Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/304 E. 2019/345 K. 21.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/304
KARAR NO : 2019/345

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/03/2018
KARAR TARİHİ : 21/03/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/04/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 27/03/2018 harçlandırma tarihli dilekçesiyle; “Müvekkilinin …. A.Ş.’den geri alamadığı alacaklan bulunduğunu, müvekkilinin ….mağduru olduğunu, müvekkilinin ….A.Ş.’den kendisine ait son cari hesap ekstrelerinin tarafına verilmesini istediğini, bu talepleri üzerine müvekkilinin hesaplarında 11.098,00 USD olduğuna ilişkin bilgi içindir yazılı belgelerin gönderildiğini, müvekkilinin 8.363,00 USD alacağının tahsili için Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün …. E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, icra takibine henüz tasfiye süreci tamamlanmadığından takip yapılamayacağından bahisle itiraz edildiğini, müvekkilinin 2.735,00 USD alacağına ilişkin olarak henüz takip başlatılmadığını, faaliyet izni kaldırılan İhlas’ın 03/08/2001 tarihinde tasfiyeye girdiğini, 17 yıldan fazla bir süredir tasfiye işlemlerinin devam ettiğini, tasfiyenin yönetim kurulu üyelerinin ve tasfiye kurulunun kötü niyetli yaklaşımlarıyla sonuçlanamadığını, ….için tasfiye karan alınan 03/08/2001 tarihli olağanüstü genel kurul kararında tasfiye memurlarına; kurum alacaklarının tahsilinde basiretli işadamı gibi davranma, şirket ve alacaklılar (mudiler) için faydalı olduğu takdirde 5 yılı aşmamak kaydıyla vadelendirme yapma yetkisi, kurumun aktif değerlerinin toptan veya ayrı ayrı satma konusunda yetki verilerek kurum borçlarının da (mevduatların) 5 yıl içinde hesap sahiplerine ödenmesi hususunda görev ve yetki verildiğini, tasfiye memurlarının görevlerini yerine getirmediği gibi, gerekli denetim de yapılmadığından vatandaşların çaresiz bırakıldığını, …. kurumu ile ….arasında imzalanan 13/12/2000 tarihli rehin sözleşmesinin bu süreçte önemli bir yer edindiğini, bu sözleşme ile …. bayilerinin….’a olan borçlarının 400.000.000,00 USD’lik kısmı için…. A.Ş.’de sahip olduğu ¨14.983.333.333.333 nominal değerli hisse senetlerini ….’a rehin/teminat olarak verdiğini, söz konusu teminat kapsamımda ….merkez binasının da bulunduğunu, ayrıca grup bayilerinin borçlarından dolayı… A.Ş.’ye karşı … A.Ş.’nin müşterek ve müteselsil kefil olduğunun bağımsız denetim raporları ile tespit edildiğini, yine 01 Ocak-31 Aralık 2009 tarihli hesap dönemine ait özel Bağımsız Denetim Raporuna göre ….’a bağlı 144 firmanın …. Kuramıma 450.080.753 USD ve 178.360.317 EURO borçlan olduğunun tespit edildiğini, tasfiye memurlanmn yukarıda belirtilen ve mahkemece tespit edilecek diğer teminatlann nakde çevrilmesi konusunda hiçbir işlemde bulunmadığını, tasfiye kurulunun tasfiyenin gerektirdiği işlemleri yapmadığım, ….’e karşı hukuki yollara başvurulmadığını, 13/12/2000 tarihli rehin sözleşmesi gereğince verilen 400 milyon USD’lik teminatın paraya çevrilmesi hususunda herhangi bir girişimde bulunulmadığım, teminat kapsamında olan ….merkez binası ve başkaca gayrimenkul ve menkullerin satımı için faaliyette bulunulmadığını, izah edilen nedenlerle, şimdilik 2.735,00 USD karşılığı ¨10.852,00’nin dava tarihinden itibaren işeyecek en yüksek mevduat faizi İle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar vekilinin 16/04/2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle;Davacı ile dava dışı T. Halinde …. arasında kâr ve zarara katılım akdi olduğunu, bu akdin tarafı olmayan müvekkilleri aleyhine açılan davanın dinlenemeyeceğini, müvekkili Ercan Durmuş’un 2014 yılı Mart ayında Tasfiye Kuruluna seçildiğini, 2014 yılından önce herhangi bir görevi olmadığını, müvekkilini yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava dışı adı geçen kurumun tasfiye memurları aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi İçin kurumun iflası, yöneticilerin ayrıca kusuru ve davacının net bir alacağı olması gerektiğini, dava dışı îhlas Finans’ın iflas etmediğini, davacının dava dışı kurumdan alacağı kâr ve zarara katılım hesabı olduğu için net bir alacağı olmadığım, Tasfiye sonucunda belli olacak bir hesap ilişkisi olduğunu, tasfiye sürecinin halen devam ettiğini, davacının muaccel ve likit bir alacağı bulunmadığını, Birçok mahkeme tarafından alacaklının, dava dışı T.Halinde …. uhdesindeki kâr ve zarara katılım sözleşmesinden kaynaklanan hak ve alacakları, asıl sorumlu olan şirket yönünden henüz kesinleşmiş, muaccel ve