Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/182 E. 2019/179 K. 14.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/182
KARAR NO : 2019/179

DAVA : Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/01/2018
KARAR TARİHİ : 14/02/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan), Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
ASIL DAVADA
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulan 22/02/2017 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili borçluya muhtelif tarihli faturalar ile mal-hizmet sattığını, ticari ilişkide ¨ 415.682,05 ana para alacağı biriktiğini, borçlu şirket yetkilisinin şifai ödeme taahhüdüne rağmen alacak ödenmediğini, ödemenin gecikmesi üzerine alacaklarının ihtarname ile istendiğini, davalı şirket hesap mutabakatında rakamın uyuşmaması gerekçesi ile ihtara itiraz ettiğini, alacak takibe konduğunu, 26/01/2017 tarihinde Küçükçekmece ….. İcra Müdürlüğünde …… Esas sayılı dosyadan başlatılan takibe borçlu vekili tarafından haksız olarak yetkiye, borca ve faize itirazda bulunulduğunu, bu hali ile borçlu şirket mal satın aldığını kabul ettiğini, takip yapılan icra müdürlüğü alacaklı şirketin ticaret merkezinin bulunduğu yerin yetkili icra müdürlüğü olduğunu , haksız itirazın iptali için işbu davanın ikamesi gerektiğini, sonuç olarak haksız yetki itirazının ve borca itirazının iptalini, %20 İcra inkar tazminatı , takip tarihinden itibaren ticari avans faizi , muhakeme masrafları ve avukatlık ücretinin davalıya tahimiline, kabul edilmediği takdirde davanın alacak davası olarak kabulü ile takip tarihinden itibaren ticari faiz ve masraflarla beraber davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 31/01/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekili şirket ile davalının uzun yıllara dayanan ticari ilişkileri olduğunu, bu duruma istinaden cari hesaplarında her iki taraf için alacak ve borç yönünden sürekli bir hareketlilik söz konusu olduğunu ve 2016 yılına kadar bu şekilde devam ettiğini, davalı şirketin bu cari ilişkiyi dayanak göstererek Küçükçekmece ….İcra Müdürlüğü’nün …… Esas sayılı dosyası ile ¨ 415.682,05 `lik bir borç iddiasında bulunduğunu, müvekkili şirketin borca süresi içinde itiraz ettiğini, davalı,bunun üzerine Bakırköy …….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin…….Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açtığını, ancak iş bu davalarına sunmuş oldukları delil ve belgeler itirazın iptali davasının tahkikat evresinde tespit edilebildiğini, iş bu davanın açılması zorunluluğu doğduğunu, iddia edilen borç gerçek dışı olduğunu, icra takibine konu olan davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiği 14/09/2015 tarihli 901729 sıra no.lu ¨10.652,60 (3504,60)USD ve 21/09/2015 tarih 901750 sıra no.lu ¨146.640,42 (48.855,64 USD )’lik fatura karşılığı olan 52.360,24 USD için 27/01/2016 tarihli …… Bankası …… Şubesi’nden çek olarak davalı şirkete 26.000 USD ve 13/01/2016 tarihli …… Bankası …… Şubesi’nden çek olarak davalı şirkete 26.360 USD olmak üzere 52.360,24 USD ödendiğini, çek suretleri ekte sunulmuş olup müvekkili şirkete ait …… Bankası …… Şubesi hesaplarından da anlaşılabileceğini, icra takibine konu olan davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiğini, 15/10/2015 tarihli ……sıra no.lu ¨75.684,09 (25.682,58 USD) fatura için 10/02/2016 tarihli …… Bankası …… Şubesi’nden çek olarak davalı şirkete 25.682,58 USD ödendiğini, çek sureti ekte sunulmuş olup müvekkili şirkete ait …… Bankası …… Şubesi hesaplarından da anlaşılabileceğini, icra takibine konu olan davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiği 30/10/2015 tarihli 901852 sıra no.lu ¨59.770,32 (20.614,00USD) fatura için 18/03/2016 tarihli …. Bankası …… ……….Şubesi’nden çek olarak davalı şirkete 20.614,00USD ödendiğini, bu husus müvekkili şirkete ait …. Bankası …… ……….