Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/575 E. 2021/1077 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/575
KARAR NO : 2021/1077

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/04/2018

BİRLEŞEN BAKIRKÖY 4.ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ’NİN 2018/851 ESAS SAYILI DOSYASI

DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
DAVA TARİHİ : 13/09/2018
KARAR TARİHİ : 18/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) ve İtirazın İptali davalarının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA;
İDDİA:
Davacılar vekilinin Büyükçekmece Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne vermiş olduğu 09/04/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Davalı tarafından müvekkilleri aleyhine 1.010.000,00 USD bedelli senete ve işlemiş faiz, ihtiyati haciz masraf alacağı ,ihtiyati haciz vekalet ücreti alacağı vs giderlerine dayalı olarak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. takip sayılı dosyasından icra takibine girişildiğini, ancak hiçbir şekilde Müvekkillerinin takip alacaklısı şirkete böyle bir borcu bulunmadığını, Müvekkili … İç ve Dış Tic Ltd Şti ile davalı şirket arasında düzenlenen 08/04/2016 tarihli sözleşme gereğince ;toplam 4 adet tahıl depolama silosunun tüm aksesuar ve taşıma ekipmanları ile yatay depo taşıma sistemlerinin birlikte yapımı ve montajına ilişkin anlaşmaya varıldığını, müvekkili davacının edimini yerine getirdiğini, ancak karşı yan ile mütabakata varıp ibralaşamadıklarını, akabinde taraflarınca davalının haksız eylemleri sonucu sözleşme gereği işlerin mahallinde yapılıp yapılmadığı gibi hususlarda Edirne … Sulh Hukuk Mahkemesinin … D.İş sayılı dosyası ile eksik ve hatalı işlerin olup olmadığı noktasında delil tespiti yaptırıldığını, davalı şirketin müvekkili işyerine sokmaması yanında bazı zemin ve betonların projede belirtilen niteliklerde dökülmemesinden kaynaklanan ve davalının kusuru sonucu oluşan çok küçük eksikliklerin mevcut olduğunu, müvekkili şirketin bunları tamamlamayı her etapta teklif ettiğini ancak davalının buna yanaşmadığını, bunun yanında nedensiz zenginleşme yolunu seçtiğini, Davalı ile müvekkil şirket arasındaki sözleşme çerçevesinde gerekli işlerin yapıldığını ancak karşı taraf daha sonra oluşan husumet nedeniyle müvekkili şirketi işyerine sokmamasından dolayı ufak tefek eksiklikler kaldığını, davalının kabulü halinde bunların giderileceği her aşamada kendilerine bildirildiği, bu konuda tespit dosyalarına beyan dahi sunulduğunu, eksik işlerin maliyetlerinin bilirkişi raporuna istinaden taraflarınca çıkartılmış olup en fazla 35.000 TL dolayında olduğunu, ancak davalı yan haksız ve hukuka aykırı olarak sözleşmenin 3.maddesi gereği sözleşme bedeli olan 1.010.000,00USD için verilen 05/04/2016 düzenleme tarihli 1.010.000,00USD bedelli sözleşmenin teminat’ı olan senedi temerrüde düşürmeden ve kendine düşen edimleri yerine getirmeden ve ayrıca bedelsiz kaldığını, iş bu senedi iade etmesi gerekir iken iade etmeyerek icraya koyduğunu, oysaki sözleşme gereği eksik bırakılan iş miktarı 35.000,00TL civarında iken 1.010.000,00 USD bedelli bir teminat senedini asıl borçluyu temerrüde düşürmeden ihtarname dahi keşide etmeden icraya intikal ettirilmesi hukuka aykırı ve kötü niyetli olduğunu, taraflar arasındaki vaki sözleşme madde 4 doğrultusunda işler … Gıda San. VE Tic.A.Ş. kontrolü altında belirlenen zamanda sonlandırıldığını, bu doğrultuda 5S karşılıklı muvafakate varılan ve sözleşmece kendisine yüklenen bütün edimlerini yerine getirdiğnii, buna rağmen eser sözleşmesinin teminatı niteliğinde 3.kişi ….. San ve Tic AŞ tarafından verilen 500.000,00 TL lik teminat mektubu hiçbir ihtara gerek kalmaksızın ve hiç de haklı olmadığı halde hiçbir gerekçe gösterilmeden Ekim 2017 de nakde çevrilip tahsil edildiğini, sözleşmeye aykırı biçimde iadesi yapılmadığı gibi ayrıca faturalardan kalan işin bedelinden bakiye nakde çevrilip net alacak 40.992,70 USD de …. GIDA SAN. VE TİC.A.