Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/255 E. 2021/1249 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/255
KARAR NO : 2021/1249

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/10/2014

BİRLEŞEN BAKIRKÖY 8 ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN
2014/546 SAYILI DOSYASI

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/03/2015
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) ve Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA;
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne vermiş olduğu 13/10/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin ….. Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduğunu, dahiliye ve iç hastalıkları alanında ihtisas yaptığını, İngiltere ‘de herbalizm – beslenme – homeopaty çalışmaları olduğunu, bu çalışmalara bağlı olarak bitkisel gıda takviyesi alanında çok sayıda marka ve patent sahibi olan bir tıp doktoru olduğunu, davalının genel başkanı bulunduğu …. ‘nin resmi sitesine göre Yüksek İslam Enstitüsü ‘nü bitirdiğini, halen …..Üniversitesi ‘nde doktorasını yaparak profesör unvanı olduğunu, siyasetçi, eğitimci, iş adamı ve yazar olduğunu, müvekkilinin ….. ile birlikte geliştirdiği gıda takviyesi ürünleri önce Ankara ‘da fason üretildiğini, 08/04/2011 tarihinde Kayseri Ticaret Siciline ….. Gıda San.ve Tic. Ltd. Şti. Unvanı ile tescil edildiğini, daha sonra 10/01/2012 tarihinde …. Gıda San. Ve Tic. Ltd. Şti. Unvanını alan firmanın kendi tesisini kurması ile üretimi Kayseri ‘ye naklettiğini, … şirketinin ürettiği ürünler …. Gıda San. Ltd. Şti. Tarafından … Ltd. Şti. ‘ne satıldığını, bu şirket tarafından piyasaya verildiğini, ürünlere Sağlık Bakanlığı ‘nın reklam yasağı getirmesi, dağıtımda çıkan sorunlar, piyasada engellenmeye ve çok sayıda rastlanan taklit sahte ürünler son dönemde satışları da olumsuz etkilenmesine karşılık … 2013 yılının sonlarında satışların düşmesini kendisine verilen ürünlerin niteliğinin bozulmasından kaynaklandığını iddia ettiğini, buna bağlı olarak …. ve ….. şirketlerinden iddia ettiği zararın karşılanmasının istendiğini, bunun için kalite bozukluğunu ileri sürülen ürünlerin iadesi ile fazlasıyla yeni ürünün …. şirketine teslim edildiğini, ancak zararı bahane eden … ş.irketi ….. ve ….. şirketlerinin hissedarlarından ek tazminat isteminde ısrarlı olduğunu, …. şirketinin iddia edilen zararlarının tazmini için 2014 yılı başında baskı arttırıldığını, ….. ve ….. şirketlerinin hissedarlarını ve yakınlarını kişisel olarak borçlandıran açık senetlere imza attırıldığını, bu kapsamda istemleri dışında davacı ve eşine çok sayıda imzalatılan senetlerin toplam miktarı tam olarak bilinemediğini, müvekkilinin yaşadığı olumsuz koşullar içinde senetleri imzalamak zorunda kaldığını, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü ‘nün ….. Esas sayılı takip dosyası ile müvekkili aleyhine takip talebinde bulunulduğunu, ancak anlatıldığı üzere müvekkilinin güç durumu nedeniyle bu senetlerin imzalandığını, daha sonra müvekkilinin darp edildiğini, İstanbul Anadolu …. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne taraflar arasında ….. Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bu nedenle Bakırköy …. İcra Müdürlüğü ‘nün takip dosyası, müvekkilinin serbest irade ürünü olmayışı ve darba uğraması nedeniyle baskıyla imzalandığını, takibe konu senetlerin iptali ile müvekkilinden tahsil edilen 632.000,00 TL nakit ve altının davalıdan yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA;
SAVUNMA:
Davalı vekili Mahkememize vermiş olduğu 18/11/2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; Davacının harca esas değer olarak eksik beyanda bulunduğunu ve yalnızca istirdat talep ettiği miktar ile ilgili olarak rakam belirttiğini, menfi tespit davasına ilişkin olarak harca esas değer göstermediğini, iptalini talep ettiği takibin takip miktarının 6.287.260,28 TL olduğundan bu rakam üzerinden harcın tamamlanması gerektiğini, davacının maddi durumunun iyi olduğundan adli yardım talebinin reddinin gerektiğini, dava konusu takip ile ilgili davacının evine hacze gidildiğinde davacının ” geliş nedeni anlatıldı, anladım, biliyorum, borcu kabul ediyorum” şeklinde beyan verdiğini, İİK madde 8/3’de İcra ve iflas dairelerinin tutanakları hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir hükmü olduğunu, bu hüküm gereği resmi belgede kayda geçen beyan ile davacının borcu kabul ettiğinin sabit olduğunu, takipten ve hacizden yaklaşık 8 ay sonra bu davanın açılmış olmasının davacının kötü niyetini açıkça ortaya koyduğunu, bonoların düzenlenmesinden sonra adına kayıtlı varlıkları yakınlarına devrederek borçtan kurtulduğunu düşünen davacının, açtıkları tasarrufun iptali davalarından sonra kaçırmış olduğu malları da kaybedeceğini anlayınca iş bu menfi tespit davasının açıldığını, senetlerin bedelsizliği başlığı altıda ileri sürülen iddiaların gerçekleri çarpıtmaya yönelik olduğunu, bonolardaki yazıların senet borçlusu tarafından yazılma zorunluluğunun olmadığını, bu sebeple iddiaların hukuken kıymetinin bulunmadığını, bono düzenlenirken çoğu zaman yapıldığı gibi adres kısmının sonradan düzenlenmek üzere boş bırakılarak bunun sonradan tamamlanmış olmasının senedin sıhhatini etkilemeyeceğini, önemli olan hususun takibe konulduğu sırada senedin esaslı unsurlarının mevcut olması olduğunu, takibe konulacağı zaman senedin üzerine borçlunun o sırada oturduğu adresin yazılmasından daha doğal bir şey olamayacağını, davacı tarafın senetlerin bedellerine ilişkin iddialarının gerçek olmadığını, davacının aldığı paralara karşılık bonoları imzalayarak verdiğini, şimdi ise ödemekten kaçındığını, davacının vekaletname vererek bir kısım taşınmazları ve aracı devrettiği ile ilgili hususların ise dava konusu senetler ve takip ile alakalı olmadığını, dolayısıyla buna yönelik iddiaların bu dosyada dinlenemeyeceğini, bonoların düzenlendiği tarih başlığı altında ileri sürülen hususlarda gelince müvekkilinin davalının ödeme tarihi olan 30/01/2014 ve 27/02/2014 tarihlerinde senetleri ödememesi üzerine iyi niyetle bir süre beklendiğini ve oyalandığını anlayınca da icra takibi başlattığını, davacı vekilinin davacının 07/03/2014 tarihinde darp edilmesi ile ilgili hususu dava dilekçesine almasının yersiz olduğunu, darp olayı ile müvekkilinin ilişkilendirilmesinin düşünülemeyeceğini, tapu devirlerinden sonra olan bir olayın baskı amaçlı kullanıldığını iddia etmek de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı tarafın baskı ile ilgili iddialarının gerçek olmadığını, davacının senetlerin 4 Şubat 2014 tarihinde imzalatıldığını ve kendisinin de 7 Mart 2014 tarihinde darp edildiğini iddia ettiğini, davacının iddilarına itibar edildiği takdirde ” senetlerin verilmesinden yaklaşık 1 ay sonra senetleri almak için darp ettiler” gibi bir durum ortaya çıktığını, ve yine darp edildiğini iddia ettiği 7 Mart 2014 tarihinden yaklaşık 1 ay önce 5-7 Şubat 2014 tarihlerinde bir kısım gayrimenkullerin takip ve dava dışı (ekte örneği sunulan) diğer bonoya bağlı borcuna mahsuben müvekkilinin davacıya satışı için Av. ….’e vekalet vermişdiğini, borçlunun uhdesinde olan bir kısım varlıkların müvekkili davalıya verilmesinden ve yine senetlerin davacı tarafından imzalanıp müvekkili davalıya teslim edilmesinden yaklaşık bir ay sonra vuku bulduğu iddia edilen darp olayının senetlerin imzalanması yada varlıkların devri ile ilgisinin olmasının olanaksız olduğunu, davacı vekilinin gerçeği çarpıtarak ‘gerçekte bir borç karşılığı düzenlenmeyen, bedelsiz olan bu bonoların… ve yine bu bonoların …..nın zararlarına karşılık olduğu iddiasının gerçekle alakasının olmadığını, devri yapılan taşınmazların ise dava konusu bono ve takiplerle ilgisi olamayan devirler olduğunu, davacı tarafın ısrarla bunların sanki icra dosyasına karşılıkmış gibi göstermeye çalışmasının gerçek dışı olduğunu, taşınmaz devri suretiyle yapıldığını iddia ettiği tahsilatların hiçbirisinin, dava konusu ve iptali istenen icra takibi ile alakası olmadığından dosyaya beyanının da mümkün olmadığını, davacı tarafın, bu