Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/372 E. 2018/296 K. 22.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/372
KARAR NO : 2018/296

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)

DAVA TARİHİ : 22/05/2017
KARAR TARİHİ : 22/03/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 14/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine sunduğu 17/04/2017 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;müvekkilinin davalı şirketin %10 azınlık pay sahibi ortağı ve şirket yönetim kurulu başkanı vekili iken dava konusu 07/04/2017 tarihinde yönetimden istifa etmek zorunda kaldığını, davalı şirket yönetim kurulu şirketin esas sermeyesi ile kanuni yedek akçelerinin bir bölümümün bilanço zararları ile karşılıksız kalıp kalmadığının tespiti zımmında … A.Ş.’den 25/01/2017 tarihli özel tespit raporu aldırdığını, bu rapora göre şirketin öz varlıklarının ¨9.693.270 olduğunu, şirket esas sermayesi ve yedek akçeleri toplamının ¨26.892.861 olduğu bu miktarın ¨17.199.590 tutarında tekabül eden kısmının karşılıksız olduğunu, bu durum neticesinde TTK 376/2 uyarınca yaklaşık 2/3 oranında sermaye kaybı eşiğine ulaşıldığını bu yüzden sermaye azaltımı cihetine gidilmesi gerektiğinin ileri sürüldüğünü, TTK 376/2’de açıkça yazdığı şekilde sermaye kaybının tam 2/3 ve daha fazlasına ulaşmadığı halde 2/3’e yaklaşık olduğunun ileri sürüldüğü ve sermaye azaltımına gidilmesi yönünde karar alınmasının batıl bir karar olduğunu ve kendiliğinden geçersiz olduğunu, dava konusu yönetim kurulu kararının yönetim toplantısından önce birilerince dışarıda hazırlandığını ve batıl olduğunu, son yıllık tasdikli bilançoyu görmeden, özel tespit raporuna dayanılarak yaklaşık rakamlarla ifade edilen hesaplara itibar edildiğini ve bu şekilde sermeye azaltımına dair alınan yönetim kurulu raporunun batıl olduğunu, 01/02/2017 tarihli sermaye azaltımına ilişkin yönetim kurulu raporunda davacı müvekkilinin muhalefet şerhinin mevcut olduğunu, söz konusu raporu tartışmaya açmadan müvekkilince imzalanmasının istendiğini, bu rapora müvekkilinin şerh koymasının engellenmeye çalışıldığını, bu durumlar karşısında müvekkilince Beşiktaş ….Noterliği’nin 06/02/2017 tarih ve … sayılı ihtarnamesinin gönderildiğini, özel tespit raporunda ileri sürülen hesapların doğruluğunun kabul edilse dahi zikredilen ¨26.892.861 miktarındaki şirket esas sermayesi ile kanuni yedek akçelerin ¨17.199.590 tutarına tekabül eden kısmının karşılıksızlığı durumunda TTK mad. 376/2’de yazılı olan 2/3 oranlarına ulaşmadığını aksine TTK mad.376/1’de yazılı olan 1/2 ve daha fazlası oranına ulaşılmış olduğunun belirtildiğini, bu itibarla kanunun emredici hükmü gereği TTK mad.376/1’de yazılı tedbirlerin uygulanmasının gerektiğinin bildirildiğini, yönetim kurulu kararında ve gerekse yönetim kurulu raporunda öz kaynak toplamının ¨9.693.270 olarak tespit edildiğini, şirket esas sermayesi ¨24.531.299 +kanuni yedek akçeler ¨2.361.562 olmak üzere toplam ¨26.892.861 olduğunu, bu bedelin 2/3’ünün ise ¨8.964.287’ye tekabül ettiğini, bu rakamın şirketin öz sermayesi olan ¨9.693.00’nin altında kaldığını şirket sermaye kaybı oranının 2/3 oranında olmadığını ve 1/2 ile 2/3 oranı arasında kaldığını bu nedenle sermaye azaltımına ilişkin madde 376/2 uygulanmasının kanunen mümkün olmadığını, bu şekilde yapılan sermaye artırımının küçük hissedarların paylarının oldukça düşürülmesine neden olduğunu, davacı müvekkilinin bu denli yüksek miktardaki sermaye artışını katılamayacağını, önceden yapılan sermaye azaltımının emredici hükümlere aykırı olduğunu, eşitlik ilkesine ve pay haklarına tecavüz edildiğini ve diğer hususları muhalefet şerhinde bildirmek zorunda kaldığını, … A.Ş.’nin 26/01/2017 tarih ve … karar sayılı şirket yönetim kurulu kararı ve yönetim kurulunun 01/02/2017 tarihli raporlarının batıl-geçersiz olduğunun tespit edilmesini, …. A.Ş.’nin şirket 13/03/2017 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edilen 28/02/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının yokluğunun ve butlanının tespiti ile iptalinin, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA
İDDİA :
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine sunduğu 22/05/2017 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; davacı vekilinin ,müvekkilinin davalı şirketin %10 azınlık pay sahibi ortağı ve şirket yönetim kurulu başkanı vekili iken dava konusu 07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararına müteakiben aynı günü yapılan dava konusu yönetim kurulu toplantısından önce istifa etmek zorunda kaldığını, davalı şirketin kanunun emredici hükümlerine aykırı bir şekilde üstelik küçük pay sahipleri ve müvekkilinin %10 azınlık paylarını bertaraf edecek şekilde kötüniyetle önce sermaye azaltımı yoluna gittiğini, 28/02/2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul kararı ile müvekkilinin muhalefetine rağmen sermaye azaltımına gidildiğini, bu karara ve dayanağı yönetim kurulu