Ş. tarafından tüm taleplere rağmen ödenmediğini, bu durumun oldukça derin mağduriyetlere sebebiyet verdiğini, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerektiğini, Ayrıca davalı şirket elinde bulunan dava konusu teminat senedinin Mayıs 2017 içinde iadesi hüküm altına alınmış olmasına rağmen iade edilmemesi bedelsiz kalmış senedin icraya konması suçunu oluşturduğunu, bu konuda davalı şirket yetkilisi hakkında gerekli suç duyurusunda bulunulacağını, iadesi gereken bedelsiz kalmış senedin icraya konması usul ve yasalara aykırı olduğu sözleşme hükümlerinde açıkça belirtildiğini, davalı şirket sözleşmede kararlaştırılan miktardan 40.992,70USD eksik ödemede bulunduğu gibi 500.000,00TL tutarlı teminat mektubunu paraya çevirerek nedensiz zenginleştiği yetmiyormuş gibi kendi işyerine kurulan onca emek ve malzeme harcanan işin bedeline tekabül eden teminat senedini de icraya koymasının hukuk ile vicdan ile hakkaniyet ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, takip konusu senetin teminat senedi olması ve davalı tarafın edimlerini yerine getirmemesi, sözleşmeyi feshetmesi ,fesihte haksız olması, karşılıklı edimleri fesih nedeniyle iade etmemesi ,sözleşme gereği ödenmesi gereken miktardan 40.992,70USD nin ödenmemesi yanında 500.000,00TL tutarlı teminat mektubunun da haksız nakde çevrilmesi ,Edirne ….Sulh Hukuk Mahkemesinin …. D.İŞ sayılı tespit dosyasında belirtilen rapor irdelendiğinde müvekkil şirketin işin %99 unu tamamladığı ve davalı şirket tarafından işyerine sokulmaması ,uygun zeminlerin hazırlanmaması nedeniyle %1 lik eksik işin ikmal edilemediği sebeplerinden dolayı Bakırköy .. İcra Müdürlüğünün …. sayılı takip dosyasına konu senet nedeniyle müvekkillerinin borçlu bulunmadığının tespiti ile takibin iptaline, haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine girişildiğinden %20den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, müvekkillerinin mağduriyetlerinin önüne geçmek ve davalı şirketin bedelsiz kalmış senetten haksız elde edeceği kazanç ile nedensiz zengileşeceğinden dava sonuna kadar icra takibinin tedbiren durdurulmasına ,tüm masraf ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA;
SAVUNMA:
Davalı vekili Mahkememize vermiş olduğu 10/09/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde; Davacı şirketin ve takibe dayanak senetteki kefilin müvekkili şirkete borcu olmadığı iddiasının doğru olmadığını, davacı şirketin ve kefilin takip miktarı kadar müvekkili şirkete borcu olduğunu, Dava dilekçesinde bahsedildiği üzere müvekkili şirket ile davacı şirket arasında 08/04/2016 Tarihli Bir Sözleşme yapıldığını, bahsi geçen sözleme ile davacı şirketin müvekkili şirketin Edirne ilinde bulunan fabrika binasınında bulunduğu arsa üzerine;2 ADET 7.023m³, 1 ADET 11.421m³ ve 1 ADET 342m³ olmak üzere toplam 4 (dört) adet tahıl depolama silosunun (ayçiçek tohumu depolamak amacıyla) , tüm aksesuarları ve taşıma ekipmanları ile yatay depo taşıma sistemleriyle birlikte yapım ve montajı işini üstlendiğini, aynı sözleşme ile karşı taraf müvekkil şirkete ait fabrika binasında bulunan eski yatay depo ve eski siloların revizyon işlerini de üstlendiğini, bahsi geçen sözleşme ile tarafların hak ve yükümlülükleri, yüklenilen işin yapım süresi ve yapım aşamaları, ödemeler, işin kontrolü, faturalandırma, garanti kamsam ve süresi, sözleşmenin sona erme halleri, işin gecikmesi halinde günlük 5.000,00 USD gecikme bedeli ödenmesi, cezai şart , uyuşmazlık halinde dayanılacak deliller ve yetkili mahkeme hususlarını düzenleyen detaylı bir sözleşme yapıldığını, 08/04/2016 tarihli sözleşme gereği edimlerini yerine getirmeyen davacı tarafın tüm iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğu ve takip miktarı kadar müvekkili şirkete borçlu olduklarının yargılama sonunda ortaya çıkacağını, davacı şirketin 08/04/2016 tarihli Sözleşme ile üstlendiği edimlerini, sözleşme koşullarında ve süresi içinde yerine getirmediğini, davanın açıldığı tarih itibari ile sözleşmenin kurulmasının üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, davacı şirket tarafından tamamlanmayan işler ve eksik imalatların müvekkili şirket