taşınmazların bedelinin icra dosyası ile ilgili olduğunu iddia etmesinin aslında takip konusu borcun ikrarı anlamına geldiğini, davacı tarafın ‘ikrar’ iddiasının mahkemeyi etkilemek yönünde gerçek dışı bir çarpıtma olduğunu, söz konusu dosyaya verilen cevapta açıkça “ayrıca bir kısım taşınmazları da müvekkile satmıştır” ifadesi olduğunu, yani ‘ayrıca’ diyerek bu taşınmazlar dava konusu bonoların dışına çıkarılmış olduğunu, taşınmazların satış tarihleri ve bedelleri konusunda somut bilgi verilmediği iddiası hususunda, taşınmazların satış tarihi ve bedellerinin konusunun da dava konusu senetlerle ilgisi olmadığı için bu konuda bir izaha gerek duyulmadığını, ….ve Av. …. ve …. ile ilgili iddiaları da dava konularıyla alakalı olmadığını, davacı tarafın müvekkilinin icraya koyduğu ve koymadığı senetler ile ilgili bedelsizlik iddiasının doğru olmadığı gibi aynı zamanda tutarsız olduğunu, davacı tarafın tablo halinde sunduğu devirler ve ödemeler konusunun davaları ile ilgisinin olmadığını tekrar zikrettikten sonra, bu konuda müvekkilinin 15/11/2013 ve 15/12/2013 vade tarihli iki adet senet, alacağına karşılık bu devirlerin yapıldığını ve bu senetlerin de borçlu …..’a iade edildiğini söylediğini, Harçlar Kanunu 32. maddesinde de yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı hüküm altına alındığından davacıya harcı ikmal etmesi için kesin süre verilmesine, senede karşı senetle ispat kuralına tamamen aykırı nitelikteki gerçek dışı soyut, haksız ve hukuki mesnetten yoksun, birden fazla çelişki içeren davanın reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne vermiş olduğu 18/11/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin çocuk doktoru olduğunu, davalılardan …. ‘ın aynı unvana sahip olduğunu, diğer davalıların da …. ile birlikte hareket eden insanlar olduğunu, bu nedenle Ankara ….. İcra Müdürlüğü ‘nün … Esas sayılı takip dosyasından dolayı müvekkilinin eşinin darba uğraması, senetlerin kendisiyle birlikte iradeleri sakatlanarak imzalatılması nedeniyle 1.277.398,00 TL ‘den dolayı verilen senetlerin iptaline, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
SAVUNMA:
Davalılar …,…. ve …. vekili Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu cevap dilekçesinde; Davacının harca esas değer olarak eksik beyanda bulunduğunu, davacının sadece istirdat talep ettiği miktarla ilgili rakam belirttiğini, menfi tespit davasına ilişkin olarak ise harca esas değer göstermediğini, iptalini talep ettiği takibin takip miktarının 6.287.260,28 TL olduğunu, bu rakam üzerinden harcın tamamlanması gerektiğini, davacının uzman doktor olduğundan adli yardım talebinin reddinin gerektiğini, dava konusu takip ile ilgili davacıya ait eve hacze gidildiğinde davacının icra memuru huzurunda icra dosyasında borcu kabul ettiğini, bir itirazının olmadığını beyan ettiğini, İİK madde 8/3’te İcra ve iflas dairelerinin tutanakları hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir hükmü olduğunu, davacının borcu kabul ettiğini, takipten ve hacizden yaklaşık 10 ay sonra bu davanın açılmış olmasının davacının kötü niyetini ortaya koyduğunu, davacı aleyhine İcra takibinin başlatıldığı sıralarda İstanbul Zeytinburnu’nda bir, Ankara Keçiören’de bir adet gayrimenkulünün banka ipoteği tesis edilmek sureti ile 3.kişilere satarak devrettiğini, davacının eşi ….’ın da 4 adet gayrimenkulü, kızı ve kardeşine devrettiğini, o devirlerin iptali için tasarrufun iptali davaları açıldığını, davacının ve eşinin bu tutumlarının kötü niyetli olduğunu, davacının “senetlerin davalılar tarafından doldurulması ve bedelsizliği, bonoların düzenlenmesinde davalı ….’in işlevi, bonoların düzenleme tarihinin gerçek dışı olması” başlıkları altıda ileri sürdüğü iddialar gerçekleri çarpıtmaya yönelik olduğunu, bonolardaki yazıların senet borçlusu tarafından yazılma zorunluluğu olmadığını, buna yönelik iddiaların hukuken kıymeti bulunmadığını, davacının dava dilekçesinde, boş senede imza attığını, miktar da dahil olmak üzere içeriğinin tamamının sonradan davalı …. tarafından doldurulduğunu iddia ederken, aynı kısımda ifade ettiği ve dilekçenin ekinde delil olarak sunduğu ….’na ait olduğunu iddia ettiği beyanda ise… ‘ın 6.000.000,00 TL bedelli senet imzaladığının yazıldığını, davacının kendi beyanının kendi sunduğu delil ile çeliştiğini, senetlerin düzenleme tarihinin 15/08/2011 tarihi değil de 04/02/2014 tarihi olduğu iddiasına yönelik yapılan ikametgah vurgusunun da anlamsız olduğunu, bono düzenlenirken çoğu zaman yapıldığı gibi adres kısmı sonradan düzenlenmek üzere boş bırakılmış olabileceğini, bunun sonradan tamamlanmış olması senedin sıhhatini etkilemeyeceğini, önemli olanın takibe konulduğu sırada senedin esaslı unsurlarının mevcut olması olduğunu, takibe konulacağı zaman senedin üzerine borçlunun o sırada oturduğu adresin yazılmasından daha doğal bir şey olamayacağını, davacının eşi tarafından keşide edilen, menkul ve gayrimenkul devirleri sonucunda alacaklıdan alınan senet fotokopilerinde de adres kısmının boş, diğer bölümlerin ise yazılı olduğunun görüleceğini, davacı tarafından keşide edilen davaya konu senedi de benzer şekilde düzenlendiğini, davacı ve eşinin aynı ödeme ile bir çok borcu kapattığını iddia ettiğini, bunun davacının ve eşinin ödeme yapmadan borçtan kurtulma gayreti içinde olduklarını gösterdiğini, …. tarafından açılan menfi tespit davasında söz konusu devirlerin takip dışı bonolara karşılık olduğu ifade edilmiş ve iade edilen senet fotokopilerin dosyaya sunulduğunu, dava dilekçesinde liste halinde sunulan ve ….’a verildiği ifade edilen menkul ve gayrimenkuller devirlerine karşılık iki adet bononun borçluya iade edildiğini, müvekkili davalı …..’ın davacılardan alacağının çok daha fazla olduğunu, senetlerin bir kısmını henüz takibe koymadığını, müvekkil davalı …..’ın davaya konu takipler için 100.000.00 TL civarında masraf yaptığını ancak bu dosyalarda halen herhangi bir tahsilat yapamadığını, davacının menkul ve gayrimenkul devirlerini baskı altında yaptığı iddiası da gerçek dışı olduğunu, dava dilekçesinin 6.sayfasında belirtilen vekalet ve devir tarihleri incelendiğinde, 5 Şubat 2014 tarihinde devir yetkisi veren vekaletnamelerin çıkarıldığı ancak devirlerin 05.03.2014 ve 19.03.2014 tarihlerinde yani vekaletnamenin çıkarılmasından yaklaşık 1,5 ay sonra yapıldığını, bir an için davacının devre ilişkin vekaletnameleri baskı altında Notere giderek çıkardığı düşülse dahi, aradan 1,5 ay geçmesine rağmen, Noter huzurunda tek taraflı irade beyanı ile azledip yetkiyi geri alma imkanı varken vekil olarak görevlendirdiği Av. ….’i azletmemesi davacının devirler konusundaki rızasını ve kararlılığını gösterdiğini, söz konusu tapu devirlerine ilişkin belgeler incelendiğinde davalı avukat ….’in işleri nedeniyle İstanbul’a gidememesi üzerine davacı ….’nın, ….’nun kardeşi …. adına çıkardığı vekaletname ile davalı …..’a 03.04.2014 tarihinde bir devir yaptığının görüleceğini, bu durumun da davacının bu devirleri rızası ile borcuna karşılık olarak yaptığını gösterdiğini, Av. …. ve Av. …., devirlerin yapıldığı tarihlerde ve sonrasında epeyce bir süre davacının eşi ….’nın avukatlığını yürüttüğünü, devirlerin yapıldığı tarihlerde ve sonrasında avukatlık ilişkisinin devam ediyor olması hiçbir baskının olmadığını, güven ve rıza içersinde bu devirlerin borçlarına karşılık yapıldığını gösterdiğini, izah edilen nedenlerle öncelikle Harçlar Kanunu 32. maddesinde de yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı hüküm altına alındığından davacıya harcı ikmal etmesi için kesin süre verilmesine, …. ve …. yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, senede karşı senetle ispat kuralına tamamen aykırı nitelikteki gerçek dışı soyut, haksız ve hukuki mesnetten yoksun, birden fazla çelişki içeren davanın reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Asıl ve birleşen davada;Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun 72.maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemi ile davacılardan tahsil edilen bedelin tahsili istemine ilişkindir.
