Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1186 E. 2020/622 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1186
KARAR NO : 2020/622

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2017
KARAR TARİHİ : 08/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 22/12/2017 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;Davalı şirketin enerji piyasasında yaşanan olağanüstü piyasa koşulları ve aşırı ifa güçlüğünü gerekçe göstererek enerji satış fiyatında değişiklik yapılmasını istemesi üzerine taraflar arasında 30.12.2016 tarihinde ek protokol düzenlendiğini, buna göre yeni birim fiyatların merkez ofisi için ¨ 1768 /Mwh, Fabrika için ¨ 174.86 /Mwh olarak yeniden belirlendiğini, davalı şirketin 01.02.2017 tarihinde ikinci kez fiyat belirlenmesini istemesi üzerine kendisine noterden 09.02.2017 tarihinde gönderilen uyarı ile sözleşmeye ve ek protokole uymasının istenildiğini, davalı şirketin üçüncü kez fiyat belirlenmesi isteğinde bulunduğunu, bu isteğin kabul edilmemesi halinde en geç 03.03.2017 tarihine kadar başka bir tedarikçi ile anlaşılması gerektiğini, aksi halde dağıtım şirketi portföyüne geçiş yapılacağını bildirdiğini, davalı şirketin bu süreç içinde asıl sözleşme ve eki protokolde belirlenen birim fiyatlar yerine 3.fiyat teklifinde yazılı birim fiyatları üzerinden faturalar gönderdiğini, müvekkili şirketin sözleşme birim fiyatını aşan bu fatura bedellerine itiraz edip, fazla istenen tüketim bedeli için iade faturası düzenleyip noter kanalı ile davalıya ulaştırdığını, sonrasında davalı ile yapılan görüşmelerde 04.04.2017 tarihli ek protokol imzalanarak birim, fiyatların merkez ofis için ¨ 185 /Mwh, Fabrika için ¨ 179 /Mwh olarak fabrika için ¨179 /Mwh olarak yeniden belirlendiğini, ayrıca protokole sözleşme dışı kesilen faturalara yönelik itirazların kabul edilerek, sözleşme ile belirlenen bedelin dikkate alınacağının hüküm altına alındığını, davalı şirketin ayrıca her ne nam altında olur ise yeni bir fiyat revizesinin istenemeyeceğini, aksi halde o tarihe kadar ödenen en yüksek fatura bedeli kadar cezai şart ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, davalı şirketin sözleşmeye ve protokole aykırı davranarak 11.07.2017 tarihinde yeniden fiyat belirlemesi isteminde bulunduğunu, bunun üzerine 04.04.2017 tarihli protokolün 4. Maddesine göre iki ayrı cezai şart faturası düzenlenerek noter vasıtasıyla davalıya gönderildiğini, davalı şirketin faturalara itiraz ederek iade faturası düzenlediğini, cezai şart faturalarının cari hesaba işlenmesi nedeniyle davalı şirketin son kestiği fatura bedellerinin ödenmediğini, davalının 03.08.2017 tarihli yazıyı göndererek borcun ödenmemesi halinde sözleşmede yer alan yaptırımların uygulanacağını bildirdiğini, bu yazıya yanıt verilerek bakiye alacakları olan ¨ 96.166,56 ‘nin ödenmesinin istenildiğini, bu gelişme üzerine davalı şirketin 16.08.2017 tarihli yazısı ile fatura bedellerinin ödenmediği gerekçesiyle sözleşmenin fesih edildiği ve ayrıca ve ayrıca cezai şart faturası kesileceğinin bildirildiğini, bu yazıya noterden 24.08.2017 tarihinde gönderilen uyarı ile cezai şart faturaları nedeniyle bir borçlarının olmadığını, fesih işleminin yok hükmünde olduğu, sözleşme ile bağlı oldukları, sözleşmede belirlenen birim fiyatlara göre hesaplama yapılması gerektiğini, aksi halde ortaya çıkacak zararlardan davalının sorumlu olacağı, bu durumda 04.04.2017 tarihli ek protokolün 4. Maddesi uyarınca cezai şart ödeyecekleri, davacı şirketin uğrayacağı kar kaybı dahil tüm zararlarından sorumlu tutulacaklarının davalıya bildirildiğinini, davalı şirketin 30.09.2017 tarihli faturaları ile “muhtelif ilave” açıklamaları altında davacı şirkete ceza şartı faturaları düzenlediğini, bu faturalara itiraz edilerek 11.10.2017 tarihinde noter vasıtası ile davalıya iade edildiğini, sonuç olarak davacı müvekkilinin davalı şirketten cari hesapta görüldüğü şekilde ¨ 1.072.302,91 alacağının bulunduğunu, sözleşmenin feshi nedeniyle müvekkili şirketin dağıtım şirketi portföyüne geçirildiğini, buna bağlı olarak dağıtım şirketinin sabit fiyatları üzerinden eneıji almak zorunda kaldığını, indirimli fiyatlardan yararlanamadığını, Ekim 2017 ayında merkez ofis için ¨ 312,57, fabrika için ¨76.318,42 , Kasım 2017 ayında ise merkez ofis için ¨289,12 fabrika için ise ¨ 81.218,44 fark ödediğini, toplamda ¨ 158.138,63 zarara uğradığını belirterek; Fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere;
¨1.072,302,91 cari hesap alacağının,
¨158.138,63 sözleşmenin erken feshinden ortaya çıkan zararlarının ihtarnamenin tebliğinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalı şirketten alınmasına karar verilmesini ayrıca,
