Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/410 E. 2022/690 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/410
KARAR NO : 2022/690

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit)
DAVA TARİHİ : 27/04/2015
KARAR TARİHİ : 22/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/06/2022
Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesi ile Müvekkili …..’in davalı ….. Bankası ’nun ….. no’lu müşterisi olduğunu, davalı banka tarafından müvekkili …..’e 09.02.2006 tarihinde ….. plakalı aracın alımı için 90.000,00 TL tutarlı kredi kullandırıldığını, söz konusu borca müvekkili …..’un kefil olduğunu, davalı banka tarafından müvekkili …..’e mevzuata aykırı olarak ticari kredi kullandırıldığını, müvekkilinin bu durumdan 5 yıl sonra haberdar olduğunu, davalı banka tarafından kullandırılan kredinin müvekkillerine ödenmeyip doğrudan aracı pazarlayan şirkete ödendiğini, araç kredisinin 09.02.2006 tarihinde kullandırılmasına rağmen kredinin konusu olan aracın müvekkillerine 19.07.2006 tarihinde teslim ve fatura edildiğini, 19.07.2006 tarihli fatura ile müvekkillerine teslim edilen aracın diğer davalı …. Sigorta A.Ş tarafından “… Poliçesi” ile sigorta altına alındığını, davalı banka ile davalı sigorta şirketinin aynı çatı altında ve birbirleriyle irtibatlı şekilde hareket ettiğini, müvekkiline ait ….. plakalı aracın 30.03.2008 tarihinde çalındığını, söz konusu durumun müvekkilleri tarafından derhal davalı banka ile davalı sigorta şirketine bildirildiğini, ilgili bildirim üzerine davalı sigorta şirketi nezdinde … no’lu dosyanın açıldığını, müvekkillerinin söz konusu krediye istinaden davalı bankaya 27.02.2008 tarihine kadar toplam 52.000 TL tutarında ödeme yaptığını, banka ve sigorta şirketi yetkilileri ile görüşen müvekkillerine davalı sigorta şirketi tarafından 65.000,00 TL tutarında ödeme yapılacağının bildirildiğini, müvekkillerine ödeneceği belirtilen paranın müvekkillerinin kredi borcunu ödemeye yettiğini, artan miktarın ise müvekkillerine iade edileceğin bildirildiğini, müvekkillerinden istenen belgelerin davalı banka ve sigorta şirketine verildiğini, davalı banka yetkilileri tarafından müvekkillerine sorunun çözüldüğü zaman kendilerine haber verileceği hakkında bilgi verildiğini, söz konusu olay üzerinden 5 yıl geçtikten sonra davalı banka tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün ….. E. sayılı dosyası üzerinden müvekkilleri aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı banka ve sigorta şirketinin ihmalkar hareketleri sonucunda gerekli mahsupların yapılmayarak müvekkillerinin borçlu haline getirildiğini, dönemin banka yetkilileri hakkında soruşturma ve kovuşturma yapıldığı hakkında duyum alındığını belirterek müvekkillerinin İstanbul …. İcra Müdürlüğünün ….. E. sayılı icra dosyasına konu alacak için davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, müvekkili ….. yönünden 1.000,00 TL alacağın davalılardan müştereken tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı ….. Bankası … vekili cevap dilekçesi ile müvekkili bankanın davacılara herhangi bir borcunun mevcut olmadığını, davacılar alacaklı olsa dahi alacaklarının zamanaşımına uğradığını, dava konusu aracın çalındığının bildirildiği tarihin 30.03.2008 olduğunu, müvekkili banka tarafından davacı …..’e 09.02.2006 tarihli kredi sözleşmesi çerçevesinde 0 km araç kredisi kullandırıldığını, kredinin teminatı olarak davacının maliki olduğu araç üzerinde müvekkili banka lehine rehin tesis edildiğini, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin 15. maddesine göre teminatların sigorta ettirilmesi için ödenecek prim, masraf ve her