Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/644 E. 2019/283 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/644
KARAR NO : 2019/283

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 11/07/2016
KARAR TARİHİ : 07/03/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/03/2017

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 07/08/2018 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Davacının, davalı şirketin ¨ 500.000,00 değerindeki %5 hissesinin sahibi olduğunu, davalı şirket ortaklarından ….. A.Ş.’nin Bakırköy …… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esasına kayıtlı davayı açarak kayyım atanmasına ve olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmasına izin verilmesine dair istihsal ettiğini, kayyımın şirket Genel Kurulunu bölünme sözleşmesinin görüşülmesi gündemi ile 08/12/2014 tarihinde toplanmak üzere olağanüstü toplantıya davet ettiğini, toplantının nisap sağlanamadığından, 22/12/2014 tarihine ertelendiğini, bu toplantı dahi 16/01/2015 tarihine ertelendiğini ve 16/01/2015 tarihinde de toplantı yapılamadığını ve ne olduğu bilinmeyen bir bölünme sözleşmesi genel kurul kararı haline gelmediğini, durum bu aşamada iken şirketi kaosa sürükleyen, kayyım atanmasını gerektiren durumu oluşturan, şirketin yükümlülüklerini yerine getirmesini engelleyen diğer büyük iki hissedar her nasılsa kendi aralannda ve kayyım la anlaşmış olabileceğini, bu anlaşma çerçevesinde kayyım şirketi genel kurulunu bölünme planının görüşülmesi ve karar alınması gündemli olarak olağanüstü toplantıya davet ettiğini, …. sayılı ihbarnameyi gönderdiğini, kayyıma ve davalı şirkete ….. yev. sayılı ihtarname gönderildiğini ancak hiçbir metice alınamadığını, davalı şirketin olağanüstü genel kurul toplantısını, 11/04/2016 tarihinde saat 10.00’da yapılmak üzere ilan ve tebliğ edildiğini, İl Ticaret Müdürlüğü’nden de bu saat içim temsilci talep edildiğini, fakat toplantı saati geçtikten sonra 10.56’da bakanlık temsilcisi atandığını, temsilcinin toplantı geçtikten sonra toplantı mahalline geldiğini ve saat 12.12’de itirazlara rağmen toplantıyı açtığını, başlangıcında toplantı ile ilgili noter onaylı bir karar olmadığının anlaşıldığı, bilgi alma, inceleme ve denetleme hakkının yok edildiğini, toplantı davetine dair ….. yevmiye sayılı ihtarnamenin 22/03/2016 tarihinde tebliğ edildikten sonra 29/03/2016 tarihinde Bakırköy …. Noterliğinden …. yevmiye sayılı ihtarnameyi keşide ederek …. A.Ş.’den ve Kayyım ….’ dan tarafa bir bölünme planı olmadığını, incelenemeyen bir bölünme planının müzakeresinin mümkün olmadığını, müzakere edilmesi öngörülen bölünme planının yıl sonu ve ara bilançolarının tarafa gönderilmesinin ihtar edildiğini, ancak tarafa toplantı sırasında okunan bölünme planı, bölünme planına esas alınan 30/09/2015 tarihli bilanço, 29/09/2015-REV 755 sayılı TSKB raporu ve diğer mali kayıtların verilmediğini, incelenemediğini, haliyle bölünme planının, hukuka, mali kayıtlara ve usule uygun olup olmadığının toplantı öncesinde, makul sürede denetlenemediğini, davacı şirketin, diğer iki hissedarının hisse satması neticesinde şirkete hissedar olduğunu, hisse devreden şirketlerin yönetim yetkisini kötüye kullandığını, şirketin mali kayıtlarında usulsüzlük yaptığını, kendi adlarına gerçekte olmayan alacaktan yaratarak ortaklann cari hesabına kaydettiklerini, bölünme konusunda anlaşan ve iş dava konusu kararlan alan şirketin ortaklarının, şirketi yönettikleri dönemde davalı şirketin sattığı, bedelini tahsil ettiği taşınmazları alıcılara fatura etmediklerini, bu defa bölünme sureti ile şirketin sattığı taşınmazlar kendi üzerlerine geçirdiklerini, şirketin mal varlığını alacaklılar aleyhine kaçırdıklarını, diğer yandan şirketin sattığı taşınmazlarla ilgili olarak tahsil ettiği taşınmaz bedellerini fatura tanzim etmeyerek ticari defter ve kayıtlara devretmediğini, vergi kaçırdığını, şimdi ise bölünme yolu ile kamu maliyesini ikinci kez zarara uğratmayı amaçladığını, sonuç olarak TTK’nun 449. maddesi gereğince davalı şirketin 11/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alman tüm kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına dair tedbire, davalı şirketin 11/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan tüm karannın yokluğunun tespitinin iptalini, masraf ve avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı 2 notu …. ve Tic. A.