Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1340 E. 2020/742 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1340
KARAR NO : 2020/742

DAVA : Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
DAVA TARİHİ : 28/12/2018
KARAR TARİHİ : 12/11/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)dosyasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 28/12/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Davalı şirketin Ticaret Sicil Gazetesi’nin 25 Mayıs 2012 tarihli ve …… sayılı unvan değişikliğine konu ilanı ile değişiklik tarihinden bu yana ….. Süt ve Süt Ürünleri Gıda Turizm Otomotiv İnşaat Pazarlama ve Sanayi Ticaret Ltd. Şti. olarak ticari faaliyet gösterdiğini, firmanın eski unvanının ise ……. Gıda Turizm Otomotiv İnşaat Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. olduğunu, müvekkili …….’in davalı şirkette halihazırda % 33 oranında hisseye sahip olduğunu, şirket bünyesinde 2017 yılı Ocak ayına kadar müdürlük görevini yürüttüğünü, 06.01.2017 tarihli genel kurul ile müvekkilinin çoğunluk hissesi %33’e düştüğünü, yine aynı genel kurulda müdürlük görevine …’in atandığını, müdürlerin temsil görevlerini yerine getirirken TTK mad. 626 kapsamında düzenlenen özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağı hususlarına riayet etmesi gerektiğini, müvekkilinden sonra atanan müdürün özen ve bağlılık yükümlülüklerini yerine getirmediğini, rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, şirket menfaatlerinin zedeleyici faaliyetlerde bulunduğunu, bu eylemlerin şu şekilde olduğunu; davalı şirketin ticari faaliyetlerini yürüttüğü adresin,…..Süt Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş.’nin …… şubesi olarak belirlenerek, 04.05.2017 tarihli ve ……. sayılı sayılı Ticaret Sicil Gazetesi ile ilan olunduğunu, ……Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’nin …… Şubesi’nin söz konusu adreste faaliyet göstermesi ile birlikte davalı şirketin tüm satışlarının, portföyünün ilgili şube aracılığıyla…..Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’ye kaydırıldığını, tüm satışların ilgili firma üzerinden yapılmaya başlandığını, söz konusu şube tayini ile davalı şirketin satışlarının, kesilen faturaların ciddi anlamda düştüğünü, sembolik, göstermelik işlemler yapıldığını, şirket karlılığının büyük oranda sekteye uğradığını, her iki şirketin muhasebe kayıtları ile bu hususun teşvik edileceğini, ayrıca…..Süt Ürünleri San. ve Tic. AŞ. yetkililerinden …… ile davalı şirket hissedarlarından olan aynı zamanda da müdürlük görevini yürüten …… arasında akrabalık ilişkisi bulunduğunu, internette arama yaptırıldığında her iki firmanın birlikte olduğu yönünde kayıtlara ulaşıldığını, dolayısıyla TTK 630/3 maddesi kapsamında haklı sebep olarak işbu eylem ve işlemlerle şirketin içinin boşaltıldığını, müvekkilinin zarara uğratıldığını, davalı şirket bilançosuna müvekkili aracılığı ile 07.05.2015 tarihinde kazandırılan İstanbul ili, ……. İlçesi, …… Mahallesi, …… Ada,……. Parsel,……. nolu bağımsız bölümde yer alan taşınmazın, yine…..Süt Ürünleri San. ve Tic. AŞ. ortaklarından ……’a 16.10.2018 tarihinde ¨200.000,00 bir bedelle satıldığını, ilgili taşınmazın villa niteliğinde olup, satış bedeli göz önünde bulundurulduğunda şirketi zarara uğratıcı işlem olduğunun sabit olduğunu, söz konusu taşınmazın satışı için herhangi bir izin veya onay alınmadığını, davalı şirkete, 2017 yılı Şubat ayından itibaren …… Süt Ürünleri iç ve Dış Ticaret Ltd. Şti. tarafından yüklü miktarlarda faturalar kesildiğini, ilgili firmadan daha önce bu tür sözde alindar yapılmadığını, mevcut müdürün atanması sonrasında yüksek meblağlı şirketi zarara uğratıcı işlemler yapıldığını, ……. Süt Ürünleri İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti. yetkililerinin, davalı şirketin ortağı ve müdürü olan …’in müdürü ve ortağı olduğu başka bir şirket olan ….. Süt Ürünleri San. ve Dış Tic. Ltd. Şti’nde sigortalı çalışan olduğunu, organik bağ dikkate alındığında yapılan işlemlerin şirketin içini boşaltmaya yönelik işlemler olduğunu, ayrıca müvekkilinin müdürlük görevinden ayrılmasından itibaren başkaca firmalara yapılan yüksek ödemeli işlemlerin ve ……. Süt Ürünleri İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti. arasında yapılan