Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/459 E. 2019/885 K. 19.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/459
KARAR NO : 2019/885

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 08/05/2018
KARAR TARİHİ : 19/09/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/09/2019

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulan 08/05/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle;Davalı firmanın; 26/04/2018 günü yapılan ve 2012, 2013, 2014, 2015, 2016 ve 2017 yıllarının tamamını kapsayan olağan genel kurul toplantısına çağrı yapan ve gündem belirleyen yönetim kurulunun yetkisinin olmadığını, kanuna ve ana sözleşmeye aykırı şekilde 28/02/2018 günlü genel kurula çağrı kararını aldığını, müvekkili … firması, davalı…..Şekerleme A.Ş. firmasına 21/01/2011 günü imzalanan “Hissedarlık Anlaşması” kapsamında ortak olduğunu, müvekkili firmanın “B Grubu” hisselerine sahibi olduğunu, davalı şirketin yaptığı olağanüstü genel kurul toplantısının önemli kararlardan herhangi birinin bir genel kurul kararı alınmasını gerektirdiği takdirde, sözkonusu genel kurul kararında B Grubu Hissedarların karar lehine oy kullanması gerektiğini, bir şirketin genel kurul yapabilmesi, yönetim kurulunda alınacak olan bir karara dayanması gerektiğini, Ticaret Sicili Gazetesi ilanlarında böyle bir yönetim kurulu kararından söz edilmediği gibi, şirketin %36.249 ortağı olan müvekkili şirket tarafından ana sözleşmeye dayanılarak seçilen yönetim kurulu üyelerinin de böyle bir yönetim kurulu toplantısından haberi olmadığını, olağanüstü genel kurul gündeminin, yönetim kurulu seçilmesi ve bağımsız denetim yaptırılması gündemi olması zımmında; bu gündemi belirlemesi ana sözleşmede yer alan önemli kararlardan olup, olağanüstü genel kurul gündeminin B hissedar temsilcisi iki yönetim kurulu olmadan tayin edilmesi, ana sözleşmeye aykırı olduğunu, olağanüstü genel kurul tutanaklarında; mevcut pay sahibi ve Yönetim Kurulu üyelerine genel kurul toplantı yeri, saati ve gündeminin bildirildiğini, kendilerine yapılan tebligatlara rağmen toplantıya katılmadıkları zapta geçirilmiş olmasına rağmen, müvekkilinin şirketten edinilen bilgiye göre; hiçbir şekil ve surette anılan şekilde bir tebligat, kendilerine ve iki yönetim kurulu üyesine yapılmadığını, gündemin 2. maddesinde, 5 kişilik yönetim kurulu üyeliklerinin tamamının A Grubu hissedarların önerdiği kişilerden seçilmesi; ana sözleşmenin “Yönetim Kurulu ve Süresi” başlıklı 9. Maddesine aykırı olduunu, anılan düzenlemeye göre, iki (2) yönetim kurulu üyesinin B Grubu hissedarın aday gösterdiği kişilerden seçilmesinin zorunlu olduğunu, oluşturulan yönetim kurulunun arasında toplantı yapılarak, yönetim kurulu başkanını seçmesi yerine, olağanüstü genel kurulda doğrudan “yönetim kurulu başkanı” seçilmiş olmasının kanuna açıkça aykırı olduğunu, olağanüstü genel kurul gündeminin 3. maddesi ile, B Grubu hissedar olan müvekkilinin oyu bulunmadan bağımsız denetçi atanmasının ana sözleşmeye aykırı olduğunu, davalı şirketin A Grubu hissedarları tarafından müvekkili şirketin ve müvekkili şirketin temsilcisi iki yönetim kurulu üyesinin ilgisi ve bilgisi olmadan yapılan olağanüstü genel kurula çağrı ve olağanüstü genel kurulda alınan kararlar ile oluşturulan yönetim kurulu tarafından şirketin temsil ve ilzamına, imza sirkülerine ilişkin kararlar ise; ana sözleşmeye , iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı oduğunu ve usulsüz iş ve işlemlerle müvekkili şirketin tüm hak ve yetkileri elinden alındığını, 26/04/2018 günlü genel kurul yapılmasına ve gündem tayinine dair alınan 28/02/2018 günlü yönetim kurulu kararı, kanuna ve ana sözleşmeye açıkça aykırı olduğu gibi; kararı alan yönetim kurulu da esasen, ana sözleşmeye ve hukuka apaçık aykırı bir şekilde oluşturulduğunu, kanuna ve ana sözleşmeye açıkça aykırı bir şekilde oluşturulan, yetkisiz yönetim kurulu tarafından, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016 ve 2017 yıllarının tamamını kapsayacak şekilde hazırlanan faaliyet raporlarının, 2012 yılı denetçi raporunun kabul edilmesi mümkün olmadığını, diğer taraftan gündemde bu maddenin oylanması hususu bulunmamasına rağmen, oylama yapılması da kanuna ve gündeme açıkça aykırı olduğunu, yetkisiz yönetim kurulu tarafından, şirket ana sözleşmesine göre bilançonun oy birliği ile tasdik edilmesi zorunlu olduğunu, şirket bilançosunun onaylanmasının B Grubu hissedarların olumlu oyu ile olabileceği emredici hüküm bulunduğunu, bu sebeple muhalefet şerhi düşülerek, tasdikine karşı çıkılan bilançonun tasdik edilmesi mümkün olmadığını, kanuna ve ana sözleşmeye açıkça aykırı bir şekilde oluşturulan, yetkisiz yönetim kurulu tarafından oluşturulan gündeme ibra konusunun konulması hukuken mümkün olmadığını, yönetim kurulunun ibrası, bilançonun tasdikine bağlı olduğunu, şirket ana sözleşmesine göre bilançonun oy birliği ile tasdik edilmesi zorunlu olduğunu, oy çokluğu ile ibra edilme kararının öncelikle bu sebeple iptali gerektiğini, şirket yönetim kurulu başkanı …’ün, şirketin toplamda ¨ 14.814.814,00 olan pay toplamının ¨ 8.703.704,00 ‘sini elinde bulundurduğunu, kendi kendisini ibra etme yasağına aykırı davranarak, kendisinin ibrasında kendi lehine oy kullandığının görüldüğünü, bu yönüyle alınan kararların TTK’nun 436. maddesine açıkça aykırı olduğunu, diğer