Şubesi hesaplarından da anlaşılabileceğini, ayrıca icra takibine konu olan 16/10/2015 tarihli ¨30.000 bedelli eft işlemi de müvekkiline ait …… Bankası …… Şubesi’ndeki hesabından yine davalı şirket hesabına ödeme yapıldığını, icra takibine konu olan davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiği 29/04/2016 tarihli….. sıra no.lu ¨ 1.835,28 fatura için yine davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiğini ,10/02/2016 tarihli ….. sıra no.lu ¨7.107,02 fatura için ve davalı şirketin müvekkili şirkete keşide ettiğini, 04/02/2016 tarihli …… sıra no.lu ¨1.714,85 fatura için toplam ¨10.657,15 ,03/08/2016 tarihinde …… Bankası …… Şubesi`nden davalı şirkete ödendiğini, bu hususun müvekkili şirkete ait …… Bankası …… Şubesi hesaplarından da anlaşılabileceğini, ayrıca davalı tarafın takibe diğer alacak kalemlerine ilişkin olarak da müvekkili şirketin gerek EFT gerekse çek karşılığı olmak üzere banka kayıtlarından borçlu olmadığının anlaşılacağını, sonuç olarak davanın kabulüne, müvekkilinin takip dosyasında davalı alacaklıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesine,%20`den az olmamak kaydı ile davalıdan haksız takibi için kötü niyet tazminatı alınmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekilinin 23/03/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle;Takibe konu icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılmadığını, icra dairesinin yetkisine itiraz ettiklerini,davacının iddia ettiği gibi, fatura içeriğinin kabulünün söz konusu olmadığını, davacının sevk irsaliyelerini de ibraz etmesi gerektiğini, malın teslimini ispat etmesi gerektiğini, davacı tarafın iddia ettiği gibi bir mal satımı kabulünün söz konusu olmadığını, satım ilişkisi bulunmadığını, davacının gönderdiği ihtarnameye verilen cevabi ihtarname ile borcun kabul edilmediğini belirttiklerini, davanın reddine, davalı aleyhine %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Asıl davada,dava,davacının,cari hesap alacağının tahsili için davalı aleyhine giriştiği icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Birleşen davada,dava,menfi tespit istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış,
Bilirkişi …. tarafından mahkememize sunulan 03/10/2017 havale tarihli bilirkişiraporunda özetle: Davacı tarafından ibraz edilen 2014-2015-2016-2017 yılı ticari defterlerinin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığını, ticari defter kayıtlarının birbirini teyit eder şekilde tutulduğunu, ticari defterlerinin davacı lehine delil vasfı taşıdığını, yanlar arasında, davacı tarafından davalıya Nikel Malzeme ve Kimyevi Madde satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğunu, davacı ticari defterlerinde, icra takip tarihi itibariyle; davacı ….. Galvano Plast. Ve Mak. San. Tic. A.Ş.’nin, davalı….. Yüzey İşleme San. Tic. Ltd. Şti.’den ¨ 415.682,05 alacaklı olduğunu, davacı alacağının ¨291.682,05’sinin davalıya düzenlenen faturalardan, ¨124.000,00′ sinin davalıya yapılan havalelerden kaynaklandığını, fatura muhteviyatının teslim edildiğine dair irsaliyelerin ibraz edildiğini, irsaliyelerde teslim alan isim imzası olduğunu, havalelerin yapıldığına ilişkin Banka dekontlarının ibraz edildiğini, davalı ticari defter incelemelerine ilişkin alınan bilirkişi raporunda; 2015 yılı açılışında davalının davacıya ¨ 220.093,44 borçlu olduğu görülmekle, 2015 yılı açılışında yanların cari hesap bakiyesinde herhangi bir ihtilaf olmadığını, akabinde; davacının 2015 ve 2016 yılında düzenlendiği tüm faturaların davalı kayıtlarında da olduğu, davacı kayıtlarında tespit edilen Banka havalesi ve çekli ödeme işlemlerinin ise hiçbirinin davalı ticari defterlerinde olmadığını, neticede; davalı ticari defterlerinde, davacıdan alım olarak gözüken ¨ 564.050,07 ‘lik fatura bedellerinin dayanaksız olarak virman kaydı ile kapatıldığı ve davalının, davacıya olan borcunu ödediğini, gerek ticari defter kayıtları ile gerekse ödeme yaptığına ilişkin teşvik edici belgelerle ispatlayamadığını, hal böyle olunca; davacının davalıdan ¨ 415.682,05 alacaklı olduğunun kabulü gerekeceğini, davacı tarafından başlatılan icra takibinde, takip öncesi işlemiş faiz talep edilmediğinden faiz hesabı yapılmadığını, takip tarihinden sonra talep edilen %9,75 faiz oranının 3095 sayılı Kanun gereği tacirler arasında uygulanan faiz oranı olduğu ve uygun olduğunu bildirmiştir.