işlemlerin, muhasebe kayıtlarının, firma ortak ve yetkililerinin, irsaliyelerin, teslimat belgelerinin, teslimata aracılık eden araç plakalarının, banka kayıtlarının ve diğer tüm kayıtların incelenmesini talep ettiklerini, bu nedenlerle, davalı şirket yöneticisi/ müdürünün TTK 630/2 maddesi uyarınca yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını ve davalı şirkete kayyım atanmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalılar vekilinin 06.02.2019 h.tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili …’in müdürlük görevinde özen ve bağlılık yükümlülüklerini yerine getirdiğini, müvekkili ….. Süt’ün, ….. Süt Ürünleri’nden aldığı süt ürünlerini…..Süt’e sattığını, ……Süt’ün faaliyet konusunun pazarlama olduğunu, bu nedenle söz konusu firmanın lojistik ağı ve müşteri portöyü bulunduğunu, ….. Süt’ün…..Süt Ürünleri’ne kârlı satışlar yaptığını, herhangi bir zarar edilmediği gibi, piyasanın altında satış da yapılmadığını, davalı müvekkilinin göreve gelmesinden sonra ….. Süt’ün satış ve karlılığının arttığını, …… Süt Ürünleri yetkilisi …… ile …’in akraba olmadıklarını, davalı şirkete ait taşınmazın ¨ 200.000,00 değil, ¨550.000,00 ’ye satıldığını, şirketin zarara uğratılmadığını, ……. Süt Ürünlerin’den alınan faturaların fıktif olmadığını, müvekkilinin göreve başlamasından sonra davalı şirketin bir çok kredi ve çekli borcunun kapatıldığını, şirketin kamu borçlarının ödendiğini, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, limited şirket yöneticisinin temsil ve yönetim yetkisinin kaldırılması istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler ….. , Dr. ….. ve …… tarafından mahkememize sunulan 20/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacının talebinin, davalı şirket müdürünün haklı nedenle görevinden azledilmesi ve davalı şirkete kayyım atanması istemine ilişkin olduğunu, dava konusu taşınmazın ……’e (davacının abisi olduğu beyan edilmiştir) ait iken 07.05.2015 tarihinde davalı şirkete satışının yapılması, bu satışın davacının yönetici olduğu dönemde gerçekleşmesi, şirket yetkilisi olan ve dolayısıyla da defterleri tutma yükümlülüğü bulunan davacının taşınmazın satışını ticari defterlere işlememesi, yine aynı şekilde taşınmazın 16.10.2018 tarihinde ……’a satılmasından elde edilen ¨ 150.000,00 , ¨ 249.990,00 ve ¨ 150.100,00 ‘lik bedellerin davalı şirket kasasından yatan ve ortaklar cari hesabından yatan olarak ticari defterlere kaydedilmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; taşınmazın inançlı işlemle davalı şirkete devredildiğinin, davalı şirketin gerçek malik olmak amacıyla taşımazı devralmadığının kabulü gerektiğini, yine davalı şirketin 2016 yılında ¨ 16.143.121,51 olan aktifinin, 2017 yılında ¨8.750.674,41’ye düşmesi, 2017 yılından itibaren şirkete ait 21 adet taşıtın satılması, bu taşıtlardan 19 tanesinin…..Süt’e satılması, mevcut durumda şirketin sadece…..Süt’e satış yapması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalı şirketin sadece…..Süt’e satış yapmasının, satış ve pazarlama işlerinin bu şirket üzerinden gerçekleştirilmek istendiğinin davalı şirketin ortaklarınca kararlaştırıldığını, davalı şirket ile dava dışı…..Süt arasında 2017 yılından öncesine, yani davacının yönetici olduğu döneme dayanan bir ticari ilişki olduğu dikkate alındığında, davacının bu şireketten haberdar olduğu ve bu şirketle ticaret yaptığını, bununla birlikte, davalı şirketin 2015 yılında ¨ 26.814.396,58 satışa karşılık ¨110.545,85; 2016 yılında ¨28.694,922,20 satışa karşılık ¨133.186,40 ve 2017 yılında ¨10.498.857,23 satışa karşılık ¨ 63.490,00 kar elde ettiği halde, 2018 yılında nerdeyse 2015 ve 2016 yıllarında olduğu gibi ¨ 23.617.474,58 satış yapmasına karşılık ¨ -545.624,46 gibi büyük bir oranda zarar etmesi, bu duruma davalıların makul bir gerekçe sunamamaları, anılan zararın şirketin elde etmiş olduğu karın satış yapılan şirkete aktarıldığı ihtimalini güçlendirmesi, kamu borçlarının 2017 yılından itibaren ödenmemesi, kamu borçlarının ödenmemesi nedeniyle ortakların dolayısıyla davacının da kişisel sorumluluğunun tehlikeye girmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; haklı nedenle davalının şirket müdürlüğünden azledilmesi şartlarının gerçekleştiğini bildirmişlerdir.