üç küçük hisse sahibi; …. (¨296.296,00),….. (¨296.296,00 ),….. (¨148.148,00) hisseye sahip olduğunu, kendilerinin muhalif kaldığı ibra oyunda, …’ü ibra kararı alması nisap olarak mümkün olmadığı gibi; … ve adı geçenlerin birbiri hakkında kullandıkları ibra yolundaki oylar da, aralarındaki akrabalık ilişkisi sebebiyle TTK’nun 436. maddesine açıkça aykırı olduğunu, ….. ‘nın; …., ….. ve … adına vekaleten, her üçü adına toplantıya iştiraki ve ibra başta olmak üzere diğer konularda da oy kullanması kanuna açıkça aykırı olduğunu, ibra konusu başta olmak üzere kararların alınmasına dair oy çokluğunu oluşturan hisse miktarının ayrı ayrı yazılmak yerine topluca yazılması da kanuna aykırı olduğunu, davalı şirkete; şirket hissedarı müvekkili firma ve iki yönetim kurulu üyesi adına vekaleten “şirketin faaliyetlerine müteallik bir kısım bilgi ve belgelerin tarafımıza ibrazı talepli” bir ihtarname keşide edilmiş olduğunu, ihtarname tebliğ edilmesine rağmen şirket tarafından bugün dahi söz konusu ihtarnameye cevap verilmediğini, B Grubu hissedar olan müvekkilinin lehe oyu bulunmadan bağımsız denetçi atanması ve firma seçilmesi ana sözleşmenin “Yönetim Kurulu ve Süresi” başlıklı 9. maddesine aykırı olduğunu, davalının geçmiş yıllar yapıldığını beyan yettiği bağımsız denetim raporları halen dahi ulaştırılmadığını, yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396. Maddeleri gereğince gerekli iznin verilmesinin kabul edilemez olduğunu, davalarının konusunu 26/04/2018 günlü genel kurula çağrı yapan yönetim kurulu kanuna ve ana sözleşmeye açıkça aykırı şekilde oluşturulduğunu ve yetkisiz olduğunu, anılan yönetim kurulunda ana sözleşme gereği müvekkili tarafından aday gösterilen üye bulunmadığı için, ancak B Grubunca seçilen iki yönetim kurulu üyesinden en az birinin imzalayacağı yönetim kurulu kararı ile tayin edilebilecek gündem maddelerinin tayin edilmesi de ana sözleşmeye aykırı olduğunu ve bu sebeple 26/04/2018 günlü genel kurulda oy çokluğu ile alınan kararların tamamının, mutlak butlan ile malul olup iptale muhtaç olduğunu, sonuç olarak davalı şirketin 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017 yıllarına ait 26/04/2018 tarihinde yapılan Genel Kurul Toplantısında alınan 2, 3, 4, 6 ve 7 numaralı kararların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili Mahkememize sunduğu 11/06/2018 tarihli cevap dilekçesinde; Davacı şirketin teminat yatırına yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacı Şirketin teminat muafiyetinin olmadığını, davacının açmış olduğu ve Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinde….. Esas ile görülen 16/02/2018 tarihli genel kurul kararlarının iptali davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacı şirketin hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği 16/02/2018 tarihli genel kurul kararlarının iptali için ilgili dosya üzerinden görülen iptal davasını açtığını, 16/02/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı için usulüne uygun çağrı yapıldığını ,ancak yapılan çağrıya ve bildirime rağmen davacı şirket pay sahibi olarak toplantıya iştirak etmediğini, 26/04/2018 tarihli genel kurul kararlarının bir kısmının oybirliği ile alınması davacının iddialarının aksine yönetimde halen söz sahibi olduğunu gösterdiğini, 16/02/2018 tarihli olağanüstü genel kurulundan sonra da B grubu hissedarları tarafından yönetim kuruluna 2 aday göstermediğinden ve şirketin organsız kalmasını önlemek üzere B grubu eski yönetim kurulu üyeleri yerlerine atanmış kişilerle birlikte 28/02/2018 tarih, yönetim kurulu kararı alındığını, müvekkili şirketin, 12/02/2015 tarihli imza sirküleri ile 07/03/2018 tarihli yeni imza sirküleri arasında davacı hissedar aleyhine sonuç doğuracak bir farklılık olmadığının görüldüğünü, ibrada yönetim kurulu üyelerinin kendi kendilerini ibra etmediğini, bu nedenle ibranında kanuna uygun olduğunu, öncelikle davacının vekalet ilişkisi hakkında itiraz etme hak ve yetkisinin olmadığını, bununla birlikte yönetim kurulu üyeleri kendi ibraları hakkında oy kullanmamışken, adı sayılı pay sahipleri gerekçe gösterilerek oylamanın geçersiz olduğu iddia edilemez adı sayılı pay sahiplerinin akrabalık ilişkileri gerekçe gösterilerek ibranın geçersizliği ileri sürülemeyceğini, …… İmalat ve Pazarlama Ltd. Şti. veyahut …. Sanayi ve Ticaret A.Ş. ‘nin ticaret sicil kayıtları incelendiğinde de davalı şirketi yöneticileri ile işbu şirketler arasında herhangi bir organik veya hukuki bağ olmadığınında görüleceğini, davacı şirket hukuken azınlık sıfatına sahip olmadığından kanunen dava açmasının mümkün olmadığını, huzurdaki davada davacı hissedar, tüm iş ve işlemlerde söz sahibi olduğundan, huzurdaki davayı açmakta menfaati bulunmadığını bu nedenlerle Bakırköy ….. Asliye Ticaret Mahkemesinin….. Esas sayılı dosyasında görülen davada karar kesinleşinceye kadar huzurdaki davanın bekletilmesini, davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,davalı şirketin 26/04/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda alınan 2,3,4,6 ve 7 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler ……. ve ……. tarafından düzenlenen 05/04/2018 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle;dava konusu genel kurul kararlarının iptali şartlarının oluştuğu sonuç ve kanaatine varıldığının bildirildiği görülmüştür.
