Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/298 E. 2021/94 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/298
KARAR NO : 2021/94

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 25/03/2016
KARAR TARİHİ : 28/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekil aracılığı ile Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine verdiği 25/03/2016 harçlandırma tarihli dava dilekçesi ile; Müvekkili …..’ın sermayesinin ¨ 2.500.000 olan davalı şirketin eski yönetim kurulu üyesi ve ¨ 495.000 nispetinde hissedarı olduğunu, müvekkili …..’ın ise aynı şirketin ¨ 5.000 nispetinde hissedarı olduğunu, davalı şirketin bir aile şirketi olduğunu, müvekkilinin şirket sevk ve idaresinde aktif rol almadığını, davalı şirketin 2008 yılından buyana sürekli zarar etmesi nedeniyle müvekkilinin şirket ticari defterleri üzerinde inceleme yapmak istemiş ancak bunun engellenmiş olduğunu, bunun üzerine müvekkilinin Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinde …. Esas sayılı davayı ikame ettiğini, buna rağmen şirket ticari defterlerinin incelenemediğini, daha sonra da bir Genel Kurul yapılarak müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğine hakim hissedarlar tarafından son verildiğini, huzurdaki davanın bu sebeple ikame edilmiş olup TTK 531. maddesi hükmünce davalı şirketin haklı nedenle feshinin talep edildiğini, davalı şirketin 2008 yılından bu yana sürekli olarak zarar ettiğini, davalı şirketin hakim hissedarları ve yönetim kurulu üyeleri tarafından kurulan şirketlere müvekkilinin bilgisi olmadan kazanç transferleri yapıldığını, örtülü kazanç transferi yapılan …. Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. ve …. Metal Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. şirketlerinin davalı şirket ile aynı adreste faaliyet gösterdiklerini, müvekkillerinin kazanç transferi yapılan dava dışı şirketlerin hissedarı ve/veya yönetim kurulu üyesi olmadığını, davalı şirketin 02.03.2016 tarihli Genel Kurulunda şirketin hakim hissedarı olan davalıların müvekkillerinin hem özel denetçi atanması taleplerini hem de yönetim kurulu üyelerinin azline ilişkin gündeme madde eklenmesi taleplerini reddettiklerini, davalıların müvekkili ….. ile aynı sorunları yaşamamak için konu olan şirketleri kurarak davalı şirketin kazancını bu şirketlere aktarmış ve bu suretle de davalı şirketin sürekli zarar etmesini sağlamış olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu başkanı ve üyesinin müvekkilleri yönetim kurulu olduğu dönemde ve müvekkilinin bilgisi dışında 22.04.2015 tarihinde davalı şirkete ait …’da bulunan arsayı düşük bir bedelle sattığını, açıklanan sebeplerle TTK 531. maddesi hükmünce davalı şirketin haklı nedenle feshine karar verilmesini talep ettiklerini, şirket fabrika sahası değerinin 30.000.000 USD olduğunun bilindiğini, davalı şirket yetkililerinin bu gayrimenkulü de düşük bedelle satmasından endişe ettiklerini, bu sebeple davalı şirkete resen seçilecek bir kayyım atanmasına karar verilmesini talep ettiklerini belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile davalı şirkete Mahkeme tarafından bir kayyım atanmasına, şirkete ait taşınmazların satışının yasaklanmasına, davanın kabulü ile davalı şirketin TTK 531. maddesi hükmünce haklı nedenlerle feshine ve davalı şirkete resen tasfiye memuru atanmasına, şirketin tasfiyesine karar verilmeyecek ise müvekkillerinin TTK 531. maddesi hükmünce şirketten çıkarılmalarına ve hisselerine karşılık gelen Gerçek Değerden Ayrılma Akçesinin müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı yana yüklenmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekilinin 01.06.2016 tarihli cevap dilekçesini özetle; Anonim şirketlerin TTK 531. maddesi uyarınca feshi hakkmdaki yasal düzenlemelerin, haklı neden nitelemesine ilişkin değerlendirmeler ve dava koşulları göz önünde bulundurulduğunda, yapılan ayrıntılı açıklamalar ile de sabit olduğu üzere davacılar tarafından ileri sürülen vakıaların hiç birinin ki bizzat davacılar tarafından hakkın kötüye kullanılması suretiyle açılan davalardan ibaret olduğunu, haklı sebep teşkil etmediğinin açıkça ortada olduğunu, her ne kadar ortaya atılan iddiaların ve ileri sürülen nedenlerin hiçbirinin haklı sebep teşkil etmeyeceği açıkça ortada olsa da her bir iddia açısından hangi nedenle haklı neden oluşturmayacağının açıklanacağını, davacı …..’