Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/593 E. 2019/675 K. 20.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2016/593
KARAR NO : 2019/675

DAVA : İtirazın İptali (Vekâlet Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 22/06/2016
KARAR TARİHİ : 20/06/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/07/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Vekâlet Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili 22/06/2016 tarihli Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine sunmuş olduğu dava dilekçesi ile; Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile müvekkilinin davalılardan olan alacağının tahsili için dava açıldığını, dosyada talep ettikleri müvekkilinin davalılardan olan masraf alacağına işlemiş faizin tahsili noktasında herhangi bir beyanları olmadığını, faiz alacağından açıkça feragat edilmediği sürece bu alacağın hukuki varlığını koruduğunu, alacaklının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması ile faiz alacağının talep edilebileceğini, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyasına konu alacağın müvekkiline ödenmesi için İstanbul …. .Noteriliğinin 24/12/2010 tarih …. ve …. yevm. nolu ihtarlarının keşide edildiğini, söz konusu ihtarnamenin davalıların tümüne tebliğ edildiğini, ihtarnamelerin tebliği ile birlikte davalıların temerrüde düşürüldüğünü, temerrüde birlikte müvekkilinin alacağına faiz işlemeye başladığını, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesi’nin dosyasmda alınan bilirkişi raporunda davalıların ihtarnamelerin tebliğ tarihi itibariyle temerrüde düştüğünün temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsilini talep edilebileceğini belirttiklerini, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinin …. Esas….Karar sayılı 06/05/2015 tarihli hükmü ile ¨ 1.435.334,38’nin davalılardan tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verildiğini, davalıların temerrüde düşürüldüğü tarih olan 01/01/2011 ile takip açılış tarihinden 1 gün öncesine ait olan 15/06/2016 tarihleri arasında mahkemece hüküm altına alınan ¨1.435.334,38’ye işlemiş olan faiz alacaklarının tahsili amacıyla yukarıda ayrıntılı yazılı icra takibinin başlatıldığını, icra takibinin başlatıldığı tarih itibariyle zamanaşımının kesildiğini, faiz için icra takibi başlatılan gün itibariyle asıl alacağın ödenmediğini, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas….Karar sayılı 06/05/2015 tarihli kararının Yargıtay ….Hukuk Dairesinin ….Esas ….Karar sayılı 12/05/2016 tarihli ilamı ile onandığını, müvekkili tarafından başlatılan icra takibinde ¨1.435.334,38 ‘lik asıl alacağa temerrüt tarihi olan 01/01/2011 ile icra takibinin başlatıldığı tarih olan 16/06/2016 tarihleri arasında değişen oranlarda temerrüt faizi işletildiğini, izah edilen nedenlerle davalıların itirazının iptaline, takibin devamına davalılar aleyhine %20 den az olmamak üzere inkar tazminatına hükmedil mesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar ….ve … vekilinin 25/08/2016 tarihli cevap dilekçesinde; Davaya zaman aşımı yönünden itirazlarını olduğunu, faiz alacağının talep ve dava hakkı zamanaşımına uğramış olmakla beraber, faiz alacağı zaman aşımına uğrayıncaya kadar bu faizin ifasını isteme hakkının saklı tutulmadığını, 18/03/2009 tarihinde vekaletten azile zamanaşımının işlemeye başladığını, 24/12/2010 tarihli ihtarname ve 22/12/2011 tarihli ana para alacağı davasında faiz istenmediğini, 5 yıllık zamanaşımının dolduğu 18/03/2014 tarihinde kadarda faiz istenmediğini ve faiz hakkının saklı tutulmadığını, dava konusu olayda değişen oranlarda temerrüt faizi işletilemeyeceğini, müvekkillerinin ticari işletmeleriyle ilgili olmadığından davada ancak %9 yasal faiz istenebileceğini, davacının icra inkar tazminatı isteyemeyeceğini, izah edilen nedenlerle, davanın zamanaşımı yönünden ve esastan