türlü verginin müşteri tarafından karşılanması gerektiğini, davacı tarafından kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine kredi hesabının kat edilerek icra takibine geçildiğini, müvekkili banka tarafından İstanbul .. İcra Müdürlüğünün ….. Esas sayılı dosyası üzerinden davacılar aleyhine menkul rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığını, yine müvekkili banka tarafından İstanbul …. İcra Müdürlüğünün ….. Esas sayılı dosyası üzerinden davacılar aleyhine genel haciz yoluyla takip başlatıldığını, davacının primlerini ödememesi nedeniyle sigorta poliçesinin yenilenmediği tarihte hesabında sigorta primlerini karşılayacak bir bakiyesi bulunmadığı gibi muaccel borcu da bulunduğunu, davacının kredi hesabının kat edilerek kanuni takibe intikal ettiği dönemde işleyen bir kredi hesabı bulunmadığını, müvekkili bankanın sigorta primlerini ödemek gibi bir yükümlülüğünün de bulunmadığını, müvekkili banka alacağının teminatını teşkil eden aracın çalınması sonucunda davacının uğradığı zarardan müvekkili bankanın sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile davacılardan ….. ile müvekkili …. Sigorta A.Ş. arasında 20.11.2007-20.11.2008 tarihli … no’lu Birleşik Paket Sigorta Poliçesi bulunduğunu, davacıya ait aracın 30.03.2008 tarihinde çalındığını, davacı ….. ile müvekkili sigorta şirketi arasında herhangi bir irtibat bulunmadığını, davacı tarafça müvekkili sigorta şirketi tarafından kendilerine 65.000,00 TL tutarında ödeme yapılacağı iddia edilmişse de müvekkili şirketin sigorta teminat tutarı üzerinde bir ödeme yapacağını davacılara bildirmesinin mümkün olmadığını, davacıların 2008 yılında başvurduğunu iddia ettiği dosyanın dava tarihine kadar olumlu veya olumsuz neticelenmemiş olmasının mümkün olamayacağını, davacıların taleplerinin zamanaşımına uğradığını, huzurdaki davanın ikame edilebilmesi için rehin hakkı sahibi olan davalı bankanın muvafakatinin alınması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLER VE GEREKÇE: Taraflara usulüne uygun tebligat yapılmıştır.
İstanbul …. İcra Müdürlüğünün ….. Esas ve ….. Esas Sayılı dosyaları ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, …. İlçe Emniyet Müdürlüğü, …. Sigorta A.Ş. …bank …. Şubesi müzekkere cevapları dosyamız arasına alınmıştır.
Dosyada mevcut 01/09/2016 tarihli Bilirkişiler …,… ve … tarafından sunulan raporda Birinci davalı ….. Bankası … Şubesi’ne karşı ikame edilen huzurdaki davada ; davacıların davalı Banka ile kredi ilişkisine girdikleri, gerçek kişi tacir olan birinci davacı …..’in 09/02/2006 tarihinde kullandırılan kredinin 60 aylık taksit adetinin 17.taksit tutarını ödediği geri kalan taksit tutarlarını ödemediği, bunun üzerine takibin yasal takip statüsüne alındığı ve davalı banka tarafından icra takibi başlatıldığı, bu hali ile davacıların davalı bankaya karşı borçlu bulundukları, ikinci davalı …. Sigorta A.Ş.’ne karşı şimdilik 1.000,00 TL kaydı ile ikame edilen huzurdaki davada ; kredi sözleşmesinden kaynaklanan şahsi borcun sigorta poliçesinden doğan ayni hak ile otomatik olarak mahsup edilmesinin mümkün bulunmadığı, 10/07/2018 tarihli ek raporda birinci davalı banka alacağı 397.967,96 TL – 60.000,00 TL araç (çalınma) bedeli olmak ile davacıların davalı Banka’ya olan borcu 337.967,96 TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
