Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/667 E. 2019/1008 K. 17.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/667
KARAR NO : 2019/1008

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/07/2017
KARAR TARİHİ : 17/10/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/11/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekilinin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 19/07/2017 harçlandırma tarihli dilekçesiyle; Müvekkilinin ….. ve Ticaret A.Ş. nin % 20 hissesine sahip ortağı olduğunu, davalının ise 27/11/2011 tarihinde adı geçen şirketin tüm borçlarını ödemek şartıyla % 80 hissesini kendisi ve aile bireyleri adına devir alan ve halen şirketin Yönetim Kurulu Başkanı olan hakim ortağı olduğunu, şirket 2010 yılında fınansal sıkıntıya girdiğinde müvekkilinin iflas erteleme davası açtığını, bu dava sürerken davalı ile anlaşarak şirketin tüm borçlarını ödemek şartıyla % 80 hissesini davalıya devir ettiğini, davalı ve ailesinden oluşan yeni yönetim kurulunun göreve başladığını, şirketin borca batıklıktan çıktıktan sonra fabrikanın çalışmasına devam ettiğini, bu süreden sonra müvekkiline bilgi vermeyen davalının aslında şirketin içini kendi menfaatine boşaltmaya başladığını herkesten gizlemeyi başardığını, davalının 15/07/2016 tarihinde birden ortadan kaybolduğunu, davalının çucuk pirinç piyasasının en önde gelen fabrikanın sahibi olan ….. ve Ticaret A.Ş. ‘ni sadece tabelası olan bir şirket haline getirmiş şirketin tüm gayrimenkul ve makine parkını sözde satılmış gibi göstererek hileli yollarla haksız kazanç sağlamış ve ortadan kaybolmuş olduğunu, davalının şirketin tüm mal varlığını şirket genel kurul onayını almadan şirket aktifinden çıkararak hem şirketi hem de müvekkilini dolandırmış olduğunu, davalının şirketin tüm malvarlığını elden çıkararak aktifi olmayan bir şirket haline getirdiğini, davalının, şirketin İstanbul İli, Beylikdüzü İlçesi, ….. Köyü, ….. Mevkii,….. Ada, …. Parselde kayıtlı 2.399,90 m2 alana sahip üç katlı fabrika binası ve arsasını alım gücü olmayan üç kişiye devrettiğini, şirketin sahibi olduğu bu gayrimenkulün 2015 yılındaki değerinin en az ¨12.000.000 olduğu halde yarı fiyatına tapuda işlem görmesinin muvazalı bir işlem olduğunu, 2016 yılında da en az ¨13.000.000 değeri olan gayrimenkulün üçüncü kişilere devredilmesinin müvekkilinin yasal iptal haklarını kullanmasına engel olduğunu, davalının sırf fabrika binası ve arsasını devretmekle şirkete en az ¨ 12.000.000 zarar verdiğini, davalının ayrıca en az ¨10.000.000 değerindeki şirketin tüm makine parkını da şirket malvarlığından çıkararak üçüncü kişiye kurdurduğu …… San. ve Tic. A.Ş. ne verdiğini, bu şirketin …… Metal ile aynı faaliyet alanında faaliyete başlamış ve konu olan makine parkının bu yeni şirkete devredilmiş olduğunu, bu şirketin daha sonra merkezinin nakledildiği adresin …… Metal ile aynı merkez adresi olduğunu, yine davalı tarafından …… Metal şirketi çalışanlarının tamamının çalışanların muvafakati olmadan….. Bakır şirketine geçirilmiş olduğunu, dava konusu …… Metal şirketinde günümüzde hiç işçi çalışmamakta olduğunu ve şirketin aktifinde hiçbir malının kalmamış olduğunu, Türk Ticaret Kanununun şirketi zarara uğratan yöneticilerin bu zararların tazmininden sorumlu tutulacağını 553. maddesinde hüküm altına aldığını, yasal düzenleme bu yönde olmasına rağmen hileli yollarla şirketin tüm gayrimenkullerinin ve makine parkının şirket aktifi dışına çıkartılarak şirketi gayri faal hale getiren davalının bu konuda yetki almak için şirket Genel Kurulundan yetki dahi almadan yetkisini aştığını belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da davalının