Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/736 E. 2018/673 K. 07.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/736
KARAR NO : 2018/673

DAVA : Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
DAVA TARİHİ : 07/08/2015
KARAR TARİHİ : 07/06/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/06/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 07/08/2015 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;Müvekkili …’ın …’nin kurulduğu tarihten itibaren %50 hisse sahibi ortağı olduğunu, şirketin diğer %50 hisse sahibi ortağının ise davalı … … olduğunu, şirketin yönetimi ve idaresinin davalı … tarafı yürütüldüğünü, davalı … ‘nun, şirketin harcamalarını yüksek gösterirken şirket satışlarını düşük miktarlarda gösterdiğini, bu durumun şirketin zarara uğramasına sebep olduğu gibi, davacı tarafta şirket yönetiminde yolsuzluklar olabileceği şüphesini de uyandırdığını, şirket müdürü …’ nun açıkladığı gelir-gider durumunun ticari hayatın olağan koşullarına uygun olmadığı gibi şirketin basiretli bir tacir gibi yönetilmediğini de gösterdiğini, dolayısıyla şirketin gerçek gelir-gider durumunun ve şirketin uğratıldığı zararın tespitinin gerektiğini, şirket müdürü olan davalı diğer ortağın, bu şekilde giderleri yüksek, gelirleri ise düşük tutması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, şirketin iyi idare edilemediğini, şirketin iyi yönetilememesi, şirket yönetimindeki yolsuzluk şüpheleri ve bunun sonucunda ortaklar arasında ortaya çıkan anlaşmazlık ve huzursuzluk ortamı nedeniyle şirketin Türk Ticaret Kanunu uyarınca haklı sebeplerle feshi ve tasfiyesinin gerektiğini, dava süresince yargılamanın ve şirket yönetiminin sağlıklı yürütülebilmesi için şirkete kayyım tayin edilmesinin gerektiğini, yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılardan şirket müdürü …’ nun şirketi uğrattığı zarar miktarı ile şirketin gerçek gelir-gider durumunun tespitini,davalı …’nin haklı nedenlerle feshini ve tasfiyesini, yargılama ve tasfiye süresince şirket yönetimi için kayyım tayin edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar vekili Mahkememize sunduğu 12/10/2015 tarihli cevap dilekçesinde özetle;Davacı tarafın, …nin kuruluşu aşamasında müvekkillerden …’ya şirkete sağlayacağı ticari değerler konusunda birçok taahhütte bulunduğunu, gerek Etiyopya’da gerekse de yurtiçinde sahip olduğunu iddia ettiği müşteri çevresi de göz önünde bulundurularak müvekkili … tarafından … ile ortaklık kurulmasının kabul edildiğini, …’un kuruluşundan bu yana geçen süreçte davacı tarafın mezkûr taahhütlerini yerine getirmeyerek şirketin kuruluş gayesine aykırı şekilde hareket ettiğini, bunun da ötesinde davacının, …. kuruluşu sırasında yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 613. maddesi ile düzenlenmiş bulunan rekabet yasağına aykırı hareket ederek … ile bir ilgisi bulunmayan, kendi çalışanlarının davacı adına ve hesabına, … faaliyet alanında olmasına rağmen 3. şahıs firmalarla ticari ilişkiler gerçekleştirdiğini, …. bağımsız ancak …’un zararına neden olacak şekilde ticari kazanç elde ettiğini, bu hususların tanık da dâhil olmak üzere her türlü delile başvurularak ispat edileceğini, …., davacı tarafça uğratılmış olduğu yukarıda izah edilen menfi nitelikteki zararların yanında, gerek müvekkili ….’ nun, gerekse diğer müvekkili …. şirketi personelinin emek ve mesaisini boşa harcatmış olduğunu, davacının bu yönden de müvekkili şirketin çıkarlarını zedeleyecek davranışlarda bulunduğunu, örneğin, Etiyopya’da mevcut bir inşaat projesi için ….’a ait olduğu sanılan Etiyopya’daki inşaat firmasına mal ihraç edebilmek amacıyla bizzat müvekkillerinden …. ve … ekbinin aylarca emek sarf ettiğini, lakin ilgili inşaat şirketinin sahibinin davacının babası olduğunun sonradan ortaya çıktığını, davacının babasının projeye el koyması üzerine de müvekillerinin ticari itibarının zarar gördüğünü, emek ve mesailerinin de boşa gittiğini, diğer taraftan davacı tarafın, müvekkillerinden …’nun kişisel çabaları sonucundaki müvekkili şirketin başarılı çalışmalarına rağmen, … üzerinde manevi baskı kurduğunu, ortada şirket kârının dağıtımına ilişkin bir genel kurul kararı bulunmadığı halde … yönetimini etkisiz kılacağı, kayyım tayin ettirerek … hesaplarını dondurtacağı tehdidi ile kendisine şirket hesabından ¨200.000,00 civarında para gönderilmesini sağladığını, anlaşılacağı üzere davacının, henüz hakkı dahi olmamasına rağmen, şirketteki %50 oranındaki ortaklık payından kaynaklanan konumunu ve …’nun iyi niyetini kullanarak şirketten ödeme aldığını,henüz doğmamış bir hakkını dahi tahsil etmiş olan davacının huzurdaki davayı kötü niyetle, yalnızca … ticari faaliyetlerini sekteye uğratmak için ikame ettiğini, eldeki davanın müvekkili şirket hesaplarının incelenmesi ve müvekkili şirketin feshi talebiyle açılmış olduğundan husumetin yalnızca … yöneltilmesi gerektiğini, huzurdaki davanın öncelikli olarak davalı … yönünden pasif husumet yokluğu hukuki nedenine dayanılarak sayın Mahkeme tarafından reddedilmesinin gerektiğini, …’nun müvekkili şirket üzerinde fazladan bir söz sahipliği hakkı/durumu bulunmadığını, davacının TTK md. 614 kapsamında, bir limited şirket ortağı olması dolayısıyla, bilgi alma ve inceleme hakkına sahip olduğunu, müvekkili şirketin feshinin son çare olması ilkesi de göz önünde bulundurulduğunda davacının huzurdaki davayı ikame etmeden önce ilgili hakkını kullanması gerektiğini veya müvekkillerinden bu yönde bir talepte bulunmasının gerektiğini, ancak davacının bu yönde herhangi bir delil sunmadığını, davacının delilleri incelendiğinde “30/04/2015 tarihli Şirket Faaliyet Raporu” nun sunulduğunu, bu belgenin delil niteliğine haiz olmadığını, şöyle ki: TTK 616 kapsamında bir limited şirketin yıllık faaliyet raporunun onaylanması limited şirket genel kurulunun devredilemez yetkilerinden olduğunu, davacının söz konusu raporun şirket genel kurulunca onaylandığına dair bir genel kurul kararı sunamadığını, zira yıllık faaliyet raporunun onaylanması konusunda alınmış bir genel kurul kararı bulunmadığını, genel kurul tarafından onaylanmamış bu belgenin ancak bir taslak niteliğini haiz olduğunu, onaylanmadığı için kesinleşmesinden söz edilemeyeceğini, ve delil olarak değerlendirilmesinin imkansız olduğunu, ayrıca bu taslak üzerinde müvekkili …’nun imzasının dahi bulunmadığını, bu sebeple söz konusu belgeyi delil olarak kabul etmediklerini, davacının, müvekkili şirket yönetiminde usulsüzlükler olduğunu iddia ettiğini, her bir limited şirket ortağının şirketin kamu borçlarından ötürü şahsi malvarlığıyla sorumlu olduğu hususu göz önünde bulundurulursa; davacının iddia ettiği bu usulsüzlükler hakkında müvekkili şirkete veya şirket müdürü olan müvekkili …’ya herhangi bir talepte/başvuruda bulunmadığını, davacının müvekkili davalı … ortaklığından çıkmak istemesine rağmen sırf müvekkillerini zarara uğratmak adına hukuki mesnetten yoksun, soyut iddialar ileri sürerek şirketin feshini talep etmesini TMK madde 2 çerçevesinde iyi niyet kuralıyla örtüşmediğini,davacının delilleri incelendiğinde gerek …, gerekse …ya hitaben davacının TTK’dan kaynaklanan ve ortaklık sıfatından doğan haklarını kullandığını gösterir hiçbir bilgi ve belge olmadığını, davacının bu yöndeki ilk girişiminin haksız ve kötü niyetle açılan huzurdaki dava olduğunu, davacının dava dilekçesinden de bu durumun açıkça görüldüğünü, davacı tarafın şirket işleriyle, şirketin kuruluşundan bugüne ilgilenmediğini, öyle ki, şirket