kararı ve raporuna karşı Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …esas sayılı dosyası ile belirtilen gerekçelerle yokluğu, butlanının tespiti ve iptali için dava açıldığını, sermaye azaltımı sonrasında oluşan toplam ¨9.693,270,00 tutarındaki mevcut sermayenin ¨27.500.000,00 kadar nakdi sermaye artırımı yapılarak ¨37.193.270,00’ye çıkarılması için 07/04/2017 tarihinde dava konusu olağanüstü genel kurul toplantısının artışına dair olağanüstü genel kurul kararı üzerine, aynı gün saat 12:00’da şirket yönetim taahütnamesi gündemi ile toplanan davalı şirket yönetim kurulunun müvekkilinin kurulundan istifa ettiğini, buna rağmen müvekkilinin katılımı varmış ve imzalamış gibi karar alınıp ilan edilmesinin gerçeğe ve kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğunu, bu nedenlerle 07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının yürütülmesinin geri bıraktırılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, 07/04/2017 tarihli yönetim kurulu kararının batıl ve geçersiz olduğunun tespitine, genel kurul kararının yokluğu ve butlanının tespiti veya iptaline, bu davanın Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA:
SAVUNMA:
Davalı … Anonim Şirketi vekilinin 05/06/2017 tarihli cevap dilekçesini özetle; Davanın dava şartı yokluğu ve Türk Medeni Kanunu madde 2’ye aykırılık nedeniyle ön inceleme aşamasında reddi gerektiğini, davacının butlan iddialarının afaki ve kötü niyetli olduğunu, … sayılı Yönetim Kurulu Kararı’nın TTK ve Şirket ana sözleşmesine uygun alındığını,sermaye azaltımına ilişkin Yönetim Kurulu Raporu’nun TTK uyarınca hazırlanan zorunlu/usulü işlem olduğunu ve butlan yaptırımına tabi bir işlem olmadığını, sermaye azaltımına ilişkin olağanüstü genel kurul kararının bilanço zararının (açığının) kapatılması amacıyla alındığını ve TTK ve şirket ana sözleşmesine uygun olduğunu, eşit işlem yapma borcu açısından bakıldığında gerek sermaye azaltımı gerekse de sermaye artırımı sürecinde tüm pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulduğunu, davacının yönetim kurulu üyeliğinden “gördüğü lüzum üzerine” istifa etmesinin, mahkemeye “zorunda kalmak” biçiminde anlatılmasının “mağduriyet algısı” yaratmaya yönelik olduğunu, davacının TTK madde 448/3 uyarınca teminat göstermesi gerektiğini, davalının ”…” markası altında Türkiye geneline yayılmış mağazaları ile spor parakendeciliği alanında faaliyette bulunduğunu , 2012 yılında…Aş. , …. Aş’ye yatırım yapma ve ortak olma kararı alındığını, …’in … Aş’ye yatırım yapma sürecinde; davacı …, … Aş’yi …’e tanımakla birlikte yatırım ile ilgili inceleme ve değerlendirme sürecinde de yer aldığını, …’in … Aş. ‘ye yatırım yapma sürecinde , yapılan inleceleme ve müzakereler soncunda, 27/06/2012 tarihinde Davalı … Aş., …, … …, …, … (“Mevcut Pay Sahipleri”) ile davacı … ve … arasında “Sermayeye İştirak, Pay Devri ve Pay Sahipleri Sözleşmesi “Pay Sahipleri Sözleşmesi” imzalandığını, Pay Sahipleri Sözleşmesi ile birlikte (aynı tarihte)… ile davacı … arasında 27/06/2012 tarihli ”İşbirliği Protokolü” (“İşbirliği Protokolü”) imzalandığını, 06/11/2012 tarihli “Sermayeye İştirak, Pay Devri ve Pay Sahipleri Sözleşmesi 1. Tadil Protokolü” (“Tadil Protokolü”) ile Pay Sahipleri Sözleşmesi’nin bazı hükümleri değiştirildiğini,söz konusu Pay Sahipleri Sözleşmesi, İşbirliği Protokolü ve Tadil Protokolü hükümleri çerçevesinde; hisse devir işlemlerinin tamamlanması neticesinde davacı …,… ile birlikte “B Grubu” pay sahibi olarak … A.Ş.’ye ortak olduğunu, … A.Ş.’nin hisselerinin %55’i …’e, %10’u davacı …’a devredildiğini ve bakiye %35’i ise … ve …de kaldığını, hisse devir işlemlerinden sonra yapılan ilk genel kurul toplantısında; davacı …, yönetim kurulu üyesi olarak atandığını, davacı …, davalı şirketin yönetim kurulunda “yönetim kurulu başkan vekili” görevinde bulunduğunu, davalı … A.Ş.’nin faaliyetlerinin yürütülmesi ve yönetiminde aktif olarak yer aldığını, davalı … A.Ş. 2013 yılında ¨ 56.181,22, 2014 yılında ¨ 5.121.326,80, 2015 yılında ¨ 6.976.973,90 ve 2016 yılında ¨14.790.044,15 tutarında olmak üzere sürekli zarar ettiğini, 2016 yılı sonlarına doğru ticari gelirler ile zararın kapatılamayacağını, kredi kullanma imkan ve şartlarının ağırlaştığı ortaya çıktığını, başta tedarikçiler olmak üzere üçüncü kişilere verilen taahhütler yerine getirilemediğini, hatta mevcut kredilerde temerrüde düşme riski oluştuğunu, … tarafından tanzim edilen Özel Tespit Raporu, Şirket Yönetim Kurulu’nun 26/01/2017 tarihli toplantısında müzakere edildiğini ve müzakereler neticesinde, bilanço zararının kapatılması amacıyla Sermaye Azaltımı gündemi ile genel kurulun olağanüstü olarak toplantıya çağrılmasına karar verildiğini, 26/01/2017 tarihli yönetim kurulu toplantısındaki müzakerelere davacı … da katıldığını, söz konusu özel tespit raporunun içeriğinden de haberdar olduğunu, davacı …’ın, söz konusu yönetim kurulu toplantısında, özel tespit raporundaki tespitlerin müzakeresi ve içeriğinin