Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/437 E. 2019/978 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/437
KARAR NO : 2019/978

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/05/2018
KARAR TARİHİ : 10/10/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/11/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 03/05/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;
Davalı tarafından müvekkili aleyhine Bakırköy ….İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosya ile kötü niyetli icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin davalıya herhangi bir borcu olmadığını, davalının müvekkili aleyhine 30/07/2016 keşide tarihli ¨ 60.000,00, 30/08/2016 keşide tarihli ¨ 60.000,00 , 30/09/2016 keşide tarihli ¨ 60.000,00 , 30/10/2016 keşide tarihli ¨ 98.000,00 bedelli çeklerin tahsili amacıyla icra takibi başlattığını, müvekkilinin takibe konu çekleri düzenlemediğini, çeklerin üzerindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, bu nedenle müvekkilinin söz konusu çeklerden dolayı davalı tarafa borcu olmadığını, davalının müvekkili aleyhine icra takibi başlatmasının amacının, müvekkiline ait taşınmazların icra kanalı ile satışını sağlayıp, değerinden düşük bir bedelle taşınmazlara sahip olmak olduğunu, tedbir kararı verilmediği takdirde müvekkilinin telafisi imkansız zarara uğrayacağını, izah edilen nedenlerle, ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkilinin dava konusu çeklerden davalıya borçlu olmadığının tespitini, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini arz ve talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekilinin 28/05/2018 havale tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle;Davacının müvekkili şirket ile ticari faaliyet içerisinde olduğunu, söz konusu ticari ilişkiye istinaden müvekkiline dava konusu çeklerin verildiğini, ayrıca dava konusu olmayan çeklerinde verildiğini, davacının müvekkiline verdiği çeklerden 15/01/2016 keşide tarihli ¨89.206,00 bedelli, 01/02/2016 keşide tarihli, ¨90.000,00 bedelli , 08/02/2016 keşide tarihli ¨28.000,00 ‘lik çeklerin bedelinin banka havalesi ile ödediğini, diğer ödenmeyen çekler ile ilgili olarak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. Esas, Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün …. Esas, Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyalar ile icra takibi başlatıldığını, davacının müvekkiline verdiği ve bedeli ödenen çekler ile davaya konu edilen çekler üzerinden imzanın aynı olduğunu, bedelini ödediği çeklerin üzerindeki imzayı kabul etmiş iken, davaya konu çekler üzerinde ki imzayı inkar etmesinin kötü niyetli olduğunu, izah edilen nedenlerle, davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun 72.maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi ….’nın 10/12/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda;Davalı tarafından davacıya Tekstil ürünleri satışı yapılması şeklinde 2015 yılında başlayan ve 2016 yılında da devam eden bir ticari ilişki kurulduğunu, işbu ticari ilişki neticesinde, davalının davacıya toplam ¨ 798.327,65 ‘lik fatura tanzim ederek davacının borçlandığını, davacının da davalıya toplam ¨ 5.093,70’lik fatura düzenleyerek ve yine toplam ¨ 785.206,00’lik çeklerle ödeme yaparak alacaklandığı ve 2016 yılı sonunda davalının davacıdan ¨8.027,94 alacak bakiyesi kaldığını, dava konusu edilen 4 adet ¨ 278.000,00’lik (icra takibinde faiz+komisyon+çek tazminatı – çek yasal yükümlülük bedeli düşülmüş hali ile ¨307.320,19 olmaktadır) çek karşılığında davacının davalıdan mal aldığı, ancak aldığı mallar karşılığında verdiği çek bedellerini ödemediğinden, davacının davalıya borçlu olduğu ve dolayısıyla menfi tespit taleplerinin yerinde olmadığı sonucuna varıldığını bildirilmiştir.