Bilirkişiler ….. , Dr. ….. ve …… tarafından mahkememize sunulan 14/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;kök rapordaki görüşünden rücu ederek , davalı şirket müdürünün azli için haklı nedenlerin oluşmadığını bildirmiştir.
Davalı şirketin 05/01/2017 tarihinde yapılan genel kurulunda ortaklarından davalı …’in şirketi münferiden temsil etmeye yetkili kılınmıştır.Temsil ve ilzam yetkisi TTSG’nin 12/01/2017 gün ve 9240 sayılı nüshasında yayınlanmıştır.Davacı ise,davalı şirketin ortağı olup tarafların aktif ve pasif husumetlerinin bulunduğu anlaşilmaktadır.
Huzurdaki davanın konusu davalı şirketin müdürü davalı ……..’in TTK md. 630 (2)’ye istinaden haklı sebeple mahkemece temsil yetkisinin kaldırılarak görevden azlidir, Ortaklara ait yönetme hakkı ve temsil yetkisinin kaldınlmasına ilişkin olarak 6102 s. TTK mülga TTK dan farklı bir düzenleme getirmiştir, Limited şirketlerde müdürlerin görevden alınması, yönetim ve temsil yetkisinin geri alınması ve sınırlandırılmasını düzenleyen TTK md, 630- (1) e göre “Genel kurul müdürü veya müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkım ve temsil yetkisini sınırlayabilir”
Görüldüğü üzere TTK md. 630’da müdürlüğün azille sona ermesi bakımından ne ortak olan müdürle ortak olmayan müdür ayrımına gidilmiş ne dc müdürlük sıfatının şirket sözleşmesi ya da genel kurul kararıyla kazanılması durumları için farklı hükümler öngörmüştür. Böylece 6102 s. TTK ortak olup olmamasına, veya sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla atanıp atanmadığına bakmaksızın genel kurul kararıyla müdür veya müdürleri görevden alma ya da yönetim hak ve temsil yetkisinin sınırlanmasına, imkân sağlamıştır.
Genel kurulda çoğunluğun sağlanamaması halinde TTK md, 630 (2) ye istinaden her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. Şirketin pay dağılımı dikkate alındığında davalının genel kurulda azlinin veya yetkilerinin sınırlandırılmasının mümkün olmadığı görülmekledir. O halde TTK md. 630 (2) ye istinaden her bir ortak tarafından mahkemeden haklı sebeplerin varlığına istinaden müdürün azli talep edilebilir, Bununla birlikte limited şirket müdürünün azli veya temsil yetkisinin sınırlandırılmasını isteyen ortağın haklı nedenlerin varlığını ispat etmesi gerekir. Haklı sebeplerin neler olabileceği TTK md, 630 (3)’de örnekseme yoluyla sayılmıştır. Buna göre, yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlâl etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.Haklı sebep, her olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir.Genel kurulun birçok kez kanuna aykırı şekilde toplantıya çağrılması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlâli, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr payının sürekli azalması, ortaklar arasmdaki şiddetli geçimsizlik, şirketin devamlı olarak kâr getirmemesi, şirket amacının gerçekleşmesinde ekonomik ve hukuki imkânsızlık, kanun esas sözleşme ve genel kurul kararlarının yerine getirilmemesi veya sürekli şekilde ihlali, uzun yıllar ciddi bir faaliyetin olmaması gibi hususlar haklı sebep olarak kabul edilebilir.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülmektedir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlâli, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak, tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebepler, pay sahiplerinin maddi haklarının ihlâl edilmesinden bağımsız olarak müdürlerin haklı sebeple azline gerekçe teşkil edecek ise, bu sebeplerin, ortaklığın devamına ve pay sahiplerinin bundan sonra birlikte çalışmasına engel teşkil edecek ağırlıkta olmalarını aramak gerekir. Bu da ancak pay sahiplerinin kişiliklerinin önemli olduğu şahıs şirketi benzeri aile şirketlerinde yahut az ortaklı küçük anonim ortaklıklarda söz konusu olabilir (Nuri Erdem, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 154-155).
