Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/771 E. 2018/1029 K. 11.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/771
KARAR NO : 2018/1029

DAVA TARİHİ : 26/08/2016
KARŞI DAVA TARİHİ : 07/10/2016
KARAR TARİHİ : 11/10/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/11/2018
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekili 26/08/2016 harçlandırma tarihli dava dilekçesi ile ;davacının davalı
şirketin %10 oranında ortağı olduğunu, şirketin ortağı olmasına rağmen şirket faaliyetleri hakkında hiçbir bilgi alamadığını, davalı şirkette genel kurulun toplanmadığını, davalı şirketin hakim ortaklarının yurtiçinde ve yurtdışında davalı şirket ile aynı iştigal konularında faaliyet gösteren başka şirketlerin de sahibi olduklarını, hatta bu şirketleri davalı şirketten finanse ettiklerinden bahisle davalı şirkete kayyım atanmasına, davalı şirketin ortak ve yöneticilerinin malvarlıklarına devri engelleyici tedbir konulmasına ve şirketin feshi uygun görülmediği takdirde davacının şirketten çıkarılarak belirlenecek bedelin davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA VE KARŞI DAVA:
Davalı vekilinin 07/10/2016 harçlandırma tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Davalı Şirketin Genel Kurul yapma hak ve yetkisinin şirkette aktif olarak çalışan ve müdürlük yapan davacıda olduğunu, davacının müdür olduğu dönemde kendisinin Genel Kurul Toplantısı çağrısında bulunmadığını, davacının dışında davalı şirketin aile şirketi olduğunu ve Genel Kurul yapılmasının düşünülmediğini, davacının böyle bir talebi de olmadığını, davacının fesih talebine dayanak olarak gösterdiği Genel Kurulun toplanmamasımn diğer ortaklardan kaynaklandığını kanıtlaması gerektiğini, davacının finanse edildiğini iddia ettiği, …. şirketinin 1999 yılında kurulduğunu, …. olmayıp şahıs şirketi olduğunu, tarafların ortak olduğu, müvekkili şirkete lojistik destek sağlayan tamamen yabancı bir şirket olduğunu, şirketin Almanya’da iflas etmiş veya kapanmış firmalardan 2. el temizlik makinelerinin satın alımı ve makinelerin ve acil parçaların müvekkiline gönderilmesi hususlarında destek sağlandığını, …. şirketinin 2014 yılında farklı ülkelerden farklı mümessillik alınması amacıyla kurulduğunu, …’nın müvekkili firma ile iddia edildiği gibi bir bağı olmadığını, müvekkilinin faaliyetlerinin ve müşteri kitlesini hiç etkilemeden tamamen farklı ve yeni müşterilere satış yaptığını, davacının müvekkili şirketin %10 hisseli ortağı olduğunu, her ortağın şirketten çıkmasına karar verilmesini dava edebileceğini, ancak müvekkilinin 20 yılı aşkın süredir faaliyetine etkin devam eden, belli bir ticaret hacmine sahip kâr eden bir şirket olduğunu, şirketin feshinin talep edilebilmesi için ekonomik unsurlarının ortadan kalkmış olması, ekonomik açıdan devam etmesinin mümkün olmaması gerektiğini, davacının aktif olarak şirket çalışanı ve müdürlüğünü yapmış olduğunu, fiilen şirketi terk ettiği tarihe kadar bütün kayıtların kendisinin kontrolünde olduğunu, fiilen ayrıldığı tarihten sonra şirket muhasebecisi tarafından talep ettiğinde ayrıntılı mizanların kendisine gönderildiğini, davacının şirket hakkında bilgi sahibi olmak istemesinin sebebinin sonradan kurmuş olduğu kendi şirketi lehine kullanmak olduğunu, müvekkili şirketin müşterilerine daha düşük bedellerle tekliflerde bulunarak şirketin işlerine engel olmak istediğini, 2014 yılından bu yana herhangi bir bilgi alma talebinde bulunmadığını, en son Beyoğlu …Noterliği 20/07/2016 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamesi ile 2013 yılı itibariyle şirket ticari defter ve kayıtlarını istediğini, taraflarınca 2 gün önceden haber verilmesi kaydıyla tüm kayıtların davacı-karşı davalıya gösterilebileceğinin bildirildiğini, davacının kayyım talebinin yerinde olmadığını, müvekkil şirketteki hisselerini devrederek ayrılacağını beyan etmesine rağmen diğer ortakları oyaladığını, şirket hissesinin güncel değerinin hesaplanması için gerekli evraklar kendisine verilmesine rağmen, hesaplatmadığını, bu işlemi diğer ortakların yaptığını, buna rağmen hisselerini devretmeye yanaşmadığını, karşı dava yönünden; davacı-karşı davalının, müvekkili şirketteki ortaklığı devam ederken, aynı iştigal sahasında ve aynı müşteri portföyünde 2014 yılında …. Ltd. Şti.’ni kurduğunu ve %75 hissedarı olduğunu, karşı davalının, müvekkili şirketteki hisseleri devredeceği ve haksız rekabet oluşturmayacağına dair şifahi taahhütte bulunduğunu, ancak, müvekkili şirketin müşterilerini hissedarı olduğu şirkete yönlendirerek, müvekkili şirketin ticari sırlarını kötü niyetli olarak kullandığını, müvekkili personelini şirket aleyhine kışkırttığını, kendi yanında çalıştırmaya başladığını, işbu nedenlerle karşı davalının şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması hususunda müvekkilinin ortaklar kurulunun karar aldığını, TTK 640/3 maddesi hükmünce davacı-karşı davalının müvekkili şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurma zarureti hasıl olduğunu, davalının ortağı olduğu iki şirketinde nace kodunun 33.12.90 olduğunu, şirketin amaç ve konularının aynı olduğunu, davalının müvekkili şirketin iştigal konusu ile aynı olan başka bir şirket kurarak ve faaliyet göstererek müvekkile karşı rekabet yasağına aykırı davrandığını, bu hususun davalıya Beşiktaş …Noterliğinin 20/03/2015 tarih ve … yevm. nolu ihtarnamesi ve yine Beşiktaş ….Noterliği’nin 18/03/2016 tarih ve …. yevm. nolu ihtarnamesi ile ihtar edilmesine rağmen, karşı davalının yeni kurmuş olduğu şirketlerde faaliyetine devam ettiğini, davacı-karşı davalının müvekkilinin müdür ve pazarlama sorumlusu konumunda olduğunu, bu nedenle müvekkili şirketin müşterilerine ulaşıp, birçoğu ile kendi şirketi adına sözleşmeler imzaladığını, …. firmasının ticari defterleri incelendiğinde müşteri portföyünün %70-80 den fazlasının müvekkili firmanın müşteri olduğunun görüleceğini, bu firmalardan bazılarının; ….’nin müvekkilinin en büyük müşterisi olduğunu, bu firmaya hem makine satılıp hem de satılan makinelere servis hizmeti verildiğini, bu firmaya kalifiye elemanların hizmet vermesi gerektiğinden, davalının müvekkili şirkette çalışan kalifiye personeli şirketinde çalışmaya ikna ederek, müvekkilinin müşterilerine iş yapmaya başladığını, …. AVM, ….Projesi iken, şu anda karşı davalının servis hizmeti verdiğini, müvekkilinin …. firmasına vermiş olduğu teklifler, …. çalışanları tarafından karşı davalı çalışanları ile paylaşılıp kendi tekliflerinin %5-10 altında fiyat vermeleri sebebiyle anlaşmaların karşı davalının firması ile yapıldığını, karşı davalının…. isimli üretici firmadan ithalat yaprak, yıllardır müvekkilinin iş yapmış olduğu müşterilere ulaşarak satış yaptığını, …. firmasının müvekkilinin tüm makinelerinin vakum lastiklerinin tedarik ettiği firma olduğunu, aynı zaman karşı davalının şirketinin de ithalat yaptığı firma olduğunu, bu firmadan ithal ettiği malları yine müvekkilinin müşterilerine