Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1174 E. 2018/1078 K. 25.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1174
KARAR NO : 2018/1078

DAVA :Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
DAVA TARİHİ :20/12/2017
KARAR TARİHİ :25/10/2018
KARAR YAZIM TARİHİ :17/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 20/12/2017 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;Müvekkili tarafından davalı şirketin 1/2 hissesinin eski ortaklardan…..den Bakırköy … Noterliği’nin 01/03/2017 tarih ve ….. sayı ile tasdikli hisse devir ve temlik sözleşmesi ile devir alındığını, Bakırköy …. Noterliği’nden 03/03/2017 tarih ve …. sayı ile onaylı ortaklar kurulunun almış olduğu 01/03/2017 tarih ve 2017-1 numaralı kararının 5. Maddesi gereğince yeni ortak olan müvekkilin şirketin diğer ortağı … ile birlikte şirket unvanı altına müşterek atacakları imzalan ile şirketi en geniş şekilde temsil ve ilzama yetkili olarak temsil edeceklerinin kararlaştırıldığını, ancak bugüne kadar müvekkilin 1/2 hissedarı olduğu şirketin ticari faaliyetleri, mali tabloları, tutulan ticari defterlerin usulüne uygun tutulup tutulmadığı, borçları ve alacakları, şirketin 3. Şahıslar nezdindeki taahhütleri, şirket adına açılan banka hesapları, bankalarda açılan çek hesapları, bankalara yatan ve çekilen paralara ait banka hareketleri, imzalanan kira kontratları, kiracıların kim oldukları, elde edilen gelirleri, şirketin maruz kaldığı mali denetimler ile kesilen vergi cezaları, ödenen ve ödenmeyen vergi borçları, SGK prim borcu olup olmadığı hakkında müvekkile bilgi verilmediğini, yapılan hiçbir hukuki muamelede müvekkilin şirketi temsil sıfatı ile imzasının alınmadığını ve tüm bu konularda müvekkile bilgi verilmediğini, yapılan hiçbir hukuki muamelede müvekkil şirketin temsil sıfatı ile imzasının alınmadığını ve tüm bu konularda müvekkile bilgi verilmediğini, belirtilen konularda bilgi sahibi olunması ve müvekkilin menfaatlerinin zarar görmesine son verilmesi amacıyla Bakırköy …. Noterliğinin 02/11/2017 tarih ve….. ve ihTarname çekildiğini, ihtarnamenin davalı şirkete 07/11/2017 tarihinde tebliğ edildiğini ve arada davacıya tanınan ve aradan geçen makul sürede ihtarımıza cevap verilmediği gibi müvekkiline hiçbir konuda bilgi verilmediğini, şirket ortağının yaptığı usulsüz işlemler sonrasında davalı şirkete kesilen vergi cezaları ve SGK borçlarının müvekkilinin şirket hissedarı olması nedeniyle müvekkilinden 6183 sayılı yasa uyarınca hissesi oranında talep edildiğini ve müvekkilinin büyük zararlarla karşı karşıya bırakıldığını, neticeten; davalı şirketin 1/2 hissedarı olan …’mn ortaklıktan çıkarılmak suretiyle payının bedeli ödenmek şartıyla müvekkil adına tesciline, bu olmadığı takdirde, davalı şirketin feshine, yargılama giderlerinin ve ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirkete ait sicil kayıtları incelendiğinde,davacı ortağın aynı zamanda,müşterek yetkili müdür olduğunun tespit edilmesi üzerine davalı şirketi,davada,temsil etmesi için davalı şirkete resen temsil kayyımı atanmıştır.
