Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/505 E. 2019/957 K. 03.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

BAKIRKÖY (3) NO’LU ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2018/505
KARAR NO : 2019/957

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 15/05/2018
KARAR TARİHİ : 03/10/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/10/2019

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 15/05/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;Müvekkilinin davalı şirketin %97,5’inin maliki olan … A.Ş.’nin yaklaşık % 17 hissesine, davalı şirketin de doğrudan %0.4’üne sahip ortağı olduğunu, şirket yönetim kurulu tarafından müvekkiline gönderilen davet sonrası 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurula katıldığını ve bu toplantıda alınan kararlara itirazı kayıt düştüğünü, yapılan olağan genel kurul toplantısının TTK’nun ve M.K.’un öngördüğü şartları taşımadığını, toplantının 7. maddesinde kar dağıtımı maddesi ele alındığını ve müvekkilinin kar dağıtımı talebinin ret edildiğini, 10 yıldır kar dağıtmayan, karı yedek akçelere aktaran şirketin kar dağıtımı talebinin reddine karar verilmesinin yasal olmayıp iptal edilmesi gerektiğini, önceki yıllar karlarına binaen bedelsiz sermaye artırımı yapılmadığını, aksine bedelli artırıma gidildiğini, genel kurula yanıltıcı bilgi verildiğini, müvekkili ile diğer ortakların kuzen olduklarını, kuzenlerinin şirketleri yönettiğini, tüm ağırlama ve benzeri giderlerini şirketlerden karşıladıklarını ve huzur hakkı alarak geçimlerini sağladıklarını, yaklaşık 10 yılı aşkın süredir kar dağıtılmayarak müvekkilini mağdur ettiklerini, temel görevi olan kar payı dağıtma şirketin uzun yıllardır karlarını tümüyle yedek akçelere aktarması, sermayeye eklemesi, sadece belli ortaklara huzur hakları ve ikramiye ödeyerek bir ortağı kasten parasız bırakması hususlarının hukuka aykırı olduğunu, bu yüzden kararın bu yönü ile iptal edilmesinin gerektiğini,şirketin uzun yıllardır kar ödenmemesinin iyi niyete aykırı olduğunu şirketin benzer şirketlerin ortalamalarının çok altında, mevcut durumuna göre aykırı bir biçimde çok düşük kar ettiğini, gider kalemlerinin abartılı miktarda yüksek ve denetimsiz olduğunu,kar dağıtmamayı ilke edindiğinden hiç bir şeyi umursamayan bir yönetimin mevcut olduğunu, yedek akçelere pay ayrıldıktan sonra karın dağıtımı yapılır ise şirket yönetimi silkelenerek kendine gelebileceğini, şirketin diğer ortaklarının huzur hakkı ve ikramiye aldıklarından çok rahat hareket ettiğini, Ticaret Hukukunun temel ilkelerinden olan kar dağıtımını engellemekte beis bulmadıklarını, bu tutumun objektif iyi niyete aykırı olduğunu, bu nedenle de kar dağıtılmaması kararının iptal edilmesinin gerektiğini, gündemin 8. Maddesinde, esas sözleşmenin 6 numaralı maddesine karşı çıktığını, müvekkilinin bu şirketin %97.5’inin sahibi olan … Anonim Şirketi’nin feshi ve tasfiyesi için dava açtığını, davanın halen Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … sayılı dosyası olarak derdest olduğunu, şirketin diğer ortaklarının davaya müdahale talebinde bulunarak müvekkilinin payını satın almak istendiklerini, şirketin feshi-tasfıyesi/ortaklıktan çıkarılma talebi içeren dava derdest iken öz kaynaklar ile karşılanan kısım dışında sermaye artırımı talep etmenin ve nakdi sermaye artırımına karar vermenin hukuka-etiğe ve ticari teamüllere aykırı olduğunu, dava ile ortaklar arasında yönetim ihtilafı ve ortak kalamama iradesinin açık olduğunu, bu nedenle iyi niyetli olmayan ve diğer davanın sonuçlarına bağlı olarak işlemleri değişecek olan kararın bu dava nedeni ile