Ş. vekilinin 13/02/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davalı olarak, ….. ve Tic. A.Ş.’nin gösterildiğini, oysa …. A.Ş.’nin 11/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurulda alman tam bölünme kararının 30/06/2016 tarihinde tescil edilmesi ile birlikte sicilden terkin edilerek tüzel kişiliğini kaybettiğini, müvekkili şirketin ise davacının dava konusu ettiği genel kurul kararının alındığı tarihte henüz tüzel kişilik dahi kazanmadığını, dolayısıyla, bölünme katılan, yeni kuruluş suretiyle bölünme sonrasında kurulan müvekkili şirketin, yalnızca bölünen ….. A.Ş’nin mal varlığı yönünden külli halef sıfatına haiz olduğunu, fesih davası sonucunda tasfiye ile elde edilecek menfaatlerden çok daha fazlasının, bölünme neticesinde taraflarca iktisap edildiğini, davacının fesih davası sonucunda şirketin tasfiyesinde elde edeceğinden çok daha fazla gayrimenkulü, bölünme işlemi nedeniyle elde ettiğini, tarafların davanın sonucunu ve tasfiyeyi beklemeden haklarını elde ettiklerini, kayyımın yetkili almadığı ve usulsüz işlemler yaptığını, davalı şirketin zarara uğratıldığı iddialarının , genel kurul kararının iptali davasının konusunu oluşturmadığını, bölünen şirketin, ticaret hayatının normal seyri dışında zarara uğratıldığını, davacının bilgi alma hakkının ve inceleme hakkının kullandırılmadığı iddiasının doğru olmadığını, davacının gündemin 3. Maddesinde olumsuz oy kullanmış ise de, bu karara ilişkin muhalefet şerhini tutanağa geçirmediğini, neticeten; davacı yanın ¨ 1.500.000 teminat göstermesine, dava konusu genel kurul kararlarının yürütmesinin durdurulması talebine ilişkin olarak, ortada yürütülmesine devam edilebilecek bir karar olmadığından, karar verilmesine yer olmadığına,mahkeme aksi kanaatteyse, yürütmenin durdurulması talebinin reddini, müvekkili şirketin halefiyet yolu ile işbu davaya davalı olarak katılmasının mümkün olmaması sebebiyle, davanın pasif husumet ehliyeti eksikliğinden ötürü usulden reddini, davacının bölünme kararının oylaması sırasında muhalefet şerhi vermediğinden, davanın dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddini, şayet mahkeme, davanın esasına girecekse haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddini, her halükarda her türlü yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı 1 noiu ….. ve Tic. A.Ş. vekilinin 23.02.2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde husumetin münfesih …. A.Ş.’ye yönlendirildiğini, ….. A.Ş.’nintüzel kişiliğinin son bulmasının sebebinin 11/04/2016 tarihli genel kurul kararı ile gerçekleşen tam bölünme olduğunu, bölünen şirket neticesinde 3 yeni şirket oluşmuş olsa da huzurdaki dava bakımından müvekkilinin halefiyetinin sadece bölünen şirketin aktif ve pasif malvarlığı unsurları ile sınırlı olduğunu, bölünme kararının anlaşmazlığı sonlandırmayı amaçlayan payların neredeyse tamamına sahip ortakların teklifinin, yönetici kayyımın konuyu mahkemeye bildirmesini ve böylece gerçekleşen mahkemenin denetiminin, usul ve yasaya uygun biçimde toplanan genel kurul toplantısı ile tüm ortakların ve dava dışı 3. kişilerin menfaatine olacak şekilde alındığını, davacının genel kurul toplantısında hazır bulunduğunu, toplantı gündeminden, tarihinden ve yerinden bilgi sahibi