reddini, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddini, davacının tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin 02/03/2017 tarihli dilekçesini özetle; Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün…. esas sayılı takip dosyasından giriştiği icra takibine, borçlu gösterilen müvekkili ….’nun vaki itirazlarının iptali talebiyle açılan iş bu davada, davacı vekilinin , mezkur takibinin dayandığını Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinin …. Esas -…. Karar sayılı kararın oluşturduğunu, zira anılan mahkemede faiz talep etmedikleri için faiz ile ilgili alacaklarının mahkeme hükmüne konu edilmediğini, dolayısıyla bu faizi hedefleyen alacaklarının tahsiline özgü icra takibinde davalı müvekkili gibi diğer davalıalrın da vaki itirazlarının iptali gerektiğini ileri sürdüğünü, alacak müedeinin , bu davanın konusu haline getirdiği Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün…. esas sayılı takibin Bakırköy …. Asilye Ticaret Mahkemesinde görülüp halen kesinleşmemiş bir kararda yazılı alacakları bakımından , anılan davada talep edilmemiş faize şamil olduğu dile getirildiğini, talep bu olunca ancak bir mahkeme kararı ile varlığı ve miktarı belirlendiğini alacaklarına ait faiz taleplerinin, dayandığı mahkeme kararında alacağın temelinin vekalet akdi olduğu açıkça yazılı olduğu halde , kendiliğinden ticari işlere özgü bir faiz oranıyla hesaplayıp muhayyel bir meblağa ulaştıran davacının bu talebini , ilamsız icra takibine konu etmesi haklı , makul , meşru sayılamayacağı gibi böylesine asılsız bir takibe vaki itirazının haksız olduğunu söyleyebilmek de olası görünmediğini, bu nedelerle itirazın iptali davasının usulden reddine karar verilmesini, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinde görülüp karara bağlı alacaklarının faiziyle alakalı olduğu, dava dilekçesindeki açıklamasıyla belirlenebileceğine göre, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinde karara bağlanan alacakları doğrudan hukuki sebebinin vekalet akdine bağlandığını ve bu hususun nihai kararda açıkça yer aldığını hatta bu tavsife karşı davacının herhangi bir itirazının bulunmadığını, onun asıl alacağının doğduğu tarihe nazaran , eldeki davaya konu etmek istediği faiz alacaklarının da zamanaşımına uğradığını, davanın esasına daha girilmeksizin zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı vekilinin dilekçesinin 3. Sahifesinde zikrettiği ve faiz alacakların zamanaşımına dair açıklamaları da malesef hukuki olmadığı gibi dayandığı içtihatlarla buna dayandırıldığı ileri sürülen anlatımları birbiri ile çeliştiğini, davacının henüz kesinleşmemiş bir mahkeme kararına konu ve vekalet akdinden kaynaklandığı tavsif olunmuş alacaklarının , o dava içinde hiç bir biçimde ileri sürülmemiş faizleri yönünden müvekkili davalının temerrüdünden bahsedilebilmesi , sunulan delillere nazaran mümkün olmadığı gibi halen düzeltme itirazları sebebiyle Yüksek Yargıtay Başkanlığında bulunan Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinin nihai kararına konu dava dosyasında davacının alacağını doğurduğunu ileri sürdüğü vekalet ilişkisinden azil tarihinin 18/03/2009 olduğunu, onun bu azilden önce yaptığını bildirdiği harcamalarının ise olsa olsa en geç vaki azil ile muaccel hale geldiğini kabul etmek gerekeceğini, bu hale göre bu tür harcamalarının faizleri de olsa olsa 19 Mart 2014 tarihine kadar istenebileceğinden eldeki davaya konu talep zamanaşımı ile malül olduğunu, hal bu olunca , yargılamanın safahatinde diğer davalıların özellikle zamanaşımına temas eden itirazları sebebiyle davacının ileri sürdiüğü açıklamalarda hukuki bir tutarlılık bulunmadığını, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinde karara bağlanan kesinleşmemiş davacı alacakların hukuki sebebi o mahkemece Vekalet Akdinde bağlandığına göre , dava konusu icra takibinde ticari faizi talebinin de usule dayanan bir yönü