likit olmuş bir alacak olmadığı ve dava dışı şirketin tasfiye işlemeleri tamamlanmadan davacıların alacak talebinde bulunamayacağına, dair karar verildiğini ve kararların kesinleştiğini, mahkemelerin davanın reddine gerekçe olarak; “Kâr ve Zarara katılma hesabı cüzdanı ile yahut buna ilişkin sözleşme ve katılma hesabı sahibi olan gerçek veya tüzel kişilere faiz veya sabit bir gelir ödenmez. Hesap sahibince yatırılan asıl alacağın yani ana paranın aynen hesap sahibine geri ödeneceği de garanti edilemez. özel finans kurumlannın kullandıracakları fon tutarı T.C. Merkez Bankasınca belirlenir. Mevzuatına uygun olarak katılım hesapları sonucu oluşan fonların işletilmesi sonunda katılma hesabı sahipleri lehine kâr niteliğinde gelir tahakkuk etmiş ise katılma hesabı sahibi gelirin ödenmesini talep edebilir. Fonun işletilmesi sonucu zarar gerçekleşmiş ise katılma hesabı sahibi zarar yüklenmek durumundadır. Kâr ve Zarar katılma hesabının özetle açıklanan niteliği ve hükümleri gözetildiğinde mutlak ödenmesi gereken bir alacak olmadığı sonucuna varılmaktadır ’’ gösterdiğini, davanın zamanaşımı dolayısıyla reddi gerektiğini, dava dışı şirketin Tasfiyesinin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı gözetiminde devam ettiğini, her yıl sonunda faaliyet yılına ait bilançolarının çıkartıldığım, genel kurul onayına ve yetkili sicil memurluklarının tasdikine sunulduğunu, şirketlerin tasfiyesinin, alacakların tahsil edilmesi, paraya çevrilerek kıymetlerin satılması sonucunda, şirket pasiflerinin ödenmesi şeklinde gerçekleştiğini, dava dışı şirketin alacaklarının henüz tahsil edilmediğini, dava dışı şirketin alacaklarını tahsil edebildiği nispette pasiflerine karşı yükümlülüklerini yerine getirebildiğini, Tasfiye memurları hakkında, halen tasfiye devam etmekte iken, tasfiyenin bitmiş olduğu ve buna rağmen kâr ve zarar dağıtımının yapılmadığından bahisle İşbu davanın açılmasının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkillerinin davalıya herhangi bir borcu olmadığını, davacıların yalnızca adı geçen kuruma dava açabileceğini, izah edilen nedenlerle, husumet yokluğu yönünden davanın reddine, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, gerek zarar ve tasfiyenin sona ermemiş olmaması ve bu hususların davada ön şart teşkil etmesi ve bu ön şartın bulunmaması nedeniyle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,anonim şirket tasfiye memurlarının sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr….ve ….tarafından mahkememize sunulan 25/01/2019 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle; Davanın, dava dışı şirketin tasfiye memurlarının sorumluluğuna ilişkin olduğu, davacının iddiasının, tasfiye sürecinin yavaş ilerlediği, satılması gereken gayrimenkullerin satılmadığı bu nedenlerle müvekkilinin zarara uğradığı şeklinde olduğu, yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması halinde, bu zarar nedeniyle tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan tasfiye memurlarının kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerektiği, bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalılar tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerektiği, aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonucun, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimalinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmayacağı, yapılan mali incelemede “Tasfiye tarihinden 31/10/2018 tarihine kadar, 222.298 mudiden 200.724 mudiye ödeme yapılarak 21.574 mudiye gerilediği, yine 675.679.038 USD alacaklıya 562.354.078 USD ödenerek, borçların 113.324.960 USD ye gerilediği, yine 244.353.177 EURO alacaklıya 189.904.546 EURO ödenerek, borçların 54.448.631 EURO’ya gerilediği raporlanmıştır.Yapılan incelemelerde, T. Halinde ….ın kullandırdığı kredilerin büyük bir kısmının kendi grup şirketlerine kullandırılan krediler olduğu, keza bu kredilerden Toplam 137 mudiden 587.614.379 USD ve 184.282.093 EURO tahsilat yapıldığı, kalan tahsil edilecek rakamın 97 mudiden 132.548.710 USD ve 53.695.786 EURO olduğu, grup firmaları ile yapılan protokoller ile ödemelerin devam ettiği” tespitlerinin yapıldığı, yapılan bu tespitler dikkate alındığında; davacının iddialarının yerinde olmadığı, davalıların işlemleriyle davacının herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla da davalıların sorumluluğu şartlarının gerçekleşmediğini,bildirdikleri görülmüştür.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir.Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkân verilmiştir.