Davacılar davalının özen yükümlülüğünü ihlâl etmiş olmasını haklı sebep olarak ileri sürmektedir. 6102 s, TTK md, 626 da özen ve bağlılık yükümlülüğü düzenlenmiştir. Özen yükümlülüğü ve şirketin menfaatlerinin gözetimi şirket ortağı olsun olmasın bütün yöneticileri kapsayacak biçimde düzenlenmiştir. Madde dikkatle incelendiğinde “özen yükümlülüğü” ile “şirket menfaatinin gözetilmesi” kavramlarının birbirinden ayrıldığı görülmektedir. Özen yükümlülüğü ile kastedilen, müdürlerin iş ve işlemlerde göstermeleri gereken dikkat, ciddiyet ve bilimselliktir, Tl’K md, 626‘nın gerekçesinde bu durum “bir karar alınmadan önce pazar araştırması, finansal durum değerlendirmesi, borçlara ve etiğe uygunluk İncelemesi yapılması bilimselliğin ve modern yönetim ilkelerinin gereği olup, bu inceleme, araştırma ve değerlendirmeler özen kavramının tanımına dahildir” şeklinde ifade edilmiştir. İşin gerektirdiği özen görevi yerine getirebilmek için yetkin olma, ilgili bilgileri değerlendirebilme, uygulamayı vc gelişmeleri izleyebilme ve denetleyebilmek için gereken yetenek ve öğrenime sahip olmayı gerektirir. Müdür görevine getirilen bir kimseden aynı nitelik ve büyüklükteki bir şirketin yöneticisi gibi davranması, önüne gelen bilgileri değerlendirebilecek, uygulayabilecek, sektördeki gelişmeleri takip edebilecek, şirketi kontrolü altında tutabilecek, onu yönetebilecek yetenek ve eğitime sahip olması beklenecektir. Gerekli dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediği, her olayın kendi bünyesinde incelenmeli ve ölçü olarak, normal tedbirli bir insandan, o olayda ve koşullarda beklenen davranış dikkate alınmalıdır.
Limited şirketlerin yönetim ve temsiline ilişkin TTK. m. 623/3 hükmüne göre: “Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler”.
Davacı,davalı müdürün azli için şirkete ait taşınmazın düşük bedelle satıldığı,dava dışı şirkete ,davalı şirketin bedelsiz veya düşük bedelle devredildiği ve davalı şirketin kötü yönetim nedeniyle büyük zarar etmesi nedenlerini ileri sürmektedir.
İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Anılan ispat kuralları gereği, davacının, davalının müdürlükten azli için haklı nedenlerin varlığını geçerli delillerle ispat etmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda iddiaların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle, bilirkişi raporunun, mali inceleme bölümünde, tespit edildiği üzere, dava konusu taşınmazın ……’e (davacının abisi olduğu beyan edilmiştir) ait iken 07.05.2015 tarihinde davalı şirkete satışının yapılması, bu satışın davacının yönetici olduğu dönemde gerçekleşmesi, şirket yetkilisi olan ve dolayısıyla da defterleri tutma yükümlülüğü bulunan davacının taşınmazın satışını ticari defterlere işlememesi, yine aynı şekilde taşınmazın 16.10.2018 tarihinde ……’a satılmasından elde edilen ¨150.000,00, ¨249.990,00 ve ¨150.100,00’lik bedellerin davalı şirket kasasından yatan ve ortaklar cari hesabından yatan olarak ticari defterlere kaydedilmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; taşınmazın inançlı işlemle davalı şirkete devredildiği, davalı şirketin gerçek malik olmak amacıyla taşımazı devralmadığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim, davalı şirket tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin olarak gerçek bir bedel ödediğine dolayısıyla zarara uğradığına ilişkin herhangi bir somut delil sonulmaması da varılan sonucu desteklemektedir. Dolayısıyla anılan taşınmazın düşük bedelle satıldığı, bu bakımdan da şirketin zarara uğratılchğı yönündeki davacının iddiası yerinde değildir.