değerlendirilmesinden ziyade, aksine toplantıyı sabote etmeye ve karar alınmasına engel olmaya çalıştığını, davacı …’ın, müzakereler neticesinde kararın imzalanması aşamasında da; çoğunluk görüşüne uyacağını beyanla karar metninin “oybirliği” olarak yazılmasını sağladığını ve oybirliği metni altına imzasını da attığını, davacı …, “oybirliği” ile alındığı açık olan karar metnini imzalaması akabinde ise kendi el yazısı ile “aslında toplantıda dillendirdiği ve zaten müzakere edilmiş önerisini” karar metnine şerh koymakta ısrar ettiğini, huzurdaki dava kapsammda söz konusu yönetim kurulu kararının “butlan” nitelikte olduğunu iddia eden davacı …’ın, o dönemdeki bu çelişkili tutumundan menfaat elde etmeye çalıştığını ve kötü niyetli bir yaklaşım içerisinde olduğunu, davalı … A.Ş.’nin, 15/02/2017 tarihinde kredi borç faizini ödeyemediğini ve mevcut kredisini yeniden yapılandırmak durumunda kaldığını, şirket Yönetim Kurulu’nun 03/03/2017 tarihli … sayılı toplantısında, halihazırda şirketin içerisinde bulunduğu durum ve mevcut finansal borç yükü değerlendirildiğini, ….sayılı Yönetim Kurulu Kararı doğrultusunda görevlendirilen …A.Ş. tarafından 13/03/2017 tarihli Nakit Sermaye İhtiyacı Tespit Raporu düzenlendiğini, şirket Yönetim Kurulu’nun 15/03/2017 tarihli …sayılı toplantısında; … tarafından tanzim edilen 13/03/2017 tarihli Nakit Sermaye İhtiyaç Raporu değerlendirildiğini, … görüşü de dikkate alınarak; genel kurulun nakit sermaye ihtiyacının giderilmesi amacıyla sermaye artırımına ilişkin ana sözleşme tadilini görüşmek üzere olağanüstü olarak toplantıya çağrılmasına karar verildiğini, söz konusu kararı da, davacı … “sermaye azaltım kararına karşı her türlü itiraz ve yasal hakları saklı kalmak kaydıyla” oybirliği ile imzalandığını, …. sayılı Yönetim Kurulu Kararı gereği olağanüstü genel kurul toplantısı’na ilişkin çağrı ilanı 21/03/2017 tarihli 9288 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlandığını, tüm pay sahipleri , yeni pay alım haklarını kullanmaya devam edildiklerini, davacı …’ın ise, TTK madde 461/3 hükmü uyarınca, 15 günlük kanuni süre zarfında sermaye artırımına katılıp katılmayacağına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığını ve nihayetinde de sermaye artırımına katılmadığını, davacı …’ın, davalı şirketin sermaye ihtiyacının ne kadar elzem olduğunu bilmesine rağmen sermaye artırımı sürecinde kötü niyetli hareket ettiğini ve sürecin uzamasma sebep olduğunu, piyasa şartları açısından olumlu beklentilerin kısıtlı olduğu bir dönemde, diğer pay sahipleri sermaye artırımına iştirak etmeyerek daha fazla yatırım riski almadıklarını, buna karşın … ¨27.500.000’lik ilave sermaye riskini alarak şirketi ayakta tutmaya çalıştığını, davacı …’ın, 07/04/2017 tarihinde “gördüğü lüzum üzerine” açıklamasıyla yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, davanın dava şartı yokluğu ve dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle reddi gerektiğini, bu nedenlerle …’ın şahsi, hukuki ve cezai sorumlulukları ile diğer hususlarda fazlaya ilişkin haklarının ve sair her türlü itiraz, talep ve dava haklarının saklı kalmak, davacı … dışındaki yönetim kurulu üyeler ile diğer pay sahiplerine yönelik ithamlara ilişkin değerlendirmeler kendilerine ait olmak suretiyle; mahkemenin uygun göreceği nitelikte ve miktarda olmak üzere, davacı …’a teminat yatırması için 1 haftalık kesin süre verilmesini, kesin süre içerisinde davacı …’ın teminat yatırmaması halinde davanın usulden reddini, davacı …’ın Yönetim Kurulu kararlarının geçerliliğine ilişkin açık TTK hükümleri aykırı butlan iddiaları ve TTK madde 376 düzenlemelerinin kasten çarpıtılması temeline dayalı Davalı Şirket ile diğer pay sahiplerini huzurdaki davanın piyasaya etkileri ile baskı altına alarak haksız kazanç elde etmeye yönelik, Türk Medeni Kanunu madde 2 ile emredilen dürüstlük kuralına aykırılığın tipik örneği olan, hukuki yarar içermeyen, çözümü hukuki bilgi dışında teknik bilgi ve inceleme gerektirmeyen davanın ilk inceleme aşamasında dava şartı yokluğu nedeniyle reddini, esas bakımından da hukuki dayanaktan yoksun davarının reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı …’a yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA
SAVUNMA
Davalı vekilinin 26/07/2017 havale tarihli dilekçesini özetle; davacının , dava konusu kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına ilişkin ihtiyati tedbir talebine karşı itiraz ettiklerini, ihtiyati tedbir talebiyle davacının, davalı şirket nezdinde yapılan sermaye artırımından kendisi lehine haksız menfaat elde etme gayreti içerisinde olduğunu, ihtiyati tedbir talebinin kabulünün davalı şirkete , davalı şirketin pay sahiplerine ve diğer dava dışı üçüncü kişilere telafisi mümkün olmayacak zararlar vereceğini, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiğini,
