Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/861 E. 2018/536 K. 03.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

BAKIRKÖY (3) NO’LU ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2016/861
KARAR NO : 2018/536

DAVA : GENEL KURUL KARARININ İPTALİ
DAVA TARİHİ : 29/09/2016
KARAR TARİHİ : 03/05/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 31/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 29/09/2016 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ;Müvekkilin, davalı …Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin %40 ortağı olduğunu, davalı firma ve ortakları aleyhine Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile ortaklıktan çıkma davası açtığını, bahse konu ”çıkma” davasının devam ettiği süreçte müvekkilinin davalı şirketteki pay sahipliğini ortadan kaldırmaya, veya bu pay sahipliğinden kaynaklanan haklarını kısıtlamaya yönelik gerek davalı şirket, gerekse de davalı şirketin %40 hisseli ortağı … tarafından müvekkili aleyhine muhtelif davalar açıldığını, iftira niteliğinde suç duyurularında bulunulduğunu, müvekkilinin şirket merkezine alınmadığı gibi müvekkili davacının, şirketi temsil ve ilzam yetkisinin haksız olarak elinden alındığını, davalı şirketle ilgili hiçbir bilgi ve belgenin davalı şirketin %40 hissesine sahip olan müvekkili ile paylaşılmadığını, 30/06/2015 tarihinde yapılan şirket olağan genel kurulunda, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı kararlar alındığını, şirket müdürü …’ın kasıtlı olarak ortaklara yanlış bilgi verdiğini, 31/12/2015 tarihi itibarı ile şirketin işletme sermayesi yönünden zayıf olmadığını, şirketin Kurumlar vergisi beyannamesinin incelendiğinde bilanço kârının ¨1.334.866,95 olduğunu, aktif toplamın (Banka, kasa, çek) ¨1.117.387,33 olduğunu, Ticari Alacaklar Hesabının ¨ 907.405,09 olduğunu, Yarı Mamul stokunun ¨ 1,435.426,60 , Aktif Varlığın toplam ¨ 6.551.925,55 , Özkaynakların ¨4.324.367,41 olduğunu, buna karşılık sadece Banka kredilerinin ¨16.329,99 ve ¨ 862.067,95 ticari alacaklarının bulunduğunun tespit edilebileceğini, bu rakamlara sahip olan bir firmanın sermaye durumunun kötü olduğunu söyleyerek kâr dağıtmamanın kötü niyetli olduğunu, kâr payı dağıtmama kararının iptalinin gerektiğini, şirket Müdürü …’ın usulsüzlük yaparak genel kurulda kendini ibra ettirdiğini, oylamada şirkete ait %40 hisseye sahip … vekili …’ın oy kullanmasını engellediğini, sadece %20 hisse sahibi … ‘ın oy kullanarak …’ ı ibra ettiğini, benzer şekilde yine … tek başına oy kullanarak …’ü ibra etmediğini, bu yöntemle şirketin %60 hissesini elinde bulunduran iki kardeşten %20 hisseye sahip bulunan …’ın oy hakkı ile …’ ü ibra etmediğini, ağabeyi …’ ı ibra ettiğini, bu nedenle ibra yönünden alınan bu kararın iptalinin gerektiğini, bu nedenlerle;davalı şirketin 30/06/2016 tarihli 2015 yılı genel kurulunda alınan kararların TTK’nun 622 maddesinin yönlendirmesiyle , TTK’nun 445 maddesi uyarınca kanun, ana sözleşme, ve dürüstlük kurallarına aykırı olması sebebiyle iptalini, karşı delil ve ek delil sunma hakkının saklı kalmak kaydıyla delil listesinin kabulünü, yargılama masrafları ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar erilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekilinin 07/11/2016 havale tarihli dilekçesini özetle; Davacı tarafın, müvekkili şirketin 2015 yılı olağan genel kurulu toplantısında yalnızca alınan iki kararı dava ettiğini, diğer kararlar hakkında davasının bulunmadığını, 30/06/2016 tarihinde yapılan şirket genel kurulunda alınan kararlardan yalnızca 4. numaralı müdürlerin ibralarına ilişkin karar ile, 6 numaralı kârın yedeklere aktarılmasına ilişkin karara karşı açıklamalar yapmış olduğunu, HMK m.ll9/l-e ve f hükümleri uyarınca iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini sunma ve iddia edilen her vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususunda bilgi verme yükümlülüğü bulunan davacının, yalnızca genel kurulda alınan 