HMK m.389/1 uyarınca güvenceli veya güvencesiz olarak ihtiyati tedbir karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili tarafından Mahkememize sunulan 13/03/2015 tarihli davaya cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin merkezi nedeniyle davanın Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinde açılması gerektiğini, bu nedenle öncelikle yetki itirazında bulunduklarını,İhtiyati tedbir istenilmesi yasal koşullarının oluşmadığını, müvekkilinin elektrik üreten değil, dağıtımını yapan bir şirket olduğunu, taraflar arasında 21.11.2016 tarihinde imzalanan sözleşmeden sonra tüm piyasalarda yurt içi ve yurt dışı kaynaklı ortaya çıkan belirsizlikler sonucu tüm enerji kaynaklarında enerji maliyetlerinin yükseldiğini, döviz kurlarındaki artışın da elektrik fiyatlarında aşırı dalgalanmaları beraberinde getirdiğini, buna bağlı olarak ta enerji tedarik noktasında kendilerinden kaynaklanmayan ve öngörülmeyen ülke genelinde meydana gelen olağanüstü piyasa koşulları nedeniyle imzalanan satış sözleşmesinin koşulları ile devamının müvekkili şirket için fiili ve hukuki anlamda “aşırı ifa güçlüğü” oluşturduğunu, bu durumdan ülke genelinde 200 yakın elektrik tedarik şirketinin de etkilendiğini, TBK. nun 138. maddesinde “aşırı ifa güçlüğü” halinde borçlunun hangi haklara sahip olduğunun açıkça gösterildiğini, taraflar arasında 21.11.2016 tarihli sözleşmede belirlenen birim fiyatların açıklanan nedenlerle 30.12.2016 tarihli protokol ile yeniden belirlendiğini, yine aynı nedenlerle 04.04.2014 tarihinde imzalanan protokol ile satış birim fiyatlarının aylara göre yeniden belirlendiğini, 04.04.2017 tarihli protokolün 4. maddesine aykırı olarak davacı şirkete yanlışlıkla fiyat revize yazısı gönderildiğini, ancak sonradan yazının yanlışlıkla gönderildiği ve 3. kez yeniden fiyat belirlenmeyeceğinin davacıya bildirildiğini, buna rağmen davacı şirketin cezai şart faturaları düzenleyip gönderdiğini, kendilerinde bu faturalara itiraz edip iade ettiklerini, davacı şirketin cezai şart faturalarını elektrik borçlarına mahsup ederek fatura bedellerini ödemediğini, davacı şirkete 03.08.2017 ve 16.08.2017 tarihli yazılar gönderilerek borçların ödenmemesi halinde sözleşmenin sona erdirileceğinin bildirildiğini, verilen süre içinde ödeme yapılmaması üzerine davacı ile bağıtlanan sözleşmenin sona erdirildiğini, ayrıca 24.11.2017 tarihli yazı ile 04.04.2017 tarihli sözleşmenin 4 maddesi uyarınca cezai yaptırım uygulanacağının davacıya bildirildiğini, davacı şirkete protokollerde belirlenen birim fiyatların üzerindeki birim fiyatlarla fatura düzenlenmediğini, davacı şirket hakkında Denizli …. İcra Müdürlüğünün …. Esas ve … Esas sayılı dosyaları ile icra takibi başlatıldığını, davacı şirketin sözleşmenin 5.3. maddesinde yazılı “satış birim fiyatının ve fatura tutarının hesaplanma yöntemi” başlıklı maddesinde açıklanan şekilde, müvekkili şirketin indirim olanlarında revizeye gidebileceğini kabul ettiğini, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması isteme hakkını saklı tuttuklarını, davacının kendisine yanlışlıkla gönderilen 3. Revize istemini üzerine düzenlediği cezai şart faturasını borcuna mahsup ederek borcunu ödememesi ve bunun sonucunda haklı olarak portföyden çıkarılması nedeniyle oluştuğunu iddia ettiği zarar bedeline ilişkin açtığı davanın dreddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,cezai şart alacağının takastan sonra kalan kısmının tahsili istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış,
Bilirkişiler …, … ve … tarafından mahkememize sunulan 04/02/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle;
Davacı şirketin yukarıda açıklanan şekilde 04.04.2017 tarihli protokol de düzenlenen iki ayrı sözleşmeye aykırılık halinde uygulanabilir cezai şarta dayalı alacaklarının davacı şirketin davalı şirkete satın aldığı ve bedeli çekişmesiz elektrik enerji faturalarından kaynaklı borcunun toplamı olan ¨ 1.038.809,39′ yi açıklanan cezai şart alacaklarının toplamı olan ¨2.111.112.28 ile mahsup edebileceği Mahkemece kabul edildiği taktirde, dava tarihi itibariyle davacı şirketin davalıdan ¨ 1.072.301,89 alacaklı olduğunun söylenebileceğini, aksi halde davacı şirketin dava tarihi itibariyle davalı şirkete ¨ 1.038.809,39 çekişmesiz elektrik bedeli borcu bulunduğunu, davact şirketin sözleşmenin haksız nedenle feshi gerekçesine dayalı olarak istediği ¨ 158.138,63 zarar tutarının TBK.m. 179/1 uyarınca istenebilir olup olmadığının taktirinin mahkemeye ait olduğunu bildirmiştir.
