Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/570 E. 2020/597 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/570
KARAR NO : 2020/597

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/06/2018
KARAR TARİHİ : 01/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 08/06/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkili şirket yurt dışında mukim ihracatçı olduğunu, davalı şirketin siparişi üzerine …… nolu 13.01.2016 tarihli 204,00.-EUR bedelli, …… nolu 08.12.2015 tarihli 28.575,00.-EUR bedelli, …… nolu 06.01.2016 tarihli 20.400,00.-EUR bedelli, ……. nolu 08.12.2015 tarihli ¨ 12.825,00 bedelli, ……. nolu 08.12.2015 tarihli 29.308,50.-EUR bedelli, …… nolu 06.01.2016 tarihli 10.200,00.-EUR bedelli faturalar muhteviyatı emtea bedellerinden kaynaklanan 101.512,50.-EUR alacağını tahsil edememesi üzerine Büyükçekmece ……. İcra Müdürlüğü’nün ……. Esas sayılı dosyası ile genel haciz yoluyla takip başlatılarak borçlu şirkete 7 örnek ödeme emri gönderildiğini, bu ödeme emrine karşı süresinde itiraz edilerek takip durmuşsa da ileri sürülen itiraz sebepleri yerinde olmadığını, davalı şirketin haksız ve kötüniyetli itirazlarının iptali ile duran takibin devamını, haksız ve kötüniyetli davalı yanın %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesi istemiyle dava açmak zarureti hasıl olduğunu, yargılama masrafları ve ücreti vekaletn karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekilinin 10/08/2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle;Müvekkili şirkete, davacı tarafından Büyükçekmece ….. İcra Müdürlüğü’nün …… Esas sayılı dosyası ile 101,512,50-EURO) bedelli icra takibi başlatıldığını, işbu icra takibi hakkında düzenlenen ödeme emrine müvekkilinin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığından itiraz edildiğini, müvekkili şirketin, davacı şirketten ithal ettiği teknolojik ürünleri çalışmad . olduğu yurt içindeki firmalara sattığını, ancak, davacı şirketten alınan malların, ayıplı çıktığını ve satılan malların dava dışı diğer firmalar tarafından iade faturası düzenlenerek müvekkili şirkete iade edildiğini, malların ayıbı kullanıma bağlı olarak ortaya çıktığından ürünlerin ilk ithal edildiği anda tespit edilmesinin mümkün olmadığını, farklı müşterileri tarafından farklı zamanlarda malların ayıplı olduğunun bildirilmesi üzerine, zaman kaybedilmeden davacı şirkete bildirildiğini, yurt dışı firması olması nedeniyle bu bildirimlerin mail yoluyla ve ingilizce olarak yapıldığını, bu nedenle ilgili maillerin Türkçe tercümesi yaptırılarak mahkeme dosyasına sunulacağını, davacıdan satın alınan mallarda tespit edilen arızaların, gözden geçirme yoluyla değil, ancak ayrıntılı inceleme yapılarak anlaşılabilecek ayıplardan olduğunu, müvekkili şirketin, arızaların tespit edilmesinin hemen ardından davacı şirkete mallarda bulunan ayıpları e-posta yoluyla bildirildiğini ve ayıplı malların iade alınmasını talep ettiklerini, müvekkili şirketin, ayıplı olduğunu bilmeden, sattığı malların alıcı şirketler tarafından iade edilmesi üzerine uzman kişilerce, mallar üzerinde test yapıldığını ve arıza tespit formu düzenlendiğini, malların ayıplı olduğunu ve satıldıkları firmalar tarafından iade edildiklerini 30.11.2015 tarihinde davacı firmaya bildirildiğini, 07.12.2015 tarihinde de ayıplı mallara ait arıza tespit formlarını mail yoluyla iletildiğini, bununla birlikte, davacı firma ilgilileri tarafından 28.12.2015 tarihinde müvekkili şirkete yine mail yolu ile sorunlu ürünler hakkında geçici raporun düzenlendiğini ve ürünün üretim birimine yönlendirildiğini bildirildiğini, ürünlerle ilgili dosyada bulunan tüm raporlar incelendiğinde de anlaşılacağı üzere, malların kullanılamayacak durumda olduğunu, müvekkilinin en büyük müşterilerinden olan …… Sistemleri San. ve Dış Tic. A,Ş.’nin 12.04.2017 tarihinde müvekkilden aldığı tüm ürünleri iade ettiğini, fatura bedelinin 62,740,93-Euro olduğunu, buna ilişkin iade faturasını dilekçe ekinde sunduklarını, bu anlamda; müvekkili şirketin, davacı tarafın satmış olduğu mallar sebebiyle hem maddi, hem de manevi olarak oldukça etkilendiğini, davacının ayıplı malları iade almaması sonucunda, malların müvekkili şirketin deposunda işlevsiz bir şekilde uzun süredir beklediğini, durumun müvekkili açısından külfetli bir hal almaya başladığını, bu nedenle sağlıklı bir şekilde geri dönüşüme uğrayabilmesi adına imha edilmek üzere …… Dönüşüm San. Ve Tic. A.