olan davacının bilgi alma ve inceleme hakkının engellendiğine yönelik soyut iddiasının da, davacı tarafça kanıtlanması gerektiğini, yokluğun tespiti ile iptal taleplerinin, aynı anda ileriye sürülmesi mümkün olmayan çelişkili talepler olduğunu, bu durumun dahi huzurdaki davanın hukuki mesnetten yoksun, şekli bir takım hususlar ileriye sürülmek sureti ile açılan, soyut ve kötü niyetli bir dava olduğunu ortaya koyduğunu, sonuç olarak ihtiyati tedbir talebinin reddini, öncelikle usule daha sonra da esasa ilişkin itirazlann değerlendirilerek, haksız ve kötü niyetli, ispatlanamayan davanın reddini, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davacının, pay sahibi olduğu şirketin bölünme kararının iptali ve yokluğunun tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Prof. Dr. …..ve…… tarafından mahkememize sunulan 28/02/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; 11/04/2016 tarihli Olağanüstü Genel Kurulunun TTK hükümlerine uygun olarak toplandığını, Olağanüstü Genel Kurulun %100 nisapla toplandığı ve TTK’da belirtilen asgari nisap şartının yerine getirildiğini, genel kurulda ortakların ve katılanların %95’inin olumlu oy kullanarak bölünme planını kabul ettiği ve TTK’nun 173. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen ” Oranın korunmadığı bölünmede onama kararı, devreden şirkette oy hakkını haiz ortaklann en az yüzde doksanıyla alınır hükmünün %95 olarak yerine getirildiğini, incelenen bölünme planının TTK’nun 167. maddesine uygun olarak ve istenenleri ihtiva edecek şekilde hazırlandığını, bölünen/devreden şirketin kayyım idaresinde olduğunu, ortaklar arasında anlaşmazlık bulunduğunu, anlaşmazlıklar nedeniyle yürütülemeyen, işlerden dolayı başta şirket ve ortaklan olmak üzere alacaklılann zarara uğradığını, bölünmenin kaçınılmaz olduğu ve incelenen bölüm planına göre, bölünme sonucunda yeni kurulan şirketlere dağıtılan sorumluluklardan da anlaşılacağı üzere, başta alacaklılar olmak üzere tüm hak sahiplerine çözüm üretilmesinin ve yarım işlerin tamamlanmasının amaçlandığı ve bu haliyle ortakların ve alacaklılann menfaatine olduğunu, bu sebeple, bölünme kararının kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığını, tüm bunlann ötesinde iptal veya yokluğun tespitinde karann geçmişe etkili olacağı eski şirketin ihyasına ve yeni kurulan şirketlerin feshine karar verilmesi gerekeceği kanun hükümleri gereği davalı şirketin olağanüstü genel kurul kararının iptalini veya yokluğunun tespitine karar verilemeyeceğini bildirmişlerdir.
Bölünme müessesesi 6102 s. TTK ile pozitif norma dönüşmüş ve kanunun 159 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bölünme esas olarak kısmi ve tam bölünme olarak ayrılmaktadır. Devralacak ortaklığın mevcudiyetine bağlı olarak devralama yoluyla bölünme ve yeni kuruluş yoluyla bölünme şeklinde gerçekleştirilmesi mümkündür. Tam bölünme yoluyla birleşmede, bolünen şirketin tüzel kişiliği ortadan kalkar ve malvarlığı yeni kurulan veya devralan şirketlere kısmi külli halefiyet yoluyla geçer. Kısmi bölünmede ise bölünen şirketin tüzel kişiliği sona ermez şirketin malvarlığının sadece bir kısmı devralan veya yeni kurulan şirketlere kısmi külli halefiyet yoluyla devredilir.
TTK md. 166 f. 2 ye göre bir şirket, bölünme yoluyla, malvarlığının bölümlerini yeni kurulacak şirketlere devredecekse, yönetim organı bir bölünme planı düzenler. Hem bölünme sözleşmesinin hem de bölünme planının yazılı şekilde yapılması ve bunların genel kurul tarafından 173. madde hükümlerine göre onaylanması şarttır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta …. A.Ş.’nin yeni kuruluş yoluyla tam bölünme gerçekleştirdiği bölünen şirketin mal varlığının yeni kurulan şirketlere devredildiği, tüzel kişiliğinin sona erdiği ve sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır.