Dosya içeriğinden davacının davalı şirketin % 36,249 tutarında sermayesine sahip ortağı olduğu, davalı şirket tarafından 26/04/2018 tarihinde genel kurul toplantısı yapıldığı, davacının dava konusu kararlara muhalif kaldığı ve kararların alındığı tarihten itibaren üç ay içerisinde de iş bu iptal davasını açtığı anlaşılmaktadır.Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; genel kurulda alınan kararların iptal şartlarının oluşup oluşmadığıdır.
Anonim şirketler hukukunda yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptal edilebilirliktir. Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre:
“a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b)Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”.
Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak pay sahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir.
Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren pay sahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445).
Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak,
a)usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması,
b)genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları,
c)müktesep hakların ihlal edilmiş olması,
Hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir.
Davacının, davalı şirketin genel kurul toplantısına katılarak alınan kararlara muhalif kaldığı görülmektedir. Bu nedenle dava konusu kararlar bakımından dava açma şartının gerçekleştiği açıktır. Bununla birlikte iptali talep edilen kararlar bakımından bu kararların kanun, ana sözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekir.
İptali Talep Edilen Genel Kurul Gündem Maddeleri Bakımından Yapılan İnceleme ve Değerlendirme;
a)Faaliyet raporunun onaylanmasına ilişkin gündemin 2. maddesi ve mali tabloların onaylanmısan ilişkin gündemin 3. maddasiyle alman kararlar:
2012, 2013, 2014, 2015, 2016 ve 2017 yılı faaliyetleri hakkında yönetim kurulu raporunun onaylanmasına ve yine aynı yıllara ilişkin mali tabloların onaylanmasına karar verildiği ,davacının gündemin 2 ve 3 nolu maddeleriyle alınan kararlara muhalif kaldığı görülmektedir.
Daha önceki genel kurulda tadil edilen, ancak iptal davasına konu edilerek henüz davası sonuçlanmayan, esas sözleşmenin tadil edilen 9. maddesine göre: “…Üç (3) Yönetim Kurulu üyesi, A Grubu Hissedarlar ’ın aday göstereceği kişilerden (A Grubu Yönetim Kurulu Üyeleri), İki (2) Yönetim Kurulu üyesi ise B Grubu Hissedarların aday göstereceği kişilerden (B GrubuYönetim Kurulu Üyeleri) seçilmek zorundadır Yönetim Kurulu, en az iki (2) ayda bir defa olmak üzere, Yönetim Kurulu Başkanı veya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı tarafından yapılacak davet ile Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde veya dışında toplanır .Yönetim Kurulu toplantılarına davet, faks, e-posta veya iadeli taahhütlü mektup ile toplantı için belirlenen tarihten en ondört (14) gün önce İngilizce ve Türkçe olarak yapılır. Yönetim Kurulu Başkanı veya başkan yardımcısı, toplantı için belirlenen tarihten en az yedi (7) gün önce, yazılı gündem ile gündeme ilişkin gerekli bilgileri, her bir yönetim kurulu üyesine gönderir. Her bir yönetim kurulu üyesi, başkan veya başkan yardımcısından gündeme yeni bir husus eklenmesini talep edebilir… Yönetim Kurulu, ilk toplantıda dört (4) yönetim kurulu üyesinin hazır bulunması ile toplanır. İlk toplantıda bu nisabın sağlanamaması halinde, ikinci toplantı aynı gündem ile üç (3) Yönetim Kurulu üyesinin katılımı ile yapılabilir. Kararlar en az üç (3) Yönetim Kurulu üyesinin olumlu oyu ile alınır. Ancak aşağıda belirtilen hususlarda karar alınabilmesi için (Önemli Kararlar) en az bir (1) B Grubu Yönetim Kurulu üyesi dahil olmak üzere dört (4) Yönetim Kurulu üyesinin olumlu oy vermiş olması zorunludur: … İmza sirkülerinin çıkarılması ve tadili de dahil olmak üzere Şirket temsil ve ilzamına ilişkin her türlü kararın alınması, … Bilanço dahil ancak bununla sınırlı olmamak üzere yıllık bütçenin ve fınansal tabloların onaylanması. … Yıllık bütçede yer alanlar hariç olmak üzere (i) daha yüksek miktar esas alınacak şekilde ¨400.000,00 veya 200.000 Euro ’yu aşan bir veya birbirine bağlı birden çok işlemin veya (ii) daha yüksek olan miktar esas alınacak şekilde her bir mali yıl içerisinde toplam ¨800.000,00 veya 400.000 Euro ‘yu aşan herhangi bir işlemin yapılması, sözleşmenin jmzalanması ya da sermaye harcamasının yapılması … Bağımsız denetçinin atanması ve görevden alınması, … Genel Kurula her türlü teklifte bulunulması veya önemli kararlar ‘dan herhangi birini içeren gündem ile Genel Kurul toplantısı yapılması yönünde bir karar alınması, …. yukarıda belirtilen önemli kararlar ’dan herhangi birinin bir Genel Kurul kararı alınmasını gerektirdiği takdirde, sözkonusu Genel Kurul kararında B Grubu Hissedarların karar lehine ov kullanması gerekmektedir ’’ şeklindedir.
Sözkonusu esas sözleşme hükmü uyarınca, mali tablo ve raporların onaylanabilmesi için B Grubu hissedarların (davacının) onayı gerekmektedir. Dolayısıyla esas sözleşmenin değiştirilmesine ilişkin alınan karara karşı açılan iptal davasında, mahkemece, kararın iptaline hükmedilmesi durumunda, yukarıda anılan hüküm gerçeli hale gelecektir. Bu durumda dava konusu faaliyet raporunun onaylanmasına ilişkin gündemin 2. maddesi ve mali tabloların onaylanmısan ilişkin gündemin 3. maddesiyle alınan kararlar esas sözleşmenin yukarıda anılan hükmüne aykırı hale geleceğinden iptalinin gerekeceği açıktır.