Ş ‘ye başvurularak arızalı mallar imha edildiğini, müvekkilinin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığından açılan takibin haksız olduğunu belirtilerek ,davanın reddedilmesini ve kötü niyetli olarak işbu davayı açan davacının haksız olarak müvekkilden talep ettiği miktar yönünden %20’den aşağı olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,fturaya dayalı olarak başlatılan icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi ……. ‘un 14/10/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda;Davacı taraf yurtdışında mukim şirket olduğundan yasal defter ve kayıtlarının incelemeye tabi tutulamadığı ancak davacı tarafça dosyaya Türkçe tercümesi sunulan evraklar üzerinde inceleme yapıldığını, davalı tarafça incelemeye ibraz edilen; 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait yasal defterlerinin E Deftere tabi olduğu, E-Deftere tabi yasal defterlerin E-Beratlarının yasal süresinde verildiği, tasdike tabi envanter defterlerinin ise açılış tasdikinin yasal süresinde yaptırıldığının tespit edildiğini, davacı tarafça Türkçe tercümesi dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ile davalı yasal defter kayıtları karşılıklı incelendiğinde dava konusu alacak dayanağı faturaların tümünün davalının yasal defterlerinde kayıtlı olduğunun görüldüğünü, davacı tarafça davalıya kesilen ve huzurdaki dava ile talep edilen bakiye 101.512,50 EURO alacak tutarı yönünden tarafların yasal defterlerinin örtüştüğünü, ancak davalının söz konusu ürünlerin ayıplı olduğu iddiasıyla davacıya borcunun olmadığı yönünde beyanda bulunduğunu, taraflar arasındaki ihtilafın da söz konusu malların ayıplı olup olmaması yönünde oluştuğunun anlaşıldığını, davacı tarafça davalıya gönderilen mallarda ayıp olup olmadığını, davalı tarafça dosyaya sunulan arıza tespit formlarında belirtilen ürünlerin dava konusu alacak dayanağı fatura muhteviyatları ile aynı olup olmadığı vb. hususlar uzmanlık alanımız dışında olduğundan davalının ayıp iddiası hakkında takdirin sayın mahkemeye ait olduğunu, davalı tarafça söz konusu ürünlerin imha edildiğinin belirtildiği ancak dosyada yapılan incelemeler neticesinde söz konusu ürünlerin imhasında davacı taraftan alınan herhangi bir onaya rastlanılmadığını, davalı tarafça imha edildiği belirtilen ürünlerin davacıdan alınan ürünlerin hem miktar ve hem de nevi yönden aynı olup olmadığı hususunun uzmanlık alanımız dışında olması hasebiyle bir değerlendirme yapılamadığını, davalı tarafça ayıplı olduğu belirtilen ürünlerin mevcut durumunun ekonomik bir değerinin olup olmadığı hususu uzmanlık alanımız dışında olması hasebiyle herhangi bir değerlendirme yapılamadığını, netice itibariyle mahkemece davalının ayıp iddialarının kabul edilmesi durumunda (ayıplı olduğu belirtilen mevcut durumlarının ekonomik değerinin olup olmadığı hususu hariç olmak üzere) davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmayacağını, mahkemenin ayıp iddiasının kanıtlanamadığı yönünde bir kanaatte olması durumunda ise davacının davalıdan icra takip tarihi itibariyle 101.512,50 EURO karşılığı (14.11.20117 tarihli 1 EUR= 4.516 EUR Efektif Satış Kuru)¨ 458.531,96 olarak hesaplandığını, davacı tarafça icra takibinde asıl alacak yönünden 101.512.50 EUR karşılığı ¨458.460,91 talep edildiğini, davacının takip tarihine kadar geçen süre için işlemiş faiz talep etmediğini bildirmiştir.
Taraflar arasında bir satım sözleşmesi olduğu ve faturaya konu malların teslim edildiği,bedelinin ödenmediği uyuşmazlık konusu değildir.
Davacı/alacaklı eldeki dava ile takibe vaki itirazın iptalini istemiş; satım bedeline ilişkin alacağını faturaya dayandırmış, davalı ise teslim edilen malların ayıplı olması nedeniyle borcu bulunmadığına dair savunma yapmıştır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 18/3). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 18/3 hükmü de uygulanacaktır.