Bölünmede mal varlığı devredilen şirket sona erip ticaret sicilinden terkin edildiğinden, buna karşı iptal davası yöneltmek mümkün değildir. O nedenle bölünmede davalı sıfatı devralan veya yeni kurulan şirkete aittir.
Bu durumda ilk saptanması gereken husus tam bölünme yoluyla mal varlığın devreden ve sicilden terkin edilen davalı …. A.Ş.’nin iptal davasının tarafı olamayacağı, bölünme suretiyle yeni kurulan şirketlerin iptal davasında pasif husumet ehliyetini haiz olduğudur.
Davacının iptal talebine ilişkin olarak davasını TTK md. 192 vd. yer alan iptal birleşme ve bölünmelerin iptaline ilişkin özel hükme mi yoksa TTK md. 445 vd. da yer alan genel iptal hükümlerine mi dayandırdığı açık değildir. Davacının her iki iptal davasına da dayanılabiteceği hususu doktrinde tartışmalı olup hükmün özel nitelikte olması da dikate alınarak aşağıda TTK md. 192’ye dayalı olarak değerlendirmede bulunulmuştur.
“(1) 134 ilâ 190 inci maddelerin ihlali hâlinde, birleşme, bölünme ve tür değiştirme kararına olumlu oy vermemiş ve bunu tutanağa geçirmiş bulunan birleşmeye, bölünmeye veya tür değiştirmeye katılan şirketlerin ortaklan; bu karann Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilanından itibaren iki ay içinde iptal davası açabilirler. İlanın gerekmediği hâllerde süre tescil tarihinden itibaren başlar.
(2) Kararın bir yönetim organı tarafından verilmesi hâlinde de bu dava açılabilir.
(3) Birleşme, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin işlemlerde herhangi bir eksikliğin varlığı hâlinde, mahkeme taraflara bunun giderilmesi için bir süre verir. Hukuki sakatlık, verilen süre içinde giderilemiyorsa veya giderilememişse mahkeme karan iptal eder ve gerekli önlemleri alır”
hükmünü içermektedir (Bu konuda geniş bilgi için bkz. ….., Türk Ticaret Kanunu’na Göre Birleşmeler, İstanbul 2014, s. 289 vd.). Bu koşullar altında davacının genel kurul toplantısına katılarak muhalefet şerhine ilişkin şartı gerçekleştirdiği ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının iptale ilişkin olarak ileri sürdüğü iki nokta bulunmaktadır:
Bunlardan ilki şirkete atanan yönetim kayyımının bölünme ile ilgili yetki ve görevinin bulunmaması,ikinci ise bölünmeye ilişkin belgelerin talep edildiği halde kendilerine iletilmemiş olmasıdır.
Davacı, davalı şirkete yönetim kayyımı atanmış olması dolayısıyla bölünmeye karar verilemeyeceğini bu yolla kayyımın görevinin sona erdirilerek mahkemenin kararının dolanılmış olacağını ileri sürmektedir. Bölünen şirkete Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 07/08/2014 tarihinde İstanbul ….. ATM’nin …. E. Sayılı dosyası sonuçlanıncaya kadar yönetim ve sonrasında denetim kayyımı olarak ….’ın atandığı görülmüştür. Atama kararında kayyımın yetkisi borçlandına işlemler dışında acil ve mali konularla sınırlandınlmış olup, şirketin bölünmesine ilişkin işlemlerin bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışmalıdır. Kayyım tarafından böyle bir plan hazırlanması görev kapsamında kabul edildiği takdirde kayyım atanması diğer organların yetkilerini ortadan kaldırmayacağından bu planının genel kurulda onaylanmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmayacaktır. Ayrıca anılan bölünme kararı bakımından TTK md. 173’ün yollamada bulunduğu 151. maddede anılan nisaplara uyulduğu anlaşılmaktadır.
