Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/545 E. 2019/184 K. 14.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/545
KARAR NO : 2019/184

DAVA : Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
DAVA TARİHİ : 31/05/2018
KARAR TARİHİ : 14/02/2019
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 12/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 31/05/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin 09/07/2010 tarihinde kurulan … ünvanlı şirketin üç ortağından biri ve şirketin müdürü olduğunu, müvekkilimin ortağı olduğu …, kurulduğundan buyana gayrifaal olduğunu, şirket faaliyet göstermesede kira borcu, mali ve yasal yükümlülükler doğduğunu, şirket ortaklarının birbiriyle ilişkisi ve bağlantısının kalmadığını, müvekkilinin diğer ortaklara ulaşmadığını, şirket genel kurul toplantısı ile tasfiye işlemleri başlatılmak istendiğini, tarafların Almanya’da olmaları nedeniyle tebligat yapılamadığını ve işlemin yine yarıda kaldığını, müvekkilinin şirket toplantısını haberdar etmek için yurtdışında olan ortaklara tebligat göndermiş ancak tebligatlar iade olduğunu, şirketin 22/11/2016 tarihinde yapılan toplantısında mevcut ekonomik koşullarda şirketin faaliyetine devam etmesinde bir fayda görülmediğinden şirketin fesh olarak tasfiye haline girmesi kararı alındığını, bunun üzerine müvekkilinin tekrardan diğer ortaklarla bağlantı kurmak istemiş ancak kendilerine ulaşamadığını, bugüne kadar şirketin hiçbir faaliyet yürütmemesi ve ortaklara mali yasal yükümlülükler yüklemesi, ortakların birbiriyle irtibatının olmaması, şirketin devamının ve amacının gerçekleşmesinin mümkün olmaması nedeniyle öncelikle şirketin sebeple fesih ve tasfiyesini karar verilmesini mahkemeden talep ettiklerini, şirket kayıtları incelendiğinde şirketin faal olmadığı ve sürekli vergi borcu vs. borç çıktığını, diğer ortakların şirket kuruluşundan bu yana herhangi bir şirket için görevlerini yerine getirmediği ve tüm borçları müvekkili ortağın ödediğini, sonuç olarak davalı şirketin fesih ve tasfiyesini , aksi halde müvekkilinin ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalıya usule uygun tebligat çıkarılarak dava dilekçesinin tebliği sağlanmış ise de, davaya herhangi bir cevap verilmediği anlaşılmıştır.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, 6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden gönderilen sicil kayıtları incelendiğinde; … sicil nosunda kayıtlı ….Ltd.Şti.’nin son tescilini 02/09/2010 tarihinde yaptırdığı, şirketin ticaret sicil kaydının terkin edildiğine ve tasfiyesine karar verildiğine dair dosyasına intikal eden sicil kaydının bulunmadığı, ticaret sicil kaydının faal olarak devam etmekte olduğu görülmüştür.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. ….,….I tarafından düzenlenen 25/12/2019 tarihli bilirkişi raporunda; Organların eksikliğine ilişkin TTK. m. 630/2 hükmüne dayanarak , davalı şirketin işletme konusunun gerçekleşmesinin imkansız hale geldiği e dikkate alınarak , davalı şirketin feshine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca TTK.m. 636/3 hükmü uyarınca, haklı sebeple şirketin feshi şartlarının oluştuğunu, yine , uzun yıllardan beri herhangi bir faaliyeti bulunmayan , kar elde edip dağıtmayan ve borca batık hale gelen davalı şirketin sermayesinin arttırılmamış olması nedeniyle , TTK. m. 376/2 hükmü uyarınca da, kanun gereği (TTK. m. 636/3) münfesih hale geldiğini bildirmişlerdir.