Bekletici mesele yapılan Bakırköy …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası incelendiğinde, sanıklar dosyamızın davalıları olan …’ın Mahkememizin asıl … Esas ve birleşen Bakırköy …. Ağır Ceza Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyalarında üzerine atılı nitelikli yağmaya azmettirme (katılan….’nın yaralanmasına azmettirme dahil) suçlarını işlediğine dair mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçların adı geçen sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçlardan ayrı ayrı BERAATINA, sanık diğer davalı ….’ın üzerine atılı açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğine dair mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun adı geçen sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçtan BERAATINA, sanıklar diğer davalılar …. ve …’ın Mahkememizin asıl … Esas ve birleşen Bakırköy …. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyalarında üzerlerine atılı nitelikli yağma suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun adı geçen sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçtan ayrı ayrı BERAATLARINA, sanıklar diğer davalılar ..,..,…,…,..,…,…,…,… ‘ın Mahkememizin asıl …. Esas ve birleşen Bakırköy … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında üzerlerine atılı nitelikli yağmaya yardım suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun adı geçen sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçtan ayrı ayrı BERAATLARINA, sanıklar diğer davalılar ..,.,..,…,..’in birleşen Bakırköy …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında üzerlerine atılı üzerlerine atılı özel belgede sahtecilik suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun adı geçen sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçtan ayrı ayrı BERAATLARINA, sanık diğer davalı ….’un birleşen Bakırköy … Asliye Ceza Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasında üzerine atılı katılan Mustafa’ya yönelik kırık oluşacak şekilde kasten yaralama suçunu işlediğine dair mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun adı geçen sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle müsnet suçtan BERAATINA, sanık diğer davalı ….’ın üzerine atılı açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suretiyle resmi belgede sahtecilik suçuna azmettirme suçunu işlediği anlaşıldığından; TCK 38/1. Maddesi delaletiyle TCK’nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı göz önüne alınarak eylemine uyan TCK’nın 209/2.maddesi yollaması ile TCK’nın 204/1 maddesi uyarınca takdiren ve teşdiden 3 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Yasal koşulları oluşmadığından sanık hakkında TCK 43. Maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkisi de dikkate alınarak bu durum sanık lehine takdiri hafifletici sebep kabul edilerek 5328 sayılı yasayla değişik 5237 sayılı TCK.nun 62 maddesi gereğince cezası takdiren 1/6 oranında indirilerek neticeten 2 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, sanık hakkında kanunen ve takdiren başkaca artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına, Kasıtlı suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. Maddesinin 1. Ve 2. Fıkraları ile 3. Fıkrasının. 1. Cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek uygulanmasına, Sanığa verilen sonuç hapis cezasının süresi göz önünde bulundurularak; Sanık hakkında TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231. Maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, sanık diğer davalı …..’in üzerine atılı açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği anlaşıldığından; TCK’nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı göz önüne alınarak eylemlerine uyan TCK’nın 209/2.maddesi yollaması ile TCK’nın 204/1 maddesi uyarınca takdiren ve teşdiden 3 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Yasal koşulları oluşmadığından sanık hakkında TCK 43. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, Cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkisi de dikkate alınarak bu durum sanık lehine takdiri hafifletici sebep kabul edilerek 5328 sayılı yasayla değişik 5237 sayılı TCK.nun 62 maddesi gereğince cezası takdiren 1/6 oranında indirilerek neticeten 2 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanık davalı hakkında kanunen ve takdiren başkaca artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına, kasıtlı suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. Maddesinin 1. Ve 2. Fıkraları ile 3. Fıkrasının. 1. Cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek uygulanmasına, sanık davalıya verilen sonuç hapis cezasının süresi göz önünde bulundurularak; sanık davalı hakkında TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231. Maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, sanık davalı …..’ın üzerine atılı katılan …’a yönelik silahla basit bir tıbbi tedavi ile gideribilecek ölçüde hafif nitelikte olmayan (kemik kırığı oluşturacak şekilde) kasten yaralama suçu subut bulup, sanığın subut bulan bu fiil ve eylemine uyan TCK.nun 86/1 maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, olayın özelliği, suç konusunun önemi, tehlikenin ağırlığı, saiki ve kastı gözetilerek alt sınırdan hareket edilerek takdiren ve teşdiden 2 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, sanık davalı söz konusu eylemi silahla gerçekleştirmiş olduğundan hakkında verilen ceza TCK’nun 86/3-e maddesi gereğince yarı (1/2) oranında artırılarak sanığın iş bu eyleminden dolayı 3 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, dosyada mevcut Adli Tıp raporuna göre; sanığın eylemi sonucu katılanda orta (2) derecede kırık oluşmuş olduğundan sanık hakkında verilen ceza TCK.nun 87/3 maddesi gereğince söz konusu kırığın müştekinin hayat fonksiyonlarına etkisi nazara alınarak takdiren 1/4 oranında arttırılarak sanığın işbu fiil ve eyleminden dolayı 3 YIL 9 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, cezanın sanığın davalının geleceği üzerindeki olası etkisi de dikkate alınarak bu durum sanık lehine takdiri hafifletici sebep kabul edilerek 5328 sayılı yasayla değişik 5237 sayılı TCK.nun 62 maddesi gereğince cezası takdiren 1/6 oranında indirilerek neticeten 3 YIL 1 AY 15 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, sanık davalıya verilen cezadan başkaca kanuni veya takdiri artırım veya indirim yapılmasına YER OLMADIĞINA; kasıtlı suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. Maddesinin 1. Ve 2. Fıkraları ile 3. Fıkrasının. 1. Cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek uygulanmasına, sanık davalıya verilen sonuç hapis cezasının süresi göz önünde bulundurularak; Sanık hakkında TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231. Maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, Bakırköy C.Başsavcılığı Adli Emanetin 2016/7938 emanet eşya sırasına kayıtlı senetlerin dosyada DELİL OLARAK SAKLANMASINA, Bakırköy C.Başsavcılığı Adli Emanetin …. emanet eşya sırasına kayıtlı CD’nin dosyada DELİL OLARAK SAKLANMASINA, Bakırköy C.Başsavcılığı Adli Emanetin … emanet eşya sırasına kayıtlı Temlikname ve sipariş sözleşmesi’nin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA, sanık davalı …..’ın 5 ( beş ) Adet taşınmazı üzerindeki tedbirin karar kesinleşinceye kadar AYNEN DEVAMINA, sanık davalı ….. hakkındaki CMK nın 109/3-a maddesi uyarınca konulan yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin AYNEN DEVAMINA yönünde karar verildiği, kararın istinaf edildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …. Ceza Dairesi …. Esas, … karar sayılı ilamında
Sanıklar ….., ….., ….., ….., ….., ….., ….., ….., …. ….., ….. hakkında Nitelikli Yağma suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan istinaf incelemesinde; Sanık ….. hakkında Resmi Belgede Sahtecilik suçundan ve sanıklar ….., ..,…. ve ….. hakkında Özel Belgede Sahtecilik suçundan, sanık ….. hakkında Kasten Nitelikli Yaralama suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan istinaf incelemesinde; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280/1-a maddesinin ilk cümlesi uyarınca İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE, , Sanık ….. hakkında Nitelikli Kasten Yaralama suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan istinaf incelemesinde;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280/1-a maddesinin ilk cümlesi uyarınca İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE, Sanıklar ….. ve ….. hakkında Resmi Belgede Sahtecilik suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan istinaf incelemesinde; 5271 sayılı CMK’nun 303/1-a maddesi uyarınca yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, 5271 Sayılı CMK 280/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, yerine “Her ne kadar sanıklar sanıklar ….. ve ….., hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 37/1,38/1 maddeleri delaleti ile aynı Kanun’un 209/2, 204/1,53. maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de; sanığın, tüm aşamalarda değişmeyen ve atılı suçu işlemediğine ilişkin savunması ile yüklenen suçu işlediğine ilişkin hükümlülüğüne yeterli hukuka uygun,sanık ….’nın atfı cürüm niteliğindeki savunmasından öte tüm şüphelerden uzak, kesin, yasal ve yeterli inandırıcı somut delil bulunmadığı açıkça anlaşıldığından yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle 5271 Sayılı CMK’nun 223/2-e. maddesi gereğince atılı Hırsızlık suçundan BERAATİNE, sanık yönünden yapılan yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına,” fıkrasının eklenmesi biçiminde DÜZELTİLEREK, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280/1-a maddesi uyarınca İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE, Sanık ….. hakkında 5271 Sayılı CMK’nun 109/3.maddesi uyarınca yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine sanık müdafii tarafından itiraz uyarınca yapılan incelemede, sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nun 209/2,204.maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmünün beraate çevrilerek hüküm kurulması karşısında koşulları bulunmayan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, Sanık …..’a ait 5 adet taşınmaz üzerine tedbir konulmuş olmakla sanık müdafii tarafından yapılan itiraz incelemesinde sanığın nitelikli yağma suçundan beraat etmiş olması, yine 5237 Sayılı TCK’nun 209/2.maddesi delaletiyle 204.maddesi uyarınca mahkumiyet hükmünün beraate çevrildiği, dolayısıyla 5271 Sayılı CMK’nun 128.maddesinde kazuistik olarak sayılan suçlardan dolayı herhangi bir mahkumiyet hükmü bulunmadığı, dolaysıyla tedbir koşullarının bu aşamada oluşmadığı göz önünde bulundurularak itirazın kabulü ile sanığa ait olarak İlk Derece Mahkemesi tarafından 5 adet taşınmaz üzerine konulmuş olan tedbirin kaldırılması, Sanık ….. müdafiinin, sanık ….. hakkında 5271 Sayılı CMK’nun 109/3-a maddesi uyarınca yurt dışı yasağının kaldırılması ve 5271 Sayılı CMK’nıun 128. maddesi uyarıca kurulan hükümler yönünden; Cumhuriyet Başsavcılığı yönünden kararın geliş tarihinden, istinaf başvurusunda bulunan yönünden ise tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü veren Dairemize bir dilekçe verilmesi ya da zabıt kâtibine beyanda bulunup tutanak tutturup hâkime onaylatmak veya bir başka İlk Derece Ceza Mahkemesi ya da Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmek, ilgilinin cezaevinde bulunması halinde Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevi Müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle, İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. CEZA DAİRESİ tarafından incelenmek üzere,5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 268.ve 279. maddeleri uyarınca İTİRAZ kanun yolu açık olmak üzere, Sanıklar ….., ….., ….., ….., ….., ….., ….., …..,…., ….., ….. hakkında Nitelikli Yağma suçundan, sanıklar ….. ile ….. hakkında Resmi Belgede Sahtecilik suçundan kurulan hükümler yönünden; Cumhuriyet Başsavcılığı yönünden kararın geliş tarihinden, istinaf başvurusunda bulunanlar yönünden ise tebliğ tarihinden itibaren on beş (15) gün içerisinde hükmü veren Dairemize bir dilekçe verilmesi ya da zabıt kâtibine beyanda bulunup tutanak tutturup hâkime onaylatmak veya bir başka ilk derece ceza mahkemesi ya da bölge adliye mahkemesi ceza dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmek, ilgilinin cezaevinde bulunması halinde ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 286/1. maddesi uyarınca TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere; Sanık ….. hakkında Resmi Belgede Sahtecilik suçundan, sanıklar …..,..,.,.,…,…,. hakkında Özel Belgede Sahtecilik suçundan, sanıklar …. ve …. hakkında Kasten Nitelikli Yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden; 5271 Sayılı CMK’nın 286/2-a-g maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 19/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verilerek dosyanın esas mahkemesine gönderildiği anlaşılmıştır.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME;
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.
Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).
Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Diğer yandan uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için kambiyo taahhüdünün doğumu ve özellikle irade sakatlığı hâlleri ile bunun kimlere karşı ileri sürülebileceği noktalarının aydınlatılmasında yarar bulunmaktadır.
Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır (bonoların düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 s. TTK m.557, 6102 s. TTK m.645 ve Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2.b., Ankara 1997, s.975; Kınacıoğlu, N.: Kıymetli Evrak Hukuku, 5.b., Ankara 1999, s.247). Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Öztan, s.173; Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 15.b., İstanbul 2001, s.25).
Türk hukuk öğretisinde kambiyo senetlerinin içerdiği hakkın doğumu konusundaki baskın görüş sözleşme teorisi ile açıklanmakta bu da güven ilkesi ile desteklenmektedir. Bu teoriye göre kambiyo senedinin düzenlenmesi ile içerdiği hak derhal vücut bulmaz, borcun doğumu için ayrıca senedin borç altına girmek kastıyla lehdara da verilmesi yani teslime ilişkin bir de ayni sözleşmenin mevcudiyeti gerekir (Bozer, A./Göle, C.: Kıymetli Evrak Hukuku, 7.b., Ankara 2017, s.21; Yılmaz, A.L.: Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul 2007, s.51; Öztan, s.106; Kınacıoğlu, s.30 vd.). Bu sözleşmenin kurulması Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri gereği karşılıklı ve aynı yöndeki iradelerin açıklanması ile mümkündür. İradelerin açıklanması ve sakatlanması konusunda da aynı Kanunun hükümleri dikkate alınır.
Bir hukuki işlemin ve bu kapsamda bir sözleşmenin kuruluşunda ortaya konulan iradelerin bozulmamış, bir diğer ifade ile fesada uğramamış olması gerekir. İradedeki bozulmanın, sözleşmenin diğer tarafının ya da üçüncü bir kimsenin tehdidi (korkutması) sonucu ortaya çıkması hâlinde beyan sahibi, sözleşmeyle bağlı tutulamaz (bonoların düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 s. BK m.29; TBK m.37). EREN’e göre taraflardan birinin, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir irade beyanında bulunması ya da sözleşme yapması hâlinde korkutmadan söz edilir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.419 vd.; aynı yönde Kocayusufpaşaoğlu, N./Hatemi, H./Serozan, R./Arpacı, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, 6.b., s.471 vd.; Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.b., İstanbul 2000, s.97 vd.).
Korkutma fiili maddi bir vakıa niteliğindedir ve kanun koyucu, bu vakıanın senede bağlanmasının mümkün olmadığını öngörerek, ispat vasıtası olarak senet dışındaki delillere başvurulmasına cevaz vermiştir (davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK m.203/ç). Bu düzenleme, özellikle yazılı sözleşmeler bakımından, senede karşı senetle ispat kuralının (HMK m.201) önemli istisnalarından birisini oluşturmaktadır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.2297; Postacıoğlu, İ.E.: Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, İstanbul 1952, s.208 vd.; Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku, C.II, 15.b., s.).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında kambiyo senetleri ile bunların düzenlenmesine temel teşkil eden asıl borç ilişkisinden soyut bir borç oluşturulduğu, senedi elinde bulunduran kişinin ayrıca alt ilişkiyi ispatlamak zorunda olmadığı; kambiyo senetlerinin de korkutma suretiyle elde edilebileceği ve korkutma vakıasının da tanıkla ispatlanabileceği sonuçlarına varılmaktadır.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davalarına etkisi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53’üncü maddesinde (TBK m.74) düzenlenmiştir. Dava ve takip konusu bononun keşide tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53’üncü maddesine göre hukuk hâkimi, kusurun veya haksız fiil failinin ayırtım gücüne sahip olup olmadığının tespiti hususunda ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin kurallarıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinin bu yöne temas eden beraat kararıyla da bağlı değildir. Ceza mahkemesi kararı kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin konusunda da hukuk hâkimini bağlamaz. Görüldüğü gibi fiilin, ceza hukuku bakımından suç teşkil etmemesi fail bakımından, o fiilin özel hukuk anlamında haksız fiil sayılamayacağı ve sorumluluk doğurmayacağı biçiminde değerlendirilemez.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Asıl ve birleşen davada karı koca olan davacıların icra takiplerine konu edilen bonoların kendilerinden boş ve imzalı olarak baskı ile alındığından bahisle Bakırköy …. İcra Müdürlüğü ‘nün ….. Esas sayılı takip dosyası ile Ankara …. İcra Müdürlüğü ‘nün … Esas sayılı takip dosyasından dolayı borçlu olmadıklarının tespiti ile davalılar tarafından söz konusu icra dosyalarına istinaden altın,para ve taşınmaz olarak tahsil edilen ancak icra dosyalarına yansıtılmayan ödemeliren de iadesi amacıyla huzurdaki davayı açmışlar ise de;davacıların icra takiplerine konu edilen bonoları ikrah suretiyle imzaladıklarını usulüne uygun deliller ile ispat edemedikleri,bu eylem nedeniyle davalılar hakkında açılan davanın beraat ile sonuçlanması,ceza yargılaması sırasında da ikrahın ispat edilemediği,davacıların iradelerinin ikrah ile sakatlandığının davacılar tarafından ispatlanamadığı ve davacı-borçlu …..’ın Bakırköy …. İcra Müdürlüğü ‘nün ….. Esas sayılı takip dosyasında yapılan fiili haciz sırasında borcunu kabul etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde,davacıların, davalılara borçlu olmadıklarına ilişkin olarak açtıkları asıl ve birleşen davaların reddine karar vermek gerekmiştir.