tarafından, davacı şirketin nam ve hesabına üçüncü kişilere yaptırıldığını, bu hususta müvekkili şirket tarafından 08/04/2016 tarihli sözleşme kapsamında,. davacı şirket nam ve hesabına yaptırılmak zorunda kalınan işlere ilişkin yansıtma faturalarının ekleri ile birlikte davacı şirkete Noter kanalı ile ayrı ayrı tebliğ edildiğini, davacı tarafın sözleşmeye aykırı davranışları sonucunda 2 kez tespit davası açıldığını, davacı şirketin 08/04/2016 tarihli sözleşme ile işin gecikmesi halinde, gecikilen her gün için 5.000,00 USD gecikme bedeli ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, davacı şirketin 08/04/2016 tarihli sözleşme ile üstlendiği işi yapmaz ve edimlerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirmez ise 1.010.000,00 USD cezai şart bedelini ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, davacı şirketin 08/04/2016 tarihli işlerden kalan eksiklilerin 35.000,00 TL ile giderilebileceği iddiasının gerçek dışı olduğunu, bu hususta taraflarınca tebliğ olunan tespit raporuna süresi içinde itiraz edildiğini, bu nedenle davacı tarafın dayandığı raporun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, teminat senedinin bedelsiz kaldığı ve davacı tarafa ihtarname keşide edilmediği iddiasının doğru olmadığını, davacı şirketin müvekkili şirkete vermiş olduğu zararların, davacı şirket nam ve hesabına 3. kişilere yaptırılan imalatlar, gecikme bedeli ve cezai şart ve diğer sözleşme ihlalleri dikkate alındığında takibe dayanak senedin bedelsiz kaldığı iddiasının mesnetsiz olduğu anlaşılacağını, müvekkili şirketin 08/04/2016 tarihli sözleşme ile yüklendiği edimlerini yerine getirmediği, sözleşmenin feshinin haksız olduğu, müvekkili şirketten alacaklı oldukları ve işin %99 oranında tamamlandığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, 08/04/2016 tarihli sözleşmenin uyuşmazlık halini düzenleyen 22. maddesi gereği … GIDA SAN. VE TİC. A.Ş.’nin ticari defteleri,kayıt ve belgelerinin kesin delil olduğun kararlaştırıldığını, koşulları oluşmayan İcra İnkar Tazminatı talebinin reddine, takibin tedbiren durdurulması talebinin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 13/09/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Davacı vekili, taraflar arasında düzenlenen 08/04/2016 tarihli sözleşme gereğince toplam 4 adet Tahıl Depolama Silosu, Tüm Aksesuarları ve Taşıma Ekipmanları ile Yatay Depo Taşıma Sistemleri Yapım işi ve yerinde montajının standartlara uygun olarak yapılması hususunda anlaşmaya vardıklarını, davalının kontrolü altında belirlenen zamanda işin sonlandırıldığını, müvekkilinin de kendisine yüklenen bütüm edimlerini yerine getirdiğini, eser sözleşmesinin teminatı niteliğinde müvekkili tarafından verilen 500.000,00 TR ‘lik teminat senedinin Mayıs 2017 ‘de iade edilmesi gerekirken sözleşmeye aykırı biçimde iadesinin yapılmadığı gibi 05/09/2017 tarihinde 23.000,00 TL si, 07/09/2018 tarihinde 476.819,17 TL si olmak üzere toplam 499.819,00 TL nakde çevrildiğini ve tahsil edildiğini ve ayrıca kalan net alacak olan 40.992,70 USD nin davalı tarafından ödenmediğini, davalı şirketin müvekkili aleyhine 1.010.000,00 USD bedelli senede ve işlemiş faiz ve ihtiyati haciz masraf alacağı, ihtiyati haciz vekalet ücreti vs giderlerine dayalı olarak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. sayılı takip dosyası ile takip yaptığını, davalının eser sözleşmesi teminatı olan ve müvekkili tarafından verilen 500.000,00 TL lik teminat mektubunu haklı olmadığı halde ve hiçbir gerekçe göstermedin nakde çevirilip tahsil ettiğini, bu durumun müvekkilinin derin mağduriyetlere sebep olduğunu, bu nedenle haksız ve kötü niyetli yapılan itirazın iptaline ve takibin devamına, %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
SAVUNMA:
Davalı vekili Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu cevap dilekçesinde; Davalı vekili, öncelikle dosyasının Bakırköy .. ATM ‘nin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep etmiş, ayrıca 08/04/2016 tarihli sözleşme gereğince tarafların edimlerini yerine getirdiklerini, davacı şirketin teminat olarak verdiği teminat mektubunun sözleşmeye ayrıkı olarak nakte çevrildiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin sebepsiz senginleştiği iddialarının doğru olmadığını, öncelikle dosyanın birleştirilmesini, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, icra inkar tazminatı talebinin reddine, müvekkilinden talep edilen alacağın %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE :
Asıl davada ; Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun 72.maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Birleşen davada ; Dava, İtirazın İptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi heyeti …., …., …. ve Dr. …’un 30/11/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda;
ASIL DAVADA :
Asıl davaya konu 1.010.000,00 USD bedelli bononun sözleşmenin 6. Ve 14.o maddelerine dayalı olarak davacı yüklenici tarafından davalı iş sahibine verildiği, davacı yüklenici tarafından sözleşme ile yüklenilen işlerin süresinde tam ve eksiksiz olarak tamamlanıp davalı iş sahibine teslim edilemediği, davalı iş sahibince işin tamamlanan bedelinin üzerinde davacı yükleniciye ödeme yapıldığı, bu hususlara göre sözleşmenin 14.o maddesinde düzenlenen gecikme tazminatı ile cezai şartın hukuki niteliğinin takdiri ile dava iş sahibinin teminat bonosunu ” işin teslimindeki gecikmeden ve fazla ödemeden ve de eksik işler nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürdüğü zararlardan doğan haklarını elde etmek ” için icra takibine konu etmesinin hukuka uygun olup olmadığının mahkemenin takdirinde olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir,
BİRLEŞEN DAVADA :
İcra takibine konu teminat mektubunun ek sözleşme uyarınca davacı şirket tarafından davalı iş sahibine davacıya ödenen 500.000,00 TL’nin güvencesi olarak alındığı, teminat mektubu ile aynı tutarda ödemenin davalı iş sahibince davacıya yapıldığı, ancak asıl sözleşmeye konu işlerin gerek asıl ve gerekse ek sözleşmede belirlenen tarihlerde tamamlanmadığı, davalı iş sahibinin dava konusu teminat mektubunu nakte dönüştürmekte haklı olup olmadığı ve yine hakkında başlatılan icra takibine haklı olarak itiraz edip etmediğinin mahkemenin takdirinde olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
Bilirkişi heyeti …., …., …. ve Dr. ….’un 07/06/2021 havale tarihli bilirkişi ek raporunda;
ASIL DAVADA:
Asıl dava konusu 1.010.000,00 USD bedelli bononun sözleşmenin 6. ve “14.o” maddelerine dayalı olarak davacı yüklenici tarafından davalı iş sahibine verildiği, davacı yüklenici tarafından sözleşme ile yüklenilen işlerin süresinde tam ve eksiksiz olarak tamamlanıp davalı iş sahibine teslim edilemediği, yapılan teknik hesaplamalara göre Davacı … İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. tarafından tamamlanmadığı kanaatine varılan eksik işlerin, dosya içeriğindeki sözleşmeler ile yapımı taahhüt edilen toplam işin %16’sına tekabül ettiği ve bu eksik işlerin tamamlanmasının, Eylül 2017 yılı piyasa rayiç bedellerinde 664.535,39 TL olduğu, 12.09.2017 tespit tarihindeki TL/USD kur karşılığının ise (1 USD= 3,4264 TL) (664.535,39: 3.4264=) 193.945,65 USD ye denk geleceği, buna göre işin KDV dahil 1.191.800,00 USD olarak belirlenen GÖTÜRÜ BEDELİNDEN eski işler bedeli indirildiğinde davacı yüklenicinin (1.191.800,00 -193.845,65=) 997.954,35 USD iş bedeline hak kazandığı kanaatine varıldığı, Davalı iş sahibince işin tamamlanan bedelinin üzerinde davacı yükleniciye 152.922,95 USD fazla ödeme yapıldığı, açıklanan saptamalara göre sözleşmenin “14.o” maddesinde düzenlenen gecikme tazminatı ile cezai şartın hukuki niteliğinin taktiri ile dava iş sahibinin teminat bonosunu “işin teslimindeki gecikmeden ve fazla ödemeden ve de eksik işler nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürdüğü zararlardan doğan haklarını elde etmek” için icra takibine konu etmesinin hukuka uygun olup olmadığının yargısal taktirinin sayın Mahkemeye ait olduğu, sözleşmenin 14. Maddesine göre istenebilir gecikme tazminatının en az 590.000,00 USD olabileceği yönünde görüş bildirmişlerdir.