Bilirkişi ….’nın 17/06/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda;İnceleme konusu üç adet çekteki imzaların tümünün aynı kişi eli ürünü olduğunu, inceleme konusu çeklerde bulunan imzalar ile …’un karşılaştırma belgelerinden 1 ila 7. sırada dökümü yapılan belgelerdeki imzaları arasında grafolojik ve grafometrik tanı unsurları açısından uygunluk ve benzerlik bulunmadığını, inceleme konusu çeklerde bulunan imzalar ile karşılaştırma belgelerinden 8 ila 10. sırada dökümü yapılan … Bankasının … nolu; …. nolu ve … nolu, … nolu, … ve … nolu; …. Bankasının ….. ve … nolu çeklerdeki …’a atfen atılmış imzalar arasında tersim tarzı başta olmak üzere yapıların oluşturulma şekli, yapılar arası mesafe, örgüleniş, işleklik derecesi, doğrultu, ritm, başlangıç ve bitiriliş özellikleri gibi grafolojik ve grafometrik tanı unsurları açısından çok yüksek derecede uygunluk ve benzerlikler bulunması nedeni ile bu çeklerdeki imzalar ile inceleme konusu 3 adet çekteki imzaların aynı kişinin eli ürünü olduğunu bildirmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık,davalı-alacaklı tarafından icra takibine konu edilen çeklerdeki imzanın davacı-borçluya ait olup olmadığı,davacının,davalıya borçlu olup olmadığı,aynı ticari ilişki nedeniyle verilen ve ödenen çeklerden sonra takibe konu çeklerin üzerindeki imzaların davacıya ait olmadığının ileri sürülmesinin dürüslük kuralına aykırı olup olmadığı,bu davranışın hakkın kötüye kullanılması sayılıp sayılmayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir.Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir.Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Prof. Dr. Hakan Pencanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Doç. Dr. Meral Sungurtekin Özkan, Doç. Dr. Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m.68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.
Somut olayda,takibe konu çeklerin üzerindeki imzaların davacıya ait olmadığı sabittir.Mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesine göre davacı tarafından verilen ve ödenen çekler üzerindeki imzalar ile sahteliği ileri sürülen ve takibe konu çeklerin üzerindeki imzaların aynı olduğu ayrıca davacının takibe konu çek bedelleri kadar davalıya borçlu olduğu tespit edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde;”Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s.226-227)Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Bunlar dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağıdır. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimâllerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s.225).
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2. maddesinin 1. fıkrası herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Davacı,icra takibine konu çeklerin üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle davalıya borçlu olmadığını,davalı ise,davacı ile girişilen ticari ilişki neticesinde davacıya mal sattığını ve karşılığında çek aldığını,bu çeklerden bir kısmının ödendiğini,karşılıksız kalan çekler ile ilgili icra takibine giriştiklerini,davacının borçlu olduğunu,bu nedenle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
SMMM bilirkişi tarafından düzenlenen rapor incelendiğinde,davacı ile davalı arasında tekstil ürünleri alım satımına ilişkin ticari ilişkinin olduğu,davacının,ihraç kaydıyla satın aldığı malları ihraç ettiği,buna lişkin faturalar düzenlediği ve buna göre de davalı tarafından kesilen faturalardaki malların davacıya teslim edildiği hususu sabittir.Yine adli belge inceleme uzmanı bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor incelendiğinde,icra takibine konu çeklerin üzerindeki imzaların davacının eli ürünü olmadığı ve davacı tarafından verilerek ödenen çekler ile icra takibine konu çeklerin üzerindeki imzanın ise aynı kişinin eli ürünü olduğu anlaşılmıştır.
Davacı asıl Mahkeme huzurundaki beyanında,işletmesini kendi adına Hasret Uygun isimli kişinin işlettiğini,daha önce ödenen çekler ile ilgili bilgisinin bulunduğunu,işyerini kendi adına işleten kişinin haberi olmadan dava konusu çekleri kullandığını beyan etmiştir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacı her ne kadar davalı tarafından girişilen icra takibine konu çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmış ise de,davacı tarafından aynı ticari ilişki nedeniyle verilen bir kısım çeklerin ödenmiş olması,bu hususun bilirkişi raporuyla tespit edilmesi yanında davacının da kabulünde olması,(Yüksek Yargıtay 19 ncu Hukuk Dairesi’nin 09/07/2012 gün ve 2012/3793 esas,2012/11374 karar sayılı ilamı)davalı tarafından düzenlenen faturalardaki malların davacıya teslim edildiğinin sabit olması ve davacının bu yöne ilişkin bir itirazının da bulunmaması,davacının hâlâ davalıya icra takibi kadar borçlu olması,davacı tarafından işyerinni başkası tarafından işletildiğinin kabul edilerek zımnî de olsa çek karnesini kullanılmasına da işyerinin işletilmesi kapsamında rıza göstermesi hususları birlikte gözönüne alındığında artık davacının icra takibine konu çeklerin üzerindeki imzaların kendisine ait olmadığını iddia etmesi yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan dürüslük kuralına aykırı olup hakkın kötüye kullanılması şeklinde olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken ¨44,40 karar ve ilam harcının peşin yatırılan ¨5.248,27 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨ 5.203,87 harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨ 24.389,21 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan ¨195,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve …….. sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı,davalının yokluğunda verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.10/10/2019

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Kâtip 242888
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”