Bilirkişiler …., … ve … tarafından mahkememize sunulan 21/08/2019 havale tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;
Davalı şirket tarafından davacı şirkete 02.08.2017 tarihinde gönderilen ve içeriğinde; “…Temmuz 2017 ayından itibaren aktif enerji birim fiyatından sanayi tarife grubunda net %1,5, ticarethane tarife grubunda ise %3 net indirim uygulanacağını bildirdiği ve yeni uygulanacak birim fiyattan He artış gerekçelerinin açıkladığı…” 11.07.2017 tarihli yazının “sehven”gönderildiği ve dikkate alınmamasının rica edildiği yazı ve davacı şirketin davalı şirkete olan toplamı çekişmesiz elektrik enerjisi borçları dikkate alınarak;
Davacı şirketin yukarıda açıklanan şekilde 04.04.2017 tarihli protokol de düzenlenen iki ayrı sözleşmeye aykırılık halinde uygulanabilir cezai şarta dayalı alacaklarının davacı şirketin davalı şirkete satın aldığı ve bedeli çekişmesiz elektrik enerji faturalarından kaynaklı borcunun toplamı olan ¨ 1.038.809,39′ yi açıklanan ceza-i şart alacaklarının toplamı olan ¨2.111.112.28 ile mahsup edebileceği mahkemece kabul edildiği taktirde, dava tarihi itibariyle davacı şirketin davalıdan ¨ 1.072.301,89 cezai şarttan kaynaklı alacağı olduğunun söylenebileceğini, aksi halde davacı şirketin dava tarihi itibariyle davalı şirkete ¨1.038.809,39 çekişmesiz elektrik bedeli borcu bulunduğunu, bu miktara daha sonra düzenlenen TRT payı faturalarından kaynaklanan ¨ 96.166,56 ‘ nin eklenilmesi ile toplam borcun ¨ 1.053.163,60 ‘ye ulaşabileceğini, davalı şirketin bu alacağı için davacı şirket hakkında Denizli …. İcra Müdürlüğünde icra takipleri başlattığını, davacı şirketin sözleşmenin haksız nedenle feshi gerekçesine dayalı olarak istediği ¨ 158.138,63 zarar tutarının TBK.m. 179/1 uyarınca istenebilir olup olmadığının taktirinin de mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …, … ve … tarafından mahkememize sunulan 20/12/2019 havale tarihli bilirkişi 2. ek raporunda özetle;mahkemece verilen ek görev kapsamında yaptıkları yeni değerlendirmeleri kök ve 1. ek raporlarında yer alan değerlendirmeler ile birlikte mahkemenin taktirlerinde olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …, … ve … tarafından mahkememize sunulan 22/06/2020 havale tarihli bilirkişi 2. ek raporunda özetle; Davalı şirket tarafından davacı şirkete 02.08.2017 tarihinde gönderilen ve içeriğinde; “…Temmuz 2017 ayından itibaren aktif enerji birim fiyatından sanayi tarife grubunda net %1,5, ticarethane tarife grubunda ise %3 net indirim uygulanacağını bildirdiği ve yeni uygulanacak birim fiyatları ile artış gerekçelerinin açıkladığı…” 11.07.2017 tarihli yazının “sehven”gönderildiği ve dikkate alınmamasının rica edildiğini, dava konusunu oluşturan elektrik tüketim faturaların 11.07.2017 tarihli yazıda açıklanan şekilde değil, taraflar arasında imzalanan 04.04.2017 tarihli ek protokole uygun olarak düzenlendiğini, mahkemece davacı şirketin 04.04.2017 tarihli protokol de yazılı iki ayrı sözleşmeye aykırılık haline dayalı olarak cezai şart faturalarını düzenleme hakkına sahip olduğu ve bu hakka dayalı olarak düzenlediği cezai şart faturalarının toplamı olan ¨ 2.111.112,28 ‘nin davacı şirketin davalı şirketten satın aldığı ve bedeli çekişmesiz elektrik enerji faturalarından kaynaklı borçlarının toplamı olan ¨ 1.038.809,39 ve ¨ 14.354,21 TRT paylı iki faturadan kaynaklı borcunun toplamı olan ¨ 1.053.316,60 ‘ye mahsup edebileceği kabul edildiği taktirde, dava tarihi itibariyle davacı şirketin davalıdan ¨ 1.057.948,68 alacaklı olduğunun söylenebileceğini, aksi halde davacı şirketin dava tarihi itibariyle davalı şirkete ¨1.038.809,39 çekişmesiz elektrik bedeli borcu ve ¨ 14.354,21 TRT payı borcunun toplamı ¨ 1.053.316,36 borçlu olduğunu, davacı şirketin sözleşmenin haksız nedenle feshi gerekçesine dayalı olarak istediği ¨158.138,63 zarar tutarının TBK. m.179/1 uyarınca istenebilir olup olmadığının taktirinin mahkemeye ait olduğunu bildirmiştir.
Taraflar arasında 26.11.2016 tarihli sözleşme ve sonrasında düzenlenen protokoller uyarınca başlayan ticari ilişki 11.07.2016 tarihine değin ortaya çıkan sorunların karşılıklı görüşmeler sonucu çözümlenmesi üzerine sorunsuz yürümüştür.
11.07.2017 tarihi itibariyle taraf ticari kayıtlarında davacı şirketin merkez binası ve fabrika binası için davalı şirketten satın aldığı elektrik enerjisi için davalı şirket tarafından değişik tarihlerde düzenlenen faturalarına dayalı olarak davacı şirketin ¨942.642,00 borçluu,davalı şirketin ise aynı miktar alacaklı olduğu çekişmesizdir.