ın uzun yıllar yönetimde aktif rol aldığını, davacıların iddialarının hiçbirinin şirketin haklı nedenle feshini gerektirmeyeceğini, şirketlerin dönem dönem kâr ve zarar edebileceğini, yalnızca şirketin zarar etmesinin şirketin feshi için bir haklı neden teşkil etmeyeceğinin açık olduğunu, davacıların örtülü kazanç transferi iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu, bunun da şirketi feshe neden olmayacağını, davacıların şirkete ait gayrimenkulün düşük değerde satıldığı iddialarının da gerçeğe aykırı olduğunu, gayrimenkulün birçok teklifler alınarak olabilecek en iyi fiyat ile satıldığını, detaylı olarak açıklandığı üzere davacılar tarafından haklı neden teşkil ettiği ileri sürülen hiçbir olgunun yapılan detaylı açıklamalarda değinildiği nitelikte haklı neden teşkil etmediğinin ortaya çıktığını, açıklanan sebeplerle davacıların hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın açtıkları şirketin feshi talepli davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda TTK 531. madde uyarınca davacıların şirketten çıkarılmalarına karar verilmesinin talep olunduğunu, bu yola gidilmesinin hukuken daha uygun olacağını, bu şekilde karar verilmesi halinde karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenmesi olanaklı olduğundan sair taleplerin reddi gerektiğini, bu durumda TTK 379. maddesi göz önünde bulundurularak pay değerlerinin şirketin davacılar dışında kalan hissedarları tarafından kabul edilip edilmeme esaslarının Mahkemece değerlendirilmesi suretiyle ve kabul eden paydaşlar tarafından ödenmesi ve davacı paylarının ödemeyi yapan paydaşlara devri suretiyle gerçekleşmesine karar verilmesi gerektiğini, bu süreçte davalı şirketin uğrayacağı zararlara teminat olarak HMK 84/2 ve devamı maddeleri uyarınca davacıların teminat göstermesi ve yatırmasına karar verilmesini talep ettiklerini, davacıların şirkete kayyım atanması ve şirket taşınmazlarının satışının engellenmesi taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, şirketin organlarından yoksun kalması gibi bir durum söz konusu değilken kayyım atanmasının talep edilmesinin kanuni dayanağı olmadığını, bu talebin reddi gerektiğini belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da davacıların HMK 84/2. maddesi gereği teminat yatırmasına, tedbir taleplerinin reddine, davanın usul ve esastan reddine, aksi durumda davacı pay sahiplerine paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına, pay değerlerinin TTK 379. maddesi gereği davacılar dışındaki hissedarların pay bedeli ödemek suretiyle davacı hisselerini almayı kabul eden dava dışı pay sahiplerince ödenmesine ve davacı hisselerinin bu pay sahiplerine devrine, bunun kabul edilmemesi halinde TTK 531. hükmü gereği sorunun çözümüne dönük tedbirlerin Mahkemece alınmasına, yargılama giderleri ve vekil ücretinin davacılara yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, 6102 sayılı TTK 531. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Prof. Dr. …., …, …., …, …. tarafından mahkememize sunulan 28.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle;Şirket sermayesinin ¨ 2.500.000,00 olduğunu, ….’ın %76 oranında bir hisseye sahip olduğunu ve ikinci büyük hissenin %19,80 oranla davacı …..’a ait olduğunu, davalının 2006, 2007, 2009, 2010, 2011 ve 2013 yıllarının lehine delil niteliğinin bulunmadığı 2008, 2012, 2014, 2015, 2016, 2017 yılı ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğunu, dava konusu uyuşmazlık hususunda Mahkeme tarafından ibrazı istenilen banka ekstreleri, Ticaret Sicil Kayıtları ve Ticaret Sicil Gazetelerinde yapılan incelemeler sonucunda, dava dışı örtülü transfer yapıldığı iddiasında bulunan firmalar olan …. Alüminyum, …. Metal ve … Tekstil’in; eski ve yeni adresleri, ortakları ve yönetimi bakımından ve gerekse de faaliyet alanı yönünden yapılan inceleme de bu şirketlerin;
• Davalı firma olan ticari ilişkilerinin mevcut olduğunu,
• …. Alüminyum ve …. Metal’in aynı faaliyet alanında iştigal ettiği gibi davalı firma ortakları tarafından kurulmuş olduğunu,
• …. Tekstil’in her ne kadar tekstil firması gibi görünüyor bulunsa da kuruluş sözleşmesinde davalı firmanın faaliyetiyle ilgili aynı alanda faaliyette bulunabileceğini, ayrıca davalı şirket ortaklarından …’nın ortak olduğunu (diğer ortak H.Serhan Çapan olduğu)
• Her üç firmanın kuruluş ve faaliyet adresleriyle ilgili yapılan detaylı açıklamalarda da görüleceği gibi birbirleriyle bağlantılı olduklarını,