Dosyada mevcut 18/09/2019 tarihli bilirkişiler … ve … tarafından sunulan raporda borçlu/davacı firmanın eksik ödeme yapması ve gerekli takibi yapmamış olması sebebiyle sürecin yaşanmış olduğu kanaati oluşmuştur. Ancak güncel borç tespitinin yapılabilmesi için öncelikle temerrüdün hangi tarihten başlayacağının netleştirilmesi ve bankanın bu dönem içinde imzalanmış sözleşme gereği hangi orandan işlem yaptığının bilinmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Zamanaşımına yönelik iddiaların ilave bilgi, belge teminiyle netleştirilebilecek bir konu olduğu düşünülmüştür. Zira Sigorta şirketinde bir hasar dosyasının açıldığını davalı ve davacı Sigorta şirketi dile getiriyor olmakla birlikte , bu konuda Sigorta şirketinin davacının eksik belge sebebiyle işlemin yapılmadığı ve ayrıca detayları ve hukuki açıklamasıyla birlikte Vergi Borçlarının neler olduğu ve tutarlarını, ödeme yapılamamasının sebeplerini izah etmesi gerektiği düşünülmektedir. Aynı zamanda Bankanın ; Sigorta şirketinin 21.11.2008 tarihinde verdiği cevap yazısına istinaden, Sigorta şirketinden hasar bedelinin alınabilmesi için dava açıp, açmadığı da bilinmemektedir. Bu sebeple belirtilen durumlar hakkında daha fazla açıklama ve belgeye ihtiyaç duyulmakta olup, bu bilgiler sonrası Davacı Vekilinin de iddia ettiği , Davalı Kurumların ihmallerinin olup, olmadığı ve zamanaşımı noktasının aydınlatılabileceği, Bu haliyle, Mahkemenin bizlerden talep etmiş olduğu ;sigorta poliçesinin kapsamı, çalınma tarihi itibariyle aracın değeri bilgileri net bir şekilde ifade edilebilmişse de davacı tarafça yapılan ödemeler, davacının bankaya olan güncel borç tespiti (09.07.2007 tarihi itibariyle 70.932,91 TL Anapara olduğu gözükmektedir.) sigorta şirketinin varsa ödemesi gerekli miktar ve/veya varsa alacağının tespiti raporda belirttiğimiz eksiklikler sebebiyle netleştirilememiştir.
Dosyada mevcut 03/09/2020 tarihli ek raporda Davacı borçlunun toplam 17 taksit ödemesi yaptığı ve 90.000 TL kullanılan kredinin 19.067,09 TL anapara ödemesinin , 16.598,26 TL Faiz ve 829,91 TL BSMV ödemesi yapıldığı (gecikme faizi ve masraflar hariç) toplam 36.495,26 TL ödeme yapıldığı, (davacı iddiası 52.000 TL ödendiği yönündedir.) Hesap kat tarihi olan 01.04.2008 itibariyle 70.932,91 TL Anapara borcunun bulunduğu, Sigortalı rehinli aracın 60.000 TL değerinde sigortalanmış olması ve mevcut borcun tamamını karşılamaya yetmiyor oluşu,(davacının iddiası 65.000 TL olduğu yönündedir.) Davacı tarafından yasal mevzuat gereği ; sigorta şirketine teslim etmesi gereken bilgi ve belgeler ile araca ait yedek anahtarın da teslim edilmemiş olduğunun görüldüğü ve bu sebeple sigorta şirketinin ödeme yapmasının mümkün olmadığı, Davalı Bankanın sigorta şirketine bu bilgiler çerçevesinde dava açma gerekçesi bulmaması sebebiyle dava açmadığı düşünülmüştür.(dava açıldığına yönelik bir bilgi verilmemiştir.) Şahıs şirketi sıfatında olan şirketin kredinin alındığı günden bu yana ödemelerini takip etmediği ve ödeme aksaklıkları yapıldığı ve bu yönde basiretli tacir olarak hareket etmede kusurlu olduğu kanaatine varıldığı, Her ne kadar Bankanın kredi kullandırımında ikinci el araca ,birinci elmiş gibi işlem yaptığı ve usulen hatafarın bulunduğu (bedelin satıcıya geç ödenmesi gibi) görülmüş olsa da ;birinci el satışlarda faiz oranının, ikinci el satışlara göre düşük olmasının davacı borçlunun lehine olduğu ve bedelio satıcıya geç ödenmesinin ise kredi kullandırımı sonrası araç tercihinde değişiklik yapılmış olmasından kaynaklanmış olabileceği kanaatine varılmıştır. Bankanın 14.05.2008 tarihinde İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı dosyası ve 2.defa da 13.12.2013 tarihinde İstanbul … İcra Müd. ….. Esas sayılı Dosyası ile İcra Takibinde bulunduğu ve yapılan hesaplamalarımızın 13.12.2013 tarihi itibariyle talep edilen alacak rakamı üzerinden yapıldığında borçlu ….. için Asıl Alacak tutarı 91.238,93 TL ve toplam alacak 330.887,40 