\ Davalı şirketin 11.07.2017 tarihinde davalıya gönderdiği yazı ile Temmuz 2017 ayından itibaren aktif enerji birim fiyatından sanayi tarife grubunda net %1,5, ticarethane tarife grubunda ise %3 net indirim uygulanacağını bildirmesi üzerine davacı şirkete 04.04.2017 tarihli protokolün 4. Maddesinde yazılı;
“Aydem sözleşme süresince döviz kurlarındaki artış, enerji piyasası koşulları, enerji kaynaklarındaki fiyat dalgalanmaları, aşırı ifa güçlüğü vb. her ne nam altında olursa olsun, hiçbir gerekçe He yeni bir fiyat revizesi talebinde bulunamaz. … iş bu hususu basiretli bir tacir olarak gerekli tüm inceleme ve hesaplamaları yapmak kaydı ile taahhüt etmiş olup, ahde vefa ilkesi gereği sözleşme süresi boyunca fiyat artışı yönünde revize talebinde bulunmayacaktır. Ancak dolar kurunun aylık ortalaması ¨3,40 TL. ve altında seyretmesi halinde işbi protokol madde 2 de belirtilen revize perakende satış birim fiyatı 30.12.2016 tarihli protokolde belirlenen 176/MWh,174,84 /MWH olarak tekrar revize edilecektir. İş bu revize için …. in ayrıca onayına gerek yoktur. Sözleşme gereği kendiliğinden işbu revize için … in ayrıca onayına gerek yoktur. Sözleşme gereği kendiliğinden işbu birim fiyat baz alınarak hesaplama yapılacaktır. Dolar kurunun tespitinde TCMB dolar satış kuru dikkate alınacaktır. … işbu protokol şartlarına uymaması ve özellikle fiyat artış talebinde bulunması halinde, (teklifte bulunması dahi ihlal niteliğindedir) ifaya ekli cezai şart olarak …’m o tarihe değin gerçekleşmiş en yüksek bir fatura tutarı toplamını cezai şart olarak nakten ve defaten …’ ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.
Taraftar, standart tarife paketi dışında seçmiş olduğu tarife paketini süresinden önce haksız sebeple sona erdirmesi halinde, fesih tarihine kadar gerçekleşmiş en yüksek bir fatura toplamı tutarında cezai şart olarak sonlandırma tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt eder. Taraflar işbu taahhüdü basiretli bir tacir olarak gerçekleştirmiş olup, bedelin fahiş olmadığını ve hakimden indirim talep edilemeyeceğini peşinen kabul ve taahhüt etmiştir…” düzenlemesine dayalı olarak 20.07.2017 tarihli KDV dahil ¨1.035.072,18 bedelli ve de 20.07.2017 tarihli KDV dahil ¨3.737,21 bedelli cezai şart alacağına dayalı iki adet fatura düzenleyerek, cari hesaptaki borcuna mahsup ederek, davalıdan ¨96.166,56 alacaklı olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı vekili 11.07.2017 tarihli fiyat revize teklifinin sehven yapıldığını ileri sürmüş ve buna yazılı olarak davacı şirkete bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı şirket tarafından düzenlenen her iki cezai şart alacağına dayalı fatura davalı şirket tarafından kabul edilmeyerek davacıya iade edilmiştir.
Söz konusu iki adet fatura karşılıklı olarak iade olunmaya devam edilmiş, bu arada davalı şirket tarafından düzenlenen toplamı ¨3.958,37 olan 08.08.2017 tarihli iki elektrik faturası bedeli davacı şirket tarafından 24.08.2017 tarihinde davalıya ödenmiştir.
Davalı şirket tarafından 18.08.2017 tarihinde düzenlenen ¨501.793,68 ve ¨538.345,12 TL. bedelli davacı şirket kayıtlarına da işlenen toplamı ¨1.040.138,80 olan iki adet faturaya karşılık davacı şirket 05.09.2017 tarihinde ¨96.166,56 eksik olmak toplamda ¨943.972,24 TL. ödeme yapmıştır.
Davalı şirket tarafından 11.09.2017 tarihinde düzenlenen ve toplamı ¨955.992,612 olan 4 ayrı fatura bedeli de davacı şirket tarafından 26.09.2017 tarihinde yapılan iki EFT yolu ile tamamen ödenmiştir.
Davalı tarafından 30.09.2017 tarihinde düzenlenen 6 adet faturadan ¨1.998,22, ¨1.654,77 , olanlar kabul edilmiş, diğer “muhtelif ilave” açıklamalı ¨3.745,43 , ¨1.966,28 , ¨564.797,68 ve ¨501.793,68 bedelli olanlar ise davacı şirket tarafından iade edilmiştir. Kabul edilen iki adet toplamda ¨3.652,99 faturalar bedeli 20.10.2017 tarihinde EFT yolu ile davalıya ödenmiştir.
Davalı şirket tarafından davacı şirket adına 11.10.2017 tarihinde toplamda ¨906.115,49 bedelli iki adet fatura düzenlenmiş, her iki fatura bedeli de davacı şirket tarafından 25.10.2017 tarihinde EFT yolu ile davalı şirkete tümü ile ödenmiştir.
Davacı şirket tarafından 25.10.2017 tarihinde bu kez sözleşmenin davalı şirket tarafından haksız fesih edildiği gerekçesi ile 04.04.2017 tarihli protokolün 4. Maddesine dayalı olarak KDV dahil ¨564.797,50,¨501.793,68 ,¨3.745,43 ve ¨1.966,28 bedelli 4 ayrı fatura düzenlenmiş, davalı şirket ise söz konusu faturaları 30.10.2017 tarihinde iade etmiştir.
Davalı şirket muhtelif ilave açıklamasını taşıyan ¨3.745,43, ¨1.966,28, ¨564.797,68 ve ¨501.793,68 bedelli faturaları 31.10.2017 tarihinde iptal ederek durumu ticari defterlerine işlemiştir. Bu şekilde davalı şirketin 04.04.2017 tarihli protokole uygun olarak düzenlediği ve davacı şirket tarafından itiraz edilmeyip ticari defterlerine kayıtlanan fatura bedelleri dışında ayrıca bir fark bedeli ödeyerek malvarlığında bir azalma ve buna bağlı olarak bir zararı ortaya çıkmamıştır.