Yönetim Kurulu Başkanı olarak dava dışı …… Metal şirketinin tüm mal varlığını kendine çıkar sağlamak amacıyla hileli ve muvazaalı bir şekilde üçüncü kişilere devir ederek şirketi zarara uğratmış olması sebebiyle şimdilik ¨10.000,00 zararın davalıdan tazmin edilerek dava dışı …… Metal şirketine işlemiş faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 12/09/2017 havale tarihli dilekçesinde; Müvekkili ve …. ailesinin diğer bireylerinin anılan şirkete ortak olmadan önce şirketin borca batık hale geldiğini ve davacının Yönetim Kurulu Başkanı olduğu 2010 yılında iflasın ertelenmesi davasının açılmış olduğunu, iflasın ertelenmesi davası devam ederken müvekkilinin ve …. ailesinin diğer bireylerinin anılan şirkete ortak olduklarını, anılan şirketin % 80 hissesinin dava dilekçesine ek olan listedeki borçların faaliyette bulunulan dönemde ödenmesi koşulu ile herhangi bir devir bedeli ödenmediğini, zira şirketin zaten iflas halinde olduğunu ve şirket hisselerinin herhangi bir değeri olmadığını, müvekkilinin ortak olmasıyla beraber ciddi bir ivme yakalayan şirketin kısa bir zaman içinde protokolde yer alan tüm borçlarını ödemiş olduğunu, taraflar arasında imzalanan listedeki borçlar haricinde başkaca borçların çıkması neticesinde şirketin zora girdiğini, hiç bir şekilde şirket ortağı olmanın gerektirdiği yükümlülüklere uygun davranmayan davacının protokol dışında çıkan borçlara yönelik kayıtsız kaldığını, iflas erteleme sürecinden sonra ciddi bir borç tasfiyesi gerçekleştiren şirkete yönelik devamlı surette davacının Yönetim Kurulu Başkanı olduğu döneme yönelik muvazalı borçların çıkması ve protokoldeki amir hükme rağmen bu borçları davacının ödememesi sebebiyle farklı dönemlerde şirket aktiflerine müracaat edilmiş ve bu şekilde borçların tasfiyesinin sağlanmış olduğunu, bizzat davacı tarafından yapılan başvuruda şirket envanterindeki demirbaşların değerlemeleri yapılmışken neredeyse 30-40 yıllık makinelerin ederinin 20 katı değerde olduğunu iddia etmenin dürüstlük kuralı ile de bağdaşmadığını, davacı yanın bir plan dahilinde şirketin içinin boşaltıldığını iddia ettiğini, ancak müvekkilinin nasıl bir plan yapmıştır ki, şirketin halen müvekkili ve ailesine yaklaşık ¨ 4.000.000 borcu bulunduğunu, müvekkilinin …… Metal A.Ş. ‘den başka herhangi bir ortaklığının mevcut olmayıp aksi yöndeki iddiaların gerçeklik payının bulunmadığını, davacı yanın iddialarının gerçek olmamakla birlikte bir an olsun anılan dava sonucunda müvekkilinin şirkete yönelik tazminat ödemesine karar verilmesi halinde müvekkilinin şirketten alacağı kapsamında takas mahsup talebinde bulunduklarını da ayrıca beyan ettiklerini, davacı yanın ihtiyati tedbir talebinin soyut iddialardan oluştuğunu, bu beyanda mahkemenin ret kararının yerinde olduğunu belirtmişler ve de netice ve talep olarak da davacının açtığı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, yönetici sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. ….. , …. tarafından mahkememize sunulan 21/02/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle; 18/03/2016 tarih ve ….. yevmiye nolu tapu senedinden; İstanbul İli, …. İlçesi, ….. Mahallesi,….Mevkii, … Pafta, … Ada, …. Parselde yeralan 2.399,90 m2 yüzölçümlü, 27/01/1992 tarih ve …. numaralı Yapı Ruhsatına göre 2.606m2 kullanım alanlı Fabrika Binası ve Arsası nitelikli gayrimenkulün dava tarihi itibarı ile yaklaşık rayiç değerinin;
dava tarihi 19/07/2017 itibarı ile:
¨10.424.000,00X(310,24/367,66)=¨ 8.796.012,00
Tapu resmi senet tarihi 18/03/2016 itibarı ile;
¨10.424.000,00 X (259,74/367,66) = ¨7.364.222,00