olmadığını, Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinde karara bağlanan kesinleşmemiş alacakların hukuki sebebi vekalet akdine bağlandığına ve faize ilişkin talebinin ise gerek anılan davada gerekse 2009 tarihinde azle nazaran, takip tarihine kadar geçen 6 yıllık sürede herhangi bir biçimde saklı tutulmadığını, davaya konu talebin esası yönünden de reddi gerektiğini, temerrüde dair eldeki davanın konusu oluşturan takip dışında davalı müvekkilinine hitaben yapılmış bir bildiriminde bulunmadığını, kendisi zaten faiz alacağı olan takip konusu alacak iddiasına ayrıca faiz istenmesinin de yasal bir dayanağının bulunmadığını, sonuç olarak açıklanan nedenlerle ,davaya usulsüz tebligat sebebile sonradan karar verildiği ve halen Yargıtay Başkanlığında bulunan dayanak dava dosyasının henüz incelenmemiş olduğu gözetilerek, aşamarlarda ayrıntılı beyanda bulunma haklarının saklı kalmak suretiyle , tamemen asılsız, yersiz ve zamanaşımı ile malul iş bu davanın, mahkemenin iş bölümü bakımından görevsiz olduğunu, davacı talebinin zamanaşımına uğradığını, iddianın İİK hükümlerine binaen ileri sürülmesi karşısında , müstakil bir davaya konu edilmesi gerektiği de belirlenerek mesmuiyeti /görülebilirliği bulunmadığını, sebepleriyle ilkin usulden, bunun mümkün olmaması halinde açıklaması yapılan sebeplerden esası bakımından reddine karar verilerek yargılama giderleri ile müvekkili yararına hükmolunacak vekaler ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştrir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,davacının,vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan faiz alacağının tahsili için davalı aleyhine giriştiği icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün…. sayılı takip dosyasının incelenmesinde ;
Davacı …. Turizm tarafından, 16/06/2015 tarihinde Bakırköy ….İcra Müdürlüğünün…. Esas sayılı dosyası ile davalılara ödeme emri gönderildiği, Bakırköy…Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/05/2015 tarih ve …. Esas….Karar sayılı ilama dayalı alacağın temerrüt tarihinden, icra takip tarihine kadarki gecikme faiz alacağından kaynaklı ¨884.704,22 ‘nin yıllık % 10,50 oranında avans faizi ile tahsili için icra takibi başlatıldığı, TBK100. mad. gereği yapılacak kısmi ödemelerin öncelikle işlemiş faiz, masraf ve ferilerine mahsup edilmesi talep edildiği,
Davalılardan … 02/07/2015, … 29/06/2015, … 26/06/2015, … 24/06/2015, … 22/06/2015, …. ….23/06/2015 tarihinde ödeme emrini 23/02/2018 tarihinde tebliğ aldığı, davalı vekilinin 24/06/2015 tarihinde takip konusu borca ve tüm ferilerine itirazı neticesinde takibin durduruğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi ….tarafından düzenlenen 12/02/2019 tarihli bilirkişi raporunda;
¨1.435.338,34’ye 02/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında yasal faiz üzerinden hesaplanan faiz ¨575.472,36 olduğunu,
¨1.435.338,34’ye 02/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında değişen oranlarda avans faizi üzerinden hesaplanan faizin ¨869.038,38 olduğunu,

Yasal Faiz
Avans Faizi
02/01/2011-16/06/2015 tarihleri arası
¨575.472,36
¨869.038,38

2) ¨1.435.338,34’ye 06/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında yasal faiz üzerinden hesaplanan faizin ¨574.056,69 olduğunu,
¨1.435.338,34’ye 06/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında değişen oranlarda avans faizi üzerinden hesaplanan faizin ¨ 866.678,92 olduğunu,

Yasal Faiz
Avans Faizi
06/01/2011-16/06/2015 tarihleri arası
¨574.056,69
¨866.678,92

3) ¨1.435.338,34’ye 10/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında yasal faiz üzerinden hesaplanan faizin ¨572.641,01 olduğunu,
¨1.435.338,34’ye 10/01/2011-16/06/2015 tarihleri arasında değişen oranlarda avans faizi üzerinden hesaplanan faizin ¨864.319,46 olduğunu,

Yasal Faiz
Avans Faizi
10/01/2011-16/06/2015 tarihleri arası
¨572.641,01
¨864.319,4
olduğunu bildirmiştir.