daha düşük fiyatla pazarladığını, …. firmasının müvekkilinin makine fırçaları, pet tutucuları, vakum motorları vb. yedek parçaları tedarik ettiği firma olduğunu, karşı davalının da bu şirketten ürün aldığını ve müvekkilinin müşterilerine sattığını, … firmasından da karşı davalı tarafından makine ithalatı yapıldığını, 2012 yılından itibaren şirketin cirosu ve karlılığı artarak devam ederken, davacının yeni şirket kurması ve çalışanların ayrıldıkları dönem olan 2015 yılında şirketin cirosunun %21 oranında düştüğünü, karşı davalının hem müvekkilinin ortağı olması, hemde aynı faaliyet sahası ile ilgili yeni şirket kurup, daha önceki konumundan istifade etmesi ile ortağı olduğu müvekkili şirketin zararına hareket ettiğini, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile, davacı-karşı davalının müvekkili şirketten çıkarılmasına karar verilmesine, davacı-karşı davalının müvekkili uğrattığı zararın tespiti ile şimdilik ¨10.000,00’nin faiziyle birlikte tahsiline, yargılama giderler ve vekalet ücretinin davacı-karşı davalıya yükletilmesine karar verilmesini” arz ve talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Asıl dava, davalı şirketin haklı sebeple feshi olmadığı taktirde davacı ortağın ayrılma akçesi hesaplanarak ortaklıktan çıkmasına izin verilmesi istemine ilişkindir.
Karşı dava ise, davacı limited şirketin ortağı olan davalının şirket ile haksız rekabet içinde bulunduğu iddiasına dayalı haklı sebeple şirket ortaklığından çıkarılması ve haksız rekabet nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.

Bilirkişiler Doç.Dr…., ….ve ….’in mahkememize sunmuş olduğu 20/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda; TTK.m.636 yönünden, davalı-k.davacı şirketin sona ermesi (feshi) için gerekli yasal koşulların oluşmadığı, somut olayda TTK.m.636/3 yönünden ortaklıktan çıkma ve/veya çıkarılma halinde duruma uygun düşen başkaca bir çözüm yolu bulunmadığı, esas davada: ortaklı ¨600.000 sermayeli davalı-k.davacı Limited Şirkette %10 paydaş bulunan davacı-k.davalınm, TTK.m.638 ve 639’da belirli ortaklıktan çıkma talebi ile ilgili haklı nedenler oluşmuş olmakla, davacı-k.davalının, davalı-k.davacı şirketten çıkması için gerekli kanuni şartların oluştuğu, davacı-k.davalının, davalı-k.davalıdan 30/06/2017 tarihi itibariyle ¨416.828,15 tutarında Ayrılma Akçesi talep edebileceği ve TTK.m.641-642 maddelerine istinaden davalı-k.davacı şirketçe davacı-k.davalı şirket ortağına ödenmesi gerektiğini, mahkemece davacı-k.davalının davalı-k.davacı şirkete kayden 30.06.2017 t. itibariyle ¨267.929,13 tutarındaki borcunun takas/mahsubu ihtimalinin benimsenmesi halinde, davalı-k.davacıdan talep edebileceği alacak tutarının (416.828,15-267.929,13=)¨148.899,02 olarak kabul edilebileceği,Karşı Davada: davalı şirket ortağının TTK.m.626’daki düzenlemeleri ihlal ve TTK.m.640’da belirli ortaklıktan çıkarılması ile ilgili haklı nedenlerin oluşmadığı, davacı şirketin, davalı şirket ortağının haksız rekabeti sebebiyle uğradığını iddia ettiği şirket zararının (¨10.000) tazmini talebinin ise, öncelikle muhterem mahkemece haksız rekabet eyleminin oluşup oluşmadığı kararına bağlı olduğunu, karşı davalının haksız rekabet fiilini işlediğine kanaat edilmesi halinde, davacının zararının müşterilerinin alınmasından kaynaklı ciro düşüşünden oluşacağı, ancak bunun içinde dava dışı …. ticari defterlerinin incelenerek, davacı müşterilerinin dava dışı şirkete aktarılıp aktarılmadığının tespiti