Bilirkişi …. tarafından mahkememize sunulan 08/08/2018 havale tarihli bilirkişiraporunda özetle:Asıl davada davalı olan….. belli bir ödeme savunmasında bulunmayıp, mal teslim edilmediği iddialarında bulunduğundan ve gerçekten davacının alacaklı olduğu bedeli virman kaydı ile dayanaksız sıfırladığından (hatta davalı…..’de davacı ….. alacağı daha yüksek gözükmektedir) davacı ….. kayıtlarından, alacaklı olduğu ¨ 415.682,05 ‘den geriye doğru davalı borcunu oluşturan işlemler tespit edilerek, davalı…..’den olan alacağının ¨291.682,05’sinin davalıya düzenlenen faturalardan, ¨ 124.000,00 ‘ sinin davalıya yapılan havalelerden kaynaklandığı tespit edilmiş idi, Birleşen dava davacısı….., Birleşen Menfî tespit davası ile asıl davada tarafımdan davacı alacağının dayanağı olarak tespit edilen fatura bedellerinin çekle ve Banka havaleleri ile ödendiğini iddia etmiş ve icra takibine konu ¨ 415.682,05 borçlu olmadığının tespitini talep ettiğini, asıl davada, davacı ….. icra takibine konu ¨ 415.682,05 TL’de “faturalardan kaynaklı cari hesap alacağına dayanmış”, icra takibine belli bir faturaları konu etmediğini, davacı….. ödeme savunmalarında bulunmakla birlikte, iddia edilen tüm çekli ödeme ve banka havalelerinin davalı ….. kayıtlarında, davacı….. alacağına yazıldığı görüldüğünü, burada asıl davada belli bir ödeme iddiası olmadığından dolayı, borcun/alacağın dayanağı farklı tespit edildiğinden, davacı yan ödeme ve menfi tespit talebinde bulunduğunu, davalı ….. belli bir faturaya dayalı icra takibi yapmadığından, cari hesaba dayalı olarak davacı…..’den ¨ 415.682,05 alacaklı olduğunu, davacı…..’in iddialarındaki fatura ve ödemeleri kayıtlardan çıkartılsada , davacı….. davalı …..’a yine ¨ 415.682,05 borçlu kaldığını, davacının ödeme savunmaları ile davalıya olan ¨415.682,05 borç rakamı değişmediğini, sadece borcun dayanakları yer değiştirdiğini, bu nedenlerle, birleşen davada davacı…..’in davalı …..’a olan ¨ 415.682,05 borcunu ödemediği ve menfi tespit taleplerinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşıldığını bildirimiştir.
ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
İspatın konusu HMK.nun 187’nci maddede “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nun 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesi ortaya konmuştur.
İspat vasıtaları ise HMK.nun 200’ncü maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”düzenlemesi ile ispatın nasıl yapılacağı gösterilmiştir.
Akdi ilişki taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir. (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.”Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur. “
Örneğin faturalara dayalı olarak karşı taraftan alacaklı olduğunu iddia eden taraf faturadaki mal ve hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini belge ile ispat etmelidir.Tek taraflı düzenlenen faturalar hiçbir zaman bir akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp , akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belgedir.Bu nedenle faturanın geçerli olabilmesi için teslime dair belge sunulamaması durumunda faturaların karşı tarafın defterlerinde de kayıtlı olması gerekir.
Davacı yan icra takibinde ödenmediğini iddia ettiği alacak için takibe girişmiştir.Taraflar arasında yazılı bir akit olmadığı sözlü olarak ticari ilişkiye girdikleri anlaşılmıştır.Kendisi lehine bir olaydan hak çıkaran taraf ispat külfeti altındadır.Davacı yanın tek taraflı olarak tanzim ettiği fatura davalı yanca itiraza uğramıştır.
Buna göre davacının takibe konu fatura içeriğindeki malları davalıya teslim ettiğini ve borç para verdiğini yazılı olarak ispat etmek zorundadır.
Davacı tarafından düzenlenen tüm faturalar davalının aleyhine delil olan ticari defterlerinde kayıtlıdır.Yine davalı tarafından yapılan ödemelerde davacının daleyhine delil olan ticari defterlerinde kayıtlıdır.Davacı tarafından düzenlenen tüm faturaların davalının defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle fatura içeriğindeki malların davacı tarafından davalıya teslim edildiği sabitttir.Buna göre davalının ticari satımdan kaynaklı olarak davacıya ¨291.682,05 tutarında borçlu olduğu tartışmasızdır.
Davacı fatura karşılığı mal satışı dışında,davalı firmaya havale yoluyla para gönderdiğini ve bu paranın borç olarak verildiğini iddia etmiştir.Bu kapsamda davacı tarafından gönderilen banka havalelerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere,Türk Borçlar Kanunu m. 555 ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Arif B. Kocaman, Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/04/2016 gün ve 2016/19-269 esas,2016/529 karar, 12/03/2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 10/10/2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamları).