Davacı vekili,asıl dava sırasında istenilmesi unutulan faiz alacağının tahsili amacıyla girişilen icra takibine davalıların itiraz ettiğini,itirazın haksız olduğunu bu nedenle davalıların itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiş,bir kısım davalılar ise vekilleri vasıtasıyla alacağın zamanaşımına uğradığından davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi ve daha isabetli çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle, zamanaşımı ve vekâlet sözleşmesinin niteliğine ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda vardır.
Borç ilişkisini kuran en önemli kaynak sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdi ilişki” denir.
Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Vekâlet Sözleşmesi”, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 502/1.maddesinde,(Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 386/1.maddesi)“Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.Vekil, vekâlet sözleşmesi gereği başkası adına işler yapmakla yetkilendirilmiş olan kişidir. Vekil bu açıdan bakıldığında, bir avukat, doktor, bankacı, mimar, bir taşınmazı vekâleten satın alan veya satan kimse vb. olabilmektedir.
Bu tanımlamadan vekâlet sözleşmesinin unsurları: vekilin, bir iş görme borcunu üstlenmesi; iş görme borcunun, başkasının menfaatine yapılması; iş görme borcunun, müvekkilin iradesine uygun olarak yerine getirilmesi; vekilin, edim sonucunu değil, edim fiilini üstlenmesi; vekilin, iş görme borcunu yerine getirirken bağımsız hareket etmesi; ücret (ki bu unsur zorunlu değildir) biçiminde sıralanabilir.
Vekâlet sözleşmesi kural olarak, TBK’nun 12.maddesinin 1.fıkrası (mülga 818 sayılı BK’nun 11.maddesinin 1.fıkrası) hükmü gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Yazılı olabileceği gibi, sözlü de yapılabilir. Hatta TBK’nun 6.maddesi((mülga 818 sayılı BK’nun 6.maddesi) hükmü uyarınca vekâlet örtülü olarak (zımnen) verilebileceği gibi zımni kabulle de oluşabilir.
Vekâlet sözleşmesi, bir iş görme sözleşmesi olduğundan tipik edim bir işin görülmesi veya bir hizmetin yerine getirilmesidir. Vekâlet sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir akittir. Çünkü vekil, bir edimi ifa borcu altına girmekte ve fakat müvekkil ancak bazı durumların varlığı halinde borç altına girmektedir (TBK. m.502/3).
Kural olarak vekâlet sözleşmesinin kapsamı, Borçlar Hukukunun genel hükümlerine ve genel ilkelere bağlı olarak tarafların rızalarına göre belirlenir. Ancak, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturması hukuken olanaklı değildir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi gereği bu emredici kural dışında kalan her konuda vekâlet sözleşmesi yapılabilir. Eğer, tarafların iradeleri sözleşmenin kapsamının belirlenmesi konusunda yol gösterici değil ise veya sözleşmede bu hususa değinilmemiş ise TBK’nun 504/1’in (Mülga BK.m.388/1’in) düzenlemesine göre sözleşmenin kapsamı sözleşmenin ilişkin olduğu (taalluk eylediği) işin niteliğine göre belirlenecektir.
Vekile verilen yetki hukuk düzeninin elverdiği ölçüde tüm hukukî işlemleri yapmak yetkisi veriyor ise genel temsil yetkisinden, belirli bir veya birkaç hukukî işlemle sınırlı kalmak üzere yetki verilmişse özel temsil yetkisinden söz edilir.
Temsil yetkisi bir süre ile sınırlı olarak verilmişse yani belirli bir süre içinde kullanılması ve bu sürenin bitimi ile yetkinin de son bulması isteniyor ise süreli temsil yetkisi mevcuttur. Oysa bir süre sınırı konulmaksızın da temsil yetkisi verilebilir. İşte bu biçimde verilen temsil yetkisinin bir süre ile sınırlandırılmaksızın her zaman kullanılabilmesi imkânı vekile tanınmış ise süresiz temsil yetkisinden söz edilir (HGK’nun 04/05/2011 gün ve E:…-…., K: ….. sayılı ilamı).