TL olarak hesaplanmış; Kefil ….. için Asıl alacak 91.094,11 TL ve toplam alacak 330.641,46 TL hesaplanmıştır. Taraflar arası imzalarımış Genel Kredi Sözleşmesi’nde kefilin kefalet miktan 128.805,59 ‘TL olarak görülmüş olduğundan, bu tutara kadar sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır. Bankanın; hesaplama yönteminin hukuken geçerli görülmesi halinde (%52,5 gecikmeden itibaren takip tarihine kadar sabit oran uygulanmıştır.) talebe bağlılık ilkesi ile ilgili tutarda mutabık kaldığımızı (kefilin kefalet tutarı olan 128.805,59 TL ile sınırlı kalması kaydıyla) belirtiriz. ( 70.932,91 TL Asıl Alacak, 397.967,96 TL Toplam Alacak) bu tutarlar çerçevesinde 60.000 TL sigorta bedeli üzerinden Asıl Alacak tutarının temerrüt tarihi itibariyle 31.238,93 TL eksik kaldığının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Dosyada mevcut 23/11/2021 tarihli Bilirkişiler …., … ve … tarafından sunulan raporda Davacı ….. ile davalı banka arasında imzalanmış 09.02.2006 tarihli, 90.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi bulunduğu, söz konusu kredi sözleşmesini, davacı …..’un müteselsil kefil sıfatıyla 128.805,59 TL’ye kadar sorumlu olmak üzere imzaladığı, bununla birlikte davalı banka ve davacı ….. arasında “Araç Rehin Sözleşmesi ve Erken Ödeme Taahhütnamesi” akdedildiği, Davalı banka tarafından davacı …..’e 09.02.2006 tarihinde aylık %1,20 faiz oranı üzerinden 60 ay vadeli, aylık 2.146,78 TL taksit ödemeli, 90.000,00 TL tutarlı (128.805,59 TL geri ödemeli) “Ticari Araç Kredisi” kullandırıldığı, söz konusu kredinin teminatı olarak davacı …..’in maliki olduğu ….. plaka sayılı araç üzerinde davalı banka lehine rehin tesis edildiği, Davalı sigorta şirketi tarafından ….. plakalı aracın 20.11.2007-20.11.2008 tarihli …. no’lu Birleşik Paket Sigorta Poliçesiyle sigorta kapsamı altına alındığı, Davalı sigorta şirketi tarafından sigorta kapsamı içerisine alınan aracın 30.03.2008 tarihinde çalındığı, davacı …..’in 31.03.2008 tarihinde …. Polis Merkezi Amirliği’ne giderek aracın çalındığını ihbar ettiği, davalı sigorta şirketi tarafından 012-112282 no’lu dosyanın açıldığı, Davacılar vekili 01.09.2020 tarihli beyan dilekçesinde, müvekkiline kredi kullandırılan dönemde banka müdürü ve personelinin soruşturma geçirdiğini iddia etmiş ve bu iddiaya istinaden Sayın Mahkemece 28.12.2020 tarihli müzekkereyle davalı bankadan bilgi istenmiş ise de davalı banka tarafından gönderilen 15.02.2021 tarihli yazıda davacılar vekilinin iddia ettiği gibi bir soruşturma/kovuşturma olmadığına dair bilgi verildiği, Sigorta tazminatına ilişkin davalarda, rizikonun gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan kanun hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerektiği, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğu, huzurdaki dava her ne kadar 6102 tarihli TTK’nın yürürlük tarihinden sonra ikame edilmişse de davaya konu olaydaki riziko (30.03.2008 tarihinde) mülga 6762 sayılı TTK zamanında gerçekleştiğinden, somut uyuşmazlığın çözümünde 6762 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği, Mülga 6762 sayılı TTK m.1299’da sigorta alacağının muacceliyet tarihinin, rizikonun gerçekleştiğinin sigortacıya bildirme borcunun doğduğu tarih olarak kabul edildiği, davacı …..’in hırsızlık olayından, hırsızlık olayının gerçekleştiği 30.03.2008 tarihinde haber olduğu, bu durumda davacı …..’in rizikoyu sigortacıya bildirme yükümlülüğünün bu tarihte doğduğu, o halde, davacı …..’in sigorta şirketinden olan alacağının 30.03.2008 tarihinde muaccel olduğu, Dosyaya sunulan sigorta sözleşmesinden sigortalı araç üzerinde davalı banka lehine dain