çalışanlarının davacıyı şirkette bugüne kadar ancak 1 veya 2 kez görebildiğini, zira kendisinin şirketin gidişatını ve işlerini önemsemediğini, Sayın Mahkemenizin gerek görmesi halinde bu hususu tanık beyanlarıyla da ispatlamaya hazır olduklarını, davacının şirketle alakadar olmadığını, geçen süreçte gerek bizzat kendisinden gerekse de elemanlarından kaynaklanan nedenlerle müvekkillerini zarara uğrattığını, bu durumun tüm delil ve beyanlarıyla ortadayken davacının şirketin feshini talep etmesinin, TTK 636/3’de ifade edilen haklı sebebin varlığının kabul imkânı bulunmadığını, ilgili hükümde yer aldığı üzere bu davanın reddedilmemesi halinde ancak davacının ortaklıktan çıkarılması yönünde bir karar tesis edilebileceğini, somut olayda olduğu gibi, ortada şirketin feshi için haklı bir neden olmadığı halde, şirketin feshinin talep edilmesinin dahi davacının ortaklıktan çıkarılması için haklı sebep teşkil etmekte olduğunu, yukarıda açıklanan ve Sayın Mahkemece re’sen takdir edilecek sebepler uyarınca, toplanacak deliller ve yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde; şirketin feshine ilişkin eldeki davada şirket ortağının pasif husumet yokluğu nedeniyle müvekkil … yönünden davanın reddini, davacının kendi kusurlu davranışlarına rağmen işbu davayı ikame etmesi ve ayrıca şirketin feshinin somut olay bakımından son çare olması nedeniyle davacının ortaklıktan çıkarılmasını, davacının ortaklıktan çıkarılması taleplerinin kabul edilmemesi halinde, davacının huzurdaki davada hukuki yararının bulunmaması, dava şartlarının oluşmaması ve kendisinin bu davayı kötü niyetli olarak ikame etmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava,davalı limited şirketin haklı sebeple feshi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler …, Yrd. Doç. Dr. …ve …. tarafından düzenlenen 28/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda; Davalı şirketçe incelemeye ibraz edilen 2014-2017 tüm yıllara ilişkin yasal defterlerin tasdikle ilgili yükümlülüklerinin süresi içerisinde yerine getirildiğini, davalılardan …’nun davalı şirketin, müdürü olduğunu ve davalı şirketi münferit imzası ile temsil ve ilzama yetkili olduğunu, davacının ise davalı şirkette sadece ortak olduğu ve temsil ve ilzama yetkili olmadığını, davalı şirket müdürünün şirket harcamalarını yüksek gösterip şirket satışlarını düşük gösterip gösterdiği hususunda bir tespitin yapılamadığını, şirketin ilk kurulduğu yıl olan 2014 yılında çok yüksek kâr beyan ettiği ancak 2015 yılından itibaren sürekli olarak ticari zarar gerçekleştiğini, şirketin kârda olmasına rağmen sürekli bir şekilde zararda gösterildiğine yönelik olarak bir tespitin yapılamadığını, şirket yönetiminde yolsuzluk yapıldığına yönelik bir tespitin yapılamadığını, davalı şirketin ortağı olan davacının davalı şirket müşterisi “….” şirketi yönünden haksız rekabet içinde olduğunun söylenebileceğini, dosyada banka ekstresi dışında bir belge bulunmadığından ekstrede yer alan firmalar yönünden herhangi bir incelemenin yapılamadığını, davalı şirketin ortaklar arasındaki ihtilafın giderilememesi, ticari faaliyetin dava tarihinden sonra ciddi oranda azalması ve sürekli bir şekilde yüksek tutarda faaliyet giderlerine katlanılması ve davalı şirkette %50 paya sahip ortakların dosya içerisindeki mevcut belgeler dikkate alındığında aralarında anlaşmazlık bulunduğu ortaklık ve yönetim ilişkisinde güven ortamının kalmadığını, birlikte şirket faaliyetlerine devam etmelerinin mümkün olmadığının göstergesi olarak değerlendirildiğinde haklı nedenlerle fesih koşullarının oluştuğu kanaatinin hasıl olduğunu, davacının ortaklıktan çıkması halinde davalı şirketin ticari hayatına devam edip edemeyeceği hususunun şirketin sermaye yapısı