Ancak şu aşamada, esas sözleşmenin yukarıda anılan hükmünün değiştirilmesine ilişkin alınan kararın iptali henüz gerçeklemşemiştir. TTK. m. 450 hükmüne göre: “Genel kurul kararının iptaline veya butlanına ilişkin mahkeme kararı, kesinleştikten sonra bütün pay sahipleri hakkında hüküm ifade eder Dolayısıyla şu aşamada esas sözleşmenin yukarıda tadil edilmiş olan metnine dayanılarak kararların iptalini talep etmek mümkün olmamaktadır.
Bununla birlikte, yıllık faaliyet raporu, yönetim organı tarafından Kanuna ve Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik’e (FRY) göre düzenlenen, şirketin ilgili yıla ilişkin faaliyetlerinin akışı ile her yönüyle fınansal durumunun doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtıldığı, şirketin gelişmesinin ve karşılaşılması muhtemel risklerin belirtildiği rapordur (FRY. m. 3/1-g).
Yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, şirketin, o yıla ait faaliyetlerinin akışı ile her yönüyle finansal durumunu, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtır. Bu raporda finansal durum, finansal tablolara göre değerlendirilir. Raporda ayrıca, şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere de açıkça işaret olunur. Bu konulara ilişkin yönetim kurulunun değerlendirmesi de raporda yer alır (TTK. m. 516/1). Böylece münferit şirketler için yönetim kurulu tarafından hazırlanacak yıllık faaliyet raporunun içeriği belirlenmiştir. Yıllık raporun içeriğine ilişkin asgariyi gösteren konular listesi verilmemiş, fakat ana konu belirtilmiş, bu ana konunun açıklanmasında uyulması gerekli ilkeler gösterilmiştir. Ana konu “şirketin işlerinin akışı ve her yönü ile durumu”dur. “Her yönü” ibaresi inter alia, malvarlığı durumunu, finansal durumu, faaliyet sonuçlarını, alacak/borç ilişkisini, öz kaynağın yeterli olup olmadığını içerir. Bu konuya ilişkin, TTK. m. 515 hükmü anlamında durum resmi verilmelidir. Hüküm ilkeler yanında adını vermeden dürüst resim ilkesinin yıllık raporda da geçerli olduğunu açıkça ifade etmektedir (Güzin Üçışık/……., Anonim Ortaklıklarda Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 117-118; Üçışık/Çelik, C 1, s. 403 vd.).
Yönetim kurulunun faaliyet raporu, faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve özel önem taşıyan olaylar, şirketin araştırma ve geliştirme çalışmaları, yönetim kurulu üyeleri ile üst düzey yöneticilere ödenen ücret, prim, ikramiye gibi mali menfaatler, ödenekler, yolculuk, konaklama ve temsil giderleri, ayni ve nakdî imkânlar, sigortalar ve benzeri teminatları da içermelidir (TTK. m. 516/2).
Yıllık faaliyet raporu, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtır. Yıllık faaliyet raporunda, yanıltıcı, abartılı ve yanlış kanaat uyandırıcı, gerçeğe aykırı ifadelere yer verilemez (FRY. m. 4/1).
Yönetim organı, yıllık faaliyet raporunu, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlar. Yıllık faaliyet raporunda mümkün olan en basit kavram ve terimler kullanılır, tereddüde neden olabilecek belirsiz ifadelerden kaçınılır. Teknik terim kullanılması gereken yerlerde, herkesin kolayca anlamasına imkân verecek şekilde açıklamalar yapılır (FRY. m. 4/2).
ETK. m. 369 hükmü olağan genel kurulda “idare meclisi” ve “murakıplar” tarafından verilen raporların “okunmasından” söz ederken; TTK m. 409/1 hükmü, olağan genel kurul toplantılarında; organların seçimine, finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, kârın kullanım şekline, dağıtılacak kâr ve kazanç paylarının oranlarının belirlenmesine, yönetim kurulu üyelerinin ibraları ile faaliyet dönemini ilgilendiren ve gerekli görülen diğer konulara ilişkin müzakere yapılacağını, karar alınacağını ifade etmektedir. TTK m. 409/1 hükmünde öngörülen düzenleme karşısında, bundan böyle faaliyet raporunun sadece okunması yeterli olmayıp genel kurulun onayına sunulması (genel kurul tarafından kabul ya da red yönünde karar alınabilmesi için oylamaya sunulması) zorunludur. ETK. m. 369 hükmünden farklı olarak, olağan genel kurul toplantısının yasal gündemini belirleyen TTK m. 409/1 hükmünde “yönetim kurulu üyelerinin ibrasının” da zorunlu gündeme dâhil edilmiş olması bu yorumu desteklemektedir. Zira yukarıda da belirtildiği üzere, faaliyet raporunun temelinde vekilin hesap verme borcu yer aldığı için, faaliyet raporu ile ibra kavramları arasında yakın bir ilişki mevcuttur (Üçışık/Çelik, Kar Dağıtımı, s. 120 vd.; Üçışık/Çelik, C 1, s. 403 vd.).
Şirketler topluluğunda ana şirketin faaliyet raporlarında, Yönetmelikte yer alan diğer hükümlere ek olarak bir sermaye şirketinin sermayesinin, doğrudan veya dolaylı olarak, yüzde beşini, onunu, yirmisini, yirmi beşini, otuz üçünü, ellisini, altmış yedisini veya yüzde yüzünü temsil eden miktarda paylarına sahip olunduğu veya payları bu yüzdelerin altına düştüğü takdirde bu durum ve gerekçesi, topluluğa dâhil işletmelerin ana şirket sermayesindeki payları hakkında bilgiler, konsolide finansal tabloların hazırlanması süreci ile ilgili olarak topluluğun iç denetim ve risk yönetimi sistemlerine ilişkin açıklamalar, yönetim organı üyelerinden birinin talep etmesi halinde, Kanunun 199 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen raporun sonuç kısmı yer almak zorundadır (FRY. m. 15).