iptalinin veya davanın sonuçlanmasının beklenmesi gerektiğini, toplantıda gündemin 9. Maddesi görüşmeleri sonunda yönetim kurulunun üyeleri … , …’ya ayrı ayrı aylık 10.000,00 net huzur hakkı ödenmesine karar verildiğini, müvekkilinin bu karara önce itiraz ettiğini, şirketin 4 yönetim kurulu üyesinin olduğunu aylık net ¨10.000,00 (% 25 vergi ile brüt ¨ 12.500,00 ‘ye tekabül etmektedir.) huzur hakkı ile şirkete aylık maliyetlerinin ¨50.000,00’ye yıllık ¨600,000,00’ye ulaştığını, net yıllık ¨480.000,00 olduğunu, toplantıdan önce incelemeye açılan ve toplantıda sunulan bilançoya göre dönem net karının ¨664.831,07 olduğunu, belirlenen huzur haklarının 2017 yılı karının % 73’ü civarında olduğunu, kötü yönetimle birleşince 2018 yılının zararla kapatılmasının kaçınılmaz olduğunu, yönetim Kurulu üyesi…’nin gerekçe olarak yönetim kurulunun tüm mesailerini şirkette geçirdiklerini beyan ettiğini, şirket merkezinin ise İstanbul’a taşındığını, …’nın ise Antakya’da, …’nın ise yakın zamana kadar Samandağ’da ikamet etmekte olduğunu, Yönetici ortakların 7- 8 şirketten huzur hakkı bedeli aldığını, aylık huzur hakkının, ikramiye gelirleri ¨80-¨90.000,00’ sine ulaştığını, tüm şirketlerde gerekçe olarak yoğun emek ve tüm zamanlarını o şirkette geçirdiklerini ileri sürüldüğünü, aynı şahısların 4-5 ayrı şirkette tüm zamanını geçirmenin mümkün olmadığını, oysa huzur hakkı emeğin karşılığı olduğunu, özellikle Antakya’ya yerleşik bir şahsın İstanbul’da bulunan 5-6 şirkette ve Antakya’daki 2-3 şirkete veya şubede emek harcadığı iddiasının gerçek olamayacağının aşikar olduğunu, Ortak-yöneticilerin şirketlerden emeksiz para aldıklarını, hem müvekkiline zarar verdiklerini, vergi ödemeyerek vergi sistemine zarar verdiklerini dolayısıyla huzur hakkının, ikramiye ve başarı primi ödemeleri adı altında kar transferi yaptıklarını, kararın bu yönüyle de iptalinin gerektiğini, şirketin çok sayıda çalışanı olduğunu, tüm işlerin bu profesyonel çalışanlar, müdürler ve ceo tarafından yapılmakta olduğunu, bu çalışan sayısına göre 3 yöneticiye huzur hakkı ve prim ödemelerinin bir emek karşılığı olmadığını, bazı ortaklara kar transferi olduğunu, kararın bu yönü ile de iptal edilmesinin gerektiğini,yönetim kurulu üyelerinden…’nın ortak olduklarını, sermaye artışının neredeyse dünya rekoru sayılabilecek ve şimdi holdinge dönüşen şirkette huzur hakkının ¨15.000,00’si olduğunu, ayrıca ikramiye ödenmesi kararının da olmadığını, yönetim kurulu üyelerinden…’nın ortak oldukları … vergi numaralı …A.Ş.’nin 06/04/2010 tarihinde ¨ 100.000.00 (YÜZBİNLİRA) sermaye ile kurulduğunu, 28/03/2017 tarihinde genel kurulu yapıldığını ve ortakları değişmeden sermayesini ¨40.000.000,00 ‘sine yükseltildiğini (Ticaret Sicil Gazetesinin 14 Nisan 2017 gün ve …. sayısının ….. sayfası) 17/05/2017 tarihli Genel Kurul kararı ile ortakları benzer olan …A.Ş. ile birleştiğini ve birleşme sonucu …’nın ortaklığa eklendiğini ve şirket sermayesinin ¨45.050.000,00 olduğunu (19/06/2017 tarih…. savılı Ticaret Sicil Gazetesinin ……savfası) 28/07/2017 tarihinde yeniden Genel kurul kararı ile sermaye artırımı yapıldığı (16 Ağustos 2017 tarihli … savılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin …. sayfasında vavmlanan tadil ile) şirket sermayesini ¨ 45.050.000,00 ‘sinden ¨114.950.000,00’sine yükseltildiğini, sermayenin tamamının iç kaynaklardan (özel fonlardan) karşılanması yolu ile sermayenin ¨160.000.000.00’sine yükseltildiğini ve şirketin unvanın … AŞ. olduğunu, böylelikle şirketin 7 yıl içerisinde %16000 büyüdüğünü, %16.000,00 büyüyen şirkette sadece ¨ 15.000,00 huzur hakkı kararı alan ortakların, müvekkili ile