ve dava tarihi sonrası satışları göz önünde bulundurulduğunda olanaklı görünmediğini, şirketin haklı nedenle feshi koşullarının oluştuğunun kabulü halinde TTK’ nun 636/3. maddesi uyarınca uygulanabilecek alternatif çözümler yönünden heyetimizde feshin dışında başka bir alternatif oluşmadığı bu hususun sayın mahkemenin takdirinde olduğunu, davalı … ‘nun davalı şirkete sermaye taahhüt borcunun tümünü yasal süresinde ödediğini, ancak davacı …’ ın yasal sürenin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen davalı şirkette sermaye taahhüt borcunun 3/4’lük kısmını (¨37.500,00) ödemediğini, davacının sadece kuruluştaki sermaye taahhüt borcunun 1/4′ ünü ödediğini, şirket ortakları davalı şirkette % 50 – %50 eşit oranda pay sahibi olduğundan kaydi değerlere göre ortakların hisselerine isabet eden özvarlık tutarı davacının raporlarının 4.6 kısmında tespit edilen Sermaye taahhüt borcu da düşülerek;
10/08/2015 tarihi itibariyle:
Ortak …’ ın Hissesine isabet eden tutar : (¨1.351.762,89*% 50)- ¨42.296,09 = ¨633.585,36
Ortak davalı … ‘ nun Hissesine isabet eden tutar: ¨ 1.351.762,89 *%50= ¨675.881,45
30/09/2017 tarihi itibariyle;
-Ortak …’ ın Hissesine isabet eden tutar : (¨548.162,13* % 50)- ¨42.296,09 = ¨ 231.784,98
-Ortak davalı … Hissesine isabet eden tutar: ¨548.162,13 * % 50= ¨274.081,07
-Davalı şirketçe incelemeye ibraz edilen yasal defterler incelendiğinde davalı şirketin yasal defterlerinde yer alan stoklar\ taşıtlar ve demirbaşlar vb. Rayiç değer tespiti yapılması gerektiğinden bu kıymetlerin rayiç değerlerinin tespiti hususunda uzman Makine Mühendisi ile Otelcilik sektöründe deneyimli iç mimar bilirkişilerin mahkemece görevlendirilmesi gerekmekte olduğunu, bu aşamada davalı şirketin rayiç özvarlık tutarı ve neticede davacının ortaklık paylarının rayiç değerlerinin tespit edilemediğini bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişiler… , Yrd. Doç. Dr. …, …, … ve … tarafından düzenlenen 16/05/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda; Tarafların bilirkişi kök raporuna karşı vermiş oldukları itiraz dilekçelerinde yer alan hususlar incelendiğinde bilirkişi kök raporlarında yapılan tespitlerde herhangi bir değişiklik meydana gelmediğini, davalı şirketin 20/02/2018 keşif tarihi itibariyle öz varlığının rayiç değerlere göre ¨763.761,35 olarak hesaplandığını, ortak … ‘ın hissesine isabet eden tutar : (¨763.761,35 * %50)-¨42.296,09=¨339.584,59 , ortak davalı … ‘nun hissesine isabet eden tutar :¨763.761,35 *%50 =¨381.880,68 olarak tespit edildiğini bildirdikleri görülmüştür.
Limited şirketin infisah sebeplerinin nelerden ibaret olduğu TTK.m.636 da sayılmış bulunmaktadır. Bu maddenin birinci bendine göre, ana sözleşme ile şirketin infisah sebeplerini önceden kararlaştırmak mümkündür. Ortaklar, kanunda gösterilen sebepler dışında diğer infisah sebeplerini serbest iradeleriyle tespit edip bunları şirket sözleşmesine dercededebilirler.
Örneğin, ortaklardan birinin ölümü veya iflâsı yahut şirket müddetinin sona ermesi gibi sebepleri infisah sebebi olarak kabul edebilirler.
Bunun yanı sıra TTK.m.636/3 de “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir”hükmü getirilmiştir.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz. Nuri ERDEM, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Ancak TTK.m.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkânsız olduğu hallerde, ortağın kendisini, çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden, kurtarabilmesi amacıyla, haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir. Haklı nedenin tanımı yasada yapılmamış ancak bazı hükümlerde örnek olarak haklı nedenlere değinilmiştir (TTK md. 245 a-d ). Bu nedenle haklı sebep her olayın özelliğine göre saptanır.