Asıl ve birleşen davada davacılar,bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti yanında,davalılar tarafından altın,para ve taşınmaz olarak tahsil edilen ödemelerin icra dosyalarına yansıtılmadığını,bu ödemelerin icra takibi nedeniyle yapılan ödemele olması nedeniyle davalılardan tahsilini talep etmişler ise de,davacılar vekili tarafından sunulan dava dilekçelerinde,yapılan tahsilatlar kısmında belirtilen tahsilatların iki tahsilat dışındakilerin hepsinin icra takip tarihlerinden önce olması,davacıların bu ödemelerin icra takiplerine konu borçlardan dolayı yapıldığına ilişkin herhangi bir delil sunmadıkları ve bu hususu ispat edemedikleri,kaldıki davalılar vekili tarafından söz konusu ödemelerin davacılardan alınan başka bonolara ilişkin olduğuna ilişkin beyanı ve tahsil nedeniyle davacılara iade edilen bonoların fotokopilerinin sunulması hususları birlikte değerlendirildiğinde söz konusu tahsilatların dava konusu icra takiplerine ilişkin olmadığı anlaşıldığından davacıların bu yöne ilişkin açtıkları davanın da reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacılar yönünden girişilen icra takiplerinin HMK’nın 209.maddesi uyarınca durdurulduğu ve İİK’nın 72.maddesi uyarınca verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığı anlaşıldığından İİK’nın 72/4.maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesine yer olmadığına ve Mahkememizce verilen tedbirin hüküm ile birlikte kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği sonucu varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere:
ASIL DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Mahkememizce verilen tedbirin HMK’nın 209.maddesi uyarınca verilmiş olup İİK’nın 72.maddesi uyarınca verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığından İİK’nın 72/4.maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
3-Dava alacaklı lehine sonuçlandığı anlaşıldığından Mahkememizce HMK’nın 209.maddesi uyarınca verilen icra takibinin durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbirin hüküm ile birlikte tüm davalılar yönünden KALDIRILMASINA,
4-Mahkememizce 03/12/2019 tarihli ara karar ile verilen tedbirin tüm davalılar yönünden kalkdırıldığı hususunda ilgili icra müdürlüğüne müzekkere YAZILMASINA,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 80,70 TL başvuru harcı ile 80,70.-TL peşin harcın davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
6-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı ….. tarafından yapılan 12 adet posta+tebligat ücreti olmak üzere toplam 647,85.-TL yargılama giderinin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalı ….. miraşçılarına VERİLMESİNE,
8-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen 154.945,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
9-Davacı ile davalı ….. tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ilgilerine İADESİNE
BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Mahkememizce verilen tedbirin HMK’nın 209.maddesi uyarınca verilmiş olup İİK’nın 72.maddesi uyarınca verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığından İİK’nın 72/4.maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
3-Dava alacaklı lehine sonuçlandığı anlaşıldığından Mahkememizce HMK’nın 209.maddesi uyarınca verilen icra takibinin durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbirin hüküm ile birlikte tüm davalılar yönünden KALDIRILMASINA,
4-Mahkememizce 03/12/2019 tarihli ara karar ile verilen tedbirin tüm davalılar yönünden kalkdırıldığı hususunda ilgili icra müdürlüğüne müzekkere YAZILMASINA,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 80,70 TL başvuru harcı ile 80,70.-TL peşin harcın davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalılar kendilerini bir vekil ile temsil ettirdikleri anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen 161.398,98.-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara VERİLMESİNE,
8-Davacı ile davalı ….. tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ilgilerine İADESİNE
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere asıl ve birleşen davada davacılar vekili ile bir kısım mirasçılar vekili ile davalı Recep Namlıer ve bir kısım mirasçılar vekilinin yüzlerine karşı, diğer davalılar vekillerinin yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 30/12/2021

Başkan ….
☪e-imzalıdır.☪
Üye ….
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”