ortak oldukları şirketten ¨ 20.000,00 huzur hakkı ödenmesine karar vermiş olmalarının iyi niyete aykırı davrandıklarının açık göstergesi olduğunu, davaya konu kararın öncelikle icrasının geri bırakılması yönünde karar verilmesini, aksi halde şirketin faaliyetinden elde ettiği tüm karı yönetim kurulu üyelerine dağıtılacak olup şirketin faaliyeti için gerekli sermaye kaybedilmiş olacağını, her ne kadar şirketin marka değerinin otomotiv sektörünün öncü firmalarından biri yapsa da kriz ortamının her şirket için olumsuz etki yaratacağını, belirterek; …A.Ş.’nin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan Genel Kurulunun iptalini, gündemin 7. maddesi ile oyçokluğu ile alınan karın dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin kararın iptalini, gündemin 8.maddesi ile karar bağlanan, esas sözleşmenin 7 nolu maddesinin değiştirilmesini, oyçokluğu ile ¨4.000.000,00’sine nakdi sermaye artırımı kararının iptalini, gündemin 9. maddesi ile karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesine aylık net ¨10.000,00 huzur hakkı ödenmesi kararının, icralarının dava sonuna kadar geri bırakılmasına ve yargılama sonunda iptalini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin haksız davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili tarafından mahkememize sunulan 27/06/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesinin talep kısmında yer alan “28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 Genel Kurulunun gündemin 7. maddesi ile oy çokluğu ile alman karın dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin kararın, Gündemin 8. maddesi ile karara bağlanan esas sözleşmenin 7 nolu maddesinin değiştirilmesi, oy çokluğu ile ¨4.000.000,00’si nakdi sermaye artırımı kararının, gündemin 9. maddesi ile karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesine aylık ¨10.000,00’ye çıkarılan huzur hakkı ödenmesi kararının, icralarının dava sonuna kadar durdurulması ve iptali” isteminin yasal olmadığı davanın esasa girmeden usulen reddine karar verilmesinin talep edildiğini, öncelikle aynı taleplerle açmış oldukları 2015 yılı genel kuruluna dair davaların Bakırköy … . Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyada görüldüğünü ve reddedildiğini, ret kararı üzerine yaptıkları istinaf başvurusunun da esastan reddedildiğini, o dosyada da aynı bedelin saptandığını ve davalarının iyiniyetli bulunmadığından emsal kararlar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer yandan sermaye artırımı kararından dönüldüğünü ve sermaye artırımının gerçekleşmediğini, bu hususun ticaret sicil gazetesinde yayınlanan genel kurul tutanaklarında da görüleceğini dolayısıyla bu talebin dayanağının kalmadığını gerçekleşmeyen sermaye artırımına dair taleplerin reddinin gerektiğini, davacının müvekkili şirketteki hisse oranının %17 olmadığını, davacının dava dilekçesinde, müvekkili şirketteki oy oranının %17 olduğunu belirtiğini, bunu belirtirken de, gerekçe olarak müvekkili şirketin hakim ortağı olan … A.Ş. unvanlı şirkette %17 hissesi olmasını gerekçe gösterdiğini, bununla beraber davacının müvekkili şirket nezdinde %0,4 oranında hissesi bulunduğunu, hatta son dönemde bir kısım hisse satışları da gerçekleştirildiğini, bu husus müvekkili şirketin yönetim kurulunca karar alınıncaya dek askıda olmakla birlikte hisseleri %0,4 den de aşağı düştüğünü, davacının, halka açık şirketlerde uygulanan nihai hakim hissedar unsurunu, kendince bir yasal dayanağı dahi olmadan, müvekkili şirket için uygulamaya çalışarak mahkemeye yanlış bilgi verdiğini ve mahkemeyi yanılttığını, davacının mezkur şirkette sahip olduğu hisselerin devrinin iptali için Bakırköy …. . Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından devam etmekte olan bir dava olduğunu, diğer bir deyişle davacının mezkur şirkette dahi, ileri sürdüğü kadar hisseye sahip olup olmadığına dahi ihtilaflı olup yargılamaya muhtaç olduğunu, huzur hakkının, yönetim kurulunun kanundan doğan bir hakkı olduğunu, huzur hakkı, prim vs gibi yönetim kuruluna tanınan mali haklar olduğunu, kaynağının TTK 20 nci maddesinde yer aldığını, bu maddeye göre, tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacirin, uygun bir ücret isteyebileceğini, bu maddenin daha özel bir yansımasının ise TTK 394 de yer aldığını, bu maddeye göre ise Yönetim Kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceğinin belirtildiğini, diğer bir deyişle, Yönetim Kurulu üyelerinin mali haklarının kanundan doğduğunu, bu mali hakların tespit edilmesinde ise çeşitli faktörlerin rol aldığını, bu faktörlerin, her yönetim kurulu üyesinin kişisel başarısı, konumu, kişisel olarak taşıdığı risk ve fırsat maliyeti olarak sıralanabileceğini, huzur hakkı verilmesi için şirketin kar etmesine dahi gerek olmadığını, TTK 394 tarafındın Yönetim Kurulu üyelerine tanınmış olan mali hakların içinde yer alan kazanç payından faydalanmak için TTK 511. Maddesi ile bir düzenleme daha getirildiğini, bu hükme göre, Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kârdan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine ödenmiş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verilebileceğini, kazanç payı dağıtılması için getirilmiş olan bu özel düzenlemenin huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye gibi diğer mali haklar açısından getirilmediğini, madde metninden de anlaşılacağı üzere, burada sayılan kar etme şartının ancak kazanç payı için geçerli olduğunu, bu durumda, tersten yorumla, kar etme şartının, huzur hakkı ya da prim verilmesi için geçerli olmadığını, diğer bir deyişle huzur hakkının tanınması ya da prim ödenmesi için şirketin kar etmiş olmasına dahi gerek olmadığını, huzur haklanın fahiş olduğuna ilişkin iddianın asılsız olduğunu, Genel Kurulda yönetim kurul üyelerine tanınan aylık huzur hakkının ¨ 10.000,00’si olduğunu, müvekkilinin şirket kuruluşundan bu yana profesyonel yönetici istihdam etmediğini, dolayısı ile şirketin hedeflerinin tutturulması ve başarısının tümüyle yönetim kurulu başkan ve üyelerinin istikrarlı ve başarılı çalışmalarının ürünü olduğunu, fahiş olduğu ve iptali talep edilen huzur hakkı bedelinin, bugün ülkede, müvekkili şirketin çapında bir şirkette üst düzey yöneticilik yapan bir kişinin almakta olduğu maaşa denk geldiğini, buradan yola çıkarak, bu tutarın iptalini gerektirecek oranda fahiş olduğu söylenemeyeceğini, bu hususun emsal maaş araştırması yapıldığında açıkça ortaya çıkacağını, diğer yandan, müvekkili şirketin geçmiş yıllara ait genel kurul tutanakları değerlendirildiğinde görüleceği üzere 2012 yılının genel kuruluna davacı …’nın asaleten katıldığını, aynı genel kurulda Yönetim Kurulu üyelerine ¨ 10.000,00 tutarında huzur hakkı ve ayrıca ¨ 100.000 ikramiye verilmesine oybirliği ile karar verildiğini, 2013 ve 2014 yılında …’ nın da katıldığı olağan genel kurulda, yönetim kurulu üyelerine yine aylık net ¨ 10.000,00 ödenmesine karar verildiğini ve bu karara karşı … tarafından herhangi bir iptal talebinde bulunulmadığını, 2012 yılındaki şirketin karı daha azken dahi ¨10.000,00 olarak belirlenmiş huzur hakkını kabul eden olan davacının 2018 yılındaki şirketin karı daha fazla olmasına rağmen ¨10.000,00 huzur hakkının fahiş olduğundan bahisle iptalini istemesinin çelişkili ve bu kararın