davacının 17/04/2017 tarihli dava dilekçesi ile sermaye azaltımına ilişkin alınan kararların (28/02/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararı ve 26/01/2017 tarihli yönetim kurulu kararı) iptali ve butlanını talep ettiğini , davacının 22/05/2017 tarihinde Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde ikamet ettiği … esas sayılı dava ile sermaye arttırımına ilişkin kararların (07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararı ve 07/04/2017 tarihli yönetim kurulu kararı) iptali ve butlanını talep ettiğini bu davanın Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas numarası ile görülmekte olan dava ile birleştirilmesi ve sermaye arttırımına ilişkin kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesine yönelik ihtiyati tedbir talep ettiğini ve mahkeme tarafından Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verdiğini, davalı şirket’in sermaye azaltımına ve sermaye artırımına ilişkin olağanüstü genel kurul kararları küçük pay sahipleri de dahil olmak üzere davacı dışındaki diğer tüm pay sahiplerinin olumlu oyu (%90) ile alınmış ve yönetim kurulu kararlarında da davacının (o dönemde) muhalefet şerhi dışında diğer tüm yönetim kurulu üyelerinin açık ve net olumlu oyları bulunduğunu, bu yönüyle 28/02/2017 tarihli genel kurulda alınan sermaye azaltımı ve 07/04/2017 tarihli genel kurulda sermaye artımı kararları nedeniyle , davalı şirketin ve yahut diğer küçük pay sahiplerinin de dahil olmak üzere davalı şirket pay sahiplerinin zarara uğratıldığı yönünde, davacının iddiası dışında , herhangi bir iddia , itiraz ve muhalefet bulunmadığını, aksine davacının ihtiyati tedbir talebinin kabul edilmesi halinde, hem davalı şirket hemde pay sahipleri hemde davalı şirket alacaklıları nezdinde telafisi güç ve geri alınamaz zararlar oluşacağını, dava konusu sermaye azaltımı ve sermaye artırımına ilişkin kararların Ticaret Sicil Nezdinde Tescil ve ilan edilmek suretiyle icra edildiğini ve sonuçlarını doğurduğunu, tescilden önce davacının sahip olduğu hukuki itiraz imkanlarını hiç bir şekilde kullanmayıp, söz konusu kararlar icra edildikten ve sonuçlarını doğurduktan sonra ihtiyati tedbir talep etmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davalı şirkete ve diğer pay sahiplerine zarar verme ve baskı kurma amacı taşıdığını, ihtiyati tedbir talebi konusunu itibari ile hukuken uygulanabilir olmadığını bu nedenle davacının ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiğini, davacının esas davadaki talebi ile ihtiyati tedbir talebinin birebir aynı olduğunu, bu nedenle davacının ihtiyati tedbir talebinin davanın esasını çözecek nitelikte olduğunu ve talebinin yargılamayı gerektirdiğini, sonuç olarak hiç bir hukuki itiraz mekanizmasına başvurmadan tescil ve ilan edildikten uzun bir süre sonra, tescil ve ilan edilmek suretiyle hüküm ve sonuçlarını doğurmuş dava konusu kararların yürütülmesinin tedbiren durdurulması talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan ve ihtiyati tedbir talebinin tescil edilmiş dava konusu kararlar bakımından “hukuken uygulanabilir” olmadığından ihtiyati tedbir talebinin reddini, davacının “esas davadaki talebi” ile “ihtiyati tedbir talebinin” birebir aynı olması ve Yargıtay yerleşik içtihatlarında benimsenen “davanın esasını çözer ya da böyle bir sonuç doğuracak tarzda ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği” ilkesi uyarınca da ihtiyati tedbir talebinin reddini, HMK madde 389 vd. hükümleri ve TTK 449. maddesine aykırı olarak talep edilen, anılan maddelerdeki kanuni şartları da ihtiva etmeyen hukuki dayanaktan yoksun ihtiyati tedbir talebinin reddini, hiçbir biçimde kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için mahkeme tarafından davacının ihtiyati tedbir talep etmekte hukuki menfaati olduğunun değerlendirilir ise; dava konusu, sermaye artırımı tutarından az olmamak üzere mahkeme tarafından teminat tutarının belirlenmesini, belirlenen teminat tutarının, belirlenen kesin süre içerisinde davacı tarafından yatırılmasını, davacı tarafından bu kararın yerine getirilmemesi halinde, bu bakımdan da ihtiyati tedbir talebinin reddini, esas bakımından da hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2017 gün ve … esas,… karar sayılı ilamı ile ,bu Mahkemeye ait dosya Mahkememizin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş,Mahkememiz dosyasının yargılaması sırasında birleşen dosyanın Mahkememiz dosyası ile bir ilgisi olmadığı anlaşıldığından ayırma kararı verilerek ayrı bi esas numarasına kaydı yapıldığı ve Mahkememizin 15/06/2017 gün ve … esas,… karar sayılı ilamı ile Mahkememizin … esas sayılı dosyasının bu dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
ASIL DAVADA;
Dava, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından 26/01/2017 gün ve … numaralı sermaye azaltımına ilişkin kararı ile yönetim kurulunun 01/02/2017 tarihli raporunun TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti,yine davalı şirketin 28/02/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti batıl değilse iptali istemine ilişkindir.