Nihayet, TBK’nun 503.maddesine (mülga 818 sayılı BK’nun 387.maddesi) göre, vekilin tevdi edilen işi idare hususunda resmî bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin icabından ise yahut bu gibi işleri kabul edeceğini ilân etmiş ise vekalet, vekil tarafından derhal reddedilmedikçe kabul edilmiş sayılır .
Somut uyuşmazlığın vekâlet sözleşmesinden kaynaklandığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.Nitekim Yargıtay incelemesinden geçen Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyası ile bu husus teyit edilmiştir..
Hemen burada zamanaşımı müessesesi üzerinde de durulması gerekmektedir.
Hukukta normların yürürlüğü, hakların kazanılması ve kaybedilmesi, yaptırımların uygulanması belirli sürelere bağlanmıştır. Ancak, hukukun her dalında sürelerin türleri ve nitelikleri farklı olup, değişik sonuçlar doğurmaktadır.
Bu bağlamda, özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
TBK’nun 146-161 nci ((mülga 818 sayılı BK’nun 125-140 ncı) maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (….) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (HGK’nun 05/05/2010 gün ve E:…-…., K:…..; 09/10/2013 gün ve E:….-…., K:….; 19/02/2014 gün ve E:….-…. K:…./….sayılı ilamları).
İşte, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır (Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, Cilt:2, s.1761;Von Tuhr. A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.;Canbolat, Ferhat:Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nun 06/04/2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 19/02/2014 gün ve E:2013/4-440, K:2014/115 sayılı ilamları).
Öyle ki, çok eski tarihlerde gerçekleşmiş hakların belgelenmesi ve ispat edilmesi son derece güç, bazı durumlarda ise imkânsızdır. Böyle hallerde zamanaşımı, mahkemeleri aradan uzun zaman geçmesi sebebiyle incelenmesinde güçlük çekilecek eski olayları inceleme ve değerlendirmekten dolayısıyla gereksiz yere vakit kaybetmekten kurtarmaktadır.
Bilindiği üzere, borçlarını yerine getirmiş ve ödemiş kimseleri ifaya dair belgeleri ömür boyu saklamaya zorlamak mantık kurallarına ve hakseverlik duygularına uygun düşmemekte, bunun yerine belli bir süre sonunda borcun ödendiğinin kabulü daha doğru olmaktadır.
Bu nedenlerle kanun koyucunun öngördüğü sürelerde hakkını aramayan alacaklı, bu davranışının sonuçlarına katlanmak durumunda kalacaktır.Zamanaşımını ileri süren borçlu (davalı), aynı zamanda bu sürenin dolduğunu da kanıtlama yükü altındadır.Yasada hangi hakların zamanaşımına uğrayacağı, hangilerin uğramayacağı belirli bir sistem halinde düzenlenmiş değildir. Mevcut hukuk düzeni ve mevzuata göre, borçlar, ticaret, eşya ve kamu hukukundan kaynaklanmış olsun bütün alacaklar zamanaşımına tabidir.
Kural olarak yalnızca alacak hakları zamanaşımına bağlanmıştır. Alacak hakları; alacaklıya, borçludan bir edimi yerine getirmesini isteme yetkisini veren haklardır. Mülkiyet hakkı ve diğer ayni talepler kural olarak zamanaşımına uğramazlar.
TBK’nun 146 ncı maddesinde((mülga 818 sayılı BK’nun 125.maddesi) zamanaşımının kapsamı ve süresiyle ilgili genel bir hüküm sevk edilmiştir. Bu madde hükmüne göre; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” denilmiştir.
TBK. m.146’ya göre, özel hukukta aksine bir hüküm bulunmadıkça, alacaklar ilke olarak on yıllık zamanaşımına tabidir.TBK. m.147’de yukarıdaki ilkenin istisnası düzenlenmiştir. Buna göre bazı alacaklar beş yılda zamanaşımına uğrar.