şirketin batmasına neden olacağını iddia etmesinin ise mantığa aykırı olduğunu, diğer yandan başarı koşuluna bağlı olan primin bir kısmının başarı gösteren yönetim kurulu üyelerine dağıtılmasının hakkaniyete ya da hukuka aykırı olduğunu söylemenin hakkaniyete aykırı olduğunu, zira adı üstünde başarı primi olan ve başarıya bağlı olarak ödenen primlerden en büyük pay sahibi olan yönetim kurulu üyelerine ödeme yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu iddia edilmesinin de mantığa aykırı olduğunu, huzur hakkı ödemesinin müvekkili şirketi zarara uğratacağına ilişkin iddianın geçmiş yıllardaki olağan Genel Kuruluna ait bilançolar incelendiğinde, müvekkili şirketin yıllar içinde artan bir karlılığı olduğunun görülebileceğini, bu sayısal verilere bakıldığında şirketin 2017 yılındaki karının önceki yıllara göre artış gösteren bir rakam olduğunu ve her geçen yıl arttığının anlaşıldığını, bununla beraber, iptali talep edilen huzur hakkı bedelinin 2012 yılında tespit edilen rakam ile aynı olmakla birlikte, enflasyon dikkate alındığında rakamın düşük kaldığını, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı bedellerinin şirketin iflasına neden olmadığını ancak 2017 yılı için alınan ve satın alma gücü olarak 2012 yılından daha düşük olan huzur hakkı bedellerinin yükselişte olan bir firmanın iflasına neden olacak mahiyettedir iddiasının mali verilere aykırı ve ciddiyetten uzak olduğunu, davacının şirketin yönetimi için hiçbir çaba sarf etmediğini, hiçbir riske girmediğini, halbuki, yönetim kumlu üyelerinin, tüm banka kredilerine şahsi kefaletlerinin bulunduğunu, diğer bir deyişle, yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıklarının dahi risk altında olduğunu, bu sebeple, şirketin içinin boşaltıldığı söylemlerinin asılsız olmaktan öteye gidemeyeceğini, zira şahsi kefaletleri bulunan Yönetim Kurulu üyelerinin şirketin içini boşaltarak, borçlarını ödeyemez hale getirmenin kendilerini riske atmak olduğunu, şirketin her yıl artan bir karı olduğu göz önüne alındığında, şirketin içinin boşaltıldığı iddialarının yersiz olduğunu, davacının, kendi kendisi ile çeliştiğini, … Tic. A.Ş. ünvanlı şirketler ve ….’ daki diğer şirketlerin, müvekkili şirketin dışında tüzel kişilikler olup, mezkur şirketler ile olan uyuşmazlıklar ya da defterler ve belgelerin bu davada delil teşkil edemeyeceğini, davacı yanın müvekkili şirket haricindeki şirketlere karşı açmış olduğu davaların, defter ve kayıtları delil olarak sunduğunu, bununla birlikte bu belgelerin huzurdaki dava açısından hiç bir delil vasfı olmadığını, mahkemenin malumları olduğu üzere, şirketlerin her yıl olağan genel kurul yaptığını, bu olağan genel kurullarda geçmiş yılın mali verileri, tabloları, denetim raporları vs.’lerin incelendiğini ve yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini, diğer bir deyişle her olağan genel kurulun bir önceki yılın verilerine bağlı olarak yapıldığını ve bu verilere göre karar alındığı için, bir genel kurul için verilen mahkeme kararının diğer genel kurul için, ne bağlayıcı ne de delil niteliğinde olduğunu, her yılın kendi içinde ayrıca değerlendirildiğini, bu sebeple, müvekkili şirketin önceki yıllara ait genel kurullarına ilişkin açılan davaların bu dava açısından bir ehemmiyet teşkil etmediğini, aynı biçimde diğer şirketlere ait verilerin, genel kurul tutanaklarının da bu dosya için delil mahiyetinde olamayacağını, bu evrakların davacı yana iadesine karar verilmesinin gerektiğini, davacının ana sözleşmeye aykırı olarak kar payı dağıtılmadığını ilişkin iddianın mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin imalatçı bir