 6762 sayılı TTK’nun 336 ve 341’nci maddelerinde düzenlenmiştir.Yönetim kurulu üyelerine karşı ,Anonim şirketin ortaklarından başka alacaklıların da dava açma hakları mevcuttur.Bu dava hakkı ortaklık alacaklılarına doğrudan zararları için tanınmıştır.Bazı durumlarda yönetim kurulu üyelerinin fiilleri,ortaklığı zarara uğratmaksızın alacaklıları doğrudan doğruya zararlandırmış olabilir.Bu hallerde ,alacaklıların yönetim kurulu üyelerine karşı doğrudan doğruya dava açma hakları bulunmaktadır.Yönetim kurulu üyelerine karşı akde aykırılığa dayalı bir davanın açılması için, yönetim kurulu üyelerinin zarar verici fiiil veya ihmâllerinin aynı zamanda ortaklık ile aralarındaki sözleşmenin ihlâlini teşkil etmesi,ortakların ve alacaklıların gördükleri doğrudan doğruya zararın,ortak veya alacaklının sıfatının bir sonucu olması gerekmektedir.Somut olayda; davacılar ,davadışı şirket ile sözleşme akdetmiş,bu şirketin tek yetkilisi …’ün usulsüz eylem ve işlemleri ile,davacıları zarara uğrattığı,faaliyetlerinin mali suçları araştırma raporunda tüm ayrıntıları ile yazılı olduğu ve banka kayıtları ile tespit edildiği üzere, yurtdışı şirket hesaplarından devamlı para akışının sağlandığı,bu paraların nakit akışının, yurtışından devamlı para akışı şeklinde olduğu, gerek sermaye artırımı yoluyla,gerekse holding aracı kılınmaksızın banka hesaplarından doğrudan yapılan transferlerle holding ve … ile holdingin iştiraki bulunmayan ancak yine …’ ün hâkim ortağı bulunduğu şirketlere kaynak olarak aktarıldığı, yurtdışı her iki şirketin bu kaynak akışını sağlamak üzere kurulduğu,bulundukları ülkenin kanunlarına göre, görünürde yasal olarak kurulmuş ve holdinge ortak edilmiş ise de, bu şirketlerin kurulmasındaki asıl amacın şirkelerin ticari faaliyeti olmadığı hâlde kâr payı dağıtımının da yapılıdığı gözeltilerek, tüm eylemler birarada değerlendirildiğinde,…’ ün davacılardan ortaklık payı altında parasını haksız olarak mal edindiği ve iadesi ile yükümlü bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davalılar vekili tarafından,12/01/2013 tarihli devir beyanı ve ibraname başlıklı belge ve ekinde devre mülk satış sözleşmesi sunulmuştur.İlgili belgeler incelendiğinde temlik alan davacı ve temlik eden tarafından … Gayrimenkul Yatırım Turizm ve İnşaat Ltd.Şti ile devre mülk satış sözleşmesi imzalandığı,buna görede temlik alan davacı … ile temlik veren ….’ın yurt dışında kurulu bulunan …. firmasına ortaklık sözleşmesi uyarınca ödedikleri parayı … Gayrimenkul Yatırım Turizm ve İnşaat Ltd.Şti’ne devrettikleri ve ve … firmasını gayri kabili rücu ibra ettikleri anlaşılmış,bu ibra sözleşmesine temlik alan davacı … tarafından karşı çıkılmamıştır.Bu durumda davalılar vekili tarafından sunulan ibranamenin borcu sonlandırılıp sonlandırılmadığının da tartışılması gerekmektedir.
İbra, alacaklı ile borçlu arasındaki mevcut bir borcu kısmen veya tamamen ortadan kaldıran nitelikçe olumsuz bir ikrar sözleşmesidir. İbra alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldırır. Böylece borçlu borcundan kurtulmuş olur. Bu özelliği ile ibra borcu sona erdiren sebeplerden birini oluşturur. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu haricinde, ibra konusunda, yasalarımızda bir özel kural yer almamıştır. 818 Sayılı B.K.’nun kaynağını oluşturan İsviçre B.K.’nun 115. maddesinde ibra düzenlenmiş ise de; 818 Sayılı B.K.’muza aktarılmamıştır. Ancak, kaynak Kanunda ibra, borçları sona erdiren hükümler arasında yer almıştır. Yürürlüğe giren olan 6098 Sayılı Kanunun 132. maddesinde ibra aşağıda belirtildiği şekilde düzenlenmiştir:
“Madde 132- Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2004/15-105 K. 2004/230 T. 28. 4.2004 kararında;
“Borçlar Kanunumuzda, kaynak İsviçre Borçlar Kanununun ibra ile ilgili 115 nci maddesi yer almamıştır.Diğer kanunlarımızda da ibraya ilişkin açık hükümlere rastlanmamaktadır. Buna karşın hukukumuzda ibranın varlığı duraksama konusu olmamış; borçlar hukukumuza hakim ve Anayasal dayanağa sahip sözleşme serbestisi ilkesinin sonucu olarak kabul görmüş ve uygulamasını bulmuştur.
Öğretide de ibra, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesi Borçlar Kanunumuzda varmış gibi yorumlanmış; İsviçre Hukuku anlamında incelenmiştir. Böylece; İbra, “alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akittir.” şeklinde tanımlandığı gibi; sadece “feragat mukavelesi” olarak da tanımlanmıştır.
İbranın yargı kararlarından ortaya çıkan tanımı ise “hakları düşürücü bir irade açıklaması ve bunu kabul şeklinde gerçekleşen sözleşme” , “hukuki mahiyetçe var olan bir hakkı yitirme sonucunu doğuran tasarrufi işlem”ya da Hukuk Genel Kurulunun 27/03/1971 gün ve 1969/9- 1112 esas, 1971/201 karar sayılı ilamında yer aldığı üzere “O tarihe kadar gerçekleşen hakları ortadan kaldıran ve ibrada bulunan kişiyi bağlayan bir tasarruf işlemidir.” şeklindedir.