Yönetim kurulunun hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır.
Tasfiye memurlarının denetim ve gözetim görevi ile ortaklara eşit işlemde bulunma, şirkete karşı rekabette bulunmama, şirketle işlem yapmama, özen ve bağlılık yükümünün yerine getirilmemesi bir zarara yol açmışsa, bunlara aykırılık ytasfile memurlarının sorumluluğuna yol açacaktır.
İşte tasfiye memurlarının işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayan şirkete, meydana gelen zararın giderimini sağlamak için kanunda hukuki sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu çeşitli durumlara göre farklılıklar gösteren hallerde, şirkete veya ortaklar ile şirket alacaklılarına uğradıkları zararları yönetim kurulundan veya diğer sorumlulardan talep etme hakkı vermektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki, tasfiye memurlarının hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir. Zira zarar tehlikesi sorumluluk için yeterli değildir. Ayrıca meydana gelen zararın tasfiye memurlarının kanuna ve esas sözleşmeye aykırı kusurlu davranışları, yani uygun illiyet bağı sonucu meydan gelmesi şarttır.
Tasfiye memurlarına (organa) özgü genel sorumluluk hallerini düzenleyen, TTK m. 553, 6762 sayılı TTK m. 336 dan farklı olarak, ayrı ayrı hangi hallerin sorumluluk doğuracağını belirtmemiş, genel ve kapsayıcı bir şekilde tasfiye memurlarının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlâl edip şirketin zarar görmesine sebep olmaları hallerine hasretmiştir. Maddede belirtilen kanun ifadesi, sadece TTK’nu değil, diğer kanunlardaki yükümlülükleri de kapsar şekilde anlaşılmalıdır.
Madde anlamındaki yükümlülük, tasfiye memurlarının kanunlardaki veya esas sözleşmede bir görev veya yetki bağlamında öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluğunu ifade eder. Bu bağlamda ilk olarak tasfiye memurlarının TTK’nın 369 ncu maddesi anlamında özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağına aykırı davranması, eşit işlem ilkesini ihlâl etmesi açıkça yükümlülük ihlâli olarak tespit edilebilir. Yükümlülükler,tasfiye memurlarının anonim şirketi, ortakları ve alacaklıları korumaya yönelik görev ve yetkilerdir.Yükümlülüklerin kusurlu olarak ihlâli nedeni ile tasfiye memurlarının sorumlu olabilmesi için, ihlâl sonucu, şirketin, ortakların ya da alacaklıların bir zarara uğraması gereklidir. Yükümlülüğün ihlâline rağmen ortada bir zarar yoksa tasfiye memurlarının sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Anonim şirket tasfiye memurlarının hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan tasfiye memurlarının sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta şirketin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi tasfiye memurlarını sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık ytasfiye memurları kendilerine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşlarsa, sorumlu olacaklardır.TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması, tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
6102 sayılı TTK da değişiklik yapan 6335 sayılı Kanun, m. 553’ü ilk haline dönüştürerek, önceden olduğu gibi kusurun ispatını davacıya yüklemiştir.Buna göre meydana gelen zararın oluşmasında tasfiye memurlarının kusurlu olduğu davacı tarafından ispat edilecektir.
Yeni TTK kusurun niteliğini, İsviçre hukukundaki gelişmelere uygun olarak, objektifleştirmiştir. Objektifleştirilmiş kusura göre, sorumlu olan kişi aynı olayda, bilinçli ve mantıklı bir kişinin aynı şartlar altında göstermesi gereken özeni göstermiş olmalıdır. Bu nedenle hakkında sorumluluk davası açılan tasfiye memurunun kendi işinde göstermesi gereken özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulması mümkün olmadığı gibi, tecrübesizliği ve yeterince bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması da mümkün değildir.