işletme olmadığını, dolayısıyla yatırım yapmak yerine likiditesini aktif tutarak ticari sirkülasyonunu güçlendirdiğini, bu sebeple, şirketin büyümesi nedeniyle, ortaklara kar payı ödenmeyerek banka borçlarını artmasını önlendiğini ve şirketin sermaye yapısının güçlendirildiğini, mevcut banka borçlarının hepsine aynı zamanda şirket ortağı da olan yönetim kurulu üyelerinin şahsen kefil olduğunu, diğer bir deyişle, şirket ortağı olan yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıkları ile şirket borçlarından sorumlu hale geldiklerini, dolayısı ile, sorumluluğun ve yükün büyük bir kısmının şirketin diğer ortaklarında olduğunu ve davacının bu anlamda hiç bir sorumluluğu bulunmadığı dikkate alındığında, şirketin borçlanmasını önlemek ve karlılığını sağlamak amacı ile kar payı dağıtımı yapılmamasının, tüm ortakların yararına olduğunu, bu konuda yüksek mahkeme kararlarının da bulunduğunu, dolayısı ile, davacının bu iddiasının dahi kanuna ve içtihatlara aykırı olduğunu sonuç olarak esasa girmeden davanın usulden reddini, icranın geri bırakılması talebinin reddini, davacının teminat yatırmasını, davacının HMK 329 gereği cezalandırılmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,davalı şirketin 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda alınan 7,8 ve 9 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler … tarafından mahkememize sunulan 01/08/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle;Kar payının dağıtılmamasının, TTK. m. 523 hükmünde ifade edilen, karın aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekli olduğunu, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı bir durum teşkil ettiğini, dolayısıyla karın dağıtılmamasına ilişkin gündemin 7. maddesiyle alınan kararın iptali şartlarının oluşmadığını, kar payının dağıtılmamasına ilişkin sermaye artırımınına ilişkin kararın da iptali şartlarının oluşmayacağının kabulü gerektiğini, ancak, davalı vekilinin vermiş olduğu cevap dilekçesinde, sermaye artırımından vazgeçilmiş olunduğunu belirttiğinden ve bu beyan bir feragat olarak anlaşılması gerektiğinden, sermaye artırımına ilişkin gündemin 8. maddesiyle alman kararın iptaline yönelik talebin konusuz kaldığını, yönetim kurulu üyelerine aylık net ¨ 10.000,00 ücret ödenmesine ilişkin gündemin 9. maddesiyle alınan kararın, şirketin karlılık oranıyla ve piyasa koşullarıyla uyuşmadığından, bir başka deyişle fahiş olduğundan bu kararın iptali şartlarının oluştuğunu bildirmişlerdir.
Anonim şirketler hukukunda yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptal edilebilirliktir. Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre:
“a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b)Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”.
Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak pay sahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir.
Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren pay sahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445).
Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak,
a)usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması,
b)genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları,
c)müktesep hakların ihlal edilmiş olması,
Hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir.
Davacının, davalı şirketin genel kurul toplantısına katılarak alınan kararlara muhalif kaldığı görülmektedir. Bu nedenle dava konusu kararlar bakımından dava açma şartının gerçekleştiği açıktır. Bununla birlikte iptali talep edilen kararlar bakımından bu kararların kanun, ana sözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekir.