Limited şirketin infisah sebeplerinin nelerden ibaret olduğu TTK.m.636 da sayılmış bulunmaktadır. Bu maddenin birinci bendine göre, ana sözleşme ile şirketin infisah sebeplerini önceden kararlaştırmak mümkündür. Ortaklar, kanunda gösterilen sebepler dışında diğer infisah sebeplerini serbest iradeleriyle tespit edip bunları şirket sözleşmesine dercededebilirler.
Örneğin, ortaklardan birinin ölümü veya iflâsı yahut şirket müddetinin sona ermesi gibi sebepleri infisah sebebi olarak kabul edebilirler.
Bunun yanı sıra TTK.m.636/3 de “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir” hükmü getirilmiştir.
Ancak TTK.m.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkânsız olduğu hallerde, ortağın kendisini, çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden, kurtarabilmesi amacıyla, haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir. Haklı nedenin tanımı yasada yapılmamış ancak bazı hükümlerde örnek olarak haklı nedenlere değinilmiştir (TTK md. 245 a-d ). Bu nedenle haklı sebep her olayın özelliğine göre saptanır.
TTK md. 245 metninde dört bent halinde sayılan fesih nedenlerinin sınırlı olmadığı bu hallerin örnek olarak verildiği 4. bendin sonundaki “gibi haller ” deyiminden açıkça anlaşılmaktadır. Haklı sebepler, ya şirket ortakların şahsından ya da ortakların şahıslarıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden doğmuş olabilir. Maddenin a-d bentlerinde sayılan haller ortaklara bağlı (sübjektif) sebeplerdir. Şirketin maksadının elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek maddi ve hukuki sebepler, (örneğin döviz yokluğu nedeniyle ithalatın uzun süre yapılamayacağının anlaşılması gibi) (objektif) sebeplerdir.
Haklı sebeple şirketin feshinin temelinde, dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkeleri bulunduğundan, haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilirken dürüstlük kuralına ve kişilik haklarına aykırı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir (Zeynep Mineliler, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na GöreLimited Şirketterin Haklı Sebeple Feshi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVI, Y. 2012, S. 3, s. 109). Haklı sebeplerin şirketin feshini gerektirebilmesi için, artık bu sebeplere dayanılmasının davacı ortak veya ortaklar açısından açık bir şekilde imkânsız hale gelmesi ve şirketin devamını sağlayan unsurların ortadan kalkmış olması gerekmektedir.(Mineliler, s. 109).
Haklı sebep olduğu iddia edilen olayın, şirketin feshine neden olacak nitelikte olup olmadığı değerlendirirken, şirketin yapısı, ortak sayısı, ortaklar arasındaki ilişkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin, iki ortak arasındaki ciddi bir anlaşmazlık, iki kişilik bir şirkette, şirketin çalışamaz duruma gelmesine neden olabilirken, daha fazla ortak sayısına sahip bir şirkette aynı anlaşmazlık şirketin faaliyetlerinin devamını etkilemeyebilir.
Bunun yanı sıra talep edilen sonucun kabulünün menfaatler dengesine uygun olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Feshi talep eden ortağın çıkması veya çıkarılması taraf menfaatlerine daha uygun ise feshe karar verilmemelidir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
Bu genel açıklamalar ışığında huzurdaki dava değerlendirilecek olursa: şirketin %100 üne sahip pay sahibi olan davacı ile yabancı uyruklu diğer ortakların bir araya gelerek uzun zamandan beri ortaklar kurulunu toplayamadıkları,vergi dairesinden gelen cevaba göre şirketin Atışalanı Vergi Dairesi tarafından yapılan yoklamada şirketin adresinde herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı ve yaptırılan zabıta araştırmasına göre davalı şirketin tescilli adresinde faaliyet göstermediği,davalı şirketin gayri faal olduğu anlaşılmıştır.Şirketler kâr amacıyla kurulur. Gayri faal olma durumunun süreklilik arzetmesi halinde, ekonomik amacını yitirdiğinin kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 04/11/2013 gün ve 2013/2984 esas,2013/19604 karar sayılı ilamı) Somut olayda davalı şirketin herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Bu durumda şirket ortakları arasında ortaklık ilişkisini sürdürme iradesinin ve amacının ortadan kalktığı, şirketin hali hazırda gayri faal olduğunun polis tutanakları ve vergi kayıtları ile sabit olduğu, şirket sözleşmesinde yazılı olan amaç ve işletme konusunu gerçekleştirmesinin hemen hemen imkânsız hale geldiği,buna göre şirketin haklı nedenlerle feshi koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
TTK.’nun 636/3’ncü maddesi uyarınca her ortak, muhik sebeplere dayanmak şartıyla şirketin feshini mahkemeden talep edebilir. Bu hükmün devamında getirilen düzenleme mülga TTK da bulunmayıp, Mahkemeye, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetme yetkisi vermektedir.