BİRLEŞEN DAVADA;
Dava, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından 0704/2017 gün ve … numaralı sermaye artırımına ilişkin kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti,yine davalı şirketin 07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti ,batıl değilse iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Dosyada delil olarak davalının ticari defterlerine dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca davalının ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişiler … ve Prof. Dr. … .. tarafından düzenlenen 31/01/2018 tarihli bilirkişi raporunda;davalı yan ticari defter-belgeleri ile sınırlı olarak yapılan tespit, inceleme ve değerlendirmeler neticesinde; Esas davada davalı şirket yönetim kurulu tarafından 26/01/2017 gün ve … numaralı sermaye azaltımına ilişkin kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olup olmadığını, yine davalı şirketin 28/02/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olup olmadığı alınan kararların kanuna esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığını, birleşen davada davalı şirket Yönetim Kurulu tarafından 07/04/2017 gün ve… numaralı sermaye arttırımına ilişkin kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca atıl olup olmadığını, yine davalı şirketin 07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olup olmadığını, batıl değil ise, iptal koşullarının oluşup oluşmadığını, alınan kararların kanuna esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı hususları davanın uyuşmazlık konularını oluşturduğunu, davalının 2014, 2015 ve 2016 yılları ticari defterlerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu 222 md.ve 6102 sayılı TTK 64/3 md. gereğince mevcut haliyle sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğunu, 21/11/2016 tarih ve …sayılı YKK’da, 26/01/2017 tarihli … sayılı YKK’da; Genel Kurula Sunulan 01/01/2017 tarihli Yönetim Kurulu raporunda, 28/02/2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul kararının tutanağında; 03/03/2017 tarihli ….sayılı Yönetim Kurulu Kararın’da, 15/03/2017 tarihli …sayılı Yönetim Kurulu Kararın’da, 07/04/2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul kararının tutanağında davacı yan … veya vekilinin muhalefet şerhlerinin olduğunu, 28/02/2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı Çağrı İlanı 02/02/2017 tarihli … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi 654. sayfasında ilan edildiğini, 28/02/2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Tutanağının 13/03/2017 tarihli sayılı ve … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi 178. sayfasında yayınlandığını, 07/04/.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Çağrı İlanının 21/03/2017 tarihli … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi 686.sayfasında ilan edildiğini, 07/04/2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantı Tutanağının 09/05/2017 tarihli ve … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi 556. sayfasında yayınlandığını, davalı şirketin 2014-2016 yıllarında Net Dönem Zararı verdiğini, 2014 yılından itibaren düzenli olarak zararın arttığını, bu zararın önemli bir sebebinin finansman giderlerinden kaynaklandığını, davalı Şirketin 2014-2016 yılları arasında özkaynakları sırasıyla ¨36.166.289,65 ¨24.483.314,66 ve ¨9.693.270,58 olup, yıllar itibariyle bakıldığında özkaynaklarının azaldığını, bilanço zararlarından dolayı şirketin sermaye kaybettiğini, 2016 yılı bilanço verilerine göre matematiksel olarak TTK’nın 376/2. maddesinde tanımlanan sermaye ve kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin karşılıksız kalması durumunun henüz oluşmadığını, davalı şirket tarafından alınan “sermaye arttırım” kararında ¨ 27.500.000,00 nakdi sermaye artışının tamamı davalı şirket ortaklarından …. A.Ş. tarafından karşılanmış ve Sermaye arttınm sonrasında şirketin ortaklık yapısı %88,3 oranında…A.Ş.’nin, %4,56 oranlarında Ortaklardan … ve …’ün, %2,61 oranında ise davacı …’ın şeklinde gerçekleştiğini, sermaye azaltımı yapılmadan sermaye arttırımına gidilseydi ve alınan sermaye arttırım kararında ¨27.500.000,00 nakdi sermaye artışının tamamı ortaklardan yine ….A.Ş. tarafından karşılanmış olsa idi, sermaye arttınm sonrasında şirketin ortaklık yapısı %78,8 oranında …AŞ’nin, %8,3 oranlarında Ortaklardan … ve …’ün %4,7 oranında ise davacı …’ın şeklinde gerçekleşmiş olacağını, sırasıyla alınan sermaye azaltım ve arttırım kararlardan sonra şirketin diğer ortakları olan … ve ….’ün payları da düştüğünü, kararlar öncesi %17,5 olan payları %4,56 olduğu, sermaye azaltımı yapılmadan sermaye arttırımına gidilseydi ise bu ortakların payları %4,7 olacağını, sermaye azaltımı kararını 28/02/2017 tarihli Genel Kurul Toplantısın’da, “Sermaye Arttırım” kararı ise 07/04/2017 tarihinde alındığı aralarında iki aydan daha kısa bir süre olduğunu, sonuç olarak , davalı şirketin amacına ulaşmak için davacıya daha az zarar verecek yolu benimsemek yerine alınan sermaye azaltımı kararı ile davacının daha fazla payını kaybetmesine yol açmak suretiyle hakların sakınılarak kullanımı yasağını ihlal ettiğini, alına bu kararın dürüstlük kuralına aykırılık dolayısıyla iptal edilebileceğini bildirdikleri görülmüştür.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide …., …..ve …. birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere TTK.nun 446.maddesi uyarınca toplantıya katılan üyenin karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirmesi gerekmektedir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında, sonradan alınacak karara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımamaktadır. Muhalefetin, görüşülen öneriye değil, alman karara karşı yapılması gerekmektedir. Yine Yargıtay kararlarında, muhalefetin anılı karardan sonra olması gerektiği, zira karar öncesinde karara peşinen muhalefet etmenin mümkün olmadığı da ifade edilmektedir.