İptali Talep Edilen Genel Kurul Gündem Maddeleri Bakımından Yapılan İnceleme ve Değerlendirme;
a)Kar dağıtılmamasına ilişkin gündemin 7. Maddesiyle alınan karar:
Kârın dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılacaksa ne ölçüde dağıtılacağı hususunda genel kurulun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Gerçekten genel kurul dağıtılabilir kârdan TTK. m. 523/2 hükmüne göre yedek akçe ayırabileceği gibi, belirli şartlar altında bu kârın esas sermayeye eklenmesine de karar verebilir. Ancak genel kurul bu yetkilerini kullanırken bazı sınırlamalara tabidir. Kârdan yapılacak ayırımlar konusunda öncelikle emredici kanun hükümlerine riayet etmek gerekir. Bu kapsamda vergi, fon, kanuni yedek akçe gibi emredici kanun hükümleriyle belirlenmiş ayırımların yapılması kaçınılmazdır. İkinci olarak, esas sözleşme hükümleriyle kâr dağıtımı konusunda bazı prensipler belirlenmişse genel kurul bunları da bertaraf edemez. Örneğin esas sözleşmede belirli oranda kârın dağıtılması öngörülmüş ise, pay sahipleri bakımından güçlü bir müktesep hak oluştuğu için genel kurul bu dağıtımı yapmak zorundadır. Üçüncü olarak, gerçek anlamda genel kurulun takdirine bırakılan ayırımlar konusunda da [TTK. m. 523/2-3], genel kurulun takdir hakkını sınırlayan ilkeler söz konusudur. Bunlar, kanun ve esas sözleşmede belirlenenlerden daha fazla miktarda yedek akçe ayrılmasının geniş anlamda objektif iyi niyet kuralları ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kâr dağıtımı bakımından gerekli olmasıdır. Söz konusu ayırımlara ve kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararlarının iptali istenmesi halinde mahkeme bu kriterleri uyulup uyulmadığını araştıracaktır [Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 399-400].
Yukarıda ifade edildiği üzere, genel kurul kararlarının iptalinin nedenlerinden birisi de, alınan kararın afaki iyi niyet kuralına aykırı olmasıdır. Söz konusu olan afaki iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlâli de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyiniyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu bakımdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kurul kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir [Üçışık/Çelik, C. I, s. 358]. Dolayısıyla somut olayda kârın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın objektif iyiniyet kuralına da aykırı olmaması gerekir.
Kâr payının dağıtılıp dağıtılmaması hususunun takdiri genel kurula ait olmakla birlikte bu yetkinin kullanılması keyfiyete bağlı değildir. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “Her ticaret ortaklığı gibi anonim şirketlerin de nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Pay sahiplerinin yeterli oranda kâr payı üzerinde müktesep hakları vardır. Kâr payı dağıtımı ancak şirketin inkişafı ve sürekli kâr dağıtabilir durumda tutulması için istisnai olarak sınırlanabilir. Kâr pavı dağıtmamanın uvaun ve faydalı olduğunu şirket ispat etmek durumdadır” [Y. …. HD.’nin E… K. …. sayı ve 21.12.2006 tarihli kararı].
Kâr payının hangi gerekçelerle tam olarak dağıtılmadığı hususunun somut bir şekilde davalı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nda ise esas itibariyle, sermaye şirketlerinde yıllık kâr dağıtımı bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. TTK’nun 507.nci maddesine göre her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış “Net Dönem Kârına” payları oranında katılma hakkına sahiptir.
Bunun yanında TTK’nun 523.ncü maddesine göre genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.
İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Anılan ispat kuralları gereği, davalının, kâr dağıtmama kararını keyfi almadığını, yukarıda belirtilen yasa hükümlerine uygun olarak aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekli olduğunu ya da şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı olduğu geçerli delillerle kanıtlaması gerektiği açıktır.
Bilirkişi raporunda yer alan “… davalı şirketin çok riskli bir finansal yapısının bulunduğu, varlık ve kaynak dengesinin yüksek oranda borçlu bir mali yapıyı gösterdiği, şirketin özkaynak artışına ihtiyacının olduğunu gösterdiği, ortaklara kâr dağıtımı yapılması durumunda ise şirketin özkaynaklarının daha da azalacağı ve finansal risklerinin çok daha fazla artacağı değerlendirilmiştir” yönündeki tespit dikkate alındığında, kâr payının dağıtılmamasının, TTK. m. 523 hükmünde ifade edilen, kârın aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekli olduğu, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı bir durum teşkil ettiği buna göre de kârın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın iptali şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davacı vekilinni gündemin 7 nci maddesiyle alınan kararın iptali isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
b)Sermayenin artırılmasına ilişkin gündemin 8. maddesiyle alınan genel kurul kararı:
Sermayenin artırılmasına ilişkin gündemin 8 nci maddesiyle alınan karar tescil edilmediği gibi Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ilan edilmemiştir.Anonim şirket genel kurulunda alınan kararların bir kısmının tescil ve ilanı zorunlu iken(Sermaye artırımı kararı ve yönetim kurulunun seçimine dair karar gibi) bazı kararların tescil ve ilan koşulu bulunmayıp bu kararların iptali istemi ile açılan davalarda tescil ve ilan zorunlu değildir.