BİRLEŞEN DAVADA:
İcra takibine konu teminat mektubunun ek sözleşme uyarınca davacı şirket tarafından davalı iş sahibine davacıya ödenen 500.000,00 TL.nin güvencesi olarak alındığı, teminat mektubu ile aynı tutarda ödemenin davalı iş sahibince davacıya yapıldığı, ancak asıl sözleşmeye konu işlerin gerek asıl sözleşmede ve gerekse ek sözleşmede belirlenen tarihte de tamamlanmadığı, açıklanan duruma göre davalı iş sahibinin dava konusu teminat mektubunu nakte dönüştürmekte haklı olup olmadığı, yine hakkında başlatılan icra takibine haklı olarak itiraz edip etmediğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
Asıl davada davacılar,taraflar arasında imzalanan eser sözleşmesine göre teminat olarak verilen bononun,davalı ….. İç ve Dış Tic Ltd Şti tarafından ,edimlerin büyük oranda yerine getirilmesine rağmen iade edilmeyerek icra takibine konu edildiğini,müvekkillerinin bu bonodan kaynaklı olarak davacıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.
Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).
Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Borçlu (davacı) menfi tespit davasına konu senedin teminat, hatır senedi olduğunu veya alacaklı (davalı) ya avans olarak verildiği iddiasıyla menfi tespit davası açabilir. Bu şekilde açılan menfi tespit davasında, kanıt yükü borçlu (davacı) dadır (Çavdar, 766).
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı borçlular vekili dava dilekçesinde, icra takibine konu senedin davalı ile davacılardan … İç ve Dış Tic Ltd Şti ile 08/04/2016 tarihli eser sözleşmesi imzalandığını,bu sözleşme uyarınca icra takibine konu bononun davalıya teminat olarak verildiğini,davalı …. İç ve Dış Tic Ltd Şti tarafından yüklenilen işin büyük oranda tamamlanmasına rağmen davalının teminat bonosunu icra takibine konu ettiğinden bahisle müvekkillerinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş,davalı ise cevap dilekçesinde sözleşme uyarınca davacılar tarafından verilen teminat bonosunun,üstlenilen işin zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmemesi nedeniyle davacıların cezai şart ve gecikme tazminatı ödemek zorunda olduklarını,davalı …. İç ve Dış Tic Ltd Şti tarafından yüklenilen işin zamanında ve eksiksiz olarak teslim edilmediğinden,davacılar tarafından verilen teminat bonosunun cezai şart alacağı olarak tahsili için icra takibine konu edildiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İcra takibine konu bononun sözleşme ve taraf beyanları gözönüne alındığında teminat bonosu olduğu hususunda bir çekişme bulunmamaktadır.Uyuşmazlık teminat bonosunun teminat fonksiyonunun devam edip etmediği,davalının cezai şart ve gecikme tazminatı alacağının bulunup bulunmadığı ve böyle bir alacağın varlığı halinde teminat bonosunun icra takibine konu edilip edilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
Kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman S./Burcuoğlu H./Altop A./ Tekinay, S.S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).
Cezai şartın, kanundaki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/I. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlali hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).
Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 179–182. maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi:
“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.
Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, K.: s. 133-136).
İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlal etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlali koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem ¨1.000 ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, K.: s. 145-154).
Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlal durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, K.: s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.
Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2014 tarihli ve 2013/15-1140 E., 2014/905 K. ; 29.11.2017 tarihli ve 2017/3-998 E., 2017/1459 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Somut olayda; davaya konu sözleşmenin 14.0. maddesinde düzenlenen “Sözleşmeden doğan taahhütlerde gecikmeler yaşanması durumunda iş sahibinin zararlarının tazmin edileceği,geçecek her gün için günlük 5.000,00 USD ödeme yapılacağı,
Sözleşme kapsamındaki işlerin yapılmaması ve edimlerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmemesi halinde herhangi bir intara ve mahkeme kararına gerek olmaksızın iş sahibinin ilk başvurusunda 1.010.000,00 USD cezai şart ödemesinin davacı yüklenici şirket tarafından kabul ve taahhüt edildiği…” hükmünün ifaya ekli cezai şart mahiyetinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezayı düzenlemiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir.
Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Örneğin, bir inşaat sözleşmesinde yüklenici, işin teslim edilmesi gerektiği tarihten itibaren geciktiği her gün için iş sahibine ¨10.000 ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, yüklenicinin borcunu ifada gecikmesi hâlinde, iş sahibi hem gecikilen her gün için ¨10.000 ceza koşulunu hem de inşaatın bitirilmesini isteyebilir. İfaya eklenen ceza koşulu, özellikle borcun geç ifa edilmesi hâlinde uygulanır ve uygulamada en çok rastlanan ceza koşulu türüdür.
Ceza koşulunun amacı da onun ifaya eklenen nitelikte olup olmadığının tespitinde önemli rol oynayabilir.
Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.
İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ise ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.
Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Y.E.; Eser Sözleşmesi, 4. Baskı, Ankara 2017, s. 350-353).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde,dava konusu işlerin sözleşme ile belirlenen tarihlerde ve hatta 23/01/2017 tarihli ek sözleşme ile belirlenen 30/04/2017 tarihinde tamamlanıp davalı iş sahibine teslim edilemediği,teslimde gecikme yaşandığı,yine işin sözleşmeye uygun şekilde tamamen yerine getirilmediği,bilirkişi raporuna göre işin %16’lık kısmının eksik bırakıldığı,söz konusu eksik işlemlerin davalı iş sahibi şirket tarafından 3.kişilere tamamlattırıldığı ve düzenlenen yansıtma faturalarının davacı yükleniciye gönderilmesine rağmen faturaların kabul edilmeyip iade edildiği açıktır.Davalı iş sahibi tarafından sözleşme bedelinin 1.1.150.877,30 USD’lik kısmı ödenmesine rağmen davacı yüklenici tarafından 997.954,35 USD’lik iş yapılmıştır.Ayrıca iş sahibi davalının 590.000,00 USD gecikme tazminatından kaynaklı alacağının olduğu da sabittir.Buna göre teminat olarak verilen bononun teminat fonksiyonu devam ettiği,davalı iş sahibinin cezai şart ve gecikme tazminatı alacağının bulunduğu anlaşıldığından,davalı iş sahibi tarafından teminat bonosunun icra takibine konu edilmesinde kanuna veya sözleşmeye aykırı bir durum söz konusu olmadığı açıktır.Diğer yandan icra takibine konu bononun cezai şart ve gecikme tazminatından kaynaklanan alacağın da teminatı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.Dava konusu bono sözleşmenin teminatı olarak verildiği gözönüne alındığında sözleşme ile belirlenen cezai şart ve gecikme tazminatı alacağının tahsiline olanak sağlamak amacıyla verilen teminat bonosunun bu alacakların da güvencesi olarak verildiği sabittir.