Esas davada, davalı şirket Yönetim Kurulu tarafından 26/01/2017 gün ve… numaralı sermaye azaltımına ilişkin kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olup olmadığı, yine davalı şirketin 28/02/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olup olmadığı alınan kararların kanuna esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı, birleşen davada davalı şirket Yönetim Kurulu tarafından 07/04/2017 gün ve 2017/23 numaralı sermaye arttırımına ilişkin kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olup olmadığı, yine davalı şirketin 07/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararının batıl olup olmadığı, batıl değil ise, iptal koşullarının oluşup oluşmadığı, alınan kararların kanuna esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı iptal koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda ilk olarak yönetim kurulu kararlarının batıl olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. İptal davasından farklı olarak yönetim kurulu bir süre ile sımrlandırılmamıştır. Yönetim kurulu kararları şeklen veya içerik itibarıyla geçersiz olabilir (Bkz. Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul 2016, 2. Bası, s. 259 vd.). Şekle aykırı kararlara örnek olarak davacının iddiasında olduğu gibi kararın yönetim kurulu dışında alınmış olması gösterilebilirse de, huzurdaki uyuşmazlıkta davacının Yönetim Kurumu toplantısına katıldığı ve kararı imzaladığı muhalefetini tutanağa geçirttiği dikkate alındığında şeklen batıl bir karardan bahsedilemez. İçerik bakımından ise 6102 s. TTK md. 391 yönetim kurulu kararlarının bazı hallerde batıl olacağını düzenlemekte olup, burada örnekseme yoluyla sayılan hallerin örneğin eşitliğe aykırılığın veya alınan kararın anonim şirketlerin temel yapısına uymayan ve sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen bir nitelikte olduğunun söylenemeyeceği yine sermayenin kaybı dolayısıyla genel kurulu sermaye azaltımı gündemiyle toplantıya çağırmanın pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki haklarının kullanımını kısıtlamaya veya ortadan kaldırmaya yönelik bir karar olmadığı (oy kullanma, toplantıya katılma, kâr payı alma gibi haklarının ihlâli veya kısıtlanması söz konusu değildir) dolayısıyla butlan koşullarının oluşmamıştır. Yine davacının iddiasının aksine TTK md. 376 f. 2 yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırabilmesi için kesin biçimde sermayenin 2/3 ünün kaybını aramamaktadır. Burada yönetim kurulunun kararı tavsiye niteliğinde olup, genel kurul sermaye artırımı veya azaltımı konusunda münhasıran yetkilidir.Son olarak 01/02/2017 tarihli yönetim kurulu raporunun butlanından söz edilemeyeceği; ancak icra edilebilir kararların butlanının söz konusu olabileceğini belirtmek gerekir. Netice itibarıyla anılan yönetim kurulu kararlarının butlan koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından davacının asıl ve birleşen davada yönetim kurulu kararları ile raparunun batıl olduğunun tespitine ilişkin açtığı davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacının 28/02/2017 tarihli genel kurulda alınan sermaye azaltımına ilişkin kararın butlanının tespiti veya iptaline ilişkin talebine gelince: Öncelikle davalı şirket genel kurulunda alınan sermaye azaltımı kararının batıl sayılmasını gerektirecek herhangi şekli veya içerik bakımından emredici bir düzenlemeye aykırılık söz konusu değildir. O halde bir sonraki aşamada kararın iptal edilebilir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekecektir.
TTK md. 445’e göre kanun esas sözleşme veya dürüstlük kuralına aykırı kararların iptali talep edilebilir. İptal davası açabilmeye ilişkin TTK md. 446’da anılan toplantıya katılma halinde muhalif kalma ve muhalefeti zapta geçirtme ve iptal davasını genel kurul kararından itibaren 3 ay içerisinde açma koşulunun yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
O halde burada alınan kararın içerik bakımından iptal koşullarının oluşup oluşmadığının incelenmesi gerekmektedir. Davalı şirket genel kurulunda sermayenin büyük bir kısmının yitirilmiş olması dolayısıyla sermaye azaltımı kararı alındığı anlaşılmaktadır. TTK md. 376 f. 2 şirkete sermayesi ile kanuni yedek akçeleri toplamının 2/3’nün zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı hallerde sermayenin 1/3 ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verme hakkı tanımaktadır. Ancak bu hak yani sermaye artırımı veya azaltımı sadece sermayenin 2/3’nün yitirilmesi ile sınırlı olarak verilmiş bir hak değildir. Şirket genel kurulu kanuni düzenleme ile getirilen sınırlamalar dışında dilerse sermaye artırımı veya azaltımına gidebilir. O halde alınan sermaye azaltımı kararında kanuna aykırılık söz konusu değildir. Davalı şirketin esas sözleşmesinde de sermaye azaltımı ve artırımına ilişkin farklı bir düzenleme olmadığı örneğin sermayenin kaybı halinde sermaye azaltımına değil; sermaye artırımına karar verilir gibi bir düzenleme bulunmadığı, dolayısıyla alınan kararın bu yönüyle esas sözleşmeye aykırılık teşkil etmemektedir.