Davalı şirket tarafından yapılan dava konusu genel kurulun 8 nci maddesiyle şirket sermayesinni artırılması kararı alınmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 456 ncı maddesinin üçüncü fıkrası hükmü “Artırım, genel kurul veya yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilemediği takdirde, genel kurul veya yönetim kurulu kararı ve alınmışsa izin geçersiz hâle gelir ve 345 inci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde olup buna göre sermaye artırımı kararı üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmedikçi geçersiz hâle gelecektir.Somut olayda da gündemin 8 nci maddesiyle alınan sermaye artırımına ilişkin karar üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmediği için geçersiz hâle gelmiş olup ortada iptali gereken bir karar kalmadığından bu maddenin iptali istemi ile açılan davada karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
c)Yönetim kurulu üyelerine aylık net ¨10.000,00 huzur hakkı verilmesine ilişkin gündemin 9. maddesiyle alınan genel kurul kararı:
6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmü düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır.Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir.
TTK 507/1.maddesi uyarınca “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış dönem kârına payı oranında katılma hakkını haizdir…”. Şirket yöneticilerine verilecek yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların payları oranında kâr payı alma haklarının zayıflatıldığı, belli ortaklara örtülü kâr dağıtılması sonucunu doğuracağı bir gerçektir.
Bilirkişi raporunun mali inceleme bölümünde yer alan, “Davalı şirket ortaklarına ödenecek huzur hakları maliyetlerinin yıllık ¨515.138,34 olacağı hesaplandığında, davalı şirkette gerçekleşen 3 yıllık ortalama vergi öncesi kâr tutarının (¨785.141,24 + ¨485.634,12 + ¨849.073,35=) ¨2.119.848,71/3= ¨706.616,24 olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, belirlenen huzur hakkı tutarlarının şirketin riskli finansal yapısını iyileştirme amacına hizmet etmediği aksine riski daha da arttırabileceği görülmektedir” yönündeki tespit ile, davalı şirketin riskli bir mali yapısı bulunması nedeniyle kâr dağıtımı yapmamasının haklı olduğu yönünde varılan sonuç dikkate alındığında; yönetim kurulu üyelerine aylık net ¨10.000,00 ücret ödenmesine ilişkin alınan kararın, şirketin kârlılık oranıyla ve piyasa koşullarıyla uyuşmadığından, bir başka deyişle fahiş olduğundan bu kararın iptaline,bilirkişi raporuna göre sermaye artırımına ilişkin kararın iptal şartlarının oluşmadığının belirlenmesi karşısında davacının bu maddenin iptalini istemekte haklı olmadığı,bu nedenle konusuz kalan davada haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hesaplanması gerektiğinden yargılama giderlerinden davacının haklılık durumuna göre 2/3 nün üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile;
a)Davalı şirketin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılına ait olağan genel kurulunda gündemin 9. Maddesi ile alınan kararının İPTALİNE,
b)Davalı şirketin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılına ait olağan genel kurulunda gündemin 8. Maddesi ile alınan kararın tescil ve ilan edilmediği anlaşıldığından konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
c)Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Davacı tarafından yapılan 15 tebligat+posta ücreti ¨182,90 bir bilirkişi inceleme ücreti ¨ 2.000,00 olmak üzere toplam ¨2.182,90 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına( 1/3 ) göre hesaplanan ¨727,63’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
3-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan ¨500,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliği ile verilen ,karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.03/10/2019

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
KÂtip ….
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”