gerektiğini,bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişiler Dr. Öğr…, ….ve ….’in mahkememize sunmuş olduğu 28/03/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda; davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacı itirazları tek tek değerlendirilip, cevaplandırılmış, 1. ek rapordaki görüşlerimizde bir değişiklik yaratacak bilgi ve belge sunulmadığından aynen korunduğunu, 30/11/2017 tarihli duruşmada davalı-karşı davacının, “karşı dava olan haksız rekabet davacını tefriki ile asıl davada karar verilmesini talep ettiklerinin, karşı davayı geri çektikleri”beyanları bulunduğunu,TTK.m.636 yönünden, davalı-k.davacı şirketin sona ermesi (feshi) için gerekli yasal koşulların oluşmadığı, somut olayda TTK.m.636/3 yönünden ortaklıktan çıkma ve/veya çıkarılma halinde duruma uygun düşen başkaca bir çözüm yolu bulunmadığını,Esas Davada:ortaklı ¨600.000 sermayeli davalı-k.davacı Limited Şirkette %10 paydaş bulunan davacı-k.davalının, TTK.m.638 ve 639’da belirli ortaklıktan çıkma talebi ile ilgili haklı nedenler oluşmuş olmakla, davacı-k.davalının, davalı-k.davacı şirketten çıkması için gerekli kanuni şartların oluştuğunu, davacı-k.davalının, davalı-k.davacıdan 30.06.2017 t. itibariyle ¨416.828,15 tutarında ayrılma akçesi talep edebileceğini ve TTK.m.641-642 maddelerine istinaden davalı-k.davacı şirketçe davacı-k.davalı şirket ortağına ödenmesi gerektiğini,Karşı Davada:Karşı davacının davasından feragat ettiği, hukuki tavsif ve nihai kanaatin mahkemeye ait olduğunu bildirdikleri görülmüştür.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz. Nuri ERDEM, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle somut olayda haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilecek, diğer bir ifadeyle davacı yanca varlığı iddia edilen olguların birer haklı sebep teşkil edip etmeyeceği incelenecektir.
TTK’nın 636/3’ncü maddesinde haklı sebepten bahsedilmesine rağmen,bu kavram tanımlanmamıştır.Bu nedenle belirsiz bir hukuki kavramla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.Her ne kadar limited ortaklığın feshi bakımından haklı sebep kavramı tanımlanmamışsa da,kollektif ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK’nın 245’nci maddesisinde hem haklı sebep kavramı tanımlanmış hem de örnekseme yoluyla hangi hallerin haklı sebep teşkil edeceği ifade edilmiştir.Bu düzenlemeye göre haklı sebep;ortaklığın kuruluşuna yol açan fiili ve kişisel sebeplerin ortaklığın işletme konusunu elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmasıdır.Ancak doktrinde,TTK’da yer alan bu tanımın başarılı olmadığı ve yanlış yorumlamalara neden olabileceği ifade edilmektedir.Doktrinde birbirine benzer şekilde haklı sebep kavramı tanımlanmaktadır.Bu yazarlardan Çamoğlu’na göre haklı sebep;hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi haller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan haller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kâr elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Huzurdaki davada davalı şirket üç ortaklı olup, bu ortaklar davacı ile…. ve ….’dır.
Davacı,davalı şirket yönetim kurulunun uzun zamandır genel kurulu toplamadığını,kendisine şirketin faaliyetleri ile ilgili hiç bir bilgi verilmediğini ayrıca dava dışı ortakların davalı şirket ile aynı iştigal konusunda faaliyet gösteren şirketlerin sahibi olduklarını ve davalı şirkete ait gelirlerin dava dışı ortakların şahsi hesaplarına geçirildiğini iddia etmektedir.
Davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin fesih için haklı sebep olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.Çünkü davacı her ne kadar uzun zamandan beri genel kurulun toplanmamasını haklı sebep olarak iddia etmekte ise de,06/11/2014 tarihine kadar davacının davalı şirketin münferit yetkili müdürü olduğu,bu dönem içerisinde kendisinin de davalı şirketi genel kurula çağırmadığı,kaldı ki faaliyette olan ve işleyen bir şirketin genel kurulunu yapmaması tek başına haklı sebep olarak değerlendirilemez.Davacı ister müdür olsun ister olmasın genel kurulu Mahkeme’ye başvurarak her zaman toplama imkânına sahip olup bu hususu ortaklığın feshi için haklı sebep olarak ileri sürmesi doğru değildir.Davacının, genel kurulu toplamayan müdürün veya müdürler kurulunun azlini Mahkemeden talep etmesi her zaman mümkün olup bu husus Mahkememizce davalı ortaklığın feshi için haklı sebep olarak değerlendirilmemiştir.Davacının fesih için ileri sürdüğü bir diğer sebep ise hâlen yönetimde olan ortakların davalı şirket ile aynı iştigal alanında faaliyet gösteren şirket kurmaları ve davalı şirketin gelirlerinin bu şirketin finanse edilmesinde kullanılması ile davalı şirketin gelirlerinin dava dışı ortaklara aktarılması iddiasıdır.Gerçekten dosyada mevcut kayıtlar incelendiğinde,dava dışı ortakların …Ltd.Şti isimli şirketi kurdukları ve bu şirkette yetkili müdür olarak görev yaptıkları anlaşılmaktadır.Ancak bu husus şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmez.Davacı, dava dışı yöneticiler aleyhine her zaman azil davası veya ortaklığın bir zarara uğradığını düşünüyorsa sorumluluk davası açma imkânına sahiptir.Diğer bir husus ise, davalı şirketin gelirlerinin dava dışı ortaklara aktarıldığıdır.Ancak alınan bilirkişi raporunda böyle bir olgu tespit edilememiştir.
Bu halde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden,davacının ileri sürdüğü iddiaların ortaklıklığın haklı sebeple feshi için yeterli görülmediği gibi aynı iddiaların davacı yönünden haklı sebep oluşturduğunu söylemekte mümkün gözükmemektedir.Kaldıki taraflar arasındaki kişisel çekişme ve huzursuzluk ortaklıktan çıkma için haklı sebep sayılsa dahi burada bir parantez de kusurun haklı sebepler bakımından belirleyici olup olmadığını değerlendirmek yönünden açılmalıdır. Ortaklık bünyesinde ortaya çıkan haklı sebep teşkil edebilecek olgular görüldüğü üzere çok çeşitlilik arz eder. Tüm haklı sebeplerin kusura bağlı olarak ortaya çıktığını söylemek mümkün değildir; söz gelimi organların işlevini yitirmesinde olduğu gibi. Ancak diğer olguların ortaya çıkmasında ise davacı ortakların da etkisi bulunması muhtemeldir. Ortaklığın mali yapısının bozulması, zarar etmesi, özellikle ortaklar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş göstermesi halinde davacı ortağın da somut durumun ortaya çıkmasında bir dahlinin olup olmadığı sorunu üzerinde durmak gerekir. Acaba böyle bir halde pay sahibinin ortaklığın feshini talep etmesi veya ortaklıktan çıkmayı talep etmesi mümkün görülmeli midir? Hâkim görüşe göre, haklı sebep teşkil eden olguların varlığında kusuru bulunan pay sahibinin ortaklığın haklı sebeple feshini dava etme hakkı olmadığı gibi ortaklıktan haklı sebeple çıkma hakkı da yoktur. Gerek bir kimsenin kendi hukuka aykırı fiiline dayanarak hak iddia edemeyeceğini düzenleyen MK. 2; gerekse kanunda bir ortağın kusuruna dayanarak ortaya çıkabilecek haklı sebep örneklerinde (TTK. 245 a, b ve c bentleri) kusurlu ortağın dava hakkının bulunmadığını söyleyen TTK. 245/2 bizi bu sonuca ulaştırmalıdır.