Davalı şirket son olarak 14.11.2017 tarihli birincisi ¨7.547,66 İkincisi ¨6.806,55 olan “TRT payı” açıklamasını taşıyan iki adet faturayı davacı şirkete göndermiş ise de davacı şirket bu faturaları da kabul etmeyerek 18.12.2017 tarihinde iade etmiştir.
Görüldüğü gibi, davacı şirketin ticari kayıtlarında davalı şirketten alacaklı olarak gözükmesinin nedeni, iki ayrı tarihte, iki ayrı nedene dayalı olarak düzenlediği cezai şart faturalarından kaynaklanmaktadır.
Somut olayda,taraflar arasındaki uyuşmazlık,davacı tarafından sözleşmenin 4.maddesi uyarınca düzenlendiği iddia edilen faturaların davalı tarafından kabulünün gerekip gerekmediği,davacının,davalıya olan borcunu cezai şart alacağından takas yolunu kullanarak ödememesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflara arasındaki uyuşmazlığın çözümü için önecelikle basiretli tacir gibi hareket etme yükümlülüğün ne olduğu ve somut olaya etkisinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.
Her tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek, sağduyu sahibi olmak, ileriyi düşünmek ve işlemlerini ona göre organize etmek zorundadır. Buna göre tacir,memleketin siyasi atmosferini düşünmek, ithal ve ihraç yasağını takip etmek yani piyasa durumunu ve ekonomik çalkantıları hesaba katmak zorundadır.Yapacağı sözleşmelerin yerine getirilip getirilmeyeceğini hesaba katıp “basiretli bir iş adamı” gibi davranıp borcun yerine getirilmesini engelleyebilecek hareketleri önceden nazara alması gerekmektedir..
Türk Ticaret Kanunu, tacire, bütün ticarî faaliyetlerinde, basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü getirmiştir. Bu yükümlülük,sübjektif değil, objektif bir özen ölçüsünün gerçekleştirilmesi demektir.
Yargıtay‟a göre, basiretli iş adamı gibi hareket etmek, “bugünün ve istikbalin piyasa durumunu tacirin işlemi yaptığı sırada göz önünde tutması” demektir. Benzer başka bir tarife göre de, basiretli hareket etmek, “bugünün ve geleceğin koşullarını gerçek ve ölçülü bir şekilde değerlendirebilmektir” Buna göre, basiret, tacirin ticarî işletmesiyle ilgili olarak, fiilî ve hukukî işlemlerde göstermesi gereken dikkat, tedbir ve objektif özen yükümlülüğü demektir. Tacir, tüm bu hukukî ve fiilî işlemlerini yaparken, ticarî hayatın gerektirdiği tüm tedbirleri almalı ve meydana gelebilecek değişmeleri önceden tahmin etmeye çalışarak yükümlülük altına girmesi gereklidir. Tacirden beklenen basiretin ne olduğu kanundan değil ticarî hayattan, özellikle ticarî teamüllerden çıkartılabilir. Buna göre, ihaleden önce kömür tedarikinin mümkün olup olmadığını tahkik etmemek, normal olarak tahmin edilebilecek hususları tahmin edememek, devalüasyon ve ekonomik krizleri önceden tahmin edememek, müteahhidin inşaat için lüzumlu malzemeyi zamanında tedarik etmemesi, ticarî sözleşmenin ifa edileceği tarihi tespit ederken her türlü ihtimali nazara almadan hareket etmek, ithal edilmesi gereken bir malın ithalat işlemleri için zamanında müracaatta bulunmamak, kendisine güven duyulmayan bir kimsenin gece bekçisi olarak otele kabul edilmesi gibi davranış şekilleri gerekli dikkat ve özenin gösterilmemiş olmasından dolayı basiretsiz hareketler olarak kabul edilmiştir.
Basiretli bir işadamı gibi hareket etme yükümlülüğünün gerektirdiği özen derecesi, objektif ölçülere göre tespit ve tayin olunur.Tacir, yaptığı işlerle ilgili mevzuatı ve ne yapması gerektiğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticarî hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticarî hayatın gerekleri ve teamüller ile ticarî örf ve adet gelir.Çünkü tacir ticarî hayatı ile ilgili olarak yapacağı tüm işlemlerde bunları dikkate almak zorundadır. Bu nedenle tacirden beklenen özen tacir olmayanlara kıyasla vasatın üstünde olacaktır. Tacirler arasındaki objektif özen ölçüsü, vasat bir tacirden beklenen kadardır. Yani, tacir yalnızca dürüst, namuslu, makul ve orta zekâlı bir insanın benzer hadiselerde takip edeceği şekilde hareket etmekle kalmayıp, kendisiyle aynı sınıfa dâhil tedbirli, sağduyulu ve becerikli bir tacirin benzer hadiselerde takip edeceği şekilde hareket etmek zorundadır. Bu ölçüler kesin olmayıp her olaya göre ayrı ayrı tayin edilmelidir.Böylece, TTK. m. 18/II gereğince, objektif özen borcu tacirler için söz konusu olunca bunun ölçüsü tacir aleyhine değişmektedir.
TTK. m. 18/II, tacirin basiretli bir işadamı gibi hareket etme yükümlülüğünü, ticaretine ait bütün faaliyetlerine hasretmiştir. Yani tacir, ticarî hayatıyla ilgili olmayan faaliyetlerinde basiretli işadamı gibi hareket etmek zorunda değildir. Ancak burada bahsedilen “ticaretine ait bütün faaliyetler” sözünden yalnızca kendi uğraş konusuna ait faaliyetler anlaşılmamalıdır. Ticarî işletmesinin konusu ile ilgili olmayan bir ticarî iş yapan tacir için de basiretli işadamı gibi hareket etme yükümlülüğü vardır. (Dr.Öğretim Üyesi Mahmut Kizir, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/262756, Erişim Tarihi:26/10/2020)
Basiretli tacir kavramından sonra cezai şartın hukuki temelinin de incelenmesi gereklidir.Kanun koyucu 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan ferî bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali hâlinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 7. Bası, İstanbul 1993, s. 341-343).
Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Türk Özel Hukukunda Cezai Şart (BK. m. 158-161), Ankara 2003, s. 40-42).
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,davacı ile davalı arasında imzalanan 04/04/2017 tarihli protokolün 4 ncü maddesinde”… işbu protokol şartlarına uymaması ve özellikle fiyat artış talebinde bulunması halinde, (teklifte bulunması dahi ihlal niteliğindedir) ifaya ekli cezai şart olarak …’m o tarihe değin gerçekleşmiş en yüksek bir fatura tutarı toplamını cezai şart olarak nakten ve defaten Güntaş’ ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.”denilmek suretiyle sözleşme dönemi içerisinde elektrik sağlayıcı şirketin davacıya sattığı elektriğin fiyatının yeniden revize edilmesinin önüne geçilmek istenmiş ayrıca revize teklifinde bulunmayı bile sözleşmenin ihlâli sayılarak cezai şart belirlenmiştir.
Davalı savunmasında revize teklif metninin davacıya sehven gönderildiğini ve uygulanmadığını savunmuş ise de,az yukarıda açıklandığı gibi tacir olan davalının basiretli işadamı gibi davranma yükümlülüğü bulunmakta olup imzaladığı sözleşmeye açıkça aykırı tutum içerisine girip sonrada bunun sehven yapıldığını ileri sürmekte bu yükümlülük ile bağdaşmaz.Kaldıki davalı şirket gönderdiği yazının sehven gönderildiğini aradan bir müddet geçtikten sonra davacıya bildirmiş yazının gönderilmesinin üzerinden makul bir süre içerisinde bu yanlışlığı bildirmemiş olması,davacının basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne açıkça aykırı hareket ettiğinin bir göstergesi olup davalı şirketin gönderdiği revize teklifteki birim fiyatlarını hiç uygulamamış olması da sonucu değiştirmemektedir.Tacir olan davalı,tacir olarak Kanun’un kendisine yüklediği külfet çerçevesinde üstüne düşen edimi yerine getirerek imzaladığı sözleşmelerin sonuçlarını bilerek ve öngörerek hareket etmek zorundadır.Bu nedenle davalının,yeni revize teklifte bulunması 04/04/2017 tarihli protokolün 4.maddesine aykırılık teşkil ettiğinden sözleşmede belirtilen cezai şartı davacıya ödemekle yükümlüdür.
Davacı,davalıya olan borcunu takas hakkını kullanarak bakiye cezai şart alcağını dava konusu etmiştir.Davacının,davalıya olan borcunun takas yoluyla sona erip ermediğinin de tartışılması gerekmektedir.
Takas kelimesi günlük dilde, karşılıklı mal alıp verme, değiş-tokuş veya ödeşme gibi anlamlarda kullanılır.
Türk Borçlar Kanunu’nda takas ile ilgili herhangi bir tanım bulunmamakta ise de takas müessesine, TBK’nın “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı” başlıklı borcun ifa dışı sona erme sebeplerini düzenleyen Üçüncü Bölümü’nde, 139-145. Maddeleri arasında yer verilmiştir
Takas beyanı, tek taraflı bir hukukî işlemdir.
Takas, bozucu yenilik doğuran bir haktır. Takas beyanı, bir alacağı sona erdirebileceği gibi bir hakkı ya da hukukî ilişkiyi de ortadan kaldırabilir. Takas yetkisinin kullanılması için dava açılması gerekmez. Takas hakkının dava dışında kullanılmış olması durumunda, yukarı da ifade edildiği üzere, bu beyanın karşı tarafa varması ile birlikte az olan borç oranında her iki borç da sona ermektedir. Ancak karşı taraf, takas ile borç sona ermesine rağmen takas edilen alacağa ilişkin bir dava açabilir. Davalı da böyle bir durumda, daha önce beyan etmiş olduğu takas beyanını mahkemede ileri sürebilir.
Türk Borçlar Kanunu m. 139 ve takip eden maddelerde düzenlenen takas tipi, beyana dayalı takastır. Takas beyanında bulunan, kanundan doğan takas yetkisini, tek taraflı bozucu yenilik doğuran hak olarak kullanır. Söz konusu olan yöneltilmesi gereken bir irade beyanıdır ve takasın sonuçları, karşı tarafın iradesine veya hâkim kararına ihtiyaç olmaksızın doğar.
Beyan edilen takasın hüküm ve sonuçlarını meydana getirmesi için gerçekleşmesi gereken şartlardan biri, alacaklıların karşılıklı olması, yani takas beyanında bulunan tarafın diğer tarafın hem alacaklısı, hem de borçlusu olmasıdır.
Karşılıklılık ilişkisinin baştan (iki alacağın doğduğu andan) itibaren mevcut olması şart değildir; takas beyanının yapıldığı anda mevcut olması yeterlidir.