Davacının, dava dışı ….. ve Ticaret A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı olan davalının, şirketi zarara uğratmış olduğunu iddia ettiğini, yöneticilerin yapmış olduğu işlemler sonucunda bir zararın oluşması halinde, bu zarar nedeniyle yöneticilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan yöneticilerin kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerektiğini, bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalı tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerektiğini, aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmayacağı gibi “ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimâlinin de bulunması” özelliğiyle de bağdaşmayacağını, bu ilkeler çerçevesinde yapılan teknik ve mali inceleme sonucunda davalının Arsa ve Fabrikayı rayiç bedellerinden düşük bir fiyata sattığını, ayrıca şirketin tüm maddi ve maddi olmayan duran varlıklarının hepsini şirket dışına çıkardığı için artık şirketin ana faaliyetlerini yürütemeyecek noktaya geldiğini, bu noktada dava dışı şirkete en az fabrika ve arsa rayiç bedellerinin altında satış tutarından kaynaklanan ¨ 1.446.180,38 zarar verdiği ancak diğer demirbaşlar ve makine teçhizatlar için bu tespitin yapılamamış olmakla birlikte önceki bilirkişi raporlarında ilgili duran varlıklarının değerinin düşük tespit edildiğini, ancak davalının iddialarına yönelik olarak hisse devir protokolü ekinde yer alan alacaklılar listesi içeriğinde yer almayan bir takım borçların da ödendiğinin bir kısmının dosya kapsamındaki incelemelerden doğruluğunun tespit edildiğini, taraflar arasındaki hisse devir protokolüne göre bu borçların davacı …’e rücu edilmesi gerektiğini, davalının rayiç bedelin altındaki satışla vermiş olduğu zarar ve …..’e rücu edilmesi gereken tutarların belirlenip bir mahsup işlemine gidilmesinin mahkemenin takdirlerinde olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Dr. ….. tarafından mahkememize sunulan 04/09/2019 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda özetle;
Rayiç değerlere ilişkin tespit ve değerlendirmelerinde kök rapordakine göre bir farklılık olmadığını, bu ilkeler çerçevesinde yapılan teknik ve mali inceleme sonucunda davalının arsası ve fabrikayı rayiç bedellerinden düşük bir fiyata sattığını, ayrıca şirketin tüm maddi ve maddi olmayan duran varlıklarının hepsini şirket dışına çıkardığı için artık şirketin ana faaliyetlerini yürütemeyecek noktaya geldiğini, bu noktada dava dışı şirkete en az fabrika ve arsa rayiç bedelinin altında satış tutarından kaynaklı ¨1.446.180,38 zarar verdiğini, ancak diğer demirbaşlar ve makine teçhizatlar için bu tespitinin yapılamamış olmakla birlikte önceki bilirkişi raporlarında ilgili duran varlıklarının değerinin düşük tespit edildiğini, davalının iddialarına yönelik olarak hisse devir protokolü ekinde yer alan alacaklılar listesi içeriğinde yer almayan bir takım borçların da ödendiğinin dosya kapsamındaki incelemelerden doğruluğunun tespit edildiğini, taraflar arasındaki hisse devir Protokolüne göre bu borçlann davacı …’e rücu edilmesi gerektiğini, davalının rayiç bedelin altındaki satışla vermiş olduğu zarar ve …’e rücu edilmesi gereken tutarların belirlenip bir mahsup işlemine gidilmesi gerektiğini, buna göre fabrika arsa satışından zarar ile protokolde olmayan ödemelere ilişkin hesaplamanın aşağıdaki gibi olacağını,
Fabrika ve arsa satış zararı ¨ 1.446.180,38
…… ¨ 2.150.000,00
…… ¨1.316.000 ¨40.000,00 (avukatlık)
…. ¨ 1.739.986,51 (Asıl Alacak ve Faiz)
TOPLAM ¨5.245.986,51 ¨1.446.180,38
Mahsup Sonrası ¨3.799.806,13 (5.245.986,51-1.446.180,38)
İlgili mahsup işleminden sonra davacının davalıya ¨3.799.809,13 borcu olduğunu, eş deyişle davalının davacıdan ¨ 3.799.809,13 alacaklı olduğunu bildirmişlerdir.