Davacının yönetici olduğu dönemde gayrimenkul satışına ilişkin işlemlerin yapılmış olmasına ve bu durum davacı tarafından ticari defterlere işlenmemesine karşılık; taşınmaz satışının bir haklı neden olarak ileri sürülmesi iyiniyetle de bağdaşmamaktadır.
Yine, davalı şirket ile dava dışı…..Süt arasında 2017 yılından öncesine, yani davacının yönetici olduğu döneme dayanan bir ticari ilişki bulunmaktadır. Davalı şirketin sadece aktifleri değil, aktifleriyle birlikte pasiflerini de büyük bir kısmı bu şirkede devredilmiştir. Şirketin 2016 yılında ¨16.143.121,51 olan aktifinin, 2017 yılında ¨8.750.674,41’ye düşmesi, 2017 yılından itibaren şirkete ait 21 adet taşıtın satılması, bu taşıtlardan 19 tanesinin…..Süt’e satılması, mevcut durumda şirketin sadece…..Süt’e satış yapması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalı şirketin sadece…..Süt’e satış yapmasının, satış ve pazarlama işlerinin bu şirket üzerinden gerçekleştirilmek istendiğinin davalı şirketin ortaklarınca kararlaştırıldığı, davalı şirket ile dava dışı….. Süt arasında 2017 yılından öncesine, yani davacının yönetici olduğu döneme dayanan bir ticari ilişki olduğu dikkate alındığında, davacının bu şireketten haberdar olduğu ve bu şirketle ticaret yaptığı sonucuna varılmaktadır. Bu şirkete malların bedelsiz veya daha düşük bir bedelle devredildiğine ilişkin herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Bir şirketin organik bağının bulunduğu bir başka şirketle ticaret yapmasında herhangi bir yasal engel bulunmadığı da dikkate alındığında, da anılan durumun bir haklı neden oluşturmadığı da açıktır.
Davalı şirketin 2018 yılında yapılandırılan kamu borçlarından; ¨103.630,25sinin davacının yetkili müdür olduğu 2015-2016 dönemden, ¨93.719,28sinin de davalının yetkili müdür olduğu dönemlerden gelmektedir. Her iki dönem arasında oransallık bakımından ciddi bir fark bulunmadığından, bu kamu borçları nedeniyle davalı şirket müdürünün ağır bir kusuruna rastlanmadığından, oluşan kamu borçları nedeniyle davalı şirket müdürünün azli için haklı bir neden oluşmadığının kabulü gerekir.
Davalı şirketin faaliyet karlılığı 2015 yılında %4, 2016 yılında %5 iken 2017 yılına gelindiğinde %17’kere kadar çıkmış, ancak sonraki 2018 ve 2019 yıllarında %1’lerin altına düşmüştür. Ancak karlılık durumunun ciddi oranda düşmesi ya da şirketin zarara uğraması tek başına şirkmet müdürünün azli için yeterli değildir. Şirket müdürünün azli için müdürün yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi gerekmektedir.
Gerçekten de Yargıtay, vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “…. mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporu doğrultusunda dava dışı limited şirketin, ortağı ve müdürü olan davalı …’e borçlanması, zarar etmesi, kuruluşundan bu yana faaliyet konusu ile ilgili bir işlem dışında herhangi bir kayda rastlanılmaması ve ayrıca şirket ortakları arasında bir takım hukuki ihtilaflar bulunması şirket müdürünün yetkilerinin kaldırılmasında haklı neden olarak kabul edilmiştir. Oysa, dosya kapsamı itibariyle borcun kötüniyetle verildiği ya da alındığı yönünde somut bir bulgu bulunmadığı gibi, şirketin zararının kötü yönetimle ilsili oluv olmadığı, bu zararın müdürden kaynaklanıp kaynaklanmadığı acık bir şekilde ortaya konulmaksızın ve şirket ortakları arasında salt hukuki ihtilaf bulunmasının da müdürün yetkilerinin kaldırılması için muhik sebep oluşturmayacağı nazara alınmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir” (Y. 11. HD’nin E. 2015/4165, K. 2015/5265 sayı ve 15.4.2015 tarihli karan).