Türk Borçlar Kanunu m. 139/1 hükmünde yer alan “miktar para veya özdeş diğer edimleri” ifadesi takasın diğer şartı olan karşılıklı alacakların aynı cinsten olma şartını ortaya koymaktadır. Edimlerin konularının aynı cinsten olmasından, “borçlanılan edimlerin ifada birbirlerinin yerine geçebilecek nitelikte olması” anlaşılmalıdır.Takasta bu şartın aranmasının sebebi, karşı tarafın korunması ve böylece takas edenin tek taraflı irade beyanı ile karşılıklı alacakların sona ermesinde hakkaniyetin sağlanmasıdır. Aynı cinsten olma şartı,karşılıklılık şartı gibi takas beyanının karşı tarafa ulaştığı anda gerçekleşmiş olması gereken bir şarttır. Edimlerin baştan itibaren aynı cinsten olmalarına gerek yoktur.
Türk Borçlar Kanunu’nun 139. maddesinin 1. fıkrası, “her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir.” hükmünü içermektedir. Ancak, hükmün ifadesinin aksine, takasın yapılabilmesi için her iki alacağın muaccel olmasına gerek yoktur.Takas beyanında bulunan kişinin alacağının (takas alacağının) muaccel, karşı tarafın alacağının (esas alacağın) ise ifa edilebilir olması yeterlidir.
Türk Borçlar Kanunu 139. maddesinde, takasın şartlarından biri olarak düzenlenmemiş olmasına rağmen takas beyanında bulunan tarafın alacağının (aktif alacağının) dava edilebilir bir alacak olması gerektiği kabul edilmektedir.
Somut olayda davacı takas beyanını noter vasıtasıyla karşı tarafa iletmiş olup yukarıda sayılan tüm şartların gerçekleştiği de anlaşıldığından davacının takas alacağı olan cezai şart alacağını takas borcu olan tüketimden kaynaklanan borç ile takas yapabilmesi mümkündür.Bu nedenle davacının takas alacağının varlığı hâlinde,takas alacağı daha fazla olduğu için takas borcu sona erecektir.Buna göre davacının bakiye cezai şart alacağını talep etmesi yerindedir.
Diğer bir husus ise ,taraflarca kararlaştırılan cezai şartın tacir olan davalının iktisaden mahvına sebebiyet verip vermediğidir.
6102 sayılı TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir kararlaştırılan cezanın aşırı olmasından dolayı indirilmesini talep edemez.Bu basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün bin sonucudur. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.03.1974 günlü ve 1970/T-1053 E. 1974/222 K. sayılı kararı uyarınca, ceza, tacirin iktisaden mahvına neden olabilecek derecede ağır ise tamamen kaldırılabileceği gibi tenkis yoluna da gidilebilir.Somut olayda talep edilen ve bilirkişi raporuna göre de doğru hesaplandığı tespit edilen ¨2.111.112,38 tutarındaki cezai şart davalı şirketin ödenmiş sermayesi,aktiflerinin toplamı, davacı ile olan ticari ilişkisinde düzenlediği faturaların büyüklüğü,cirosu ve davalı şirketin Türkiye’nin önde gelen elektrik dağıtım şirketlerinden olup aktif varlığının büyüklüğü ile davalının bu yönde bir itirazının da olmaması ve sözleşmede cezai şarttan indirim yapılamayacağına ilişkin hüküm de gözönüne alındığında belirlenen cezai şartın tacir olan davalının iktisaden mahvına neden olabilecek nitelikte olmadığından herhangi bir indirim yapılmasına gerek yoktur.
Davacı bakiye cezai şart alacağı dışında,davalının sözleşmeyi haksız feshinden dolayı yüksek maliyetle satın aldığı elektrik enerjisi nedeniyle uğradığı zararın tahsilini de talep etmiştir.
Taraflar arasında imzalanan 04/04/2017 tarihli protokol incelendiğinde,anılan protokolün 4 ncü maddesinde iki tür cezai şart kararlaştırılmıştır.Bunlardan birincisi ve yukarıda açıklanan şekilde davalı tarafından yeni revize teklifin verilmemesi,teklif dahi edilmemesi ,ikincisi ise sözleşmenin haksız şekilde feshi halinde istenebilecek cezai şarttır.Bunlardan birincisi sadece davacı yararına düzenlenmiş iken ikincisi her iki tarafçada istenebilecektir.
Az yukarıda anılan protokolün 4 ncü maddesinin son bendinde “Taraflar tarife paketi dışında seçmiş olduğu tarife paketini süresinden önce haksız sebeple sona erdirmesi hâlinde,fesih tarihine kadar gerçekleşmiş en yüksek bir fatura toplamı tutarında cezai şart olarak sonlandırma tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt eder…” şeklinde olup buna göre başta kısaca değinilen cezai şart kavramını ve sözleşmenin davalı tarafından haksız bir şekilde feshedilip edilmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmeyen borçlu, alacaklının zararını tazmin ile yükümlüdür. Ancak bunun için zarar iddiasının alacaklı tarafça ispat edilmiş olması gerekir.
Alacaklı, borçlunun edimini ifa etmeme ihtimaline karşı alacağını güvence altına alma, kuvvetlendirme yolları arayabilir. Bu yollar arasında alacaklı rehin ve kefalet gibi teminat sözleşmelerine başvurulabilir ya da sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde borçluya belirli miktar para ödeme taahhüdünü de kabul ettirebilir. Bu son hâlde cezai şart söz konusu olur (EREN, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b. İstanbul 2010, s.1133).
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edim olarak tanımlanabilir (EREN, s.1133).
Benzer tanıma göre cezai şart mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifa edilmesi halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edimdir. Cezai şartın unsurlarını bu tanımdan kolaylıkla çıkarmak mümkündür. Gerçekten de cezai şartın unsurları geçerli bir asıl borcun bulunması, bunun yanında ayrı ve bağımsız bir edimin yer alması, bu ikisinin birbirine bağlı olması ve bu edimin sağlar arası hüküm doğuran bir hukuki işlemde kabul edilmiş olmasından ibarettir (TUNÇOMAĞ, K.: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963, s.7).