Davacının ikinci iptal sebebine ilişkin olarak TTK md. 171’de bir takım düzenlemeler öngörülmüştür. Buna göre bölünmeye katılan şirketlerden her biri, genel kurulun kararından iki ay önce, merkezlerinde, halka açık anonim şirketler ayrıca Sermaye Piyasası Kurulu’ nun uygun gördüğü yerlerde;
a) Bölünme sözleşmesini veya bölünme planını,
b) Bölünme raporunu,
d) Son üç yılın finansal tabloları
ile faaliyet raporlarını ve varsa ara bilançoları,
bölünmeye katılan şirketlerin ortaklarının incelemesine sunar.
(3)Ortaklar, bölünmeye katılan şirketlerden, birinci fıkrada sayılan belgelerin kopyalarının kendilerine verilmesini isteyebilirler. Suretler için bedel veya herhangi bir gider karşılığı istenemez,hükmüne yer verilmiştir. Ortakların inceleme hakkına ilişkin düzenlemelere riayet edilmemiş olması doktrinde giderilebilir sakatlık olarak nitelendirilmektedir (İpekel Kayalı, s. 298). Giderilebilir sakatlıklarda hukuki sakatlığın giderilmesi için mahkemece süre verilir. Bu süreye ilişkin kanunda bir aykırılık bulunmamaktadır. Bununla birlikte huzurdaki dava bakımından böyle bir süre verilmesinin anlamı da yoktur.
Tüm bu tartışmaların ötesinde bölünme planı hazırlanmasının dava dışı kayyımın görev ve yetkisi dahilinde olmadığı sonucuna varılmış veya bölünmeye ilişkin belgelerin talep edildiği halde bir örneğinin kendisine ibraz edilmemiş olduğu tespit edilmiş olsa bile; yukarıda da tanımlandığı üzere …. A.Ş. yeni kuruluş yoluyla bölünmüş olup, bölünme tescil edildikten sonra tescilin onarıcı etkisi gereği yeni kurulan şirketin butlanına veya yokluğuna karar verilemeyeceğini (TTK md. 353/1), yeni kurulan,şirketin feshi davasının da ancak yeni kurulan şirketin tescil ve ilanından itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde karar verilebileceğini (TTK md. 353/4) belirtmek gerekir. Bu durumda davalı …. A.Ş.’nin bölünme kararının tescilinden sonra açılmış olan (bölünme sözleşmesinin kayyımın yetkisi dışında kalması ve bölünme planına ilişkin belgelerin davacıya gönderilmemiş olması dolayısıyla sakatlanmış olduğu ihtimalinde dahi) iptal davası veya yokluğun tespiti talebine dayalı olarak yeni kurulan şirketlerin TTK md. 353 f. 1 gereği butlan veya yokluğa karar verilemez. Her iki kararında geçmişe etkili olarak sonuç doğuracağı dikkate alındığında bu yönde verilecek karar neticesinde bölünme işleminin iptali veya yok hükmünde olduğu kabul edilecek, bölünen şirketin ihyası yeni kurulan şirketlerin ise fesih ve terkini gerekecektir. Böyle bir sonuç hem hukuk ve işlem güvenliğini sarsılmasına neden olacak hem de kanuni düzenlemeye aykırılık teşkil edecektir. Yine yeni kurulan şirketlerin feshi için bu şirketlerin tescil ve ilanından sonra kanunda öngörülen üç aylık hak düşürücü süre de geçirilmiş olduğundan yeni kurulan davalı şirketlerin feshi de artık mümkün değildir.
Son olarak TTK md. 192 f. 3 “‘bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin işlemlerde herhangi bir eksikliğin varlığı hâlinde, mahkeme taraflara bunun giderilmesi için süre verir. Hukuki sakatlık, verilen süre içinde giderilemiyorsa veya giderilememiş ise mahkeme kararı iptal eder ve gerekli önlemleri alır” hükmünü içermektedir. Ancak huzurdaki davada bölünme işleminin 2016 yılında gerçekleştiği dikkate alındığında eksiklik olarak kabul edilen hususların giderilmesi konusunda süre verilmesinin bir çözüm olmayacağı açık olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨44,40 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨29,20 harcın mahsubu ile bakiye ¨15,20 harcın davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨879,30 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalılar vekillerinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 07/03/2019

BAŞKAN …
E-İmzalı
ÜYE …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
KÂTİP ….
E-imzalı

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”