Hâkim, tasfiye memurları aleyhine açılan sorumluluk davalarında, özen borcunun kapsamını dikkate alarak, onların kusurlu olup olmadığını, kendilerine yüklenen özen borcunu yerine getirip getirmediklerini araştıracaktır.Tasfiye memurlarının söz konusu kararı verirken, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığı, gerekli dokümanların toplanıp toplanmadığı, konu hakkında uzman kişilerden görüş alınıp alınmadığı özen borcu kapsamında incelenecektir. Hâkim, tasfiye memurlarının karar verdikleri konuya vakıf olup olmadıklarını, verdikleri kararın bilincinde olup olmadıklarını ve şirketin çıkarlarına yabancı hususların karara etkisinin bulunup bulunmadığını, TTK m. 369’da benimsenen özen ölçüsünde araştıracaktır. Bir karar alınmadan önce gerekli araştırmanın yapıldığı, şirket çıkarına yabancı etkilerin söz konusu olmadığı bir kararın özen borcuna aykırı olamayacağı ve tasfiye memurlarının sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bu durumda tasfiye memurlarının tercihine saygı duyulmalı,kararın yerinde olup olmadığı tartışılmamalıdır. Zira tasfiye memurları, kanunun kendileri için getirdiği objektif özeni göstermiş ve bu kararı almıştır.
TTK m. 553/1 göre, meydana gelen zarardan şirket, ortaklar ve alacaklılar doğrudan zarara uğramışlar ise bunlar, tasfiye memurlarına karşı doğrudan sorumluluk davası açabileceklerdir. Bu nedenle TTK ortakların ve şirket alacaklılarının doğrudan uğradıkları zararlar nedeni ile tasfiye memurlarına karşı dava hakkına sahip olduklarını açıkça hüküm altına almıştır.
Doğrudan zararlar şirketin zarar görmesinden dolayı değil, ortak ve alacaklıların şirketten bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Bu dava sonucu elde edilen tazminat davayı açan kişilere verilir.
Buna karşılık şirketin zarara uğradığı hallerde, şirketin yanında ortaklar da, tazminatın şirkete ödenmesini istemeleri şartıyla dava hakkına sahiptirler (TTK m. 555). Bu maddeye göre, şirket ya da pay sahipleri zarara neden olan tasfiye memurlarına karşı sorumluluk davası açabileceklerdir. Ayrıca bu davanın ortak tarafından açılmış olması halinde, TTK m. 555/2’de bir yenilik olarak dava masrafları rizikosu, davacı lehine kolaylaştırıcı hüküm getirmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, tasfiye memurları aleyhine sorumluluk davası açma hakkı öncelikle anonim şirketindir. Davanın şirket tarafından açılmaması veya açılamaması halinde şartlar mevcutsa, ortakların veya alacaklıların da bu davayı açma hakları vardır (TTK m. 555- 556).
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması hâlinde, bu zarar nedeniyle tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan tasfiye memurlarının kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalılar tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimâlinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmaz.
Davacının iddiası, tasfiye sürecinin yavaş ilerlediği, satılması gereken gayrimenkullerin satılmadığı yönündedir. Bilirkişi raporunda yer alan “… Tasfiye tarihinden 31/10/2018 tarihine kadar, 222.298 mudiden 200.724 mudiye ödeme yapılarak 21.574 mudiye gerilediği, … Yine 675.679.038 USD alacaklıya 562.354.078 USD ödenerek, borçların 113.324.960 USD’ye gerilediği, … Yine 244.353.177 EURO alacaklıya 189.904.546 EURO ödenerek, borçların 54.448.631 EURO’ya gerilediği raporlanmıştır. … Bilirkişi kurulu tarafından yapılan tespitte, T. Halinde …ın kullandırdığı kredilerin büyük bir kısmının kendi grup şirketlerine kullandırılan krediler olduğu, keza bu kredilerden Toplam 137 mudiden 587.614.379 USD ve 184.282.093 EURO tahsilat yapıldığı, kalan tahsil edilecek rakamın 97 mudiden 132.548.710 USD ve 53.695.786 EURO olduğu, grup firmaları ile yapılan protokoller ile ödemelerin devam ettiği anlaşılmış olup davacının iddialarının yerinde olmadığı, davalıların işlemleriyle davacının herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla da davalıların sorumluluğu şartlarının gerçekleşmediği anlaşıldığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,

2-Alınması gerekli ¨44,40 karar ve ilam harcının peşin alınan ¨185,33 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨140,93 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨595,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
6-Davalılar tarafından yatırılan ancak kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde kendilerine İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalılar vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.21/03/2019

BAŞKAN …
☪e-imzalıdır.☪
ÜYE …
☪e-imzalıdır.☪
ÜYE …
☪e-imzalıdır.☪
KÂTİP …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”