4 ve 6. numaralı kararlara ilişkin vakıalar deliller ve açıklamalar ileri sürmüş olup, genel kurulda alınan diğer kararlara karşı herhangi bir itirazda bulunmamış olduğunu, bu bakımdan davalı şirketin genel kurulunda alınan diğer kararların kesinleşmiş olduğunu, davacının diğer kararlara ilişkin dava hakkının düşmüş olduğunu, davacı tarafın, müvekkili şirketin işletme sermayesinin zayıf olmadığını, şüpheli alacaklarının bulunmadığı, bu bağlamda kar dağıtmama yönündeki kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğünü, davacı tarafın müvekkili şirketteki müdürlük görevinin; … Ltd. nin 24/11/2015 tarih ve … numaralı Genel Kurul kararı ile son verildiğini, bu sebeple müvekkili şirketin vergi beyannamelerine ulaşma imkanının bulunmadığını, bu konu ile ilgili Silivri Vergi Dairesine başvurulduğu ve anılan Vergi Dairesinin 20/06/2016 tarih ve … sayılı yazısında şirket müdürlüğünden azledilen davacıya 27/11/2015 tarihinden itibaren müvekkili şirkete ait herhangi bir bilgi ve belge verilmediğinin açıkça belirtildiğini, bu hususun da dahil olmak üzere davacının müvekkiline karşı haksız rekabet teşkil eden fiilleri hakkında davacıya karşı Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davacının şirketin kar dağıtılmamasına ilişkin kararının iptalini istediğini, kar dağıtımına ilişkin olabilecek herhangi bir savunma yapmadığını, karar niteliğinde olmayan, yalnızca okunan ve müzakereye tabi olan müvekkili şirketin 2015 yılı faaliyet raporuna karşı beyanda bulunmuş olduğunu, davacının, şirkete 1998 yılında üretim mühendisi olarak alındığını, kendisine şirketten pay verildiğini, 24/11/2015 tarihine kadar şirketin satın alma, üretim, teknik, muhasebe, idari ve personel, fuar v.b işler yönünden yönetilmesini tek başına sağladığını, diğer ortakların işleri dolayısıyla şirketin işleri ile ilgilenemediğini, davacının; İtimat ve güveni kötüye kullandığını, kayıt almak sureti ile haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini, bilişim sistemindeki bilgileri yok ettiğini, davacı … ve muhasebe müdürü … hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikayette bulunulduğu, … hazırlık dosyası üzerinden sürdüğünü, yine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının … hazırlık numaralı dosyası ile şikayette bulunulduğu ve bu dosyanın diğer dosya ile birleşip … ile beraber devam ettiğini, anılan dosyada üretimden çıkan hurdaların satılarak zimmete para geçirildiğini, muhasebe müdürü … ‘i işten çıkararak kıdem tazminatı ödenmesinde usulsüzlük yapılarak zimmete para geçirildiği şikayetinde bulunulduğunu, davacının müdürlük görevini yaptığı sürede basiretsiz davrandığını, davacı tarafın davacı vekilinin oy kullanmasının engellendiğini ileri sürdüğünü, şirektin %20 ortağı olan … ‘ın …’ı ibra etiğini, bu nedenle genel kurulun ibra ile ilgili kararının iptalini talep ettiğini, ibra oylamasına ilişkin kanuni düzenlemelere riayet edildiğini, TTK’nın 619 .maddesi uyarınca müdürlerin kendi ibralarına ilişkin oylamada oy kullanmadıklarını,müvekkili şirketin anılan genel kurulda tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, alınan kararlarda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, davacının genel kurul toplantısında alınan kar dağıtılmaması ve müdürlerin ibrasına ilişkin kararlara karşı olduğunu, alınan diğer kararlara ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığını, bilanço ve gelir tablosunun genel kurul öncesinde ortakların incelemesine sunulduğunu, davacının sorularının cevaplandırıldığını, bilgi alma talebinin karşılandığını, 30/06/2015 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların hukuka uygun olduğunu, kötü niyetle açılan bu davada TTK’ 451 bağlamında şirket tüzel kişiliğinin uğrayacağı zararlardan doğacak talep haklarının saklı olduğunu, taciz azınlığı vasfındaki davacının TTK’448/3 uyarınca teminat göstermesi gerekmekte olduğunu bu nedenlerle davacının TTK’ nun m.448/3 uyarınca mahkemece belirlenecek