TTK md. 245 metninde dört bent halinde sayılan fesih nedenlerinin sınırlı olmadığı bu hallerin örnek olarak verildiği 4. bendin sonundaki “gibi haller ” deyiminden açıkça anlaşılmaktadır. Haklı sebepler, ya şirket ortakların şahsından ya da ortakların şahıslarıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden doğmuş olabilir. Maddenin a-d bentlerinde sayılan haller ortaklara bağlı (sübjektif) sebeplerdir. Şirketin maksadının elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek maddi ve hukuki sebepler, (örneğin döviz yokluğu nedeniyle ithalatın uzun süre yapılamayacağının anlaşılması gibi) (objektif) sebeplerdir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.

Haklı sebeple şirketin feshinin temelinde, dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkeleri bulunduğundan, haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilirken dürüstlük kuralına ve kişilik haklarına aykırı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir (Zeynep Mineliler, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na GöreLimited Şirketterin Haklı Sebeple Feshi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVI, Y. 2012, S. 3, s. 109). Haklı sebeplerin şirketin feshini gerektirebilmesi için, artık bu sebeplere dayanılmasının davacı ortak veya ortaklar açısından açık bir şekilde imkânsız hale gelmesi ve şirketin devamını sağlayan unsurların ortadan kalkmış olması gerekmektedir.(Mineliler, s. 109).
Haklı sebep olduğu iddia edilen olayın, şirketin feshine neden olacak nitelikte olup olmadığı değerlendirirken, şirketin yapısı, ortak sayısı, ortaklar arasındaki ilişkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin, iki ortak arasındaki ciddi bir anlaşmazlık, iki kişilik bir şirkette, şirketin çalışamaz duruma gelmesine neden olabilirken, daha fazla ortak sayısına sahip bir şirkette aynı anlaşmazlık şirketin faaliyetlerinin devamını etkilemeyebilir.
Bunun yanı sıra talep edilen sonucun kabulünün menfaatler dengesine uygun olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Feshi talep eden ortağın çıkması veya çıkarılması taraf menfaatlerine daha uygun ise feshe karar verilmemelidir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
TTK.’nun 636/3’ncü maddesi uyarınca her ortak, muhik sebeplere dayanmak şartıyla şirketin feshini mahkemeden talep edebilir. Bu hükmün devamında getirilen düzenleme mülga TTK da bulunmayıp, Mahkemeye, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetme yetkisi vermektedir.
Kanunda anılan çözümler, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılması ile sınırlı olmayıp Hakime geniş bir hareket alanı bırakmaktadır. Uygun düşen kabul edilebilir çözüm konusunda Kanunda bir açıklık bulunmamakla beraber İsviçre doktrininde anonim şirketler bakımından örneğin hakim uyuşmazlık konusu olayda örneğin kâr payı dağıtılmasına, yeni bir müdür atanmasına, azlık pay sahibine tazminat ödenmesine, kısmi tasfiye gibi çözümlere başvurabileceği belirtilmektedir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Huzurdaki davada davalı şirket iki ortaklı olup, bu ortaklar davacı … ve davalı … …’dur.
Davalı şirketin ortakları olan davacı ve davalı gerçek kişiler verilen dava ve cevap dilekçelerinden de anlaşıldığı gibi birbirlerini suçlamaktadırlar.Davacı,davalı şirket ortağını yolsuzlukla suçlarken davalı ortakta,davacıyı haksız rekabet içerisinde bulunmakla suçlamaktadır. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir.Taraflar arasında ihtilafın bulunması ,ticari faaliyetin dava tarihinden sonra ciddi oranda azalması ve sürekli bir şekilde yüksek tutarda faaliyet giderlerine katlanılması ve davalı şirkette %50 paya sahip ortakların dosya içerisindeki mevcut belgeler dikkate alındığında aralarında anlaşmazlık bulunduğu ortaklık ve yönetim ilişkisinde güven ortamının kalmadığı, birlikte şirket faaliyetlerine devam etmelerinin mümkün olmadığı, değerlendirildiğinde haklı nedenlerle fesih koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Davalı şirketin haklı nedenlerle feshi koşulları oluştuğu belirlenmekle birlikte işletmenin devamı menfaatler dengesine daha uygun görülmektedir. Bununla birlikte, taraflar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş gösterdiği, bu hususun şirketin ilerlemesini engellediği, dosyaya yansıyan karşılıklısuçlamalar olduğu, tarafların az ortaklı limited şirkette bir arada faaliyet göstermesindeki zorluklar kabul edilmesi gereken vakıalardır. Bu gibi durumlarda ortaklar arasındaki anlaşmazlıkları gidermek üzere şirketin feshedilmeksizin çözüm yolları getirmek üzere konuyu düzenleyen 6102 sayılı TTK. 636/3′ te 6762 sayılı kanundan farklı olmak üzere ilave çözüm yollarına hükmedilmiştir. Hükmün ikinci cümlesinde mahkemeye ilave bir imkân getirilerek “Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir” şeklinde bir kural konulmuştur. Hüküm anonim ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK. 531′ e paralel olduğundan bu hükümle ilgili kabul edilen esaslar limited ortaklıklar bakımından da tatbik edilebilir mahiyettedir.