• Huzurda görülmekte olan davanın davacıları ….. ve ….ın bu firmalarla doğrudan veya dolaylı bir ortaklık yada bağının bulunmadığını,
…. Alüminyumun ¨ 50.000,00 sermayeye sahip olduğunu, … Metal 2in ¨10.000,00 Sermayeye sahip olduğunu ve …. Tekstil ¨ 350.000,00 Sermayeye sahip olduğunu ve bu firmalarda herhangi bir sermaye artırımı kararının alınmadığını, davalı firmaya nazaran düşük sermaye sahip olan bu şirketlerin davalı ile olan ticari ilişkisi dikkate alındığında bu firmaların davalı firma ortakları ile organik bağından yararlanmış olabileceklerini, davalı firma ortaklarından ….. 21.04.2008 tarihinde yapılan Genel Kuruldaki ¨ 2.350.000,00’lik sermaye artırımının ¨ 1.765.056,23 ’sinin ortakların şirketten alacaklarından kalanının ise nakit olarak karşılanacağının belirtildiği görüldüğünü, davalı şirketin ¨ 2.350.000,00 sermaye artımı ile ilgili alınan karada şirketin %76 ile en büyük hakim hissedarı olan …. ’ ın 331. Ortaklara Borçlar hesabında 2005 yılı devir bakiyesinin ¨ 1.439.291,84 olduğunu, fakat bu alacağını ispat edecek dayanakların sunulmadığını, incelenen bir kısım evraklarında bu tutarın cüzi bir kısmını gösterdiğini, davacı yan tarafından sunulan dava dilekçesinde davalı şirkete ait taşınmazın; davalının da yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde, yönetim kurulundan izin alınmadan 22.04.2015 tarihinde satılmış olduğunu, yönetim kurulu satış kararının bulunmadan ¨ 7.050.000,00 tutarla … ili, …. ilçesi, …. Mahallesi, …. Çiftliği, … Ada, … Parselde kayıtlı taşınmazın piyasa değerinin altında satıldığını beyan ettiğini, dosya münderecatında yapılan incelemede dava dışı İstanbul Değerleme tarafından satılan taşınmaz için düzenlenen 10.02.2016 tarihli raporda satılan taşınmazın değerinin 2015 satım yılındaki piyasa değerinin ¨ 8.500.000,00 olduğunu SPK Lisanslı Değerleme Uzmanı 3 kişilik heyet tarafından raporlandığını, davalı firmaya ait Kurumlar Vergisi Beyannamelerinde yapılan inceleme neticesinde firmanın 2006 yılından 2016 yılına kadar; 2006, 2014 ve 2015 yıllarında kar elde etmiş olduğunu, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2016 yıllarında ise zarar etmiş olduğunu, banka hareketleri ve ticari defterlerinde yapılan incelemede; davalı firmanın 2008 ve 2012 yılları arasında çok yüksek orandaki satışlarının aynı adreste faaliyette bulunan ¨ 50,000,00 sermayeye sahip olan dava dışı … Alüminyum’a yapıldığını ve diğer yıllarda da ticari faaliyetlerinin devam ettiğini, ¨ 10.000,00 sermayeye sahip olan dava dışı …. Metal’den ve dava dışı …. Tekstil firmasından da davalı firmaya satış yapıldığını, davalı firma tarafından sunulan 30.09.2017 tarihli rayiç özvarlık değerinin ¨ 34.909.659,48 olarak tespit edildiğini ve borca batık durumda olmadığını, davacı ortakların rayiç bilanço değeri üzerinden; Davacı ….. %19,80 hisse oranında ki payının ¨ 6.912.112,58 olduğunu ve davacı ….. %0,20 hisse oranındaki payının ¨ 69.818,321 olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Doç. Dr. …., Prof. Dr. …., Dr. …. , …., …., …., …. tarafından mahkememize sunulan 18.05.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Şirketin feshi veya şirketten haklı nedenle çıkma için nedenlerin oluşmadığını, Mahkemenin aksi kanaatte olması halinde, fesih kararının son çare olarak düşünülmesi gerektiğini, somut olayda çoğunluk pay sahiplerinin şirketin devamı yönünde irade göstermeleri hususu dikkate alındığında, fesih ve tasfiye yerine, davacıların ortaklıktan çıkarılmalarına karar verilmesi gerektiğini, davacıların ayrılma payının esas sermaye payının, gerçek değerine uygun olarak belirlenmesi gerektiğini, ayrılma payı belirlenirken ayrıca şirket öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanması gerektiğini, davacıların talep edebilecekleri çıkma payının, davacı …..’ın ¨11.105.520,65 davacı …’ın ise ¨ 112.176.98 seklinde tespit edilebileceğini bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Doç. Dr. …., Prof. Dr. …., Dr. … , …, …, …., … tarafından mahkememize sunulan 14/.12.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
Davacı ortakların rayiç değer bilançosu üzerinden ve pay defterindeki oranlar üzerinden yapılan hesaplamalara göre;
…..’ın hisse oranındaki payının ¨ 9.094.884,97 olduğunu,
…..’ın hisse oranındaki payının ¨ 91.867,52 olduğunu bildirmişlerdir.