SAVUNMA;
Davalı şirketin temsil kayyımı tarafından Mahkememize sunulan 22/01/2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle;Davacının şirket ortaklığından ayrılmak istemediğini, aksine diğer ortağın çıkarılmasını istediğini, davacının bu şekilde dava açma hakkının bulunmadığını, davacının davalı şirkete ortak olalı 1 yıl olmadığını, davalı şirketin mal varlığı olan temel ticari işletme olan benzin istasyonunun da kiraya verildiğini ve sadece kira geliri elde eden bir şirket olduğunu, bu nedenle birlikte imza gerektiren temsil ve ilzam yetkisi kullanılmasını gerektiren yeni iş ve girişimlerinde yapılmadığını, şirketin %50-%50 iki ortağı olduğunu ve her ikisinin de müşterek imza yetkili şirket müdür olduğunu, uzun zamandır yönetmeme gibi bir durumun da söz konusu olmadığını, şirketin sahibi olduğu kooperatif hissesinin ve bunun karşılığı benzin istasyonu ticari işletmesinin temsil ve ilzam edici iş ve işlemlerinde davacının katılımı gerekeceği, şirketin diğer müdürünün tek başına borçlanma ve temsil işi göremeyeceği gözetildiğinde, davacının bundan sonrasında kendi katılımı olmaksızın şirketin zarara uğratılmasının da söz konusu olmadığını,neticeten; davacının sadece davalı tarafta şirketi göstererek, şirket ortaklarından …’mn hissesinin kendisine ait olmasına ve bu aidiyetin pay defterine tesciline dönük talebinin işbu davada davacının hukuki yararı bulunmadığından reddine, aksi takdirde, davanın dava dışı …’ya ihbarını ve kendisini ve şirket ortaklık payını korumak için savunma imkanı tanınmasına, davacının kendi payını şirkete devir ederek, şirketten çıkma talep etmediğini gözetilmesi gerektiğini, davanın reddine, yargılama harç masrafları ve kayyım masrafları ile ücretlerinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 27/06/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle;Dava konusunun, davacının ortağı olduğu … Petrolcülük İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin 6102 sayılı TTK’nın 636.maddesi uyarınca haklı nedenlerle feshi davası ya da dava dışı ortağın hisselerinin davacı ortağa tescili konusunda olduğu, davalı şirketin feshine karar verilememesi halinde davacı veya dava dışı ortağın çıkarılması durumunda, davacının veya dava dışı ortağın şirketteki payının gerçek değerinin ne olduğu yönünde olduğunu,davalı şirketin sermayesinin ¨3.000.000 olup, ödenmiş sermayesinin ¨240.000 olduğunu, davalı şirketin ortaklık yapısının, … %50 hisse oranı, … %50 hisse oranı şeklinde olduğunu, sunulan mizan kayıtlarında ödenmiş sermaye tutarlarının hangi ortaklara ne tutarda ait olduğu yazmamakla birlikte, şirkete … Ortak olmadan önce de Davalı şirketin sermayesinin 3.000.000-TL olup, ödenmiş sermayesinin ¨240.000 olduğu kurumlar vergisi beyannamelerinden anlaşıldığı, bu durumda ¨240.000 eşit oranda … ve … tarafından ödendiğinin anlaşıldığını, davalı şirketin mal varlığı olan temel ticari işletme olan benzin istasyonunun da kiraya verildiğini ve sadece kira geliri elde eden bir şirket olduğu beyan edilmiş olup, 2016 yılında elde edilen net satış gelirleri (toplam kira gelirleri) şirketin net kâr elde etmesini sağlamış ancak 2017 yılında sadece ¨2.500 net satış kaydetmiş ve 2017 yılı sonu itibariyle zarar kaydettiği, 3.000.000 sermayeli, ¨240.000 ödenmiş sermayeli davalı şirketin ana sözleşmesinde yer alan faaliyet ve amaçlarını gerçekleştirmeye yarar özvarlığının 31.12.2016 t. itibariyle 319.906,57; 31.12.2017 t. itibariyle ¨319.273,11 ve 31.03.2018 tarihi itibariyle ¨318.882,46 olup davalı şirketin ödenmiş sermayesinin üzerinde bir özsermayesinin olduğu, geçmiş yıl kârlarının geçmiş yıl zararlarından daha büyük olduğunu, bu nedenlerle şirketin devamlılığın sağlanabilmesinin esas olması bakımından sermayesini koruyan bir şirket olduğu fesih yerine başka bir önlem alınması gerektiğini, davalı şirket hissesinin gerçek değeri konusunda şirketin özsermayesinin rayiç değerinin hesaplanmasının gerektiğini,bildirdiği görülmüştür.