Yapılan sermaye azaltımı ile ilgili iptali talep edilen karar, esas itibarıyla kanuna veya esas sözleşmeye aykırılık teşkil etmemekle birlikte davacının asıl iddiası olan ve iptal sebepleri arasında yer alan afaki iyiniyet kurallarına aykırılık bakımından da incelenmelidir. Anonim şirketlerde çoğunluk prensibi geçerli olmakla birlikte bu ilkenin katı biçimde uygulanmasına hukuk düzeni izin vermemektedir. Çoğunluğun ortaklık çıkarları gerektirmediği halde gücünü kötüye kullanarak aldığı azlığı veya münferit pay sahiplerinin haklı çıkarlarını zedeleyen kararlar objektif iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ederler. Dürüstlük kurallarına aykırılık hali esasen Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde ifadesini bulan genel kurulun anonim şirketlere uyarlanmasından ibarettir. Gerek genel kurul kararlarının gerekse yönetim kurulunun sermaye artırımına ilişkin kararının geçerliliği bakımından kanuna ve esas sözleşmeye uygun olmaları yeterli olmayıp; ayrıca dürüstlük kuralına da uygun olmaları, çoğunluğun menfaati ile azlığın menfaatini dengede tutmaları gerekmektedir. Bu bağlamda irdelenmesi gereken husus ise iptali talep edilen 28/02/2017 tarihli kararının hakkın kötüye kullanımı yasağı kapsamında değerlendirilen hallerden birisini ihlâl edip etmediğidir. Azlığın korunmasında eşitlik ilkesi etkin bir araç olmakla birlikte hakkın kötüye kullanımı yasağının tüm hallerinin bu ilkeye dayalı olarak önlenmesinin mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Özellikle de az çok şirketin çıkarlarını koruyan kararların varlığı durumunda eşitlik ilkesi, hakkın kötüye kullanımını engellemek bakımından yetersiz kalmaktadır. Alınan kararın aynı zamanda şirketin çıkarlarına uygun göründüğü hallerde çoğunluk, gerçekte izlediği amacını ve hakkın kötüye kullanımını bu yolla pekala peçeleyebilmektedir.
İşte bu noktada hakkın kötüye kullanımı yasağının özel hallerinden birisi olan ve anonim şirketler hukuku alanında da uygulaması bulunan „hakların sakınılarak kullanılması ilkesi” (schonende Rechtsausübung) devreye girmektedir. Bu ilke esasen kamu hukuku alanında geçerli olan ve T.C. Anayasa’sının md. 13’de ifadesini bulan “ölçülülük” prensibinin özel hukuktaki karşılığıdır. Nasıl ki; hakkı sınırlayan her idari işlem amaca uygunluğunun yanı sıra gerekli, ölçülü olmak zorundaysa özel hukukta da hakkın sakınılarak kullanılması en az zarar verici yolun seçilmesi gerekmektedir. Amaç ile araç arasındaki dengenin kurulmasını sağlamak bakımından hakkın sakınılarak kullanılması ilkesi azlığın korunmasında son derece önemli bir fonksiyona sahiptir.
Dürüstlük kuralının bir görünüm biçimi olan bu ilke, hakkını birçok biçimde veya yolla kullanabilecek olduğu durumlarda hak sahibinin esirgeyici tutum sergilemesini gerektirir. İlke olarak hak sahibinin seçtiği biçim veya onun karşı taraf için doğuracağı sakıncaları göz önünde tutma yükümlülüğü yoktur. Ancak aynı menfaati başka bir yoldan ve karşısındakine zarar vermeden veya daha az zarar vererek elde edebiliyorsa hak sahibinden hakkını sakınarak kullanması beklenir.