Yargıtay vermiş olduğu bir başka karannda da şu ifadelere yer vermiştir: “… davada, mahkemece alınan bilirkişi raporunda; davalının dava dışı …… Gereçleri San. ve Tic. Ltd. Şti’de usulsüz olarak işçi çalıştırdığı ve işyerinde meydana gelen iş kazası ile ilgili yapılan yargılamada davalı …… ‘un kusurlu bulunmuş olduğu; davalı ….. ‘un ortaklar karar defterinde kararlaştırılan 3.500 TL/aylık brüt maaş ödenmesinden farklı olarak 2012 yılında 3.617 TL net maaş almış olduğu, dava dosyasında yer alan dava dışı ….. Gereçleri San. ve Tic. Ltd. Şti. ile ilgili hazırlanan 1.1.2009- 31.6.2009 tarihli gelir tablosu ile 2009/2. döneme dair Geçici Vergi Beyannamesine dair gelir tablosu karşılaştırması neticesinde, dava dışı …. Gereçleri San. ve Tic. Ltd. Şii’nde gayri resmi işlemlerin de yapıldığı kanaatine ulaşılmıştır. Ayrıca bilirkişi raporunda, dava dışı tesis, makine ve cihazların zararına satıldığı hususunda bir tespitte de bulunulamadığı belirtilmiş olmasına rağmen, mahkemece belirtilen bu hususta davacı itirazları dikkate alınmayarak, talebin belirtilen gerekçeyle reddinde isabet bulunmamaktadır. Mahkemece, bilirkişi kuruluna konunun uzmanı kişilerin de ilavesi sağlanarak oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle yukarda sözü edilen gayri resmi iş ve işlemlerin nelerden ibaret olduğu hususunun açıklanması, bu gayri resmi iş ve işlemlerin şirketin ve ortakların zararına yol açıp açmadığı, müdürün yukarda belirtilen yasa maddesinde belirtildiği üzere gerek TTK’da serekse Vergi Kanunları ve sair mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal edip etmediği belirlenerek sonucuna eöre bir karar verilmesi gerekmekte olup, bu sebeple davalı müdürün azline yönelik taleple ilgili mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacı yararına BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir” (Y. 11. HD’nin E. 2014/1349, K. 2014/10635 sayı ve 5.6.2014 tarihli kararı).
Somut olayda her ne kadar davalı şirketin faaliyet karlılığı 2015 yılında %4, 2016 yılında %5 iken 2017 yılına gelindiğinde %17’kere kadar çıkmış, ancak sonraki 2018 ve 2019 yıllarında %1’lerin altına düşmüş ise de, bu düşüşüşün davalı şirket müdürünün kötü yönetiminden kaynaklandığına, müdürün yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiğine ilişkin herhangi bir somut delile rastlanmamıştır. Bu nedenlerle davalı müdürün azline ilişkin davanın esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca her ortak, haklı nedenlerin varlığı halinde limited şirket yöneticilerinin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını mahkemeden talep edebilirler. Anılan maddenin sonraki fıkrasında ise; yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesinin veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesinin haklı sebep olarak kabul olunacağı düzenlenmiş olup şirket müdürünün azli davalarında husumetin, azli istenen müdüre yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup,dava,ortaklık aleyhine açıldığı,ortaklığın pasif nusumetinin bulunmadığı anlaşıldığından,davalı şirket aleyhine açılan davanın,pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacının davalı şirket aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile REDDİNE
2-Davacının davalı … aleyhine açtığı davanın ise yönetici azli koşullarının oluşmaması nedeni ile REDDİNE
3-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨3.400,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨965.80 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı ve davalılar vekillerinin yüzlerine karşı,oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 12/11/2020

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip ……
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.