Yukarıda yapılan açıklamalar gözönüne alındığında,davacı yüklenici ile davalı arasında yapılan eser sözleşmesi kapsamında davacı yüklenicinin üstlendiği işi eksik yaptığı,bu nedenle bir teslimin gerçekleşmediği,bu nedenle davalının ihtirazi kayıt ileri sürmeden işi kabul ettiğinin söz konusu olmadığı,davalının taraflar arasındaki sözleşmeyi Bakırköy …. Noterliğinin 28/08/2017 tarih ve …. yevmiye numaralı ihtarname ile haklı olarak feshettiği ve davacı yüklenici tarafından eksik bırakılan işleri üçüncü kişilere yaptırdığı,davalı iş sahibinin,davacı yükleniciye yaptığı iş bedelinden fazlasını ödediği,davacı yüklenicinin işi eksik bıraktığı ve sözleşmelerde kararlaştırılan süre içerisinde işi tamamlayamadığı bu nedenle davalı iş sahibinin sözleşmenin açık hükmü uyarınca cezai şart ve gecikme tazminatı isteme hakkının bulunduğu,söz konusu cezai şartın ifaya ekle cezai şart niteliğinde olması nedeniyle davalı iş sahibinin sözleşmeden dönerek sözleşmede kararlaştırılan cezai şart ve gecikme tazminatı alacağını isteme hakkının doğduğu, sözleşme uyarınca verilen bononun sözleşmenin teminatı olarak verilmesi nedeniyle davalı iş sahibinin cezai şart ve gecikmeden kaynaklı tazminat alacağının da güvencesi olduğu,davalının teminat bonosunu icra takibine konu etmesinde verilen bononun teminat fonksiyonunun devam etmesi nedeniyle bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşıldığından asıl davanın reddine,icra takibi ile ilgili olarak bir tedbir kararı uygulanmadığından ve davalı iş sahibinin alacağına geç kavuşması söz konusu olmadığından davalı tarafından istenilen kötü niyet tazminatının reddine,ayrıca davanın borçlu davacı aleyhine sonuçlanması nedeniyle davacılar tarafından istenilen kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Birleşen davada,davacı vekili,23/01/2017 tarihli ek sözleşme uyarınca davalı iş sahibine verilen teminat mektubunun haksız olarak nakde çevrildiğini,nakde çevrilen paranın tahsili için girişilen icra takibine davalı iş sahibinin haksız olarak itiraz ettiğini ve icra takibinin durduğunu,davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar ile davalı arasında imzalanan 23/01/2017 tarihli ek sözleşme incelendiğinde, davacı yüklenici …. İç ve Dış Ticaret Ltd.Şti. İle davalı arasında imzalanan 08/04/2016 tarihli sözleşmede belirtilen işlerin tamamlanması amacıyla düzenlendiği,davacı yükleniciye eksik işlerin tamamlanması için 30/04/2017 tarihine kadar süre verildiği,ilk sözleşmenin tarafı olmayan diğer davacı … Mak.San.ve Tic.A.Ş’nin eksik işlerin tamamlanması için asıl yükleniciye kefil olunduğu,bu şirket tarafından garanti verildiği,bunun karşılığında ilk sözleşmenin tarafı olmayan garanti eden davacı şirketin davalı iş sahibine 3 ay süreli teminat mektubu verdiği ve asıl yüklenici tarafından yüklenen işlerin bedelinden mahsup edilmek üzere davalı iş sahibi tarafından ¨500.000,00 tutarlı ödemenin ek sözleşmenin garantörü olan davacı şirket hesabına gönderildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık,davacı garantör şirket tarafından verilen teminat mektubunun davalı iş sahibi tarafından nakde dönüştürülmesinin koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yukarıda da ayrıntılı olarak incelendiği gibi,davacı yüklenici … İç ve Dış Ticaret Ltd.Şti. Ek sözleşme uyarınca kendisine verilen ek süre içerisinde de yüklendiği işleri tamamlamadığı,işin eksik bırakıldığı,buna göre ek sözleşmenin teminatı olarak verilen teminat mektubunun paraya çevrilmesinin koşullarının oluştuğu,davalı iş sahibi tarafından yükleniciye yaptığı iş karşılığından fazla ödemenin yapıldığı ve teminat mektubunun süreli olması gözönüne alındığında davalı iş sahibi tarafından teminat mektubunun paraya çevrilmesinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığından davacı garantör şirket tarafından teminat mektubunun haksız paraya çevrilmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla girişilen icra takibine yapılan itirazın iptali istemi ile açılan davanın reddine,davacı garantör şirket tarafından icra takibine kötüniyetli olarak girişildiği davalı iş sahibi tarafından ispat edilemediğinden davalının koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere:
ASIL DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacılar vekilinin kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
3-Davalı vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin REDDİNE,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨59,30 TL peşin harcın davacılar tarafından yatırılan ¨81.968,93 peşin harç ile ¨10.195,44 tamamlama harcından mahsubu ile fazla yatırılan ¨92.105,02 harcın karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde davacılara İADESİNE,
5-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde BIRAKILMASINA,
6-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨129.792,82 ücreti vekaletin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨878,80 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Davalı vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨59,30 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨5.973,55’den mahsubu ile fazla yatırılan ¨5.878,35 harcın karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde davacıya İADESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨42.040,95 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨525,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere asıl ve birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davada davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.18/11/2021

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