Rapor, doğru ve dürüst hesap verme ilkelerine uygun olmalıdır (TTK. m. 199/2). Yönetim kurulu raporun sonunda şirketin, hukuki işlemin yapıldığı veya önlemin alındığı veya alınmasından kaçınıldığı anda kendilerince bilinen hâl ve şartlara göre, her bir hukuki işlemde uygun bir karşı edim sağlanıp sağlanmadığını ve alınan veya alınmasından kaçınılan önlemin şirketi zarara uğratıp uğratmadığını açıklar. Şirket zarara uğramışsa, yönetim kurulu ayrıca zararın denkleştirilip denkleştirilmediğini de belirtir. Bu açıklama sadece yıllık faaliyet raporunda yer alır (TTK. m. 199/3). Yönetim kurulu, ilgili her hukuki işlem için karşı edimin uygunluğunu değerlendirecek, uygun bir karşı edim alınmamışsa bundan doğan kaybın nasıl denkleştirildiğini açıklayacaktır (Üçışık/Çelik, Kar Dağıtımı, s. 116 vd.; Üçışık/Çelik, C 1, s. 403 vd.).
Somut olayda,hükme esas alınan bilirkişi raporunun, mali inceleme bölümünde, yer alan şirketin stokları 2012 yılında ¨29.674.906,00 iken, 2017 yılında ¨77.219.417.00’lik stok gözükmektedir. Aktif büyüklüğü 2017 yılında ¨154.383.945,00 olan şirketin neredeyse aktifinin yarısının stok kalemlerinden oluşması mali tablolarda çelişki olduğunu göstermektedir.
Çünkü, şirketin stokları gerçekten kaydi değerlerde olduğu şekilde yüksek ise, şirketin borçlanmasının ve bu kadar yüksek miktarda finansman giderine maruz kalmasının sebebi katlanılan stok maliyetidir. Ancak; gıda sektöründe olan bir firmanın elinde bu kadar yüklü miktarda stok bulundurması beklenen bir durum değildir. Diğer yandan şirketin kaydi değerli stokları gerçekte yoksa; o zamanda şirketin stoklarının satış maliyetlerine atmayarak, kârlı bir yapı sergilemeye çalıştığı, hâl böyle olunca da, rayiç değerler dikkate alındığında şirketin aslında borca batık olduğundan bahsetmek mümkündür. Çünkü 2017 sonunda şirket kaydi değerlerden borca batık olduğundan, üstüne birde 77 milyonluk stoğun gerçekte var olmadığı eklenince, şirketin rayiç değerlerden borca batık çıkması kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. … Şirketin kısa ve uzun vadeli yabancı kaynakları 2012 yılından 2017 yılına gelindiğinde 50 milyon Türk Lirası miktarında artmıştır. Bu artış kullanılan kredilerin kur farkları ve faiz rakamlarından kaynaklanmaktadır. Şirketin yetersiz işletme sermayesi olduğu ve faaliyetlerinin devamı için dış kaynak kullanıma yöneldiği mali tablolarda çok açık bir şekilde görülmektedir. … Şirketin özkaynakları, 2012 yılında + ¨1.704.480,00 iken, incelenen en son yıl olan 2017 yılında – ¨19.308.645,00 olmakla, 2017 sonunda kaydi değerlerden şirketin sermayesini tamamen yitirdiği gibi -¨19.308.645,00 kaydi olarak borca batık olduğu gözükmektedir. Şirketin kaydi değerli yaklaşık 77 milyon ¨’lik stoğunun gerçekte olmaması halinde ise şirketin rayiç değerlerden de borca batık olacağı anlaşılmaktadır” şeklindeki tespit dikkate alındığında, faaliyet raporunun yukarıda yer alan mevzuat hükümleri çerçevesinde hazırlanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Davacının muhalefet şerhinde belirtmiş olduğu itirazlara ilişkin cevapların faaliyet raporunda yer almaması da varılan sonucu desteklemektedir.
Yine, yıllık hesapların şekil ve içerik itibariyle hukuka uygun olarak düzenlenip düzenlenmedikleri ve sundukları “iş yılı kârı/zararı” ile “bilanço kârı/zararı” kalemlerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadıkları, Türkiye Muhasabe Standarları ilkeleri çerçevesinde belirlenir. Aksine kanuni hükümler ve Türkiye Muhasebe Standartlan saklı kalmak kaydıyla, finansal tabloların, ticari işletmenin tüm varlıklarım, borçlarını, peşin ödenen giderler ile peşin tahsil edilen gelirleri, teknik terimle dönem ayırıcı hesapları, bütün gelir ve giderleri doğru şekilde değerlendirilmiş olarak göstermesi zorunludur (TTK. m. 72/1).
Kanunda, bilançonun işletmenin tam olarak malvarlığı durumunu ve bu malvarlığının değerini ortaya koymasını gerçekleştirecek tarzda ihtiyatla yapılması gerektiği belirtilmiş, özellikle de bilanço gününe kadar doğmuş bulunan bütün muhtemel riskler ve zararlar, bunlar bilanço günü ile yılsonu finansal tablolarının düzenlenme tarihi arasında öğrenilmiş olsalar bile, dikkate alınacağı; kazançların bilanço günü itibarıyla gerçekleşmişlerse hesaba katılacağı, değerlemeye ilişkin olumlu ve olumsuz farkların dönem sonuçlarıyla ilişkilendirilmesinde Türkiye Muhasebe Standartlarındaki esaslara uyulacağı belirtilmiştir (TTK. m. 78/1-d).