TBK’nun 147/5 hükmüne göre, vekâlet sözleşmesinden doğan alacaklar beş (5) yıllık zamanaşımına tabi bulunmaktadır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalardan sonra,somut olay bakımından zamanaşımı süresinin ne zaman başladığı hususunun tespit edilmesi önem arz etmektedir.Davacı vekili zamanaşımı süresinin davalıların mütemerrit olduğu tarihten başlatılması gerektiğini ileri sürerken zamanaşımı itirazında bulunan bir kısım davalılar vekili ise zamanaşımı süresinin azilnamenin davacıya tebliğ edildiği tarihten başlatılması gerektiğini savunmaktadır.Davacı vekile azilname 18/03/2009 tarihinde tebliğ edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131).
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesi Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128).Somut olayda vekilin hesap verme yükümlülüğü söz konusu olmadığından vekilin vekâlet sözleşmesi uyarınca yaptığı masrafları istemesinde zamanaşımı süresinin vekilin davalılar tarafından azledildiği tarihten başlatılması gerekli olup bu tarih esas alınarak yapılan hesapla sonucu icra takip tarihi itibariyle zamanaşımı def’ini ileri süren davalılar bakımından dolmuştur.Asıl davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılması veya davalılara ihtarname çekilmesi zamanaşımını kesmeyeceğinden bu tarihler esas alınarak zamanaşımının hesaplanması mümkün değildir.Buna göre zamanaşımı def’inde bulunan davalılar …, … ve … yönünden zamanaşımı içerisinde dava açılmadığı ve zamanaşımı süresinden sonra açılan davaya karşı süresinde verilen cevap dilekçleri ile zamanaşımı def’i ileri sürüldüğünden bu davalılar ile ilgili olarak açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir.Somut olayda davalılar … , …. ….ve … tarafından davaya karşı cevap dilekçesi verilmemiştir.Bu davalılar vekili tarafından sonradan verilen beyan dilekçelerinde her ne kadar zamanaşımı def’i ileri sürülmüş ise de,bu husus savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilecek olup davacı vekilinin açık muvafakati yoktur.Buna göre bu davalılar vekili tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirmeye alınamayacağından davalılar … , …. ….ve … vekili tarafından yapılan zamanaşımı def’inin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Zamanaşımı def’i reddedilen davalılar yönünden faiz alacağının ne olduğu,davacı tarafından tacir olmayan davalılar yönünden avans faizi istenmesinin doğru olup olmadığı ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının üzerinde durulması gereklidir.
Öncelikle faiz alacağı belirlenirken,alacağın avans faizi mi yoksa yasal faiz üzerinden mi hesap edilmesi gerektiği açıklığa kavuşturulmalıdır.
6102 Sayılı TTK’nun 3. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. TTK’nun 11. maddesinde ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Yine aynı Yasa’nın 19/2. maddesinde “taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri içinde ticari iş sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava konusu somut olayda; davacı sermaye şirketi olup sözleşme kapsamındaki vekillik işi şirketin ticari işletmesiyle ilgili bulunmaktadır ve davacı yönünden ticari iş niteliği arz etmektedir. 6102 Sayılı TTY’nin 19/2. maddesi kapsamında davacı yönünden ticari iş niteliğinde olan bu sözleşme davalı taraf açısından da ticari iş sayılır. Davacı tacir olup, taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayıldığı anlaşılmakla, davacının avans faizi talep edebileceğinin kabulü gerekeceğinden faiz alacağının hesaplamasında avans faizi esas alınarak hesaplamanın yapılması gerekmektedir.(Yüksek Yargıtay ……Hukuk Dairesi’nin 04/12/2014 gün ve …. esas,…. karar sayılı ilamı)Buna göre,davalıların mütemerrilik durumları gözönüne alındığında,davacının,davalılar … ve … aleyhine açtığı davanın kısmen kabulü ile ; bu davalıların Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨864.319,46 asıl alacak yönünden iptali ile takibin devamına,davacının davalı … ….aleyhine açtığı davanın kısmen kabulü ile ; bu davalının Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨866.678,92 asıl alacak yönünden iptali ile takibin devamına,fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