Limited şirket müdürlerinin denetim ve gözetim görevi ile ortaklara eşit işlemde bulunma, şirkete karşı rekabette bulunmama, şirketle işlem yapmama, özen ve bağlılık yükümünün yerine getirilmemesi bir zarara yol açmışsa, bunlara aykırılık müdürün sorumluluğuna yol açacaktır.
İşte müdürün işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayan şirkete, meydana gelen zararın giderimini sağlamak için kanunda hukuki sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu çeşitli durumlara göre farklılıklar gösteren hallerde, şirkete veya ortaklar ile şirket alacaklılarına uğradıkları zararları yönetim kurulundan veya diğer sorumlulardan talep etme hakkı vermektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki,müdürün hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir. Zira zarar tehlikesi sorumluluk için yeterli değildir. Ayrıca meydana gelen zararın müdürün kanuna ve esas sözleşmeye aykırı kusurlu davranışları, yani uygun illiyet bağı sonucu meydan gelmesi şarttır.
Müdürün (organa) özgü genel sorumluluk hallerini düzenleyen, TTK m. 553, 6762 sayılı TTK m. 336 dan farklı olarak, ayrı ayrı hangi hallerin sorumluluk doğuracağını belirtmemiş, genel ve kapsayıcı bir şekilde müdürün kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlâl edip şirketin zarar görmesine sebep olmaları hallerine hasretmiştir. Maddede belirtilen kanun ifadesi, sadece TTK’nu değil, diğer kanunlardaki yükümlülükleri de kapsar şekilde anlaşılmalıdır.
Madde anlamındaki yükümlülük, müdürün kanunlardaki veya esas sözleşmede bir görev veya yetki bağlamında öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluğunu ifade eder. Bu bağlamda ilk olarak müdürün TTK’nın 626 ncı maddesi anlamında özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağına aykırı davranması, eşit işlem ilkesini ihlâl etmesi açıkça yükümlülük ihlâli olarak tespit edilebilir. Yükümlülükler,müdürlerin limited şirketi, ortakları ve alacaklıları korumaya yönelik görev ve yetkilerdir.Yükümlülüklerin kusurlu olarak ihlâli nedeni ile müdürlerin sorumlu olabilmesi için, ihlâl sonucu, şirketin, ortakların ya da alacaklıların bir zarara uğraması gereklidir. Yükümlülüğün ihlâline rağmen ortada bir zarar yoksa müdürlerin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Limited şirket müdürlerinin hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan müdürlerin sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta şirketin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi müdürleri sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık müdürler kendilerine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşlarsa, sorumlu olacaklardır.TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması,müdürlerin sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
6102 sayılı TTK da değişiklik yapan 6335 sayılı Kanun, m. 553’ü ilk haline dönüştürerek, önceden olduğu gibi kusurun ispatını davacıya yüklemiştir.Buna göre meydana gelen zararın oluşmasında müdürlerin kusurlu olduğu davacı tarafından ispat edilecektir.