“Dürüst resim ilkesi” başlığını taşıyan TTK. m. 515 hükmüne göre: “Anonim şirketlerin finansal tabloları, Türkiye Muhasebe Standartlarına göre şirketin malvarlığını, borç ve yükümlülüklerini, öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, karşılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun bir şekilde; şeffaf ve güvenilir olarak; gerçeği dürüst, aynen ve aslına sadık surette yansıtacak şekilde çıkarılır Bu hüküm dört emredici ilkeyi içerir: İlk olarak, yıl sonu finansal tabloların Türkiye Muhasebe Standartlarına (TTK. m. 88) göre hazırlanması gerekir. İkinci olarak, finansal tablolardan şirketin malvarlığı, borçları, yükümlülükleri, öz kaynakları ve faaliyet sonuçları anlaşılmalıdır. Üçüncü olarak, finansal tablolar tam, anlaşılabilir, geçmiş yıllarla karşılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun, şeffaf, güvenilir olmalıdır. Son ilke olarak da, şirketin durumunun resmini vermelidir; bu resim gerçeği dürüst ve aslına uygun olarak yansıtmalıdır. Anglo-Sakson hukukunun ünlü üst hukuk kuralı “true and fair view” ilkesi bu suretle “dürüst resim” ilkesi olarak ifade edilmiştir. Dürüst resim ilkesi kanunî terimdir. Dürüst resim ilkesinin içeriği ve alt ilkeler…….’yi aynen yansıtan Türkiye Muhasebe Standartları, öğreti ve mahkeme kararlarınca doldurulur. Dürüst resim ilkesi bir üst hukuk kuralıdır. Yani bu ilkeye uymayan, bu ilkeyi yeteri kadar temsil etmeyen standart ve hükümleri bertaraf eder ve tabloyu çıkarandan ilkeye uygun hareketin yerine getirilmesini ister (Üçışık/Çelik, Kar Dağıtımı, s. 34 vd.; Üçışık/Çelik, C 1, s. 403 vd.).
Dürüst resim ilkesi, kamuyu aydınlatma standartlarının nicelik ve nitelik bakımından geliştirilmesi, işletmenin hesaplarının doğru olması ve gerçeği dürüst bir biçimde vermesi, yani tam bir ayna görevi görmesi esasına dayanır. Bu ilke uyannca, anonim şirketin tüm finansal tablo ve raporlarının gerçeği dürüst bir tarzda yansıtması, bunların birbirleriyle uyumlu olması, birbirlerini tamamlamaları esastır (Üçışık/Çelik, Kar Dağıtımı, s. 34 vd.; Üçışık/Çelik, C 1, s.
Somut olayda, yukarıda yer alan mali tespitler dikkate alındığında, fınansal tabloların da yukarıda yer alan mevzuat hükümleri çerçevesinde hazırlanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mali tablo ve raporların onaylanmasına ilişkin alman 2 ve 3 numaralı kararların TTK. m. 445 hükmünde öngörülen, “kanun hükümlerine aykırılık” gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b)Yönetim Kurulu ve denetçinin ibrasına ilişkin gündemin 4. maddesiyle alınan karar: Yönetim kurulu üyelerinin ibrasına karar verildiği davacının yukarıda yer alan gerekçelerini tekrarlayarak ayrıca “… bilanço-gelir tablosundaki veriler ticari ve mali mevzuata aykırıdır. Gerçek durumu yansıtmamaktadır. … şirket ana sözleşmesine göre bilançonun oybirliği ile tasdik edilmesi zorunludur. Bu sebeple tarafımızca muhalefet şerhi düşülerek tasdikine karşı çıkılan bilançonun tasdik edilmesi mümkün değildir. Bilançonun tasdiki bu sebeplerle mümkün olmadığından Yönetim Kurulunun ibrası da oy birliği sağlanmadan mümkün değildir. Diğer taraftan müvekkilimce bilinebildiği kadarı ile yüksek stok rakamlarının gerçeği yansıtmadığı, çok yüksek bedele ulaşan KDV iadelerinin alınmadığı, talep edilmesine rağmen şirket hakkındaki özel ve resmi kuruluşlar tarafından bir denetim yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi verilmemiş olması, bankalarla yapıldığı söylenen sözleşme için gerekli temsil ve ilzamın sağlanmadığı, şirket alacaklarının çok ciddi rakamlara ulaşmasına rağmen tahsil edilmediği, faktoring firmaları ile olan ticari ilişkinin tevsik edici belgelerle olağan ticaret hayatına uygunluğunun ortaya konulamadığı, TTK 376. Ve devamı maddeleri ile yeni konkordato hükümlerinin değerlendirilmediği, şirketin …… İmalat ve Pazarlama Ltd.Şti. ve …. Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile olan ticari ilişkilerinin basiretli bir iş adamını tatmin edici şekilde tevsik edici belgelerle açıklanmamış olması, şirket yönetim kurulunun ana sözleşme hükümlerine göre temsil ve ilzamda hukuken yetkisinin olmaması, şirketimiz ile ……. Gıda Satış ve Pazarlama A.Ş. arasındaki ticari ilişkilerinin basiretli bir iş adamını tatmin edici şekilde tevsik edici belgelerle açıklanmamış olması ve sair hususlar dikkate alındığında; şirket yönetim kurulunun kişisel hukuki ve cezai sorumlulukları doğmasının kuvvetle muhtemel olması zımmında ibra etmiyoruz… Ayrıca kendi kendine ibra yasağı gereğince de yapılan ibra hukuka aykırıdır. …., ….. ve … adına vekaleten …..’nın her üçü adına toplantıya iştiraki ve ibra başta olmak üzere diğer konularda da oy kullanması hukuka aykırıdır” demek suretiyle karara muhalif kaldığı görülmektedir.
TTK. m. 436/1 hükmüne göre: “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz Pay sahibinin bu gibi hallerde ortaklığın çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarını gözeterek hareket edebileceği ihtimali bulunduğundan; ortaklık çıkarları açısından sakıncalı olan bu durumu önlenmek amacıyla böyle bir oydan yoksunluk hali kabul edilmiştir TTK. m. 436/1 hükmünde öngörülen “kişisel nitelikteki işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ”, geniş yorumlanmak ve ibra da, bunların içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan ibra pay sahibi ile ortaklık arasında şahsi bir iş niteliğinde olup; hükümde ifade edilen kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibrasında da oy kullanamazlar (……., Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyelerinin İbrası, Ankara 2007, s. 136-139; Üçışık/Çelik, 312 vd.).