TTK’nın 531. Maddesi hükmü “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler.” şeklinde olup davacıların davanın açılışında bu paya sahip oldukları anlaşılmakla birlikte dava tarihinden sonra 07/12/2017 tarihinde gerçekleştirilen genel kurulda alınan sermaye artırımına ilişkin karar sonucu davacıların payının 1/10’nun altına düştüğü,davacıların bu kararın iptali istemi ile Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası üzerinden iptal davası açıldığı ve kararın iptaline karar verildiği ancak kararın kesinleşmediği anlaşıldığından davacıların pay oranlarını dava sonuna kadar korumalarının gerekip gerekmediğinin,dolayısıyla dava açma haklarının bulunup bulunmadığının ,sermaye artırımı kararının iptali istemi ile açılan davanın kesinleşmesinin beklenip beklenmeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.Bilindiği üzere her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilecek olup dava açılış tarihi itibariyle yeterli pay adedine sahip azınlığın bu hakkının sonradan şirket sermayesinin artırılması nedeniyle elinden alınması veya sermaye artırımı kararının iptali istemi ile açılan davanın sonucunun beklenilmesi hakkaniyete uygun olmayacağı gibi davalı şirket tarafından dava sırasında yapılan 18/04/2019 tarihli genel kurulda davacıların genel kurula çağrıldığı ve hazirun cetvelinde şirket sermayesinin eski biçimde gösterilerek davacıların pay oranının korunduğu,dolayısıyla davalı şirketin dahi davacıların şirkette 1/10’un üzerinde pay sahibi olduğunun kabul edildiği,fiili olarak şirket tarafından tescil edilen sermaye artırımı kararının uygulanmadığı ve alınan kararın yerel mahkemecede iptal edildiği gözönüne alındığında davacıların dava açmak için yeterli 1/10’nun üzerinde paya sahip oldukları dolayısıyla davalı şirketin haklı sebeple feshini talep etme haklarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
TTK m.531 çerçevesinde azınlığın açacağı fesih davasında ancak “haklı sebebin” veya “haklı sebeplerin” bulunması durumunda mahkeme tarafından feshe karar verilebilecektir. Dolayısıyla anonim ortaklığın bu maddede düzenlenmiş olan özel fesih nedeni “haklı sebep”tir. Esasen maddenin uygulanması bakımından tespiti gereken en önemli husus da, anonim ortaklığın feshini gerektirecek derecede öneme sahip sebep veya sebeplerin neler olabileceğidir.
TTK m.531’de anonim ortaklık bakımından fesih gerekçesi olabilecek “haklı sebep” konusunda herhangi bir tanım veya örnek gösterilmemiştir.
Anonim şirketler açısından azlığın haklı nedenle fesih davası, 6102 sayılı TTK ile ilk olarak Türk Hukukunda normatif bir düzenlemeye kavuşmuştur. Anılan düzenleme, İsviçre Borçlar Kanunun 736. maddesinden iktibas edilmiştir.
Federal Mahkemenin bazı vakıları haklı sebep olarak benimsediğini görüyoruz. Bunlar: Şirketin sürekli kötü yönetimi,şirketin belirli bir ivme ile zarar etmesi ve bir süre sonra şirketin iflasın eşiğine gelecek olması,aile şirketlerinde, aile içi kavgaların veya bazı aile bireylerinin aileden dışlanması,şirketin uzun yıllar kâr etmemesi veya/ve kâr dağıtmaması (kronik kârsızlık),Yönetim Kulunun uzun yıllar huzur hakkı almaması,şirketin amacını yerine getiremez durumda olması ve/veya uzun süre de durumun böyle devam edeceğinin anlaşılması olarak sıralanabilir.