Yeni TTK kusurun niteliğini, İsviçre hukukundaki gelişmelere uygun olarak, objektifleştirmiştir. Objektifleştirilmiş kusura göre, sorumlu olan kişi aynı olayda, bilinçli ve mantıklı bir kişinin aynı şartlar altında göstermesi gereken özeni göstermiş olmalıdır. Bu nedenle hakkında sorumluluk davası açılan müdürün kendi işinde göstermesi gereken özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulması mümkün olmadığı gibi, tecrübesizliği ve yeterince bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması da mümkün değildir.
Hâkim, müdürler aleyhine açılan sorumluluk davalarında, özen borcunun kapsamını dikkate alarak, onların kusurlu olup olmadığını, kendilerine yüklenen özen borcunu yerine getirip getirmediklerini araştıracaktır.Müdürlerin söz konusu kararı verirken, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığı, gerekli dokümanların toplanıp toplanmadığı, konu hakkında uzman kişilerden görüş alınıp alınmadığı özen borcu kapsamında incelenecektir. Hâkim, müdürlerin karar verdikleri konuya vakıf olup olmadıklarını, verdikleri kararın bilincinde olup olmadıklarını ve şirketin çıkarlarına yabancı hususların karara etkisinin bulunup bulunmadığını, TTK m. 626’da benimsenen özen ölçüsünde araştıracaktır. Bir karar alınmadan önce gerekli araştırmanın yapıldığı, şirket çıkarına yabancı etkilerin söz konusu olmadığı bir kararın özen borcuna aykırı olamayacağı ve müdürlerin sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bu durumda müdürlerin tercihine saygı duyulmalı,kararın yerinde olup olmadığı tartışılmamalıdır. Zira müdürler, kanunun kendileri için getirdiği objektif özeni göstermiş ve bu kararı almıştır.
TTK m. 553/1 göre, meydana gelen zarardan şirket, ortaklar ve alacaklılar doğrudan zarara uğramışlar ise bunlar, müdürlere karşı doğrudan sorumluluk davası açabileceklerdir. Bu nedenle TTK ortakların ve şirket alacaklılarının doğrudan uğradıkları zararlar nedeni ile müdürlere karşı dava hakkına sahip olduklarını açıkça hüküm altına almıştır.
Doğrudan zararlar şirketin zarar görmesinden dolayı değil, ortak ve alacaklıların şirketten bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Bu dava sonucu elde edilen tazminat davayı açan kişilere verilir.
Buna karşılık şirketin zarara uğradığı hallerde, şirketin yanında ortaklar da, tazminatın şirkete ödenmesini istemeleri şartıyla dava hakkına sahiptirler (TTK m. 555). Bu maddeye göre, şirket ya da pay sahipleri zarara neden olan müdürlere karşı sorumluluk davası açabileceklerdir. Ayrıca bu davanın ortak tarafından açılmış olması halinde, TTK m. 555/2’de bir yenilik olarak dava masrafları rizikosu, davacı lehine kolaylaştırıcı hüküm getirmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, müdürler aleyhine sorumluluk davası açma hakkı öncelikle limited şirketindir. Davanın şirket tarafından açılmaması veya açılamaması halinde şartlar mevcutsa, ortakların veya alacaklıların da bu davayı açma hakları vardır (TTK m. 555- 556).
Yukarıda yapılan genel açıklamalara göre,yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması hâlinde, bu zarar nedeniyle müdürün sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan müdürün kusurlu olduğunun da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalı şirket eski müdürü tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimâlinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmaz.