Esasen hüküm ilave bir imkâna yer verdiği gibi, davaya bakan mahkemeye son çare niteliğinde fesih kararı vermezden evvel uygun çözüm yollarını inceleme mükellefiyeti de getirmektedir. Şöyle ki, fesih kararı verilmeden önce diğer çözümlerin, söz gelimi çıkmanın sonuç sağlayıp sağlamayacağı tartışılmalıdır. Zira bu yapılmadan feshe karar verilmesi bir bozma gerekçesidir (ERDEM, s. 223). Bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.
Somut uyuşmazlık kapsamında yapılan incelemeler ve mali verilerden davacının haklı neden olarak ileri sürmüş olduğu hususlar değerlendirildiğinde, yukarıda ifade edildiği üzere şirkette esas sorun kişisel husumetin ön plana çıkarak karşılıklı suçlamalar ve açılması muhtemel davalar dolayısı ile şirketin çalışamaz hâle gelme tehlikesidir. Bu hâlde öne çıkan ve menfaatler dengesi açısından uygun olan, davacının ortaklıktan payının gerçek değeri karşılığı çıkarılması şeklindeki çözüm yöntemidir. Menfaatler dengesi açısından da değerlendirildiğinde ortaklıktan çıkmaya müsaade edilmesi doğru olacaktır. Zira kanunda da ifade edilen çözümün öne çıkan yanı bir yandan ortağın devam etmek istemediği, sona ermesi hususunda mahkemeye başvurduğu şirketten ayrılarak kendi açısından kısmi tasfiye yapılması ve diğer taraftan da ortaklığın devamının sağlamasıdır. Menfaatler dengesi uyarınca davalı limited şirketlerin bir kurum olduğu, çalışanların olduğu, ekonomiye katkı sağladığı, kârlı şirketler oldukları yadsınamaz. Bu bakımdan somut olayda ortaklığın feshi değil davacının ortaklıktan çıkarılmasının çok daha uygun olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 641’nci maddesinde “Ortağın şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir.” hükmü gereği şirketten ayrılan ortağın ayrılma akçesini talep hakkı olduğu düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’da limited ortaklıklar bakımından ayrılma akçesi başlığı altında tazminatın ne şekilde hesaplanacağını 641-642. maddelerde düzenlenmektedir. Ayrılma payının esas sermaye payının gerçek değerine göre hesap edileceği fakat sözleşmede başka bir hesap tarzının kararlaştırılabileceği açıkça düzenlenmektedir.
Özetle limited şirkette ortaklıktan ayrılan yani çıkan yahut çıkarılan ortağın payının değerinin hesap edilerek kendisine ödenmesi gerekir. Tazminatın hesaplanmasında benimsenecek metod ise “payının gerçek değeri” nin hesaplanmasıdır. Gerçek değer kavramına atıf yapılmakla birlikte, payın gerçek değerinin ne şekilde tespit edileceği kanunda açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Bir diğer tanıma göre gerçek değer; aktiflerin muhtemel satış değerleri esas alınarak belirlenen bilanço değeridir.
Gerçek değer, good will ve gizli yedek akçeler de dâhil olmak üzere ortaklığın tüm aktif ve pasifleri birlikte değerlendirilerek hesaplanır.
Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir. İfade ettiğimiz üzere İsviçre Hukukunda da kollektif ve limited ortaklıklar bakımından kanunun kabul ettiği sistem olan payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur.
Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir. Gerçek değer, diğer kıstaslara göre pay sahibinin lehinedir. Şöyle ki; gerçek değerin belirlenmesinde; tasfiye payından farklı olarak ortaklığın davacı pay sahibi ayrıldıktan sonra da faaliyetlerine devam edeceği dikkate alınmalıdır. Bu şekilde yapılacak bir hesaplama, tasfiye bakiyesinden daha yüksek bir rakama karşılık gelmelidir.
Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından, eğer pay senetleri borsada işlem görüyor ise gerçek değerin payların borsadaki değerine eşdeğer olduğu kabul edilir.
Ancak borsada işlem görmeyen paylar bakımından, gerçek değerin hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından da farklı yöntemler mevcuttur. Alman ve İsviçre Hukukunda gerçek değerin tespiti yönünden kullanılan başlıca yöntemler, payın gerçek değerinin net aktif değer (Subztanzwerthmethode) ve kârlılık değeri (Ertragswerthmethode) üzerinden hesaplanmasıdır. Ayrıca, her iki değerlendirme metoduna göre hesaplanan değerin ortalamasının alınması şeklinde ifade edilebilecek karma yöntem (Mischwertmethode) de uygulanmaktadır. Net aktif değer, ortaklığın borç ve yükümlülükleri çıktıktan sonra net aktiflere göre hesap edilen öz varlık miktarının hisse sayısına bölünmesi sonucu elde edilen değerdir. Kârlılık değeri faaliyetlerine devam eden bir işletmenin varsayımsal satışında ödenecek bedel esas alınmak suretiyle hesaplanan değerdir. Ancak net aktif değer, aslen gerçek değer kapsamında olması gereken good-will, işletmenin başarısı, kârlılık potansiyel gibi değerleri göz ardı ettiği ve kapsamadığı için işletmenin gerçek değerini eksik yansıtmaktadır. Esasen ortaklığın aktifleri, gerçek değerin ancak bir bölümünü oluşturur. Bu bakımdan,payın gerçek değerinin kârlılık değeri üzerinden hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin kârlılık değerine göre hesaplanması, yukarıda ifade edilen gerçek değerin işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değer olarak tanımlanması ile de paralellik arz etmektedir. (ERDEM, s. 274-276).
Son olarak şu hususu da belirtmekte fayda vardır ki; ortağın çıkma payının karar tarihine en yakın tarih itibariyle şirketin gerçek değeri üzerinden tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu esaslar çerçevesinde somut olayda oluşturulan uzman bilirkişi kurulundan davalı şirketten davacının ayrılması hâlinde ödenmesi gereken ayrılma akçesi hesap ettirilmiş,bu hesaba göre belirlenen ¨339.584,59 çıkma payının karar tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya ödenmesine , fesih ve tasfiye davalarının şirket tüzel kişiliği aleyhine yöneltilmesi gerekli ve yeterli olduğundan, şirket ortağı olan …’ya bu davada şirket ortaklarına husumet düşmeyeceğinden bu kişi yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile;
A-) Davacının , davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
B-) Davalı şirketin haklı sebeple fesih koşullarının oluştuğu anlaşılmakla birlikte ; TTK ‘nun 636/3. Maddesi uyarınca feshin son çare olup anılan madde hükmüne göre mahkemenin kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceği göz önüne alınarak , davacının , İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı … LİMİTED ŞİRKETİ ortaklığından çıkmasına İZİN VERİLMESİNE,
C-) ¨339.584,59 çıkma payı alacağının karar tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalı ….Ltd. Şti. ‘den tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Alınması gerekli ¨35,90 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨27,70 harcın mahsubu ile bakiye ¨8,20 harcın davalı ….Ltd.Şti’den alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafından ödenen ¨27,70 Başvurma Harcı ile ¨27,70 Peşin Harcın …..Ltd.Şti’den alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan 14 adet tebligat + posta ücreti ¨169,40 , keşif harcı ¨253,80 , araç ücreti ¨ 170,00, bir bilirkişi inceleme ücreti ¨ 3.500,00 olmak üzere toplam ¨4.093,20 yargılama giderinin davalı ….Ltd.Şti’den alınarak davacıya VERİLMESİNE, davalı … hakkında yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davalı ….Ltd.Şti’den tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalı … kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile bu davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.. 07/06/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KÂTİP …