Satım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.” şeklinde tanımlanmıştır. Satım sözleşmesi synallagmatik, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yan birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimler yüklenirler. Eş deyişle bu sözleşmeler nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kılar. Yanlardan her biri karşı edimi elde etmek için borç altına girer. Satıcının malın teslimi ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 23/1-(c) maddesi hükmü “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklindedir. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. Maddesine) göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 23/1-(c) maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/1-(c). maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 223/2.maddede ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 224 ve 225. maddelerinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır ( 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davacı icra takibine konu faturalarda yazılı olan malların davalıya teslim edildiğini ileri sürmüş, davalı ise akdi ilişkiyi kabul etmiş ancak kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davalı taraftadır. Davalı davacıya ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlayamamıştır.Davalı ayıp ihbarını e-posta yoluyla yaptığını savunup buna ilişkin bir kısım belgeler sunulmuş ise de,bu e-postalar açıkça davacı vekili tarafından kabul edilmediği gibi e-posta içeriklerinden davalının icra takibine konu faturalarda yazılı mallara ilişkin ihbarda bulunduğunun anlaşılamadığı gibi e-posta tarihlerinin fatura tarihlerinden sonra olduğu,TTK’nın 18/3 ncü maddesinde yazılı şekilde satıya ihbarın yapılmadığı anlaşılmıştır.
O halde, davalı tarafından ayıp ihbarı yapıldığının ispatı için yazılı delil sunulmayan davada “yemin” deliline dayanılmış olduğundan mahkememizce, ayıp ihbarı yapıldığının kanıtlanması amacıyla davacıya yemin önerme hakkının bulunduğu davalıya hatırlatılmıştır.
Davalı vekili de yemin deliline dayanmıştır.Ancak davacının yurt dışında mukim firma olması nedeniyle davalıya yeminin eda ettirilebilmesi için gerekli yurtdışı istinabe işlemlerinin yaptırılması için kesin süre verilmiş,davalı kesin süre içerisinde gerekli işlemlerin yetişmeyeceğini bildirmesi üzerine kendisine 1 aylık ek süre verilmiş,bu süre içerisinde davalı vekili yeni bir dilekçe sunarak davacı vekili tarafından ıslak imzalı dava dilekçesi örneğinin dosyaya alınmasını istemiştir.Davacı vekili davasını Uyap üzerinden elektronik imzalı olarak verdiği için ıslak imzalı nüshası yoktur.Ancak bu durum istinabe işlemlerinin yerine getirilmemesi için gerekçe olmaktan çok uzaktır.Çünkü davalı vekili her zaman mahkemeden belgenin e-imzalı olduğuna dair dava dilekçesi örneği alabilecekken 8 aylık bir süre geçtikten sonra yeniden süre istemesi hakkın kötüye kullanılması olup Mahkememizce yeniden süre verilmeyerek davalınnı yemin deliline dayanmaktan vazgeçtiği kabul edilmiştir.Bu hâli ile davalı süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu usuli deliller ile ispat edememiştir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Davacı ile davalı arasında, davacının elektrik malzemesi satışıı şeklinde ticari ilişkinin olduğu, ancak taraflar arasında akdedilmiş yazılı bir anlaşma ve/veya cari hesap sözleşmesi olmadığı,davacının cari hesap alacağını tahsil edememesi üzerine 14/11/2017 tarihinde, ödenmeyen fatura alacağını dayanak göstererek, davalı aleyhine Büyükçekmece …… nci İcra Müdürlüğü’nün ……. esas sayılı takip dosyası ile icra takibine geçtiği, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine huzurdaki itirazın iptali davalarının açıldığı,davacı tarafından düzenlenen faturalar, davalının aleyhine delil niteliğinde olan ticari defterlerinde kayıtlı olduğu,fatura içeriği malların teslimi hususunda taraflar arasında uyuşmazlığın bulunmadığı,davalının ayıp ihbarında bulunduğuna ilişkin savunmasını usulünce ispat edemediği, neticeten davacının takibe konu faturalardan kaynaklı olarak davalıdan olan bakiye alacağının takip ve dava tarihi itibariyle 101.512,50 € olduğu anlaşılmakla davanın kabulü ile davalınınBüyükçekmece …… nci İcra Müdürlüğü’nün …… esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına karar vermek gerekmiştir.
Dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği,davalı,davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmemesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ile davalının Büyükçekmece …… İcra Müdürlüğü’nün …… esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın €101.512,50 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarıca kamu bankalarının aynı yabancı para türünden bir yıl süreli mevduata uyguladıkları en yüksek faizin uygulanması suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen ¨91.706,39 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
4-Alınması gerekli ¨ 31.317,46 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨5.548,64 harcın mahsubu ile bakiye ¨25.768,82 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨35,90 başvurma Harcı ile ¨5.548,64 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 17 adet tebligat+posta ücreti ¨185,55 bir bilirkişi inceleme ücreti ¨1.000,00 olmak üzere toplam ¨1.185,55 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨ 39.973,05 0 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨525,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.01/10/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …….
☪e-imzalıdır.☪
“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”