Davacı tarafından dosyaya ibraz edilen havale dekontları incelendiğinde;29/09/2015 tarihli ve ¨40.000,00 işlem tutarı olan havalede herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.Yukarıda yapılan açıklama dikkate alındığında söz konusu paranın bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı anlaşıldığından,bu miktarın davacı alacağı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Davalı vekili ödeme savunmasında bulunmasına rağmen herhangi bir ödeme belgesi dosyaya sunmamıştır.Buna göre davalı ödeme savunmasını yazılı belgeler ile ispat edilememiştir.Bunun üzerine davalı vekili delil listesinde açıkça yemin deliline dayandığından davalı vekiline yemin delili hatırlatılmış,davalı vekili süresi içerisinde yemin deliline dayandıklarını bildirmemiştir.
Tüm bu belirlemeler ışığında asıl davadaki somut olay değerlendirildiğinde;Davacı ile davalı arasında, davacının mal satışına ve davalı adına borç ödenmesine dayalı bir ticari ilişkinin olduğu, ancak taraflar arasında akdedilmiş yazılı bir anlaşma ve/veya cari hesap sözleşmesi olmadığı,davacının cari hesap alacağını tahsil edememesi üzerine cari hesap alacağını dayanak göstererek, davalı aleyhine icra takibine geçtiği, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine huzurdaki itirazın iptali davalarının açıldığı,davacının ibraz ettiği yasal ticari defterlerinin sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu,davacının dava konusu alacağını teşkil eden davalı yana tanzim etmiş olduğu faturaları yasal ticari defterlerine usulüne uygun olarak kaydettiği ,davacının yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi ve dava tarihi itibariyle davalıdan¨415.682,05 cari hesap alacağının olduğu,davalının ticari defterlerine göre davacıya borçlu görünmediği,yukarıda yapılan ayrıntılı açıklamalara göre malların davalıya teslim olgusunun ve davalı şirket adına banka havalesi yoluyla borç para verildiği hususunun ihtilafsız olduğu,davalının ödeme savunmasını usulüne uygun deliller ile ispat edemediği,neticeten davacının cari hesaptan kaynaklı olarak davalıdan olan bakiye cari hesap alacağının takip ve dava tarihi itibariyle ¨ 375.682,05 olduğu anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile davalının Küçükçekmece …. İcra Müdürlüğünde …. esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin devamına karar vermek gerekmiştir.
Davalının aleyhine girişilen icra takiplerinin tamamına haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiği,dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği,davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden davalının koşulları oluşmayan kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN;
Davacı vekili dava dilekçesinde,davacıya olan borcun ödenmesi nedeniyle davacıya borçlu olunmadığının tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmıştır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur.Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (… İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17/03/2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07/12/2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Tüm bu belirlemeler ışığında birleşen davadaki somut olay değerlendirildiğinde; Davacı vekili,müvekkilinin,davalıya mal alım satımı nedeniyle olan borcunun ödeme sebebiyle sona erdiğinden bahisle davalıya borçlu olunmadığının tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmış ise de;davacının,davalıdan alım olarak gözüken ¨ 564.050,07 ‘lik fatura bedellerinin dayanaksız olarak virman kaydı ile kapattığı ve davacının, davalıya olan borcunu ödediğini, gerek ticari defter kayıtları ile gerekse ödeme yaptığına ilişkin teşvik edici belgelerle ispat edememiştir.Buna göre davacı ödeme savunmasını yazılı belgeler ile ispat edilememiştir.Bunun üzerine davacı vekili delil listesinde açıkça yemin deliline dayandığından davacı vekiline yemin delili hatırlatılmış,davacı vekili süresi içerisinde yemin deliline dayandıklarını bildirmediğinden ispat edilemeyen davanın reddine,yürütülen takip ile ilgili olarak herhangi bir tedbir kararı verilmemesi nedeniyle alacaklının alacağına geç kavuşması söz konusu olmadığından davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile davalının Küçükçekmece ….İcra Müdürlüğü’nün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨ 375.682,05 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen ¨75.136,41 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
5-Alınması gerekli ¨25.662,84 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨5.020,41 harcın mahsubu ile bakiye ¨20.642,43 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
6-Davacı tarafından yapılan 24 adet tebligat + posta ücreti ¨360,07 , bilirkişi inceleme ücreti ¨861,45 olmak üzere toplam ¨1.721,52 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨1.555,86 ‘nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, 7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨28.490,92 ücreti vekaletin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨4.750,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨588,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,

BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Alınması gerekli ¨44,40 karar ve ilam harcın peşin alınan ¨7.098,82 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨7.054,42 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨30.577,28 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨593,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere, davacı şirket yetkilisi ile asıl davada davacı birleşen davada davalı vekilinin yüzüne karşı, asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilinin yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.
14/02/2019

BAŞKAN …
E-İmzalı
ÜYE …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
KÂTİP …
E-imzalı