Haklı sebeple fesihte,ana öge ortaya çıkan sebebin ortaklığın yaşamasını imkânsız hale getirmesidir. Her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak iddianın haklı sebep teşkil edip etmeyeceklerinin irdelenmesi gerekir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkân kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi hususlar haklı neden olarak kabul edilebilir. (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 01/12/2015 gün ve 2014/18024 esas,2015/12808 karar sayılı ilamı)
Anonim ortaklık çoğunluk prensibinin geçerli olduğu bir sermaye şirketidir (TTK m.124/2, 418).Bu itibarla pay sahiplerinin kendi aralarında söz konusu olabilecek fikir ayrılıkları veya ihtilaflar kural olarak feshe dayanak teşkil eden bir haklı sebep olamazlar. Bu çerçevede kolektif ve komandit ortaklıkların feshi veya kolektif veya komandit/komanditer ortakların ihracı bakımından haklı sebepleri sayan TTK m.245’in anonim ortaklarda kıyasen uygulanması da söz konusu olamaz. TTK m.328 uyarınca komandit ortaklıklara da uygulanan 245. madde uyarınca, haklı sebep “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde
ortadan kalkmış olmasıdır”. Anonim ortaklıklar bakımından ise “kişisel sebepler” haklı sebep olarak nitelendirilemezler. Keza TTK m.245’de sayılan sebepler,ortakların kendi aralarındaki şahsî ilişkilerini ilgilendiren ve ortak sıfatından kaynaklanan yönetim hakkını dikkate alan nedenlerdir. Bu çerçevede TTK m.245’in anonim ortaklıkların feshinde kıyasen uygulanması mümkün değildir.
Anonim ortaklıklar bakımından “haklı sebep” olarak nitelendirilebilecek vakıaların, objektif olması ve pay sahibi kimliğinden (pay sahibinin şahsından) bağımsız olması gerekmektedir. Kısaca, davacı pay sahiplerinden şirketin devamı –objektif olarak- beklenemez bir hal aldığı bir durumda haklı sebeplerin mevcut olduğu kabul edilebilir. Ayrıca haklı sebebin gerçekleştiği hususunun kabulünde davacı pay sahipleri dışında kalan diğer menfaat sahiplerinin (şirket,diğer pay sahipleri, çalışanlar) haklarının da dikkate alınması gerekmektedir.Dolayısıyla haklı sebep ve bunun devamında fesih, ancak bu kimselerin menfaatlerinin haleldar edilmemesi kaydı ile ve son çare (ultima ratio) olarak kabul edilebilir.
Pay sahipleri arasındaki şahsi ilişkilerin ancak istisnai hallerde ve sadece aile şirketlerinde dikkate alınabileceği hususu, Yargıtay, doktrin ve İsviçre Federal Mahkeme içtihadında dile getirilmiştir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 02/06/2014 gün ve 2014/3669 esas,2014/10238 karar sayılı ilamı) (Doç. Dr. Füsun Nomer Ertan,Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası-TTK m. 531 Üzerine Düşünceler,(İÜHFM C. LXXIII, S. 1, s. 421-440, 2015)
,Erişim Tarihi,15/02/2017)
Haklı sebebip tespitine ilişkin menfaatlerin tartışılmasında,davacı pay sahiplerinin menfaatlerinin karşısında diğer pay sahiplerinin,alacaklıların,intifa senedi sahipleri (m.502-503) ile borçlanma senedi sahiplerinin(m.504 vd.) ve şirket çalışanlarının menfaatleri bulunmaktadır.Bu nedenle,feshe hükmedilebilmesi için,haklı sebep olarak ileri sürülen hususların somut olayda bütün karşı menfaatlerin feda edilmesini haklı gösterecek,bir boyuta ulaşması gerekir.Aynı şekilde,karar verilmesi düşünülen olası bir alternatif çözümün de şirket ve diğer pay sahiplerine etkileri,azınlık pay sahiplerinin menfaatleri ile bağlantılı bağlantılı olarak değerlendirilecektir.Esas itibariyle konu,çatışan menfaatlerden hangisine üstünlük tanınacağı ile ilgilidir.Hâl böyle olunca haklı sebebin tespitinde mahkeme,davacının şirketin feshine veya alternatif bir çözüme ilişkin menfaati ile mevcut durumun devamında korunacak menfaatleri tartmalı ve hangisi ağır basmakta ise ona göre karar vermelidir.O hâlde,hukuki ilişkinin değiştirilmesini gerektirenlere üstün geldiği durumlarda haklı sebebin varlığından söz edilebilecektir.