İİK’nın 67. maddesinin 2.fıkrası hükmünce, icra – inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, davacı, davalılar aleyhine taraflar arasındaki vekâlet sözleşmesine istinaden alacaklı olduğu iddiasıyla fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ¨1.514.663,00’nin tahsili için alacak davası açmıştır. Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinin 06/05/2015 tarih ve …. Esas….Karar sayılı kararı ile ¨1.435.334,38’nin davalılardan tahsiline karar verilmiş, verilen bu kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Yüksek Yargıtay ….Hukuk Dairesi’nin 12/05/2016 tarih ve ….Esas ….Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararının onanması üzerine davalıların karar düzelte haklarını kullanıp yasal yolları sonuçlandırmaları beklenmeden 16/06/2015 tarihinde ¨884.704,22 işlemiş faizin tahsili için icra takibi yapıldığı ve davalıların da davacıya borçlu olmadıkları gerekçesi ile takibe itiraz etmeleri üzerine itirazın iptali davası açıldığı dosya kapsamı ile sabittir. Davaya dayanak yapılan ve kısmi dava olarak açılan Bakırköy…. AsliyeTicaret Mahkemesinin 06/05/2015 tarih ve …. Esas….Karar sayılı kararı ile hüküm altına alınan ¨1.435.334,38 alacağın tahsili ile ilgili yargılama süreci karar düzeltme aşamasında iken yani kesinleşmemişken ve ¨1.435.334,38′ nin tahsili ile ilgili bir karar verilmediğinden yani yargılama yapılması gerektiğinden(Yüksek Yargıtay ….Hukuk Dairesi’nin 11/07/2012 gün ve … esas,…. karar sayılı ilamı) davacı vekilinin zamanaşımı def’inde bulunmayan davalılar yönünden icra inkâr tazminatı talebinin reddine,yine davalılar,davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğunu ispat edemediklerinden bir kısım davalılar vekilinin kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİNE;
A-) Davacının , davalılar …, … ve … aleyhine açtığı davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
B-)Davacının, davalılar … ve … aleyhine açtığı davanın kısmen kabulü ile ; bu davalıların Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨864.319,46 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
C-)Davacının, davalı … ….aleyhine açtığı davanın kısmen kabulü ile ; bu davalının Bakırköy ….İcra Müdürlüğü’nün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨866.678,92 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Alacak likit olmadığından davacı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin REDDİNE,
4-Davalılar vekillerinin kötüniyet tazminat taleplerinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨59.041,66 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨10.685,02’den mahsubu ile bakiye ¨48.356,64 harcın davalılar … , … ve ….’dan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye irat KAYDINA,(Davalılar … ve …’in ¨47.002,65 harçtan,diğer davalı … ….’ın harcın tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına)
6-Davacı tarafından ödenen ¨29,20 Başvurma Harcı ile ¨10.685,02 Peşin Harcın davalılar … , … ve ….’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,(Davalılar … ve …’in ¨10.414,22’den,diğer davalı … ….’ın yargılama giderinin tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına)
7-Davacı tarafından yapılan 35 tebligat+posta ücreti ¨384,10, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨800,00 olmak üzere toplam ¨1.184,10 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨1.156,82’nin davalılar … , … ve ….’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,(Davalılar … ve …’in ¨1.124,42 yargılama giderinden,diğer davalı … ….’ın yargılama giderinin tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına)
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen kısım üzerinden hesap edilen ¨48.522,78 ücreti vekaletin davalılar … , … ve ….’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya VERİLMESİNE, (Davalılar … ve …’in ¨47.164,14 vekâlet ücretinden,diğer davalı … ….’ın vekâlet ücretinin tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına)
9-Davalılar … , … ve …. ….kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen kısım üzerinden hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılar … , … ve ….’a VERİLMESİNE, .
10-Davalılar …, … ve … kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen kısım üzerinden hesap edilen ¨49.338,17 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile bu davalılara VERİLMESİNE, .
11-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨735,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.20/06/2019

BAŞKAN … ÜYE … ÜYE … KÂTİP ….
E-imzalı E-imzalı E-imzalı E-imzalı

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”