Kanunda anılan çözümler, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılması ile sınırlı olmayıp Hakime geniş bir hareket alanı bırakmaktadır. Uygun düşen kabul edilebilir çözüm konusunda Kanunda bir açıklık bulunmamakla beraber İsviçre doktrininde anonim şirketler bakımından örneğin hakim uyuşmazlık konusu olayda örneğin kâr payı dağıtılmasına, yeni bir müdür atanmasına, azlık pay sahibine tazminat ödenmesine, kısmi tasfiye gibi çözümlere başvurabileceği belirtilmektedir.
Somut olayda şirket faal olmadığı,hissedarların bir araya gelmediği, davacının hissesinin ödenerek çıkarılması imkanının bulunmadığı,şirketin hali hazırda bir faaliyetinin ve adresinin de bulunmadığı gözönüne alındığında şirketin hayatiyetini devam ettirmesinin hem ortaklar açısından hemde ülke ekonomisi açısından bir faydasının bulunmadığı anlaşıldığından TTK’nun 636/3.maddesinde belirtilen davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetmenin mümkün olmadığından davanın kabulü ile davalı şirketin TTK’nun 636/3.maddesi hükmü uyarınca fesih ve tasfiyesine,tasfiye işlemleri için tasfiye memuru atanmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün …. sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı …nin TTK’nun 636/3.maddesi hüküm uyarınca haklı sebeple FESİH VE TASFİYESİNE,
2-Tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere SMMM …’in TTK’nun 643.madde hükmü yollamasıyla aynı Kanunun 536/3.maddesi uyarince şirkete tasfiye memuru olarak ATANMASINA, bu hususta kendisine yetki VERİLMESİNE,
3-Şirketin mali durumu ve yapılacak işin niteliğine göre gerekirse artırılıp eksiltilmek kaydıyla, tasfiye süreci devam ettiği sürece tasfiye memuruna toplam ¨3.000,00 ücret TAKDİRİNE, ücretin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA,
4-Şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin mahkememiz kararının kesinleşmesine müteakip tasfiye memurunun görevinin kendisine TEBLİĞİNE,
5-Tasfiye masrafları olarak belirlenen ¨3.000,00’nin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA,
6-Keyfiyetin karar kesinleştiğinde TESCİL VE İLANINA, tescil ve ilan masraflarının ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA,
7-Alınması gerekli ¨44,40 harçtan peşin alınan ¨35,90 harcın mahsubu ile bakiye ¨08,50 harcın davacıdan tahsili ile hazineye İRAD KAYDINA,
8-Davacı tarafından ödenen ¨35,90 Başvurma Harcı ile ¨35,90 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Davacı tarafından yapılan 7 adet tebligat + posta +fotokopi ücreti ¨97,00 , bilirkişi inceleme ücreti ¨ 1.400,00 olmak üzere toplam ¨1.497,00 yargılama giderinin davalı alınarak davacıya VERİLMESİNE,
10-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
11-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨103,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı,davalının yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.14/02/2019

BAŞKAN …
☪e-imzalıdır.☪
ÜYE …
☪e-imzalıdır.☪
ÜYE …
☪e-imzalıdır.☪
KÂTİP 128618
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”