Ayrıca önemle eklemek gerekir ki,mevcut hukuki durumu sürdürmenin davacı pay sahibi açısından çekilmez hâle gelip gelmediğinin belirlenmesinde,pay sahibinin subjektif olarak aşırı hassasiyeti değil,dürüst ve ortalama bir pay sahibinin objektif davranışı referans alınmalıdır.Zira feshi talep edenin subjektif olarak bir olguyu haklı görmesi değil,bir olgunun objektif olarak ilişkiye devamı çekilemez hâle getirmesi haklı sebep olarak değerlendirilebilir. (Dr.Öğretim Üyesi,Özlem İlbasmış Hızlısoy,Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshi,Ankara-2016,sayfa 76-77)
. Davacıların iddiası, şirketin 2008 yılından bu yana sürekli zarar ettiği, yönetim kumlu üyesi olmasına rağmen şirketin ticari defterleri üzerinde inceleme yapmasının engellendiği, bunun üzerine Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyası ile özel denetçi atanmasını talep ettiği, buna rağmen ticari defterlerin incelenmesine izin verilmediği ve yapılan genel kurul toplantısıyla yönetim kurulu üyeliğine son verildiği, şirketin sürekli zarar etmesi, hakim hissedarların şirketten kazanç transferi yapmaları, örtülü kazanç transferi yapılan …. Alüminyum Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ve …. Metal Ürünleri Sanayi ve Limited Şirketi’nın davalı şirket ile aynı adreste faaliyet gösterdikleri, yine bilgisi dışında 22.04.2015 tarihinde davalı şirkete ait Tekirdağ’da bulunan arsanın düşük bir bedelle satıldığı bu nedenlerle şirketin fesih ve tasfiyesine, şirkete kayyım atanmasına, şirketin feshinin uygun görülmemesi halinde şirketten çıkarılmalarına karar verilmesi yönündedir.
TTK. m. 411/1 hükmüne göre: “Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektiriri sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konulan gündeme koymasını isteyebilirler”. TTK. m. 412 hükmüne göre de: “Pay sahiplerinin çağn veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiğ veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir, mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar”. Görüldüğü üzere, davacılar, azınlık haklarını kullanabilecek oranda paysahibi olup, genel kurulu toplantıya davet etme, gündeme madde ekleme, bilgi talep etme gibi bir çok haklarının bulunduğu açıktır. Davacıların bu gibi taleplerinin karşılanmaması halinde ise bu taleplerini mahkeme yoluyla yerine getirme haklan da TTK da bir azınlık hakkı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıya bu haklar kapsamında davacıların genel kumlun toplanması için talepte bulunma ve kar dağıtılması yönünde gündeme madde ekleme ayrıca da bilgi talep etme yetkileri bulunmaktadır. Bu taleplerinin reddelmesi halinde de mahkeme yoluyla bu taleplerin yerine getirilmesini sağlama ve genel kurul kararlanna karşı iptal davası açma hakları bulunmaktadır. Bu gibi haklar kullanılmadan, kâr payının dağıtılmadığı veya bilgi alma hakkının engellediği ya da şirket organlarının toplanamadığı yönündeki iddialarla şirketin haklı nedenle feshi talep edilemez.
Aynı şekilde, taraflar arasında bir takım davalar açılmış olması da tek başına şirketin feshi için haklı bir neden oluşturmamaktadır. Yukarıda ifade etdildiği üzere, haklı sebeple fesih kurumunun uygulanmasında TTK. m. 124/2 hükmü uyarınca bir sermaye şirketi olan anonim şirketlerde konuya daha ihtiyatlı yaklaşılması gerekmektedir. Nitekim şahıs şirketlerinde ortakların kişiliği, sermayeye oranla daha önemli olduğundan ve ortaklar arasındaki güven ilişkisi daha ön plana çıktığından, bu hususlardaki zedelenmeler de haklı sebep teşkil edebilmekteyken, sermaye şirketlerinde ortakların kişiliğindeki aksaklıklar ve ortaklar arasındaki husumetin haklı sebep teşkil etmesi daha zor olacaktır. Dolayısıyla, anonim şirketlerde kişisel sebeplerin, pay sahiplerinin maddi haklarının ihlal edilmesinden bağımsız olarak ortaklığın haklı sebeple feshine gerekçe teşkil edecek ise, bu sebeplerin, ortaklığın devamına ve pay sahiplerinin bundan sonra birlikte çalışmasına engel teşkil edecek ağırlıkta olmalarını aramak gerekir.(Y. 11. HD’nin E. 2017/3460, K. 2019/2407 sayı ve 28.03.2019 tarihli kararı,HGK’nm E. 2017/11-2874, K. 2018/37 sayı ve 17.01.2018 tarihli kararı,11. HD’nin E. 2015/2939, K. 2016/937 sayı ve 28.1.2016 tarihli kararı).