teminatı göstermesi şartıyla davaya devam edilmesini, hukuka aykırı ve mesnetsiz davanın reddini, tüm yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacının üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin 30/06/2016 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan kararlardan 4 ve 6 nolu gündem maddesi ile alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Dosyada delil olarak davalının ticari defterlerine dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca davalının ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişiler Doç. Dr. …, …, … tarafından düzenlenen 15/06/2017 havale tarihli bilirkişi raporunda; Davalı şirketin, 31/12/2015 tarihli bilançosunun 30/06/2016/3 sayılı GK Kararı mucibi tasdik edilmiş olmasının, 6102 sayılı TTK m.622 yollamasıyla TTK.m.424 yönünden şirket müdürlerinin ibraları sonucunu doğurmasına karşılık davalı şirket müdürlerinin ibralarına dair …. sayılı kararının, oylamaya katılan şirketin %20 ortağı …’ın 6102 sayılı TTK.m.622 yollamasıyla TTK.m.436 yönünden “oydan yoksun kişilerden” olması, (8) yıldan buyana kür ettiği halde bu süre içinde hiç kar dağıtmayan davalı şirketin, 2015 yılına ait ¨ 1.064.896,63 tutarındaki net karını da dağıtmayarak tamamının şirket yedeklerine aktarılmasına dair 30/06/2016/6 sayılı kararının, şirket ana sözleşmesi (m.11). 6102 sayılı TTK.m.608/2, TTK,m.622 yollamasıyla TTK.m.523 de belirli akdi ve kanuni şartların oluşmamış olması sebepleriyle 30/06/2016/4 ve 30/06/2016/6 sayılı GK Kararlarının yasa, sözleşme ve objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişi Doç. Dr. …, …, … tarafından düzenlenen 07/03/2018 havale tarihli bilirkişi ek raporunda; Kök rapordaki kanatin geçerli olduğu yönünde ortak görüş birliğine varıldığını bildirdikleri görüldü.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz…., Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide …, … ve … birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. …, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, … s. 196-198; …, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; …, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (…, s. 57, 196 vd; …, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. … söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (…, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere TTK.nun 446.maddesi uyarınca toplantıya katılan üyenin karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirmesi gerekmektedir. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında, sonradan alınacak karara esas olması muhtemel bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesi, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımamaktadır. Muhalefetin, görüşülen öneriye değil, alman karara karşı yapılması gerekmektedir. Yine Yargıtay kararlarında, muhalefetin anılı karardan sonra olması gerektiği, zira karar öncesinde karara peşinen muhalefet etmenin mümkün olmadığı da ifade edilmektedir.
Dava, genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde açılmalıdır. Süre hak düşürücü olup resen dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, iptal istemi çerçevesinde gündemi de ihtiva edecek şekilde hazırlanan toplantıya çağrının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin 15/06/2016 tarih ve … sayılı nüshasında yayımlandığı, aynı zamanda iadeli taahhütlü mektup yolu ile pay sahiplerinin toplantıya davet edildiği anlaşılmaktadır.Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yapılan ilanlarda da toplantı gündemi yer aldığı ve davacının genel kurul toplantısına vekâleten katılmış olduğu, alınan kararlardan iptalini talep ettiği 4 ve 6 nolu kararlara olumsuz yönde oy kullandığı,4 ve 6 nolu kararlara muhalefet şerhini zapta geçirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan 4 ve 6 nolu kararlar ile ilgili olarak TTK 446/1 (a) ve (b) bentleri açısından davacı iptal davası açma şartlarını yerine getirdiği görülmektedir.