mürtehin kaydı bulunduğunun anlaşıldığı, o halde somut olayda davalı sigorta şirketinden tazminat talep etme hakkının davalı bankaya ait olduğu, Somut olayda davalı banka diğer davalı sigorta şirketinden sigorta teminat tutarının ödenmesini talep etmiş olmasına rağmen davalı sigorta şirketi tarafından bu talebin karşılanmadığı, söz konusu talebin karşılanmaması üzerine davalı banka tarafından ilgili sigorta teminatının davalı sigorta şirketinden tahsiline yönelik işlemlere devam edilmesi gerekirken davalı banka tarafından bu işlemlere devam edilmediği, bu durumun Sayın Mahkemenizce davalı bankaya gönderilen 29.11.2017 tarihli müzekkereye istinaden davalı banka tarafından dosyaya gönderilen yazıdan da açık bir şekilde anlaşıldığı, yani davalı bankanın sigorta bedelini tazmin etmek konusunda kusurlu davrandığı, aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olduğu anlaşılan davalı bankanın, ilgili sigorta şirketinden tazmin talebinde bulunmak için gerekli işlemleri yapmadığı anlaşıldığından, sigorta alacağının doğduğu tarih olan 30.03.2008 tarihindeki banka borcu ile sigorta teminat tutarı olan 60.000,00 TL’nin mahsubunun gerektiği, Davacı …..’in davalı bankaya takip tarihi (13.12.2013) itibariyle toplam 58.312,51 TL tutarında borçlu olduğu, Davacı kefil …..’un takip tarihi (13.12.2013) itibariyle davalı bankaya toplam borcunun 58.314,96 TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır.
Dava, menfi tespit ve alacak davasıdır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.
Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).
Bir başka deyişle; menfi tespit davasında deliller normal bir hukuk davasındaki gibidir: Menfî tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır: Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü, hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (HMK m. 190; MK m.6). Fakat, senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. – Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, s:143).
Dosya tüm deliler ile birlikte değerlendirildiğinde; davacının menfi tespit ve alacak talebi ile açılan iş bu davada birden fazla rapor alınmıştır. Davacı ….. ile davalı banka arasında imzalanmış 09,02.2006 tarihli, 90.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi bulunduğu, bu kredi sözleşmesini, davacı …..’un müteselsil kefil sıfatıyla 128.805,59 TL’ye kadar sorumlu olmak üzere imzaladığı, bununla birlikte davalı banka ve davacı ….. arasında “Araç Rehin Sözleşmesi ve Erken Ödeme Taahhütnamesi” akdedildiği, davalı banka tarafından davacı …..’e 09.02.2006 tarihinde aylık 961,20 faiz oranı üzerinden 60 ay vadeli, aylık 2.146,78 TL taksit ödemeli, 90.000,00 TL tutarlı (128.805,59 TL geri ödemeli) “Ticari Araç Kredisi” kullandırıldığı, söz konusu kredinin teminatı olarak davacı …..’in maliki olduğu ….. plaka sayılı araç üzerinde davalı banka lehine rehin tesis edildiği, davalı sigorta şirketi tarafından ….. plakalı aracın 20.11.2007-20.11.2008 tarihli …. no’lu Birleşik Paket Sigorta Poliçesiyle sigorta kapsamı altına alındığı, davalı sigorta şirketi tarafından sigorta kapsamı içerisine alınan aracın 30.03.2008 tarihinde çalındığı, davacı …..’in 31.03.2008 tarihinde Kocasinan Polis Merkezi Amirliği’ne giderek aracın çalındığını ihbar ettiği, davalı sigorta şirketi tarafından …. no’lu dosyanın açıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır Dava konusu oalyda rizikonun gerçekleştiği tarih olan 30.03.2008 dikkate alındığında uyuşmazlık çözümü için mülga 6762 sayılı TTK m.1299′ uygulanması gerektiği, sigorta alacağının muacceliyet tarihinin, rizikonun gerçekleştiğinin sigortacıya bildirme