Limited ortaklıklar bakımından son dönemdeki uygulaması ise bazı kararlarında haklı sebebin doğumunda kusurlu, bazı kararlarında ise asli kusurlu olan ortağın dava açmış bulunması halinde talebinin kabul edilemeyeceği yönündedir. Kusurlu olan ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacak olmasına göre; mahkemece, tarafların sunduğu deliller değerlendirilerek, kusurlu olan ortağın davacı olması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2004/14091, K. 2006/502, T. 24/01/2006).
Bununla beraber Yüksek Mahkeme, kusurun bulunup bulunmamasından ziyade hangi ortağın daha kusurlu olup olmadığını değerlendirmektedir. Ancak burada hangi ortağın ne nispette kusurlu olduğu, sözgelimi ortaklar arasında kişisel bir anlaşmazlığın mevcut olması halinde kimin daha fazla kusurlu olduğunu tespit etmenin güç olduğu ortadadır. Değerlendirmenin hangi kritere göre yapılacağını tespit etmek gerekir.Kişisel anlaşmazlıklar söz konusu olduğu takdirde, kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı yahut boşanma ilamı gibi taraflardan birinin açıkça ve bütünüyle kusurlu olduğu; söz gelimi aynı zamanda şirket ortağı olan eşlerden birinin sadakâtsizliği neticesinde boşanmanın meydana gelmesi yahut taraflardan birisinin bir diğerine suç teşkil eden bir eylemde bulunmuş olması bu hususta kanaat oluşturmaya yeterli sayılabilir. Ancak her iki taraf da kusurlu ise ve ortaklığın devamı sağlanamayacak boyutta kişisel çekişmeler meydana gelmiş ise menfaatler dengesi uyarınca devamı mümkün olmayan ortaklığın sona erdirilmesi yahut pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması gerekir. Özellikle her iki tarafın da kusuru mevcut ise artık bir kimsenin kendi kusuruna dayanamayacağı yönündeki kuralı burada katı şekilde uygulamak doğru olmayacaktır.” (ERDEM, s.218 vd.)
Huzurdaki uyuşmazlıkta, davacının,ortağı olduğu şirket ile aynı faaliyet alanında iş yapan ….Limited Şirketi’ni kurduğu ve bu şirketin münferit imza yetkisine sahip müdürü olduğu,buna göre davacı ortağın TTK’nun 613.maddesinde belirtilen bağlılık yükümlülüğüne aykır davrandığı sabittir.Buna göre davacı ortak kusurlu olduğundan davalı şirketin feshini talep edemeyeceği gibi haklı sebeple ortaklıktan çıkmasına izin verilmesini de talep edemeyeceğinden davacı tarafından açılan davalı şirketin feshi olmadığı taktirde davacı ortağın şirketten çıkmasına izin verilmesine ilişkin asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Asıl dava ile ilgili değerlendirmelerden sonra karşı dava ile ilgili değerlendirmelere geçildiğinde,davalı-karşı davacı şirket,davacı-karşı davalı …’ın ortağı olduğu karşı davacı şirket ile aynı faaliyet alanında iştigal eden yeni bir şirket kurduğunu, bu durumun haksız rekabet yarattığından bahisle davacı-karşı davalının şirketten çıkartılmasına ve karşı davacı ortaklığın haksız rekabet nedeniyle uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
Haklı sebeple ortaklıktan çıkarma için limited şirket tarafından mahkemeye başvurulmadan önce limited şirket genel kurulunda TTK 621/1-h maddesi uyarınca ve nitelikli çoğunluk tarafından bu kapsamda bir kararın alınması dava şartı olup ilgili ortaklar kurulu kararı dosyada mevcuttur.
Davacı-karşı davalının kurucusu, müdürü ve münferit imza yetkisine sahip olduğu … Limited Şirketi’ni 20/08/2014 tarihinde kurulmuştur.Karşı davacı şirket ile davacı tarafından kurulan şirketin faaliyet konuları aynıdır.