Bu genel açıklamalardan sonra, şimdi huzurdaki davada davacının iptal talebini usul ve esas bakımından incelenmesi gereklidir.
Davacı vekili dava dilekçesinde,davalı şirketin 30/06/2016 tarihli genel kurul toplantısında 6 nolu gündem maddesi ile görüşülen ve kâr dağıtılmamasına ilişkin kararın kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Her ticaret ortaklığı gibi, limited ortaklığın da nihai amacı, yani gayesi kar elde etmek ve dağıtmaktır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, s.464). Bu amaç esas sözleşmelerde yer almaz, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “‘müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464.). Ortaklığın bütün organları ve bu arada yönetim kurulu bu hedefe ulaşılması için çaba harcamak, genel kurul da bu nihai amaca, yani gayeye, aykırı düşmeyen kararlar almak zorundadır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.465). İşte, anonim ortaklığın kar elde etmek ve dağıtmak nihai amacından (gayesinden) doğan kar payı bir vazgeçilemez haktır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.465).
Pay sahibinin ” kar payı alma hakkı” içerdiği iki cephe dolayısıyla iki anlama gelir: birinci anlamında pay sahibinin, anonim ortaklığın kar elde etmek ve paylaştırmak gayesini izlemesi gerekliliğinden doğan hakkını ifade eder/Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). Pay sahibinin bu mecburiyetten doğan “kar payı hakkı” vazgeçilemez ve bertaraf edilemez haktır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). “Kar payı alma hakkı” ikinci anlamında kanun ve esas sözleşme hükümlerine veya genel kurul kararlarına göre dağıtılmaya tahsis edilen yıllık kara veya dağıtılmaya tahsis olunan yedek akçelere pay sahibinin katılma hakkıdır (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.464). Bu anlamda kar payı hakkı nispi müktesep haktır; çünkü safi kann tamamı pay sahiplerine dağıtılmaz, böyle bir zorunluluk olmadığı gibi, safi kardan ayrılması gerekli bazı yedek akçeler ve ödenmesi icap eden paralar, aksi yönde bir zorunluluk oluştururlar (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, a.g.e., s.467).
Kârın dağıtılmayarak şirketin yedeklerine eklenmesine ilişkin kararı yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, kanunda öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyiniyet kurallarına uygun olup olmadığının Mahkememizce tespit edilmesi gerekmekte olup bu yöne ilişkin rapor alınmıştır.
Davalı şirketin 2015 yılına ait ¨1.064,596,63 tutarındaki kârının dağıtılmayarak şirketin yedeklerine eklenmesine dair 30/06/2016 günlü olağan genel kurul toplantısında alınan 6 numaralı kararının;
Davalı şirketin, 2015 yılına ait ¨1.064.896,63 tutarındaki kârın dağıtılmamasına karar verildiği, ancak şirket ortaklarının ödenmemiş sermaye borçlarının (¨377.631,32), dağıtılmasına karar verilecek 2015 yılı kârı ile takas mahsubuna karar verilmesi halinde şirketin hem ortaklarındaki ödenmemiş sermayeden mütevellit alacağını tahsil hem de kâr dağıtımı sebebiyle şirketten çıkacak paranın ¨1.064.896,63 değil daha düşük bir miktarda (¨1.064.896,63-¨377.631,32=) ¨687.265,31 olacağı konusunu değerlendirilmeden 2015 yılı kârının dağıtılmayarak şirketin yedeklerine aktarılmasına karar verildiği,2003, 2004, 2007, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait toplam ¨1.668,479,81 tutanndaki Geçmiş Yıl Kârlarını dağıtmayarak 31/12/2015 tarihli bilançosunun pasifinde “570. Geçmiş Yıllar Kârları” hesabında muhafaza eden şirketin 2015 yılına ait ¨1.064,896,63 tutarındaki net kârının kısmen de olsa dağıtmayarak tamamının şirket yedeklerine aktarılmasına dair kararının, yalnızca şirketin sürekli