Sonuçta, hukukumuzda ibra en belirgin ve öz ifadesiyle “Bir borcun ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel bir sükut sebebi” olarak tanımlanmakta ve yerini bulmaktadır.
İbra belgesinin mutlaka sözleşme şeklinde gerçekleştirilmesi zorunlu değildir. Haktan vazgeçme durumunda olduğu gibi tek yanlı işleme de bürünmesi mümkündür.
Diğer taraftan, Yargıtay, bir takım ödemelerin yapılmış olduğunu kapsayan ibra belgesindeki ibra bildiriminin “hasren” o ödemeyle ilgili kalemlere ait bulunduğuna işaret etmektedir.Durum böyle olunca, dava konusu edilen alacağın ibraname kapsamında olup olmadığının bu çerçevede belirlenebilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 26/06/1971 gün ve 1970/9-58 esas, 1971/418 karar sayılı ilamında da “henüz doğmuş olduğu şüpheli bulunan bir haktan ibra söz konusu olamaz” şeklinde ifade edildiği üzere, ibraya konu olan alacağın şüpheli olmaması, doğmuş olması ve belirgin olması gerekir. Özünde bir haktan feragat anlamına da geldiğine göre , hangi haktan feragat edildiğinin açık ve tereddütsüz biçimde belirtilmesi gereği de unutulmamalıdır. Zira, borçtan kurtulma, ibra belgesinin açık ve kesin olmasına bağlıdır. Bu konuda zan, şüphe ve tereddüdün yeri yoktur.” denilmek suretiyle ibranın tanımı yapılmakla beraber, ibranın kapsamının belirlenmesinde tarafların gerçek iradesinin esas alınması gerektiği, ibranamenin tamamının kül olarak dikkate alınması gerektiği, ibra tarihindeki durumun dikkate alınacağına hükmetmiştir. Bu çerçevede somut olay değerlendirildiğinde.Davalılar tarafından sunulan ibra sözleşmesinin geçerli olduğu.Temlik alan davacı … ‘ın yurt dışında mukim şirkete ortaklık sözleşmesi uyarınca ödenen paranın kendisine haksız fiil hükümleri çerçevesinde geri verilmesini ,borcun ibra nedeniyle sona ermesinden dolayı talep edemez.
Sonuç olarak; davacı …’ın ….’ye sessiz ortak olduğu,ortaklık sözleşmesi kapsamında 400.000 DEM para yatırdığı, paranın holdingin yapılan sermaye artırımında kullanılmak suretiyle ve nakit olarak holdinge verildiği veya doğrudan banka hesapları aracılığıyla da transfer yapılarak gelen paraların sessiz ortaklardan sağlanan paralardan karşılandığı,organizasyonun çatısının …. Olduğu, yabancı şirketlerin bankada bulunan hesaplarına transferler yapılarak bilahare büyük oranda sessiz ortaklara geri dönüşün engellenmesi amacıyla holding iştiraki bulunmayan şirketlere kaynak sağlandığı,bu durumun 1997-1998-199-2000 yıllarında devam ettiği,….’ ün bu eylemlerinden,gerek haksız fiilinden, gerekse organizasyonun çatısı olarak ifade edilen holding yönetim kurulu başkanı olarak sorumlu bulunduğu,davadışı … ile davalı şirket arasında organik ve hukuki bir bağ bulunduğu,tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak bu iki şirketin tek bir şirket olarak değerlendirlimesi gerektiği,davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olan …’ün davacının zararından mülga 6762 sayılı TTK’nın 336’ncı maddesi hükümlerince kendi malvarlığı ile sorumlu olduğu anlaşıldığından; davacının ödemiş olduğu 40.000 DEM nin TL/DEM dönüşüm kuru karşılığı ¨95.668,87 ‘nin haksız fiil tarihi olan 17/11/1998 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline,temlik alan davacı … ile temlik eden dava dışı … dava dışı … firmasını kayıtsız şartsız ibra ettikleri ve borcun sona erdiği anlaşıldığından bu davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-)1-Davacı …’ın açtığı davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile; ¨95.668,87 ‘nin 17/11/1998 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,

B-)1-Davacı …’ın açtığı davanın REDDİNE,
C-Alınması gerekli ¨6.535,14 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨35,90, harç ile ¨86,00 tamamlama harcı ve ¨1.571,00 ıslah harcının mahsubu ile bakiye ¨4.842,24 harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
D-Davacı … tarafından yatırılan ¨35,90 başvuru harcı, peşin alınan ¨35,90, harç ile ¨86,00 tamamlama harcı ve ¨1.571,00 ıslah harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a VERİLMESİNE,
E-Davacı … tarafından yapılan 19 tebligat + posta ücreti ¨227,10 ,bir bilirkişi inceleme ücreti ¨2.400,00 olmak üzere toplam ¨ 2.627,10 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨ 2.591,58. ‘nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı … üzerinde BIRAKILMASINA,
F-Davacı … kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨13.038,54 ücreti vekaletin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
G-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨1.311,13 ücreti vekaletin davacı …’tan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
H-Davacı … tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
I-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨47.356,30 ücreti vekaletin davacı …’ın tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
İ-Alınması gerekli ¨59,30 harcın davacı … tarafından yatırılan ¨86,00 + ¨10.266,00= 10.352,00’den mahsubu ile fazla alınan ¨10.292,70’nin karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde davacı …’a İADESİNE,
j-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨475,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacılar ve davalılar vekillerinin yüzlerine karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.14/01/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.