Cezai şart zararı tazmin amacı değil, sözleşmeden doğan borcun ifasını sağlama amacı güder. Cezai şartta kararlaştırılan ceza miktarı ilke olarak tazminat miktarından yüksek tutulduğu için borçlu sözleşmeden doğan borcunu ifa etmek için daha çok çaba sarf eder. Öte yandan alacaklı da olası zararını ispatlama yükünden kurtularak cezai şartla tatmin edilebilir.
Zararı ispat şartına bağlı olmayan böyle bir taahhüdü sözleşme ile borçluya kabul ettirebilirler ise alacaklılar kendilerini daha güvende hissederler (OĞUZMAN/ÖZ: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.b., İstanbul 2010, s. 897).
Türk hukukunda cezai şart 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179 ilâ 182. maddelerinde düzenlenmiştir.
Anılan madde;
“Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır..”düzenlemesini içermektedir.
Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir.
İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
Dönme cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya döndüğümüzde,davacı,taraflar arasında imzalanan cezai şartın ifaya ekli cezai şart olarak kararlaştırılmadığı,seçimlik cezai şart olarak kararlaştırıldığı ve davacının da seçimlik hakkını kullanarak cezai şart yerine sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğradığı zararın tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davalı,davacıya gönderdiği ihtarname ile satılan elektrik nedeniyle düzenlenen faturalardan kaynaklanan borcun ödenmemesi nedeniyle sözleşmeyi tek taraflı feshettiğini bildirmiştir.Davacının seçimlik hakkını kullanabilmesi için davalı tarafından yapılan feshin haksız olduğunun ispat edilmesi gerekmektedir.Başta açıklandığı üzere,davalının,sözleşmeye aykırı hareketi nedeniyle davacının cezai şart alacağı doğmuştur.Bu alacak doğduktan sonra davalının,davacı tarafından yapılan takas beyanını kabul etmeyerek ve önceki dönemde düzenlenen faturaların ödenmemesini gerekçe göstererek sözleşmeyi feshetmesi haksız bir davranış olup müeyyidesi sözleşmenin 4 ncü maddesinde belirlenmiştir.davacı da seçimlik cezai şartta,seçim hakkını kullanarak,sözleşmenin erken feshedilmesi nedeniyle uğradığı zararın tahsilini talep etmiştir.Gerçektende davalı tarafından sözleşmenin feshedilip ucuz enerji ihtiyacını davalıdan temin edemeyen davacı başka tedarik firmasından elektrik enerjisi satın almış olup davacı tarafından sözleşmenin kalan dönemi için ödenen fazla ödemenin davalıdan tahsili gerekmektedir.Bilirkişi raporuna göre de davacı tarafından hesap edilen fazla ödemenin uygun olduğu anlaşıldığından davacının sözleşmenin erken ve haksız feshinden kaynaklanan zararının davalıdan tarafından karşılanması gerekmektedir. TBK’nın 179 ncu maddesine aykırı bir durum da söz konusu değildir.Çünkü taraflar iki ayrı cezai şart belirlemiş olup somut olayda hem cezai şarta hem de zarara hükmedilmemiştir.Kaldıki taraflar sözleşmede cezai şartın ifaya ekli cezai şart olduğu da açıkça kararlaştırılmıştır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacı ile davalı arasında çeşitli tarihlerde indirimli elektrik enerjisi alım satımına ilişkin sözleşmelerin yapıldığı,en son sözleşme yürürlükte iken davacı ile davalı arasında 04/04/2017 tarihli protokol imzalandığı,bu porotokolün 4 ncü maddesinde iki ayrı cezai şartın kararlaştırıldığı,davalının,taraflar arasında imzalanan protokole aykırı olarak 11/07/2017 tarihinde yeni revize fiyat teklifini davacıya gönderdiği,anılan madde hükmü uyarınca teklifte bulunmak dahi sözleşmenin ihlâli anlamına gelecek olup davalının sözleşmeyi bu davranışı ile ihlâl ettiği ve davacının cezai şart alacağının doğduğu,davalının revize fiyat teklifinin sehven gönderildiğine ilişkin savunması basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü ve yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görülmediği,hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davacı tarafından talep edilen cezai şart alacağının sözleşmeye uygun istendiği,davacının takas hakkını kullanarak bunu davalıya bildirdiği,takasa ilişkin beyanın davalının kabulüne bağlı olmadığı ve istenen cezai şart tutarının davalının iktisaden mahvına neden olmayacağı,davacının cezai şart alacağını borcu ile takas etmesinde bir usulsüzlük bulunmadığı ve bakiye cezai şart alacağını talep edebileceği,taraflar arasındaki sözleşmenin başta ayrıntılı olarak açıklandığı üzere davalı tarafından haksız ve erken feshedildiği,davacının erken fesih nedeniyle uğradığı zararı davacıdan seçimlik hakkını kullanarak talep edebileceği anlaşıldığından davanın kabulüne,davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarnamenin davalıyı temerrüde düşürmeye yeterli olmadığı,bu nedenle davalının dava ile temerrüde düştüğü sonucuna varıldığından,dava tarihinden itibaren avans faizi verilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ile; ¨1.230.441,54’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE
2-Alınması gerekli ¨84.051,46 karar ve ilam harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
3-Alınması gerekli ¨31,40 Başvurma Harcının davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
4-Davacı tarafından yapılan 14 tebligat + posta ücreti ¨161,75, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨6.000,00 olmak üzere toplam ¨6.161,75 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨75.865,45 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,

6-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨607,50 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 08/10/2020

Başkan … Üye … Üye … Katip ….
☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪ ☪e-imzalıdır.☪

İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.