Eski Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmeyen sadakat yükümlülüğü,6102 sayılı TTK’nın 613 ncü maddesinde düzenlenmiştir.Maddenin ilk fıkrasında,ortakların, sır saklama yükümlülüğüyle bağlı oldukları düzenlendikten sonra maddenin ikinci fıkrasında teknik anlamda sadakat yükümlülüğü düzenlenmiştir.Bu maddeye göre ,ortaklar,ortaklık çıkarlarını zedeleyecek davranışlarda bulunamazlar.Özellikle,kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve ortaklık amacına zarar veren işlemler yapamazlar.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.205-206)
TTK’nın 613.maddesi uyarınca ortakların bağlılık yükümlülüğü vardır. Fakat rekabet yasağı özel olarak aynı maddede düzenlenmiştir. Limited ortaklıkta rekabet yasağı sadece müdürler için geçerlidir (m. 613/3 ve m, 626). Şirket sözleşmesiyle, ortaklar için rekabet yasağı öngörülebileceğinden kural olarak ortaklar için rekabet yasağı söz konusu değildir (M, Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 467. O. H. ŞENER, s, 715).
Davacı-karşı davalının,diğer ortakların şirket hesaplarındaki paraları şahsi hesaplarına aktardığı ithamı da ciddi bir iddiadır. Bu hususta yapılmış bir tespit yoktur. Oysa, öğretide “ortaklara karşı onur kırıcı isnadlarda bulunulması” çıkarma bakımından bir haklı sebep örneği olarak gösterilmekledir (N, Taşdelen, 6102 s. TTK ‘ya göre Limited Ortaklıklarda Çıkma, Çıkarılma ve Fesih s. 224).
Sonuç olarak,Davacı-karşı davalının aynı sektörde faaliyet gösteren bir şirket kurduğu ve bu şirketin müdürü olduğu,davacı-karşı davalı ortak …’ın sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı,davacı-karşı davalının diğer ortakların şahsi hesaplarına para geçirdiği iddiasının ispatlanmamış olması, dosya kapsamında huzursuzluğu gösteren diğer bilgi ve beyanlar sonucunda, taraflar arasındaki güven ilişkisi ağır biçimde zarar görmüş olmaktadır. Bu itibarla, davacı-karşı davalının şirketten haklı nedenle çıkarılmasının koşulları oluştuğundan davacı-karşı davalının şirketten çıkarılmasına ve bilirkişi kurulu tarafından hesap edilen çıkma payının karşı davacıdan tahsili ile davacı-karşı davalıya verilmesine,karşı davacının davalı aleyhine açtığı tazminat davasını geri aldığı ve karşı davalının bunu kabul ettiği anlaşıldığından bu davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken ¨35,90 karar ve ilam harcının peşin yatırılan ¨29,20 harcın mahsubu ile bakiye ¨6,70 harcın davacıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,

4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan ¨557,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
KARŞI DAVADA:
A-)1-Karşı davacının davalı aleyhine açtığı tazminat davasını geri aldığı ve karşı davalının bunu kabul ettiği anlaşıldığından bu davanın hiç AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,
2-Alınması gereken ¨35,90 karar ve ilam harcının peşin yatırılan ¨29,20 harcın mahsubu ile bakiye ¨6,70 harcın davacıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
3-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
B-)1-Karşı davacının karşı davalı ortağın şirketten çıkarılmasına ilişkin davasının KABULÜ ile; Karşı davalı …’ın İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde…sicil numarasında kayıtlı …. Ltd. Şti ortaklığından haklı nedenle ÇIKARTILMASINA,
2- ¨416.828,15 çıkma payı alacağının karar tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte karşı davacı şirketten alınarak karşı davalıya VERİLMESİNE,
3-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan 11 adet tebligat + posta ücreti ¨211,00 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,

5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı-karşı davalı vekili ile davalı-karşı davacı vekilinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.11/10/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KATİP ….