Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1185 E. 2018/970 K. 25.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2015/1185
KARAR NO : 2018/970

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/04/2015
KARAR TARİHİ : 25/09/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 16/10/2018

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Büyükçekmece nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu 01/04/2015 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkilinin davalıdan borç para aldığını,borca istinaden müvekkilinin davalıya senet verdiğini, ancak müvekkilinin daha sonra bu borcu değişik zamanlarda belirli bedellerle itfa ettiğini, buna ilişkin tanıklarının bulunduğu, davalının senedin aldatma kabiliyeti bulunan renkli fotokopisini davacının eşine verdiğini ve senedin aslı ile Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, müvekkilinin bu takibe Büyükçekmece İcra Mahkemesinin …Esas sayılı dosyası ile itirazda bulunduğunu, ancak senet aslının kasada olduğundan bahisle tedbir talebinin reddine karar verildiğini, bunun üzerine davalı hakkında Büyükçekemce C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı hakkında Küçükçekmece …. Asliye Ceza Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyası ile bedelsiz senedi kullanmak suçundan dava açıldığını ve dosyanın halen derdest olduğunu, müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile bedelsiz senedin taraflarına iadesini , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir
SAVUNMA:
Davalı vekili tarafından mahkememize sunulan 25/01/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı ve eşinin davalı müvekkilinden borç para istediğini ve müvekkilinden ¨16.500,00 borç para aldığını, davacının eşi …. ile davalı arasında yaklaşık bir yıl duygusal anlamda ilişki yaşandığını, ….’ın bu ilişki süresince parça parça toplamda ¨28.000ye varacak miktarda borç para aldığını, müvekkili tarafından Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davacı aleyhine ¨16.500 bedelli bonodan kaynaklı bir icra takibi başlatıldığını, anılan icra takibine davacı tarafından Büyükçekmece İcraMahkemesi’nde …Esas numaralı dosya ile itirazda bulunduğunu, akabinde davacı tarafından Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu’ndan davalı müvekkili aleyhine şikayette bulunulduğunu, Soruşturmanın halen Bakırköy …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile derdest olduğunu, Küçükçekmece…. Asliye Ceza Mahkemesi’nin…Esas sayılı dosyasında alınan 07/11/2014 tarihli “Uzmanlık Raporu”nda fotokopi senet iğfal kabiliyetini haiz olmadığına ilişkin rapor sunulduğunu, davacının tanık dinletmesine muvafakat etmediklerini, zira senedin bedelsiz kaldığının ispatının yazılı delil ile ispatı ile zorunlu olduğunu, tanık anlatımına dayanmanın mümkün olmayacağını, senede karşı ileri sürülen iddiaların senetle ispatının zorunluluğu olduğunu, davacının delil olarak imzasının davalıya ait olduğu belirlenmiş adı yazılı senet sunduğunu, buna göre belgenin hata, hile vs. İle alındığının kanıtlanamadığını bu nedenle davalı için bağlayıcı olmadığını, mahkeme’nin 18/10/2016 tarihli celsesinde verdiği 1 ve 2 numaralı ara kararlarından rücu etmesini talep ettiklerini, davacı tanıkları ile davalı müvekkili arasında husumet bulunduğunu, davacının eşi ve tanığı ….’ın davalı müvekkili ile bir yıl süren bir ilişki yaşadıklarını, aralannda Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesi’nin ….Esas sayılı dosya ile görülen ve karara bağlanan bir husumet bulunduğunu, diğer davacı tanığı …ın da davalıya borçlu durumda olması sebebiyle müvekkiline ¨5.000 borcu bulunduğunu, sonuç olarak davanın reddini, davacının %40 tazminata mahkum edilmesini, yargılama gideri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Büyükçekmece … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 02/11/2015 gün ve ….esas,…. karar sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilerek dosya Mahkememize gönderilmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:

Dava, icra takibine konu 30/03/2013 vade tarihli, ¨16.500,00 bedelli bononun ödendiği iddiasıyla bono ve takip sebebiyle İİK’nın 72. maddesi hükmü uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin hukuksal niteliğini irdelemekte yarar vardır:
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki “kambiyo ilişkisi” olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur.
Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 779/1.maddesi).
Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır.
Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması, şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Zira, bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer.
Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.(Yüksek Hukuk Genel Kurulu’nun 17/12/2003 gün, ….Esas, ….Karar sayılı ilamı )
Hemen burada, menfi tespit konulu eldeki davalarda ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK’nun 6.maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.(Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/10/2011 gün ve …. esas,…. karar sayılı ilamı)
Davacı, kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının saptanmasını istediğine göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ele alınıp, değerlendirilmesi gerekir.
Eldeki davada, davacı senetteki imzayı ve bir temel ilişkiye dayandığını inkar etmemiş; davaya konu bononun ödenmesi nedeniyle karşılıksız kaldığını ileri sürerek borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Davaya konu bono incelendiğinde 30/03/2013 vade tarihli bono metninde bedel kaydı olarak herhangi bir ibare yazmamaktadır.Ancak bononun nakden verildiğine ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.Bono, TTK’nun 645.maddesi hükmü gereğince, kıymetli evrak niteliğinde olup, sebebini içermeyen bir borç ikrarına ilişkin bulunmakla, aynı Kanun’un 776.maddesi gereğince; bono veya emre muharrer senet; metninde (Bono) veya (Emre muharrer senet) kelimesini ve Türkçe’den başka bir dilde yazılmışsa o dilde bono karşılığı olarak kullanılan kelimeyi; kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadini, içereceğine göre eldeki senetler de bu kayıtları taşımakla emre yazılı kambiyo senedidir.
Somut olayda, davacı takibe konu senedin ödeme nedeniyle bedelsiz olduğunu ileri sürmüştür.Öyleyse, davacının, keşide ettiği senedin ödeme nedeniyle karşılıksız kaldığı iddiasını yazılı delille ispat etmesi zorunludur. Davacının bu iddiasını tanıkla kanıtlamasına hukuken olanak yoktur.Zaten ceza yargılaması sırasında dinlenen tanık beyanlarına da itibar edilmeyerek davalının bedelsiz senedi kullanma suçundan beraatine karar verilmiş,bu karar da kesinleşmiştir.Her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinde yemin deliline dayanmış ise de,HMK’nın 226/1(c) maddesi uyarınca davacı vekiline yemin delili hatırlatılmamıştır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davacı vekili,müvekkilinin davalıdan borç para aldığını karşılığında icra takibine ve davaya konu bononun verildiğini,anılan bononun davacı tarafından ödenmesine karşın davalının bono aslını müvekkiline iade etmediğini,bunun yerine renkli fotokopisini iade ettiğini,borcun ödenmesi nedeniyle bononun karşılıksız kaldığından bahisle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş,davalı vekili de,davacının borcu ödemediğinden bahisle davanın reddi ile davalı yararına tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Somut uyuşmazlıkta ispat külfeti davacı da olup davacı icra takibine konu bononun ödendiğini yazılı delil ile ispat edemediğinden ispat edilemeyen davanın reddine,Mahkememizce ihtiyati tedbir kararı verilmediğinden davalı vekilinin koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Alınması gerekli ¨35,90 karar ve ilam harcının peşin alınan ¨317,14 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨281,24 harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨2.228,42 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨478,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.25/09/2018

KÂTİP …

HÂKİM …