Davacılar vekili her ne kadar şirketin sürekli zarar etmesi, hakim hissedarların şirketten kazanç transferi yapmaları, örtülü kazanç transferi yapılan … Alüminyum Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ve …. Metal Ürünleri Sanayi ve Limited Şirketi’nın davalı şirket ile aynı adreste faaliyet gösterdikleri, yine bilgisi dışında 22.04.2015 tarihinde davalı şirkete ait …’da bulunan arsanın düşük bir bedelle satıldığından bahisle bu hususları şirketin haklı feshi için neden olarak gösterilmiş ise de,davalı şirketin,kazanç aktarıldığı iddia edilen şirketler ile sadece ticari ilişkisinin bulunduğu,bu şirketlere kazanç aktarıldığı iddiasının ispat edilemediği,şirketin bir dönem zarar etmesinin haklı sebep olarak değerlendirilemeyeceği,şirkete ait taşınmazın değerinin altında satış yapılması başlı başına şirketin feshi için gerekçe olamayacağı,davacıların gerekirse sorumluluk davası açabilecekleri değerlendirildiğinde bu iddialarında fesih için yeterli gerekçe yapılamayacağı,başka davalar yoluyla varsa bir haksızlığın giderilebileceği açıktır.
Kaldıki,davacılardan …..’ın son döneme kadar yönetim kurulu üyeliği yapmış olması hususu dikkate alındığında,iddia edilen bir çok olayın bu kişininde yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde gerçekleştiği,şirketin fesih ve tasfiyesi için ileri sürülen iddiaların bu dönemde var olduğu,bu hususun yönetim kurulu üyeliğinden azledildikten sonra ile sürmenin iyiniyet ile bağdaşmadığı,diğer davacınında, pay oranı itibariyle tek başına bu iddiaları ileri sürme imkânının bulunmadığı, bu nedenlerle davacıların haklı nedenle fesih ve çıkma davası açma haklarının bulunmadığının kabulü gerekir. Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “… haklı nedenlerle fesih davasının açılabilmesi için, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında davacı ortakların kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir. Hiç kimsenin kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendisi lehine sonuç çıkaramayacağ ilkesi de bunu gerektirmektedir. Somut uyuşmazlıkta, ticaret sicil kayıtlarından davacıların şirketin kuruluşundan itibaren dava tarihine kadar şirketin yönetim kurulu üyeliği görevlerini yerine getirdikleri anlaşılmakta olup, davacıların şirketin faaliyette bulunmadığı, gelir elde edemediği, 2012-2013 yılı genel kurul toplantısının yapılamadığı gibi davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesi için ileri sürdükleri iddialar ve olaylar davacıların şirket yönetim kumlu üyesi oldukları döneme ait bulunmaktadır. Dolayısıyla, davalı anonim şirketin feshi için dava konusu iddiaların ileri sürülmesinin iyiniyet kurallarına aykırı olduğu nazara alınmaksızın Bölge Adliye Mahkemesince ilk Derece Mahkemesi’nin kararının kaldırılmasına, …’nın 531. maddesi uyarınca davanın kabulüyle davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir” (Y. 11. HD’nin E. 2017/3460, K. 2019/2407 sayı ve 28.03.2019 tarihli kararı).
Kanunda belirtilen alternatif çözüm yollarının somut olaya uygulanabilmesi için öncelikle davacılar tarafından, davalı şirketin fesih koşullarının oluştuğunun ispat edilmesi yani şirketin feshi gerekmekle birlikte fesih yerine alternatif çözüm yollarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anonim şirketlerin haklı sebeple feshi davasında hâkimin fesih kararı verebilmesi için,feshi gerektirecek ağırlıkta bir haklı sebebin bulunmasının şart olduğu hususunda bir tereddüt yoktur.Buna karşılık,hâkimin alternatif bir çözüme hükmedebilmesi için,yine mutlaka feshi gerektirecek ağırlıkta bir haklı sebebin mevcut olmasının şart olup olmadığı ise doktrinde tartışmalıdır.
Somut olayda davacının ileri sürdüğü sebeplerin hiç biri feshi gerektirecek ağırlıkta bir haklı sebep teşkil etmemektedir.Davalı şirketin bir aile şirketi olup kişisel ilişkilerin önemli olduğu hususu açıktır.Bu nedenle öncelikle feshi gerektiren bir haklı sebep olmamasına rağmen davalı şirketin aile şirketi olması gözönüne alınarak davacının ileri sürdüğü kişisel nedenlerin alternatif bir çözüme hükmedilebilmesi için yeterli ağırlıkta olup olmadığının da tartışılması gerekmektedir.