Davacı şirket vekili,davalı şirket eski müdürünün yaptığı usulsüzlükler nedeniyle şirket zararının tahsili amacıyla huzurdaki davayı açmıştır.Mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre,davalının arsası ve fabrikayı rayiç bedellerinden düşük bir fiyata sattığını, ayrıca şirketin tüm maddi ve maddi olmayan duran varlıklarının hepsini şirket dışına çıkardığı için artık şirketin ana faaliyetlerini yürütemeyecek noktaya geldiğini, bu noktada dava dışı şirkete en az fabrika ve arsa rayiç bedelinin altında satış tutarından kaynaklı ¨1.446.180,38 zarar verdiği,özenli davranarak satılan taşınmazın değerini araştırmadan satış işlemini gerçekleştirdiği, kusuru ile şirketin zararına sebebiyet verdiğinden davacı şirket ortağı tarafından açılan davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile takas-mahsup def’ini ileri sürmüş bilirkişi kurulu raporunda davalının davacıdan olan alacağının şirkete verdiği zarardan mahsubu gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.Buna göre takasın şartları ile somut olayda takas mahsup def’inin yerinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Takas, Borçlar Kanunu’nun 118 vd. maddelerinde düzenlenmektedir.Buna göre, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları bakımından aynı türden malı bir birine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise, taraflardan her biri borcunu alacağı ile takas edebilir.
Takas bozucu yenilik doğuran bir haktır. Bu hak, tek taraflı, şekle bağlı olmayan, varması gerekli bir irade beyanıyla ve şarta bağlanmadan kullanılır. Takasın geçerli olması için karşı tarafın kabul veya onayına gerek yoktur.Takas hakkının kullanılabilmesi için olumlu ve olumsuz şartların gerçekleşmiş olması gerekir. Takas edilecek alacağın karşılıklı, aynı nitelikte, muaccel, dava edilebilir olması, takasın olumlu şartlarını oluşturur.Takas hakkının kanunla veya tarafların yapmış olduğu sözleşmeyle ortadan kaldırılmamış olması ise, takasın olumsuz şartıdır.
Belirtilen bu şartlar mevcut ise, takas hakkı tek taraflı varması gerekli irade beyanıyla kullanıldığı anda her iki borç da az olan borç oranında sona erer. Takas hakkı bu şekilde dava dışında kullanıldığı takdirde hüküm ve sonuçları maddi hukuka göre belirlenir. Ayrıca, takas hakkı sadece davadışında değil, karşılık dava yoluyla veya davada savunma vasıtası olarak da ileri sürülebilir. Takasın davada savunma vasıtası olarak ileri sürülmesi,davalının açılmış olan bir davada ilk defa takas hakkını ileri sürmesi şeklinde olabileceği gibi, davadan önce takas beyanında bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini istemesi şeklinde de olabilir.
Davalı,davacıdan olan alacağının davanın kabulü hâlinde takas ve mahsup edilmesi gerektiğini savunmuş ise de,yukarıda açıklandığı üzere takas şartlarının gerçekleşmesi hâlinde bu def’in kabulüne karar verilecektir.Takasın kabul edilmesi için iki kişinin karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları bakımından aynı türden malı bir birine borçlu olmaları gerekir.Somut uyuşmazlıkta davacı ile davalı arasında bir dava söz konusu olmayıp karşılıklı borçta söz konusu değildir.Davacının borcunun dayanağı ayrı bir sözleşme olup alacaklı konumunda da şirket bulunmaktadır.Kaldıki dava dışı şirketin davalıya bir borcu bulunmamaktadır.Buna göre davalı vekilinin takas mahsup def’inin reddi ile kısmi açılan davanın kabulü ile ile ¨10.000,00 şirket zararının davalıdan faizi ile birlikte tahsiline,davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.

HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ile; ¨10.000,00’nin dava tarıhinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile dava dışı ….. ve Ticaret Anonim Şirketi’ne VERİLMESİNE,
2-Davacının,fazlaya ilişkin haklarının saklı TUTULMASINA,

3-Alınması gerekli ¨683,10 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨170,78 harçtan mahsubu ile bakiye ¨512,32 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından ödenen ¨31,40 Başvurma Harcı ile ¨170,78 Peşin harcının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 15 adet tebligat + posta ücreti ¨132,70 , ¨250 ATGV araç ücreti, yatırılan keşif harcından mübaşire ödenen ¨17,69, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨10.200,00 olmak üzere toplam ¨ 10.600,39 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı kendisine bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨ 2.725,00 davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨863,80 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,

5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı,oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 17/10/2019

Başkan … Üye … Üye … Katip …
☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”