borcunun doğduğu tarih olarak kabul edildiği, davacı …..’in hırsızlık olayından, hırsızlık olayının gerçekleştiği 30.03.2008 tarihinde haber olduğu, bu durumda davacı …..’in rizikoyu sigortacıya bildirme yükümlülüğünün bu tarihte doğduğu, …..’in sigorta şirketinden olan alacağının 30.03.2008 tarihinde muaccel olduğu, sigorta sözleşmesinden sigortalı araç üzerinde davalı banka lehine dain mürtehin kaydı bulunduğunun anlaşıldığından muvaffakati sorulmuş ve davaya muvaffakatinin olduğu yönündeki beyanları dosyamız arasına alınmıştır. Davalı sigorta şirketinden sigorta teminat tutarının ödenmesini talep etmiş olmasına rağmen davalı sigorta şirketi tarafından bu talebin karşılanmadığı, söz konusu talebin karşılanmaması üzerine davalı banka tarafından ilgili sigorta teminatının davalı sigorta şirketinden tahsiline yönelik işlemlere devam edilmesi gerekirken davalı banka tarafından bu işlemlere devam edilmediği, bu durumun Sayın Mahkemenizce davalı bankaya gönderilen 29.11.2017 tarihli müzekkereye istinaden davalı banka tarafından dosyaya gönderilen yazıdan da açık bir şekilde anlaşıldığı, yani davalı bankanın sigorta bedelini tazmin etmek konusunda kusurlu davrandığı, aynı zamanda sigorta şirketinin acentesi olduğu anlaşılan davalı bankanın, ilgili sigorta şirketinden tazmin talebinde bulunmak için gerekli işlemleri yapmadığı anlaşıldığından, sigorta alacağının doğduğu tarih olan 30.03.2008 tarihindeki banka borcu ile sigorta teminat tutarı olan 60.000,00 TL’nin mahsubunun gerektiği yönündeki bilirkişi raporundaki tespitin hukuka uygun olduğu, bu hali ile davacıların borçlu oldukları tutar belirlendiğinde davacı ….’ 339.655,45-TL davacı ….’ ın 339.653,00-TL borçlu olmadığı, davacının alacak talebi bakımında ise dosyada mevcut bilgi belgelerden ispatlanamadığı anlaşılmakla bu talebi bakımından da reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
AÇILAN menfi Tespit davasının KABULÜNE,
1-Davacı …’ ın İstanbul …. İcra Dairesinin ….. Esas Sayılı İcra dosyasında davalı ….. Bankasına 339.655,45-TL BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
2-Davacı …’ ın İstanbul …. İcra Dairesinin ….. Esas Sayılı İcra dosyasında davalı ….. Bankasına 339.653,00-TL BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
Davacı …..’in açmış olduğu alacak davasının REDDİNE,
HARÇLAR
1-Alınması gerekli 27.185,19 TL harçtan peşin alınan 1.212,51 TL peşin harç, 5.584,95 TL tamamlama harcının mahsubu ile 20.387,73 TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davacılar tarafından yatırılan 27,70 TL başvuru harcı, 1.212,51-TL peşin nispi harç, 5.584,95-TL ıslah harcı, ile 4,10 vekalet harcından ibaret toplam 6.829,26- TL harcın davalılardan tahsil edilerek davacılara ödenmesine,
VEKALET ÜCRETİ
Menfi Tespit Davası Yönünden
Davacılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 36.307,76 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 1.000,00-TL vekalet ücretinin davacı …..’ten tahsili ile davalılara verilmesine,
YARGILAMA GİDERİ
1-Davacılar tarafından yatırılan 502,60 TL tebligat müzekkere gideri, 8.350 TL Bilirkişi ücreti toplamı 8.852,60 TL’nin davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine,
2-Taraflarca yatırılıp harcanmayan masrafın karar kesinleştiğinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK 394/5 ve 341/1 maddesi gereğince tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 22/06/2022

Katip ….
E-imza

Hakim …
E-imza

“iş Bu Evrak 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanununun 5. Madde Uyarınca Güvenli Elektronik İmza İle İmzalanmış Olup, 22. Madde Uyarınca Da Islak İmza İle İmzalanmayacaktır.”