TTK’nın 531 nci maddesi hükmü”Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” şeklinde olup madde metni metni incelendiğinde ,metinde açıkça “fesih yerine” denildikten sonra mahkemenin alternatif çözüm yoluna gidebileceği belirtilmiştir.Buradan da Kanun koyucu,mahkemenin alternatif çözüm yoluna başvurmasının şartı olarak fesih için haklı sebebin davacı tarafından ispatlanmış olması gerektiğini belirtmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde ise ” … İleri sürülen sebeplerin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan paysahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.”şeklinde olup burada da açıkça “…şirketin feshini haklı sebeplerin varlığına rağmen….” demek suretiyle alternatif çözüme Mahkemenin karar verebilmesi için şirketin feshi koşullarının gerçekleşmesi gerektiği hususu vurgulanmıştır.Zaten kanun koyucu abesle iştigal etmesi de düşünülemez çünkü anonim şirketlerden haklı sebeple çıkma TTK’da limited şirketlerdeki gibi düzenlenmemiştir.Kanun koyucu anonim şirketin feshini gerektirmemekle birlikte ortak için haklı sebep sayılabilecek durumda çıkmaya izni düzenleyebilirdi.Bu düzenlemenin mevcut olmaması da göstermektedir ki kanun koyucu ortağın ancak şirketin feshini gerektiren bir sebebin varlığı hâlinde alternatif çözüm olarak çıkarılmasını öngörmüştür.Bu nedenle davacıların ileri sürdüğü kişisel nedenler şirketin feshini gerektirmediğinden alternatif çözüm yoluna gitmek mümkün değildir.Kaldıki bir an için şirketin feshini gerektirir ağırlıkta haklı sebep bulunmamakla birlikte alternatif çözüm yollarının uygulanması için ayrıca haklı sebep araştırmasına girişilse bile davacıların açmış olduğu davalar nedeniyle hissedarlar arasında bir husumet oluştuğu, davalı şirketin bir aile şirketi niteliği taşıdığı dikkate alındığında bu husumetin haklı neden olarak değerlendirilmesi gerektiği akla gelse de; davalı şirketin bir sermaye şirketi olması sonucu hissedarlar arasında husumet bulunsa da şirketin faaliyetinin devamı için çoğunluğun iradesinin yeterli olması, davacılar açısından açılan davaların büyük çoğunluğunun genel kurul kararlarının hükümsüzlüğüne ilişkin davalar olmaları, bu gibi davaların açılmasının her hissedarın kanundan kaynaklanan hak ve yetkinin bir sonucu olması, kanundan kaynaklanan bir hak ve yetkinin kullanılmasının alternatif çözüm için haklı neden olarak ileri sürülmesinin ancak istisnai durumlarda olabilmesi gibi husular birlikte değerlendirildiğinde; anılan hususların da somut olay açısından haklı neden olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki, haklı sebeple fesih davası sadece haklı sebeplerin varlığı bağlamında değerlendirilebilecek bir kurum olmayıp, haklı sebeplerin gerçekleştiği her durumda bu kurumun işletilmesi kabul edilmemektedir. Zira dava sonucunda şirketin feshi sonucunu doğurabilecek bir süreç başlama ihtimali bulunmakta ve bu sebeple de hakka bir takım sınırlamalar getirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim haklı sebeple fesih davası, doktrinde de belirtildiği üzere bir son çare niteliğindedir. Haklı sebebi yaratan durum başka herhangi bir şekilde ortadan kaldırılabilecekse davacının öncelikle bu yollara başvurması gerekecektir. Bu bağlamda eğer haklı sebebi oluşturan durum genel kurul kararının iptali davasıyla ortadan kaldırılabilecek veya sorumluluk davası açılması suretiyle sona erdirilebilecekse öncelikle bu yollara başvurulması gerekecektir. Dolayısıyla bir kişinin doğrudan TTK m. 531 kapsamında haklı sebeple fesih davası yoluna gitmesi mümkün değildir. Aksi halde Kanun’da yer alan diğer önlemler anlamsız hale gelirdi. Bu sebeple, başka bir şekilde ortadan kaldırılabilecek hukuka aykırılıkların haklı sebeple fesih davası ile düzeltilmesi istenemeyeceği gibi alternatif çözüm yollarının uygulanması da istenemeyeceğinden davacıların açmış olduğu davalı şirketin haklı sebeple fesih davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE
2-Alınması gerekli ¨59,30 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨29,20 harcın mahsubu ile bakiye ¨ 30,10 harcın davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yapılan 25 adet tebligat gideri olan ¨308,80’nin davacılardan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨4.080,00 ücreti vekaletin davacılardan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨662,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,

5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.28/01/2021

Başkan ….
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.