Davacı vekili,dava dilekçesinde,davalı şirketin fesih ve tasfiyesinin yanında dava dışı diğer ortağın da ortaklıktan çıkartılmasını talep ettiğinin görülmesi üzerine,davacı vekiline, dava dışı ortak aleyhine çıkarma davası açması için süre verilmiş,davacı vekili Mahkememize sunduğu 10/01/2018 havale tarihli dilekçesinde,çıkarma davası açmaya yetkilerinin olmadığını,TTK’nın 636/3 ncü maddesinin “…veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebilir” şeklinde olduğunu,buna göre,bu kapsamda davalı şirketin diğer ortağı …’nın ortaklıktan çıkartılmasını istediklerini beyan etmiştir.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz…., Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle somut olayda haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilecek, diğer bir ifadeyle davacı yanca varlığı iddia edilen olguların birer haklı sebep teşkil edip etmeyeceği incelenecektir.
TTK’nın 636/3’ncü maddesinde haklı sebepten bahsedilmesine rağmen,bu kavram tanımlanmamıştır.Bu nedenle belirsiz bir hukuki kavramla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.Her ne kadar limited ortaklığın feshi bakımından haklı sebep kavramı tanımlanmamışsa da,kollektif ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK’nın 245’nci maddesisinde hem haklı sebep kavramı tanımlanmış hem de örnekseme yoluyla hangi hallerin haklı sebep teşkil edeceği ifade edilmiştir.Bu düzenlemeye göre haklı sebep;ortaklığın kuruluşuna yol açan fiili ve kişisel sebeplerin ortaklığın işletme konusunu elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmasıdır.Ancak doktrinde,TTK’da yer alan bu tanımın başarılı olmadığı ve yanlış yorumlamalara neden olabileceği ifade edilmektedir.Doktrinde birbirine benzer şekilde haklı sebep kavramı tanımlanmaktadır.Bu yazarlardan ….’na göre haklı sebep;hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır. (Yrd.doç.Dr….. ,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr…..,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (…, s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi hâller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan hâller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlâli, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay …’nci Hukuk Dairesi’nin, E. …; K. …, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay ….’nci Hukuk Dairesi’nin E. …., K. …, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kâr elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Huzurdaki davada davalı şirket iki ortaklı olup, bu ortaklar davacı ile …’dır.
Davacı vekili, müvekkilin 1/2 hissedarı olduğu şirketin ticari faaliyetleri, mali tabloları, tutulan ticari defterlerin usulüne uygun tutulup tutulmadığı, borçları ve alacakları, şirketin 3. Şahıslar nezdindeki taahhütleri, şirket adına açılan banka hesapları, bankalarda açılan çek hesapları, bankalara yatan ve çekilen paralara ait banka hareketleri, imzalanan kira kontratları, kiracıların kim oldukları, elde edilen gelirleri, şirketin maruz kaldığı mali denetimler ile kesilen vergi cezaları, ödenen ve ödenmeyen vergi borçları, SGK prim borcu olup olmadığı hakkında müvekkile bilgi verilmediğini, yapılan hiçbir hukuki muamelede müvekkilin şirketi temsil sıfatı ile imzasının alınmadığını ve tüm bu konularda müvekkile bilgi verilmediğini, yapılan hiçbir hukuki muamelede müvekkil şirketin temsil sıfatı ile imzasının alınmadığını ve tüm bu konularda müvekkile bilgi verilmediğini, iddia etmektedir.
Davacı haklı sebep olarak ileri sürdüğü iddialarını ispat edememiştir.Ayrıca bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.Somut olayda da davacı ileri sürdüğü hiç bir iddiasını ispat edememesinin yanında haklı sebep olarak ileri sürdüğü hususların çözümünü genel kurulu toplayıp bilgi alma ve inceleme hakkını kullanarak veya özel denetçi atanmasını şirketten talep edip kabul edilmemesi halinde Mahkemeden karar alarak özel denetim yaptırabileceği gibi diğer ortağın yönetim yetkisinin sınırlandırılmasını veya kaldırılmasını da Mahkemeden isteyebilir.Davacı,anılan çözüm yollarına başvurmadan faal olan davalı şirketin feshini talep etmesi yerinde değildir.
Bu halde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden,davacının ileri sürdüğü iddiaları ispat edemediği gibi haklı sebep olarak ileri sürülen sebeplerin başka yollarla çözümü de mümkün olduğundan , davacı tarafından açılan davalı şirketin feshi olmadığı taktirde davalı ortağın şirketten çıkarılmasına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken ¨35,90 karar ve ilam harcının peşin yatırılan ¨31,40 harcın mahsubu ile bakiye ¨4,50 harcın davacıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨1.458,80 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı,davalı şirketin temsil kayyımının yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.25/10/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KATİP ….