Yine, TTK. m. 436/2 hükmüne göre: “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz”. Bu hükümle, yönetime katılan yönetim kurulu üyeleri dışındaki bu kişilerin maddi ve manevi açıdan yönetime bağlı olmaları, menfaatlerinin genellikle yönetim kurulu üyelerinin menfaatleriyle aynı yönde olması sebebiyle yönetim kurulu üyelerini koruma eğiliminde hareket etmelerinin sakıncaları önlenmek istenmiştir. Hükmün kapsamına öncelikle yönetim kurulu üyelerinin girdiği şüphesizdir. Aksine bir çözümün benimsenmesi hem TTK. m. 436/2 hükmüne aykırı olur ve hem de üyelerin müteselsil sorumluluğuyla bağdaştınlamaz. Yönetim kurulu üyeleri arasında, kural olarak, müteselsil sorumluluğun bulunması nedeniyle, üyelerin birbirleri hakkında tarafsız olmaları düşünülemez. Bu gerekçeye ilave olarak, yönetim kurulu üyeleri arasındaki karşılıklı dayanışma ve birbirini koruma, ileride birlikte çalışabilme düşüncesi gibi kişisel ilişki ve unsurların da dikkate alınması gerekir (Çelik, İbra, s. 139-143; Üçışık/Çelik, 314 vd.). Bununla birlikte ortaklığı temsil etme yetkisi olmamasına rağmen yapılan işlemler sonucunda diğer pay sahiplerine nazaran özel bir menfaat sağlayan kişilerin de oydan yoksunluğunun kabul edilmesi gerekir.
Aynı şekilde, aile tipi anonim ortaklıklarda tüm ortakların yönetici olması durumunda, TTK. m. 436 hükmü nedeniyle ibra kararı alınamaz. Buna gerek bulunmadığı gibi; böyle bir kararın pratik bir değeri de yoktur. Çünkü bu durumda yönetim kurulu üyelerinin hesap verecekleri bir organ, kendilerinden başka bir pay sahibi yoktur. Aynı sonuç tek kişilik anonim ortaklık açısından da sözkonusudur.
Bununla birlikte, pay sahiplerinin tümünün değil de, çoğunluğunun yönetici olduğu aile tipi anonim ortaklıklarda, ibra kararı alınabilir. TTK. m. 436/1 hükmündeki yakın akrabalık yasağı gözönünde bulundurularak, yöneticilerin dışında kalan tek pay sahibi geçerli bir ibrayı sağlayabilir (Çelik, İbra, s. 154-155; Üçışık/Çelik, 321-322).
Bütün bu bilgiler ışığında somut olay ele alındığında; ibra kararın da diğer alınan bütün kararlarda olduğu gibi sadece davacının 5.370.370 adet muhalif oylarına karşılık 9.444.444 adet oyla, diğer paysahiplerinin, yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere, tümünün onayıyla gerçekleştiği görülmektedir. Şirket yönetim kurulu başkanı …’ün, şirketin toplamda ¨14.814.814,00 olan pay toplamının ¨8.703.704,00’sini elinde bulundurduğu, kendi kendisini ibra etmek yasağına aykırı davranarak, kendisinin ibrasında kendi lehine oy kullandığı görülmektedir. Bu yönüyle alınan karar TTK’nun 436. maddesine açıkça aykırıdır. Diğer üç küçük hisse sahibi; …. (¨296.296,00.),……. (¨296.296,00), ….. (¨148.148,00) hisseye sahip olup, davacının muhalif kaldığı ibra oyunda …’ü ibra kararı alması nisap olarak mümkün değildir.Yönetim kurulu üyelerinin birbirlerinin ibralarında oy kullanamayacakları gözönüne alındığında ve büyük pay sahibi ortağın oyunun hesaba katılmadığı bir durumda da diğer yönetim kurulu üyelerinin ibraları da oyda yoksunluk nedeniyle mümkün değildir. Yine, finansal tablo ve raporların usulüne uygun tutulmamış olup oylanan maddelerin iptal edilmesi de dikkate alındığında, alınan ibra kararının da iptali şartlarının oluştuğu anlaşıldığından ilgili maddenin iptaline karar vermek gerekmiştir.
c)Bağımsız denetçi atanmasına ilişkin gündemin 6. maddesiyle alınan karar:
Gündemin 6 ncı maddesiyle davalı şirkete bağımsız denetçi atanmasına karar verilmiş,davacı bu karara da muhalif kalmıştır.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda ;”Bağımsız denetçi atanmasına karar verildiği davacının yukarıda yer alan gerekçelerini tekrarlayarak ayrıca “2012, 2012, 2014, 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait varsa bağımsız denetim raporu asıllarının tarafımıza verilmesi, olmayan yıllara ilişkin de bağımsız denetim yapılmasını talep ediyoruz. 2018 yılına ilişkin teklif edilen bağımsız denetim firması tarafımızca kabul edilemez, yaptırılacak ise daha önceki gibi …… veya benzeri uluslararası yatırımcılara hitap eden saygın bir bağımsız denetim firmasına yaptırılmasını istiyoruz” demek suretiyle karara muhalif kaldığı görülmektedir. Finansal tablo ve raporlar usulüne uygun tutulmadıklarından, daha önce hazırlanan bağımsız denetim raporları usulsüzlükleri tespit ederek finansal tablo ve raporların dürüst resim ilkesi çerçevesinde tutulmasına yardımcı olmadıklarından ve bu konuda paysahiplerine gerekli bilgiyi verebilecek nitelikte olmadıklarından, anılan kararın da iptali gerektiği ..” yönünde görüş bildirilmiş ise de,bağımsız denetçi,denetime tabi şirketler tarafından TTK’nun 397 ve devamı maddeleri uyarınca genel kurul tarafından kanunen atanması zorunludur.Bunun aksi davranışlar yönetim kurulunun sorumluluğunu gerektirebilir. Genel kurul tarafından atanan bağımsız denetçinin işini tarafsızlıkla yapamayacağı ve yetersiz olduğunun düşünülmesi hâlinde TTK’nun 399 ncı maddesinni dördüncü fıkrası hükmü uyarınca denetçinin değiştirilmesi mümkün iken faaliyet raporlarının ve finansal tablolarında usulsüzlük olması nedeniyle şirket genel kurulu tarafından yeterli çoğunlukla seçilen bağımsız denetçi seçimine ilişkin kararın iptali mümkün olmayıp yapılan seçim kanuna,ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı bulunmadığından anılan maddenin iptaline ilişkin istemin reddine karar vermek gerekmiştir.
c)Yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396 ncı Maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesine ilişkin gündemin 7. maddesiyle alınan karar:
Gündemin yedinci maddesinde yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396 ncı Maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesi hususu oyçokluğu kabul edilmiştir.
Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet yasağı bakımından şunları söylemek mümkündür. Şirketle işlem ve rekabet yasağının amacı çıkar çatışması halinde şirketi korumaktır. Anılan yasaklar mutlak nitelikte olmayıp genel kurulun izni halinde yönetim kurulu üyeleri bu yasaklardan muaf olurlar. Burada sorun yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını ve rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul kararına katılabilip katılamayacağı ve kendi lehinde oy kullanabilip kullanamayacağıdır.
Bilindiği üzere, şirketle işlem yapma ve şirkete borçlanma yasağı TTK’nun 395, maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin 1, fıkrasına göre”Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”
Rekabet Yasağı ise TTK md. TTK’nun 396 düzenlenmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasına göre;
“Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.”
Her ne kadar kanunda yönetim kurulu üyesinin, ortaklıkla işlem yapmasını veya rekabet etmesini mümkün kılan genel kurul oylamasına katılabilip katılamayacağı konusu açıkça düzenlenmemişse de, konu öğretide tartışılmış ve olumsuz şekilde cevaplandırılmıştır. Gerçekten …….., şirketle işlem yapma ve rekabet yasağının kaldırılmasının yönetim kurulu üyesini bir pay sahibi olarak ilgilendirmediğini, aksine buradaki menfaatin (pay sahipliği sıfatından doğmayan) özel nitelikteki bir menfaat olduğunu ve ilgili kişi ile anonim şirketi karşı karşıya getirdiğini, genel kurulun verdiği izin kararına yönetim kurulu üyesinin oyu ile katılamayacağının kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir ( …….., Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, İstanbul 1983, s. 109 vd).
Yargıtay da bu sorunun olumsuz cevaplanması gerektiğini yani üyelerin yasağı kaldıran oylamada oydan yoksun olduklarını çeşitli kararlarında ortaya koymuştur (Y. 11.HD. 14.3.2011 tarih ve 2009/10138 E, 2011/2606 K. sayılı kararı; Y. 11. HD. 29.11.1994, E. 5250/K. 9136; 11. HD. 5.5.1981 E. 1267/K. 2213).
Bu durumda gündemin 7. maddesi yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluğu dikkate alınarak değerlendirilmelidir Yukarıda ibraya ilişkin gündem maddesinde de belirtildiği üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulaması oydan yoksunluk hâlinde bu kimselerin oyları düşüldükten sonra geriye kalan oyların kararın alınması bakımından yeterli olup olmadığına bakılarak bir sonuca varılması yönünde olup, huzurdaki davada yönetim kurulu üyeleri 7. Gündem maddesinin onaylanmasında oy kullanamazlar. TTK işlem yasağının ve rekabet yasağının kaldırılması bakımından ağırlaştırılmış bir nisap öngörmemiştir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de aksi bir düzenleme yoktur. O halde TTK md. 418 (2) gereği kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir. Bu durumda 6102 Sayılı YTTK’nm 436/1. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri kendileri ile ilgili rekabet yasağının kaldırılması oylamasında, anılan yetkinin verilmesine ilişkin karar ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan, oy yoksunluğu hali uygulanmalıdır. Ancak buradaki oy yoksunluğu yönetim kurulu üyesinin kendisi ile ilgili karara ilişkin olup diğer üyelerin yasaklarının kaldırılmasında yönetim kurutu üyesi oy kullanabilir.Bu hususlar gözönüne alındığında yönetim kurulu üyesi …’ün bu oylamada oy kullandığı,bu kişinin oyu ve muhalefet oyu düşüldüğünde,yönetim kurulu üyesi …’e TTK’nun 395 ve 396 ncı maddeleri uyarınca izin verilmesine ilişkin kararın oyda yoksunluk ilkesi gereğince iptali gereklidir.Aynı şekilde diğer yönetim kurulu üyesi…..’ün,…’ün kızı olduğu,bu nedenle bu kişinin kızı ile ilgili yapılan oylamada TTK’nın 436/1 nci maddesi uyarınca oy kullanamayacağı gözönüne alındığında yönetim kurulu üyesi…..’e TTK’nun 395 ve 396 ncı maddeleri uyarınca izin verilmesine ilişkin kararın oyda yoksunluk ilkesi gereğince iptali gereklidir.Diğer yönetim kurulu üyelerine izin ile ilgili oylamada büyük pay sahibi ortak … oy kullanabilecek olup bu kişinin oyunun geçerli kabul edilmesi nedeniyle diğer yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine ilişkin oylamada yeterli çoğunluk sağlanmaktadır.Ancak, yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere yönetm kurulu tarafından finansal tablo ve raporlar usulüne uygun tutulmamış olup usulsüzlük yapan bu kişilere TTK’nın 395 ve 396 ncı maddelerinde belirtilen izinlerin verilmesi açıkça objektif iyiniyet kurallarına aykırı olacağından diğer yönetim kurulu üyeleri olan …,… ve ……..’e TTK’nın 395 ve 396 ncı maddelerinde belirtilen iznin verilmesine ilişkin kararın iptaline karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile; davalı şirketi 26/04/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda, gündemi 2,3,4 ve 7 numaralı maddelerinde alınan kararların kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olması nedeniyle İPTALİNE,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨44,40 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨ 35,90 ‘den mahsubu ile bakiye ¨8,50 harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
4-Davacı tarafından yapılan 26 tebligat+posta ücreti ¨251,00, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨ 6.000,00 olmak üzere toplam ¨6.251,00 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına(1/5) göre hesaplanan ¨5.000,80’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen kısım üzerinden hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen kısım üzerinden hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan ¨195,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.19/09/2019

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Kâtip …..
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”