gelişimi hedefine ve pay sahiplerine düzenli biçimde kâr dağıtma amacıyla alınmış bir karar olarak nitelendirilemeyeceği,yaklaşık (8) yıl boyunca kâr dağıtımı yapmayan davalı şirketin, 2015 yılına ait kârını da dağıtmayarak şirket yedeklerine eklenmesine karar verilmiş olmasının yasa, sözleşme ve objektif iyi niyet kuralları ile çeliştiği,TTK’nın 608/3-b maddesinde;”Şirketin gelişimi için yatırım yapılması ihtiyacı ciddi şekilde ortaya konulması, Bütün ortakların menfaati böyle bir yedek akçe ayrılmasını haklı göstermesi,bu hususların şirket sözleşmesinde açıkça gösterilmesi,” şeklinde düzenlenen yasal koşulların oluşmadığı,davalı şirketin net işletme sermayesinin ¨1.915.344,34 olması ve 8 yıldan beri kâr eden bir şirketin hiç bir yıl kâr payı dağıtmaması gözönüne alındığında, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurmayacağı, kanunda öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyiniyet kurallarına aykırı olması nedeniyle davalı şirketin 2015 yılına ait ¨1.064,596,63 tutarındaki kârının dağıtılmayarak şirketin yedeklerine eklenmesine dair kararın iptaline karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı vekili,aynı genel kurulda,gündemin 4. Maddesi ile alınan ve şirket müdürü … ‘ün ibra edilmemesine ilişkin kısmın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Limited şirketlerde, şirket ile müdür veya müdürler kurulu arasındaki hukuki ilişkide müdür veya müdürler kurulunun, ortaklığın yönetimi ve iş yılı sonunda hesap verme yükümlülüğü bulunmakla birlikte ibra edilmeyi talep hakkı da vardır.Genel kurulun ibra konusunda geniş taktir yetkisi bulunmaktadır. Fakat bu yetki sınırsız değildir. Genel kurul sorunsuz bir bilanço ve yıllık raporla faaliyet dönemine ait işlemlerin hesabını veren bir yönetim kuruluna ibra vermekle yükümlüdür. Ortada somut nedenler yokken ibradan kaçınılması dürüstlük kurallarına aykırı düşer .Davacı vekili de bilançonun onaylanmasına ve diğer müdürün ibra edilmesine rağmen davacı müdürün ibra edilmemesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğundan bahisle ilgili maddenin iptalini istemiştir.Mahkememizce, öncelikle davacı hakkında genel kurulda alınan ibra edilmeme kararına dayanılarak alınmış bir sorumluluk davası açılması kararı ile açılmış bir sorumluluk davası bulunup bulunmadığını araştırılmıştır.Bu araştırma sonucunda davacı hakkında Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile sorumluluk davası açıldığı ve söz konusu davanın Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile birliştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.Buna göre davacı hakkında açılmış bir sorumluluk davasının mevcut olduğu belirlenmiş olup, davacı hakkında verilen ibra edilmeme kararının açılmış sorumluluk davasında değerlendirilecek olması karşısında, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından,(Yüksek Yargıtay …’nci Hukuk Dairesi’nin 09/05/2016 gün ve … esas, …. karar sayılı ilamı)davacının kendisinin ibra edilmemesine ilişkin kararın iptali istemi ile açtığı dava hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekili son olarak,davalı şirket genel kurulunun 30/06/2016 tarihli genel kurulunda 4 numaralı gündem maddesi ile alınan ve davalı şirket müdürü …’ın ibra edilmesine ilişkin kararın,bu kişinin ibrasında kardeşi olan …’ın oy kullanması ve bu durumun oydan yoksunluk kuralına aykırı olması sebebiyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Bilirkişi kurulu da kardeşin ibra oylamasında oy kullanmasının TTK’nın 622.maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 436/1.maddesine aykırı olduğunu,bu nedenle kararın iptali gerektiği yönünde görüş bildirmişlerdir.
Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 622’nci maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 436/1’nci maddesi hükmü “Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz.” şeklinde olup yasa koyucu ibra gibi kişisel nitelikte bir işte oydan yoksun kişileri sınırlı olarak saymıştır.Anılan madde oydan yoksunluğa sadece alt ve üst soy (usul ve füruu) için getirmiş, kardeşler bu kapsama dahil edilmemiştir. Bir başka ifadeyle kardeşler alt veya üst soy değil, yan soy (civar hısım)dır.
TMK’nın 17/2. maddesi uyarınca, biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-alt soy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de ortak bir babadan gelen kişiler arasında yan soy hısımlığı vardır. Buna göre, alt ve üst soy hısımları anne-baba-çocuklar ve onların çocuklarıdır. Kardeşler ise, yan soy hısımlığı olup, alt ve üst soy kapsamında değildir. ( Prof. Dr M.Kemal Oğuzman/Prof Dr. Özer Selici/Prof Dr. Saibe Alit-Özdemir, Kişiler Hukuku, İstanbul 2016, s.133-134; Prof Dr Mehmet Ayan, Kişiler Hukuku, Ankara 2016, s.155-156; Prof Dr Serap Helvacı, Medeni Hukuk, İstanbul 2016, s.79-80; Prof Dr Hüseyin Hatemi /Doç Dr Burcu Kalban Oğuz, Kişiler Hukuku, İstanbul 2014, s.42-43; Prof Dr. Mustafa Dural/Prof Dr Tufan Oğuz, Türk Özel Hukuku C.II, İst. 2016, s.183-185)
TTK’nın 436/1 maddesindeki açık düzenleme gerekse TMK.nın 17/2. maddesindeki tanımlar ve doktrindeki oybirliği halindeki görüş dikkate alındığında TTK 436/2. maddesindeki oy yoksunluğu, ilgilinin kardeşini kapsamamaktadır. . (Prof Dr. Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, 11. Basım, İstanbul 2016, s.170)(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …’ncü Hukuk Dairesi’nin 14/06/2017 gün ve … esas, … sayılı ilamı)
Bu açıklamalardan somut olaya döndüğümüzde üç ortaklı limited şirket olan davalı şirketin iki müdürü kendi ibralarında oy kulanmadıkları ve davacı dışındaki diğer müdürün ortak olan kardeşinin oylarıyla ibra edildiği,yukarıda yapılan açıklamalara istinaden kardeş olan ortağın müdür olan ağabeyinin ibra oylamasında oyda yoksunluk halinin bulunmadığı anlaşıldığından alınan kararın kanuna,esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına da aykırı olmaması ve diğer müdür…’un ibra edilmemesinin durumu değiştirmemesi nedeniyle davacı vekilinin 4 numaralı gündem maddesinin iptali talebi ile açtığı davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile; Davalı şirketin 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 6. Maddesi ile alınan kararın İPTALİNE ,
2-Davacının 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 4. Maddesi ile alınan ve şirket müdürü … ‘ün ibra edilmemesine ilişkin kısmin iptali istemi ile açtığı davanın , HMK’nun 114/1-(h) ve 115/2. Maddeleri uyarınca hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,
3-Davacının 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 4. Maddesi ile alınan ve şirket müdürü …’ın ibra edilmesine ilişkin kısmin iptali istemi ile açtığı davanın ise esastan REDDİNE,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨35,90 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨ 29,20’den mahsubu ile bakiye ¨6,70 harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
5-Davacı tarafından yapılan 8 tebligat+posta ücreti ¨90,30 ,iki bilirkişi inceleme ücreti ¨ 2.750,00 olmak üzere toplam ¨2.840,30 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına (1/3) göre hesaplanan ¨946,77’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davalı tarafından yapılan bilirkişi ücreti ¨800,00 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına (2/3) göre hesaplanan ¨533,33’nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen kısım üzerinden hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen kısım üzerinden hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨165,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
10-Davalı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.03/05/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KÂTİP …