Yukarıda da belirtildiği üzere çoğunluk tarafından gerçekte izlenilen amacın ve hakkın kötüye kullanımının şirket çıkarlarının arkasına sığınılarak peçelenmesi pek de zor değildir. Bu duruma en çok sermaye artırımı kararlarında rastlamak mümkündür. Azlığın menfaatlerinin zarara uğratılması bakımından sermaye artırımı kararının şirketin hiç ihtiyacı olmadığı bir zamanda yapılması ile şirketin sermaye ihtiyacının arkasına sığınılarak yapılması arasında bir fark yoktur. Bir başka ifade ile azlık sadece şirketin sermaye artırımına hiç ihtiyacı olmayan bir dönemde sermayesinin artırılması suretiyle zarara uğratılmaz. Şirketin sermaye artırımına ihtiyaç duyduğu hallerde de çoğunluk azlığı bertaraf etme amacını şirket menfaatinin arkasına gizleyebilir. İşte bu halde hakların sakınılarak kullanılması ilkesi çoğunluğun amacının ortaya konulmasında önemli bir işlev görür. Zira azlığın çıkarlarının şirket çıkarları ile karşı karşıya geldiği bu gibi durumlarda sadece eşitlik ilkesinden hareketle hakkın kötüye kullanımını tespit edebilmek mümkün olmamaktadır. Çoğunluk açısından bir sermaye azaltımı/artırımımn gerekliliğini ispat etmek, azlığın çıkarlarının göz ardı edilmesinin sebebini sermaye azaltımı/artırımına bağlamak sıklıkla rastlanan bir durumdur. O nedenle çoğunluğun alınan karar ile başkaca haksız amaçlar peşinde olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ancak çoğunluğun karar alırken gerçekte ulaşmak istediği haksız amacının ne hakim ne de azlık tarafından incelenip ortaya çıkarılması doğrudan mümkün olmadığından bu amacın varlığı dolaylı yoldan belirlenmelidir. Alınan kararın azlığın korunması bağlamında gerekli önlemleri içerip içermediği sorgulandığında bu önlemlerin alındığı söylenemiyorsa, çoğunluğun amacının ileri sürülen görünürdeki gerekçe olmadığı ortaya çıkar.
Sermaye azaltımı/artırımında geniş bir takdir hakkına sahip genel kurul, elde edilecek yararın birden çok biçimde sağlanması mümkün olan hallerde esirgeyici tutum sergilemeli ve azlığı zor durumda bırakacak azaltım ve artırım yöntemlerinden uzak durmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında davalı şirketin 28/02/2017 tarihli sermaye azaltım kararı ve akabinde yaklaşık bir ay sonra alınan sermaye artırımı kararı(07/04/2017 tarihli genel kurul) ile davalı şirketin hakkın sakınılarak kullanımı yasağını ihlâl etmiştir.Şöyle ki, bilirkişi kurulu tarafından yapılan tespitler neticesinde şirketin sermayesinin büyük bir kısmını yitirmesinin ardından alabileceği önlemler açıklanmış olup, şirket bu tedbirlerden davacının haklarını daha az zarara uğratacak ama şirketi de koruyacak tedbir yerine, davacının şirketteki paylarını sulandırarak onu şirket dışına itecek bir yöntemi seçtiği görülmektedir.
Gerçekleştirilen “sermaye azaltımı” sonrasında şirketin ortaklık yapısı değişmemiştir. Alınan “sermaye arttırım” kararında ¨27.500.000,00 nakdi sermaye artışının tamamı Ortaklardan … A.Ş. tarafından karşılanmış ve sermaye arttırım sonrasında şirketin ortaklık yapısı %88,3 oranında…. A.Ş.’nin, %4,56 oranlarında Ortaklardan … ve …’ün %2,61 oranında ise davacı …’ın şeklinde gerçekleşmiştir.
Alınan sermaye arttırım kararında ¨27.500.000,00 nakdi sermaye artışının tamamı Ortaklardan …A.Ş. tarafından karşılanmış olsa idi, sermaye arttırım sonrasında şirketin ortaklık yapısı %78,8 oranında … A.Ş.’nin, %8,3 oranlarında ortaklardan … ve …’ün %4,7 oranında ise davacı …’ın şeklinde gerçekleşmiş olacaktı.
Görülüyor ki, aslında azaltım yapmadan sermaye artışı yapılsa idi şirket yine amacına ulaşmış olacak ve davacı … bu sermaye artışına katılmasa idi her halükârda daha yüksek bir sermaye oranına sahip olacaktı.
Bu durumda alınan sermaye azaltımı kararı ve sonrasında yapılan sermaye artırımı kararı ile davalı şirketin haklarını sakınılarak kullanımı yasağını ihlal ettiği, dürüstlük kuralına aykırılık dolayısıyla alınan kararların iptal edilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1- Davacının davalı şirket yönetim kurulunun 26/01/2017 tarih ve 2017/05 sayılı yönetim kurulu kararı ile yönetim kurulunun 01/02/2017 tarihli raporunun batıl olduğunun tespitine ilişkin açtığı davanın REDDİNE,
2-Davacının , davalı şirketin 28/02/2017 tarihli olağan üstü genel kurulunda alınan kararların iptali istemi ile açtığı davanın kabulü ile davalı şirketin 28/02/2017 tarihli olağan üstü genel kurulda 2 nolu gündem maddesi ile alınan sermaye azaltımına ilişkin kararın İPTALİNE,
3-Alınması gerekli ¨35,90 harçtan peşin alınan ¨31,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨04,50 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından yapılan 37 adet tebligat + posta ücreti ¨496,90,bir bilirkişi inceleme ücreti ¨3.000,00 olmak üzere toplam 3.496,90 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre(1/2) hesaplanan ¨1.748,45’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨588,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
BİRLEŞEN DAVADA;
1- Davacının davalı şirket yönetim kurulunun 07/04/2017 tarih ve 2017/23 sayılı yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine ilişkin açtığı davanın REDDİNE,
2-Davacının , davalı şirketin 07/04/2017 tarihli olağan üstü genel kurulunda alınan kararların iptali istemi ile açtığı davanın kabulü ile davalı şirketin 07/04/2017 tarihli olağan üstü genel kurulda 3 nolu gündem maddesi ile alınan sermaye artırımına ilişkin kararın İPTALİNE,

3-Alınması gerekli ¨35,90 harçtan peşin alınan ¨31,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨04,50 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
5-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨165,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere asıl ve birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davada davalı vekillerinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.22/03/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KÂTİP ..